İrfan Sarp |
Emekli Hava Pilot Tümgeneral |
|
Eskişehir 1'nci
Ana Jet Üssü 112'nci Filoya bağlı
bir F-4E 2020 uçağının 5 Mart 2015
tarihinde Konya civarında düşmesi ve
bu kazada iki pilotumuzun şehit
olması hepimizi derinden üzmüştü.
Kazanın meydana geliş sebebini
tespit etmek üzere Hv.K.K.lığı
tarafından yapılan ön incelemede,
pilotların alçak irtifada SAM
füzelerinden kaçınma manevrası
yaptıkları sırada uçağın havada
anormal duruma girdiği, ve
pilotların bu durumdan çıkamayıp
yere çarptıkları açıklanmıştı. |
Bu kazayla ilgili
olarak 9 Mart 2015 günü, Muharip
Hava Kuvveti ve Hava Füze Savunma
Komutanı Orgeneral Abidin Ünal
tarafından Eskişehir'de yapılan
basın toplantısında, kazanın oluş
sebebi hakkında basın mensuplarına
bilgi verilirken Orgeneral Ünal, bu
olayda pilotların alçak irtifada
paraşütle atlamakta geç kaldıklarını
ifade ederek, "Eğer
pilotlarımız paraşütle atlamakta
sadece 2 saniye geç kalmasalardı,
şimdi aramızda olacaklardı"
demiştir. |
Uçuculuk hayatım
boyunca hatırladığım paraşütle
atlama olaylarının yer aldığı pek
çok konu şimdi bir film şeridi gibi
gözlerimin önünden geçti. Hafızamda
yer eden ve halen uçuş birliklerinde
görev yapan pilot arkadaşlarımın
kendileri için ders çıkaracaklarına
inandığım bu olayları kaleme
alırken, ayrıca ilk jettison
sistemlerinin imalâtından, ve deneme
atlayışlarından başlayarak bu
sistemlerin gelişmeleriyle ilgili
topladığım bilgileri pilot
arkadaşlarımla paylaşmamın faydalı
olacağını düşündüm. |
JETTISON
SİSTEMLERİNİN TARİHÇESİ |
Önce jettison
sistemlerinin tarihçesinden
başlamalıyım. Jettison (bu sistem
ejection sistemi olarak da tabir
edilmektedir) sistemlerinin ilk defa
düşünülüp tasarlanması fikri,
İngiliz uçak imalatçısı James Martin
ile başlıyor. (James Martin'e
pilotların hayatlarını kurtaran bu
sistemleri düşünüp imal ettiği için
İngiltere Kralı tarafından "Sir"
ünvanı verilmiştir). Sir James
Martin, kurduğu uçak fabrikasında
İngiliz Hava Kuvvetleri için MB1,
MB2, MB3 modeli prototip uçakların
imalatı üzerinde çalışırken,
bunların test uçuşlarını yapan Pilot
Yüzbaşı Valentine Baker ile
tanışıyor ve yakın arkadaş
oluyorlar. |
Yüzbaşı Baker,
Sir James Martin'in fabrikasında
İngiliz Hava Kuvvetleri için imal
ettiği MB3 tipi uçağın 12 Eylül 1942
tarihinde test uçuşunu yapmak üzere
kalkışta yerden kesilir kesilmez
motoru duruyor. Sırası gelmişken,
MB3 tipindeki tek pervaneli,
Spitfire tipine benzeyen uçağın her
iki kanadının hücum kenarına
(kanadın ön kısmına) 3'er adetten
olmak üzere her biri 200'er adet
mermi taşıyan 6 adet 20 mm.lik
makineli top monte edildiğini ve bu
silah konfigürasyonuyla MB3'ün
zamanın en güçlü silah sistemine
sahip uçağı olduğunu belirtelim.
Durmuş motorla mecburi iniş yapmaya
çalışırken uçağın kanadı bir ağacın
dalına çarpınca uçak ters duruma
geçip yere vuruyor ve Pilot Yüzbaşı
Baker bu kazada hayatını kaybediyor.
Yzb Baker kazada öldükten sonra
atlama sandalyesine, onun ismini
yaşatmak için Martin-Baker ismi
veriliyor, ve bu jettison sistemi
onun ismiyle anılıyor. |
MB3
uçağı |
|
|
Yakın arkadaşı
Pilot Yüzbaşı Baker'in böyle
talihsiz bir kazada hayatını
kaybetmiş olmasına çok üzülen Sir
James Martin, bütün çalışmalarını
pilotların hayatlarını kurtarmaya
yönelik buluşlara adıyor. Birçok
alternatif sistemler üzerinde
çalıştıktan sonra pilotların
hayatını kurtaracak en iyi sistemin,
pilotun oturduğu sandalyenin bir
patlayıcıyla uçaktan fırlatılması
şeklinde olabileceğini tasarlıyor.
İşte bugün bütün dünyadaki uçaklarda
kullanılan jettison sistemleri bu
fikirden doğuyor. |
Yerdeki bir kızak
üzerinden ilk statik jettison testi
24 Ocak 1945 tarihinde yapılıyor.
Uçuşta yapılan ilk ejection testi
ise, 24 Temmuz 1946 tarihinde Pilot
Bernard Lynch tarafından çift
kişilik olarak tadil edilen çift
turbo jet motorlu bir Meteor 3
uçağından atlayarak
gerçekleştiriliyor. |
Gloster Meteor 3 Uçağı |
|
|
Bu denemede
İngiliz Pilot Bernard Lynch, Meteor
3 tipi uçağın arka kokpitinden 8.000
feet irtifada, 280 knot süratle
uçarken başarılı bir jettison
gerçekleştiriyor. Pilot Lynch, bu
atlayışı takip eden günlerde ayni
şeklide 30 deneme atlayışı daha
yapıyor. |
Jettison
sistemiyle ilgili pek çok gelişme
birbirini takip etmiştir. 1961
yılında ilk sıfır sürat / sıfır
irtifa atlayış sistemi; 1987'de de "
microprocessor controlled ejection
seat" atlayış sistemi imal
edilmiştir. |
Dünyada 200
değişik model uçakta kullanılan
Martin-Baker jettison sistemiyle
bugüne kadar 7.400 adet başarılı
atlayış gerçekleştirilmiştir. |
Amerikalılar,
"United Technologies Aerospace
Systems (UTAS) firması tarafından
imal edilen ACES II (Advanced
Concept Ejection Seat) jettison
sistemlerini kullanıyorlar. ACES II
sistemiyle teçhiz edilmiş uçaklar:
A-10 Thunderbolt II, F-15 Eagle,
F-16 Fighting Falcon, F-22 Raptor,
F-117 Nighthawk, B-1 Lancer, WB-57 ,
ve B-2 Spirit tipi uçaklardır.
Bugüne kadar 10,000 adet ACES II
ejection sistemi imal edilmiştir.
Amerikalılar diğer bazı tip savaş
uçakları için İngiltere'den Martin-Baker
jettison sistemlerini satın alıp
kullanmaktadırlar. |
Ruslar savaş
uçaklarında Moskova yakınlarında
bulunan Zvezda fabrikasının ürettiği
jettison sistemlerini
kullanmaktadır. 1952 yılında kurulan
fabrika muharip uçaklara takılan
jettison sistemlerinden başka, uzay
uçuşları için fırlatılan roketlerle
uzaya giden kozmonotların yeryüzüne
dönüşte içinde bulundukları kapsülün
yere temas etmeden önce hızının
yavaşlatılarak yere yumuşak bir iniş
yapmasını sağlayacak sistemleri de
imal ediyor. |
PARAŞÜTLERİN
İMAL EDİLDİĞİ KUMAŞLAR |
Jet uçaklarındaki
jettison sistemlerini incelerken,
pilot paraşütlerinin imal edildiği
kumaş ve malzemelerden de
bahsetmeliyim. |
2'nci Dünya
Savaşı sırasında naylon kumaş icat
edilinceye kadar paraşütler ipek
kumaşından yapılıyordu. Hem ince ve
buruşmaz, hem hafif, hem de sağlam
olduğu için ipekli kumaşlar tercih
ediliyordu. Hatta paraşütle atlayan
pilotlara, merkezi ABD'de bulunan
"Paraşütle Atlayanlar Kulübü"
tarafından, paraşütün imal edildiği
ipeği yapan ipek böceğinden ilham
alınarak ipek böceği şeklinde,
yaklaşık 2 cm. uzunluğunda sarı
renkte bir rozet verilirdi. |
Japonya
geleneksel olarak ipekli kumaş
imalatının dünyada merkezi idi.
Bütün dünya ülkeleri, pilotları ve
hava indirme tümenlerindeki
paraşütçüleri için ihtiyaç duyduğu
paraşütlerin imalatında kullanacağı
ipekli kumaşlarını Japonya'dan ithal
ediyordu. 2'nci Dünya Savaşı patlak
verince Japonya ipekli kumaşların
satışını durdurdu. Bundan en fazla
etkilenen ülke ise Japonya ile
savaşa tutuşan Amerika oldu. |
Kötü komşunun
insanı ev sahibi yapması gibi,
Japonların Amerikalılara paraşüt
imalatı için ihtiyaç duydukları
ipekli kumaş ihracatını
durdurmalarıyla çok büyük bir
sıkıntıya düşen Amerikalılar,
ülkelerindeki bilim insanlarının
paraşüt imalatında kullanacakları
naylon kumaşı keşfedip üretmeleriyle
rahat bir nefes aldılar ve büyük bir
sıkıntıdan kurtuldular. |
Naylon
kelimesinin nereden geldiğine ait
pek çok rivayet vardır. Bu
rivayetlerden biri de NYLON
kelimesinin İngilizce "Now
You Lousy Old
Nipponize" kelimelerinin baş
harflerinden meydana gelmiş bir
kısaltma olduğu şeklindedir.
(Türkçesi, mealen, "Haydi bakalım
siz şimdi ne yapacaksınız pis
Japonlar" anlamındadır). |
JETTISON
SİSTEMİNİN FIRLATMA MEKANİZMALARI |
Jettison
sistemlerini imal eden firmalar,
pilot koltuğunun fırlatma
mekanizmalarını harekete geçiren
tetik ve düzeneklerini, pilot
koltuklarının yerde yapılan fırlatma
testlerinde edinilen tecrübeler ile
pilotların görüşlerini de dikkate
alarak sandalye üzerine farklı yer
ve şekillerde yerleştirmişlerdir.
Jettison kollarının yeri nerede
olursa olsun, hepsi de pilotun
dikkatini çekmek için sarı, siyah,
turuncu renklerle belirtilmiştir. |
Bizim uçtuğumuz
T-33, F-84, F-86, F-100 ve F-102
tipindeki uçaklarda jettison kolu
pilot sandalyesinin sağ alt
kenarında bulunuyordu. Bu jettison
kolunun biri büyük, diğeri ondan
biraz küçük, alt alta iki tetik
mekanizması vardı.. Pilot üstteki
tetiği çekince konopi atılır, onun
altındaki tetiği çekince pilot
sandalyesi fırlatılırdı. Bu tetikler
yerde kazayla çekilmemesi için
üzerlerine dikkati çeken kırmızı
şeritli bir emniyet pimi takılırdı.
Pilot kalkışa gitmeden önce bu
emniyet pimini çıkarır ve yerdeki
uçak makinistine gösterirdi. |
Jettison kolunun
pilot sandalyesinin sağ alt
kenarında ve çift tetikli olmasının
bazı sakıncaları ortaya çıkınca,
bazı uçaklarda bu kol oval halka
şeklinde pilot sandalyesinin üst
kısmına, kaskın üst hizasına
yerleştirilmiştir. F-4'lerde biri
pilotun iki dizi arasında, diğeri
pilot kaskının arka tarafında iki
adet, F-16 uçaklarında ise pilotun
iki dizinin arasına sandalye üzerine
tek halka şeklinde
yerleştirilmiştir. |
Jettison
sistemlerinde teknolojinin
gelişmesine paralel olarak değişik
imalat usulleri uygulanmıştır. İlk
jettison sistemlerinin fırlatma
mekanizmalarında pyrotechnic
(patlayıcı fişekler) kullanılmıştır.
