Ben Kimim

 
 
 

YÜZME BİLMEYENİN MEYVESTSİZ DENİZ ÜZERİNDE ATLAMASI

 
Emekli Hava Pilot Tümgeneral
Fahrettin GÖKER
 

1959 yılında Balıkesir, 191 nci Filo'da uçuşumuzu yaparken, bir gün sabah sortisinde ikili olarak Hava - Yer atışına çıktık. Liderimin uçağının telsizi parazitli ve zayıf. Söyledikleri kolay anlaşılmıyor. Atış kulesinden söylenenleri de kendisi anlamıyor. Atış bittikten sonra dönüp meydana iniyoruz. Uçak başında arızayı yazan liderim, bir taraftan da bana atışla ilgili kritiğini yapıyor. (O zamanlar, bugünkü gibi uçuş sonu kritiği yapılmazdı. Uçak başında veya uçuş hattından filoya gelirken lider, arzu ederse tecrübesine dayanarak, birkaç kelimelik nasihatta bulunurdu.) Bilahare filoya geliyoruz ve doğruca filo gazinosuna geçiyoruz, öğle yemeği olarak sahanda yumurtalarımızı sipariş ediyoruz. Liderim, ikinci sorti uçuşumuz olup olmadığını öğrenmem ve uçuş saatimizi filo eğitim subayına yazdırmam için benim uçuş eğitim odasına gitmemi istiyor.

Söylenenleri yapıyorum ve bu arada liderimle beraber Trakya'da yapılacak bir tatbikat için ön keşif uçuşuna 4'lü kol olarak gideceğimizi öğreniyorum. Liderimin uçağı ile benim uçağımın ilk sortideki aynı uçaklar olduğunu söylüyorlar. Ayrıca, kola ilave edilecek iki uçak (3 ve 4 No.lar) için gazinodaki pilotlardan isim bildirmemi istiyorlar. Gazinoya döndüğümde durumu lidere aktarıyorum. Liderim iki pilotu seçiyor. Ben de telefonla iki ismi Eğitim Subayına yazdırıyorum. Eğitim Subayı 4'lü kolu tamamlamış oluyor ve uçuş kulesine isimler yazdırılıyor. Böylece, sabah gönderilmiş uçuş programına ilave yapılarak uçuş görevimiz planlanmış ve programlanmış oluyor. Kalkış saatimize gelince tamamen bize (liderimize) kalmış durumda.

Liderimiz, yumurtalarımızı yedikten sonra kahvesini içeceğini ve takiben uçuş hattına gideceğimizi söylüyor. (Liderimizin ne zaman kalkıp uçuşa gideceğini bilemediğimiz için, kol elemanları olarak hep onu kolluyor ve gözlüyoruz. Aksi halde, bulunmayanın yerine rastladığı ilk pilotu yanına alır, uçuşa gider ve böylece biz de bir sorti uçuştan oluruz düşüncesiyle her an tetikte bekliyoruz.

Nihayet 4'lü olarak uçuş hattının yolunu tutuyoruz. Liderimiz hariç hepimiz Marmara Denizi üzerinden uçacağımız için meyvestlerimizi (can kurtaran yeleklerimizi) alıyoruz. Lidere takılıyoruz:

  -"Abi, uçuşa Tarzan gibi gidiyorsun."
 

-"Yok canım, .........'nın vücudunu voleybol oynarken gördükten sonra bana aşağılık kompleksi geldi."

 

-"Abicim söylemek istediğim vücut meselesi değil. Sizin vücut da gayet formda ama vurgulamak istediğim meyvest almamışsınız da."

 

-"Ha anladım! Canım Marmara üzerinde motorumuz duracak değil ya. Hem öyle bile olsa yüksek irtifadan kat edeceğimiz için problem olacağını sanmıyorum."

Bir müddet sonra uçak başına vardık. Harici kontrollerimizi yaptık. Ben harici kontrolümü bitirmiştim ki, liderim yanıma geldi. Kendi uçağının önceki sortideki telsiz arızasını dile getirdi. Bakımcıların belki arızayı gidermiş olabileceklerini ifade etti ama benim uçağın iyi bir telsizi olduğu için uçakları değiştirmemizin daha uygun olacağını söyledi. Uçakları değiştirdik, ben kendi uçağımı ona verdim ve onun uçağını da ben aldım.

Uçaklarımızı çalıştırdık, kalkışlarımızı yaptık, görev mahalline gittik. Yakın-Destek ve silahlı keşif görevlerini icra ettikten sonra Balıkesir rotasına döndük ve 18.000 feet'e tırmandık. 18.000 feet'te düz uçuşa geçtik. Lider açık kola geçirdi. Ben iki numara olarak fazla açılmadım. Ama 3 ve  4 numaralar bir hayli açıldılar. Tam Marmara üzerinde iken liderimizin kanopisi uçtu. Telsizle ne olduğunu sordum, fakat gürültüden beni duymuyordu herhalde. Hiçbir yanıt alamadım. Bu arada liderin uçağına yanaştım, işaretle anlaşabileceğimizi düşünüyordum. Kanopinin bizden geride uçan ikinci elemana çarpmaması büyük bir şanstı. 3 numaraya durumu izah ederken bu sefer de liderin kaskı başından uçtu. Lider, kanopi uçtuğu andan beri tırmanışa geçmiş ve sürati düşürmüştü. Saçları darmadağınık ve yakası uçuşan liderimiz uçak içinde bir şeyler yapıyor ama anlamak mümkün olmuyordu.

