Kaya KONAKKURAN |
Emekli Hava Pilot Tümgeneral |
1974,
Ankara |
|
1974 yılı Hava Harp
Akademisindeki son öğretim
yılımızdı. Temmuz ayında
yapılacak gezi sonrasında mezun
olacaktık. 15 Temmuz 1974 günü
gezinin sondan bir önceki
ziyareti olan Merzifon’daydık.
Kıbrıs’ta Sampson Darbesinin
yapıldığı o gün normal akademi
gezisi programının dışına
çıkılarak harekât hocası
tarafından bütün öğrencilere bir
mesele verildi. Problem; günün
en önemli olayı olan Kıbrıs
Sampson Darbesi ile ilgiliydi ve
bizlere, Türkiye olarak süratle
ne yapılması gerekir diye
soruluyordu. Darbenin maksadı
çok açıktı ve bir oldu bittiyle
ENOSIS gerçekleştirilmek
isteniyordu. Londra ve Zürih
anlaşmalarından doğan
haklarımızı kullanarak adaya
derhal askeri bir müdahalede
bulunmamız gerektiğini ve geç
kalındığı takdirde Kıbrıs’ın bir
Yunan adası olma yolunda
ilerlediğini meseleye cevap
olarak yazdığımı hatırlıyorum.
Diğer arkadaşlarımın da buna
yakın cevaplar verdiğini
sanıyorum. O günün akşamı kurmay
gezisinin bir sonraki ayağı olan
Diyarbakır’a hareket ettik.
Diyarbakır’da bir gece
geçirdikten sonra sabah gezinin
iptal edildiğini öğrendik ve
Hava Kuvvetleri Komutanlığının
emirleri doğrultusunda ismen
belirlenen intikal birliklerine
öğretmenler de dahil olmak üzere
görevlendirildik, uçak hazır
bekliyordu. 16 Temmuz günü uçak
görev yerlerimize bizleri
dağıttı. Büyük bir çoğunluk
ASOC’larda görevlendirilmişti.
Yalnız uçucu olarak bir tek ben
ve yanımda bir istihbaratçı ve
muhabereci arkadaşımla birlikte
Etimesgut’ta bırakıldık. Zira
Hava Kuvvetleri Karargahında
görevlendirilmiştik. Karargaha
gittiğimizde bizi Hrk.Bşk. Tümg.
Tevfik ALPASLAN’ın makamına
çıkardılar. Bizlere hoş geldiniz
dedikten sonra görev yerlerimizi
bildirdi. Ben Kurmay Albay Halis
BURHAN’ın şube müdürü olduğu Hrk.Pl.Ş.nde
görevlendirildim. O zaman Tümg.
Tevfik ALPASLAN’ın beni daha
önceden tanıdığı ve
Diyarbakır’da uçuş grup
komutanlığımı yaptığını
hatırlayarak, belki de karargaha
gelişimin nedeni odur diye
düşündüm. Süratle Hrk.Pl.Ş.ne
gittim ve Halis BURHAN Albaya
şubesinde görevlendirildiğimi
arz ettim. Halis BURHAN Albay o
günlerde çok önemli görevler
üstlenmişti ve şubesinde çok az
personeli vardı. Bana hemen bir
yer gösterdi ve ilk görevi de
verdi. Çok iyi hatırlıyorum;
sadece Kıbrıs değil genel bir
harekât için bütün tedbirler
alınmalıydı ve Ege-Akdeniz
bölgesindeki alçak irtifa radar
kaplama zafiyetinin
önlenebilmesi için Gaziemir’de
bulunan Filolara bu zafiyetin
kapatılabilmesi için gerekli
görev mesajının hazırlanması
direktifini bana verdi ve hemen
hazırlıklara başladım. |
Ankara’da kalacak yerim yoktu,
gece geç vakit daha önce yer
ayırttığım Hava Kuvvetleri
Misafirhanesine gittim. O zaman
Kızılay’dan Çankaya’ya çıkan
yolun solunda bir misafirhane
vardı, sonradan kapandı, ben de
orada kalacaktım. Ama sadece ilk
gece kalabildim, orada sadece
gezide lüzumlu olan eşyalarım
bir süreliğine kaldı. |
Ertesi gün tekrar Hava
Kuvvetleri Karargahında göreve
devam ediyorduk. O gün öğleden
sonra Genelkurmay Başkanlığı
binasının altında bulunan Hava
Harekât Merkezine taşındık.
