Ben Kimim

 
 
 

F-35 JSF PROGRAMI VE TÜRKİYE

 
İrfan SARP
Emekli Hava Pilot Tümgeneral
 

ABD'nin 1990'lı yılların başında başlattığı JSF Programı, bu program için seçilen imalatçı firma Lockheed Martin ile 16 Kasım 1996 tarihinde imzalanan kontratla yürürlüğe girmiştir.

Türkiye'nin 12 Temmuz 2002 tarihinde katılmış olduğu JSF programı, kısa süre öncesine kadar planlanan takvime uygun olarak yürütülmüştür. Türkiye tarafından F-35 JSF Programı için şu tarihe kadar tüm taahhütler yerine getirilmiş ve program giderleri için 1,2 Milyar dolar para ödenmiştir.

Türkiye'nin Rusya Federasyonu'ndan S-400 Hava Savunma Sistemleri alması kararıyla beraber program bir çıkmazın içine girmiştir. ABD makamları Türkiye'nin S-400 sistemi almasına şiddetle karşı çıkmış ve Türkiye'nin kararını değiştirmediği takdirde F-35 programından çıkarılacağı, yapılan basın toplantılarında Beyaz Saray Sözcüsü ve ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) sözcüsü tarafından açıklanmıştır. Takip eden günlerde Başkan Trump Türkiye'nin S-400 sistemini alma kararından vazgeçmesini, eğer Türkiye kararında ısrar ederse F-35 programından çıkarılacağı ve Türk ekonomisini mahvedeceği (devastate) tehdidinde bulunmuştur.

Başkan Trump'ın NATO ittifakı içinde yer alan 70 yıllık bir müttefikine karşı, saygı sınırlarını aşan ve bir devlet adamına yakışmayan söz konusu beyanatından kısa süre sonra da, 6 Haziran 2019 tarihinde, Savunma Bakan Vekili Patrick Shanahan tarafından Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'a, diplomatik nezaket sınırlarını aşan, ültimatom gibi bir mektup gönderilmiştir. Mektupta Türkiye'nin Rusya'dan S-400 sistemi alması durumunda F-35 programından çıkarılması dahil bir çok yaptırımlar uygulanacağı belirtiliyordu. Bu yaptırımlar kapsamında Arizona'daki Luke Hava Üssü'nde F-35 uçuş eğitimi gören Türk pilotlarının eğitimlerinin durdurularak 31 Temmuz tarihi itibariyle ABD'den çıkarılmalarının planlandığı ve ayrıca F-35 İcra Kurulu Başkanları'nın 12 Haziran 2019 günü yapacakları Yuvarlak Masa Toplantısı'na Türk tarafının katılmamasına karar verildiği bildirildi.

F-35 JSF programında Türkiye'nin getirildiği bu noktada, konuya tesir eden tüm askeri, siyasi ve ekonomik faktörler ile geleceğe dönük harekât ihtiyaçları; uçağın sahip olduğu performansı da dahil olmak üzere bir akıl süzgecinden geçirilerek ülkemiz için en doğru, gerçekçi ve rasyonel kararın alınması amacıyla bir analiz yapılması gerekmektedir.

F-35 JSF NEDİR, NE DEĞİLDİR

F-35 uçağının 5'nci Nesil Radarlara Düşük Görünümlü Stealth bir uçak olarak imal edildiğini dikkate alarak, Stealth uçakların tarihçesine kısa bir göz atalım.

NOT: Bu makalemizde "5'nci Nesil Radara Düşük Görünürlü Uçak" tanımı yerine kısaca "Stealth" tabiri kullanılacaktır.

Stealth bir uçak geliştirilmesi fikri acaba ilk defa ne zaman ortaya çıkmıştır?

Radar cihazının İngilizler tarafından 1935 yılında keşfedilip geliştirilerek 1940 yılında kullanılmaya başlandığı bilinmektedir. 2'nci Dünya Savaşı sırasında Alman uçaklarının İngiltere'ye karşı taarruzi harekât icra etmeleriyle, 9 Temmuz 1940 ile 31 Ekim 1940 tarihleri arasında devam eden İngiltere Savaşları (Battle of Britain) esnasında İngilizlerin tarihte ilk defa radar cihazını kullanmaya başlamaları, aynı tarihlere denk gelmektedir. Radar cihazı yeni keşfedilmesine rağmen, İngiltere'ye taarruz eden Alman uçaklarının tespit edilip düşürülmesinde etkili olmuşlardır. Almanlar buna karşı bir çare olarak radara görünmeyen bir uçak projesi üzerinde çalışmaya başladılar. Alman mühendislerinin 1944 yılında, radara yakalanmayan Horten Ho-229 (Gotha Go-229) modeli, delta kanat şeklinde bir hafif bombardıman uçağını geliştirdikleri, yakın zamanda ortaya çıkmıştır. Almanya'nın savaşı kaybetmesiyle bu proje hayata geçirilememiştir. Alman Ho-229 uçağının temsili fotoğrafı aşağıda görülmektedir.

