Kaya KONAKKURAN |
Emekli Hava Pilot Tümgeneral |
|
Üs komutanımızı önceden çok iyi
tanıyordum zira 1963 yılında
Diyarbakır’a atandığımda Kur.Alb.
rütbesindeki Üs Komutanı Lütfi
GÜNDOĞDU idi. Şimdi Tuğg.
rütbesinde 4’üncü Üs Komutanı
olarak görev yapıyordu. Türk
Hava Kuvvetleri'nin ilk jet
öğretmenlerinden ve üstün
uçuculuk yetenekleri olan bir
komutandı. Filo personeli Hava
Kuvvetleri'nin en tecrübeli
pilotlarından seçilerek
tamamlanmıştı ve ben beş yıllık
bir subay olarak filonun en
kıdemsiz pilotuydum.
Hatırladığım kadarıyla filo
personeli şöyleydi; Filo
Komutanı Yb. Naci DİNÇER, Hrk.Sb.
Bnb. Engin AZOV, Eğt. Sb. Bnb.
Hüseyin KÜTÜKÇÜ; Bnb. Semin
ARKUN, Yzb. Recai VARDAL, Yzb.
Yüksel GÖYNÜMER, Yzb. Nural
VURAL, Yzb. Oral ALPAT, Yzb.
Osman BAŞÇELİK, Yzb. Zeki
KÜLOĞLU, Ütğm. Lütfi AKDEMİR,
Ütğm. Oktay KARASOY, Ütğm. Ergin
CELASİN, Ütğm. Beytullah
DURMUŞLAR; Ütğm. Celal KIZILTUĞ,
Ütğm. Hasan MERCANLI, Ütğm. Dinç
HAŞİMOĞLU, Ütğm. Fahrettin
GÜVENÇ, Ütğm. Faruk KALFA, Ütğm.
Kemal YÜCETÜRK, Ütğm. Vehbi
YILDIZ, Ütğm. Vural SEZER, Ütğm.
Yılmaz ÖZKİŞİ, Ütğm.Gökalp
YUĞNAK ve Ütğm. Kaya KONAKKURAN.
|
Bugün yeni nesil modern
uçaklarla uçan gençlere belki
biraz inanılmaz gelebilir ama, o
zamanki filolarda, özellikle
F-84F filolarında mevcut
uçaklarda Tacan dahi
bulunmuyordu ve o bütün alet
alçalmaları Radyo Compa ile,
mevcutsa GCA’a bağlanarak
yapılabiliyordu. Diyarbakır’da o
zamanlarda hatırlayabildiğim
kadarıyla her filoda bir adet
TACAN’lı uçak bulunuyordu ve
pilotların TACAN eğitimi dönerli
olarak bu uçaklarla
yaptırılıyordu. Hatta Jet Eğitim
Filosu'nda bizim eğitim
yaptığımız yıllarda 1-2 adet
TACAN’lı T-33 uçağı mevcuttu. |
Biz kendimizi birdenbire F-104G
gibi zamanın ikinci nesil en
modern uçağında bulduğumuzda
imkanlara ve uçak kabiliyeti
açısından şaşkınlığa uğradık.
Bizi etkileyen en önemli özellik
genelde şunlardı; |
-
Düşük sürat ve hücum
açılarında uçağı perdövites
olmaktan koruyan APC (AUTO
PITCH CONT) sistemi (3-¼,
3-¾) angle of attack
sınırında lövyede shaker
titreme ikazı, 5 angle of
attack'de kicker ile
lövyenin otomatik ileriye
itilerek stall'dan koruma.
|
-
35.000 feet irtifada müsait
şartlarda (o irtifada ısının
yaklaşık -35 C ve altında olması
durumunda) 2.0 Mach sürate
erişmek mümkündü. Bu koşu
esnasında COMP/INLET TEMP (hava
alığından giren hava harareti)
saati ve ön paneldeki SLOW
lambası çapraz kontrolde olur ve
hava alığından giren hava
sıcaklığı o irtifadaki
sıcaklıkla orantılı olarak bazen
1000 C kadar artar ve bazen 2.0
mach sürate ulaşamadan motor
kendini korumak için T2 Raset
diye isimlendirilen bir sistemi
devreye sokar, slow lambası
yanar, RPM % 102.5 limitine
kadar çıkar ve koşudan
vazgeçilirdi. Bu koşu intibak
ikinci sortide gösterilir ve
tecrübelerde uygulanırdı.
Uçakların yeni olduğu dönemlerde
genelde uygun hava koşullarında
(irtifada suhunet) 2.0 mach
mutlaka elde edilirdi. Ancak
uçak gövde ve motorları
yıprandıkça bu süratlere erişmek
pek mümkün olmamaya başlamıştı.
Koşudan sonra zoom yapılarak
55-60.000 feet’e kadar
tırmanılır ve bu limit
aşılmazdı. Zira bilindiği gibi
65.000 feet ve üzeri herhangi
bir ani kabin basıncı kaybı ile
tazyik elbisesiz uçucunun
kanının kaynama ihtimali
açısından riske girilmezdi.