Ailem İstanbul’daydı, bana;
misafirhaneye gideceğime burada
devamlı kalmamın çok daha uygun
olacağını söylediler, ve ben de
kabul ettim. Salonun en dibinde
bir kapalı mekan bulunuyordu,
etraf sakinleşince çok önemli
bir olay yoksa oradaki kanepede
birkaç saat kestiriyor ve 24
saat harekât merkezinden
ayrılmıyordum. |
Kısa zamanda birlikler
çıkarma, indirme ve Kıbrıs
dışından gelecek bir
müdahaleye karşı
hazırlıklarını süratle
tamamlıyordu. Harekât
Merkezinde hummalı bir
faaliyet hüküm sürüyordu. Bu
arada aynı bölgede
birbiriyle irtibatlı Kara ve
Deniz Harekât Merkezleriyle
de irtibatlarımız
sürdürülüyordu. Hava Harekât
Merkezinde Karargahta
bulunan personel 8 saatlik
vardiya nöbetine başlamıştı,
sadece ben harekât masasında
24 saat görev yapıyordum.
Merkezde devamlı bulunduğum
için, gerek bilgi
aktarmaları ve gerekse
olayların sürekliliği
açısından günlük harekât
değişiklik ve uygulama
durumlarını bana
soruyorlardı, buna her gün
Cumhurbaşkanlığından rapor
almaya gelen Hava Yaveri de
dahildi. |
Ayrıca Hava Kuvvetleri Komutanı
Org. Emin ALPKAYA beni
Diyarbakır’daki Kuvvet
Komutanlığından ve 1964 Kıbrıs
Erenköy Harekâtından, ayrıca
aynı filoda (181’inci Filo) uçuş
yaptığımızdan yakından ismen
tanıyordu. Bu nedenle Harekât
Merkezine kaç defa gelirse
gelsin gelişme ve durum
raporlarını masada benden
kıdemli de olsa orada devamlı
kalmamdan dolayı benden
istiyordu. Bende masada bulunan
7-8 harekât personeli de buna
kısa zamanda alıştık ve
uygulamada hiç kimse
alınmıyordu. |
Bütün hazırlıkların devam ettiği
bir ortamda siyasi otoritelerin
de çıkarma için zemin
hazırladıkları kritik saatler
ilerlerken Kıbrıs BAF Liman
istikametinde birçok gemiden
oluşan bir konvoy istihbaratı
alındı. Başlangıçta bu haber,
fotoğraflar, gözle keşif ve
desteklenerek
netleştirilmeliydi. Radarların
gördüğü konvoy izleri Kıbrıs’ın
güneyinde bulunan gemiler
tarafından uygulanan elektronik
harp yanıltması olma ihtimali de
vardı. Uygulanan hava keşifleri
bir sonuç vermedi ve benim
düşünceme göre bu yanıltmayı
ortaya çıkaracak topyekün keşif
görevleri tam uygulanamadı. Ben
bu konu üzerinde daha fazla
durmayı uygun görmüyorum. Zira
konu birçok ilgili ve
yetkililerce yıllardan beri
açıklandı ve yapılan hatalar
ders alınacak ölçüde yeni
nesillere aktarıldı. Benim bu
açıklamaları kaleme almamın esas
amacı; çok uzun yıllar süresince
olayın her yıldönümünde,
gazetelerde televizyonlarda
ilgili ilgisiz birçok kişinin
Türk Hava Kuvvetleri tarafından
Deniz Kuvvetlerimize ait bir
Muhrip’in batırılması
safhasındaki gelişmeleri Harekât
Merkezinde en yakından izlemiş,
Komuta kademesinin başta Hv.K.K.
