Ben Kimim

 
 
 

4. KURTULUŞ SAVAŞI'NIN SON SAFHASI "LOZAN ANTLAŞMASI":

  a. Kurtuluş Savaşı ve Lozan Konferansının Anlamı:

Türk Kurtuluş Savaşı, Türk Milleti bakımından, Birinci Dünya Savaşının ikinci ve son safhasıdır. Birinci safhada (Birinci Dünya Savaşı) Osmanlı Devleti, ortaklarıyla birlikte ağır bir yenilgiye uğramış ve Sevr Antlaşmasıyla ölüme mahkûm edilmişti. Bu ölüm antlaşmasıyla; dünyada yeniçağı açan ve üç büyük kıtada kurduğu imparatorlukla milletlerin kaderlerine yön veren bir devlet tarihten tasfiye ediliyordu. İkinci safhada (Kurtuluş Savaşı) Türk Milleti, milli yeteneklerinin gelişmesini önleyen ve haysiyetini hiçe indiren saltanat rejim ve idaresine isyan etmiş, Birinci Dünya Savaşı galiplerini temsil eden bir orduyu Anadolu topraklarına gömmüş, ölüm belgesi olan Sevr Antlaşmasının yargılarını kanı ile silmişti. Bu sebeplerle Lozan Konferansı, bir savaşı sonuçlandıran normal bir konferans olmayacaktı. Bu konferans Kurtuluş Savaşını sona erdirecek, Birinci Dünya Savaşının pürüzlerini temizleyecek ve daha önemli olarak, yıkılan Osmanlı İmparatorluğunun yüzlerce yıllık korkunç sorun ve hesaplarını tasfiye edecekti. Bu konferansın bir cephesinde yalnız Türkiye, diğer cephesinde Birinci Dünya Savaşının büyük küçük bütün galipleri ve Kurtuluş Savaşının mağlubu Yunanistan bulunacaktı. Bu konferans; yükseliş, duraklayış ve çöküş devirlerini, dolayısıyla tarihi ömrünü tamamlamış bir imparatorluğun yıkıntıları arasından doğan genç bir devletin gelecekteki kaderini tayin edecekti. Konferansta çözümlenmesi gereken sorunlar çeşitli, çapraşık ve ağırdı. Buna göre, böyle bir konferansın başarıya ulaştırılması ve yeni Türk Devletinin tam bağımsızlığını sağlayan bir antlaşmayla sonuçlandırılması, pek çetin geçmesi tabii olan siyasi mücadelenin de kazanılmasını gerektiriyordu. Bu mücadelenin taraflarından Türk temsilcileri henüz sonuçlanmamış bir savaşın genç bir Komutanı (İsmet Paşa) ile siyasi alanda pişmemiş iki genç devlet adamından (Hasan Saka ve Rıza Nur) oluşmuştu. Karşı tarafın temsilcileri ise dünyanın belli başlı devletlerinin siyasi faaliyetler içinde yoğrulmuş, pişmiş ve siyasi alandaki üstün nitelikleriyle ün salmış kişilerdi. Ancak, bu dengesizliği ortadan kaldıran bir gerçek vardı, o da Türkiye'nin davasını Lozan'a götürecek olan Türk Delege Heyetinin, elde etmesi gerekli hedefi açık ve kesin olarak bilmesi idi. Bu hedef, Türkiye'nin, her özgür ve bağımsız devlet gibi, tam istiklaline sahip olmasından ibaretti. Türk heyeti Lozan'da Türk Milletinin sekiz yıldan beri döktüğü kanlarla elde ettiği bir hakkı savunacaktı. İşte, Lozan Konferansında ya bu hakkı sağlayacak şartlar elde edilecek veya savaşa devam olunacaktı.