Emekli Hava Pilot Binbaşı |
M. Yavuz ARAS |
8 Ekim 1999 |
|
|
8 Ekim 1999 sabahında, saat 08.00 kalkışlı
personel atma görevi için, yine her zaman
olduğu gibi gün doğmadan kalkıp ekip
arabasına binmiş ve diğer uçacak uçuş
ekiplerini de sıra ile evlerinden almaya
başlamıştık. Aracımız filoya doğru sabah
sessizliğinde yol alırken, diğer uçağın uçak
komutanı sabahın ilk muhabbetini açmıştı
bile... Kendisi bize dün gece gördüğü
rüyadan bahsederken, bugün uçacak eğitim
uçaklarından birisinin mecburi iniş yapmak
zorunda kaldığını, uçuş ekibinin burnu bile
kanamadan kurtulduğunu ve bakımcılar
tarafından gerekli onarım yapıldıktan sonra
da tekrar kalkış yaptığını söylüyordu. Daha
önce rüyasında C-130 ile "loop" atanlara da
rastladığım için, arkadaşıma "Olur böyle
şeyler." diyerek gülüp geçmiştim. Hatta
rüyası mutlu son ile bittiği için ekip
olarak hayra yorup konuyu kapatmıştık. |
Filoya gelir gelmez standart ekip
bilgilendirmesi ve komando tugayından
atlayıcı personelin de katıldığı lider
bilgilendirmesini tamamladıktan sonra uçak
başı yaptık. Hava durumu, kalkış meydanı ve
atma sahası açısından müsaitti ve sadece
ilerleyen saatlerde ısınmadan
kaynaklanabilecek kısa süreli bir puslanma
bekleniyordu. Bu durumda 50 paraşütçü
komandoyu uçağa alıp motor çalıştırdıktan
sonra, iki uçak olarak saat 08.00'de
kalkışımızı tamamladık. 40 dakika süren
alçak seyrüsefer uçuşunu müteakip atma
sahası üzerine geldiğimizde, görüşün müsait
olmaması sebebi ile atma iptal edildi ve
geri dönerek meydan üzeri pilofla iki uçak
tam iniş yaptık. Uçaktaki paraşütçüleri
indirdikten sonra, ikinci pilotun taktik
ehliyet kontrolü gereği uçmamız gereken
ikinci alçak seyrüsefer uçuşu için ben sağ
sandalyede, ikinci pilot sol sandalyede
tekrar iki uçak kolda kalkış yaptık. Alçak
seyrüsefer uçuşunu müteakip, benzetilmiş
personel atmayı lider olarak tamamladıktan
sonra, önce ani bulut geçişi için 8000
feet'e tırmanıp kolda toplandık ve lider
değişikliğini müteakip, dikey IFR taktik kol
usullerini uygulamak amacıyla iki numara
olarak 125 uçuş seviyesine tırmanışa
başladık. |
Bu ana kadar yaklaşık iki saattir havadaydık
ve uçağımız tüm sistemleri ile en küçük bir
arıza işarı göstermemişti. 125 uçuş
seviyesinde düz uçuşa geçtikten sonra, 120
seviyede uçan liderin ekosunu radardan
tespit edip "2 numara yerinde" ikazını
yaptık. Bu sırada kumandalar solda oturan
ikinci pilotta idi. 160 başta, süratimiz 190
knot'a doğru artıyordu. Bizim "yerinde"
ikazımızdan sonra, lider IFR dönüşler
çalıştırmak üzere, "Sola baş 70!" komutunu
verdi. İşte ne olduysa, bu komuttan yaklaşık
iki üç saniye sonra oldu!!! |
Şiddetli bir patlama sesi ile birlikte, uçak
aniden sağa yatışa girdi ve irtifa
kaybetmeye başladık. Uçakta öyle bir
sarsıntı vardı ki, birbiri ardına yanan ikaz
lambalarından başka, bordo paneli üzerinde
hiçbir gösterge görünmüyordu ve
okunamıyordu. Birkaç saniye önce düş uçuşta
giden uçağa ne olmuştu, ne olmaktaydı veya
ne olacaktı? Hiçbir şey düşünemiyordum. Bu
esnada yapabildiğim tek şey (o da pilot
refleksi ile) aniden kumandalara yapışarak
sola tam kanatçık kumandası ile birlikte
takat açarak alçalışı durdurmaya çalışmak
olmuştu. Şokla geçen birkaç saniyenin
ardından, kendimi toparlamaya başladım ve
aklıma hemen büyük bir yapısal hasarla karşı
karşıya olabileceğimiz fikri geldi. Ancak
hâlâ iki pilotla beraber uçağı kontrol
altına alamıyorduk ve uçak sanki sara nöbeti
geçiriyormuşçasına sarsılıyordu. Birçok ikaz
lambası birbiri ardına yanıyor, gaz kolları
sarsıntı ile birlikte kendi kendine hareket
ediyordu."Allah'ım bu nasıl bir yapısal
hasardı ki, uçağı bu derece anormal duruma
sokmuştu? Bunu düşünemiyordum ve bu sorunun
cevabı akıl, düşünce ve tecrübe sınırlarının
dışına taşıyordu. |
Ben bir taraftan bunları düşünürken, birkaç
saniyedir gözümün içine girecekmiş gibi
yanan "Master Fire" ikaz lambası, diğerleri
arasından sıyrılarak tüm acı anlamı ile
beynimde şimşek gibi çaktı. |
Kafamı yukarı kaldırdığımda 3 numaralı
motorun T kolunun da sabit yandığını gördüm.
