Emekli Hava Pilot Tuğgeneral |
Tarık GÖKERİ |
|
1943 senesi sonunda İngiltere'den gelen 13
arkadaş, Merzifon'da bulunan 3. Alaya
verilmiştik. Sonradan 4. Üs olan 4. Alay,
benim ilk Kıt'amdır. Sonradan burada Üs
Komutanlığı yapacağımı nasıl bilirdim? Her
neyse. Güzel ve sıcak, bahar ve yaz
aylarında, uçuşa tahsis edilen uçaklar,
Merzifon'daki tek asfalt piste, takriben 100
metre mesafede, dik olarak yan yana
dizilirlerdi. Münasip yerlere yine yan yana
sıralanan birkaç otobüste oturma yerlerimiz
olurdu. Uygun bir yere konan masada, semaver
kaynar, çaylar-kahveler içilir,
iniş-kalkışlar ve de, 1.5 km kadar meydan
batısındaki atış sahasında yapılan atışlar
seyredilirdi. Çeşitli şakalar ve uçuşlarla
ilgili taşlamalar, bu ortama ayrı ve tatlı
bir özellik verirdi. Böylece burada hemen
her uçuşa uygun gün, bir panayır havası ve
şenliği olurdu. |
Atış sahasında,
birbirine emniyetli
aralıklarla dizilmiş 4
pano bulunuyordu.
Meydana en yakın olanı
4. Bölüğün olmak üzere
bunlar sırayla dört
bölük arasında
paylaştırılmıştı.
Uçtuğumuz tayyare
tipleri 3 ncü ve 4 ncü
Bölükler 12 makineli
tüfekli, 1 nci ve 2 nci
Bölükler de 4 toplu
Hurricane II
uçaklarıydı. Uçuşlar
sadece pistten yapılmaz,
pistle atış sahası
arasında kalan çim
sahaya yapılırdı
genellikle. Otobüslerin
yan gerisinde bir yerde
de, bir telsiz arabası
bulunur, ambulans ve
birkaç kurtarma aracıyla
da, uçuş sahnesi
tamamlanmış olurdu.
Sanırım vakit öğleye
yaklaşırken, 4 ncü Bölük
Komutanı Kd. Yzb. Reşat
MATER, "Bir uçak boşta
kaldı, kim uçmak ister."
dedi. Ben de, "Ben uçmak
istiyorum efendim."
dedim. "Pekala, kendi
bölüğünün panosuna atış
yapıp hemen döneceksin."
(bölüğüm 3 ncü Bölük)
emrini verdi. Hemen
paraşütü takıp uçağa
atladım ve vakit
geçirmeden de kalktım.
Belirli bir irtifadan
sonra sola dönerek,
piste ve atış sahasına
paralel 4500 feet'te
rüzgaraltı bacağına
girdim. Tekrar sola
dönerek, pist mihverini
doğudan dik keserek,
panolara paralel dalış
bacağını aldım. Dalış
noktasına yaklaşırken,
üstüme, sağa-sola
baktıktan sonra, bir
çekişle birlikte panoya
doğru dönüp dalışa
geçtim. İnanması zor
ama, içime çok garip bir
sıkıntı bastı birden.
Tahminen 3500 feet'i
geçmiş, hedefi nişangah
içine almış, atış
mesafesinin yaklaşmasını
bekliyordum. Tam bu
sırada arkamda patlamaya
benzer müthiş bir
gürültü koptu. Uçak
birden dik bir dalışa
geçti. Lövyeyi kendime
çektim ama gelmiyordu.
İki elimle ve bütün
gücümle lövyeyi geriye
çektim. Lövye en son
limitine kadar geriye
gelmişti. Uçak dalıştan
sanki istemeye istemeye
çıktı ve burun, lövyenin
geri çekilmiş olmasına
rağmen, ancak ufuk
hattına kadar gelebildi.
Fakat çöküş hâlâ devam
ediyordu. Hatveyi ve gaz
kolunu tam ileri verdim.
Aynadan geri baktığımda,
ayanın vibrasyonu
içinde, yukarı bükülmüş
ve yana kıvrılmış,
parçalanıp üç-beş avuç
büyüklüğünde kalmış bir
irtifa dümeni gördüm.
Kuyruk sanki, sonun
geldi der gibiydi. Hemen
gözlerimi, bir daha bu
manzaraya bakmamak
üzere, aynadan ayırdım.
Buraya kadar
anlattıklarımla,
kararımı etkileyen
düşüncelerimin tümü,
eminim 3-4 saniyeden
fazla zaman almamıştır.
