Ben Kimim

 
 
 

ATATÜRK'ÜN HAVACILIKLA İLGİLİ TÜRK ULUSUNA MESAJI

 
BÜYÜK ATATÜRK TÜRK ULUSUNA HAVACILIKLA İLGİLİ DİREKTİFİNİ EN AÇIK VE ANLAŞILIR ŞEKİLDE VERMİŞTİR:
"GÖKLERDE BİZİ BEKLEYEN YERİMİZİ ALMAK ZORUNDAYIZ. YOKSA O YERİ BAŞKALARI İSTİLA EDER VE İŞTE O ZAMAN BU ÜLKE VE ULUS ELDEN GİDER."
 

Uçak, bir hava silahı olarak tarihte ilk defa İtalyanlar tarafından Libya'da Türk Birliklerine karşı kullanıldığı zaman genç bir Yüzbaşı olan (bu savaştan sonra Binbaşılığa terfi etmiştir) Mustafa Kemal de bu Türk Birliklerinden birine komuta ediyordu. İtalyanlar 1911 yılında Libya'ya saldırdıklarında Mustafa Kemal gibi birçok genç subay Mısır üzerinden Libya'ya ulaşmış, Bingazi, Trablusgarp ve Derne'deki Türk Birliklerinin başına geçerek İtalyanlara karşı çarpışmışlardı. İtalyanların uçaklardan attıkları küçücük el bombaları ve keskin çivilerin birliklere nasıl kayıp verdirdiğini ve ayrıca bu kayıptan daha da önemli olarak uçakların çıkardığı ses ve gürültülerin askerlerin morallerini ne kadar bozduğunu, Mustafa Kemal ve diğer genç subaylar bizzat gözleriyle görmüş ve yaşamışlardı. O yıllarda Libya’daki birliklerde görev yapan genç subaylardan birinin hatıralarında yazdığına göre uçakların çıkardığı gürültüler, askerlerin morallerini bozduğu kadar birliklerin erzakını taşımakta olan deve kervanları üzerinde de etkili oluyordu. Malzemeleri taşıyan kervanlardaki develer uçakların gürültüsünden korkup kaçarak her tarafa dağılıyor ve ikmal malzemelerinin taşınmasında problemler meydana geliyordu.

Bunu takip eden Balkan Savaşında uçağın bir harp silahı olarak çok etkin bir vasıta olduğu anlaşılmaya başlanmıştı. Bu savaş sırasında düşman Edirne ve Kırklareli bölgesindeki birliklerimize karşı keşif ve taarruz görevlerinde uçaklarını kullanmıştı. Birliklerimize, şehir ve kasabalarımıza yapılan hava saldırılarında askerin ve halkın morallerinin fena halde bozulduğunu genç subaylarımız yakından görmüşlerdi.

Çanakkale Savaşlarında Türk Birliklerine komuta eden Mustafa Kemal, Gelibolu yarımadası üzerinde dolaşan düşman uçaklarının, yarımadanın açıklarındaki düşman donanmasının uzun menzilli ağır topçusuna ne kadar mükemmel atış tanzimi yaptırdığını görmüştü. Donanma topçusunun havada uçak olmadan yaptığı atışlarda mermiler her bir tarafa dağınık olarak düşüyor ve fazla etkili olamıyor, ancak yarımadanın üzerinde bir uçağın görünmesiyle beraber mermilerin kısa sürede hedefler üzerinde toplandığı ve tesirinin arttığı açıkça belli oluyordu. Yanmada üzerinde dolaşan uçakların atış tanzimi yaptırarak hedeflere hassas bir şekilde isabet kaydettirdiği anlaşıldıktan sonra her türlü kamuflaj tedbirlerinin alınmasına çalışılmıştı. Yarımadanın kuzey kısmında ağaçların arasında çok güzel kamufle edilen Türk Ordu Karargahının yerini düşman uçakları havadan göremediğinden savaşın sonuna kadar Ordu Karargahı bombardıman edilmekten kurtulmuştu.

Savaş yıllarında İngiliz uçaklarının gece şartlarında İstanbul'a yaptığı taarruzlar halkın moralini fena halde bozmuştu. Bu uçakların İstanbul'da Savunma Bakanlığı binasına, Yeşilköy Meydan tesislerine, Zeytinburnu Fabrikasına, Galata Köprüsüne ve diğer önemli hedeflere gece hava taarruzları düzenleyip isabet kaydetmeleri devletin başındaki yöneticiler, komutan ve subaylar üzerinde büyük endişeler yaratmıştı.

İngiliz uçaklarının gece şartlarında İstinye koyunda demirli bulunan gemilerimize taarruz edip bu gemilerden birisini batırması, diğerini hasara uğratmaları ve 63 deniz erimizi şehit etmeleri ve yine İngiliz uçaklarının Kütülamare'de Türkler tarafından kuşatılan birliklerine havadan gıda maddesi, mühimmat ve sıhhi malzeme atmak suretiyle, bu birliklerin Türkler karşısında uzun süre direnmelerini sağlamaları; uçaklarıyla düşman hatlarının gerisine inen 300 ncü Uçak Bölüğüne bağlı iki pilotun çölde İngiliz ordusuna içme suyu temin eden su borularını tahrip edip geri dönmeleri gibi o güne kadar hiçbir kimsenin hayal edemeyeceği havacılık olayları, komutanların gözünde uçağın bir harp vasıtası olarak değerini şüpheye yer vermeyecek bir şekilde ispatlamıştı.

