Ben Kimim

 
 
 

ÖNSEZİ ŞANS GETİRİYOR

 
Emekli Hava Pilot Tuğgeneral

Tarık GÖKERİ

 

Bir gün hocamla D.H. 80 uçağı ile körükaltı seyrüseferine çıktık. Hocam, her yönüyle çok iyi bir hocaydı. Belirli zamanlar sonunda belirli rotalara dönerek yaptığımız seyrüseferin son bacağında, hocam kumandaları aldı ve sağa sola sert dönüşler yapmaya başladı. Körük altında hiç bir şey göremediğimden, bu dönüşlere pek bir mana veremiyordum. Aklımı karıştırdıktan sonra, kumandalar sende deyip göreve devam etmemi isteyeceğini sanıyordum. Bu sebeple de mümkün olabildiğince, hangi taraflara kaçar derece dönüş yaptığını aklımda tutmaya çalışıyordum. Ama öyle olmadı, hoca körüğü açmamı söyledi. Öyle yaptım. Kalkışta hafif bir sis vardı. Şimdi altımız tamamen sis kaplıydı. Bazı yerlerde tül gibi incelen sisler arasından arazi, hayal meyal görünüyorsa da nerede olduğumuzu kestirmek mümkün değildi. Anladım ki, hoca yerimizi tayin edemiyordu ve kaybolmuştu. Sanırım o gün, hocamın yakası boyun hareketlerinden epey yıpranmıştır. İyi seçemediğimiz araziyi tanımak için, daha fazla zaman kaybının gereksizliğini hocam kavramış olacak ki dönüşlerden vaz geçerek; "You have The Control, Let's go home" demişti. Demesine demişti de, kumandaları alan da nerede olduğundan habersizdi. Hiç sesimi çıkarmadan, son rota üzerinde güya kendimce yaptığım hesapları dikkate alarak bir rota tayin ettim ve ne yaptığımı biliyormuş pozunda, nereye çıkacağımızı bilmeden uçuşa koyuldum. Yer yer tül gibi incelen sisler arasından görülen arazi de doğru bir fikir vermiyordu. Sanırım 40 dakika kadar hiç bir rota değişikliği yapmadan uçtum. Bu başta ısrarla uçuşum, hocamda ne yaptığımı bildiğim kanısını uyandırmış olacak ki; en ufak bir müdahalede bile bulunmuyor ve susuyordu. Suskunluk hocamın tabiatına uygun değildi aslında. Tabiri caizse, bu uçuşta bir kör, diğer bir köre kılavuzluk ediyordu. Sanıyorum 40 - 45 dakika geçmişti ki, parçalanmış sisler arasından bir şehir görünmüştü. Hocam sevinç ve keyifle, "kumandalar bende" diyerek sağa veya sola, şimdi pek hatırlayamıyorum sert bir dönüşle, gazı kesip dalışa geçmiş ve biraz sonra da bulutlaşan sis tabakasının altına inerek ufak bir tashihle meydana süzülmeye başlamıştı. Ben ancak bu noktada meydanı tanımıştım. İndikten sonra bana teşekkür etti ama kaybolduğumuzu söylemedi. Diğer bir öğretmene nasıl kaybolduğumuzu ve benim böyle bir havada meydanı nasıl bulduğumu adeta övünerek söylerken duydum. Ancak bu beni asla mutlu etmemiş, sadece bir tesadüf eseri ve tanımadan geldiğimiz meydanın bulunuşundan, bana sunulan haksız paydan utanç duymuştum. Susmamam gereken yerde susmuş, hocama haksızlık ve kendime de saygısızlık etmiştim. Bu uçuştan bir kural çıkardım ve buna hep sadık kaldım. "Hakkın olmayan bir başarıya sahip çıkma ve neticesi ne olursa olsun dürüstlükten sapma." Eğer kendine saygın olmazsa, mesleğine de olamaz. Evet kısaca kural buydu.