Ne yapacağı plânlanmış,
duygusuz, heyecansız bir
robot gibiydim sanki.
Manzara korkunçtu ve
günkü atlama tekniğine
göre atlamak intihardan
farksızdı. Yaşama şansım
tayyarenin içinde
kalmaya dayanıyordu.
Uçağın burnu
istikametine iniş, arazi
sebebiyle imkansızdı.
Sağa dönmenin de bundan
farkı yoktu. Tek şansım;
sola dönerek,
karşılayabildiğim kadar,
meydan sahasına inmekte
görünüyordu. Tam
karşılayamasam da
sahayı,
karşılayabildiğim kadarı
bana yetecekti. Bunlar,
bir şerit gibi kafamdan,
yukarıda söylediğim
zaman içinde geçiverdi.
Üzerimde, kendimin de
hayret ettiği bir
soğukkanlılık hakimdi.
Bunun tahlilini bugün
bile yapamamışımdır.
Lövye tam geride,
tayyare düz fakat
çöküşüne devam ederek,
tam gaz ve masaj
makinesi gibi
"VİBRASYON" içinde,
yavaş yavaş sola dönüşe
devam ettim. Birkaç kez
telsiz arabasını, ne
yapmakta olduğumu
bildirmek için aradımsa
da, hiç bir cevap
alamadım (Sonradan
öğrendim ki, "Üzerimize
geliyor" diye tabanları
yağlamışlar). Her neyse,
böylece çim sahayı
karşıma aldım ve burada,
çok cüretkâr bir karar
aldım. Kalan irtifa
dümeni, uçağın burnunu
biraz dahi olsa ufuk
hattı üzerine
çıkaramazdı. Zaten lövye
gidebileceği kadar
gerideydi. Bu çöküşle
yere tam gaz gövde
üzerine vurmak belki de
hayatıma malolacaktı.
Bana biraz daha sürat
lazımdı. Bu da gaz'la
mümkün değildi, zira,
gaz kolu tam ilerideydi.
|
Bana alttan çarpan uçak çakılmış, atış
sahasında yanıyordu. Kalan irtifayı mutlaka
sürate çevirmeliydim. Bu, tek çıkış yolu
gibi görünüyordu. Eğer tekerlekleri
çıkarırsam, bu da yere vuruş şokunu kısmen
azaltabilirdi. Bu kararımın yanlışını
doğrusunu düşünmeye zaman yoktu artık. Hemen
tekerleklerin aşağı kumandasını verip, tam
gaz, irtifanın müsaadesi nispetinde çok dik
olmayan bir dalışa geçtim. Hesabımca, oturuş
pozisyonuna yaklaşırken, lövyeyi aniden geri
çekecek, böylece burun havaya kalktığı
sırada, uçağı tekerlek ve kuyruk üzerine
oturtacaktım. Eğrisi doğrusuna geldi ve
düşündüğüm aynen oldu. Yere, temas eder
etmez (buna temas demek zor) gazı kesip,
motor şalterlerini kapadım. Uçak terse
dönecek, kapaklanacak (kabotaj) gibi dikilip
tekrar oturdu ve 100 metre gitti gitmedi,
durdu. Yere vurunca, sadece üstte sağlam
kalan iki lonjerona tutunmakta olan kuyruk
kısmı, gövdenin büküldüğü yerden kopuyor ve
kumanda tellerinden ayrılamadığından, uçağın
gerisinden sürüklenerek geliyor. Uçak tam
terse döneceği sırada, yeri kazıyarak gelen
kuyruk; önündeki gövdeyi geri çekerek, ters
dönmesini önlüyor. Aşağı yukarı, bir kuyruk
HOOK'u gibi iş görüyordu. |
Bu anlatımda, aksi gibi görünse de, pek
detaylara inmedim. Bu durumdan bence
çıkarılacak çok büyük dersler var. 4 ncü
Bölük'ten olan diğer pilot (Osman TOPRAK)
şehit oldu. Alttan, kaçmak isterken, çekerek
dönüş yaptığından, sağ kanadı ile bana
çarpıyor ve kanat havada koparak, Tayyare
hemen virile giriyor. Pilotun hiç kurtulma
şansı kalmıyor. Maalesef. Hadise bütün
Alay'ın gözleri önünde, bir dehşet filmi
gibi cereyan ettiğinden, bana sadece neleri
yaptığımı açıklamak kaldı. Bu kazadan bana
kırım da yazılmadı. Dediğim gibi, bu olaydan
çıkarılması ve alınması gereken çok faydalı
dersler var. |
|