Bu jettison sistemiyle jetlerden
paraşütle atlayan bazı pilotların
bel bölgelerinde ağrı ve
zedelenmeler meydana gelince, daha
sonraki yıllarda pilot
sandalyelerinin altına sağlı sollu
yerleştirilen küçük roket motorları
kullanılmış ve böylece sandalyenin
kokpitten fırlaması esnasında hem
pilotun bel bölgesine hasar
vermeyen, hem de çok daha fazla
emniyet sağlayan bir sistem
geliştirilmiştir. (Yazımızın
devamında, "İNGİLİZ KRALİYET HAVA
KUVVETLERİ HARRIER UÇAĞINDAN
ATLAYIŞ" başlığı altındaki
fotoğrafta uçaktan ayrılan pilotun
sandalyesinin altında çift roket
motorunun arkasında alev bırakarak
pilotu yükseğe çıkarışı
görülmektedir). |
Jettison
sistemlerinin geliştirilmesi
aşamasında ilk imal edilen F-104
uçaklarında jettison sisteminin
pilotu kokpitten yukarı fırlatarak
değil, kokpitte sandalyenin tam
altında gövde üzerindeki kapağın
açılarak pilotun aşağı doğru
fırlatılması şeklinde imal
edildiğini söylesem inanır mısınız?
İlk uçuşunu 17 Şubat 1956 tarihinde
yapan ve dünyada ilk defa ses
süratinin iki misli (2 MACH) süratle
uçan F-104'lerin rüzgar tünelindeki
yüksek sürat testleri esnasında,
hava filelerinin kuyruk yatay
stablizesini etkilediği görülünce
uçak mühendisleri yatay kuyruk
stabilizesini kuyruğun yukarısına
imal ediyorlar. Jettison esnasında
atlayan pilotun yatay kuyruk
stablizesine çarpmaması için de
jettison sistemini yukarıda
belirttiğim gibi pilotu aşağı
fırlatacak şekilde imal ediyorlar.
Ancak F-104'lerde alçak irtifalarda
yapılacak jettisonlarda bunun
pilotun hayatını tehlikeye sokacağı
düşünülerek sonradan bir tadilat
uygulanarak diğer uçakların jettison
sistemleri gibi pilotu yukarıya
fırlatacak şekilde düzenleme
yapıyorlar. |
Çift kişilik
muharip uçakların kokpitlerinde
jettison yapıldığında, iki pilotun
ayni anda atlayıp roket alevinden
diğerini etkilememesi ve havada
çarpışmamaları için saniyelik bir
zamanlama düzenlemesi
yerleştirilmiştir. Bu düzenleme ile
saniyenin küsuratı kadar
aralıklarla, halen F-4 uçaklarında
olduğu gibi 0.75 saniye aralıklarla,
önce arka kanopi ve arka sandalye;
sonra ön kanopi ve ön sandalye
uçaktan ayrılmaktadır. |
JETTİSON
SİSTEMLERİNİN YER DENEMELERİ |
Aşağıdaki
fotoğrafta, bir F-15 Uçağından sıfır
irtifa, sıfır süratte maket
ağırlıkla yapılan jettison denemesi
görülmektedir. |
Aşağıdaki
fotoğrafta sıfır sürat / sıfır
irtifada maket ağırlıkla yapılan bir
jettison testinin mili saniyelik
sıralamasının işlemleri
görülmektedir. |
Aşağıdaki
fotoğrafta roket katapultuyla
ateşlenen bir pilot koltuğu ve
üzerindeki maket pilotun fırlatılış
anı görülmektedir. |
ABD'DE ÖĞRENCİ
PİLOTLARA YERDE UYGULANAN JETTISON
EĞİTİMLERİ |
Biz dört Teğmen,
(Tekin Akkoyunlu, Kaya Ergenç, Öner
Dinçer ve ben) İzmir Gaziemir'de
MKEK UĞUR, İngiliz Magister ve
takiben T-6 Harvard uçağında 50 saat
civarında başlangıç uçuş eğitimi
yaptıktan sonra 1956 yılı Eylül
ayında Amerika'ya pilotaj eğitimine
gönderilmiştik. Texas, San
Antonio'daki lisan okulunda
İngilizce dil eğitimimizi, ve
takiben bu şehre yakın Hondo Hava
Üssü'nde pervaneli T-34 ve T-28
uçaklarıyla yaptığımız Başlangıç
Eğitimi'ni tamamladıktan sonra
tekamül jet eğitimi için Mississippi
eyaletindeki Greenville Üssü'ne
gönderildik. Bu Üs'de T-33 modeli
jet eğitim uçaklarıyla uçuşlara
başlamadan önce bize verilen yer
dersleri kapsamında, jet
uçaklarından paraşütle atlama
eğitimini canlı olarak
uygulattıkları bir kursa tabi
tuttular. O kursta teorik olarak jet
uçaklarından paraşütle atlama
tekniğine ait bilgileri verdikten
sonra Üs'de bulunan Fizyolojik
Eğitim Merkezi'nde paraşütle
atlamanın uygulamalı eğitimini
yaptırdılar. |
Uçuşlara
başlamadan önce bizim sınıfımızın
öğrenci pilotlarına bu uygulamalı
eğitimi yaptırdıkları günü çok iyi
hatırlıyorum. Mississippi /
Greenville Üssü'nde Fizyolojik
Eğitim Merkezi, üssün en uzaktaki
bir köşesinde kurulmuştu. Bu
merkezde fizyolojik eğitim kursunun
verildiği bir bina, ve bu binanın
hemen yanında pilotların uygulamalı
jettison eğitimlerinin yapıldığı,
üzerinde bir pilot sandalyesi ve
fırlatma katapultunun az bir açıyla
yerleştirilmiş olduğu yaklaşık 20
metre yüksekliğinde bir çelik kızak
bulunuyordu. |
TEĞMEN
İRFAN SARP JETTISON
EĞİTİMİNDE |
GREENVİLLE ÜSSÜ /
MİSSİSSİPPİ, EYLÜL 1957 |
|
|
|
|
Fizyolojik Eğitim
Merkezi öğretmenlerimiz yer
derslerinde bize jettison anında
pilot koltuğunda nasıl dik olarak
oturacağımızı, ayaklarımızı sandalye
altındaki yerlerine sıkıca basıp
başımızı dik olarak arkaya
yasladıktan sonra T-33 uçağının
jettison sisteminin bire bir ayni
olan pilot koltuğunun önce sağ,
sonra sol tarafındaki kolları yukarı
çekmemizi, sağ kolu çektikten sonra
altındaki tetiği çekince bir patlama
ile kızak üzerinde yukarıya
fırlayacağımızı, yukarıya fırlamanın
ilk saniyesinde bir an için hiç bir
şey göremeyeceğimizi, kızağın üst
noktasına geldiğimizde görüşümüzün
açılacağını tek tek anlatmışlardı.
Gerçekten sandalye üzerine bağlanıp
jettison için tetiği çekince yer
derslerinde bize anlatılanları bire
bir yaşadık. |
Fizyolojik Eğitim
Merkezi'nin hemen yanında, üssün
piknik sahası yer almaktaydı. Bizim
filo arkadaşlarımızla jettison
eğitimi için eğitim merkezine
gittiğimiz gün, piknik sahasında
aileler ve çocuklar piknik
yapıyorlardı. Öğrenci pilotların
sırayla çağrılıp fırlatma kızağı
üzerinde jettison eğitimi yapışımızı
piknik yapan ailelerin ve çocukların
fırlatma kızağının karşısına gelip
seyrettiklerini çok iyi
hatırlıyorum. O zaman kendi kendime
"Çocukların bizim jettison
eğitimimizi canlı olarak
seyretmeleri ne kadar güzel bir
düşünce! Böylece daha küçük yaşlarda
bu çocuklar havacılık olaylarıyla
haşır neşir oluyorlar" diye aklımdan
geçirmiştim. |
1987 yılında Türk
Hava Kuvvetleri'nin envanterine F-16
uçaklarının girmesiyle, Eskişehir
Hava Hastanesi tesisleri içinde,
dünyanın en modern ve sayılı Hava
Fizyolojik Eğitim Merkezlerinden
biri kurulmuştur. Hastanenin
bahçesinin uzak bir köşesinde
hizmete giren bu merkezde, jettison
katapult sisteminin de kurulduğunu
ve bize Amerika'da gösterilen
jettison eğitiminin Türkiye'de de
pilotlarımıza verilmesi imkanının
sağlandığını duymuş ve buna çok
sevinmiştim. |
Eskişehir
Hastanesinde bulunan bu son derece
modern merkezde Hava Kuvvetlerimizin
uçuş birliklerinde görev yapan uçuş
tabiplerimizin de tam bir eğitime
tabi tutulduğunu, bu kapsamda jet
pilotlarına uygulanan katapultlu
pilot sandalyesiyle jettison
eğitimleri de dahil tüm eğitimlerin
uçuş tabiplerimize uygulandığını ve
tıp fakültesinden mezun olan bir
tabibin ancak bu eğitimleri
gördükten sonra "Uçuş Tabibi"
statüsünde kabul edilerek uçuş
birliklerinde görev yapabildiklerini
öğrenmiş ve buna da ayrıca çok
sevinmiştim. |
Burada bir küçük
not ilave edeyim. Amerika'da bize
jettison eğitimimizi yukarıdaki
fotoğrafta görüldüğü gibi günlük
resmi yazlık elbisemizle
yaptırmışlardı. Eskişehir'de
yaptırılan jettison eğitimini
gösteren bir fotoğrafta, pilotların
bu eğitim uygulanırken üzerlerinde
uçuş elbiselerinin giyilmiş ve
başlarında kasklarının takılı
olduğunu görmüştüm ki doğrusu da
budur. |
JETTISON
SİSTEMİYLE İLK KURTULMA OLAYI - 30
MAYIS 1949 |
Jettison
sistemini kullanarak atlayan ve
kurtulan ilk pilot İngiliz Kraliyet
Hava Kuvvetleri'nden John Oliver "Jo"
Lancaster olmuştur. Pilot Jo
Lancaster experimental (deneysel)
amaçla imal edilen A.W.52 Flying
Wing modeli uçakla 30 Mayıs 1949
tarihinde çıktığı tecrübe uçuşunda,
5.000 feet irtifadan alçalırken,
uçakta pitch (kontrolsüz yukarı
aşağı) hareketi başlamış, uçağa
kumanda edemeyince sandalyenin
fırlatma kolunu çekerek uçağı terk
etmiştir. İlk imal edilen Martin-Baker
Mk.1 tipi jettison sistemini
kullanarak atlayan ilk pilot olan Jo
Lancaster, Kraliyet tarafından DFC (Distinguished
Flying Cross) nişanı ile
ödüllendirilmiştir. |
Aşağıdaki fotoğrafta
Experimental A.W.52 Flying
Wing uçağı görülmektedir. |
|
|
SÜPERSONİK
UÇUŞTA YAPILAN İLK JETTISON OLAYI |
Supersonik uçuşta
yapılan ilk jettison olayı, 26 Şubat
1955 tarihinde, ABD Hava
Kuvvetlerinin tek kişilik F-100A
uçağından pilot George F. Smith,
tarafından gerçekleştirilmiştir.
|
F-100A uçağı ile
tecrübe uçuşuna çıkan pilot G.F.Smith,
afterburner ile 35.000 feet irtifaya
tırmanıyor. Normal uçuşa devam
ederken bir ara uçuş kumandalarının
sertleştiğini fark ediyor ve takiben
hidrolik sistemi arızası meydana
geliyor. Kumanda kabul etmeyen uçak
dalış durumuna geçiyor. Uçağın
dalışta sürati çok çabuk artıyor.
|
Pilot uçağı
dalıştan çıkaramayacağını anlayınca
6.500 feet civarında paraşütle
atlamaya karar verdiğinde sürat
saatinde 1.05 Mach (saatte 1.250
km.) sürati görüyor. Bu süpersonik
süratte atlama esnasında pilotun
vücuduna tahminen 40 G gibi çok
büyük bir yükün binmiş olduğu
hesaplanıyor. Kendisi havada baygın
halde iken paraşütü otomatik olarak
açılıyor. İndiği noktada tesadüfen
bulunan ve eskiden Donanmanın arama
kurtarma ekibinde görev yapan bir
emekli denizci tarafından
paraşütünden kurtarılıyor. Hastanede
altı gün koma durumunda kaldıktan
sonra kendine geldiğinde gözlerinin
görmediğini fark ediyor. Yedi ay
kadar yattığı hastanede dört ayrı
ameliyat geçirdikten sonra sağlığına
kavuşuyor, uçuş birliğine dönüyor ve
kaldığı yerden uçuşlarına devam
ediyor. |
HİÇ
UNUTAMADIĞIM İLGİNÇ JETTİSON
OLAYLARINDAN BAZILARI |
Uçuculuk
hayatımda aklımda yer eden ve bir
pilotun yaşamla ölüm çizgisini
birbirinden ayıran bazı paraşütle
atlama olaylarının hikayesini genç
pilot arkadaşlarımla paylaşmak
istiyorum. Tabii anlatacağım bu
hikayelerin genç pilot
arkadaşlarımın bilinçlerinde,
zihinlerinde, beyinlerinde yer
etmelerini ve onların bu paraşütle
atlama olaylarından kendilerine
dersler çıkarmalarını arzu ediyorum. |
Burada vereceğim
örneklerde orta ve yüksek
irtifalarda yapılan jettisonlar
yerine çok daha kritik olan alçak
irtifada yapılan jettison olaylarına
ver verilmiştir. |
YABANCI HAVA
KUVVETLERİ UÇAKLARINDA KRİTİK
İRTİFADA ATLAMALAR |
ABD Hava
Kuvvetleri'nin F-16C uçaklarından
kurulu Thunderbirds akrotiminin 14
Eylül 2003 tarihinde Idoha
eyaletinde yaptığı gösteri uçuşu
sırasında çok alçak irtifada
uçağının motoru duran kolun
pilotlarından Yüzbaşı Christopher
Stricklin, 100.00'den fazla bir
seyirci kitlesinin gözü önünde,
alçak irtifada paraşütle atlamıştır.