65.000 feet üzeri uçuşlar için o
zamanki şartlarda iki filo
ihtiyacı olarak iki adet uzay
elbisesi kadrolara ilave
edilmişti. Bu uzay elbiseleri
hem tazyikleme ve hem de vücuda
oksijen ve ısıtma bel kısmı
serinletme sistemlerini ihtiva
ediyordu ve uçakta da gerek
basınç ve gerekse oksijen ve
havalandırma sistemlerine
bağlantı mevcuttu. Ancak bu
elbiselerin her pilotun vücuduna
göre imali gerekliliği nedeniyle
bir defa Yzb. Nural VURAL’ın
uçuşta deneme yaptığın
hatırlıyorum. İlerleyen yıllarda
bu elbiseler hiç denenmedi veya
ihtiyaç duyulmadığından
kullanılmadı. |
-
Bir başka F-104G özelliği, şimdi
belki kimsenin aklından geçmeyen
çift kumand tipi uçağı
olmasıydı. 1960’lı yıllarda
F-100 uçaklarının dışında hiçbir
muharip uçağın çift kumand tipi
bulunmuyordu. (F-84G, F-86,
F-84F gibi) 1963 yılı ve sonrası
sadece F-104G uçaklarında
TF-104G uçakları mevcuttu.1960
yıllarının ikinci yarısından
sonra F-5 ve F-102 uçakları da
bu kabiliyetle geldiler. 1970’li
yıllarda ise F-4’ler silah
sistem operatörleri ihtiyacı
nedeniyle çift kumand olarak
imal edilmişti. Bu özellik
kullanım açısından çok kritik
bir uçak olan F-104G’ler için
hayati önemdeydi. |
-
Bir diğer önemli özellik,
Hava-Hava ve Hava-Yer
Modları bulunan gelişmiş bir
radara sahip olmasıydı. O
güne kadar Türk Hava
Kuvvetleri envanterine giren
ilk radarlı uçağımızdı. O
zamanki şartlarda özel silah
atışları için kullanılan
reflektörlü Konya atış
sahasına, profil sonucu
bulut içinde, radarla
alçalma yaparak, istenen
isabette özel silah atışı
eğitimini yapabiliyorduk.
Ayrıca Ground-Map, Ground
Spoil ve Counter-Map
Modlarında her hava
koşullarında alçak profil
uygulanabiliyordu. Yer
modlarında 80-40-20 mil
scale seçilebiliyordu.
Hava-Hava Modu ile 40-20 mil
scale ile önleme
yapılabiliyor ve 10-20 knot
arası kilitleme imkanını
veriyordu. |
Ancak yıllar geçtikçe bu limit,
radarların kapasitesinin
düşmesiyle azaldı. Aslında
1970’li yıllarda temin edilen
F-4 E uçaklarıyla F-104
uçaklarının Hv-Hv kabiliyeti
mukayese edilemeyecek ölçüde
F-4E lehinde sonuçlanır. F-104
uçakları her ne kadar
başlangıçta av rolünde dizayn
edilmişse de, tırmanış ve sürat
avantajlarının yanında manevra
kabiliyeti olarak hava
muharebesinde dezavantajlıdır.
Sürat ve irtifa avantajı
olduğunda bir üstünlük
sağlayabilir, ama kanatların
yüksek sürate göre çok ince
yapıda olması, manevrada
dezavantaj olmaktadır. İnişin
son yaklaşmasında dahi, standart
iniş yakıt yüküyle 190 Knot son
yaklaşma sürati ve 150-160 KNOT
oturma sürati vardır. Bu firar
kenarı (TA) ve hücum kenarı (LA)
flapları LAND durumunda
olduğunda dahi bu süratle ancak
tutunmaktadır. F-104G’nin
Minimum Run Landing pozisyonda
1000 lb dahili yakıtla 142 knot
asgari süratle oturuş ve anında
paraşüt ve azami frenle durma
mesafesi yaklaşık 4000 feet
olmaktaydı. Bu nedenlerle hava
muharebesinde kullanılan
manoeuvreing flap seçeneğinde
dahi, zamanın av uçaklarıyla
yukarıda da açıkladığım
nedenlerle boy ölçüşemezdi.
Uçağı dizayn edenler de,
sonradan anlamıştık ki; bu uçak
süratle ve yüksek hassasiyetle
bir gövde altı nükleer silahı
tip + pylon yakıtı ile yüzlerce
mil uzaklıkta görevini başarı
ile yerine getirebilir. Zaten
NATO içindeki görevi de uzun
yıllar böyle devam etmiştir. |
Klasik olarak düşünüldüğünde;
pylon + tip tank yüküyle uzun
mesafelere nüfuzda gövde altına
tek bomba yükleyebilmektedir.
1970’li yıllarda gövde altına
F-104G’ler için iki bomba
yüklemek için geliştirilen
SANDAL projesi başarılı
olmuştur. Ancak bu dahi yeterli
olmamıştır. Ancak F-104S
uçaklarının 1974 yılından sonra
envantere girmesiyle taşıma
açısından bir ilerleme olmuştur.
Ancak her şeye rağmen F-104
uçakları gerçek bir darbe uçağı
olma özelliğini devam
ettirmiştir. |
-
Bir başka özellik AUTO
PILOT’a sahip olmasıdır.