Bu esnada diğer ekip üyelerinin seslerini
sanki hayal meyal duyuyordum. Şiddetli
sarsıntılar arasında kumanda devri yaparken
aynı anda sol elimle 3 numaralı motorun
condition lever'ına uzandım, federe getirdim
ve 3 numaralı motor T kolunu çektim. Ancak
tüp patlatma şalterine uzanamadığım için,
uçuş teknisyenine: "Derhal tüpü patlat!"
komutunu bağırarak ikaz ettim. Bundan birkaç
saniye önce, Loadmaster'ın interfondan hayal
meyal duyabildiğim "3 numara yanıyor!"
ikazından sonra, "Alevler daha da
şiddetlendi efendim!" şeklindeki heyecanlı
sesini şimdi daha net duyabiliyordum. Çünkü
alevlerin sönmüş olması gerekiyordu veya ben
böyle umuyordum. Buna rağmen
durduramadığımız alevlerin kanat yangınına
çevireceği endişesi bir an için tüm kanımı
dondurdu. Derhâl ikinci tüpün de
patlatılması emrini verdim. Bu esnada motoru
durdurmak için devrettiğim kumandaları
tekrar aldım. Gözüm sarsıntı içindeki bordo
panelinde yanan ikaz lambaları ile motor
saatlerini okumaya çalışırken, kulağım da
Loadmaster'dan gelecek "alevler söndü"
müjdesinde idi. Bu esnada ikinci tüp
patlatılmadan önce, Loadmaster'ın "3
numaralı motor düştü efendim!" şeklindeki
heyecanlı sesini duydum. Ben motordan bir
parça düştüğünü zannederek, tekrar alevlerin
durumunu sordum. Bu esnada sarsıntılarda da
bir azalma olmuş, uçağı düz uçuşa yakın bir
vaziyette tutmaya başlamıştık. Loadmaster'ın
tekrar: "Efendim, motor komple düştü,
kanattan ayrıldı!" ikazını aldığımda
kulaklarıma inanamadım. Bu duruma, o anda
nasıl tepki göstereceğimi şaşırmıştım. Hem
üzülebilir hem sevinebilirdim.
Sevinebilirdim; çünkü uçak artık düz uçuşa
yakın bir pozisyonda uçabiliyordu, sarsıntı
durmuştu ve korktuğum kanat yangınından
şimdilik kurtulmuştuk. Üzülebilirdim; çünkü
kopan yaklaşık 4000 lb. civarında koskoca
motordu ve kanatlar arası maksimum balans
farkı dash-one'a göre 1500 lb. iken uçağı
nasıl düz uçuşta muhafaza edebilecektim.
Acaba bundan sonra nelerle karşılaşacaktık
ve bu olay, sonun bir başlangıcı mı
olacaktı? |
Yine bu tip karışık düşünceler aklımdan
geçerken, 4 numaralı motor gaz kolunun boşta
gezindiğini, motora hiç kumanda etmediğini
fark ettim. Bu motorun RPM'sinin %100, diğer
değerlerin ise sıfır civarında olduğunu
gördüm. Aynı anda, uçuş teknisyeni de
"engine low oil" lambası ile birlikte 3 ve 4
numaralı hidrolik pompalar ve booster
hidrolik suction boost pump ikaz lambasının
yandığını ikaz etti. İlk etapta derhâl
hidrolik pompalarını off yaptım. Aynı anda
uçuş teknisyeni prop low oil ikaz lambasının
da yandığını ikaz etti. Diğer motorun
ardından aynı kanattaki bu motoru da
kaybetmeyi istemiyordum. Ama bu motor da,
göründüğü kadarı ile çoktan elden gitmişti.
