Kaya KONAKKURAN |
Emekli Hava Pilot Tümgeneral |
8. Üs,
181. Filo |
1966
İlkbaharı, Diyarbakır |
|
1966 yılının ilkbahar ayları. O
günlerde 8’inci Ana Jet Üs
181.’inci Filo Komutanlığında
görevli bir Av-Bomb. pilotu
olarak F-84F uçaklarında görev
yapmaktayım. |
O yıl da, her ilkbahar aylarında
planlanan NATO güneydoğu bölgesi
bayrak teşhir etme
tatbikatlarından biri için,
Diyarbakır Üs’sünü
görevlendirmişler ve mevcut Av-Bomb.
filolarından 181. ve 183.
Filolardan ikişer pilot seçerek,
iki gün için ziyaret edilecek
kuzey İtalya’daki Villa Franca
F-84F jet üssüne bir tatbikat
uçuşu planlamışlar ve sonuçta bu
kararı biz seçilen pilotlara
tebliğ ettiler. |
181’inci Filodan seçilen
pilotlardan ben dörtlü kolun
dört numarası olarak
uçacağım ve diğer seçilen
arkadaşım daha önce 183.
Filoda bulunurken sonradan
181. Filoya atanan devre
arkadaşım Ütğm. Erol OLCAY
iki numara olarak
görevlendirilmişti. |
Dörtlü kolun lideri olarak
görevlendirilen pilot ise 1958
Hava Harp Okulu mezunu Kd.Ütğm.Yılmaz
DALKILIÇ ve yine aynı Filodan
1959 Hava Harp Okulu mezunu Ütğm.Zübeyir
BATUR üç numara olarak bu
görevde yer alacaktı |
Bütün hazırlıklarımızı
bitirdikten sonra dört uçak
Diyarbakır’dan ilk çıkış
noktamız olan Balıkesir 9’uncu
Ana Jet Üs Komutanlığına ulaşmak
için havalandık. Benim uçağım; o
günlerde her filoda sadece bir
veya iki adet TACAN takılmış
uçaklardan biriydi ve 795 no’lu
bu uçak genelde kuvvet komutanı
olan Tuğg.Emin ALPKAYA’nın
devamlı uçtuğu uçaktı ve o
günlerde TACAN takılmış bir
uçakla uçmak büyük bir
ayrıcalıktı ve uçaklarda o
yıllarda alet ve S/S için
kullanılabilecek yegane yardımcı
alet Radyo Compa sistemleriydi. |
Balıkesir meydanına indikten
sonra ertesi gün gidilecek rota
konusunda, 191’inci Filodan da
bu göreve iştirak edecek dört
uçak personeli ile ortak görev
çalışmalarını tamamladık. |
Ertesi gün erkenden başta
191’inci Filonun dörtlü kolu
olmak üzere beşer dakikalık ara
vererek kalkışları tamamladık.
Rota üzerinde aynı kanalda
olduğumuzdan irtifa farkı ile
alet seyrüseferi yapıyor ve her
iki kolun bulunduğu yer ve
zamanı takip ediyorduk. |
Balıkesir kolunun
Yunanistan’daki çek noktası
Kerkyra’yı terk ettikten sonra
Bari civarında Villa Franca
uçuşunu iptal ettiklerini ve o
civardaki bir T-33 Üssüne inmeyi
planladıklarını öğrendik. İptal
nedenini öğrenemedik ve kanal
değiştirdiklerinden bir daha
onlardan bilgi alamadık. |
Meteorolojik şartlar gittikçe
olumsuzlaşıyordu. Zaten İtalyan
havacılarının İtalya hava
şartları açısından bir deyimi
vardı ve özellikle bu deyim
kuzey İtalya için geçerliydi.
