111 nci Filo Komutanı olarak başımdan geçen
enteresan bir olayı sizinle paylaşmak
istiyorum. Bir gün rutin gece uçuşlarından
birini uçuyorduk. Birçok kol vardı havada,
ben de Üsteğmen Hasan ÇALIŞ ile ikili bir
kol olarak gece profil ve seyrüsefer
görevlerinden birini yapıyordum, uçuş
boyunca her şey normal cereyan etti, iniş
paternine geldik, pilof çektik, son
yaklaşmaya 1 mil kala pisti görememeye
başladım, bir acayiplik vardı ama neydi,
iyice alçaldım; baktım inemeyeceğim, pas
geçtim. Herhâlde önemsiz bir şeydir dedim
kendi kendime. İki numara olan Hasan ÇALIŞ'a:
"Senin, ben pas geçiyorum, kısa turla inişe
geleceğim." dedim, pas geçtim, kısa tura
çektim, rüzgâr altı bacağında her şey
normaldi, pisti, ışıkları, meydanı, her yeri
görüyordum, herhâlde bu sefer normal bir
iniş yapacaktım, iniş takımlarını koydum,
son dönüşe başladım ve pisti karşıladım,
sürati yavaş yavaş son yaklaşma süratine
düşürüyordum, fakat hayret, piste
yaklaştıkça ve sürat düştükçe birinci
yaklaşmadaki olayın aynısı cereyan ediyordu,
yani pist ışıklarını yaklaştıkça
göremiyordum, ne olduğunu anlamadım, ciddi
bir arıza veya anormallik olmalıydı ama
neydi, böyle giderse herhâlde inemeyecektim,
yakıtım da azalmak üzere idi, biraz daha
alçalmam mümkün değil, bir kuyuya
alçalıyordum sanki, ne önden ne yanlardan
pist ışıklarını ve dolayısıyla pisti görmem
imkânsızdı, heyecanlanmaya ve biraz da
korkmaya başlamıştım, havada benden başka
kimse yoktu, zira biz son kolduk, iki
numaram Hasan ÇALIŞ'ı da indirmiş ve gece
saat 23:00'de tek başıma havada inmek için
mücadele ediyordum. O zamanlar 1500 saat
civarında F-100 Super Sabre uçuşum vardı,
deneyimli bir pilottum ama inemiyordum işte.
Üçüncü kez pas geçtim, kısa tura çektim,
rüzgâr altında yine her şey normale
dönüyordu. Yani etrafı, pisti, ışıklarını
çok güzel görüyordum, normal bir iniş
yapmamak için hiçbir neden yoktu, acaba bu
sefer son yaklaşmada pisti görebilecek
miydim, inebilecek miydim, inemezsem
herhâlde atlayacaktım. Zira yakıtım da 500
libre civarına inmişti, ancak bir kez daha
pas geçebilirdim. Ben bu heyecan ve
düşüncelerle boğuşurken telsizden bir ses
geldi: "Efendim ben kolunuza geliyorum."
Allah Allah, bu benim iki numaram Hasan
ÇALIŞ'ın sesiydi, ancak onun havada ne işi
vardı, ben ilk pas geçişimde ona inmesini
söylemiştim ve indiğini biliyordum, meğer
Hasan ÇALIŞ inmemiş ve ben pas geçince o da
pas geçerek meydan turunda beni takibe
başlamış. Allah'tan ki öyle yapmış yoksa
havada kalacaktım. Gerçi "Havacılıkta
kimse şimdiye kadar havada kalmadı." diye
bir tabir vardır, herhâlde şöyle veya böyle
ben de bir yolunu bulup inecektim, havada
kalmayacaktım. Son dönüşe başladım, Hasan
ÇALIŞ bana yaklaşıyordu, dönüşün bitimine
yakın sağdan koluma geldi, ileri geçti ben
onun koluna girdim, kolda iniş yapacaktık, o
beni indirecekti, son yaklaşmaya girdik ben
yine hiçbir şey göremiyordum. Artık her şey
Hasan ÇALIŞ'ın maharetine kalmıştı, iyi bir
yaklaşma yaptık, tam pist başına geldik ben
yan görerek yani görmeden piste şiddetli bir
vuruşla indim. Hasan ÇALIŞ pas geçti bu
sefer, ben pist içinde yanlardan pist
ışıklarını biraz görerek uçağı pist içinde
tutabildim, pisti terk ettim hâlâ ne
olduğunu anlamamıştım. Hasan ÇALIŞ da indi,
başta Üs Komutanı olmak üzere ilgililer bizi
merakla bekliyordu, inince onlar da derin
bir "Oh" çektiler herhalde, olayın nedenini
araştırdım ve hemen buldum. Malum, bir kural
olarak ikili kolda gece uçarken bir
numaranın kanat ucu ışıkları "dim steady",
iki numaranın ışıkları ise "flash bright"
durumunda olurdu, ancak pilofu çekince bir
numarada ışıkların, yerden daha iyi
görünebilmeleri için "flash bright" durumuna
alınırdı. Ben de pilofu çekince ışıklarımı "dim
steady" durumundan "flash bright" durumuna
aldım, daha doğrusu aldığımı zannediyordum,
ama alamamıştım demek. F-100 uçaklarında "flash
bright" şalteri ile "windshield" şalteri
yanyanadır, çıplak gözle bakmadan bu
şalterleri her zaman karıştırmak mümkündür.
Ben de kokpit ışıklarının çok "dim" olduğu
gece uçuşunda artık ezberlediğimiz için
bakmadan, şalteri "dim steady" durumundan "flash
bright" durumuna aldığımı zannederken meğer
onun yanındaki "windshield" şalterini ON
durumuna getirmişim. Şalter yağmurlu
havalarda ön camlara sıcak hava püskürterek
pilota görüş sağlayan bir sistemdi, çok
kuvvetli tazyikle ön kokpit camlarına hava
verirdi. Bu şalterin normal olarak kapalı
havalarda uçuştan önce yerde kontrol
edilmesi gerekirdi. Zira zaman zaman
boruların içine yağ, pislik girer ve bunlar
da sistem çalıştığında görüşü engellerdi.
İşte benim başıma gelen de buydu, kanat
ışıkları şalteri yerine bu şalteri ON
yapmışım ve borularda yağ, pislik vs.
olduğundan bunlar son yaklaşmada sürat
azaldığından görüşü ve dolayısıyla inişi
engelliyordu. Bir daha gözümle görmeden
hiçbir şaltere kumanda etmeyecektim.
Yaptığım her kontrolü mutlaka gözümle
görecektim. Her şey bir tarafa bu olayda
Hasan ÇALIŞ'a, "Sen in!" dediğim halde
inmeyişi, tehlikeli bir durumu olabileceğini
sezmesi, aklını ve sağduyusunu kullanması
kesin bir kazayı önlemiştir. Hasan ÇALIŞ
akıllı ve iyi bir pilottu. Yoksa ben o
durumda inemezdim, herhâlde paraşütle
atlayacaktım. Hasan ÇALIŞ'a bu vesileyle
teşekkürlerimi yinelemek isterim.
F-100 Super Sabre
uçağının fotoğrafları ve teknik özellikleri
için tıklayın. |