Almanların 2'nci Dünya Savaşı esnasında düşman radarları tarafından tespit edilen uçaklarının düşürülmesine karşı radara görünmeyen bir uçak projesi geliştirilmesine duydukları ihtiyacın benzerini, Amerikalılar, soğuk savaş döneminde yaşamışlardır. Amerikalı pilot Francis Gary Powers'ın U-2 casus uçağıyla Rusya üzerinde keşif uçuşu yaparken 1 Mayıs 1960 tarihinde düşürülmesi üzerine, radara görünmeyen uçak projesi bu sefer Amerika'da başlatılmıştır.

Bu noktada akla şu soru gelmektedir. Amerikalılar 2'nci Dünya savaşı sırasında atom bombasının imal edilmesinde, ülkelerine göç eden Alman nükleer fizikçi mühendislerin teknik bilgilerinden istifade etmişlerdir. Alman nükleer fizik mühendisleri tarafından 1938 yılında ilk atom bombası tekniğinin keşfedilmesinden sonra Amerikalıların bu teknik bilgilerden istifade ederek kendi atom bombalarını yaptıkları bilinmektedir. Amerikalılar benzer şekilde 2'nci Dünya Savaşı sırasında V-1 ve V-2 füzelerini icat eden Alman roket mühendisi Wernher von Braun'u da savaş suçlusu olmasına ve hakkında idam hükmü bulunmasına rağmen kurtarıp Amerika'ya götürmüşler ve onun teknik bilgisinden istifade ederek geliştirdikleri dev roketlerle uzay uçuşları ile aya iniş uçuşlarını gerçekleştirmişlerdir. Ülkelerine getirip Amerikan vatandaşlığı verdikleri Alman bilim insanlarının teknik bilgilerinden istifade ederek Atom bombasını imal eden ve daha sonra da uzay uçuşlarının yapılmasını temin eden dev roketlerin imal edilmesinde Alman roket mühendislerinin teknik bilgilerinden istifade eden Amerikalılar, 2'nci Dünya Savaşı sonlarında ilk defa radara görünmeyen uçağın teknolojisini bulan Alman mühendislerinden neden istifade edip kendi radara görünmeyen Stealth uçaklarını çok daha erken bir tarihte yapmamışlar ve ancak 1960 yılında U-2 casus uçağının düşürülmesinden sonra bunu düşünmüşlerdir, bu bir merak konusudur.

ABD'NİN İLK STEALTH UÇAĞI F-117A'NIN SEÇİMİ

ABD bir Stealth uçak geliştirilip imal edilmesine karar verdiğinde, bu projenin tam bir gizlilik içinde yapılması için daha önceki uygulamalarında olduğu gibi uçak firmaları arasında bir yarışma ve uçağın bu yarışma sonucunda seçilmesi usulünü F-117A'nın seçiminde uygulamamıştır. Stealth uçağın imalatı için firma ismi düşünülürken, ABD Hv.Kv.için ilk muharip jet uçağı P-80 Shooting Star, uçağını, dünyada ilk defa ses hızından iki misli uçan F-104 uçağını ve ses süratinden üç misli fazla uçan SR-71 stratejik keşif uçağını üreten Lockheed firmasına bu projeyi vermiştir. Uçağın imalatına, Lockheed firmasının Kaliforniya'daki Burbank tesislerinde büyük bir gizlilik içinde başlatılmıştır. F-117A Nighthawk ismi verilen uçağın prototipi, Haziran 1981'de ilk uçuşunu yapmış ve Ekim 1983'te uçaklar hizmete girmiştir. F-117A uçaklarından toplam 64 adet imal edilmiştir.

Irak'ın 2 Ağustos 1990 tarihinde Kuveyt'i işgal etmesiyle başlayan krizin sonucunda, Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nın kararıyla, ABD öncülüğünde, İngiltere,Fransa, Suudi Arabistan, Suriye ve Mısır'da da aralarında bulunduğu 40'a yakın ülkenin dahil olduğu koalisyon gücüyle Irak'a karşı bir taarruz harekâtı düzenlenmesi kararı alındı.