Aşağıdaki fotoğrafta, Yüzbaşı
Stricklin'in uçağı terk ettiği an
görülmektedir. Yüzbaşı Stricklin bu
kazadan en küçük bir sıyrık bile
almadan kurtulmuştur. Kullandığı
uçak seyircilerin uzağında, meskûn
olmayan bir yere düştüğünden
seyircilerden yaralanan olmamıştır. |
Yüzbaşı Stricklin'in F-16C
Uçağından Paraşütle Atladığı
An |
|
|
İNGİLİZ
KRALİYET HAVA KUVVETLERİ HARRİER
UÇAĞINDAN ATLAYIŞ |
Aşağıda İngiliz
Harrier tipi uçaktan fırladığı an
sandalyesinin altından roket
motorunun alevleri görülen bu olaya
ait bir video kısa süre önce
Internette dolaşmıştı. Videoda
uçağın iniş için normal bir süzülüş
açısıyla pist başına yaklaştığı, ana
iniş takımları üzerine oldukça sert
bir şekilde piste vurduktan sonra
burun iniş takımının da sert bir
şekilde piste vurduğu, burun iniş
takımı kırılan uçağın pist içinde
sürüklendiği, uçak pistin ortalarına
yaklaşırken uçağın aniden alev
aldığı ve pilotun uçağın alev
almasından iki üç saniye sonra
jettison yaptığı ve paraşütünün
açıldığı videoda görülüyordu. |
PARİS LE
BOURGET HAVA GÖSTERİSİNDE SU-30
UÇAĞINDAN ATLAMA |
1999 yılı Haziran
ayında Paris yakınlarındaki Le
Bourget hava alanında yapılan uçuş
gösterileri sırasında Rus Pilotlar
Averyanov ve Shendrikh, çift kişilik
bir Rus SU-30 uçağıyla alçak
irtifada yaptığı akrobasi
hareketleri esnasında dalıştan
çıkamayarak yere vuruyor. Bu kazanın
saniye saniye oluşunu gösteren video
Internette bulunup izlenebilir.
|
Videodan
izlendiğine göre pilot, gösterileri
izleyen seyircilere fazla uzak
olmayan bir mesafede burun aşağıda
G'li bir dönüşe giriyor. Oldukça
alçak irtifada dönüşünü burun
aşağıda piste paralel olarak
tamamlarken çekişe başlıyor. İrtifa
kaybını durdurmasıyla beraber uçak
yere vuruyor. Yere vuran uçak ayni
anda alev alıyor. Videoda yere vuran
uçağın burun yukarı vaziyette
tırmanışa geçtiği sırada, tahmini
200 feet civarında iki kanopinin ve
pilotların fırladığı ve takiben iki
paraşütün açıldığı ve pilotların
birbirlerine çok yakın bir mesafede
uçaktan biraz uzakta yere indikleri
görülüyor. |
TÜRK HAVA
KUVVETLERİ JET FİLOLARINDA PARAŞÜTLE
ATLAMALAR |
MERZİFON'DA
F-86'DAN JETTİSON SİSTEMİ
KULLANMADAN PARAŞÜTLE ATLAMA |
Evet, yukarıdaki
başlığı yanlış okumadınız! Belki de
havacılık tarihinde bir ilki teşkil
eden bu olayda pilot bir muharip jet
uçağından jettison sistemini
kullanmadan atlayan ve paraşütü
açılarak hayatta kalan tek örneği
teşkil etmektedir. |
Merzifon'da, 9
Haziran 1960 tarihinde meydana gelen
bu olayda 4'lü kolda F-86 Av Önleme
uçağı ile hava atışı görevine çıkan
Teğmen Adnan Akgün, havada atış
kolunun lideri Kur.Bnb.İsmet Akıncı
ile çarpışmış, ve ters virile giren
uçağından jettison kolunu çekmeden,
yer çekimiyle ayrılmış ve paraşütü
açıldıktan sonra denize inen pilotu
Gerze'den olay yerine gelen bir
balıkçı motoru kurtarmıştır. 4'lü
kolun lideri, çok sevdiğimiz
Kur.Bnb.İsmet Akıncı bu olayda ne
yazık ki şehit olmuştu. |
O gün Karadeniz
üzerinde, Gerze açıklarında meydana
gelen çarpışmada, ben 4'lü atış
kolunun 3 numarası olarak uçuyordum.
Atış paterni içinde 3 numara olarak
manş hedefine yaklaşıp tam ateş
edeceğim anda manş pilotunun
telsizden "ateş etme çarpıştılar"
dediğini duydum. O anda hedef manşı
üzerinden ayrılıp sol üst tarafa
baktığımda uçaklardan birinin alev
topuna döndüğünü ve bir konfeti gibi
havaya dağıldığını gördüm. Çarpışma
olayını ve paraşütle nasıl atlayıp
kurtulduğunu daha sonra Teğmen Akgün
bize şöyle anlatmıştı: |
Tğm.Akgün pörç
noktasında (manş hedefinden yaklaşık
4.000 feet yükseklikte ve 1 mil
açıkta, dalış için tepe noktasında)
sağa dönüşle hedef manşına dalış
için pozisyon alırken, bir anda
diğer uçakla çarpışmış ve uçağı ters
virile girmiş. Ters viril içinde
negatif “G” tesiriyle sırtı kanopiye
yaslanmış. Üzerindeki negatif "G"
etkisiyle sağ elini uzatıp pilot
koltuğunun sağ altında yer alan
jettison koluna bir türlü
uzanamıyormuş. Uçak denize doğru
irtifa kaybederken eliyle defalarca
jettison koluna ulaşmaya çalışmış
ama başaramamış. Jettison kolunu
çekemeyeceğini anlayınca, hiç
olmazsa omuz bağlarımı çözeyim ve
kanopiyi açayım da uçak denize
düştüğünde belki kokpitin içinden
çıkarım ve uçakla birlikte denizin
dibine gitmem diye düşünmüş. Omuz
bağlarını çözdükten sonra kokpitin
sol üst tarafındaki sviçle kanopiyi
açmış. Kanopi rüzgarın etkisiyle
uçup gidince, omuz bağları da
çözülmüş durumda olduğundan, vücut
ağırlığı ve negatif ”G” etkisiyle
kokpitin içinden dışarıya fırlamış.
F-86’nın jettison sisteminde alçak
irtifada jettison yapıldığında
paraşütün açılmasında bir gecikme
olmaması için, paraşütün
deklanşörüne bağlı bir “Sıfır Saniye
Halkası” bulunurdu. Tırmanışta 5.000
feet kontrolünde bu halka yerinden
çıkarılarak paraşüt üzerindeki
yerine takılırdı. Sadece alçak
irtifa uçuşları ile atış
görevlerinde bu halka kalkıştan
itibaren pilot sandalyesine takılı
bırakılırdı. Tğm.Akgün kokpitten
boşluğa fırlayınca, sandalyeye bağlı
olan “Sıfır Saniye Halkası”
paraşütün deklanşör kolunu çekerek
paraşütün açılmasını sağlamış.
|
NOT: Bu olayın
hikayesinin tamamını
www.havaciyiz.com
"HAVACILARIMIZIN UÇUŞ ANILARI
bölümünde "Merzifon F-86
Hatıraları" başlığı altında veya
www.kokpit.aero
sitesinin GENİŞ DOSYALAR bölümünde,
"Havada Çarpışma ve Gerze'nin
Şehidi" başlığı altında
okuyabilirsiniz. |
MERZİFON'DA 1958
YILINDA HAVADA ÇARPIŞAN İKİ F-86'DAN
PARAŞÜTLE ATLAMA |
Jet uçaklarından
paraşütle atlama olaylarından benim
için en ilginç ve unutulmaz
olanlarından biri de, aklıma
geldiğinde her zaman yüzümde bir
tebessüm beliren ve bana "Ha bu
ağacu keseceğum!" sözlerini
hatırlatan olaydır. |
Bu paraşütle
atlama olayını anlatırken, o
yıllarda F-86 uçağıyla Karadeniz
sahil şeridinde yaptığım zevkli,
keyifli görevler gözümün önüne
geliyor. Karadeniz sahil şeridinin
binbir çeşit yeşil bitki örtüsü ile,
denizin mavi tonlarının renk
armonisi meydana getirdiği o şirin
köyleri, şehir ve kasabaları ve
manzarasının güzelliği hiç gözümün
önünden gitmiyor! |
Uçuş
Hattında Bir F-86 Uçağı ve
Arkada Dalgalanan Şanlı
Bayrağımız! |
|
|
Kazanın olduğu
1958 yılı ilkbaharında, Merzifon
143'ncü (şimdiki 152'nci) Filo'dan
Üsteğmen Selahattin Yılmaz, filoya
yeni atanan Teğmen Ayhan Ece'ye
intibak uçuş eğitimi yaptırmak üzere
ikili kolda pistten kalkıyorlar.
Çalışma sahası olarak seçtikleri
Terme - Ünye arasındaki bir bölgede,
10.000 - 15.000 feet irtifaları
arasında kol uçuşu çalışmalarında,
kolda yer değiştirmeler, takibe
geçiş ve takipte yatış, dalış,
tırmanış eğitimleri yaparken, bir
talihsizlik yaşanıyor ve iki uçak
havada çarpışıyor. |
Çarpışan
uçaklardan her iki pilot da jettison
sistemlerini kullanarak uçaktan
ayrılıyor ve biraz aralıklarla
salimen yere iniyorlar. Hikayemin
başlığında yazdığım "Ha bu ağacu
keseceğum" hikayesi, pilotların
sağ salim yere inmelerinden sonra
oluyor. Bu ilginç olduğu kadar ne
zaman aklıma gelse yüzümde bir
tebessüm beliren hoş olayı
anlatmadan önce, özellikle genç
pilot arkadaşlarımın bilgi sahibi
olmaları için o yıllarda bizlerin
kullandığı jettison sistemlerinin
özellikleriyle ilgili bazı bilgiler
vermeliyim. |
Bizim o yıllarda
uçtuğumuz F-86 uçaklarında şimdiki
F- 4 ve F-16 uçaklarında olduğu gibi
otomatik jettison sistemleri
bulunmuyordu. Pilot uçaktan atlamaya
karar verip jettison kolunu
çektikten sonra fırlatma
sandalyesiyle havaya çıkıyor. Havada
eliyle önce göbek hizasında bulunan
omuz bağlarının kilidini açıp omuz
bağlarından kurtuluyor. Takiben,
üzerinde oturduğu pilot sandalyesini
her iki ayağıyla itip oturduğu
sandalyeden ayrıldıktan sonra göğüs
hizasında bulunan "D Halkası'nı (D
Ring) çekip paraşütünü açma işlemini
yapıyordu. Eğer pilot 25.000 -
30.000 feet'in üzerindeki yüksek
irtifalarda paraşütle atlamak
zorunda kalmışsa, jettison yaptıktan
sonra tahmini 15.000 fit altına
inene kadar beklemesi ve takiben
D-Halkası'nı çekip paraşütünü açması
gerekiyordu. |
10.000 feet
civarında havada çarpışan bu iki
arkadaşımız çarpışma esnasında her
hangi bir yara almıyorlar ve
yukarıda anlattığım usulleri
uygulayarak uçaktan paraşütle
atlıyor ve manuel usullerle
paraşütlerini açıyorlar. |
Arkadaşlarımızın
kazadan sonra olay yerine gelen
Jandarma ekipleriyle alınıp Samsun
Devlet Hastanesi'ne yatırıldığını
öğrenince biz filodan arkadaşlarla
onlara geçmiş olsun demek için
Samsun'a gittik ve olayın hikayesini
onlardan öğrendik. |
Arkadaşlarımızın
anlattığına göre, paraşütle aşağıya
süzülen Teğmen Ayhan Ece yüksekçe
bir ağacın üzerine inmiş ve
paraşütüyle ağaca asılı kalmış.