Mach-Hold ve Steering Hold
modları ile darbe rolünde
ihtiyaç duyulan her türlü
görevi başarıyla uygulama
imkanı verebiliyordu. Bu
imkan daha önce kullanmakta
olduğumuz hiçbir uçakta
bulunmuyordu. |
-
Uçakta bulunan bir diğer yenilik
başlangıçta F-104G’lerde LN-3 CF-104G’lerde
LW-33 (INS) Inertial Navigation
Systems Seyrüsefer sistemidir
ki, bu Türk Hava Kuvvetleri
envanterinde bir ilktir. Şimdiki
üçüncü nesil uçaklarda çok daha
gelişmişleri bulunan ve dördüncü
nesil uçaklarda şimdiden test
edilen akıl almaz kabiliyetli
S/S sistemlerinin yanında çok
iptidai olarak kalsa da, bir ilk
olması bakımından çok önemliydi.
Bir başlangıç meridyenine göre
Türkiye’deki meydanlar için
kuzey ve doğu koordinatları
sisteme girilerek uçağın arz
üzerinde bulunduğu yer tespit
edilerek navigational sistem
yerde çalıştırmadan sonra ALIGN
edilir. Bu işlem uçak fazla
sallanmazsa (8-12‘ arası) S/S
sisteminin platformunun verilen
değerlere yaklaşmasıyla sistemin
yeşil lambası flash yapmaya (göz
kırpmaya) başlar ve sistem NAV’e
alınır. |
Artık bağlanan değer, bir no’lu
istasyon olarak uçağın bulunduğu
yer istikamet olacak ve saatte
bir mil hata ile havada meydana
olan mesafe belirlenir. S/S
olarak gidilecek ve kat edilecek
check noktaları ise uçuş öncesi
elektronik bir cihazın ayar
sisteminden yararlanılarak,
noktalar koordinat olarak SSU
kutusu denen iki sigara paketi
büyüklüğünde bir kutuya
kaydedilir ve uçuş öncesi S/S
yan panelindeki yerine takılarak
check noktaları baş ve mesafe
olarak kontrol edilir.
Sonrasında çok az hata ile
profil icra edilebilir. Şimdiki
sistemlerle karşılaştırıldığında
çok demode görülebilecek olan bu
sistemler o zamanlar S/S
açısından çığır açan sistemler
olarak görülüyordu. Ancak
sistemin ana durum cayrosuna
gerekli değerleri vererek,
görerek veya alet şartlarında
ihtiyaç duyulan uçuş
parametrelerini sağlaması esas
görev olarak planlanmıştır. Daha
önceki sistemler ya emişli ya da
elektrik akımlı cayrolarla
yönetiliyordu ve
güvenilirlikleri düşüktü. |
Aslında LW-33 sistemi daha
sonraki yıllarda daha da
geliştirilmiş ve şimdiki
sistem ihtiyaçlarına epey
yaklaştırılmıştı.
Diyarbakır’da Üs Komutanı
olduğum yıllarda uçtuğum CF-104G
uçaklarıyla LW-33 atış
kontrol sistemiyle atışta
Filonun pike-roket
ortalaması 50’ üzerine
çıkmıyordu. |
Bir örnek olarak; uçağın meydan
içinde bulunduğu bölgenin tam
değerlerini girmek için çeşitli
park alanları değerleri
hesaplanırdı. LW-33 için
Diyarbakır 1 no’lu shelter
değerleri; KOORDİNAT N......,
E....... BAŞ .... irtifa 2192
olmaktaydı. |
-
Bir de, basit dahi olsa bu
uçakta her iki jeneratör ve iki
hidrolik sistem devre dışı
kaldığında, daha önceki
uçaklarda bulunmayan, mekaniki
bir sistem devreye sokuluyordu.
Bu sistemin (RAT) Ram Air
Türbine, kokpit içindeki kolunu,
limit sürat altında çektiğinizde
pervaneli bir türbin, kanat
altında açılarak, gerekli
elektrik ve hidrolik tazyiki
inişe kadar temin ediyordu. Bu
sistem de emergensi durumlarda
son derece faydalıydı. F-104G
uçağın bir parçası olmamasına
rağmen modern havacılığa
başlangıç unsurlarından en
önemlisi olan gerçek bir
simülatörün MÜRTED’de
kurulmasıydı. O zamana kadar
mevcut pervaneli uçak ve jet
similatörleri çok basit ikinci
cihan harbi teknolojisiyle
üretilmişlerdi. F-104 similatörü
görerek iniş-kalkış dahil her
türlü alet ve radar
profilleriyle taarruz
profillerini uygulamaya imkan
veriyordu. Ayrıca en önemli
özellik olarak, yerde ve havada
uygulama imkanı olmayan çok
kritik emercensleri uygulama ve
tekrar kolaylığı sağlıyordu. |
Bu similatörün MÜRTED’e
kurulmasıyla aylık similatör
uçuşu uygulama mecburiyeti
Türk Hava Kuvvetleri
envanterine girmiş oldu.
