|
|
YAĞMURDAN KAÇALIM DEDİK AMA DOLUYA YAKALANDIK |
|
Emekli Hava Pilot Albay |
Taner ENGİN |
|
|
1977 yılı Merzifon 5 nci Ana
Jet Üs Komutanlığı, Hava
Kuvvetleri Komutanlığı
denetlemesine hazırlanıyor.
Bu amaçla İstanbul
piyasasında alınması gereken
birçok malzeme var. Malzeme
alımı için görevlendirilen
personelle birlikte bir de
T-11 makinisti alarak
İstanbul-Yeşilköy'e gittik.
Park ettikten sonra yanımda
taşıdığım "asma kilidi"
uçağın kapısına asıp,
anahtarını da malzemeleri
alacak sorumluya teslim edip
alacakları malzemeleri uçağa
yüklemelerini ve ertesi gün
belirli bir saatte uçak
başında buluşulmasını
bildirerek meydandan
ayrıldık. Ertesi gün
belirtilen saatte herkes
uçak başında idi. Uçağın
kapısından içeriye bakınca
gördüğüm manzara karşısında
kızmam mı yoksa gülmem mi
gerektiği konusunda karar
veremedim. Zira uçağın içi
ağzına kadar malzeme
doluydu. Halbuki içeriye 5
kişi daha girecekti. Hatta
ben bile pilot mahalline, o
malzemelerden geçerek nasıl
geçebileceğimi bir süre
düşündüm. Yükleme ile ilgili
sorularıma kimse cevap
vermiyordu. Karar vermek
bana kalmıştı. Malzemeleri
indirip orada bırakmak
mantıklı bir çözüm değildi.
Hava durumu ise kapalıydı.
Hatta hafif yağmur bile
çiseliyordu. Meteoroloji
haritası, kuzey batılı bir
sistemin etkisinde
olduğumuzu gösteriyordu.
Yaptığım durum
değerlendirmesi sonunda tüm
malzemeleri ve yolcuları
alarak Merzifon'a dönmeye
karar verdim. Hava
durumundan dolayı
İstanbul-Merzifon direkt
rotasının görerek uçuşa
müsait olmaması ve yol
üzerinde seyrüsefer
yardımcısı olarak
yararlanılabilecek herhangi
bir radyofar
istasyonu bulunmaması nedeniyle de uçuş
planını, görerek 7500 feet irtifadan G-8 ve
W-1 yollarını takip edecek şekilde
Yeşilköy-Yalova-Göynük-Beypazarı-Ankara-Merzifon
rotası için doldurdum. |
Kalkışta 060 pistini, 10
derece flapla hemen hemen
tam olarak kullandıktan
sonra kesilebildik.
Yalova'ya dönerek 2000 feet'te
buluta girdim. Neyseki 6000 feet üzeri
açıktı ve güneye doğru gittikçe parçalıyor
ve açıyordu. 7500 feet'e tırmanarak
Yalova'yı zamanında rapor ettim. Tayyarenin
içindeki yer darlığından yolculardan
birisini de öndeki Camlı Köşk'e oturtmuştum.
Yolculardan pilot olmayan ikmalci bir Ütğm.,
sağ sandalyede oturuyordu. Hava iyice
açmıştı ve herşey normal devam ederken
"Göynük Radyo Far"ını geçtik. Göynük'ü
geçeli iki üç dakika olmamıştı ki sağ motor
hiçbir işaret vermeksizin aniden durdu ve
"kazıkladı", tekrar çalıştırmak için tüm
çabalar boştu. Pervane "starter" ile dahi
dönmüyordu. Süratli bir durum
değerlendirmesi yaparak derhal en yakın
meydan olan Eskişehir istikametine döndüm.
