|
|
HAREKETLİ DENİZ HEDEFİNE İLK ATIŞ VE ÖĞRETTİKLERİ |
|
|
Emekli Hava Pilot Tümgeneral |
Mustafa KÖSEOĞLU |
|
Sıcak bir yaz günü öğleden sonra filo
önündeki çardakta otururken 1 nci Taktik
Hava Kuvveti Komutanı Muhsin BATUR Paşa'nın
siyah renkli ve forsu dalgalanan makam
arabasıyla filomuza geldiğini gördük. Herkes
ayağa kalkarak kendine çeki-düzen verirken
112 nci Filo Komutanımız Yarbay Necdet
HORASAN ve Harekât Subayı koşar adımlarla
kendisini karşılayıp filoya davet ettiler. |
Bir müddet sonra aynı hangarın diğer
köşesinde bulunan 111 nci Filo'dan Yüzbaşı
Hüseyin ÇAPOĞLU ve Yüzbaşı Vahdet GÜNDÜZ
yanımıza gelmişlerdi ki, onlarla beraber
beni ve Üsteğmen Ethem SANCAR'ı içeriden
çağırdılar. Koridora girdiğimizde bize Savaş
Harekat Odası'nı işaret ettiler. Kapıdan
girdiğimizde içeride Kuvvet Komutanı, Üs
Komutanı, Filo Komutanı, harekât ve
istihbarat subaylarının birlikte olduğunu
gördüm. Kendilerini herbirimiz tek tek
selamladıktan sonra ön sıradaki brifing
iskemlesine oturtulduk. |
Tam karşımızdaki görev durum levhasının yeni
düzenlendiği hemen fark ediliyordu ve
üzerinde 8 Ağustos 1964 tarihi okunuyordu.
Görev bölümünde ise: |
|
1 numara H. ÇAPOĞLU |
|
2 numara E. SANCAR |
|
3 numara M. KÖSEOĞLU |
|
4 numara V. GÜNDÜZ |
|
şeklinde isimlerimiz yazılmıştı. Biz ne
olduğunu daha henüz anlayamamışken Kuvvet
Komutanımız bir zarfın içinden kitap sayfası
büyüklüğünde resimler çıkararak bize uzattı. |
Resimde çeşitli büyüklükteki gemiler
arasında hücumbotuna benzeyen bir gemiyi
işaret ederek, "Bu gemi dün Erenköy'deki
Türkleri top ateşine tuttu, onun için bu
gemiyi batırmanızı, ancak karaya bir tek
merminin düşmemesini istiyorum." emrini
verdikten sonra yanımızdan ayrıldı. |
Uçuş ve atış brifingleri yapıldıktan sonra
paraşütlerimizi alıp filo'dan dışarı
çıktığımızda dört F-100 uçağının tam
karşımızdaki havuzda hazırlanmış olduğunu,
uçakların altındaki roket podlarından ve
sarkan bir sürü kırmızı emniyet
kurdelelerinden anladım. Çardakta oturan
arkadaşlarımın arasından geçip uçaklara
doğru giderken hislerimi onlara belli
etmemeye, sanki Osmaniye'deki atış sahasına
gidiyormuş gibi mütevazı ve sakin görünmeye
çalışıyordum. Halbuki heyecandan içim içime
sığmıyordu. Komutanlarımın bu görev için
beni de seçtiklerinden büyük bir gurur
duyuyor ve bir an önce verilen görevi yerine
getirmek için sabırsızlıktan titriyordum. (F-100
"Super Sabre" uçağının fotoğrafları ve
teknik özellikleri için tıklayın) |
Pırıl pırıl bir havada Torosları
aştıktan sonra alçalmaya başladık. Alanya
üzerinden denize çıktığımızda silahlarımızı
atışa hazır hale getirdik ve taktik kola
geçerek elli metre irtifaya kadar indik.