Similatörün kurulmasından
sonra, uçuşa başlamadan
mutlaka öğrencileri
similatörde uygulama
eğitimine tabi tutmaya
başladık ve çok faydalı
oldu. |
-
Bütün uçucuların çok yakından
bildiği ve sadece F-104 uçakları
için Alman Hava Kuvvetlerinde
üretilen bir deyim vardır, Uçan
Tabut. Bizden birkaç yıl önce
geniş miktarda F-104 ile
donatılan Alman Hava Kuvvetleri,
kısa zamanda bu kritik hata
kaldırmayan uçakla çok uçak ve
pilot kaybettiler ve o ismi bu
uçaklara uygun gördüler. Aslında
F-104 uçak hata kaldırma sınırı
çok dar olarak dizayn edilmiş
bir uçak olmasına rağmen, uçağı
iyi tanıyıp limitleri içinde
kullanıldığında harika bir
uçaktır. Ancak eksik bilgi ve
beceriyle bir de vurdumduymazlık
eklenirse sonuç facia
olmaktadır. Türk Hava Kuvvetleri
envanterinde otuz yıl süresince;
başlangıçta iki F-104 filosu,
sonradan 9-10 filo olarak
yapılan standart ve harekât
görevlerinde 60 ölümle
sonuçlanan kaza meydana
gelmiştir. Karışık bir hesaplama
olmasına rağmen 100.000 uçuş
saati ortalamasına göre bu
nispet 30 yıl için yüksek
görülmemektedir. |
28 yıllık F-104 uçuş kariyerimde
birçok kazanın, hem F-104
intibak öğretmeni olarak ve hem
de filo ve üs uçuş emniyet
subayı olarak şahidi oldum ve
araştırmasında rol oynadım.
Sonuç olarak izlenimlerim, % 80
kazada pilotaj etkisinin hakim
olduğu yönündedir. Bu kazaların
bazılarına ilerdeki
anlatımlarımda yer vermeyi
düşünüyorum. Uzun yıllar
yaptığım F-104G öğretmen
pilotluğu safhasında
yetiştirdiğim öğrencilerimden
hiçbirisinin ölümlü bir kazaya
katılmadığını görmek beni
ziyadesiyle mutlu kılmaktadır. |
Bunda; belki benim
titizliğim ve hata affetmeme
karakterimin yanında, kadere
de bir ölçüde inanmak
gerçeği yatmaktadır.
Bilindiği gibi uçmak tanrı
tarafından insanlara değil,
kuşlara bahşedilmiş harika
bir yetenektir. Bu yetenek
bazı insanlara az,
bazılarına kuşlar kadar
olmasa da, yeterince
verilmiştir. İşte bu
yeterince verilmeyen
uçucular, çok hassas F-104G
performansını
karşılamayabilir, fakat bir
nakliye, helikopter veya
başka daha basit bir jet
uçağında başarılı olabilir.
İşte ben bu sistemi
öğretmenliğim safhasında
uyguladım. Bazı
uygulamalarım kabul edildi
ve o pilotlar THY veya diğer
uçuş birimlerinde başarıyla
uçuş hayatlarına devam
ettiler. Ancak bazı
uygulamalarıma nedense
riayet edilmedi ve sonuç
hüsran. Bu konuya da ileride
bir örnekle açıklamak
istiyorum. |
-
Son olarak F-104 uçaklarıyla
Türk Hava Kuvvetlerine topuk
madeni mahmuzu modası girmiş
oldu. F-104G uçaklarının C-2
sandalyesi atlama sisteminin,
ayakları çekerek, dizlerin
bükülerek dik durmasını sağlayan
ve uçuş botlarının ökçelerine
bağlanan yarım madeni mahmuz
şeklinde bir tertibat vardı ve
sandalyeye çelik halka ve
halatlarla ökçe bölümündeki
kanca vasıtasıyla bağlanmayı
sağlıyordu. Ancak onu takan
pilot yürüdükçe madeni bir ses
çıkarır ve metrelerce uzaktan
duyulurdu. |
F-104G pilotlarının ilk
yıllarında Astronot olarak
görülmelerinin yanında, yürürken
bıraktığı sesler bile şövalye
hissini uyandırır ve diğer
uçaklarda uçan pilotların iç
çekmelerine neden olurdu. İlk
yıllarda F-104 pilotlarının
havasından geçilmediği, diğer
pilotlara tepeden baktıkları ve
hafife aldıkları, selam bile
vermedikleri, kendilerini ayrı
bir sınıftan kabul ettikleri hep
tartışılmıştır. Hatta başka bir
meydana inen F-104’ün başına
nöbetçi dikerek kimseyi
yaklaştırmadıkları dahi
söylenmiştir. Bütün diğer
pilotlar F-104 pilotlarını
kibirli şövalyeler olarak görmüş
ancak ilk iki filonun
çoğalmasıyla bu caka sona
ermiştir. |
Bir daha böyle bir
şövalyelik tahtı birilerine
nasip olur mu bilinmez,
belki JSF pilotları
başlangıçta böyle bir imkana
kavuşabilirler kim bilir.