olmak üzere konuyla ilgili
çalışmalarına şahit olmuş ve
gemilere taarruz emri verildiği
anda geri hizmet uçuşumu yerine
getirdiğim ve taarruz görevinin
öncelikte verildiği Mürted
141’inci Filoya gönüllü olarak
katılmış, her iki safhada olaya
yakından şahit olmuş bir kişi
olarak bu konuda en doğru
değerlendirmeyi yapacağıma
inanıyorum. Bu güne kadar
konuyla ilgili sadece Hava
Kuvvetlerinin isteği
doğrultusunda Kıbrıs Bayrak
Radyo ve televizyonu için
yaptığımız bir röportaj dışında,
hiçbir yerde açıklamalarım
yayınlanmamıştır. Ancak Kıbrıs
BAF Limanı istikametinde hareket
ettiği belirlenen gemi
konvoyunun keşif, tespit ve
istihbaratında yapılan hataların
birçok ilgili tarafından
yıllarca açıklandığını ve
yazılıp çizildiğini göz önüne
alarak ben burada o konuda
detaylı bir açıklama yapmayı
düşünmüyorum. Açıklamalarım;
hareket merkezinde gemilere
taarruz emri verilinceye kadar
olan bölümü ve sonra uçuş
birliğinde taarruzla ilgili
yaşanan olayları mercek altına
almayı kapsayacaktır. |
Şimdi tekrar 19 Temmuz 1974
tarihinde Hava Harekât
Merkezindeki olaylara
dönelim. Gemi konvoyu ile
ilgili tam bir tespit
yapılamadığından, Deniz
Kuvvetlerinin bölgede
bulunan muharip gemilerinin
nerede olduğu büyük önem
kazanıyordu. Konvoy; ne foto
keşfi ile nede göz keşfi ile
tespit edilemiyordu, o zaman
kendi gemilerimizin yer
değiştirmesi büyük bir
tehlike yaratabilirdi. Deniz
Kuvvetlerine gemilerin
Kıbrıs’ın kuzeyinde
bulunması ve BAF Limanı
çevresine ve güneyine asla
geçmemeleri defalarca
hatırlatılmıştı ve gemilerin
kuzey bölgesinde ve BAF ile
konvoy istihbaratı alınan
güney hattından millerce
uzak bir noktada olduğu
cevabı alınmıştı. |
O gün akşama doğru Hava
Kuvvetleri Komutanı Org. Emin
ALPKAYA, Genel Sekreter Kur.Alb.
Necdet HIZEL ile Hava Harekât
Merkezine geldi ve genel bir
bilgi alışverişinden sonra,
benim bulunduğum harekât
masasından Deniz Kuvvetleri
Komutanına bağlanmasını istedi.
Telefon bağlanırken HIZEL
Albayın elinde küçük bir teyp
kayıt cihazını tuttuğunu gördüm.
Albay Necdet HIZEL benim
181’inci Filoda Filo Komutanımdı
ve 1964 Erenköy Harekâtında da
İncirlik’te birlikteydik. Bana
yavaşça telefon konuşmasını
kaydetmek istediğini ve yardımcı
olmamı istedi. |
Telefondaki sesin kaydedilip
kaydedilemeyeceğini bilemiyorum,
ancak Org. Emin ALPKAYA’nın
birkaç defa Deniz Kuvvetleri
Komutanına “Amiralim; yabancı
gemilerden oluştuğu tahmin
edilen konvoyun BAF Limanına
geliş rotasında veya yakınında
gemilerimiz var mı? Varsa derhal
kuzeye çekilsinler, zira gelen
keşif neticelerine göre taarruz
planlarsak o bölgede olmaması
gereken kendi gemilerimize zarar
verebiliriz, ayrıca
muhriplerimiz hasım tarafın
gemileri ile aynı yapıda,
karıştırılma ihtimali kuvvetli,
Akdeniz’den tatbikattan dönen
gemilerimizde şuanda o bölgede,
parola konusunda onların daha
önceden planlama
yapabildiklerini tahmin
etmiyorum, bu kritik noktalara
ilave olarak ilk harekâtta hasım
güçlerin gerek bayrağımızı
kullanarak ve gerekse Türkçe
konuşarak ters yönlendirme
yapabilecekleri büyük bir
ihtimal olarak görülebilir,
sonuç olarak istihbar edilen
gemiler konvoy olarak belirlenen
rotada yaklaşan sizin
gemileriniz ise vereceğimiz
taarruz emrinde bizi büyük bir
hataya sevk edebilir.” diyerek
endişelerini bildirdi. Deniz
Kuvvetleri Komutanı ise o
bölgede asla gemilerinin
bulunmadığını, muhriplerinin
GirneErenköy kuzeyi açıklarında
karakol görevlerinde
bulunduklarını belirtiyordu.
Telefon görüşmesinden sonra Org.
Emin ALPKAYA; Deniz Kuvvetleri
Komutanının cevabını bizlere
açıkladı ve bütün bunlara rağmen
konvoy olarak saptanan gemilerin
bizim gemilerimiz olma
ihtimalini göz ardı etmeden
parola ve pano ve diğer emniyet
konularının önemle birlikler
tarafından gözden geçirilmesinin
emrini verdi. Gördüğüm kadarıyla
bir konvoyun gökten iner gibi
batıdan Kıbrıs’a yaklaşmasını
şüpheyle karşılıyordu.