Bağdat ve civarındaki hedeflerin korunması için çok yoğun füze ve uçaksavar sistemleri yerleştirilmişti. Öyle ki, o tarihte Bağdat'ın hava saldırılarına karşı korunması için yerleştirilen füze ve uçaksavar sayısının, Moskova şehrinin korunması için yerleştirilen füze ve uçaksavar sayısından çok daha fazla olduğu söyleniyordu. Böylesine yoğun hava savunma sistemleriyle korunan hedef komplekslerinin vurulması için radara görünmeyen F-117A uçaklarının kullanılması kararlaştırıldı.

Birinci Irak Harekatı, diğer adıyla Desert Storm, 17 Ocak 1991 günü Bağdat lokal saatiyle sabaha karşı 03.00'de, F-117 kollarının Bağdat civarındaki komuta kontrol merkezleri, Başkanlık Sarayı ve Savunma Bakanlığı binasına taarruzlarıyla başlatıldı. Harekât boyunca F-117'ler toplam 1.271 taarruz sortisi icra ettiler. Bu sorti sayısı, koalisyona dahil Hava Kuvvetleri uçaklarının yaptıkları sorti sayısının sadece %1'ini teşkil ediyordu ama taarruz edilen hedefler üzerindeki tahribatın %40'ının F-117'ler tarafından elde edildiği saptanmıştı. Bu taarruz sortilerinde Dicle ve Fırat nehirleri üzerinde bulunan toplam 43 adet köprüden 39 adedi F-117'ler tarafından atılan 2.000 librelik MK-84 LGB bombalarıyla tahrip edildi. Çok yoğun uçaksavar füzeleriyle savunulan bu bölgede yapılan bu taarruzlarda tek bir F-117 uçağı kaybı olmadı.

ABD'NİN F-117'LERİN YERİNİ ALACAK STEALTH UÇAĞININ SEÇİMİ

F-117'lerin Irak hava harekatında hiç kayıp vermeden sağladıkları bu önemli başarı, uçağın radarlara görünmeyen kabiliyetine bağlandığından, Amerikalılar bu uçağın yerine geçecek ikinci bir Stealth uçağın projesini başlattılar. Amerikalılar gibi başta Rusya ve Çin olmak üzere uçak sanayisine sahip diğer ülkeler de Stealth kabiliyetine sahip bir muharip uçak imal etmek için çalışmaya başladılar.

ABD'de tüm savunma projelerinin yönetildiği Savunma Bakanlığı (Pentagon) 1970'li yılların başında "Muharip Jet Uçağı Seçimi projesinde Fly & Buy (Uç ve Satın Al) yöntemini uygulamış ve uçak imalat firmalarının sunduğu projelerden kısa listeye (short list) kalan General Dynamics firmasının (sonradan Lockheed tarafından satın alındı) ürettiği YF-16 ile Northrop firmasının ürettiği YF-17 modellerini uzun süre, her ortamda yer ve uçuş testlerine tabi tuttu ve sonunda YF-16 uçağını seçti. YF-16 modeli uçak üzerinde değişik modifikasyonlar uygulandıktan sonra ABD Hv.Kv ve dünyada Türk Hv.Kv. dahil pek çok ülkenin satın alıp kullandığı F-16 Fighting Falcon uçağı haline getirildi. YF-17 uçağı ise üzerinde büyük modifikasyonlar uygulandıktan sonra ABD Donanması tarafından uçak gemilerinden kullanılabilecek F/A-18 Hornet modeli haline getirildi.

"Fly & Buy" yöntemi, F-117'lerin yerini alacak yeni Stealth uçağın seçiminde de uygulanmıştır. Değerlendirmeye alınan YF-22 ile YF-23 uçakları, aşağıdaki fotoğrafta görülmektedir. (Açık renk YF-23, koyu renk YF-22)

Her ikisi de çift motorlu ve tek pilotlu olarak dizayn edilen iki uçağın her ortamda yapılan uçuş testlerinde, harekât ihtiyaçlarını daha iyi karşıladığı, uçuş parametreleri ve performansı diğerine göre daha iyi olduğu değerlendirilen YF-22 uçağı seçilmiştir. YF-22'lerin bakımının kolaylığı ve maliyetinin daha düşük olması tercih edilmesinde rol oynamıştır. YF-22 daha sonra F-22 Raptor tanımıyla ABD hava Kuvvetlerinin envanterine girmiştir. Uçaklardan 8 adedi test ve 187 adedi harekat amaçlı olmak üzere toplam 195 adet imal edildi. Bu uçaklar 2005 yılında Hava Kuvvetlerinin envanterine girmiş ve muharip filolardaki yerlerini almıştır. ABD yönetimi ilk imal edilen Stealth yetenekli F-117'ler, ikinci Stealth model olarak imal edilen F-22 Raptor uçaklarını satın almak isteyen ülkeler olmasına rağmen, en yakın müttefiki İngiltere dahil hiçbir ülkeye bu uçaklardan satmamıştır.