|
F-104 pilotlarının ilk
yıllardaki bu kibirli hallerine
sanki uyum sağlamak için,
uçaklar ilk yaklaşmadan sonra
pill-off da, % 85 devre kesilen
motor sesi çok uzaklardan
duyulabilecek derecede kurt
uluması sesine benzer bir ses
çıkartırdı. Bugüne kadar hiçbir
uzaktan böyle bir ses çıktığı
görülmemiştir. Bu da F-104
uçağının pilotuyla birlikte
övünmesidir diye düşünülebilir. |
Bu durumu diğer bazı pilotlar
şakayla karışık “uçak meydan
bulduğuna seviniyor, ondan bu
çığlıklar” diye açıkladıklarını
duyardık. |
Yukarıda açıklamaya
çalıştığım büyük
farklılıkları F-104 MTD.si
ve similatör uçuşlarında
iyice hazmettikten sonra ilk
sortide iki tekme yiyerek
kalktık, başlangıçta bu
sürate intibak etmek zor
gibi gelse de hava
hareketleri ve iniş
kalkışlar başladıktan sonra
uçağın dilinden anlamaya
başlamıştık. Hele ikinci
sorti A/B ile tırmanış ve
mach koşusu ile 2.0 mach’a
ulaşmamız harika bir
duyguydu. Bir de 2.0 mach’ı
geçtikten sonra bize
gönderilen iki mach’ı
seçenler kulübü üyeliği
rozeti bu duygumuzu daha da
yüceltiyordu. O rozeti hala
büyük bir özenle yakama
iliştirdiğimi bilmem
hatırlatmama gerek var mı.
|
İntibak uçuşları devam ediyordu
ve bizde çevremizdeki yeni
tanıdığımız F-104 pilotlarıyla
yakınlık kurmaya devam
ediyorduk. Bu pilotlardan biri
hepimiz üzerinde Nasrettin Hoca
etkisi yaratan Yzb. Recai
VARDAL’dı. |
Çok nükteden sıcak kanlı, şakacı
bir yaradılışı vardı. Bir gün
uçuş dönüşü filo gazinosunda
Balıkesir’e alet alçalması
istediklerini fakat uçuş
kulesinin bunu kabul etmemesi
sonucunda kuleye; “yahu
korkmayın sadece bir alçalma ile
kaide dönüşünüzü eskitmeyiz”
diye cevapladığını anlatıyordu
ki hepimiz bu espriye
dakikalarca gülmüştük. Yzb.
Recai VARDAL 1955 HHO mezunu bir
pilottu, sonradan 141’inci
Filoyla birlikte Balıkesir’e
intikal ettik ve birkaç yıl aynı
filoda görev yaptık. Yıllar
sonra Malatya’ya Filo Komutanı
olarak atanmış ve İncirlik’te
bir profil uçuşunda F-100 uçağı
ile bilinmeyen bir nedenle yere
çarparak şehit olmuştu. |
MTD, similatörü uçuşları ve
yer dersleri derken intibak
uçuşlarının sarkması sonucu
yalnız intibak uçuşlarının
zamanı kış aylarına
kalmıştı. Tam olarak hangi
ay olduğunu hatırlamıyorum
ancak o yıl, erken sayılacak
bir günde kar yağmış ve pist
dahil, her taraf 15-20 cm
karla kaplanmıştı. Pist ve
taxi yolları temizlenmeden
uçuş yapılamayacağı
nedeniyle hepimiz filo
gazinosunda oturuyorduk. Tam
o sırada Üs Komutanı Tuğg.
Lütfi GÜNDOĞDU uçuş kıyafeti
kaksı elinde ve paraşüt
sırtında gazino kapısında
görüldü. “Ben kiminle
uçuyorum” diye Bnb. Engin
AZOV’a sordu. Hiç kimse uçuş
planlamadık, kar var
diyemedi. Kendisi tekrar bir
açıklama yapmak ihtiyacını
hissetti. Uçuş el kitabına
baktım bu kadar inch kar
kaplı alanda F-104 rule
yapar diye yazıyor, o halde
rule yapan, aynı zamanda
uçar anlamındadır. Derhal
brifing salonuna geçildi ve
program süratle ayarlandı ve
başta Üs Komutanının ikili
kolu olmak üzere uçaklar
ruleye başladı. Biz daha
intibak safhasında olanlar
olayı piste yakın bir
bölgeden seyrediyoruz. Üs
Komutanının ikili kolunun
kalkışında, uçakların
arkasından fışkıran koni
şeklindeki kar kümeleri
görülmeye değerdi. O gün
izlediğim kalkıştaki
muhteşem atmosferi bir daha
yakalayabildiğimi
söyleyemem. |
141’inci Filo’daki yalnız
intibak safhasının bitmesine
yakın bizlerden üç pilotu
144’üncü Filoya verdiler. Ben,
Yaşar MÜJDECİ ve Gökalp YUĞNAK.
144’üncü Filo Komutanı Yb. Kemal
YALÇIN bize; kendisinin seçim
yaparak bizleri Filosuna
kazandırdığını anlattı ve bu
filonun kısa zamanda darbe
rolünde değerlendirmeye
gireceği, bu nedenle süratle
harbe hazır olarak filoya genç
pilotlar olarak önemli
katkılarımızın olacağını
yineledi. |
Hatırladığım kadarıyla o günün
Filo kadrosu şöyleydi; Bnb.
Cafer BOSTAN, Bnb. Affan SEDEF,
Yzb. Selahattin YALMAN, Yzb.
Alaattin GÜVEN, Yzb. Selahattin
ÇELİK; Yzb. Nüsret DEMİREL, Yzb.
Orhan TURGUT, Yzb. Nural VURAL,
Yzb. Selgun NARİN, Yzb. Erol
KÖKSAL, Yzb. Erşen GÜRKAYA, Yb.