Komutanlar ayrıldıktan sonra
gemilere taarruz planlamaları
devam etmekteydi. Gemilere
taarruz için hangi birliğe
taarruz görevi verileceği
tartışılırken, 141’inci F-104
Filosunun daha yeni NATO Best-Hit
müsabakalarına Hv.K.K.lığı adına
katılmış olduğu dikkate
alınarak, klasik silahlarla
gemilerle taarruz görevi 141 ve
191’inci Filoya verilmesi
kararlaştırıldı. Aslında 1972
yılı Best-Hit NATO
müsabakalarına da 191-141 Filo
Pilotları karma olarak
Yunanistan’daki müsabakalara
katılmıştır. 191’inci Filo
MÜRTED’e intikal ettirildi ve
taarruz hazırlıklarına başlandı. |
Yine aynı akşam
değerlendirme ve planlama
çalışmaları devam ederken
Hrk.Bşk. Tümg. Tevfik
ALPASLAN’a giderek;
“Muhtemelen yarın gemilere
taarruz emri verilebilir,
ben 141’inci Filoda geri
hizmet uçuşu yapıyorum ve
harbe hazır bir pilotum,
benim o filoya gönüllü
gitmeme müsaade eder
misiniz?” diye sordum.
Harekât Başkanı; “Sen artık
bir kurmay subaysın, şu anda
karargah için seçildin ve
görevlendirildin, burada
senin yapacağın çok önemli
görevler var” diyerek
teklifimi onaylamadı ve
bende görevime devam ettim.
O akşam Harekât Merkezinde
sadece vardiya personeli
kaldığında yakınımızda
bulunan akademiden sınıf
arkadaşım Dz.Yzb. Mustafa
AKGÜN’ü ziyarete gittim. O
da daha önce birkaç defa
benim bulunduğum bölgeye
gelmiş harekât ile ilgili
bilgi alışverişinde
bulunmuştuk. |
O akşamki ziyaretim biraz daha
özeldi, zira gemi konvoyuna
taarruz planlamasında beni çok
rahatsız eden şüpheli noktalar
bulunmaktaydı. Arkadaşım Mustafa
ile bu konuyu derinlemesine
tartıştık. Arkadaşım da bir
denizci olarak bana olasılıklar
konusunda fikirlerini aktardı.
Her ikimizde aynı fikirdeydik,
bir hatalı bilgilendirme vardı
ve eğer tespit edilen gemiler
bizim gemilerimiz ise neden
Deniz Kuvvetleri gerekli teması
sağlayarak gemileri kuzeye
çekmiyordu, yoksa Deniz
Kuvvetleri Karargahına da yanlış
bilgimi veriliyordu? Bir konu
daha aklımızı kurcalıyordu;
konvoy tespiti bilgileri Türk
Gemi grubuna bildirilmiş
olabilir ve Gemiler taarruzun
uygulanacağı tahmini bölgeye
başarıdan faydalanma
düşüncesiyle sevk edilmişler
veya kendi insiyatifleriyle
hareketlenmiş olabilirler miydi?
O zaman Türk Muhrip vurucu gücü
ile Deniz Kuvvetleri arasında
büyük bir iletişim hatası
olmalıydı ki bu durum da hava
taarruzunda kendi gemilerimizi
vurma ihtimalini
güçlendiriyordu. Sonuç olarak, o
geceki tartışmalarımız
sonucunda, eksik bilgilendirme
olduğundan bir sonuca varamadık,
ancak kendi merkezlerimizde bu
konuda çok hassas olunması için
elimizden geleni yapmaya karar
verdik. |
Bu arada 19 Temmuz günü
Mersin’deki çıkarma birlikleri
hazırlıklarını tamamlamış ve
aynı saat 14.00 civarında
çıkarma görev kuvveti Girne
açıklarına doğru hareket
etmişti. Havadan indirme
harekâtı için de Hava Kuvvetleri
hazırlıklarını yapmıştı ve
çıkarma ile koordineli olarak
havadan birlik indirilmesi
yapacaktı. |
Bu kritik durumda gemi
konvoyunun Batıdan Kıbrıs’a
yaklaşması ve Türk Silahlı
Kuvvetlerinin bu konvoya
taarruzu; harekâtı sadece
Kıbrıs sınırları içinde
tutamayarak iki ülkenin
arasında genel bir harbi
tetikleyeceği şüpheleri
oluşmaya başlamıştı. |
20 Temmuz günü çıkarma
harekâtının heyecanlı
hazırlıkları ile geçti. Saat
sabah 10.00 L civarında ilk
çıkarma birlikleri karaya çıktı.