ABD'NİN F-35 JSF UÇAĞINI SEÇİMİ NASIL OLDU?

ABD'nin F-117 Nighthawk ve F-22 Raptor uçaklarından sonra üçüncü model olarak temin etmek istediği Stealth uçağı için daha önce F-22 Raptor Stealth uçağın seçiminde olduğu gibi yeni tedarik edilmesi planlanan Stealth uçağın seçiminde de Fly&Buy yöntemini uygulamışlardır. ABD'nin savunma sistemlerinin seçimi ve tedarikinden sorumlu Savunma Bakanlığı (Pentagon) Uçak Bölüm Başkanlığı, yeni seçimi yapılacak Stealth uçağının daha önceki Stealth modeller F-117 ve F-22'lerde olduğu gibi çift motorlu değil, tek motorlu imal edilmesine karar vermiş ve uçak imalatçı firmalardan bu yönde tekliflerini almıştır. Uçak imalatçı firmalardan kısa listeye (short list) kalan Boeing X-32 ile Lockheed X-35 modeller uzun süren yer ve uçuş testlerine tabi tutulduktan sonra Ekim 2001'de Lockheed X-35 uçağının yarışmayı kazandığı ilan edilmiştir. Kısa listeye kalan ancak seçimi kaybeden Boeing X-32 uçağının fotoğrafı aşağıda görülmektedir.

Aşağıdaki fotoğrafta bir F-35A uçağı kalkışta görülmektedir.

Şimdi bu noktada bir an duralım ve ABD'nin Stealth uçak seçiminde kısa listeye (short list) alınıp değerlendirilen Boeing X-32 ve Lockheed F-35 uçağının yukarıda yer alan fotoğraflarına bir göz atalım. Havacılıkla ilgili fazla bilgisi olmayan bir kişi bile bu fotoğraflara baktığında her iki uçağın da o zamana kadar görmüş olduğu muharip jet uçaklarına kıyasla çok şişman bir görünüme sahip olduğunu hemen fark edecektir.

O zaman şu soruyu soracaktır. ABD'nin bir önceki Stealth seçimi değerlendirmesine aldığı YF-22 ve YF-23 uçakları sülün gibi görüntülere sahipken X-32 ve F-35 göze batacak kadar şişman imal edilmelerinin sebebi nedir? Sorunun cevabı çok basittir. Çünkü YF-22 ve YF-23'ler çift motorlu, X-32 ve F-35'ler tek motorlu imal edilmişlerdir de ondan!

Bilindiği gibi, bir uçağa Stealth kabiliyeti kazandıran özelliklerden biri, yakıt ve silah yüklerinin gövde içinde taşınması ve böylece Radar Kesit Alanı'nın (Radar Cross Section - RCS) en az seviyede olması sağlanarak uçağın hava ve yer radarlarına karşı görünmelerinin en az seviyeye indirilmesidir. Bu amaçla dünyada halen uçmakta ve geliştirme safhasında olan bütün Stealth uçakların dahili silah yuvasında aşağıdaki fotoğrafta görülen LAU-142A lançer'ine benzeyen sistemler kullanılmaktadır. Çift motorlu bir Stealth uçağın gövde içi silah yuvasına bu lançer sistemi yerleştirilirken, uçak mühendisleri tarafından gövde altı çatısı yanlamasına geniş tutulabilmekte ve bu lançer sisteminin yerleştirilmesiyle gövdenin üstünden altına doğru şişmanlık teşkil etmeyen aerodinamik bir yapı kazandırılmaktadır. Ancak tek motorlu bir Stealth uçağın gövde altı yuvasına lançer sistemi yerleştirildiğinde, gövdenin üstten alta doğru aerodinamik açıdan şişkin görüntü meydana gelmesi kaçınılmaz olmaktadır.

TIME dergisinin 25 Şubat 2013 tarihli sayısında F-35 uçağının şişman görüntüsüyle ilgili çok çarpıcı bir haber çıkmıştır. Haberde, hem Deniz Kuvvetleri, hem de Hava Kuvvetlerinin F-35 uçağının şişman görüntüsünü beğenmedikleri yazılmıştır. Haberin İngilizce metni şöyledir: "Neither the Air Force nor the Navy liked its stubby design".

Ben Boeing X-32 ve Loxkheed X-35 uçaklarından birinin seçimi aşamasında Aviation Week&Space Technology dergisinde çıkan makalede, Boeing X-32 uçağının pilotlar tarafından çirkin (ugly looking) bulunduğu sebeple bu uçağın seçilme şansının hiç olmadığını okumuş ve hayret etmiştim.