İlkbahar ve yaz aylarında görüş
(Low Visibility) kış aylarında
(No Visibility) olarak
adlandırılırdı ve bu tamamıyla
gerçek bir değerlendirmeydi. Biz
de bu havalardan birine
rastlamıştık ve bulut alt tavanı
ile beliren olumsuzluk çok
kısıtlı bir görüşle
noktalanıyordu. |
En sonunda dörtlü kol olarak
alçaldık ve GCA yardım alarak
Villa Franca meydanına inişimizi
gerçekleştirdik. |
Burada önemli bir eksikliğimizi
açıklamak çok yerinde olacak.
Balıkesir kalkışımızdan sonra
Liderin gerekli olan tırmanış
süratinin 40-50 deniz mili
altında tırmanırken kendisini
ikaz ettik. Ancak telsizinde bir
problem olduğundan sonuç almamız
bir hayli zaman aldı. Liderin
uçağında sürat saati okuma
hatası vardı ve telsizi sık sık
parazit ve kesilme problemi
yaratıyordu. Oldukça uzun bir
profil olan bu seyahatte 450
galonluk yakıt tanklarıyla
kalkış ve tırmanış yapan F-84F
uçaklarının düşük tırmanış
sürati problem yaratıyordu. |
Villa Franca meydanına iner
inmez, başta misafir Filo
Komutanı ve bizim için
görevlendirilen mihmandar Tğm.Mario’ya
izah ettiğimiz gibi, arızayı da
deftere açık açık yazdık ve
bakım şefine durumu izah ettik.
|
Filoda bizi çok dostça
karşıladılar ve ilk etapta bize
esspresso kahvesi ikram ettiler.
Sabahın erken saatlerinden beri
bir şey yiyip içmeden saatler
süren uçuşun ardından bu yüksük
kadar fincanda sunulan kahveleri
içtik ve çok beğendiğimizi gören
Filo Komutanı birer fincan daha
ikram etti. Ben ilk defa bçyle
bir kahve içiyordum ve yarım
saat sonra gelişen kalp
çarpıntısının alışık olmadığımız
bu kahveden geldiğini anlamakta
gecikmedik. Ardından saatlerdir
aç olan midemizi doldurunca
çarpıntılar sona erdi. |
Bu konuyu yazarken hatırıma
geldi. Değişik ülke insanlarının
beslenme alışkanlıkları da
değişik olduğundan birine uygun
gelen diğerine gelmeyebilir.
|
Yıllar sonra yine İtalya
TORİNO’da F-104S tecrübe baş
pilotu iken, ilk günlerde biz üç
Türk Tecrübe Pilotunu öğlen
yemeği alacağımız ve bir kadının
çalıştırdığı küçük bir lokantaya
götürdüler. Yemeklerin
pişirildiği mutfağa davet
edilerek istediğiniz yemeği
seçiyor ve büyük bir masada
yerinizi alıyordunuz. Masaya
oturduğumuzda bir şey dikkatimi
çekti. Masada hemen hemen her
şahısa bir adet gibi görünen
sürahiler vardı ve içlerinde
kırmızı bir içecek mevcuttu.
Bizimle birlikte olan diğer
İtalyan tecrübe pilotlarına
sordum sürahi ve içindekileri.
Bardolino diye cevapladılar.
Kısacası sofra şarabı markası.
Onlar birer sürahi düşük alkollü
şarabı afiyetle içtiler, biz
sadece bir yudum tadına baktık.
Oysa öğleden sonra hepimizin
uçuşu vardı ve biz alkol alarak
uçmaya alışık değildik. |
Bu konu biraz uzun oldu ama bir
önemli konuyu daha açıklamadan
geçemeyeceğim. TORİNO
yakınlarındaki Caselle Meydanı
bir sivil havaalanıdır ancak
İtalyan firmasının ürettiği
uçakların tecrübe uçuşları bu
meydanda yapılmaktadır. Bir
ilkbahar günüde Alp Dağları
eteklerinde olan bu meydanda
hemen hemen her gün bulut alt
tavanı alçak ve tam kapalı,
görüş birkaç yüz metredir. Türk
Hava Kuvvetlerinin tecrübe
talimatında kapalılık 5/8 den
çok olmayacak ve görüş birkaç
kilometrenin altında olmayacak.
