Ben Kimim

 
 
 

İYİ Kİ VARSIN TEKNOLOJİ

 
Gökhan CİVAN
Emekli Hava Pilot Yarbay
11.Hv.Ulş.Üs/Etimesgut-Ankara
1990 yılı Baharı
 

1989 A devresinden beş teğmen olarak; o zamanki adıyla 2’nci Ana Jet Uçuş Eğitim Merkezi’ndeki eğitimlerimizi tamamladıktan sonra C-47 DAKOTA uçağının eğitimini almak için yine o zamanki adıyla Hava Ulaştırma Grup Komutanlığı Etimesgut-Ankara’ya katılış yaptık. Buradaki eğitimlerimizi başarıyla tamamlayarak C-47 uçağında harbe hazır olduk ve Hava Kuvvetleri Komutanlığının bizler için vereceği atama emrini beklemeye başladık.

1990 yılının bahar aylarıydı. Etimesgut meydanından Erkilet meydanına malzeme nakli görevi verilmişti. Görev önceden planlı bir görev değildi. Filodaki uçucu personelin büyük kısmı başka görevleri icra etmekteydiler. Bizler de Harbe Hazır olduğumuz için görevlere gidebiliyorduk. Uçak komutanı olan fakat henüz öğretmen olmamış bir yüzbaşımın komutasında, bir devre arkadaşımla beraber beni göreve planladılar. Görev için hazırlıklarımız yaptıktan ve malzemeleri Etimesgut meydanından yükledikten sonra emniyetle Erkilet meydanına intikal ettik. Uçakta iki adet ikinci pilot olduğu için gidişte uçak komutanımızla birlikte ben uçtum ve dönüşte devre arkadaşıma yerimi devrettim. Erkilet meydanından öğleden sonra birkaç yolcu ile havalandık.

C-47 uçağı seyrüsefer sistemi olarak ADF ve TACAN’a sahipti. Ancak özellikle modifiye edilmemiş C-47 uçaklarında güvenebileceğiniz tek seyrüsefer aleti olarak ADF kalmakta ve o da çoğu zaman yanlış istikameti göstermekteydi. O nedenle bizler ellerimizde fiziki haritalar ve üzerlerine çizdiğimiz rotayı takip ederek ve sürekli yer nirengilerini kontrol ederek uçmaktaydık.

Tüm uçucuların bildiği gibi; bahar ayları hava şartlarındaki değişimlerin çok hızlı olduğu, karasızlıkların ve istikrarsızlıkların fazlasıyla yaşandığı zamanlardır. Bizlerde böyle bir havaya yakalandık.

Erkilet meydanından kalkış yaptığımızda, yoğun bir bulutluluk yoktu ve hava 2-3/8 kapalılık vardı. Ancak uçuşun ilerleyen safhalarında bulutluluk artmaya başladı. Buza mani sistemlerinin yetersizliği ve yer nirengilerinin kaybedilmemesi amacıyla buluta girmemeye gayret ediyorduk. Bulut alt tavanı alçaldıkça bizde aynı şekilde alçalmaya ve zaman zaman yağış almaya başlamıştık. Hava şartlarındaki bu olumsuzluklar nedeniyle uçmamız gereken rotadan ayrılmak zorunda kaldık, bulutların durumuna göre uçağımıza yön veriyor ve alçalıyorduk. Havanın ani değişimi Erkilet meydanına dönüşümüzü de imkansız hale getirmişti.

Bir yandan bulutlara girmemeye çalışıp bir yandan da alçaldığımız için yere oldukça yaklaşmıştık. Artık yer maniaları uçağımız için tehdit haline gelmeye başlamıştı. Uçuş görerek bir uçuştan çok manialar arasında sürdürdüğümüz bir hava rallisini andırmaktaydı. Her an karşımıza bir tepe, dağ ya da başka bir mania çıkar mı diye hep birlikte önümüzü görmeye çalışıyorduk. ADF’imizde orajlardan başka bir yeri göstermiyordu.

Bu arada uçak komutanımız telsiz ile Ahlatlıbel radarı ile temasa geçmeye çalışıyor ama bir türlü radardan yanıt alamıyordu. Tüm ekip, ellerimizde birer fiziki harita nerede olduğumuzu belirlemeye, yer nirengilerini haritaya uyarlamaya çalışıyorduk. Kaybolmak üzereydik... Ne bizi duyan yer istasyonu ne de nerede olduğumuzu anlayabileceğimiz bir cihazımız yoktu.

Tüm ekip çaresiz bir şekilde radarın çağrılarımıza cevap vermesini ve pozisyonumuz hakkında bize yardımcı olmasını umut ediyorduk. Uçak komutanımız, belki 40 belki de 50 kez radara çağrı yaptı. Sonunda radar çağrılarımıza yanıt verdi. Umutlanmıştık... Ancak radar bizi radarda tespit edemediğini ve yardımcı olamayacağını söyledi. Çok zayıf bir şekilde duyabildiğimiz bu yanıt bizleri çok şaşırtmıştı. Çünkü harita nirengileri bizleri yanıltmıyorsa Ankara’ya çok yaklaşmış olmamız gerektiğini düşünüyorduk. Radara çağrılarımız devam etti ama hala bizi takip edemediğini söylüyordu. Uçak komutanımızın sesine yansıyan çaresizlikten etkilenen operatör, şarlarını zorlayarak olsa gerek bizi radar ekranında tespit etti ve Etimesgut meydanı için bize baş ve mesafe verdi. Artık nerede olduğumuzdan emin olmuştuk. Etimesgut meydanına o kadar yaklaşmışız ki, radar bir süre sonra uçağımızın karışım konisine girdiğini ve artık bizi takip edemediğini bildirdi. Ancak radarın verdiği ilk bilgi ve Etimesgut civarı bölge yer nirengileri bilgisiyle emniyetli bir şekilde Etimesgut meydanına iniş yapabildik. Hepimizin tulumları terden sırılsıklam olmuştu.

Henüz teğmen iken yaşadığım bu deneyim; bir pilotun her an her göreve hazır olması gerektiğini, uçuş öncesi hazırlığın önemini, olağan dışı durumlarda ekip koordinasyonunun ne kadar önemli olduğunu ve radarların uçucular için ne kadar hayati olduğunu anlamama yardımcı olmuştur.

Aradan geçen 18 yıl sonrasında, günümüz uçaklarının sahip olduğu modern sistemler ile radarlarımızın durumu göz önüne alındığında Türk Hava Kuvvetlerinin yaşadığı değişim ve ilerleme çok belirgin bir şekilde gözlemlenebilmektedir.

 

Kaynak: Kaynaklar Sayfası Yurtiçi Sıra No: 31