Dahili silah yuvasında silah yükünün taşınıp atıldığı LAU-142A lançer

Bugün dünyada uçmakta ve geliştirme safhasında olan Stealth kabiliyetli uçaklardan ABD üretimi F-22 ve F-35, Rus üretimi MİG-LMSF ve Sukhoi SU-57 Japon Mitsubishi F-3, Çin Chengdu J-20 ve Shenyang 31, İsveç FS-2020 (konsept), Güney Kore ADD C103 (konsept), Hindistan HAL/AMCA (konsept) İngiliz TEMPEST (konsept, Fransız / Alman/ İspanyol European Fighter Jet (konsept), Türk MMU(Konsept) olmak üzer toplam 13 değişik model uçaktan sadece F-35 uçağı tek motorlu, diğer 12 modelin tamamı çift motorludur. Çift motorlu muharip uçakların tek motorlu muharip uçaklara kıyasla daha fazla silah yükü taşıması ve daha uzun mesafedeki hedefleri kapsamış olması da bu ülkelerin çift motorlu muharip uçakları tercih etmelerindeki etkenler arasında sayılmaktadır.

Türkiye 20 Haziran 2002 tarihinde programa katılmıştır. İlk F-35A uçağı Lockheed tesislerinde Şubat 2006'da imalat hattından çıkmış ve Aralık 2006'da ilk uçuşunu yapmıştır. Prototip modellerin uzun süren yer ve uçuş testleri tamamlandıktan sonra ilk üretim (production) modeli Şubat 2011'de uçmuş ayni yıl içinde birliklere teslimatına başlanmıştır. Uçağın imalat hattından çıkışı, test uçuşları ve birliklere teslim takvimine bakıldığında, zaman sürelerinin ne kadar uzun olduğu hemen dikkati çekmektedir. 2001 yılında imalatına başlanan F-35 uçağın ilk üretim modeli 2011 yılında, yani aradan 10 yıllık bir zaman geçtikten sonra birliklere teslim sürecine girilebilmiştir.

F-35'in imalatına başlandıktan sonra üretim modelinin birliklere teslimi için 10 yıllık bir süre geçmesinin sebebi ne olabilir diye sorulduğunda, bunun cevabı çok basittir. Çünkü F-35 uçağının yer ve uçuş testleri sırasında daha önce imal edilen muharip uçaklarda karşılaşılmayan sayısız problemle karşılaşılmıştır. Çözülen problemlerin peşinden yeni problemler birbirini takip etmiştir. Mühendislerin bu problemleri çözmesi yılları almıştır.

ABD daha önce Stealth kabiliyetinde imal ettiği F-117 ve F-22 uçaklarını hiç bir ülkeye satmaz iken, bazı müttefik ülkelerin F-35 programına ortak olmalarını kabul etmiştir. Amerikalılar ortak ülkeleri programa dahil etmekle hem F-35 uçağının imalatından doğacak riskleri paylaşmış, hem de program maliyetini düşürmeyi hedeflemiştir. Bu risklerin ve maliyetlerin paylaşılması yanında bu uçağın satışından büyük bir kazanç sağlamayı düşünmüşlerdir. Başta bu projenin kurucuları 9 ülke (ABD, İngiltere, İtalya, Avustralya, Türkiye, Hollanda, Norveç, Danimarka, Kanada) ile sonradan katılan (Japonya, Güney Kore, İsrail ve Belçika) gibi ülkelerin projeye dahil olmasıyla Amerikalılar ekonomilerine büyük gelir sağlamışlardır.

ABD liderliğindeki F-35 projesine, NATO'nun küçük ülkeleri dışında, Almanya, Çekya, Macaristan, Polonya, Portekiz, Romanya, Fransa ve Yunanistan katılmamışlardır. Yunanistan'ın F-35 tedarikiyle ilgilendiği söylenmektedir. Fransa kendi muharip jet uçaklarını imal ettiği için projeye ilgi duymamıştır. Almanya'nın F-35 projesine katılmaması siyasi bir polemik konusu olmuş, Alman Hava Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Karl Müller'in F-35 tedariki konusunda ısrar etmesi sebebiyle görevden alındığı haberleri basında yer almıştır.

Pentagon’un ve uçağın üreticisi firmanın halen çözüm üretmesi gereken ve masalarında bekleyen bir sürü teknik sorun vardır. Bu sorunların 2020 yılına kadar çözümlenmesi, aksi halde F-35 programının aksayabileceği konusunda üzerlerinde baskı olduğu belirtilmektedir.