Bu durumda telefonla Türk Hava
Kuvvetleri Eğitim Daire
Başkanını aradım ve buradaki
tecrübe şartlarını ilettim. Bana
verilen cevap “Hava şartları
daima bu şekilde devam edeceğine
göre, İtalyan tecrübe pilotları
gibi tecrübe yapma inisiyatif
tamamen sizdedir.” |
Caselle meydanında hemen hemen
her gün bulut alt tavan çok
alçak, 8/8 kapalı ve görüş
birkaç yüz metre. Bazen bizim
bulunduğumuz binadan pist başına
alçalan hava yolları uçaklarının
iniş anında sesi duyuluyor ancak
uçakları net bir şekilde
göremiyoruz. |
Peki fabrikadan yeni uçuş
hattına tecrübe için verilen
F104S uçağının tecrübesinde
ihtiyaç duyulan birçok hayati
uçuş kontrolü ve 35.000’ üzeri 2
mach koşusu nasıl
yapılabiliyordu? |
Kalkış müsaadesi alındıktan
sonra pist içinde kalkmadan önce
radar kanalına geçiş müsaadesi
isteniyor ve radar kanalına
geçerek gerekli temas
sağlandıktan sonra kalkış ve
35.000 feet’e kadar tırmanış,
mach koşusu ve bütün kontroller
radar yardımı ile yapılıyor,
alçalma radar yardımı ile GCA
kontrolüne devrediliyordu. O
bölgedeki radara Puma adını
vermişlerdi ve bütün İtalya 7-8
radar bölgesine ayrılmıştı. Pist
içinde “Puma Pruva one” kalkış
müsaadesi dedikten sonra radar
bu önemli görevi tamamlatıyordu.
|
Villa Franca’ya indikten,
dinlenip öğle yemeğimizi
yedikten sonra Tğm. Mario bizi o
yerleşme bölgesini gezmeye
götürdü. Ütğm. Yılmaz DALKILIÇ’a
yakınları küçük Baretta tabanca
alması için istekte bulunmuşlar.
Olcay’la benim böyle şeylerden
haberimiz bile yoktu. Hep
beraber NATO seyahat emirlerini
kullanarak Mario bizi karakola
götürdü ve birer Baretta tabanca
alma müsaade yazısı aldık. Olcay
ve benim adıma tabancaları Ütğm.
Yılmaz DALKILIÇ kullandı.
Bugünkü aklım olsa; kimin
kullanacağını bilmediğim bir
silahın sahip olma sorumluluğunu
asla başka bir şahsa
devretmezdim. |
Ertesi gün Filonun tahsis ettiği
bir minibüsle Venedik’e doğru
yola çıktık. VeronaVicenza
üzerinden Venedik’e doğru yol
alıyorduk. Yolda içtiğimiz
meşrubat ve kahveler sonucu
tuvalet ihtiyacı had safhaya
geldiğinde PADOVA civarında
ısrarımız üzerine bir dere ve
köprü yakınında ihtiyacımızı
giderdik. Zira yol boyu devamlı
iskân edilen alanlardı ve bu
alanı dahi bulmamız büyük bir
şanstı. Araca döndükten sonra
Tğm. Mario bize; “Nereye
tuvaletinizi yaptığınızı biliyor
musunuz?” diye sorduğunda biz
hiçbir anlam veremedik. O
ısrarla birkaç defa Padova,
Padova diye üzerine basarak
tekrarladı. Ve ekledi; bu kasaba
siz Türklerin geldiği en son
yer. |
Bu konuyu yazarken tekrar bir
geriye dönüş yapma ihtiyacı
hissettim. Yine Torino’da F-104S
tecrübeleri yaparken, İtalyan
firması biz Türk Pilotlarını
sigorta ettiriyor ve saat başı
aynı elemana meteoroloji
raporları verdiriyordu. Bir gün
meteoroloji desteğini sağlayan
Cuzeppe isimli yetkili bana
şöyle bir itirafta bulunmuştu.