Yakındaki tarlada çalışan köylüler
hemen ağacın olduğu tarafa doğru
koşmuşlar. Arkadaşımızı ağacın
üzerinde paraşütüyle asılı durumda
görmüş olmaktan çok üzülmüşler.
Aralarında nasıl yapabileceklerini
konuşup bir şekilde arkadaşımızı
ağaca asılı olduğu paraşütünden
kurtarıp aşağıya indirmişler. |
Arkadaşımızın o
yüksek ağaca paraşütüyle asılı
kalmasına son derece üzülen
köylülerden biri, sanki gelecekte
paraşütle atlayan başka bir pilotun
yine o ağacın üzerinde paraşütüyle
takılıp kalabileceğini düşünerek,
tatlı Karadeniz şivesiyle "Ha bu
ağacu keseceğum" demiş. |
Şimdi düşünün,
belki de dünya durdukça hiçbir zaman
iki muharip jet uçağının o bölgede
böyle bir havada çarpışma olayı
olmayacak, veya, çarpışma olayı olsa
bile hiç bir zaman bir pilot
paraşütüyle o ağacın üzerine inip,
ağaçta takılı kalmayacak! Ama bu
Karadenizli arkadaşımız yine böyle
bir olayın olabileceği hissine
kapılıyor ve öyle bir ihtimali
düşünerek o ağacı kesmek istiyor.
Bir vatandaşımızın pilotlarına karşı
duyduğu sevgiyi ve pilotlarını
koruma içgüdüsünü bundan daha güzel
anlatabilecek başka bir örnek
olabilir mi? |
Ha sen
Türk misun yoksa Rus misun!
|
Hastanede
ziyaretine gittiğimiz diğer
arkadaşımız Üsteğmen Selahattin
Yılmaz ise, Teğmen Ayhan Ece'nin
paraşütünün takıldığı ağacın
yaklaşık 500 metre kadar ilersindeki
bir tarlaya inmiş. O esnada tarlada
köylüler çalışıyormuş. İçlerinden
biri elindeki tarla çapasıyla
koşarak Üsteğmen Yılmaz'ın yanına
gelmiş. Elindeki kocaman çapayı Ütğm
Yılmaz'a doğru sallayarak tatlı
Karadeniz şivesiyle:"Ha sen Türk
misun yoksa Rus misun?" diye
sormuş. Üsteğmen Yılmaz kendisinin
Merzifon Üssü'nde görevli bir Türk
pilotu olduğunu söyleyince, köylü
elindeki çapayı fırlatıp atmış ve
onun boynuna sarılmış! |
Soğuk savaşın
sürdüğü 1950'li 60'lı yıllarda
sadece Türkiye'de değil, bütün
dünyada o zamanki Sovyetler
Birliği'nin askeri gücü, biraz da
fazlaca abartılan bir propaganda
sebebiyle halk üzerinde Sovyetler
Birliği ordusu ve Hava Kuvvetlerinin
gücü ve yaratacağı etkilere karşı
bir tedirginlik ve korku yaratmıştı.
Onun için yaşadıkları bölgede gökten
paraşütle tarlasına inen bir pilota
yöre halkının ilk tepkisinin o
pilotun Rus mu yoksa Türk mü
olduğunu sormasını çok tabii
karşılamak lazım. |
ANKARA / AKINCI (MÜRTED)
ÜSSÜ'NDE F-102 UÇAĞINDA YERDE
JETTİSON OLAYI |
1973 yılı
sonbaharında Akıncı (Mürted)
Üssü'nde meydana gelen bu çok ilginç
olayı o zamanki 182'nci F-102
Filosu'nda uçan Zafer Baysal'dan
(daha sonra THY kaptan
pilotlarından) dinlemiştim. Zafer
Baysal F-102'lerden sonra benim Filo
Komutanı olduğum 141'nci F-104G
Filosu'na tayin olmuştu. |
Park
yerinde bir F-102A uçağı |
|
|
Bu olayda Teğmen
Gürol Kutlu F-102A uçağıyla pistin
03 istikametine kalktıktan hemen
sonra kokpite duman doluyor. Durumu
kuleye rapor ediyor ve geriye dönüp
03 pist başına inişe karar vererek
sağa dönüşe giriyor. 03 pistini
karşılamak için son dönüşe
girdiğinde piste kısa kalıyor ve
uçak oldukça sert bir şekilde
toprağa vuruyor. Uçağın yere sertçe
vuruşu esnasında meydana gelen aşırı
"G" kuvvetiyle kanopi ve pilot
sandalyesi kendiliğinden fırlıyor ve
pilotun paraşütü açılıyor. Henüz
kalkış yapan ve üzerinde kalkış
yakıtı bulunan uçağın yere
vurmasıyla uçak alev alıyor. |
İşte burada pilot
büyük bir talihsizlik yaşıyor ve
indiği noktada paraşütü, yanan
uçağın aleviyle tutuşup yanmaya
başlıyor. |
Zafer Baysal'ın
anlattığı hikayenin bundan sonraki
kısmı çok ilginç. O yıllarda şimdi
olduğu gibi TEM otoyolundan Akıncı
(Mürted) meydanına giriş yolu
yapılmamıştı. Ankara'dan Akıncı
Üssü'ne Ayaş yolu üzerinden
gelinirdi. Ayaş sapağından Akıncı
yoluna girildikten sonra eski
nizamiyeye yaklaşırken sağ tarafta,
nizamiyeye yakın bir köy vardır.
Mesaiye gidip gelirken yolun sağında
ve solundaki tarlalarda köylü
kadınların toplu halde
çalıştıklarını görürdük. |
O gün uçağın
düştüğü noktaya çok yakın bir
tarlada köylü kadınlar her zamanki
gibi çalışıyorlarmış. Yanmakta olan
uçağın hemen yakınında bulunan orta
yaşlı bir kadın büyük bir cesaretle,
yangından hiç çekinmeden paraşütü
yanmakta olan pilotun yanına koşuyor
ve yarı baygın haldeki pilotu
vücudundan tuttuğu gibi çekerek
yanan paraşütünden çıkarıyor. |
Bir kadının
paraşütü yanmakta olan bir pilotun
yanına gidip kurtarması herhalde
sadece bizde değil, dünya üzerinde
de çok ender görülecek bir olaydır.
Bu kahraman köylü kadını bunu en
küçük bir korkuya, tereddüde
kapılmadan, çocuğunu kurtarmak
isteyen bir annenin içgüdüsüyle
yapmış olmalıdır. |
Olay yerine gelen
ambulansta uçuş doktoruyla beraber
Zafer Baysal da bulunuyor ve pilotu
alarak hastaneye götürüyorlar.
|
Zafer Baysal bu
hikayeyi anlatırken bana: "Sarp
Komutanım, keşke bu F-102 kazasının
olduğu zaman, pilot arkadaşımızı
yandığı paraşütünün içinden kurtaran
o kahraman teyzeyi ömrü boyunca
unutamayacağı, onu her zaman
gururlandıracak ve mutlu edecek bir
başarı mükâfatı verilseydi!"
diye hayıflanmıştı. |
ESKİŞEHİR'DE T-33
İLE ÇARPIŞAN F-100F UÇAĞINDAN ATLAMA
OLAYI |
Aklımda yer eden
en ilginç jettison olaylarından biri
de, 1960 yılında, Eskişehir'de,
Kanada yapısı bir T-33 Mk3 jet
eğitim uçağıyla bir çift kumand
F-100F uçağının iniş paterni içinde
havada çarpışması ve F-100F uçağının
iki pilotunun paraşütle atlayıp
kurtulması olayıdır. |
1964 yılı Temmuz
ayında Jet Eğitim Filosu Çiğli
Üssü'ne intikal etmeden önce 1957
-1964 yılları arasında Eskişehir'de
konuşlanmış idi. Ben ABD'de pilotaj
eğitimimi tamamladıktan sonra 1958
yılı Ağustos ayında Merzifon F-86
filosuna katılmıştım. 1959 yılı Ocak
ayında Eskişehir Jet Eğitim
Filosunda alet uçuş öğretmenliği
kursuna gönderildim. Merzifon'daki
hizmetimi tamamladıktan sonra da
1961 yılı Temmuz ayında Jet Eğitim
Filosu'na uçuş öğretmeni olarak
atandım. 1958 yılında meydana gelen
T-33 ile F-100'ün çarpışması olayı o
yıllarda o kadar çok konuşulmuştu ki
olayın ayrıntıları hafızamda
tazeliğini muhafaza etmiş. |
Park
yerinde bir T-33 uçağı
|
|
Park
yerinde bir F-100D uçağı |
|
|
Önce sizlere,
kazanın olduğu 1958 yılında
Eskişehir'de konuşlu filolarla ve
uçuş faaliyetleriyle ilgili özet
bilgi vereyim. O yıl 1'nci Üs
K.lığına bağlı 111'nci, 112'nci ve
113'ncü F-100 filoları pistin
güneyinde; 114'ncü RF-84F filosu
pistin kuzey doğusunda konuşlu
bulunuyordu. 4'ncü Üs K.lığına bağlı
141'nci F-86 filosu pistin kuzey
batısında konuşlanmıştı.
Hv.Eğt.K.lığına bağlı Jet Eğitim
Filosu da pistin kuzeyinde, F-86 ve
RF-84F filolarının arasında bir
yerde bulunan yan yana iki büyük
hangarın piste bakan iki köşesinde
yerleşmişti. |
Jet Eğitim
Filosu'nun çağrı ismi "Arı" idi. Her
altı ayda bir İzmir / Gaziemir'de
pervaneli eğitimlerini başarıyla
tamamlayıp jet eğitimine gelen
yaklaşık 80-90 civarındaki öğrenci
pilota iyi bir eğitim vermek için
gerçekten filonun ismine yakışır
şekilde, arılar gibi uçulurdu. |
Eğitim
uçuşlarında ve özellikle öğrencilere
iniş kalkış çalışması yaptırdığımız
eğitim programının başlangıç
safhasında Eskişehir meydanında çok
sayıda ve değişik tipte uçakların
bulunması biz uçuş öğretmenlerini
çok zora sokardı. Öğrencimizi İlk
8-10 sorti uçuştan sonra solo uçuşa
göndermek için hava çalışmalarımızın
sonunda inişe geldiğimizde
öğrencimize kısa turla en az 5-6
iniş eğitimi yaptırmak isterdik.