Rapor edilen diğer bir potansiyel aksaklık ise halen serviste olan ve gelecekte servise girecek F-35 uçaklarının yedek parça bekleme nedeniyle gayri faal duruma düşmeleri olacaktır. Ortak ülkelerle "Müşterek - Joint" imal edilmiş olması nedeniyle toplam 8 ülkede birçok firma farklı parçalar üretmektedirler. Bu binlerce çeşit parçanın sözleşme gereği üretimlerinin zamanında tamamlanması, nakledilmesi çok büyük oranda Lojistik’ konusudur. Herhangi bir hata, gecikme, telafisi çok zor operasyonel aksaklıklara, hukuki platformlarda çatışmalara neden olabilecektir.

ABD Başkanı Trump ile ABD Dışişleri ve Savunma Bakanlığı yetkililerinin Türkiye'nin Rusya'dan S-400 hava savunma sistemi almaları halinde F-35 programından çıkarılacağı konusunda verdikleri beyanatlardan sonra, 29 Nisan 2019 tarihinde İstanbul'da İDEF 19 fuarının açılış töreninde Cumhurbaşkanı Erdoğan, F-35'lerle ilgili verdiği beyanatta şunu söylemiştir:"Türkiye'nin dışlandığı bir F-35 projesi tamamen çökmeye mahkumdur!"

Şimdi şöyle bir hesap yapalım. F-35 programına dahil ülkelerin tedarik ermeyi planladıkları toplam uçak sayısı 3.371'dir. Türkiye'nin F-35 programına 100 uçakla katılacağını farz edersek, toplam 3.371 uçak sayısına göre Türkiye'nin F-35 programına katılım oranı, %3 gibi çok küçük bir değeri ifade etmektedir.

ABD makamları tarafından yayınlanan bilgilere göre F-35 projesinin toplam Program Maliyeti 1,5 TRİLYON dolar olarak hesaplanmıştır. Türk savunma sanayi şirketleri F-35 uçağının orta gövdesinin belli bir kısmı, iniş takımları, yakıt deposu gibi parçaları dahil olmak üzere yaklaşık 937 adet parçasını üretmektedir. Türkiye'nin F-35 programında kesinleşmiş iş hacminin (TAI, TEI, Alp Havacılık, KALE motor parçaları gibi) 6 Milyar Dolar ve opsiyonlarla 12 Milyar Dolar olduğu açıklanmıştır. Türkiye'nin kesinleşmiş ve opsiyonlarla beraber iş hacmi olan 12 Milyar doları, toplam 1.5 Trilyon dolar program maliyetine göre hesapladığımızda, Türkiye'nin programa katılım payının binde 8 olduğu görülecektir.

Diğer taraftan, Pentagon'da F-35 Program Direktörü Pilot Koramiral Mathias Winter, Türkiye F-35 programından çıkarıldığı takdirde, halen F-35'lerin değişik Türk firmaları tarafından imal edilmekte olan parçalarının kendi firmaları tarafından üretileceğini ve bu geçiş döneminin üç aydan fazla bir süre tutmayacağını açıklamıştır. Başka bir Amerikalı kaynak tarafından yapılan açıklamada ise bu sürenin biraz daha uzun zaman alacağı belirtilmiştir. Türkiye'nin binde 8 (veya gündelik kullanımda pratik ve akılda kalması için bu rakamı yüzde oranı ile ifade edersek %1'den küçük bir oran) değerindeki program katılım payının çok düşük olması ve Türkiye'nin programdan çıkması halinde Türk firmaları tarafından üretilen parçaların ABD'de kendi firmaları tarafından üretileceğinin en yetkili ağızdan ifade edildiği dikkate alındığında, "Türkiye'nin dışlandığı bir F-35 projesi tamamen çökmeye mahkumdur" sözleriyle verilen beyanat gerçeği yansıtmamaktadır. Amerikalılar Türkiye'nin ayrılmasıyla F-35 programının bir kesintiye ve ticari kayba uğramadan devem edeceğini değerlendirmiş olmalılar ki, S-400 alınması halinde Türkiye'nin programdan çıkarılacağı Başkan Trump dahil ABD'nin en üst yöneticileri tarafından kesin bir dille ifade edilmiştir.

Şimdi F-35 uçağının performansıyla ilgili bir değerlendirme yapalım. Amerikalılar 5'nci nesil F-22 Raptor uçağından sonra onun yerini alacak 5'nci nesil F-35 uçağını tek motorlu seçmekle, kim ne derse desin, stratejik bir hata yapmıştır. Uçak Stealth olarak imal edilince, yukarıda izah edildiği gibi silah yükünü gövde içindeki yuvada taşıması için geniş hacimli lançerlerin gövde içindeki yuvaya yerleştirilmesi zorunluluğu, uçağın gövdesinin yukarıdan aşağıya doğru şişman bir görüntüye sahip olmasına yol açmıştır. Gövde şişman görüntülü olunca, dönüşlerde çekilen G miktarı, uçağın akselerasyonu, tırmanışı ve sürati kısıtlanmıştır. Oysa çift motorlu Stealth uçaklarda böyle bir kısıtlama olması söz konusu değildir.