Rum Kuvvetleri muhtemel bir
çıkarmayı Girne bölgesinden
beklemediği için ilk çıkarma
birlikleri çok cılız bir
mukavemetle karşılaştı. Bu
mukavemetler Hava Kuvvetlerinin
yakın destek harekâtı ile büyük
ölçüde bertaraf ediliyordu. Hava
destek harekâtını Adana’da bu
görev için kurulmuş ASOC
yönetiyordu. Akşama doğru bazı
karşı taarruzların başladığı
görüldü. Çıkarma sırasında
zamanında çıkamayarak geriye
sarkan birliklerle birlikte,
çıkan birimlerin birçok lojistik
destek ihtiyacının
karşılanamadığı, muhabere
irtibatlarının tam
sağlanamadığı, hatta araçların
ve tankların yakıt
ihtiyaçlarının desteklenemediği
anlaşılıyordu. Çıkarma sonrası
gece çok sıkıntılı bir
bekleyişle geçti. |
21 Temmuz sabahı çıkarma ve
havadan indirme harekâtı sonrası
en kritik durumda gemi konvoyuna
taarruz emri verildi ve 141’inci
Filo öncelikli olarak taarruzu
uygulayacaktı. Zaman süratle
geçiyor ve öğleden sonra gemi
konvoyuna taarruz edecek Filoya
katılmak üzere tekrar Hrk.Bşk.ından
istekte bulunmak için
hazırlandım. İlk önce Şube
Müdürü Kur.Alb. Halis BURHAN’a
müracaat ettim, bana Harekât
Başkanına arz etmemi önerdi.
Harekât Başkanına gittim ve
“Efendim gemiler konvoyuna
taarruzla birlikte rakip ülkenin
buna seyirci kalmayacağı ve
kendilerini savunmak ve çıkarma
harekâtımızı akamete uğratmak
için genel bir taarruza
geçeceklerini tahmin ediyorum,
bu nedenlerle harbe hazır
olduğum bir filoda görev almam
daha uygun olacaktır zira bu
merkezde benim görevimi yapacak
onlarca yetişmiş personel
mevcut, müsaade ederseniz
Mürted’e giderek 141’inci Filoya
katılayım” dedim. Bu defa
sözlerimden çok etkilendiğini
gözlemledim, ve hiç düşünmeden
“Tamam sana hak veriyorum,
dışarıdaki benim makam aracımı
al ve Mürted’e git 141’inci
Filoya katıl, iyi uçuşlar” dedi
ve kendisine teşekkür ederek
derhal oradan ayrıldım ve araca
binerek şoföre süratle beni
Mürted’e ulaştırmasını tembih
ettim. O zaman Mürted’e
Ayaş-Beypazarı yolundan
gidiliyordu ve Üs’se gitmek
şimdiki yola nazaran daha fazla
bir zaman gerektiriyordu. |
O zamanki Nizamiye girişi
pistin Güney ucundaydı. Tam
nizamiyeye yaklaştığımda
saat 14.30 civarındaydı ve
uçaklar Güneye kalkış
istikametinde pisten
havalanmaya ve üzerimizden
geçerek tırmanmaya
başladılar. Zamanında
yetişememiştim. 141’inci
Filo konvoya taarruz için
kalkışını tamamlamıştı.
Aslında bütün arzum
kalkıştan önce pilotlara
konvoy konusunda hissettiğim
bütün müphem noktaları
açıklamaktı. Filo
Karargahına gittim ve Filo
Komutanına gönüllü olarak
Filoya katılmak istediğimi
ancak elimde resmi bir
katılma emri olmadığını
belirttim ve biraz da
gemilere taarruz konusunda
pilotların nelerle
karşılaşılabileceğini,
Harekât Merkezinde edindiğim
bilgileri de aktararak
sohbet ettik. Kendisi haklı
olarak emir olmadan bana
harekâta katılabilmemin
mümkün olmadığını, hatta
beslenme konusunda bile
listeye dahil olmadığım için
sıkıntı olabileceğini
belirtti. Herhangi bir cevap
veremedim. Tam o sırada Üs
Komutanı Filonun kapısından
içeri girdi ve beni görür
görmez şaşırarak “Burada ne
arıyorsun?” diye sordu.
Komutan Tuğg. Şefik AKTUĞLU,
ilk Filo Komutanım, Uçuş
Grup Komutanım, 1964
Harekâtında birlikte
olduğumuz ve 9’uncu Üs
Komutanı olarak
Komutanlığımı yapan çok
sevdiğim bir komutanımdı.