Yapacak bir şey kalmadığından 4 numaralı
motoru da 3 numaralı motorun kopmasından
sonra süre gelen 5-10 sn. içinde engine shut
down usulüne göre durdurdum. |
Belki de en fazla 30-40 sn. süre geçmişti
fakat bana yıllar kadar uzun gelen bu süre
içerisinde iki motorumuzu birden
kaybetmiştik. Hem de aynı kanatta... Artık
bunları niye kaybettiğimizi düşünmeye gerek
yoktu. Şimdilik uçuş kumandaları ile uçak
yatışlı da olsa düz uçulabiliyordu ve diğer
iki motor maksimum takatta normal değerler
içinde çalışıyordu ve utility hidrolik
sistemin tazyiki normal görünüyordu. Bu olay
bittiğinde kontrolsüz olarak yaklaşık 2000
feet irtifa kaybetmiş, 180 derece baş
değiştirmiştik. İlk fırsatta meydana doğru
dönerek durumu kuleye bildirdik. Kule
motorun düştüğüne inanamadığı için:
"Benzetilmiş mi efendim?" diye sorarak
tekrar teyit aldı. |
Biz kırım kurtarma, yangın aracı ve ambulans
gibi tüm isteklerimizi belirttikten sonra
meydana yaklaşırken bir yandan emercensi
çeklist maddelerini, diğer yandan da descent
checklist ve before landing checklisti
tamamlamaya çalışıyorduk. İniş takımlarını
aşağı verip anti skid testinin de başarılı
olmasından sonra ekipçe biraz daha
rahatlamış, piste 4-5 mil civarında inbound
olacak şekilde yaklaşmamızı ayarlamıştık.
Flapları yapısal hasar olabilir ihtimali ile
onar derece koyarak %50 pozisyona aldık. |
Şimdi beni endişelendiren tek şey, iniş
rulesinde pist dışına çıkma ihtimali ile
uçağın fren sisteminin single diskli
olmasından ve inişte sadece fren ile uçağı
durduracağımızdan dolayı, bu durumun iniş
takımlarında bir yangına sebebiyet verme
ihtimali idi. İki motor minumum kontrol
süratini de göz önüne alarak, normal
süratlerinde uçağı pist başına oturttum. Gaz
kollarını ground idle aldığımda uçak sol
tarafa aşırı bir kaçışla beraber sol tarafa
kanat kaldırdı. Uçuş kumandaları bende,
steering soldaki pilotta olacak şekilde, tam
aksi kumandalarla uçağı pist ortasında
tutmaya çalıştık. Buna rağmen kaçış hâlâ
devam ediyordu. Son kozumuzu kullanarak sağ
fren pedalına bastık ve uçak tekrar orta
hatta geldi ve bu şekli muhafaza ederek
uygun frenleme ile uçağı pist orta hattında
ve yaklaşık kule karşısında emniyetle
durdurduk. Aşırı ısınmadan kaynaklanabilecek
yangın riskine karşı derhâl ekipçe "ground
evacuation" çeklistini birkaç saniye içinde
tamamlayarak uçağı ekip kapısından terk
ettik. Aşağı indiğimizde yaşadığımız şoktan
olsa gerek, toprağı öpmek bile aklıma
gelmedi. Olay başlangıcından inişe kadar
geçen süre toplam 6 dakika olmasına rağmen
nerdeyse tüm üs personeli oradaydı ve
merakla bizi bekliyorlardı. |
Komutanlarımız ve filo arkadaşlarımız bize
yeniden doğmuşçusuna sarılıp geçmiş olsun
dileklerini sunarlarken, benim gözüme, düşen
motorun kanattaki yuvası takılmıştı. Sanki
bir canlının kafasını boynundan koparıp
ayırmışlar gibi tüm motor bağlantı ve
kabloları yanmış ve parçalanmış bir
vaziyette aşağı doğru sarkıyordu. Uçağın
öyle bir havası vardı ki sanki hâlâ acı
içinde kıvranıyor ancak; buna rağmen büyük
bir badireyi uzuvlarından birini feda ederek
atlatmanın verdiği iç huzuru ile mahsun
mahsun etrafa bakıyordu. O anda ona karşı
öylesine büyük bir minnet duymuştum ki
içimden birlerce kez teşekkür ettim. Ona
duyduğum his, sevgiden de öte bir şeydi. Her
zaman olduğu gibi bu sefer de elinden
gelenin en iyisini yapmıştı. Ona göre biz
onun canını kurtarmış, bize göre ise o bizim
canımızı kurtarmıştı. Dışarıdan bize
bakanlara göre ise, bu ancak bir mucize
olabilirdi. Bu duygu dolu birkaç dakikadan
sonra ekiple beraber ambülans içinde sağlık
amirliğine doğru yol alırken, bunun
gerçekleşen bir mucize olduğunu ve hakikaten
vademizin daha dolmamış olduğunu düşündüm.
Çünkü birkaç saniye içinde yirmiden fazla
emercensiyi aynı anda yaşamıştık. Ama buna
rağmen meydana yakın olmamız, irtifaımızın
yüksek olması, havanın VFR olması, uçağın
boş ve hafif olması, yanan motorun kopup
ayrılması, kaybedilen iki motorun sol değil
de sağ tarafta olması, hepsi ama hepsi bizim
için çok büyük şanstı. Bize sadece bu şansı
lehimize çevirmek kalmıştı. Adeta dün gece
görülen rüya gerçek olmuş ve bir mucize
eseri burnumuz bile kanamadan kurtulmuştuk.
Tüm arkadaşlarıma bu vesile ile emniyetli
uçuşlar ve bol şanslar dilerim. |
|