F-35 uçağının 2011 yılında ilk üretim (production) modelinin imalat hattından çıkıp uçuş birliklerine teslim edilmesinden sonra geçen kısa süre içinde F-35'in performansının pilotlar tarafından beğenilmediğine dair açık basında pek çok haber çıkmıştır. TIME dergisinin 25 Şubat 2013 tarihli sayısında da, zamanın ABD Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Greenert, ve Muharip Hava Kuvveti Komutanı Orgeneral Carlisle, gelişen sensorların ortaya çıkmasına bağlı olarak stealth özelliğinin her geçen gün değerini kaybettiğini söylemiştir. Ayni makalede F-35'in harekât yarıçapının kısa olmasından duyulan şikayetler dile getirilmiştir.

F-35 uçaklarını beğenmeyen ülkelerden biri de Kanada olmuştur. Kanada Hava Kuvvetleri'nin servis dışı bırakacağı F-18A/B Hornet muharip uçakların yerine, kendisinin de ortak üretimde payı olduğu halde, F-35 uçaklarını almak yerine F-18A/B Hornet'lerin bir üst modeli olan F-18E/F Super Hornet uçaklarını temin etmeye karar vermesi, başta Başkan Trump olmak üzere Amerikalıları kızdırmıştır. Kanada Başbakanı Justin Trudeau'nun 2016 Haziran ayı içinde Kanada Parlamentosu'nda yaptığı konuşmasında, "F-35 uçağının bir işe yaramadığı ve ilerde de bir işe yaramayacağı" cümlesini kullanması çok dikkat çekicidir. Cümlenin İngilizce metni şöyledir: "The F-35, the Canadian Prime Minister Trudeau asserted to the parliment this week, is an aircraft that does not work and is far from working".

Kanada’nin F-35 uçaklarını satın almak ve kullanmaktan kaçınmasının önemli nedenlerinden birisi de, çok sayıda kuş türü, ve bunlar arasında çok büyük gövdeli Kanada kazları gibi kuş popülasyonu barındırması, buna bağlı olarak kuş çarpması sonucu dünyada en fazla uçak kazası meydana gelen ülkelerden biri durumundadır. F-35 uçaklarının tek motorlu olması ve bu tek motorun kuş çarpması nedeniyle durarak uçağın kazaya uğraması, ve düşmesi ihtimali çift motorlu uçaklara kıyasla fazladır. Kanada Hükümeti tarafından bu hassasiyet ve diğer F-35 zafiyetleri göz önüne alınarak çift motorlu mevcut F-18 uçaklarının serviste kalmasının ve ilave F-18 uçaklarının (Avustralya’dan) satın alınması uygun görülmüştür. Bu mahzurun yanında F-35’in sürat ve manevra kabiliyetiyle ilgili zafiyetleri nedeniyle Kanadalı havacıların F-35 programına sıcak bakmadığı bilinmektedir. Kanada Hükümetinde F-35 programına yakın duran bir grup ise farklı bir tez öne sürmekte ve ‘artik ‘Top Gun’ tarzı dogfight (it dalaşı) operasyonlarının geçmişte kaldığı savunulmaktadır.

F-35 uçağından duyulan memnuniyetsizlik ve şikayetler sadece yabancı F-35 kullanıcı ülkelerden gelmemiştir. Yukarıda örnekleriyle izah edildiği gibi bu uçağı bizzat kullanan ABD Deniz Kuvvetleri ve Hava Kuvvetlerinin en üst düzey komutanları tarafından da uçağın problemli noktaları açıklanmıştır. ABD'nin resmi devlet kuruluşu olan Savunma Bakanlığı GAO (Government Accountability Office) tarafından hazırlanan resmi raporda ise uçuş birliklerindeki F-35'lerin faaliyet oranının beklenenden çok düşük olduğu rakamlarla belgelenmiştir. Bizdeki SAYIŞTAY kuruluşunun ABD devletinde muadili olan GAO'nun 25 Nisan 2019 tarihli resmi raporunda F-35'lerle ilgili şu bilgi yer almaktadır:

* F-35 uçaklarının performansı harekât ihtiyaçlarının gerisinde kalıyor. Uçak çok fazla görevi gerçekleştiremiyor veya gerektiği kadar uçamıyor.

* F-35 Filoları Uçak Performansı istatistiği: Mayıs 2018 - Kasım 2018;

a) Harekât ihtiyacı minimum hedef:%60. Mevcut tüm görevleri yapma kapasitesi %27.

b) Emniyetle tek görevi yapma kapasitesi minimum hedef %75. Gerçekleşen %52.