Akademiden iki ayda bir geri
hizmet uçuşuna Mürted’e
geldiğimde sık sık
görüştüğümüzden temaslarımız
devam ediyordu. |
Tuğg. Şefik AKTUĞLU harekât
kıyafetiyle idi ve başına da o
zamanki yuvarlak miğferlerden
giymişti. Kendisine neden burada
bulunduğumu açıkladım, çok
memnun oldu ve ilerde harekâtın
gelişmesi durumunda tecrübeli
F-104 pilotlarına büyük ihtiyaç
duyulacağını, yazılı emre gerek
olmadığını ve onun emriyle
kazana dahil edilmemi ve bundan
sonraki taarruz görevlerinde
şans verilmesi emrini verdi. |
Ben bu karşılaşmadan çok mutlu
olduğumu kendisine arz ettim,
bana bir sıkıntım olursa beni
gör diye talimat vererek
ayrıldı. Komutanın ayrılmasından
sonra Filo Komutanı; aramıza hoş
geldin, ancak sende bu filoda
uçan bir pilot olarak uçak
adedimizin yetersizliğini
biliyorsun, takdir edersin ki
ileride ki günlerde verilecek
görevlerde kendi uçucularımıza
öncelik vermem tabiidir. Bunu
normal kabul ettiğimi ancak bana
da şans verecek bir durum olursa
çok memnun olacağımı, eğer genel
bir savaşa sürüklenirsek
hepimize büyük ölçüde görevler
düşeceğini belirterek uçakların
dönüşünü beklemek için uçuş
hattına hareket ettim. Uçaklar
birer birer iniş sonrası uçuş
hattına gelmeye başladılar. Üs
Komutanı dahil bütün yetkili
yetkisiz personel merakla
pilotların anlatacaklarını
bekliyordu. İlk uçağa merdiven
dayadıklarında motor durduran
Erol MISIR’ı fark ettim ve uçağa
tırmanarak taarruzda neler oldu
diye sordum. Verdiği cevap
dikkat çekiciydi “Âğabey galiba
bizim gemileri vurduk”. |
Bütün pilotlar döndükten
sonra tüm komutanlar ve
ilgili personel istihbarata
uçuş sonuç raporlarını
verdikten sonra brifing
odasında toplandık. |
Bütün pilotların ortak
kanaatleri; gemilerin
üzerlerinde Türk bayrağı olması,
Türkçe bize ait gemiler olduğunu
defalarca telsizle ikaz etmeleri
ve Türkiye istikametinde bir
rota izleyerek kaçınmaları bu
dört muhribin Türk gemisi olma
ihtimalini güçlendiriyordu.
Ancak bulundukları bölge onların
olmaması gereken batıdan BAF
limanına yaklaşma rotası olması
ve bu harekât için verilen
parolayı hiçbirinin asla
bildirememesi pilotlara verilen
taarruz görevlerini iptal
etmelerine yetmiyordu. |
Ancak bütün bunlara rağmen, bu
gemilerin Türk gemisi olduğu
konusunda kuvvetli şüphe duyan
Yzb. Namık Kemal AŞICI bombasını
kendi inisiyatifiyle kıyıya
bırakmış ve gemilere taarruzu
iptal etmiş ve görevi, verilen
emir doğrultusunda yapmama
riskini göze aldığını brifingde
büyük bir üzüntü ile
açıklamıştır. Bu durum
ivedilikle Hava Kuvvetleri
Komutanına, Hava Harekât
Merkezine bildirildi. Ancak
diğer filo (191’inci Filo) aynı
görev için çoktan havalanmıştı.
|
Gemilere taarruzun iptal
edilebilmesi kararı; hem
gemiden yapılan ikazlar ve
hem de Komutanlıkların
konuyu tekrar gözden
geçirmesi sonucunda
verilebilmiş, ancak bu karar
verilinceye kadar 191’inci
Filo da taarruzlarına devam
etmişti. |
Netice olarak taarruzlar sona
erdirilmiş, ancak bu arada dört
muhribin sancak gemisi olan
Kocatepe batmış, diğer üç gemi
büyük hasar görmüştür. |
Olayın benim şahit olduğum diğer
iki önemli izlenimini burada
anlatmadan geçersem gerçekleri
tam olarak yansıtmamış olurum.
|
Birinci izlenim Ütğm. Sadık
DÜLGER’in hatıralarında
saklıydı. 142’nci Filo
Harekât Subayı olduğum
dönemde Ütğm. Sadık DÜLGER’i
tanıdım. Uçuculuk ve askeri
hayatım boyunca tanıdığım en
değerli ve karakterli bir
subay ve uçucuydu. Bir gün,
1974 Harekâtı ile konuşurken
bana harekât içinde başından
geçen bir olayı aktardı.