Güngür GEDİKOĞLU, Ütğm. Haluk
BODUROĞLU, Ütğm. Hasan DEBRELİ,
Ütğm. İsmet ACATEKİN, Ütğm.
Orhan ÖZIŞIK, Ütğm. Burhan ÖZSAN,
Ütğm. Yaşar MÜJDECİ, Ütğm.
Gökalp YUĞNAK, Ütğm. Kaya
KONAKKURAN. |
144’üncü Filoda intibak
sonrası uçuşlar NATO’nun
nükleer değerlendirmesi
istikametinde (QRA) hızlandı
ve kısa zamanda harbe hazır
olduk ve denetleme
hazırlıklarına başladık.
Değerlendirme 1967 yılının
yaz aylarından önce
yapılacaktı. Değerlendirme
çalışmaları, Filo alt yapı
gereksinimleri, yer dersleri
çalışmaları ve özel silah
atışları olarak hummalı bir
şekilde gelişiyordu. Bu
uçuşlar devam ederken Konya
atış sahasında özel silah
atışında başımızdan geçen
bir olayı anlatmadan
geçemeyeceğim. Ütğm. Orhan
ÖZIŞIK ile ikili özel silah
atışında yüksek süratle
final yapıldığı anda (0.85
mach) tam hedef üzerinde
ÖZIŞIK Üsteğmenin ön camına
serçe büyüklüğünde bir kuş
çarptı. Bana hemen
yaklaşarak kontrol etmemi
söyledi. Ben yaklaşırken
kapalı olan kask’ının üzeri
ve tüm uçuş elbisesinin kuş
parçalarıyla kaplandığını
rapor ediyordu. Uçağına
yaklaştığım, F-104G’nin çok
kalın olan ön camı yerinde
duruyordu. Atıştan
vazgeçtik. Mürted’e doğru
uçarken biraz irtifa alalım
dedim. Kabin tazyiği kontrol
etmek için, irtifa aldık.
Kabin tazyiki normal
sınırlarda çalışıyordu.
Mürted’e indik hatta
gittiğimizde ön camı
teknisyenler kontrol
ettiğinde hiçbir anormallik
göremediler. |
Aslında çok dayanıklı ve kalın
olan cam, kuşun çarpmasıyla yan
macunlarından kurtularak bir
miktar açılmış, hiç kırılmadan
kuş parçalarını içeriye aldıktan
sonra kabin tazyiklemesi ile
tekrar yerine oturmuştu. Orhan
ÖZIŞIK bu olayı anlattığında
“kuş içerde camlar sağlam” hiç
kimse inanmıyor ve bu hikayeyi
alaya alıyorlardı. O günden
sonra Orhan ÖZIŞIK ancak beni
şahit göstererek bu olayı
anlatıyordu. |
Orhan ÖZIŞIK ile ilgili bir hoş
anım daha var. İntibak uçuşunda
Nural VURAL akrobasi çalışması
için onu Gordion’un
harabelerinin bulunduğu alana
götürür ve sorar “Hiç Gordion’u
gördün mü?” cevap hayır olunca
Gordion üzerine dalar ve sürat
doldurunca loop’a çeker. Loop
tamamlanınca Orhan ÖZIŞIK “yaa
hocam bu bal gibi loop’a
benzedi” diye cevaplar, sonra
işin esası anlaşılınca uzun süre
gülüşürler. Gordion harabeleri
tam daldıkları noktadadır.
|
Uzun çalışmalar ve eğitim
uçuşları sonucunda 144’üncü
Filo olarak NATO taktik
değerlendirmesine girdik ve
başarılı olduk. Böylece
144’üncü Filo ilk F-104G
darbe filosu olmuştu.
Ardından QRA nöbetleri
başladı. QRA binası ve
sahası şimdiki 141’inci
Filonun hemen arkasındaydı.
Nöbetler, gece uçuşlarında
sabaha yakın bir zamanda eve
dönebilmeler ve sabah
7.30’da tekrar mesaiye
personel yetersizliği
nedeniyle gelmeler, oldukça
yorucu bir tempo içinde
geçiyordu. Ve o zamanlar bu
yorucu mesai şartları
Mürted’de görev yapan
pilotlar tarafından
“çöpçülerle mesaiye gidip
bekçilerle dönmek” olarak
vasıflandırılırdı. O
zamanlar bekçiler gece
asayişi kontrol ederdi ve
çok yerinde bir uygulamaydı.
