Aşağıda yer alan hava fotoğrafında İstanbul Boğazı üzerinde uçan Türk Hava Kuvvetleri, 114.Filo'nun 7018 numaralı RF-84F "Thunderflash" uçağı görülmektedir.

Fotoğrafın alt tarafına dikkat edildiğinde Dolmabahçe önüne demirlemiş bir uçak gemisinin yarısı (ön tarafı) görülmektedir. Boğaziçi'nin yapılaşması dikkate alındığında bu fotoğrafın 1960'lı yıllarda çekildiğini tahmin ediyorum. Fotoğraftaki bu görüntü bana USN Sangri-La (CV-38) uçak gemisine yaptığım ziyareti hatırlattı.

1965 yılı Nisan ayında İstanbul'da oturan ailemin yanına bayram tatili nedeniyle izinli olarak gelmiştim. Evde okuduğum gazetede Amerikan Shangri-La uçak gemisinin Dolmabahçe önünde demirlediği ve halkın ziyaret edebileceği haberini okumuştum.

Böyle bir fırsat her zaman bulunmaz düşüncesiyle zaman kaybetmeden Dolmabahçe Sarayı'nın yanındaki meydana gittim. Meydanın sağ tarafında bulunan küçük, tarihi ve büfe büyüklüğünde olan bir binada Amerikan konsolosluğunda görevli olduğunu tahmin ettiğim 65-70 yaşlarında, Amerikalı iki kadının uçak gemisini ziyaret için uçak gemisinin deniz motoruna biniş kartı verdiğini gördüm. Ben de sıraya girdim. Sıra bana geldiğinde görevli kadın beni resmi, havacı üniformasıyla görünce (O tarihte Hava Astsubay Okulu'nda ikinci sınıf öğrenciydim), deniz motoruna biniş kartını konsolosluktan alabileceğimi söyledi.

Amerikan Konsolosluğu'na gidemeyeceğim için deniz motorlarının yanaştığı iskeleye doğru yürüdüm. İskeleye biraz yanaşınca biniş kartlarını kontrol eden ve deniz motoruna binme iznini veren Türk Deniz Kuvvetleri'nden Askeri İnzibat astsubayının (Yaşlı, Kıdemli Başçavuş rütbesinde bir büyüğümdü.) olduğunu gördüm. Kendisini selamladıktan sonra durumu anlattım ve uçak gemisini gezmek istediğimi söyledim. Bana yanında durmamı ve ilk gelen deniz motoruna bindireceğini söyleyince çok sevinmiştim.

Uçak gemisine ait deniz motoru iskeleye yanaştıktan sonra bana binmemi söyledi. Teşekkür edip, selam verdikten sonra deniz motoruna diğer ziyaretçilerle birlikte bindim. Deniz motoru uçak gemisine yanaştı ve epey basamak kat ederek sonunda uçakların bulunduğu uçak gemisinin güvertesine ulaşmıştım.

Geminin güvertesine komuta adasının bulunduğu yerin sağ tarafından, güvertenin orta noktasından çıkmıştım. Güvertenin sağ ön tarafına baktığımda modelini hatırlayamadığım jet uçakları her iki kenarda yan yana dizili ve kalabalık ziyaretçi grubu uçaklara dokunuyor, yakından inceliyor, bir kısmı hazırlanmış merdivene çıkarak kokpiti inceliyorlar. Güvertenin orta tarafında, komuta adası karşısında ise pervaneli bir uçak ve etrafında uçağa yaklaşılmaması için etrafına engel konulmuş, başında da silahlı bir nöbetçi er duruyor.

Bu durum dikkatimi çekti. Dikkatimi çekme nedeni; son model jet uçaklarının ziyaretçilere gezdirilmesi ve pervaneli uçağın ziyaret mahallinden uzakta ve koruma altında tutulması. Pervaneli uçağının yanına gittim ve nöbetçi ere uçağın tipini sorduğumda "bilmiyorum" cevabını aldım.

Uçak Türk Hava Kuvvetleri'nde de kullanılan AT-6 uçağının bir benzeri. Aradaki fark sadece motorunun ve gövdesinin biraz daha büyük olması. Ayrıca AT-6'nın pervanesi iki palli bu uçağın pervanesi dört palli.

Çömelerek gövde altında bulunan yakıt tankına benzeyen podu incelemeye başladım. Ben incelememi yaptığım sırada arkamda birinin beni izlediğini gördüm. Kafamı çevirip baktığımda, kaşları çatılmış yüzbaşı rütbesinde bir subayın hemen arkamda durduğunu gördüm. Ayağa kalkarak kendisini selamladım ve uçağın tipi sordum. O da beni selamladıktan sonra cevap olarak sadece "A-1" dedi ve başka bir konuşma yapmadı.

Daha sonra uçak gemisinin güvertesinde yaklaşık iki saat kadar bir süreyle dolaştım. Uçak gemisini terk edinceye kadar geziyi herhangi bir konuşma yapmadan beraber yaptık.

Bu ziyaret de bende güzel bir anı olarak kaldı.