“Benim esas adım belki de
Yusuf’tu ve zamanla Cuzeppe
olarak değişti. Zira ben bu
diyarda yıllarca hüküm süren
Attila’nın yaşadığı bölgede
doğdum.” |
O günü Venedik’te geçirdikten
sonra geriye dönüş yolunda yakın
bir yerde ABD Üssünün BX’ine
uğrayıp cebimizdeki o devrin
kısıtlı imkânları içinde hatıra
bir şeyler aldık. O günlerde çok
moda olan Beatles’ın, HELP ve
içinde yıllarca unutulmayan
Lennon - Mc Cartney’in söylediği
Yesterday parçasının da yer
aldığı long play de dâhil olmak
üzere, o zamanki fiyatı 2.50$
olan bu plaklardan birkaç adet
daha almıştım. West Side Story,
Nat King Cole, Cat Ballov ve
Looking Back gibi sonradan
klasik olan parçalar ihtiva eden
plaklar. Ancak Venedik’ten almış
olduğum müzikli gondol sizlere
ömür. Yaramaz çocuklar şimdi
olsa oynasak diye üzülürler mi
acaba? |
Bir gün sonra sabah erken dönüş
hazırlıklarını tamamladık ve
klerans aldıktan sonra,
öncelikle liderin sürat saati ve
telsiz konusunda arızanın
giderilip giderilmediğini
kontrol ettirdik. Tğm. Mario,
“Hiç sorun yok her şey yolunda”
diye cevapladı. |
Tek tek kalktık ve rotada
tırmanmaya devam ediyorduk ki
lider yine düşük süratle
tırmanıyor ve telsizi devamlı
tutukluk yapıyordu. Birkaç defa
ikaz ettik, durumda bir
değişiklik olmayınca ben ileri
çıkarak liderin göreceği bir
şekilde kanat sallayarak lideri
ikaz etmeye çalıştım. Epey uzun
süre uğraştıktan sonra dikkatini
çekebildim ve dönmek için işaret
etmeye çalıştım. Aslında çok
yoğun olmayan bir bulut
içindeydik ve mevkimiz deniz
üzeriydi. Geriye dönüşü garanti
ettikten sonra üç numara liderin
arızalarından dolayı uçuşu iptal
ettiğimizi ve geri döndüğümüzü
kaleye rapor etti. Dönüş içinde
bir ara buluttan çıktık ve
denizi gördüm. O ara iki numara
Erol OLCAY’ın uçağının gövde
altından o güne kadar hiç şahit
olmadığım boyutta bir yakıt
sifonunun olduğunu gördüm. |
Anında OLCAY’ı ikaz ederek
durumu bildirdim ve tacan’dan
aldığım baş ve mesafeyi tekrar
ederek derhal alçalmasını ve
direk yaklaşmayla meydana
inmesini söyledim. Kuleye de
esas emercensi durumunda olan
iki nolu uçak direk iniş yapacak
ikazında bulundum. OLCAY bizim
birkaç mil önümüzden meydanı
görerek yaklaşırken ben sık sık
ona mesafe ve istikameti
bildiriyordum. Sonunda olcay
piste temas etti ve hatta uçağı
park edemeden motoru durdu.