Denizin üzerinde adeta kayıyorduk. Bir süre
sonra sol tarafta uzakta Beşparmak Dağları
gözüktü ve biraz sonra da Kormaçit Burnu
hizalarına geldik. Kol sağa kademeye geçti
ve atış paterni için aralıklarımızı tam
almıştık ki ÇAPOĞLU'nun tanınan sesi "Bir
numara çekti." dedi. Patern irtifama çıkıp
aşağıya baktığımızda resimde bize gösterilen
hücumbotunun Gemikonağı iskelesinden henüz
ayrılmış olduğunu ve açıkta demirlemiş iki
büyük şilebe doğru ağır ağır yol aldığını
gördüm. Bu sırada atış paterni kurulmuş ve
dalış sırası bana gelmişti. Roket atışı için
reflektör noktasını hücumbotunun tam
ortasına koyup, atış menziline yaklaşırken
birden bire hücumbotunun arkasında uzayan
beyaz bir dümen suyu meydana geldi. O anda
atış menziline girdiğim için roketleri
ateşledim. 14 roketin birbiri peşine
eklenmiş gibi hedefin göbeğine doğru
gidişini keyifle seyrediyor ve içimden
hücumbotunun işini bitirdim diye
seviniyordum. Fakat bir acaiplik meydana
geliyor ve hedef roketlerin altından
sıyrılıyordu. Ben ise uçağın içinde yamulup
bükülerek sanki roketleri geminin üzerine
doğru güdümlemeye çalışıyordum. Hevesim
kursağımda düğümlenip kalmıştı. Roketlerin
hemen hepsinin geminin birkaç metre
gerisinde denize gömülüp gittiğini,
çıkardıkları su sütunlarının tepesinden
geçerken büyük bir üzüntü ile gördüm.
Yaptığım hata bir balyoz gibi kafama vurdu.
Aynı hatayı arkadaşlarımın da yapmaması için
hemen telsizle nişan noktasını geminin
burnuna kaydırmalarını ikaz ettim. Çünkü o
güne kadar hareketli hiçbir yer hedefine
fiili atış eğitimi yapmamıştık. Hücumbotu
ise roketlerin ateşlenmesinden hedefe
ulaşmasına kadar geçen zaman içinde yüksek
sürati sayesinde yerini değiştiriyor ve
vurulma ihtimalini azaltmaya çalışıyordu. |
Karadan yapılacak uçaksavar atışlarına karşı
bir tedbir olarak atış paternini deniz
üzerinde kurduk. İkinci dalışa geçtiğimde
hücumbotunun son sürat zik-zaklar çizerek
şilepler arasında saklanmaya çalıştığını
gördüm. Bu defa reflektör noktasını geminin
burnuna koyup, diğer 14 roketi ateşlediğimde
roketlerin önce geminin burnuna bilahare
ortasına doğru gidişini merakla izledim.
Denizden hiçbir su sütununun yükselmemesi
tüm roketlerin hedefe isabet ettiğini
gösteriyordu. Patern irtifaına çıkıp üçüncü
dalışa giderken önümde ve yanlarımda mısır
patlağı gibi mavi bulutçuklar belirmeye
başladı. Hava tamamen açıktı. Sigara
dumanını andıran bu mavi bulutçuklar nereden
çıktı diye kendi kendime düşünürken bunların
aşağıdan gelen uçaksavar mermileri olduğunu
anladım ve derhal uçağıma küçük istikamet
değişiklikleri vermeye başladım. Üçüncü
roket dalışımı yaptığımda hücumbotun
teslimiyeti kabul etmiş bir tarzda, açıkta
batmaktansa kendini sahile atma çabası
içinde olduğunu hissettim. |
Atış paterni o kadar hızlanmış ve daralmıştı
ki paterndeki yerimi muhafaza edebilmek için
tırmanışları After Burner'li yapmak zorunda
kalıyordum. Sonra üç defa da top atışı
yaptık. Son dalışımda iyice alçalarak
iskeleye yanaşmış olan fakat hiçbir hayat
emaresi bulunmayan hücumbotun roketler
tarafından delinmiş saç yırtıklarından beyaz
dumanlarla karışık alevlerin çıktığını
gördüm. |
Kolda toplanıp Toroslar üzerine geldiğimizde
dörtlü bir F-100 kolunun Güneye doğru
süzülerek gittiğini gördük. Yanlarından
geçerken telsiz düğmesine iki defa basıp
kendilerini gördüğümüzü ve selamladığımızı
bildirdik. Onlar da bize telsiz sesiyle aynı
cevabı verdiler. Filo Savaş Harekât
Odası'nda selamladığımız dörtlü kolun son
görevine giden Yüzbaşı Cengiz TOPEL'in kolu
olduğunu anladık. |
|