Fletner ayarları ile uçağın sağa yıkılmasını
önlemeye çalışırken sol motoru da "tek
motorla uçuş rejimi"ne ayarladım. Bu rejimde
105 Mph. (mil/saat) ile düz uçmamız
gerekirdi, fakat uçağın aşırı şekilde ağır
olmasından düz uçamıyorduk. İrtifayı
muhafaza etmeye ısrar edince, sürat 80 Mph.'a
kadar düşüyor ve perdövites ikazları
başlıyordu. Bu nedenle 0,3 - 0,4 varyo ile
irtifa kaybedecek şekilde 100 Mph. sürat ile
uçmaya çalışıyordum. Bu arada Eskişehir
kuleyi arayarak durumu rapor etmeye
çalışıyor ve emercensi durum yayını
yapıyordum. Yüksek takat ve düşük süratte
uçuştan dolayı yeterli soğutma olmadığından
sol motora ait işarlarda (silindir başı
harareti, yağ harareti, yağ tazyiki) limit
dışına çıkmıştı. Yani her an için sol motor
da arızalanabilir veya durabilirdi. Üzerinde
uçtuğumuz bölge ise Sakarya Nehri vadisi
olduğundan "Oda" büyüklüğünde bir düzlük
bile görünmüyordu. Mecburi iniş yapabilmek
için "Camlı Köşk"te oturan yolcuyu da iç
tarafa geçirdikten sonra yolculara hitaben;
|
-Herkes paraşütünü taksın!
ikazını yaptım. O ana kadar
oldukça neşeli görünen
yolcuların yüzünün bir anda
"kireç gibi" bembeyaz oluşu
hâlâ gözlerimin önünde. Zira
içlerinde paraşütü ilk defa
orada görenleri vardı.
Yardımlaşma ile telaş içinde
herkes birer paraşüt alıp
takmaya çalışırken ben de
bir ihtimale karşı
sandalyedeki paraşütü
sırtıma giydim.
|
Büyük bir dikkat sarf ederek
Eskişehir istikametinde
uçuşa devam ederken muhafaza
ettiğim alçalma varyosu ile
meydanı tutturup
tutturamayacağımı
hesaplıyordum. 40 millik
mesafe bir türlü bitmek
bilmiyordu ve meydan
kuzeyindeki 4200 feet'lik tepeleri
geçebilmek hususunda tereddütlü idim. Bu
karmaşık düşüncelerle 5500 feet irtifaya
kadar alçalmıştım ki, tepelerin üzerindeki
TV verici anteninin benden yukarda kalmaya
başladığını görerek bu tepeleri aşabilmemin
imkansızlaşmış olduğunu değerlendirdim. Ani
bir kararla sol tarafımızdaki vadiye doğru
dönerken işaretle makinisti çağırarak; |
-Bütün yükü at! Talimatını
verdim. Makinist, derhal bu
emir gereği önce uçağın
kapısını jettison edip,
bilahare de uçaktaki tüm
malzemeleri atma işlemini
kısa zamanda tamamladı.
Böylece tepeleri oldukça
alçak bir irtifadan geçerek
Eskişehir pisti üzerine
kadar gidip sol motoru da
durdurarak inişi tamamladım.
|
Telsizle yapmış olduğum
emercensi yayınları duyan
Eskişehir Kulesi,
helikopteri kaldırmış ve tüm
jet trafiğini de meydandan
uzaklaştırmıştı. İnişimizden
sonra, olanları Üs
Komutanı'na anlatarak
attığımız eşyaları aramak
için helikopter ile bölgeye
gittik. 50'şer metrelik 4
top perdelik tül kumaşın
dışındaki tüm malzemeler
kullanılamayacak durumda
hasarlanmıştı.
Bulabildiklerimizi toplayıp
helikopterle Üs'se döndük. |
Böylece önemli bir emercensi
durumunu birkaç malzeme ile
atlatmış oluyorduk. |
Ancak daha başlangıçta aşırı
yük unsurunu dikkate alıp da
malzemelerin bir kısmını
İstanbul'da bırakmanın en
doğru hareket tarzı
olacağını bildiğim halde, bu
doğru kararı uygulamadığım
için kendimi halen
eleştiriyorum. |
|