Emekli Hava Pilot Kurmay Albay |
İlhan FİLİZ |
Ege Denizi |
1992 |
|
|
Güzel bir yaz günüydü. Günümüzde olduğu
gibi, çok uzun zamandır uçulan Ege
görevlerinden biriydi. Ege Denizi'nin
Yunanistan 6 NM kara suları dışında kalan
bölümünde yani uluslararası Ege hava
sahasında uçulan ve deniz üzeri uçuş
eğitimimizi artırmaya yönelik bir amaç
taşıması yanında bu hava sahası radar
kontrolünün sadece Yunanistan tekelinde
olmadığını göstermesi açısından da
önemliydi. Kısaca hem askeri hem de siyasi
bir amaç taşıyordu. Şu satırları yazdığım
bugünlerde de aynı önemi taşımaktadır. |
Tarih, 18 Haziran 1992. Görevimiz Ege Denizi
uluslararası hava sahasında profil görevi
icra edecek olan Türk uçuş kollarını taciz
edebilecek Yunan uçaklarının tacizlerine
engel olmak ve kendi uçaklarımızın
görevlerini emniyet ve etkinlikle yerine
getirmelerine destek olmaktı. Bu maksatla,
Bandırma Meydanı'ndan günün erken
saatlerinde kalkış yaparak Çanakkale
açıklarındaki bir noktada, doğu-batı
istikametinde birbirinden bağımsız iki uçak
olarak devriye (CAP) görevine başladık.
Birbirimizden bağımsız olmamızın nedeni,
Yunan adalarından (özellikle Skiros ve Limni)
kalkacak Mirage F-1 ve Mirage 2000
uçaklarının radarda izlenme sürelerini
artırmaktı. |
Ege üzerinde profil görevi başlamıştı ve
zaman geçiyordu. Gerek uçuş gerekse görev
bakımından oldukça tecrübeli olmamıza rağmen
bu görevlerin özel bir hassasiyeti ve önemi
vardı. İşte bu tatlı heyecan içerisinde CAP
görevini icra ederken zaman zaman Ege'nin
muhteşem manzaralarından da gözlerimizi
alamıyorduk. "Henüz adalarda bir kıpırdanma
yok." diye düşünürken Skiros Adası'ndan (70
NM) henüz kalkmış iki uçağın ekosunu
radarlarımızda takip etmeye başladık. Bizi
pozitif kontrol altında tutan Çanakkale
Radarı'na durumu rapor edip bağımsız iki
uçak olmaktan çıkarak yeniden tek bir kol
olmuştuk. Daha açık bir ifadeyle,
birbirimizi hemen her an gözetleyebilecek,
ihtiyaç olduğunda yönlendirebilecek ve daha
da önemlisi birbirimize destek verebilecek
bir konum olan "Line Abreast" kol şeklini
almıştık. |
Bu pozisyonda batı istikametinde uçuşumuza
devam ederken hem radardan talimatlarını
dinliyor hem de kendi aramızda hedeflerle
ilgili bilgi alışverişinde bulunuyorduk.
Zaman, Ege Denizi'nin dalgalarına karışarak
akıp geçiyordu. Mesafe azaldıkça birbirimize
aktardığımız bilgiler daha da
somutlaşıyordu. Hedefler 40 NM içine
girdiğinde hedef paylaşımı yapılmış ve kimin
ne yapacağı belirlenmişti. Bu noktadan
itibaren hedeflerin planları hakkında da
kabaca bir fikre sahip olmuş ve artık kendi
planımızı da oluşturmuştuk. |
10 NM içine girildiğinde hedeflerle göz
teması sağlanmış ve son hazırlıklar
tamamlanmıştı. Evet, artık "er meydanına
çıkmıştık ve dog fight zamanıydı." Yakın
temas sağlandığında gördük ki, hedefler
Mirage F-1 uçaklarıydı ve birebir fight
içindeydik artık. Tıpkı minder güreşinde
olduğu gibi, fight'ın ilk zamanları da,
yüksek irtifalarda birbirimizin
manevralarını takip etmekle geçiyordu. Fakat
çok geçmeden F-16 Fighting Falcon uçağının
üstün yeteneklerinden yararlanarak ve sahip
olduğumuz enerjiyi de iyi kullanarak
hedeflerimizi önümüze almıştık. Böylesine
bir görevde hep arkada olmak ve inisiyatifi
elde bulundurmak önemli idi. Artık zaman,
füze ve top menzili parametreleri için uygun
pozisyonu yakalamaya gelmişti. Uçakların
enerjisini hep üst düzeyde tutmaya çalışsak
da fight'ın zamanla orta irtifalara kayması
bunu pek mümkün kılmıyordu. Ancak yine de
füze menziline ulaşmakta çok zorlanmadık. |
Örnek olarak değerlendirilebilecek bir fight
gerçekleştiriyorduk. Fight'ın aynı bölgede
cereyan ediyor olması sebebiyle neredeyse
anbean diğer ikiliyi de takip edebiliyorduk.
