Ben Kimim

 
 
 
 

SIKINTILI SANİYELER

 
 
Emekli Hava Pilot Kıdemli Albay
Orhan KESİKOĞLU
 

BANDIRMA'da 162 nci Filo'da F-5'lerle uçuyordum. Rütbem Kıdemli Yüzbaşı... Kendine güveni tam, iyi uçan, yürekli, filolarda baba lider diye tabir edilir ya, işte öyle biri olduğumu zannediyordum.

Bir gün alarm nöbetçisiydim. Pistbaşı tamir edildiğinden nöbeti filoda tutuyorduk. Filoda herkes uçuşa gittiğinden canım sıkılmıştı. ÇANAKKALE Radarı ile koordine ederek bir SCRAMBLE ayarladım. Saat 11:00 suları idi. Radar Ege Denizi'nde şüpheli bir iz gördüğünü ve bize SCRAMLE'a hazır olamamış için talimat vermişti. Hemen uçak başı yaptık, bağlanıp hazırlanmaya çalışıyorduk ki arkasından SCRAMBLE verildi. Tek motoru çalıştırdım. Taksiye başlarken 2 nci motoru da çalıştırdım. Kanopiyi örterek pistbaşına hızlı ruleye başladım. Rule esnasında hayati kontrollerimi yaptım. Tabi, her zaman olduğu gibi çeklist kullanmadım. Kendime güvenim sonsuzdu. Yalnız kafamda bir şeyi unuttum diye içimde bir his vardı. Tekrar, tekrar 2 kez kontrolları yaptım ama içimdeki şüpheyi yine silememiştim. Pistbaşına geldim, kalkışa başladım ve A/B'leri (art yanıcı) devreye koydum, sürat kalkış süratine yaklaşırken lövyenin ağırlığını almak için yokladım. Fakat lövye taş gibi ağırdı. Uçağı yerde koşturmaya devam ettim. Sürat 185 knot'ı geçmişti. Karşıma bariyer yaklaşıyordu.

Lövyenin ağırlığı hep aynı idi. Fletnerde ise yeşil ışık yanıyordu, yani kalkış durumuna ayarlıydı. Tekrar kokpite göz attım herşey normal gözüküyordu. Sürat daha da artmıştı, fazla süratte lastikler sürtünmeden patlayabilirdi. Kalkıştan vazgeçmeyi düşündüm fakat çok geç kalmıştım. Aklıma bariyere girmiş ve başı bariyer tarafından koparılmış pilotlar geliyordu. Bu işleri bilirsiniz saniye/salise içinde oluyordu. Artık uçağı yerden kesmem gerekirdi. Lövyeye asılarak uçağı yerden kopardım ve bariyeri sıyırarak kalkışı tamamladım. Gözüm sürat saatinde idi. F-84G'lerde uçanlar çok iyi bilirler sürat saati kalkışta diğer uçaklarda olduğu gibi hemen 5-10-15 knot olarak yükselmez, birer knot olarak artar ve hep bariyeri sıyırarak kalkardı. İşte ben de F-84G'deki gibi F-5'le kalkış yapmıştım. Sürat saati de bir knot yükseleyim mi yükselmeyeyim mi gibi ibrede hareket mevcuttu. Beni muazzam bir sıkıntı basmıştı. Ölümle yaşam arasında bir savaş veriyordum. Beynim bilgisayar gibi çalışıyor birşeyler yanıp yanıp sönüyordu. Uçakta saldırılacak yer veya yapılacak bir iş arıyordum. Havadaydım. Lövyeyi çekemiyordum, yerden 3-4 metre yüksekte aynı seviyede uçuyordum. Uçağın altımda yapraklanmaya hazır hafif çöküşünü hisseder gibiydim. Burnu biraz daha aşağıya verdim. Perdövites olup yere vuracak ve sonum gelecekti. Yeri yalıyordum. Arkam toz bulutu olmuştu, bunu bilahare kuleden öğrendim. Kuledekiler ise kasılıp kalmışlar, birşey söyleyememişlerdi. Böyle anlarda bilmem Azrail mi nedir sinema seyrettiriyor. İşte bütün yaşam bir anda saniyenin veya salisenin içine sığıyor. Bütün hayatım sinema şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyordu. Atlama dahil herşey hatırımdaydı. Son olarak sol konsola göz attım ve flapların kapalı olduğunu gördüm.

Gaz kolundaki elimin flap koluna nasıl gittiğini bilmiyorum. Flapların açılmasıyla gözüm sürat saatindeki hareketi beklemekte idi. Sürat saati ibresinin yükselişe geçmesi bana çok uzun zaman gibi geldi. Sonra sürat saatinde 5-10-15 knot gibi artışı görmem uçağı tırmanış durumuna sokmam bana tarifi imkansız olan büyük bir rahatlık ve yaşama sevinci verdi. Bir iki saniye önce dünyanın en mutsuz, en sıkıntılı anını yaşayan insan bendim. İşte o gün-bugün tedbirsiz ve çeklistsiz hiçbir iş yapmam. Size Azrailin pençesinden paçasını zor sıyırmış baba bir lider olduğunu zanneden insanın hayatından kısa bir kesinti yaşatabilip gelecek kuşağa bir şeyler söyleyebildi isem mutluluk duyacağım.