Neredeyse bir yıldır
birlikte aynı filoda görev
yapıyorduk. Ama çok tevazu
sahibi bir kişiliğe sahip
olduğundan bu konuya hiç
değinmemişti. O gün ne
olduysa oldu başından
geçenleri anlatmak istedi ve
benim de yıllardır kafamın
içinde çözülemeden duran bir
konuya büyük bir açıklık
getirdi. |
1974 Harekâtında Malatya F-100
Filolarından birinde kol uçucusu
olarak harekâta bir yakın destek
görevi alarak dörtlü kol halinde
katılmış, taarruzlar sonuçlanmak
üzereyken yerden aldığı bir
uçaksavar darbesi ile uçakta
yangın çıkmış, motor stall olmuş
ve uçağın denize doğru Türkiye
istikametine çekerek deniz
üzerinde atlamış ve dingiyi
açarak deniz üzerinde kalarak
kurtarılmayı beklemeye başlamış.
Hava karamış ve sürekli kıyıya
doğru sürüklendiğini hissetmiş
ve ışıkları görünen kıyıdan
uzaklaşmak için sabahın ilk
ışıklarına kadar büyük çaba
harcamış zira atladığı bölgenin
yakınındaki kıyıda düşman
kuvvetlerinin bulunduğunu
biliyormuş. |
Sabahın ilk ışıklarında üzerine
doğru gelen birkaç gemi olduğunu
görmüş ve büyük bir gayretle
geminin kendisini görmesini
sağlamış, onu gemiye almışlar ve
gerekli sağlık işlemleri sonrası
istirahata çekilmiş. Tam uyumak
üzereyken büyük patlama sesleri
ile yatağından fırlamış ve
güverteye çıkarak ne olduğunu
öğrenmeye çalışmış. Gördüğü
manzara korkunçmuş, onlarca uçak
gemilere bomba, roket ve top
taarruzu yaptığını ve bulunduğu
geminin bir bomba ile kıç
tarafından isabet aldığını büyük
bir heyecanla izlemiş. Gemiler
de uçaklara tüm hava savunma
silahlarıyla karşılık
veriyormuş. Gemiyi yöneten
Komuta Kademesinin aklına
kurtardıkları pilottan yardım
istemek geldiğinde aslında biraz
geç olmuştu. Ama yine de
denemekte fayda olduğunu
düşünerek onu hemen telsizle
uçaklarla konuşabileceği bölüme
götürmüşler. Ellerinden gelen
kendilerini tanıtma
teşebbüslerinin boşa çıktığını,
zira parola olmadan taarruz eden
uçakları ikna edemediklerini,
şayet onlarla konuşup ikna
edebilirse kurtulmuş
olacaklarını belirtmişlerdi.
Sadık DÜLGER hemen telsizi almış
ve taarruz eden kollara kendini
tanıtarak Türk gemisine taarruz
ettiklerin ısrarla rapor etmiş.
Pilotlar onun gerçekten bir Türk
pilotu olduğunu saptamak için
birliği ve tanıdıkları personel
hakkında birçok soru sormuş ve
sonunda ikna olmuş ve taarruzu
durdurmuşlar ancak o ana kadar
olan olmuş ve sonuçta Sadık
DÜLGER’in bulunduğu Kocatepe
Muhribi de batmış ve gemiyi terk
etmişler. Sadık DÜLGER bir defa
daha denizde kurtarılmayı
beklemeye başlamış. Kısa bir
zaman sonra bir İsrail Balıkçı
Gemisi onları kurtarmış ve
İsrail’e götürmüş. |
Ben 142’nci Filo’dan 1976
Mayıs ayı sonunda ayrıldım.