Ardından biz hatta geldiğimizde
uçağın alt ana kapağını
açtıklarında, motora giden ana
yakıt borusunun kelepçesinden
sıyrılarak ayrıldığı ve tüm
yakıtın tamamen sifon yaparak
kaybedildiği anlaşıldı. Bu olaya
neyin sebep olduğu bir türlü
anlaşılamadı, zira olcay
herhangi bir yakıt arızası
defterine yazmamıştı. |
Sonuç, liderin telsiz ve sürat
saati arızası olmasa belki de
bulut içinde uçarken OLCAY’ın
yakıt kaçağını görmemiz mümkün
olmayabilirdi. Buna biraz da
kısmet diyelim. Aksi takdirde
Erol Adriyatik denizinin
ortasında atlamak zorunda
kalacaktı. İtalyan bakım
yetkilileri, OLCAY’ın uçağının
kısa sürede hazır olamayacağını
bildirdiklerinden ya tek başına
ya da yanında bir başka pilotun
iştirakiyle arızanın
giderileceği güne kadar
İtalya’da kalması gerektiğini
bildirdiler. Lider Kd.Ütğm.
Yılmaz DALKILIÇ, Erol OLCAY’ın
tek başına kalması yönünde karar
verdi. Benim düşüncem ise
mutlaka üç numara Ütğm. BATUR’un
onunla beraber kalması en
azından tek başına dönüş
komplikasyonunu ortadan
kaldırabilecekti. Ancak karar
böyle verilmişti ve lider
uçağının arızasının giderilmesi
sonrası üçlü olarak dönüş
yapılacak ve Erol OLCAY tek
başına İtalya’da kaderine terk
edilecekti. |
Lider uçağının arızasının
giderildiği bildirildiğinde
tekrar klerans aldık ve uçak
başına gittik. Öncelikle
üzerimizde ne varsa Liret, Dolar
ve Türk parası Erol OLCAY’a
verdik. Uçakları çalıştırdık ve
ruleye başlamadan Erol OLCAY’la
vedalaştık. Ruleye başlayınca
veda selamımızı verdiğimiz Erol
OLCAY’ın o garip yapayalnızlık
halini ömrümce unutmayacağım.
|
Kalkış sonrası yakın kola
geçtikten kısa bir süre sonra
liderin düşük sürat tırmandığını
bir kez daha ikaz ettik ancak
yine irtifa aldıkça sürpriz
telsiz parazitleri tekrar
başladığından sesimizi
duyuramıyorduk. Lider alet
yolunda kendisine göre kontrol
noktalarında raporlar veriyor
ancak ne biz ne de kontrol
kuleleri söyleneni anlıyordu.
Lider daha önce kleransta
belirlenen irtifaları sabit
tutuyor, biz de bu irtifa ve
zamanları yetkili kontrol
noktalarına bildiriyorduk. O gün
oklizyon bir cephe İtalya ve
Yunanistan’ı kaplamıştı ancak
32500 feet’de bulut üstüne
çıkabilmiştik. |
Bulut üstüne çıktığımızda fark
ettim üç numara yoktu. Biraz
gerileri taradığımda Ütğm.
BATUR’un birkaç mil gerimizde
bizi takip ettiğini gördüm.
Yunanistan’ı kat etmek üzereyken
kendisini ikaz ettim. Verdiği
cevap, “Ben İstanbul radyosunu
far olarak bağladım direk başı
tutarak devam edeceğim.” |
Şimdi liderin sürat saati
arızasından ziyade alçalma
şartlarında telsiz büyük problem
teşkil edecekti. Yaklaşmada
kuleyle ben konuştum alçalma ve
inişte hiçbir sorun yaşamadık.
İndikten sonra Kd.Ütğm. DALKILIÇ
uçuştaki olayı ve BATUR Ütğm.nin
nerde olduğunu merak ettiğini
söyledi. Havada geçen telsiz
muhaberesini aynen aktardım. Biz
indikten 40 dakika geçmesine
rağmen Ütğm. BATUR’dan hiçbir
ses ve ihbar alamıyorduk.
