Ben Kimim

 
 
 

UCUZ ATLATILAN BİR VERTİGO OLAYI

 
Emekli Hava Tuğgeneral
Turfan GÖKALP
1960
Eskişehir-Diyarbakır
 

Unutamayacağım olay şöyle oldu: F-84F Thunderstreak'larda bayağı uçuşlarımız ilerlemiş ve hemen hemen hepimiz artık "harbe hazır" olmuştuk. Eylül 1960'ta iki uçak Eskişehir'e fabrika seviyesi bakımına götürülecekti. Sevgili devre arkadaşım Ayhan GEL'in liderliğinde biz ikili kol halinde Eskişehir'e uçtuk, uçakları fabrikaya teslim ettik. Dediler ki tam bir hafta sonra gelin, uçakları size teslim ederiz. Ayhan GEL İstanbul'a ben de İzmir'e gittim. Ablamı, yeğenlerimi, İzmir'deki arkadaşları gördük. 5-6 gün kendime göre güzel bir izin geçirdim ve bir gün öncesinden trenle Eskişehir'e geldim. Orduevinde kalıyorum fakat Ayhan GEL'den haber yok. Sabah mesaisiyle fabrikaya gidiyorken bize yetiştik. Meğer gece geç vakit İstanbul'dan trenle gelmiş, hiç uyuyamamış ve yorgun görünüyordu. "Nasılsın, iyi misin? İstersen yarın gideriz." diyecek oldum. "Yok yok, iyiyim." dedi. Fabrikaya gittik, uçaklar hazır orada meydan harekâttan uçuş müsaadesini aldık, hava durumunu aldık. Hava Ankara hizalarına kadar tam kapalı, ondan sonrası açık olacakmış. Uçaklarımızı çalıştırdık, Ayhan GEL lider olarak kuleyle telsiz konuşmalarını yaptı. Ama benim telsizde bir arıza belirdi, her şey normal, telsizde konuşulanları duyuyorum fakat ben lidere ve kuleye, "Tamam, anlaşıldı." gibi cevabımı kesik kesik duyurabildim. Piste girdik kalkacağız. Lidere işaretle problemimi anlatmaya çalıştım, anlamadı, telsizle sordu, "Tamam mısın?" diye. Gene telsizden kesik kesik gitti ve elle okey işareti vererek biz kolda kalktık ve birazdan buluta girdik. Bulut içinde tatlı bir yatışla hem tırmanıyoruz hem de rotamıza dönüyorduk. Bulut tül gibi bir stratüs ama 8/8 kapalı biz artık düz tırmanmamız gerekiyorken yatış devam etti, sunî ufuktan durumumuzu kontrol ediyorum. Tırmanıştan yavaş yavaş burun ufkun altına inmeye başladı, belli ki Ayhan GEL vertigo olmuştu. Ben telsizden yırtınıyorum, sesimi duyuramıyorum. Kanadımı sallıyorum, hiç benim tarafıma bakmıyor ve ben durumu fark ettiğim hâlde onun da kolundan ayrılamıyorum. Artık 50-60 derece yatışla birlikte dalış vaziyetine geçmiştik, ben bir son hamleyle gaz verip öne geçtim ama demeye kalmadı, buluttan çıkışımızla birlikte ani bir refleksle yatışımı düzelterek can havliyle lövyeye asıldım ve kendimi yere çakılmaktan kurtardım. (Meğer dokuz G çekmişim, uçağın limiti yedi G, üstelik paylonlar ful yakıt dolu.) Artık bulut altındayım, tepelerin üzerinde irtifaım 300-400 feet ya var ya yok. Ben artık civarda bir duman arıyorum. Bir de ne göreyim, ufuk hattında biraz ileride Ayhan GEL'in uçağını gördüm. Allah büyük, bu kez nasıl olduysa telsizden: "Seni gördüm geliyorum." diye mesajımı duyurabildim. Tam gaz yaklaştım, tekrar koluna girdim. Lider tekrar tatlı bir tırmanışla buluta girdi. Ben telsizle "Buluta girmeyelim." diyorum ama gene sesimi duyuramıyorum. Neyse tatlı tatlı, bir sağa bir sola 20-30 derecelik yatışlarla, adeta beşikte sallanır gibi 20.000 feet'te bulut üzerine salimen çıktık. Ben içimden, "Ohh çok şükür atladık!" dedim. Epeyce bir süre böyle sıkı kolda ama bana hiç bakmaksızın dümdüz uçtuk, artık hava tam açtı. Hemen hemen yolumuzun yarısına gelmiştik, tam Erciyes'in üzerinde, o panoramik manzarayı hiç unutamıyorum, bana döndü ve devamlı bana bakarak uçmaya başladı. Ben el kol hareketleriyle önüne bak gibilerden işaret etmeye çalışıyorum ama anlatamıyorum. İnanmayacaksınız ama Erciyes'ten ta Karacadağ'a kadar sürekli bana fiks olmuş vaziyette geldik. Ondan sonra her şey normal gibi alçalmamızı yaptık ve meydana indik. Uçuş hattında motorlarımızı durdurduk, uçaklarımızdan indik. Birbirimize doğru koşarak sarmaş dolaş olduk. Bana ilk sözü: "Sen koldan öne çıkınca bir anormalliğin olduğunu anladım ama Erciyes üzerindeyken ancak geçirdiğimiz badireyi anlayabildim." dedi. Ben kendime göre olanı biteni anlattım. O da, "Buluttan çıkar çıkmaz tonoyu tamamladım, lövyeye asıldım ve çakılmaktan uçağı kurtardım." dedi. Benim uçağın telsizi gayet normalmiş ama benim kaskımdaki kulaklığa giden bir bağlantı yerinden çıkmış, o kablo, yerine sokuldu, vidası sıkıştırıldı ve kaskım normale döndü. Dokuz G çektiğim için durumu yazılı olarak uçağın defterine kaydettim. Yapılan incelemede sonradan öğrendiğimize göre uçakta bir hasar olmamış ama paylon tankların askıları aşağıya doğru bayağı bükülmüş, Allah'tan kırılmamış. Tabii İngilizce tabiriyle bu "incident"ta, kaza olmamış ama kaza olmuş gibi bir hadise, ders almamız gereken iki husus var: Birincisi, Ayhan'ın o yorgunlukla uçuşta ısrar etmemesi ve ikincisi, benim o telsiz arızasıyla kalkışı yapmamam gerekirdi. Alt tarafı biraz geç kalkardık ama böyle anormal bir durumu belki zamanında önleyebilirdim.

F-84F Thunderstreak