|
Trafik paterninde
en büyük sıkıntımız ise, iniş için
ilk yaklaşmaya giren bir F-100
uçağının arkasından veya önünden
inişe gelmemizdi. Çünkü F-100
uçağının pilofu, rüzgar altı bacağı
ve iniş paterninin bu uçağın
özelliği gereği T-33'e nazaran çok
geniş yapılması gerektiğinden, onu
takip etmek zorunda kalır ve kısa
tur inişleri için çok zaman
kaybederdik. Arkamızdan bir F-100
uçağı ilk yaklaşmaya girmişse
öğrencimize yeterli sayıda kısa tur
inişi yaptıramazdık. Akşam ordu
evinde F-100'cü arkadaşlarla yemekte
bir araya geldiğimizde onlara "bugün
iniş paterninde yine epey seyrüsefer
uçuşu yaptınız!" diye takılırdık! |
İşte 1958 yılında
Kanada yapısı bir T-33 Mk3 uçağı ile
bir F-100F uçağının iniş paterni
içersinde çarpışmasında, diğer
faktörlerle birlikte, bu yoğun uçuş
trafiğinin de herhalde etkisi
olmuştur. |
O günkü olayda
çift pilotlu F-100F'in ön pilot
mahallinde öğretmen pilot Üsteğmen
Burhan Ulukan, arka pilot mahallinde
intibak uçuşu yaptırdığı Yüzbaşı
Bayer ile uçuyordu. Pilotlar,
seyrüsefer görevi sonunda 20.000
feet irtifadan meydana TACAN'la
yaklaşıp kulenin talimatıyla 09
pistine direkt iniş için alçalmaya
başlıyor. |
O arada 237
kuyruk numaralı T-33 Mk3 uçağında
antrenman uçuşuna çıkan iki öğretmen
pilot Üsteğmen Bülent Tulunay ile
Üsteğmen Doğan Yeşil, kuleye A
noktasını rapor edip 09 pistine iniş
için ilk yaklaşmaya giriyor. T-33
uçağı pilofu çekip ana pisti
karşılamak üzere son dönüşe
girdiğinde, 09 pistine direkt
alçalmayla iniş için son yaklaşmada
bulunan F-100F uçağıyla yaklaşık
1.000 feet irtifada havada
çarpışıyorlar. |
Uçuş
halinde görülen bir T-33 ve
F-100F uçağı |
|
|
Çarpışma anında
F-100F uçağının iki pilotu tek bir
saniye gecikmeden jettison kollarını
çekip paraşütle atlıyor ve
üzerlerinde bir çizik bile olmadan
kurtuluyorlar. |
Bu çarpışmada
T-33 uçağının sağ kanadının yaklaşık
yarısı ve kuyruğunun bir kısmı
parçalanıp kopuyor ama uçuş
kumandalarının itaat ettiğini gören
Üsteğmen Tulunay bu şekilde uçuşa
devam ediyor, inişten pas geçip
irtifa alıyor. Ütğm Tulunay'ın
olaydan bir süre önce T-33 öğretmen
kursu için gittiği Amerika'da
beraber uçtuğu uçuş öğretmeninin
uçağa kuş çarpması veya başka bir
uçakla çarpışması gibi durumlarda
emniyet irtifasında iniş takımları
aşağıda eğer uçak 120 knot süratte
tutunabiliyorsa bu şekilde gelip
inebileceği hakkındaki tavsiyesi
aklında kalıyor. Üsteğmen Tulunay
emniyet irtifasında uçağın 120 knot
süratte perdövites olmadan havada
tutunabildiğini görünce meydana
gelip iniyor. |
İşte bu nokta çok
ilginç! T-33'teki iki öğretmen
pilotun ikisi de çarptıkları cismin
ne olduğunu görmüyorlar ve büyük bir
kuş sürüsüne çarptıklarını
zannediyorlar! |
Havada çarpışma
olayını duyan filodaki arkadaşları
park yerine gelip T-33'ün sağ
kanadının ve kuyruğunun neredeyse
yarısının kopuk olduğunu görünce çok
şaşırıyorlar. Filo arkadaşları,
Üsteğmen Tulunay ve Üsteğmen Yeşile,
çarptıkları cismin büyük bir kuş
sürüsü değil, bir F-100 uçağı
olduğunu söyleyince şaşkınlıkları
daha da çok artıyor. Hele pilot
mahallinden inip uçağın kanadının,
kuyruğunun bir kısmının parçalanmış
halini görünce şoke oluyorlar ve
"biz bu uçakla nasıl olup da
inebilmişiz!" diyorlar. |
Bu olay herhalde
hem bütün pilotlara, hem pist başı
nöbeti tutanlara hem de uçuş
kulesindeki operatörlere iyi bir
ders olmuştur. Biz yemeklerde F-100
pilotu arkadaşlarla bir araya
geldiğimizde bu olayı konuşurken
onlara: "Aman ha! Havada sakın
bizim T-33'lerin yanına fazla
yaklaşmayın!" diye latife
ederdik! |
Şimdi geriye
dönüp baktığımızda bu olayın şöyle
bir muhasebesini yapabiliriz.
F-100F'in içindeki iki pilot ile
T-33'ün içindeki iki pilottan hiç
birisi çarpışma anına kadar havada
diğer uçağı görememişler. Kule
konuşmalarından bir uçağın pilofta,
diğerinin iniş için son yaklaşmada
olduğunu da fark edememişler. Pist
başı nöbetçisi ve kule operatörleri
de pist uzantısında görüş
mesafesinde bulunan iki uçağın
çarpışma hattında olduklarını görüp
onları ikaz edememiş! |
Havacılıkta her
şey olabiliyor. Bu yanlışlıklar
zinciri içinde iki uçak birbirine
yaklaşıp çarpışmışlar. Ancak bu
kadar yanlışlığın olduğu bu çarpışma
olayında doğru olarak yapılan tek
bir şey vardır. O da diğer bir
uçakla çarpışan F-100F pilotlarının
bir saniye bile gecikmeden jettison
kollarını çekmeleridir. |
Bu hikayenin
devamı çok üzücü. Çarpışma
olayındaki Kanada yapısı T-33 MK3
tipi 237 kuyruk numaralı uçak, Jet
Eğitim Filosu 1964 yılında
Eskişehir'den Çiğli'ye intikal
ettikten sonra eğitim uçuşunda bir
kaza daha geçirmiştir. Şimdi tam
hatırlayamadığım bir sebeple meydana
gelen bu kazada ne yazık ki öğretmen
pilotla öğrencisi, çıktıkları bir
eğitim uçuşunda düşmüş ve her ikisi
de şehit olmuşlardır. |
MERZİFON'DA
F-5'DE GECE UÇUŞUNDA VERTİGO OLAN
PİLOTUN ATLAMASI |
Uçuşta vertigo
olmak, Disoryantasyon (Spatial
Disorientation-SD) pilotların uçuş
yaşamlarında birçok kez karşılaştığı
bir durumdur. Havada uçuş için
gerekli görsel referansların
olmadığı bulut içinde, çok puslu
havalarda, veya gece şartlarında
meydana gelir ve pilotun iç
kulaktaki vestibüler denge
sisteminin zafiyeti sonucu ortaya
çıkar. Uçuş saatiyle ilgili olmayıp
her yaş ve tecrübedeki pilot için
var olan ve düzeltici işlemler
uygulanmazsa uçağın anormal duruma
girmesine yol açacak bir fenomendir.
Havacılık
Tıbbı Derneği |
Hava
Kuvvetlerinde ben 1983-1986 yılları
arasında Lojistik Başkanı olarak
görev yaparken, uygulanan bir usule
göre karargahta görevli
Generallerden biri geceleri evinden
ayrılmaz ve Hava Kuvvetleri bağlı
birliklerinden rapor edilen bir olay
olursa gerekli işlemi yapardı. O
yıllarda henüz cep telefonlarının
icat edilmediğini ve sabit
telefonlara bağımlı olduğumuzu
hatırlatmalıyım |
Uçuş
halinde görülen bir F-5A
uçağı |
|
|
Evimde nöbetçi
olduğum bir gece saat 21.30
civarında telefonum çaldı. Arayan
Merzifon 5'nci Üs Komutanı
Hv.Tuğgeneral Vural Aktulay idi
(Emekli olduktan sonra vefat eden,
Hava Harp Akademisi'nden sınıf
arkadaşım, canım kardeşim Aktulay
nur içinde yatsın!). |
Telefonda Tuğg. Aktulay,
gece uçuşu yapan bir F-5 kolunun iki
numarası olarak uçan Teğmen pilotun
iniş için meydana yaklaşırken havada
vertigo olup anormal duruma
girdiğini ve paraşütle atladığını
bildirdi. Kol liderinin 2 numarası
atladıktan sonra onun paraşütünün
açıldığını gördüğünü ve pilotun
indiği yeri uçuş kulesine tarif
ettiğini söyledi. Ben kendisine
geçmiş olsun dedikten sonra uçağın
düştüğü yeri de bana bildirmesini
rica ettim ve telefonu kapatıp ondan
haber beklemeye başladım. |
Yaklaşık 10
dakika sonra Tuğg. Aktulay beni
tekrar aradı ve pilotu paraşütle
atladıktan sonra F-5 uçağının hafif
süzülüş ve hafif tırmanışlarla ve
çok hafif yatışlarla fazla irtifa
kaybetmeden uçmaya devam ettiğini ve
kol liderinin de uçağı belli bir
mesafeden takip ettiğini söyledi.
Belli ki, pilot paraşütle atlamadan
önce, uçağa çok güzel bir fletner
ayarı yapmıştı. |
Aradan yaklaşık
yarım saat geçtikten sonra Tuğg.
Aktulay beni tekrar aradı ve kol
lideri kritik yakıta düşmeden önce
diğer bir uçağın kaldırıldığını ve
havada kendi kendine uçan F-5'i
takip etmek üzere koluna
yaklaştıktan sonra liderin inişe
geldiğini bildirdi. |
Tuğg. Aktulay
uçağın Merzifon veya başka diğer bir
yerleşim yeri üzerine düşmesinden
endişeleniyordu. Beni tekrar
aradığında F-5'in yaklaşık 45 dakika
kadar havada kendi kendine uçtuktan
sonra yakıtının bitmesi üzerine
meskûn olmayan boş bir araziye
düştüğünü bildirince hem kendisi hem
de ben derin bir nefes aldık. |
Bu hikayeyi
anlatırken bir noktaya dikkatinizi
çekmek istiyorum. Yukarıdaki
paragrafın başında, Havacılık Tıbbi
Derneği'nin tarifinde, uçuşta
vertigonun uçuş saatiyle ilgili
olmayıp her yaş ve tecrübedeki pilot
için geçerli olduğu belirtiliyor. Bu
tespit son derece doğru bir
tespittir. Kendimden örnek verecek
olursam, ben yüzbaşı rütbesinde
tecrübeli bir pilot ve uçuş
öğretmeni iken, Kıbrıs olaylarının
olduğu 1967 yılı Aralık ayında, bir
irtibat görevi için T-33 ile gece
tek pilot olarak Balıkesir'den
Eskişehir'e giderken, içinde uçtuğum
yoğun kar yağışı olan bulut içinde
önce kendimi 30 derece, sonra 60
derece yatışta hisseden bir vertigo
olayı yaşamıştım. Eskişehir'e alet
alçalmasıyla 1.500 feet civarında
bulut altına inene kadar yaklaşık 30
dakika vertigo halinde kalmıştım.
Bulut altında pist ışıklarını görüp
vertigodan kurtulduktan sonra gelip
inişimi yapmıştım. (NOT: Bu uçuşumun
ayrıntılı hikayesini
www.havaciyiz.com
sitesinin "HAVACILARIMIZIN
UÇUŞ ANILARI" bölümünde "Uçuşta
Vertigo" başlığı
altında veya
www.kokpit.aero
sitesinin,
GENİŞ
DOSYALAR yazısının olduğu
bölümde, "Uçuşta vertigo!" başlığı
altında okuyabilirsiniz.) |
Gönül isterdi ki,
Merzifon'da gece uçuşunda F-5'ten
atlayan bu pilot arkadaş vertigo
olduktan sonra uçuş okulunda ve
filolarda kendisine bir vertigo
durumunda neler yapılması gerektiği
hakkındaki usulleri uygulasın ve
UÇUŞ ALETLERİNE TAM GÜVENEREK, aynen
rutin bir alet uçuşu ile alet
alçalması yapıyormuş gibi alet
alçalmasını tamamladıktan sonra
gelip piste insin. |
Ancak meydana
gelen bu kazada bütün pilotların
ders almaları ve hiç akıllarından
çıkamamaları gereken bir nokta
vardır ki o da şudur: Bu pilot
arkadaşımız girdiği vertigo
durumundan kurtulmak için gerekli
işlemleri yapmaması sonucunda
anormal duruma girmiş ve anormal
durumdan çıkamamış olsa da, sonunda
bu anormal durumda bir pilotun
yapması gereken neyse onu yapmış ve
paraşütle atlamıştır . |
ESKİŞEHİR'DE
PİLOFTA, 1.500 FEET CİVARINDA F-100F
UÇAĞINDAN ATLAMA |
Ben bu yazıda
alçak irtifalarda ve kritik
durumlarda paraşütle atlama
olaylarını kaleme alırken 1971
yılında Eskişehir'de çift kumand bir
F-100F uçağından pilofta paraşütle
atlayan, Merzifon'da F-86'larda ayni
filoda uçtuğumuz Yzb Mehmet Sayan'ın
yaşadığı olay aklıma geldi. Benden
iki yıl sonraki devreden olan Mehmet
Sayan, yediğimiz içtiğimiz ayrı
gitmeyen, benim de akordeon çaldığım
Merzifon Üs orkestrasında saksafon
çalan ve bizim orkestra şefimiz olan
arkadaşımızdı. |
Mehmet Sayan
paraşütle atlama olayını bana şöyle
anlattı. F-100 filosuna yeni atanan
bir pilota intibak eğitimi için
kendisi arka kokpitte, intibak
yaptırdığı pilot ön kokpitte hava
çalışmalarını tamamladıktan sonra
inişe geliyorlar. İlk yaklaşmayla
girip, pilofu çektikleri noktaya
geldiklerinde motor duruyor. Mehmet
Sayan hiç tereddüt etmeden ön pilot
mahallinde intibak yaptırdığı pilota
"atla!" diye bağırıyor. Kendisi de
sandalyenin sağ alt kenarında
bulunan jettison kolunu çekiyor.