Balıkesir üssüne inmesi gereken
uçak kayıptı ve hiçbir radar izi
ve telsiz konuşması
gerçekleşmemişti. Bizim
inişimizden 50 dakika sonra
Çiğli üssünden haber geldi. Ütğm.
BATUR Ege Denizi üzerinde
kaybolmuş IFF emergency’e almış
ve ABD yaklaşma kontrolün 50
deniz mili mesafede algıladığı
uçağı Çiğli üssüne yöneltmiş ve
inişini sağlamış. İndikten kısa
bir süre sonra motoru
yakıtsızlıktan durmuş. Ütğm.
Yılmaz DALKILIÇ, bu durum
üzerine çok sinirlendi. Liderde
telsiz ve sürat saati arızası
varken lider yedeği alarak uçan
üç numaranın kolu terk etmesi ve
kaybolması affedilir bir hata
değil, bu olayı başta üs
komutanı, filo komutanı olmak
üzere rapor edeceğini beyan
etti. Biz ikili kol olarak
Diyarbakır’a döndük. Sonradan bu
konudan üsteğmen Zübeyir Batur’a
bir sorgulama yapıldı mı? Her
hangi bir ceza verildi mi? Hiç
zannetmiyorum. |
Bu olay bu günün genç
uçucularına havacılığın tarihin
tekerrür etmemesi gibi bir
hatırlatma yapabileceğini
umuyorum. Haa sonunda ne mi
oldu. Erol Olcay bizim
bıraktığımız üç kuruşla bir
hafta idare ederek tek uçak tek
başına Türkiye’ye döndü. |
Şimdi bunları kaleme alırken şu
kısa hikâyeyi de aktarmadan
geçemeyeceğim. Allah çekirgeyi
üçüncü zıplamadan korusun. Yine
Erol Olcay’la başka bir kurtarma
hikâyesi aklıma geldi. Zaten
kendisini her gördüğümde
takılıyorum. Bak iki defa
hayatını kurtardım, benden
üçüncüyü isteme. 181 filo ile
İncirlikte deniz ve hava
atışlarındayız. O gün denizdeki
botta atış nöbetçi subayı benim.
Botta yerimi aldığımda uçaklar
henüz temas etmemişlerdi. Deniz
hedefi tahtadan yapılmış küçük
bir sal ve bana birkaç yüz metre
mesafede. Hava çok sıcak, puslu,
rutubetli ve rüzgârsız aynalı
bir deniz. Üstelik küçük küçük
sinekler etrafımda vızıldıyor.
Gömleğimi çıkardım boğucu bir
havada serinlemeye nefes almaya
çalışıyorum. Programa baktım ilk
gelecek kolda dört numara Erol
Olcay. Kol temas etti ve ilk
pasajdan sonra lider yükseldi ve
paterne girdi. Zar zor da olsa
dört uçağı bulundukları bölgede
takip ediyorum. Üç numaradan
sonra dalışa giren dört numarayı
takip ediyordum. Dalışında bir
anormallik hissettim. Neredeyse
terse geçmek üzere irtifa düşük,
böyle dalışa devam ederse büyük
ihtimalle denize vuracak. O anda
uçak numarasıyla değil, adıyla
“Olcay, yatışını al ve çek” diye
bağırdım. Uçak numarası veya
dört numara diye ikaz etsem
belki geç algılama ile denize
vurabilirdi. İkazımın hemen
ardından yatışını alıp olanca
kuvvetiyle levyeye asılmasına
rağmen egzozda çıkan gazların
şelale gibi havalandırdığı
sulardan sadece egzoz alt
kısmını parçalayarak
kurtulabildi. Olaydan sonra
kendi itirafıdır. Yarım saat
ayak titremesi yüzünden havada
dolaştı ve salimen indi.
Uçaktaki hasar bilahare küçük
müdahalelerle giderildi.
Çekirgenin üç defa zıplamasını
hiç arzu etmem. |
Kaynaklar: Yurtiçi Sıra
No.: 47 |
|