Sadık DÜLGER Haziran 1977’de
İncirlikte bir intikal
uçuşunda iki F-104 uçağının
çarpışması sonucu şehit
olmuş. Duyduğumda çok
üzüldüm, o asil, örnek insan
ve kahraman pilota Tanrıdan
rahmet diliyorum. |
Bu konuda son olarak anlatmak
istediğim olay ise; 1990 yılında
Gnkur.And.D.Bşk. iken Gnkur Plan
Prensipler Bşk. olarak amirimiz
olan Koramiral Güven ERKAYA’yı o
tarihte Stratejik Kuvvet Daire
Bşk. olan Vural AVAR General ve
eşlerimizle birlikte evinde
ziyaretimiz esnasında konuyla
ilgili aramızda geçen
konuşmalardır. Rahmetli Amiral
ERKAYA geminin batış hikayesini
aktardıktan sonra Dz.K.K.lığına
dönüşünü ve olayla ilgili yanlış
yönlendirmeleri ve yapılan
onarılmaz hataları birer birer
bizlere anlattı. Burada şunu da
önemle belirtmek isterim ki; bu
tip hatalar binlerce yıldır
muharebelerde meydana gelmiştir
ve en önemli örnekler İkinci
Cihan Harbi ve Vietnam Harbinde
görülmüştür. Bu konuda
maksadımız; bir gücü, şahsı veya
kuvveti suçlamak değil, tarihte
yer alan bu tip yanlışlıkların
bir daha tekerrür etmemesini
sağlamaktır. |
Gemi konvoyuna taarruzun ertesi
günü, denizden yardım alamayan
Rum gücünün havadan da yardım
alamaması için Lefkoşe
Uluslararası Hava Alanının
vurulması görevi yine 141’inci
Filoya verildi. Bir gün
öncesinde görev yapan uçakların
bir bölümü arızalanmış ancak
gece sabaha kadar bu arızaların
giderilmesine çalışılmış ve
sabah uçaklar yüklenerek
harekâta hazır hale
getirilmişti. |
Daha önce Diyarbakır’da
bulunduğum yıllarda bakım
ekibinden tanıdığım 4’üncü
Üs Bakım Komutanı Yb. Taşkın
TUNCALIN’la brifing öncesi
sohbet ediyorduk. Ona;
hangarda arızalı, ancak bu
harekâtta riskli olarak
uçabilecek hiç uçak yok mu?
diye sordum. |
Bir uçak var, saatte birkaç pint
yağ kaçırıyor, görev esnasında
nozullar açılabilir ve kritik
bir durum yaratabilir. Bu uçağı
tahsis dışında ikinci yedek
olarak vereceğim, ancak uçurulma
konusunda daha henüz karar
vermedim dedi ve gülümsedi. |
Brifinge girdik, görev
alacak pilotlar
belirlenmişti. Benim ismim
yoktu. Bu arada Bakım
Komutanı söz aldı; uçaklarla
ilgili bazı açıklamalarda
bulundu ve ikinci yedek uçak
için, bu uçak normal uçuşta
göreve verilemez, ancak şu
anda bir harekât görevi var.
Bu harekâtta uçurulabilir
fakat nozulların açılabilme
ihtimali var ki bu da
bildiğimiz gibi çok kritik
bir arıza. Tecrübeli
pilotlarımız zaten uçuş
programında var. Bu uçağı
ancak öğretmen ve tecrübe
pilotu olan yedekte bekleyen
KONAKKURAN’a tahsis
edebiliriz dedi |
Sonuçta filo bu uçağı bana
tahsis etti ve Lefkoşe Meydanı
taarruzuna katılabildim. Bakım
Komutanı Taşkın TUNCALIN’a bana
bu harekâta katılmamda destek
olduğu için minnettarım. |
Lefkoşa Meydan Taarruzundan
sonra Mürted’deki 141 ve
191’inci Filolar iki harekât
arasında alarm durumunda
beklemeye alındı. 14 Ağustos’ta
ikinci harekâta kadar uçak
sığınaklarında tam teçhizat
şişme yataklara uzanarak alarm
durumunda bekledik. İkinci
harekâtta diğer hava
birliklerine yakın destek
görevleri verildi, bize herhangi
bir görev verilmedi. |
|
İki
Harekât
Arasında
141
Filo
Pilotları
Ve
Yer
Personeli
Alarm
Durumunda
Beklemede |
Ön sıra, soldan: Hv.Plt.Yzb. Tandoğan Koçboğan, Hv.Plt.Yzb. İbrahim Çankaya, Hv.Plt.Kur.Bnb. Yıldoğdu Karaoğlan, Hv.Plt.Ütğm. Oktay Tezsezen, Hv.Plt.Ütğm. Hasan Aksay, Hv.Plt.Ütğm. Zafer Baysal, Hv.Plt.Yzb. Özkan Özden, Hv.İsth.Ütğm. Ertan Tezgör, Hv.Plt.Kur.Yzb. Kaya Konakkuran |
Arka sıra, soldan: Hv.İsth.Kd.Üçvş. Ercan Çetinerler, Hv.Plt.Yzb. Güney Kayar, Hv.İsth.Yzb. Emrullah Duryılmaz |
|
|
|
Kıbrıs Barış Harekâtı sona
erdikten bir müddet sonra
harekâta gönüllü olarak katılmam
ve taarruz görevlerine iştirak
etmem nedeniyle Kıbrıs Harekâtı
Muharip Gazi unvanıyla
mükâfatlandırıldım. Bu unvanı
yaşadığım sürece büyük bir
gururla taşıyacağım. |
Kaynaklar: Yurtiçi Sıra
No.: 47 |
|