Hatta bir ara aynı koni içerisinde bile
buluşmuştuk. Top parametreleri için çok
uygun fırsatlar yakalıyorduk. Her şey
mükemmeldi. |
Mirage F-1 uçağının dikey manevra kabiliyeti
yatay eksene göre daha iyi olduğu için fight
genellikle dikey eksende cereyan ediyordu.
Giderek zaman da fight konisi de
daralıyordu. Yani fight, koninin dip bölgesi
olan 5000 feet civarına kaymıştı.
Dolayısıyla denizin çalkantıları artık
seçilir olmuştu. Bu irtifada yapılması
gereken en önemli şey, yüksek irtifadakinin
aksine, uçuş aletlerini, özellikle
altimetreyi daha fazla çapraz kontrole
alarak deniz üzeri uçuşun yarattığı en büyük
sıkıntı olan, kaybedilen derinlik hissinin
olumsuzluklarını ortadan kaldırmaktı. Evet,
ben de aynen öyle yaptım. İrtifa 2000 feet'e
yaklaşırken tıpkı eğitimlerde yaptığımız
gibi daha fazla alçalmamak ve düşük süratin
yaratacağı ters kumanda bölgesine girmemek
adına uçağı her zamankinden daha ihtiyatlı
kullanıyordum. Altimetre 2000 feet'i
gösterdiğinde fight artık koninin en dip
noktasındaydı. Uçağın üzerinde, ancak
kumandalara itaat edebilecek kadar enerji
vardı. Bu durumda, hemen önümdeki hedefi
gözden kaybetmeden avantajlı konumumu
muhafaza etmek ve uçuş emniyetini ön planda
tutmak, mermi atış parametrelerini
düşünmekten daha öncelikliydi. |
Fight oldukça enteresan geçiyordu. Yaklaşık
1000 feet önümdeki ve 500 feet altımdaki
birinin neredeyse kafa hareketlerini
seçebiliyor ve dikkatinin -maalesef- kendi
uçağından ziyade bende olduğunu
hissediyordum. Sadece yatay eksende
yapılabilen kontrolsüz kurtuluş manevraları
derdine çare olmadığı gibi kendini biraz
daha denize yaklaştırıyordu. Artık galiba
sona yaklaşıyorduk. Çünkü hırsı, dikkatinin
ve uçuş emniyetinin önüne geçmişti. Head Up
Display (uçuş ve hedef bilgilerinin
izlendiği görüntü) içindeki TLL (hedefin
yerini istikamet olarak gösteren işaret)'den
anladığım kadarıyla hedef, tahmini 500 feet
altına inmiş ve arkasındaki "beni" hala
izlemeye çalışıyordu. TLL, sarkaç gibi bir
sağa bir sola gidiyor ve hedefi ancak uygun
açı yakaladığımda görebiliyordum. İşte o
anların birinde olan oldu. Hırs, denizle
buluşmuştu... Gözlerime inanamadım.
Gördüğüm, tıpkı büyük bir kayanın suya
düştüğü anda yarattığı girdap gibi bir
şeydi. Evet, denize girmekte olan bir nozul
görüyordum. O anda ağzımdan çıkan ilk ve tek
cümle: |
-"Eyvah, uçak denize düştü!" |
Üzüntü, hayret ve şaşkınlık içinde görev
noktalanmış ve geri dönüş yolculuğunu yine
Bandırma Meydanı'na inerek tamamlamıştık. Bu
tür görevler, o güne kadar defalarca uçulmuş
ancak böyle bir son hiç yaşanmamıştı. Ve
"böylesi bir son" nedeniyle duyulan üzüntü
ve olayın yarattığı askeri ve siyasi
gerginlik, görevi layıkıyla yapmış olmanın
bana vereceği gururun önüne geçmişti. |
Sonuç olarak, bu görevden alınması gereken
öncelikli dersler; görevin iyi analiz
edilmiş olmasının yanı sıra fight içindeki
iş birliğinin önemi, uçak ile kendi
limitlerimizin iyi bilinmesi ve bunların
asla zorlanmaması idi. Saygılarımla... |
NOT: Dogfight, genellikle geometrik olarak
üst bölgesi geniş, alt bölgesi dar olan
"koni" şeklindeki bir alanda icra edilir.
Her bölgenin kendine göre
avantajı-dezavantajı vardır. Fight üst
bölgeden başlayarak zaman içerisinde koninin
alt bölgelerine doğru kayar. |
|