Artık herkes kendisinin
bekçisi olmak zorunda. |
1968 yılının ortalarına doğru
141’inci Filonun 144’üncü Filo
personelinin bir kısmıyla
birleştirilerek Balıkesir’e
sürekli intikal söylentileri
başladı. Benim en yakın
arkadaşlarımdan devre arkadaşım
Vehbi YILDIZ sık sık, 144’üncü
Filoya ziyarete geliyor ve hangi
teçhizat dolabının bana ait
olduğunu şaka yollu soruyordu ve
ekliyordu. |
“Senin dolabını ben alacağım”
çok sevdiğim arkadaşıma bir gün
“Gerçekten Ankara’da kalmak
istiyorsan ben gönüllü senin
yerine giderim” dediğimde, bana
oğlunun havale geçirdiğini,
eşinin öğretmen olduğunu bu
nedenlerle gitmek istediğini
anlatırken, “Ben bunların
hepsini biliyorum, senin yerine
gitmeye razıyım” dedim ve seçim
öyle oldu. |
Kaderin cilvesine bakın ki
yıllar sonra o akademiden
Balıkesir’e atandı ve çok
kısa bir süre sonra hiç
hatası bulunmayan bir kazada
şehit oldu. Sevgili
arkadaşıma Tanrıdan rahmet
diliyorum. Sonunda Temmuz
ortalarında, her iki filodan
karma liste ile, 141’inci
Filo oluşturuldu. Ben de o
listenin içindeydim. Filo
uçaklarıyla 9 Ağustos 1967
günü Balıkesir’e intikal
edecekti. Balıkesir’de kilit
personel dışında bizlere
lojman tahsisi
yapılamadığından, önceden
gidip şehirde ev kiralamamız
için T-11, ile bir kaç sefer
Balıkesir’e gidildi. Ben ve
birçok arkadaşım kiralık ev
bulamadık. Sonradan
annesinin felçli olduğunu
ileri sürerek tayini
durdurulan Fahrettin GÜVENÇ
kiraladığı evin anahtarını
bana vererek büyük bir
iyilikte bulundu. Böylece ev
problemini de halletmiş
olduk. |
İntikal günü ilk üçlü kolun üç
numarası olarak Balıkesir’e
indik. O zaman Üs Komutanı olan
Tuğg. Seyfettin KURAL ve Üs’te
mevcut uçucu ve Hv.Yer
personelle pistin doğusunda
kalan geniş park yerinde bizleri
karşıladılar. Biz F-104
pilotları olarak her birimiz
yanımızda Üs’te mevcut pilotlara
takdim etmek için birer karanfil
getirmiştik. Kısa konuşmalar
bitince herkes dağıldı ve
bizlere hoş geldin demek ve
elimizi sıkmak için hiçbir uçucu
gelmedi, alanı terk edip
gittiler. Biz de karanfilleri
bizi karşılayan kendi bakım
ekiplerimize takdim ettik.
Sanıyorum F-104 G pilotlarının
menfi astronot imajı biz
gitmeden oraya ulaşmıştı. Bu
yanlış anlaşılan imajı silmek
için yıllarımızı verdiğimizi
bilmem açıklamaya gerek var mı? |
İntikal edeceğimiz Filo binası,
meydan kuzeydoğu ucundaki
çardaklı-havuzlu 191’inci
Filonun boşalttığı binaydı.
Binanın odalarındaki levhalar ve
telefonlar prizleriyle birlikte
sökülmüş, binanın içi dört duvar
olarak bırakılmıştı |
Binanın içini uygun hale
getirmek aylarımızı
alacaktı. Bu arada; marangoz
olan babamın dükkanında, yaz
aylarında yıllarca çalışma
avantajı, bana tüm levha ve
marangozluk işlerini uçuşun
yanında boş kalan zamanlarda
yapma fırsatı verdi. O
günlerde bana en büyük
destek yakın arkadaşım
Gökalp YUĞNAK’tan gelmişti.
|
Filo olarak çok eksiğimiz vardı.
Bunların başında 4’üncü Üs’sün
sembolü olan gürz’e sarılmış
sülük gibi duran kobrayı
değiştirmek geliyordu. Arkadaşım
Gökalp YUĞNAK’a hayvanlar
ansiklopedisinden aldığımız bir
kobrayı bir F-104 G silüetinin
üstüne işleyerek oluşturduğumuz
filo forsunu nasıl
yaptıracaktık. Bir T-11 ile
İstanbul’a giderek kapı-kapı
dolaştık ve en sonunda
uygulayacak bir firma bulduk. O
zaman teknolojik imkanların
yetersizliğinin yanında birçok
zorluklar sıralanıyordu. Plastik
üzerine o forsu işleterek bu
meseleyi de çözdük. |
Benim bir fors hikayem daha
vardı. Hatırladığım Diyarbakır
181’inci Filodayken, Diyarbakır
kalesi üzerinden atlayan bir
kurbağaya benzettiğimiz forsu da
arkadaşım Erol OLCAY ile
değiştirmiştik. Her iki fors da
halen kullanılmaktadır. Bu
yazının sonuna 141’inci Filonun
eski forsunu, bugün 141’inci
Filonun kullandığı aslında
144’üncü Filoya ait olan forsu
da ekleyeceğim. Filodaki bina ve
Hareket Merkezi düzenleme
çalışmaları sürerken 191’inci
Filo personelinin bize bırakmış
olduğu havuz ve çardak
tamirlerine hız verdik. Çardak
boyama ve bir Amerikan bar
oluşturma görevini ben
üstlendim. Boya yaparken çardak
yan koruma duvarlarındaki saç
dikdörtgen plakalar dikkatimi
çekti. Boya bittikten sonra
teçhizattan paraşüt kolonlarına
ve kask torbalarına isim yazma
şablonlarını aldım ve bütün filo
personelinin isimlerini o küçük
panolara baskıladım. Yıllar
sonra ziyaret ettiğimde o
isimler silinmeden muhafaza
edilmiş orada duruyorlardı.