Uçakların yeni bir harp vasıtası olarak gücünün ortaya çıktığı diğer bir yer de Filistin Cephesiydi. İngilizler Filistin Cephesinde 7 nci ve 8 nci Türk Ordularına karşı genel bir taarruza geçmeden önce bölgede kesin bir hava üstünlüğü sağlamışlardı. Taarruzun yaklaştığı günlerde İngiliz uçakları Türk Hava Meydanları üzerinde devriye nöbeti tutarak tek bir Türk uçağının meydandan kalkmasına müsaade etmemişlerdi. İngiliz tarihçisi Sir Liddell Hart'ın 1nci Dünya Savaşı Tarihi isimli kitabında yazdığına göre, 19 Eylül 1918 tarihinde yapılması planlanan genel taarruzda bir riske girilmemesi için her şeyden önce Türk Komutanlığının sağır, dilsiz ve kör duruma getirilmesi gerekiyordu. Hiçbir Türk uçağının yerden kesilmesine müsaade etmemek suretiyle Türk Komutanlığı kör duruma getirilmiş ve sahil boyunda İngilizlerin yaptıkları taarruz hazırlıkları Türkler tarafından görülmemişti. Keza 19 Eylül gecesi Afule İstasyonundaki telsiz, telgraf ve haberleşme tesislerine bombalarla taarruz edilerek bütün haberleşme sistemleri tahrip edilmişti. Diğer uçaklar da cephe üzerinde ve cepheye yakın yerlerdeki telgraf ve telefon hatlarına taarruz ederek Türk Karargahının bağlı birlikleriyle ve birliklerin de kendi aralarındaki irtibatlarını tamamen felce uğratmak suretiyle Türk Komutanlığını sağır ve dilsiz hale getirmişlerdi. Böylece komuta ve kontrolü tamamen kaybolan Türk Birlikleri üstün düşman kuvvetleri karşısında kısa zamanda dağılmış ve geri çekilmeye başlamışlardı. Geri çekilme esnasında Mesudiye geçidinde sıkışan 8 nci Ordu Birliklerine İngiliz uçakları taarruz ederek büyük kayıplar verdirmişlerdi. 21 Eylül 1918 günü sabahı İngiliz uçakları, 7 nci ve 8 nci Ordudan arta kalan büyük bir yürüyüş kolunu Ürdün istikametinde dik ve derin bir vadinin içinde yakalayarak dört saat süreyle bu birliklere hiç ara vermeden bomba ve makineli tüfeklerle taarruz etmişlerdi. İngiliz tarihçisi Sir Liddell Hart'ın ifadesine göre bu hava taarruzlarının sonucunda 7 nci ve 8 nci Türk Ordularının mevcudu hemen hemen tükenmiş ve varlıkları sona ermişti.

Bu iki ordudan 7 nci Orduya Mustafa Kemal Paşa komuta ediyordu. Daha önce Libya'da, Balkan Savaşında, Çanakkale Savaşlarında uçağın oynadığı rolü bizzat görüp yaşayan Mustafa Kemal Paşa, Filistin cephesinde Hava Kuvvetinin çok kısa zamanda büyük bir gelişme kaydederek bir savaşın kazanılmasına tesir edecek seviyeye ulaştığına, bir komutan olarak bizzat şahit oluyordu.

1 nci Dünya Savaşından sonra Hava Kuvvetlerimiz Kurtuluş Savaşında önemli bir imtihan daha vermişti. Çekilen bütün lojistik sıkıntılara rağmen bu savaşta Hava Kuvvetlerimiz kendisinden beklenen görevleri zor da olsa başarmaya muvaffak olmuştu. 1 nci ve 2 nci İnönü Savaşlarında ve Sakarya Meydan Savaşında uçaklarımız Cephe Komutanlığına çok faydalı keşif bilgileri sağlamışlar, fırsat buldukça düşman topluluklarına bomba ve makineli tüfek taarruzları yapmışlardı.

Büyük Taarruzun tam bir gizlilik içinde icra edilmesi gerekli olan yığınak safhasında av uçaklarımız düşman uçaklarını bu bölgeye yaklaştırmayarak birliklerimizin Afyon güneyinde yaptığı yığınağı, düşmanın gözünden saklamışlardı. Büyük Taarruzun başladığı saatten itibaren uçaklarımız düşmanın durumunu havadan adım adım takip ve kontrol ederek elde ettikleri bilgileri anında Başkomutanlığa ulaştırmışlardı. Savaşın en kritik safhalarında dost ve düşman birlikleri hakkında uçaklarımızın topladıkları bilgileri Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'ya anında ulaştırmaları, taarruzun planlandığı şekilde ve emniyetle sevk ve idare edilmesinde önemli bir rol oynamıştı.

İşte Libya Cephesi'nde Balkan Savaşları'nda, Çanakkale'de, Filistin Cephesi'nde ve en sonra da Kurtuluş Savaşı'nda havacılığın oynadığı önemli role şahit olup, acı tecrübelerini bizzat yaşayan büyük Atatürk, havacılık hakkındaki direktifini, 1933 yılında yaptığı bir konuşmayla Türk ulusuna en açık ve anlaşılır bir şekilde bildirmiştir.

 "GÖKLERDE BİZİ BEKLEYEN YERİMİZİ ALMAK ZORUNDAYIZ. YOKSA O YERİ BAŞKALARI İSTİLA EDER VE İŞTE O ZAMAN BU ÜLKE VE ULUS ELDEN GİDER."