F-35 uçaklarının performanslarının istenen seviyede olmadığı yönünde en üst makamlar tarafından dile getirilen şikayetlerin yanında ABD'nin devlet kurumu GAO'nun raporunda bu uçakların tüm görevleri yapma kapasitesinin %27 gibi çok düşük bir seviyede olması, F-35 kullanıcı ülkeleri açısından düşündürücü ve endişe vericidir.

* F-35 uçaklarının yaklaşık % 30'u geçen yıl aylarca süren yedek parça sıkıntısı nedeniyle uçamamıştır.

Savunma Bakanlığı Pentagon Operasyonel Test ve Değerlendirme Direktörü'nün (DOT & E) 2018 yılı raporu F-35’in hemen hemen her temel alandaki ilerleme eksikliğini ortaya koymaktadır. DOT&E raporunda yer alan bazı başlıklar şöyledir:

• Yıllar süren düzeltmeler ve geliştirmelere rağmen, F-35’in üzerindeki bilgisayar sistemleri, Autonom Logistics Information System (ALIS) bakımı ve parça sipariş ağı dahil olmak üzere arızalanmaya devam ediyor; ve uçaklarla istihbarat kaynakları arasında hedef ve tehdit bilgilerini gösteren, birleştiren ve paylaşan veri bağlantılarında sıkıntı yaşanıyor.

• Önceki yıllarda olduğu gibi, siber güvenlik testleri, daha önce teyit edilmiş birçok F-35 güvenlik açığının çözülmediğini, yani düşman bilgisayar korsanlarının (hacker) ALIS ağını potansiyel olarak durdurabileceklerini, ağ ve araç üstü bilgisayarlardan gizli verileri çalabileceklerini ve belki de F-35 uçağının görevlerini tamamlamaktan alıkoyabileceğini göstermektedir.

Pentagon raporunda F-35 uçağının bazı parçalarının güvenilirliği sorgulanmaktadır.

Raporda, aşağıda listelenen sistemlerin problemli olduğu belirtilmiştir.

a) Avionic processors,
b) Landing gear tires,
c) Thermal management systems,
d) Ejection seat assemblies,
e) Cockpit display electronic unit,
f) Helmet display,
g) Seat survival kits,
h) Igniter spark units in turbine engines,
i) Oxygen generating system,

Bu sistemlerin problemli olması nedeniyle bakım, malzeme, işçilik, zaman ve maliyetlerinin oldukça artabileceği belirtilmektedir.

Uçağın IT fonksiyonlarının belkemiği ALIS’tir (Autonomic Logistics Information System). Bu sistem uçağın operasyonlarını, görev planlamalarını, uçağın bakım-onarım bilgi ve verilerini yçneten ana sistemdir. Doğru bir tabirle uçağın beynidir. Ancak Pentagon raporunda ALIS‘te sorunlar olduğu belirtilmiştir. Bu sorunların en önemlileri ise;

a) Back-up sistemi geliştirilememiştir. Bilgilerin yedeklenmesinde sorunlar oluşmuştur. Teknisyenler bu sorun nedeniyle bilgileri CD’lere yazdırmak ve kaydetmek zorunda kalmaktadırlar.

b) ALIS uçakların genel bakım-onarım data’larını doğru process edememekte, bu nedenle filolardaki uçaklar gayri faal duruma düşmektedir.

c) ALIS’in F-35 uçağının ölçüsü, kütlesi ve ağırlık limitleri ile uyumlu olmadığı belirtilmektedir.

d) Silah sistemlerinde ayarsızlık problemi bulunmaktadır.

SONUÇ

F-35 JSF uçağı problemli bir uçak olarak doğmuştur ve problemli kalacaktır. ABD Türkiye'ye F-35'leri vermekten vazgeçmiş olmakla, istemeyerek Türkiye^ye büyük bir iyilikte bulunmuştur. Böylece Türkiye baştan problemli doğan F-35 uçağından kurtulmuş olacaktır. Şimdi Türkiye bu F-35 krizini fırsata çevirmeli ve varını yoğunu ortaya koyarak bütün gücünü ve imkanlarını kendi Milli Muharip Uçağı'nı yapmaya teksif etmelidir. F-35'lerin alınmamasıyla Türkiye büyük bir dertten kurtulacak ve böylece F-35'ten daha iyi performansta imal edeceğimizden hiç şüphe duymadığımız Milli Muharip Uçağımız MMU/TF-X'le güzel yurdumuzun semalarının çok daha başarıyla savunulması imkânı doğacaktır.

 

İrfan SARP
27 Haziran 2019
Email: isarp56@gmail.com