|
Yukarıda "JETTISON
SİSTEMİNİN FIRLATMA MEKANİZMALARI"
başlığı altındaki paragrafta izah
ettiğim gibi, bizim o zamanlar
uçtuğumuz T-33, F-84, F-86, F-100 ve
F-102 tipindeki uçaklarda jettison
kolu pilot sandalyesinin sağ alt
kenarında bulunuyordu. Bu ejection
kolunun biri büyük, diğeri ondan
biraz daha küçük alt alta iki tetik
mekanizması vardı. Pilot üstteki
tetiği çekince konopi fırlatılır,
onun altındaki tetiği çekince pilot
sandalyesi fırlatılırdı. |
Mehmet Sayan
atlamak için sağ alt kenardaki
tetiği çekiyor. Kanopi fırlıyor. Bir
an için sandalyenin fırlamadığını
düşünüp başıyla sağ alt tarafa,
tetiğe doğru bakarken sandalye
fırlıyor ve paraşütü açılıyor. Ancak
tam atlama anında başını sandalyenin
arkasında dik bir şekilde tutması
gerekirken hafif sağa eğik olarak
sandalyenin büyük bir "G" ile
fırlaması sebebiyle boyun
bölgesindeki altıncı ve yedinci
omurgalar arasında bir zedelenme
oluyor. Bu zedelenmeden kaynaklanan
şiddetli boyun ağrısı, sağ kol ve
elde meydana gelen hissizlik
sebebiyle uzun süren bir fizik
tedavisi görüp iyileşiyor. Kıbrıs
olayları sırasında Konya Üssü'nde
131nci Filo Komutanı olarak görev
yapan Mehmet Sayan, Binbaşı
rütbesiyle mecburi hizmetini
tamamladıktan sonra girdiği Türk
Hava Yolları'nda uzun süre kaptan
pilot olarak görev yapıyor. |
Bizim Merzifon
dans orkestramızın şefi sevgili
Mehmet Sayan arkadaşımı bu vesileyle
anmış ve kulaklarını çınlatmış
oldum! |
ANKARA /
AKINCI'DA F-104G İLE KALKIŞ
RULESİNDE SIFIR FEET'DE ATLAMA
|
Şimdi anlatacağım
bu olay, Türk ve yabancı hava
kuvvetlerinde meydana gelen kritik
paraşütle atlama olayları içinde,
bütün pilotların en fazla ders
almaları gereken olaylardan biridir.
Olay 1984 yılında, Akıncı 4'ncü Üs
K.lığı 141'nci Filo pilotlarından
Yzb. Sırrı Tahmaz'ın F-104G uçağıyla
tecrübe uçuşu için kalkışa geçtiği
esnada pist içinde, kalkış rulesinde
meydana gelmiştir. |
Yüzbaşı Tahmaz
(daha sonra THY'nın kaptan
pilotlarından) ben 1972-73 yılında
141'nci F-104 Filosu Komutanı iken
Teğmen rütbesiyle filoya katılan
pilot arkadaşlardan biri idi. F-104
uçağının çok komplike bir uçak
olması sebebiyle o yıllarda bu
filolara uçuş okulundan mezun olan
Teğmen pilotlar tayin edilmezdi.
Başka tip bir muharip uçakta birkaç
yıl hizmet eden ve seçilen teğmen
pilotlar F-104 filolarına
gönderilirdi. F-104 filolarında
kıdemli pilotların sayıları fazla
olurdu. Mesela141'nci Filoya tayin
olduğum yıl filoda ben dahil üç
Binbaşı rütbesinde pilot
bulunuyorduk. Pilotların geri kalanı
kıdemli yüzbaşı, yüzbaşı ve kıdemli
üsteğmen rütbelerinde idi. Teğmen
rütbesinde seçilerek filoya atanan
Sırrı Tahmaz gibi Hasan Aksay
(E.Orgeneral, 28'nci Hava Kuvvetleri
Komutanı) ve Ferit Yılmazok'un
(E.Hv.Kur.Alb) isimlerini
hatırlıyorum. |
Teğmen Tahmaz
ayni filoda Yüzbaşı rütbesine
geldiğinde öğretmen pilotluk görevi
yanında, bakımdan çıkan uçakların
test uçuşlarını da yapacak tecrübeye
ulaşmıştı. |
Park yerinde bir F-104G
uçağı |
|
|
Yzb. Tahmaz bir
gün Üs Bakım Komutanlığı'nda büyük
bakımı yapılan bir F-104G uçağının
test uçuşu için görevlendiriliyor.
Meydanın 03 pistinden kalkış için
pist içi kontrollerini yaptıktan
sonra frenleri bırakıyor. F-104
uçağının pylon tanksız
konfigürasyonda, tip tanklı kalkış
sürati olan 180 knot'ta burnu
hafifçe kaldırmak için levyede geri
tazyike başlıyor. Uçak bu esnada
pistin ortasına yakın bir mesafede,
pistin doğu tarafında bulunan
personel lojmanlarının hizasında,
burun yerden kesildikten sonra levye
kilitleniyor ve burun yukarı
hareketine devam ediyor. İşte o anda
Yzb Tahmaz bir saniye bile
gecikmeden sandalyenin jettison
kolunu çekiyor ve uçak pist üzerinde
altından kayıp giderken paraşütü
açılıyor ve sayılı saniyeler içinde
şimdiki lojmanların hizasında
salimen yere iniyor! |
Yapılan
incelemede uçağın yatay kuyruk
stablizesinin yukarı aşağı
hareketini sağlayan irtifa servo
parçasının tam kalkış anında
kilitlendiği anlaşılıyor. Doğrusu
Yzb.Tahmaz'ı candan, yürekten
kutlamak lazım! İşte, refleksini,
aklını, zekâsını, tayyarecilik
bilgisini, bunların hepsini
saniyeler içinde bir araya toplayıp
tam zamanında uygulayan pilot
dediğin böyle olmalı! |
ESKİŞEHİR'DE SON
YAKLAŞMADA F-4E'DEN ATLAMA OLAYI |
Yukarıda anlattığım, hava atış
görevinde F-86'dan jettison
sistemini kullanmadan atlayıp
kurtulan arkadaşımızın hikayesinin
havacılık tarihinde yaşanan
ilklerden biri olması gibi, 20 Kasım
1984 tarihinde Eskişehir'de meydana
gelen olayda iniş için son
yaklaşmada olan bir F-4E uçağından
iki pilotun paraşütle atlaması olayı
da havacılık tarihinin ilklerinden
biri olmuştur.
|
Dünyada F-4'lerle uçan hava
kuvvetlerinde alçak irtifada pek çok
paraşütle atlama olayları olmuştur.
Peki, o halde Eskişehir'de meydana
gelen F-4E'den paraşütle atlama
olayını havacılık tarihinin
ilklerinden biri yapan nedir? |
Park
yerinde bir F-4E uçağı |
|
|
Olay şöyle
meydana geliyor. Eskişehir 09 pisti
için inişe gelen 77-0293 kuyruk
numaralı F-4E uçağının ön kokpitinde
Pilot Yüzbaşı, arka kokpitinde Pilot
Üsteğmen, tatbikat görevi dönüşü,
iniş için ilk yaklaşmaya girip
pilofu çekiyor ve son dönüşle pisti
karşılıyor. Son yaklaşmada piste çok
kısa bir mesafe kala uçak kuş
sürüsüne giriyor Arkada uçan pilot,
kuş sürüsünün uçağa çarpmasıyla
meydana gelen şiddetli gürültü ve
sarsıntıyla anında jettison etmeye
karar veriyor ve jettison halkasını
çekiyor. |
F-4E uçaklarının
jettison sistemlerinin özelliği
olarak her iki kokpitten birinde
jettison halkası çekilince sırasıyla
arka kanopi- arka sandalye - ön
kanopi - ön sandalye 0.75 saniye
aralıklarla uçaktan ayrılıyor.
(F-4'lerde bir de arka kokpitte
bulunan ve jettison sıralamasını
değiştiren bir T kolu var ama burada
o teknik ayrıntıya girmeyelim). Bu
olayda da ayni sırayla her iki pilot
sandalyesi jettison oluyor ve her
iki pilotun paraşütleri açılıp yere
iniyorlar. |
Pilot herhalde
son yaklaşmada çok güzel bir fletner
ayarı yapmış olmalı ki, uçak normal
bir süzülüş açısıyla alçalmaya devam
ediyor. ve gelip pistin içine kendi
kendine güzel bir iniş yapıyor. Uçak
pist üzerinde biraz mesafe kat
ettikten sonra düşük bir süratte
pist kenarından sert ve düz bir
satıh üzerinde toprağa çıkıp bir
süre sonra duruyor. Uçak bulunduğu
yerden Hava İkmal Bakım Merkezi'ne
çekiliyor. Uçağın zaten az hasara
uğrayan kısımları, Eskişehir Hava
İkmal Bakım Merkezi'nin her zaman
iftihar ettiğimiz deneyimli
mühendisleri ve teknik uzmanları
tarafından onarılıyor ve uçak filoya
uçuşa veriliyor. |
Hikayenin bundan
sonraki kısmını daha ilginç
bulacaksınız. |
Onarıldıktan
sonra uçuşa verilen uçağın pilotsuz
olarak piste inişini filodaki
arkadaşlar çok zekice ve güzel bir
espriyle belgelemek istiyor ve
uçağın gövdesi üzerine, bir pilot
brövesi deseni çizilmesini
istiyorlar. |
Olayın olduğu
tarihte ben Hava Kuvvetleri Lojistik
Başkanı idim. Bu olaydan bir süre
sonra Eskişehir Hava İkmal Bakım
Merkezinde yapılan bir lojistik
toplantısına gözlemci olarak
katılmıştım. Mühendis arkadaşlarla
bu uçağın onarımı konusunda
görüşürken, beni toplantının
yapıldığı yere yakın bir park
yerinde bulunan bu 293 kuyruk
numaralı uçağın yanına götürüp
onardıkları uçağı ve uçağın
gövdesinin sol tarafına ön pilot
mahallinin biraz altına, filo
pilotlarının arzuları üzerine
çizdikleri pilot brövesini
göstermişlerdi. Zekice düşünülüp
çizilen bröve çok hoşuma gitmişti. |
Bu 77-0293 kuyruk
numaralı F-4E ne kadar talihsiz bir
uçakmış ki, 20 Ağustos 1986
tarihinde Eskişehir yakınlarındaki
Osmaniye atış sahasında atış görevi
yaparken daha önce son yaklaşmada
olduğu gibi tekrar kuş sürüsüne
giriyor, Uçağın hava alığından
motorlarına giren kuş sebebiyle her
iki motoru duran uçağın pilotları
hiç gecikmeden paraşütle atlıyor.
Uçak Osmaniye atış sahasının 1 mil
kadar kuzey doğusunda boş araziye
düşüyor ve bu da 293 numaralı uçağın
son uçuşu oluyor. |
ALMAN F-4E
FİLOSUNDA MEYDANA GELEN OLAY |
Anlatacağım bu
ilginç kaza, Alman Hava
Kuvvetleri'nin F-4E filolarından
birinde meydana geliyor. Bu olayda
pilotlar, uçuş görevini
tamamladıktan sonra direkt
yaklaşmayla inişe geliyorlar. Ön
kokpitte uçan pilot inişte piste
tekerini koyduktan sonra arkada uçan
Silah Sistem Operatörü (SSO) omuz
bağlarını çözüyor. |
İniş rulesinde
uçağın ana lastiklerinden biri
patlıyor. Pilot patlak lastikle
uçağı pist içinde tutamıyor ve
toprağa çıkıyor. Pist dışında
herhalde toprak zemin engebeli
olmalı ki pilot uçağının bu engebeli
arazide kırılıp hasara
uğrayabileceğini, ve kendisinin de
hasara uğrayan uçak içinde
yaralanabileceğini düşünerek
paraşütle atlamaya karar veriyor ve
jettison halkasını çekiyor. |
F-4 uçağının ön
pilot mahallinden jettison halkası
çekilince arka pilot mahallinde uçan
Silah Sistem Operatörünün de
jettison sistemi otomatik olarak
çalışıyor ve önce kanopisi, takiben
pilot sandalyesi uçaktan fırlıyor.
