Emekli Hava Pilot Tuğgeneral |
Tarık GÖKERİ |
Mürted-Ankara |
1973 |
|
Bir pilot, doğayı da çok iyi
değerlendirmesini bilmeli. Belki
bir gün bunun yararını görür. 4.
Üs eğitiminin, özellikle gece
uçuşlarında çok ileri safhalara
ulaştığı günlerdeydi. Filoların
6'şar uçaktan az uçması men
edilmişti. Her gece en az 18
uçak uçar ve bazen de bu 24
uçağa kadar ulaşırdı. Bazı
istisnalar dışında, bu adet
değişmezdi. Uçuşa çıkmadığım
zamanlarda, uçuş kulesi
balkonuna oturur, Uçuş Nöbetçi
Amiri ve bazı Filo Komutanları
ile seyrine doyum olmayan bu
kalkış ve inişleri seyrederdik.
Kollar arası 3, Filolar arası 5
dakikaydı kalkış aralıkları. Bu
asla ihlal edilemez, aksayan kol
diğeriyle yer değiştirir ya da
uçuşu iptal edilirdi. Bütün
tedbirler bu esasa göre
alınmıştı. Zaten pek aksadığı da
olmazdı! Uçuş; güneş batımından
bir saat sonra başlar, gece
yarısına doğru son bulurdu. Bazı
birliklerle, yedek meydan
bakımından başımız epey derde
girerdi! Ama, bunun da çaresini
bulmuştuk! |
Bazen Hava Kuvvetleri
Komutanı'nı davet eder,
uçuşların seyrinden büyük zevk
aldığını bildiğimizden, can
sıkıntısının dağılmasına
yardımcı olurduk. Bunu da bize
Emir Subayı hatırlatırdı. Bazen
de habersiz gelir ve bu doyumsuz
manzarayı seyrederdi. Böylece
devam eden uçuşlar, pilot ve
bakımcıları, kurtarmacıları
birbirlerine iyice bağlamıştı. |
Birgün, gece uçuşunu 14 uçakla
planlamıştık ama uçan pilot
adedi 18'di. Şahane bir hava,
berrak bir gökyüzü, insanın
yüzünü okşayarak esen tatlı bir
rüzgar vardı ve bütün meydanda,
her zaman alıştığımız,
böceklerden meydana gelen tatlı
yaz nağmeleri taşıyordu. Kuleden
meteorolojiye, daha evvel
incelemiş olmama rağmen, hava
durumunu tekrar etmelerini
söyledim. Azov (Hava Pilot
Albay, Kontrol Heyet Başkanı/Em.Hv.Plt.Alb.)
ve Gençaslan'ın (Hava Pilot
Kurmay Albay, Harekat
Komutanı/Em.Hv.Plt.Tümg.)
birbirlerine bakışından, bunun
gereksiz bir kontrol olduğunu
düşündükleri aşikardı ama ben
hiç renk vermedim. Beni iyi
bilmeseler, korktuğumu bile
sanabilirlerdi. Meteorolojiye
göre herşey normaldi. En son
uçak yerden kesildiğinde,
Windsock birden söndü ve
ortalığı meşum bir sessizlik
kapladı. Böcekler de susmuşlardı
ve meydanda çıt yoktu. Kuleye
bütün kanallardan uçakların,
yakıt durumları ne olursa olsun,
hemen meydana dönmelerini ve
radarları da ikaz etmelerini
bildirdim. Kuledekiler
birbirlerinin yüzüne bakıyorlar,
buna bir mana veremiyorlardı! Bu
karardan mahcup da olabilirdim
ama, mahcubiyetin izahı zor da
olsa, yapılabilir fakat ortaya
çıkması muhtemel aksaklıkların
yapılamazdı... |
Hava raporlarına göre kendimi
belki kurtarırdım ama acaba
VİCDANIMI KURTARABİLİR MİYDİM?
Bana göre, doğa bir mesaj
veriyordu. Ama ne olduğu ve
olacağı pek açık değildi.
Birden, uzaklarda, sesi bize
kadar gelmeyen bir şimşek çaktı
ve gittikçe sıklaşmaya başladı.
İlk iki uçak indi ve 3 ncü kol
inerken, meydana serin bir
rüzgar kapladı, gizli bir el
sanki meydanın üzerine kara bir
perde çekiyordu... Rüzgar
gittikçe artarken, iniş
istikametini değiştirmek zorunda
kaldık ve son ikili yaklaşırken,
iri yağmur tanecikleri hızını
artırdı ve de uçaklar pisti terk
ederken, şiddetli bir fırtına
başlamıştı hızlı bir yağmurla...
Derken meydanda çöp bidonları
acayip sesler çıkararak rüzgarın
önüne katıldı, korkunç bir
fırtına bazı ağaçları yerinden
söktü. Kılpayı bu felaketi
atlatmıştık. Azov ve Gençaslan
bana hayretler içinde bakıyor,
bunu nasıl keşfettiğimi anlamaya
çalışıyorlardı. Kulede, Bakım
Komutanı Ütkün Albay (Em.Tümg.)
da vardı ve arabaya gidebilmemiz
için yarım saat kadar havanın
sükunete kavuşmasını bekledik ve
zaten yağmur dinmedi. Bu mesajı
hatalı da algılayabilirdim ama
böcekler orkestrası beni
yanıltmamıştı. Umarım bu olaydan
birşeyler çıkarabilenler olur...
|
|