Çok kısa bir süre sonra liderim uçaktan fırladı. Canlı atlama olayını gören genç bir Teğmen olarak tarifsiz bir heyecan duydum. Aynı anda ikinci liderimiz olan 3 numaraya durumu bildirdim. Liderimi takip edebilmek için pilotsuz olarak uçuşa devam etmekte olan uçağın altından geriye döndüm. Ben dönünceye kadar öyle ileri gitmişim ki, liderimi takip etmem imkansızdı. Bu arada boşta kalan uçak denize doğru dalışa geçti. Sonunda denize düştü.

İkinci liderimiz olan 3 numara da atlayan liderimizi gözden kaçırdı. Bu nedenle kolu topladı. Biraz daha aradıktan sonra Marmara Denizi'nin mavi sularına yolculuk yapan liderimizi orada bırakıp (bingonun altına düşmekte olan yakıtımız nedeniyle) Üs'sümüze döndük.

Liderimiz yüzme bilmezdi. Diz boyu kadar suya yüzü yere gelecek şekilde düşse, kafayı kaldırıp nefes almak aklına gelmez, suyun içinde çırpına çırpına boğulur giderdi.

Bu düşüncelerle liderimi çok merak ediyor ve olayın şokunu henüz atlatamadığım için heyecanımı frenleyemiyordum. Dizlerimin bağı çözülmüşcesine ayaklarım titriyordu.

Aradan 1,5 - 2 saat geçtikten sonra liderimizin helikopterle Bandırma'dan gelmekte olduğu bildirildi. Filodan bazı büyüklerimiz ile kol elemanları olarak üçümüz helikopterin ineceği yere gidip liderimizi beklemeye başladık. Helikopterden çıkan liderimizle sırayla sarılıp öpüştük. Bilahare atladıktan sonraki macerasını dinledik.

"Ben uçağı terk etmek ve atlamak istemiyordum. Nasıl oldu, bilmiyorum kendimi boşlukta buldum, bayılmışım. Kendime geldiğimde sandalyemle birlikte dönüp duruyordum. Yüzümde ve kolumda ağrılar vardı. Vakit kaybına durumum müsait olmadığı için sandalye bağını çözüp sandalyemi tekmeledim. Paraşütümün açılmasıyla havada asılı kaldım ve salıncak gibi sallanmaya başladım. İşte bu an etrafımı daha iyi incelemeye başladım. Güney Marmara sahilinden bir hayli uzaktaydım. Teğmen F. GÖKER'in söylediklerini hatırladım ve meyvestimi (cankurtaran yeleğimi) almadığım için kendime o kadar çok kızıyordum ki, anlatamam. Kuzeyden bir hayli kuvvetli rüzgar esiyordu. Kolonlardan güney tarafta olanı asılarak ve kayış yaparak sahili tutturmak için çalıştım. Kayış yapınca çok çabuk irtifa kaybediyordum. Ama sahile doğru da gözle görülür bir hızla yaklaşmakta olduğum için bu harekete devam ettim. Bir taraftan da bildiğim duaları sıralıyordum. Denize iyice yaklaştığımı zannettiğim için mesafemi anlamak bakımından iskarpinlerimden birini çıkarıp denize atmak istedim. Ayaklarıma baktığımda birinde iskarpinim yoktu. Ayağımda kalan diğerini çıkarıp aşağıya fırlattım. Ayakkabımı bir müddet takip ettim. Denize çarpacağını beklerken, onu gözden kaybettim. Demek ki daha denize mesafem çoktu. Kayışa yine devam ettim. Ayağım suya değerken paraşütümden kurtulacak şekilde hazırlıklı idim. Sonunda sahili yakaladım. Bir hayli sertçe suyun sahile temas ettiği noktaya indim. Ayağım taşlara çarptı, paraşütten sıyrıldım ve oraya uzandım kaldım. Her tarafım ağrıdan sızlıyordu. Başımdan geçenleri yeniden yaşarken, helikopter sesi duydum. Helikopter bana doğru geliyordu. Biraz sonra benden biraz ileride bir yere indi. İçinden birileri geldi ve beni alıp helikoptere taşıdılar. İşte şimdi buradayım. Helikopterin nasıl haberi oldu da beni kurtardığını öğrenmek için ekibe soru sormak bile aklıma gelmedi. Helikopterde beni taşıyanlara sarılıp, teşekkür ettiğimi hatırlıyorum."

Kendisini kurtaran helikopteri; Bandırma uçuş kulesinin sevk ettiğini, ikinci liderimiz 3 numaranın Bandırma kuleden talepte bulunduğunu, helikopter bir görev için o anda havada olduğundan çabuk kurtarmaya geldiğini açıkladık. Bu kez de 3 numaralı ikinci liderimize sarıldı. Gözlerinden akan yaşlar hem içten teşekkürün ve hem de hayata yeniden kavuşmasındaki sevincin ifadesiydi.

AÇIKLAMA:

Bu olayı okuyan okuyucular, ümit ederim büyük dersler almışlardır. Ayrıca, Hava Kuvvetlerimizin nereden nereye geldiğini anlamak bakımından da bu olay güzel bir örnektir. O zamanlarda kazaya uğrayan pilotun kim olduğunu bile bulmak mesele olurdu. Olayı yaşayanların hepsi bugün hayattadır. Liderimiz Hava Kuvvetleri'ne büyük emeği geçmiş, birçok genç pilotlar yetiştirmiş çok değerli ve üstün kabiliyetli bir uçucu idi.