Arka kokpitten havaya fırlayan Silah
Sistemi Operatörü daha önce iniş
rulesinde omuz bağlarını çözmüş
olduğu için, sandalyenin üzerinden
kendisini paraşüte bağlayan
düzenekten ayırmış olduğundan
paraşütsüz olarak o yükseklikten
düşüyor ve hayatını kaybediyor. |
Bu kaza akıllara
durgunluk veriyor! Havacılıkta
olmaması gereken şeyler oluyor! |
F-4
UÇAKLARINDA YÜKSEK AOA'DAN
KAYNAKLANAN KAZALAR |
Geçmiş yıllarda
F-4E uçaklarında yüksek AOA
sebebiyle meydana gelen ve ölümle
sonuçlanan kazalardan birbirinin
kopyası olacak kadar benzeyen iki
ayrı kazayı da sizlere anlatmak
istiyorum. |
Sözünü ettiğim
iki kazadan biri alçak irtifada
yapılan taarruz eğitiminden sonra
pilotun kaçınma hareketi esnasında;
diğeri de iki uçağın yaptığı hava
muharebesi eğitiminde meydana
gelmiştir. |
Her iki kazada da
pilotlar, verilen aşırı yatış, çekiş
kumandası sonucu yüksek AOA durumuna
girmişler ve yüksek AOA durumundan
çıkamamışlardır. Her iki kazada da
paraşütle atlamaya çok geç karar
verilmiştir. Her iki kazada da
pilotlardan biri kurtulmuş, diğer
pilot ne yazık ki şehit olmuştur. |
SİVRİHİSAR
CİVARINDA YÜKSEK AOA SONUCU MEYDANA
GELEN F-4E KAZASI |
Yukarıda sözünü
ettiğim kazalardan 1984 yılında
meydana gelen kazada Eskişehir 1'nci
Ana Jet Üs K.lığına bağlı bir
F-4E'nin ön pilot mahallinde Pilot
Yüzbaşı, arka pilot mahallinde Silah
Sistem Operatörü (SSO) Yüzbaşı,
Sivrihisar civarlarında, alçak
irtifada yer hedeflerine taarruz
eğitimi görevi için kalkıyorlar.
Pilot Yüzbaşı yer hedefine
taarruzdan sonra uçaksavar ve füze
atışlarından temsili kaçınma
hareketi yapıyor. Bu hareket
esnasında levyede aşırı yatış, çekiş
ve tırmanış kumandası vermiş olmalı
ki, uçak bu gibi durumlarda F-4
uçaklarının karakteristiği olan
yüksek AOA durumuna giriyor. Pilot
yüksek AOA durumundan çıkamıyor.
Yere çok yakın olduğu halde
paraşütle atlamakta geç kalıyor.
Yere çarpmak üzereyken arka pilot
mahallinde uçan SSO jettison
halkasını çekiyor. Arka pilot
mahallinde uçan Yüzbaşı SSO uçaktan
ayrılıyor, paraşütü açılabiliyor ve
kurtuluyor. Ama önde uçan Pilot
Yüzbaşının paraşütü açılmadan uçak,
Eskişehir - Çifteler civarında yere
vurup parçalanıyor ve ne yazık ki
pilot şehit oluyor. Eğer bu
pilotumuz jettison halkasını
çekmekte sadece 2 saniye geç
kalmasaydı belki de bugün hayatta
olacaktı. |
TUZ GÖLÜ
CİVARINDA YÜKSEK AOA SONUCU MEYDANA
GELEN F-4E KAZASI |
17 Mart 2009
tarihinde Konya 3'ncü Ana Jet Üs
Komutanlığında verilen Temel Av
Manevraları Eğitimi programı
kapsamında ikili F-4E kolu Konya
pistinden kalkıyor. Radar
kontrolünde yaptıkları önlemeyi
takiben ikili kol 10.000 feet
civarında hava muharebesine giriyor.
|
Hava muharebesi
esnasında yapılan yatış ve çekiş
manevrası içinde herhalde pilot
aşırı kumanda vermiş olmalı ki uçak
yüksek AOA durumuna giriyor. Pilot
yüksek AOA'dan çıkamıyor ve yere çok
alçak bir irtifada paraşütle atlamak
için jettison halkasını çekiyor. Her
iki pilot da uçaktan ayrılıyor ve
her ikisinin de paraşütü açılıyor.
|
Pilotlardan biri
uçağın yakınında bir yere salimen
iniyor. Ancak ne kadar büyük bir
talihsizliktir ki, diğer pilotun
paraşütü, havada süzülmekte olduğu
yerin biraz ilersinde yere düşüp
parçalanan ve alev alan uçağın
alevinden tutuşuyor. Havada
süzülürken paraşütünün büyük kısmı
yanan pilot sertçe yere vurunca ne
yazık ki şehit oluyor. Bir önce
anlattığım kazada olduğu gibi bu
pilotumuz atlamakta geç kalmasaydı
bugün aramızda olacaktı. |
1'NCİ ÜS KOMUTANI
İKEN F-4E'DE YÜKSEK AOA'YE GİRİŞİMİN
HİKAYESİ |
Değerli F-4'cü
arkadaşlarım. Yazımın başlangıcında
Eskişehir 112'nci Filoya bağlı bir
F-4E 2020 uçağının 5 Mart 2015
tarihinde Konya civarında düşmesi ve
bu kazada iki pilotumuzun şehit
olması olayının hepimizi çok
derinden üzdüğünü belirtmiştim. Söz
konusu kazanın meydana geliş
sebebini tespit etmek üzere Hv.K.K.lığı
tarafından yapılan ön incelemede,
pilotların alçak irtifada SAM
füzelerinden kaçınma manevrası
yaptıkları sırada uçağın yüksek
AOA'den anormal duruma girdiği, ve
pilotların bu durumdan çıkamayıp
yere çarptıkları açıklanmıştı. |
F-4E Fantom
uçaklarının dizayn edildiği
aerodinamik yapısından kaynaklanan,
ve levyede koordinesiz, aşırı yatış,
çekiş, tırmanış kumandaları
verildiğinde, uçağın AOA (Angle Of
Attack) limitlerinin dışına çıkarak
anormal duruma girdiği ve eğer pilot
tarafından doğru ve zamanında
AOA'den çıkış kumandası verilmezse
uçağın anormal durumdan çıkmadığı
bilinmektedir. |
Ne yazık ki
yüksek AOA sebebiyle meydana gelen
kazalardan biri de benim Eskişehir,
1'nci Ana Jet Üs Komutanı olduğum
dönemde meydana gelmiştir. Kazanın
olduğu 10 Kasım 1982 günü, bütün
1'ni Üs Personeli, Ulu Önderimiz ve
Ebedi Başkomutanımız Atatürk'ü
ebediyete intikal edişinin
yıldönümünde anmak üzere toplanmış
ve O'nu sevgi, saygı, hasret ve
rahmetle andığımız töreni yapmıştık.
Ayni gün öğle saatlerinde, tabldotta
yemek yerken Harekat Komutanı Kur.Alb.
Nurettin Gül (E.Tuğgeneral) yanıma
geldi ve 111'nci Filo'dan bir F-4E
uçağımızın düştüğünü ve iki
pilotumuzun şehit olduğu haberini
verdi. |
O günkü uçuş
programında görev, ikili F-4E
kolunun takipte tek tek kalktıktan
sonra, Kütahya radarının kontrolünde
önleme görevi ve önlemelerin sonunda
hava muharebesi eğitimi yapmaları
şeklinde yazılmıştı. |
Programda
yazıldığı şekilde iki uçak Kütahya
radarının kontrolüne giriyor.
Birinci önleme ve hava
muharebesinden sonra uçaklar
birbirinden ayrılıp radar
kontrolünde ikinci önlemeyi
yapıyorlar. Uçaklar 10.000 - 15.000
feet arasında yaptıkları önlemenin
sonunda göz teması sağladıktan sonra
hava muharebesine giriyorlar. Lider
uçağın iki numarası olarak uçan önde
Pilot Yüzbaşı, arkada Pilot
Üsteğmen, makaslama (scissors)
hareketi yapmaları esnasında uçak
anormal duruma giriyor. Anormal
durumundan çıkamayan uçak Emirdağ
ilçesinin Gökçeyayla Köyü civarına
düşüyor ve iki pilotumuz şehit
oluyor. |
Bu kazaya ne
kadar üzüldüğümü tahmin
edebilirsiniz. Şehit olan öğretmen
pilot yüzbaşı ile o gün öğleden
sonraki programa benim uçuşum
yazılmıştı. Elbette Komutanı olduğum
Üs'de iki pilotumuzun şehit olması
hepimizin içini acıttı. |
Şimdi size
1982-83 yılında 1'nci Ana Jet Üs
Komutanı iken uçtuğum 111'nci
Filo'da bir gün F-4E ile tek uçaklı
olarak Akıncı (Mürted) atış sahasına
taarruz eğitimi yaparken Yüksek
AOA’ye girişimin hikayesini
anlatmalıyım. O gün ben ön pilot
mahallinde, ve tecrübeli F-4
öğretmeni Kur.Bnb. Erdoğan Karakuş
(E.Korgeneral) arka pilot
mahallinde, Akıncı Üssü'ne
seyrüsefer görevinden sonra meydanın
hemen bitişiğindeki atış Sahasına
temsili pike bomba taarruzunu
takiben iniş planlamıştım.
Abdüsselam dağı civarından atış
sahasına yüksek süratle, alçak
irtifadan 45 derecelik bir açıyla
yaklaşıp daire hedefine taarruz
pozisyonu alacağım noktaya doğru
çekişe başladım. 8.000 feet
civarında tepe noktasına yaklaşırken
hedef dairesinden herhalde biraz
fazla taşmış olmalıyım ki, yatış /
çekişi artırarak uçağı 90 dereceden
biraz daha fazla sola yatırdım. Tepe
noktasına geldiğimde yatışı almak
için levyede sağa kumanda verdiğimde
uçakta hiçbir hareket olmadı ve o
koskoca F-4 boşlukta bir lamba gibi
asılı kaldı! Levyeyi ortalayıp sağa
verdiğim ikinci kumandada da uçakta
hiçbir hareket olmadı. |
Ben 1'nci Üs
Komutanlığına tayin oluncaya kadar
F-4'lerde hiç uçmamıştım. Bana
F-4E'lerde ilk intibak uçuşumu
yaptıran Öğretmen Pilot Yüzbaşı
Birol Banger (sonradan Türk Hava
Yolları'na geçip kaptan pilot olarak
görev yaptı) intibak eğitimim
esnasında yüksek AOA'nin ne olduğunu
ve yüksek AOA'den nasıl çıkılacağını
o kadar güzel öğretmiş olmalı ki,
yüksek AOA'yi hemen teşhis ettim.
|
Sırası gelmişken
şunu söylemeliyim ki ben Hava
Kuvvetlerimizin en şanslı
pilotlarından biriyim. Hava
Kuvvetlerimizin ve yabancı Hava
Kuvvetlerinin envanterinde bulunan
(jet eğitim uçak tiplerinin dışında)
tam 12 ayrı tipte muharip jet
uçağıyla uçmak fırsatı buldum.
Eğitim uçaklarında yaptığım
uçuşlarla beraber toplam 4.000 saat
uçuşum bulunuyor. O gün F-4E ile
Akıncı Üssü atış sahası üzerinde,
8.000 feet civarında levyede
verdiğim kumandaya uçağımın itaat
etmemesi gibi bir olayla uçuş
hayatımda ilk defa karşılaşıyordum.