Şimdi düşünüyorum da 1966-1967
yıllarındaki filo personel
listesini bir yerde bulamadım ve
hatırlayabildiğim kadarıyla
yazabildim. Ancak 1967 ve
sonrası filo amblemine
yerleştirilmiş fotoğraf
albümleri unutmamıza izin
vermiyor. |
Birkaç ay içinde
faaliyetlerimizi bitirir
bitirmez yeniden Nükleer
Darbe NATO denetlemesi için
çalışmalara başladık.
Buradaki çalışmalar daha
süratli cereyan ediyordu,
zira 144’üncü Filodan
tecrübeliydik ve en önemlisi
atış sahasının çok yakın
olması nedeniyle nükleer
silah atış eğitimlerimiz
daha sık ve etkili oluyordu.
Sonuça NATO Darbe
denetlemesine girdik ve çok
iyi bir netice alarak darbe
filosu olduk. O zamanki QRA
sahası meydan güney doğu
ucundaydı ve o bölgeyi bazen
haftada üç nöbet tutarak
kısa zamanda ezberleyecektik |
1968 yılının başlarında beni
Çiğli’ye T-33 Alet İntibak
Öğretmeni kursuna gönderdiler.
Ben daha önceden kıtadan yetişme
bir T-33 pilotu olarak manş
çekiyor ve irtibat uçuşları
yapabiliyordum. T-33 Öğretmeni
olduktan sonra iki sorti TF-104G
ile uçurulduktan sonra F-104
Alet ve İntibak Öğretmeni oldum.
O yıldan sonra Filo Komutanlığı
dahil öğretmenliğe devam ettim.
|
|
9’uncu Üs 141
Filo, 1969 |
|
Balıkesir 141’inci Filoda 5 yıl
görev yaptım. Ben Akademiyi
kazanıp 1972 yılında ayrılıncaya
kadar adı hep 141’inci Filo
olarak kaldı. |
Filonun aynı zamanda Uçuş
Emniyet Subay
Yardımcısıydım. O yıllardaki
filo kadrosu daha önce de
belirttiğim gibi çok
tecrübeli ve rütbeli
pilotlardan oluşmaktaydı.
192’nci Filoda 10-15 Teğmen
varken bizim filonun en
kıdemsizi Kd.Ütğm.di. 1968
yılından sonra genelde
Merzifon’dan doğu hizmetini
tamamlamış 1962-1963 Hv.Hv.O.
mezunu pilotlar filomuza
atanmaya başladı. Hatta
192’nci Filodan 1965 mezunu
Faruk CÖMERT 141’inci Filoya
gelmiş ve onu Uçuş Emniyet
Subay Yardımcısı görevi
vermiştik. Ayrıca yine
192’nci Filoda Yzb. Servet
GÜNGÖR ve Ütğm. Ahmet ATALAY
filomuza destek olarak
gelmişlerdi. İntikalde
Balıkesir’de kalan Osman
BOYALAR ve Nuri GÜLEÇYÜZ’ü
de dahil etmek gerekiyor.
Görüldüğü gibi Filoya 1968
yılında atanan Faruk CÖMERT
dışında hiç Tğm.
bulunmamaktadır. |
O günlerde başlangıcından
itibaren F-86’da Av Pilotu
olarak görev yapan Yzb. Oral
ALPAT Filo Uçuş Emniyet
Subayıydı ve yakın zamanda
ABD’den kurs bitirerek filoya
katılmıştı. Uçuculuk hayatım
boyunca karşılaştığım birkaç
süper uçucudan biriydi. Son
derece hırslı ve o derecede
kabiliyetli bir uçucuydu. Hava
muharebelerinde bir an bile
kritik bir pozisyona düşse bunu
asla kabul edemeyen bir yapıya
sahipti. Özellikle güvendiği kol
uçucularını, eğitimden birlikte
uçuş için yazdırır ve uçuş
sonuna doğru onlarla alçak
irtifada akrotim antrenmanı
yapardı. Ben onun kadar yumuşak
kumandalı olan ve loop’un tepe
noktasından dört F-104 uçağını
kusursuz indirerek yerle bir
çıkaran bir pilot daha
tanımadım. |
|
1. Engin AZOV,
2. Affan SEDEF,
3. Sabahattin
ÇELİK, 4. Yüksel
GÖYNÜMER, 5.
Servet GÜNGÖR,
6. Mete AYKEN,
7. Osman
BOYALAR, 8.
Yıldırım Meriç,
9. Beytullah
DURMUŞLAR, 10.
Kemal YÜCETÜRK,
11. Oral ALPAT,
12. Faruk KALFA,
13. Celal
KIZILTUĞ, 14.
Yaşar MÜJDECİ,
15. Bahri ÖNSER,
16. Burhan ÖZSAN,
17. Osman
BAŞÇELİK, 18.
Zeki KULOĞLU,
19. Gökalp
YUĞNAK, 20.
İsmet ACATEKİN,
21. Yaşar EREN,
22. Haluk
BODUROĞLU, 23.
Hasan DEBRELİ,
24. Kaya
KONAKKURAN, 25.
Nuri GÜLEÇYÜZ,
26. Ahmet ATALAY |
|
Kaynaklar: Yurtiçi Sıra
No.: 47 |
|