Ben Kimim

 
 
 

GÜZEL BİR İLKBAHAR SABAHI

 
Nejat YUMŞAK
Emekli Hava Pilot Kurmay Albay
Hv.Ulş.Gr.K., 224. Filo/Etimesgut-Ankara
1989
 

Yıl 1989. Hv.Ulş.Grp.K.lığı 224’üncü Özel Filo Komutanlığında kol uçucusuyum. 223’üncü Filo Komutanlığı dondurulmuş ve her iki filo personeli olarak 224’üncü Özel Filo Komutanlığı altında birleşmiş durumdayız. C-47 uçağında uçak komutanıyım. Aynı zamanda UH-1H helikopterinde uçuyorum. Ayrıca CIT-II EC uçağına seçilme aşamasındayım. Yani palazlandığımız, artık ben oldum dediğimiz dönem.

C-47 Uçağı

Sanıyorum Nisan ayı ve hava çok güzel. Eti-Esk-Eti-Ksr-Eti Personel Nakli görevi verildi. Eskişehir’den 1’inci HİBM.K.lığı personelini, Etimesgut’tan ise VIP alıp, Erkilet meydanına götürecektik. Çok sevdiğim bir ağabeyimle beraberiz. Sabah 06:00 civarında kalktık ve sorunsuz olarak Eskişehir meydanına indik. Personeli aldıktan sonra tekrar Etimesgut meydanı için havalandık. Görerek şarlar, sakin rüzgar ve gayet tok bir havada 11 pisti için uzun yaklaşmaya girdik. Her zamanki usuller çerçevesinde ve kendine tam güven içerisinde son yaklaşmaya geldik. Son yaklaşma bölümünde yeni doğmuş güneş bir hayli gözümüzü alıyordu ve sonunda palyeye kadar gelindi.

İşte maceramız burada başladı. C-47 uçağının bek tekerli olmasından dolayı bilindiği üzere hem kalkışı hem de inişi biraz farklı. İnişte ana dikmeler yere değdiği zaman zıplamayı veya tekrar havalanmayı önlemek için lövyeyi bir miktar ileride tahdit etmek gerekiyor.

Sanıyorum, palyeyi biraz yüksekte tuttuk. Güneşin gözümüzü aldığı da dikkate alındığında irtifayı yeterince yediremeden tekerleklerin yere şiddetle temas ettiğini hatırlıyorum. Hala canlandıramadığım önce bek tekerinin mi, yoksa ana dikmelerin mi yere temas ettiğidir.

Akademik yer derslerinde hem ÇİĞLİ’deki eğitimimizde hem de C-47 eğitimimizde öğretmenlerimiz tarafından POGO’dan çok bahsedilmiştir. Ancak ben gerçek bu olayı yaşayan birisini duymamıştım. Bir gün başıma geleceğini de hiç tahmin etmemiştim.

Birkaç zıplamadan sonra POGA’ya girdiğimizi anladık. Ama nasıl bir kumanda vereceğimizi sanıyorum bilmiyorduk. Bir yandan kumandalarla uğraşırken diğer yandan uçuş makinistinin ve telsiz operatörünün feryatları, uçuş kulesinin anlamsız çağrıları bizi daha fazla telaşlandırıyordu. Önce pist orta taksirut hizalan, bilahare GCA hizalarını geçiyorsunuz, hala zıplamaya devam ediyorsunuz ve pist sonunun yaklaştığını görüyorsunuz.

Sonunda pas geçmeye karar verip gaz kollarını maksimuma açtığımızı iki zıplamadan sonra uçağın kumandalarına hakim olduğumuzu ve son olarak ana dikmeler yere değdiğinde gaz kolları rolanti ve lövye ileri ile zıplamayı durdurduğumuzu, C-47 uçağının frenlerine güvenerek çok kısa mesafede sürati kontrol altına aldığımızı ve emniyetli bir şekilde pisti terk ettiğimizi hatırlıyorum. İşte o gün, telaş devreye girdiği zaman kumandalara hakimiyetin ne kadar zor olduğunu öğrendiğim gündür.

Uçağı karargah önü VIP park sahasına çektiğimizde tüm uçuş ekibi olarak yüzlerimiz bembeyazdı ve yolcular bir hayli korkmuşlardı. Erkilet’e gitmek istemediklerini söylediler. Çok utanmıştık ve onları teselli etmeye çalışarak, teknik bir arızanın olduğunu, ekiplerin olaya müdahale edeceğini, normalde bu gibi arızaların yaşanmadığını anlatmaya çalıştık. Ne kadar inandırdık bilemiyorum. Ancak aynı ekip ile görevin diğer bacaklarını da emniyetle tamamladık.

Yaş, rütbe ve vasıf ne olursa olsun kendine aşırı güvenin ve rehavetin uçuculuk yaşantısında yeri olmadığını o gün herhangi bir kaza atlatmadan anlamam en güzel dersti.

 

Kaynak: Kaynaklar Sayfası Yurtiçi Sıra No: 31