Tepe noktasında yatışı almak için
verdiğim kumandaya uçağın itaat
etmemesi üzerine bunun daha önce pek
çok defa eğitimini yaptığım yüksek
AOA olduğunu anladım. Levyede
verdiğim kumandayla AOA saatinde
değeri (olması gereken) 3 ile 8
rakamları arasında bir yerde tuttum
ve tahminen 30 saniyeden fazla
olmayan bir süre içinde uçuş
kumandalarının itaat ettiği duruma
geldim. Yüksek AOA içinde fazla
telaşa kapılmadığımı ve bu durumdan
çıkmak için sadece bana
öğretilenleri uygulamaya konsantre
olduğumu söylemeliyim. |
AOA'den kurtulma
işlemlerini yaparken arkadaki pilota
hiçbir şey söyleyememiştim. Belki o
ana kadar uçtuğum uçakların hiç
birinde böyle bir olayı yaşamamış
olmamdan, belki uçağı yüksek AOA
durumuna sokmuş olmamın yarattığı
tedirginlikten, belki de uçağı
düzeltmek için kendimi tamamen
kumandalara konsantre etmiş
olmamdan, arka kokpitteki öğretmen
pilota o anda bir şey söyleyemedim.
Kendisine ancak yere indikten sonra
yaşadığım olayı anlattım. |
Ben o uçuşumda bu
olayı yaşadıktan sonra, şimdi kim ne
derse desin, bir F-4E pilotunun
yüksek AOA sebebiyle girdiği anormal
durumdan çıkamamasını ve eğer
anormal durumdan çıkamamış ise
jettison halkasını çekip paraşütle
atlayamamış olmasını kesinlikle
kabul edemiyorum! |
Yıl
1982 - Eskişehir 1'nci Üs
Komutanı Hava Tuğgeneral
İrfan Sarp ön kokpitte,
111'nci Filo Komutanı
Kur.Bnb Erdoğan Karakuş
(E.Korgeneral) arka
kokpitte, uçak makinistleri
tarafından uçuş öncesi yer
kontrolleri yapılırken
görülüyor. |
|
|
Aradan 32 yıl
geçmiş ama ben yüksek AOA'ya
girdiğim o anı bugünkü gibi net
olarak hatırlıyorum. Halen F-4'lerde
uçan ve bu yazımı okuyacak olan
pilot arkadaşlarıma bir de şunu
söylemeliyim. F-4'lerde aşırı yatış,
çekiş, tırmanış kumandaları
verildiğinde yüksek AOA'ya
girilebileceğine ben her zaman
fikren hazırlıklıydım. Hatta Yüksek
AOA'den çıkamazsam hiç gecikmeden
hemen jettison halkasını çekmeye de
her zaman kendimi fikren ve zihnen
hazırlamıştım. |
NOT: F-4'lerde
biri pilotun dizleri arasında,
diğeri kaskının üst tarafında
sandalye üzerinde iki jettison
halkası bulunmaktadır. Üstteki
fotoğrafta benim ve arkadaki pilotun
kasklarımızın hemen arkasında
yuvarlak jettison halkası
görülmektedir. |
Şimdi F-4'çü
arkadaşlara bir tavsiyede bulunmak
istiyorum. Eğer içinizde F-4
uçaklarında benim gibi yüksek AOA
durumuna girdikten sonra gerekli
kumandaları verip AOA'den çıkmış
olanlarınız varsa şimdi bu yazımda
anlattığım gibi, yüksek AOA
tecrübenizi brifinglerde diğer
arkadaşlarınıza anlatın. Bir de en
önemlisi, yüksek AOA durumunu
zihninizde, beyninizde yaşayın.
Anlattığım bu hikayeyi okuyacak olan
bütün pilot arkadaşlarımın benim
yaşadığım bu olaydan kendileri için
ders çıkarmalarını içtenlikle
diliyorum. |
Sevgili F-4'cü
arkadaşlarım, yukarıda da
belirttiğim gibi, Hava
Kuvvetlerimizde uçak kazaları
istatistiklerine baktığımızda,
geçmiş yıllarda, ölümle
sonuçlanan her üç F-4 kazasından
birinin yüksek AOA sebebiyle meydana
geldiği görülmektedir. Son F-4
kazalarından sonra basında yer alan
haberlere göre halen envanterimizde
bulunan 47 adet F-4E 2020 uçağının
2020 yılına kadar, yani daha beş yıl
filolarda hizmet edeceği
öğrenilmiştir. Şimdi bütün kalbimle
diliyorum ki, bütün F4 uçaklarımız
hizmet ömürlerini tamamlayıp
envanterden çıkarılıncaya kadar hiç
bir pilotumuz yüksek AOA sebebiyle
hayatını kaybetmesin! |
Yazımız epey uzun
oldu ama, paraşütle atlama konusuna
son vermeden önce bir ömür boyu
hizmet etmekten her zaman gurur
duyduğum Hava Kuvvetlerimizde bu
konuyla ilgili edindiğim
tecrübelerimi ve görüşlerimi samimi
bir öz eleştiri çerçevesi içinde
sizlerle paylaşmak istiyorum. |
Pilotlarımızın
şehit olmalarıyla sonuçlanan
olaylarda acaba bu arkadaşlarımız
neden paraşütle atlamakta geç
kalıyorlar? Havada motoru durmuş
veya motorunda yangın çıkmış, veya
bir sebeple havada anormal duruma
girmiş ve uçağı hızla irtifa
kaybederken bu arkadaşlarımız neden
son ana kadar uçağın içinde
kalıyorlar ve jettison kolunu
çekmiyorlar? Bunları bir pilot
çeklisti gibi şöyle sıralayabilirim: |
1. Uçağı terk
etmek o an için aklımıza
gelmeyebilir. Mesela 1967 yılında
Balıkesir'de F-84F filosunda beraber
uçtuğumuz bir arkadaşımın bir gün
pistin 18 başına iniş için pilofu
çektiği anda motoru durmuştu. O
zaman bizim uçtuğumuz F-84F uçakları
Alman Hava Kuvvetleri'nden temin
edilen ve üzerlerinde sıfır feet /
sıfır sürat jettison özelliği olan
mükemmel Martin - Baker pilot
sandalyeleri bulunan uçaklardı. Bu
arkadaşımız böyle mükemmel bir
jettison sistemi olan bir uçaktan
atlamak yerine pilof içinden durmuş
motorla dönüşe devam ederek mecburi
iniş yapmış, piste kısa kalarak
indiği engebeli arazide uçağı
oldukça hasar gördüğü halde kendisi
büyük bir şans eseri yaralı olarak
kurtulmuştu. Ben bu arkadaşımla bir
gün bu konuyu konuşurken kendisi,
neden o gün atlayamayıp hayatını
tehlikeye sokan mecburi iniş
yaptığını, inanılır gibi değil ama,
atlamanın bir anda aklına gelmemiş
olmasına bağlamıştı. Ayrıca durmuş
motorla uçağın irtifa kaybının,
motorun rölantide çalışmasından çok
daha süratli olduğunu söylemişti. |
2. Bazı hallerde,
pilotlar uçağı terk etmeyi bir gurur
vesilesi olarak görmektedirler. Bu
çok yanlış bir histir. İyi bir pilot
eğer havada motoru durmuşsa,
uçağının motorunda yangın çıkmışsa,
vertigo veya yüksek AOA sebebiyle
anormal duruma girmişlerse ve hele
başına gelen bu durumlar 10.000 feet
irtifanın altında meydana gelmişse
hiç gecikmeden jettison kolunu veya
halkasını çekip paraşütle
atlamalıdır. Uçağı terk etmeyi bir
gurur meselesi yapmanın havacılık
literatüründe hiç bir yeri yoktur!
|
3. Pilotlar
paraşütle atlamakla uçağı kaybetmek
gibi bir düşünceye kapılabilir. Bu
tamamen yanlış bir düşüncedir.
Uçağın yenisi alınabiliyor ama giden
pilot bir daha geri gelmiyor! |
4. uçağın
düşeceği bölgede verebileceği hasar
endişesiyle atlamaktan çekinmek.
Benim kişisel düşünceme göre bir
pilotun böyle bir hisse kapılması
pilotluk mesleğinin kurallarına ters
düşmektedir. Dikkat edilirse
pilotlarımızın şehit olmalarıyla
sonuçlanan kazalar gazete
haberlerinde yer alırken, gazeteler,
sanki arşivden çıkarır gibi pilotun
bir köye, kasabaya veya meskun bir
mahalle uçağını düşürmemek için
kahramanca kendini feda ettiği
şekilde haberi yazar. Eğer bir pilot
yukarıda, 2'nci maddede belirttiğim
şartların biriyle karşılaşmışsa
pilotluk mesleğinin gerektiğini
yerine getirmeli ve paraşütle
atlamalıdır Elbette bir pilot durumu
ve irtifası müsaitse paraşütle
atlama kumandası vermeden önce
uçağın yönünü meskun olmayan bir
yere çevirebilir. Ama uçak yere
vuruncaya kadar uçağı terk
etmemesinin kahramanlıkla hiç bir
ilgisi yoktur. Çünkü uçağın yere
vurmasıyla yapacağı tahribat, uçağın
içinde pilot olsa da olmasa da
değişmeyecektir. |
Paraşütle
atlamakta geç kalınmasının
sebeplerini bu şekilde sıraladıktan
sonra, bu konuda alınacak tedbirler
kapsamında şunlar düşünülebilir: |
1. Atlama eğitimi
pilotlar tarafından uygulamalı
olarak sık sık yapılmalıdır. Hava
Kuvvetlerimizde, böyle bir eğitimin
yapılabilmesi için bizim zamanımızda
olmayan, ve F-16 uçaklarımızın
envanterimize girmesinden sonra
kurulan, dünyada benzeri tesisler
arasında en mükemmellerinden biri
olan Eskişehir Hava Fizyolojik
Eğitim Merkezi gibi, çok mükemmel
bir tesis bulunmaktadır. Jet
uçaklarında uçan tüm pilotlarımız,
bir program dahilinde, ve mümkün
olduğu kadar sık tarihlerde bu
tesiste kurulan atlama sandalyesi ve
fırlatma koltuğuyla atlama
eğitimleri yapmalıdır. |
2. Pilotlar
tarafından uçtukları uçak tiplerinde
bulunan atlama sistemlerinin teknik
özellikleri ve bu sistemlerin nasıl
çalıştığı çok iyi bilinmelidir. |
3. Pilotlar
zihinlerinde, beyinlerinde, her
zaman atlamaya psikolojik olarak
kendilerini hazırlamalıdırlar. |
4. Pilotlar uçuş
için kokpit içine girip
bağlandıkları zaman, uçuşta
atlamaları gerektiğinde yapmaları
gereken işlemleri zihinlerinden
geçirmeli ve atlama işlemini
yapacakları jettison kolu veya
halkasına şöyle bir göz
atmalıdırlar. |
Paraşütle atlama
konusundaki satırlarıma burada son
verirken yazımın başında, Muharip
Hava Kuvveti Komutanı Orgeneral
Abidin Ünal'ın, Konya'da meydana
gelen F-4E 2020 kazasında iki
pilotumuzun şehit olmasından sonra
Eskişehir'de yaptığı basın
toplantısındaki açıklamasına tekrar
dikkatinizi çekmek istiyorum.
Orgeneral Ünal, bu F-4E 2020
kazasında pilotların alçak irtifada
paraşütle atlamakta geç kaldıklarını
ifade ederek, "Eğer pilotlarımız
paraşütle atlamakta sadece 2 saniye
geç kalmasalardı, şimdi aramızda
olacaklardı" şeklinde belirttiği
hayati önem taşıyan mesajının, bütün
pilot arkadaşlarımın zihinlerinden
hiç çıkmamak üzere yer etmesini
diliyorum. |
Kaleme aldığım,
bu yazımı okuyacak olan ve halen
Hava Kuvvetlerimizin saflarında
hizmet eden bütün pilot
arkadaşlarıma da bu vesileyle şu
mesajı iletmek istiyorum: |
Sevgili pilot
arkadaşlarım. 1) Eğer havada
motorunuz durmuş veya uçakta yangın
çıkmışsa, 2) veya F-4'lerde olduğu
gibi Yüksek AOA'ye girmiş ve
çıkamamışsanız, 3) veya havada
çarpışma gibi bir olay yaşamışsanız,
ve en önemlisi bu olaylar 10.000
feet irtifanın altında başınıza
gelmişse paraşütle atlamakta tek bir
saniye; evet, tek bir saniye bile
gecikmeyin, ve böylece arkanızda
gözü yaşlı anne, babalar, eşler,
çocuklar, ve arkadaşlar bırakmayın! |
Bu vesileyle
hepinize uçuşlarınızda sonsuz
başarılar diliyorum. |
İrfan Sarp
|
Emekli Hava Pilot Tümgeneral |
Email:
isarp56@gmail.com |
|
Riva
- İstanbul / 19 Nisan 2015 |
|