Emekli Hava Pilot Kurmay Albay |
İlhan FİLİZ |
Ege Denizi |
1992 |
|
|
18 Haziran 1992 günü icra edilen görevde
yaşanan tatsız olay sonrasında Ege
Denizi'nde sular durulmuştu. Her iki tarafta
da sessizlik hakimdi. Müteakip zamanlarda
icra edilecek görevler askıya alınmıştı. Her
iki ülkenin Genelkurmay Başkanları
seviyesinde yapılan karşılıklı görüşmeler
sonrasında olayın "aşırı hırstan
kaynaklandığı", "olayda asla gerçek
silahların kullanılmadığı" ve "tamamen
kazadan ibaret olduğu" konusunda karşı
tarafın ikna olmasıyla gerginlik önemli
ölçüde azalmıştı. Görüşmelerden çıkan diğer
bir sonuç ise, Ege Denizi'nde yapılacak
görevlerde hiçbir surette gerçek silah yüklü
uçakların kullanılmaması yönündeydi. Evet,
tüm bu görüşme ve tartışmalar bizi Kasım
1992 tarihine kadar getirdi. Yani dört ayı
aşkın bir süredir Ege görevi icra
edilmiyordu. |
Kasım ayı için Ege görevleri belli olmuştu.
Bu görevlerden ilkini 142 nci Filo Plan
Program Subayı olarak yine kendime
planlamıştım. Daha önceki görevlerde olduğu
gibi görevin erken saatte başlaması
sebebiyle bir gün öncesinden Yzb. Ramazan
BÖCÜ ile birlikte 2xF-16C kolu olarak Akıncı
Meydanı'ndan Balıkesir Meydanı'na intikal
ettik. Görevimiz, son yaptığımız görevin
tekrarıydı. Yani, Yunanistan ana kıtasından
ya da adalardan kalkarak Türk profil görev
kollarına yapılabilecek muhtemel tacizleri
önlemek, dolayısıyla kollarımızın emniyetli
ve etkin görev yapmalarını sağlamaktı. |
Bu maksatla sabahın erken saatlerinde
Balıkesir Meydanı'ndan kalkış yaparak Baba
Burnu açıklarında Devriye (CAP) görevine
başladık. Özellikle Skiros veya Limni
Adalarından kalkacak Mirage F-1 veya Mirage
2000 uçaklarını kendi uçak radarımızda en
ileri noktadan izlemek için yine birbirinden
bağımsız iki uçak olarak ve doğu-batı
istikametinde olacak şekilde bir devriye
paterni kurmuştuk. Şüphesiz ki Çanakkale
Radarı batıdan yaklaşan her türlü
trafiği bize bildiriyordu. Ancak bir yer
radarının, özellikle coğrafi arızalar
sebebiyle ekoları takip etmekte yaşadığı
dezavantajı, deniz seviyesinden yukarıdaki
bir noktada CAP'ta bekleyen bir uçak radarı
ortadan kaldırabilirdi. İşte bu yüzden iki
farklı güç olarak birimiz doğuya uçarken
diğerimiz batı istikametindeydi. |
|
MIRAGE |
|
Hava, mevsim sebebiyle kararsız olup orta
irtifalarda oldukça bulutluydu. Bulutlar
pamuk tarlası gibi bir manzara oluşturmuştu.
Güneşin de etkisiyle çocuklar gibi şendik.
Güneşin dalgalar üzerinde yarattığı
yansımalar, bulutların arasından bize zaman
zaman tıpkı ay ışığının yakamozu gibi göz
kırpıyordu. Midilli Adası ile Babakale-Ayvalık-Foça
ve İzmir'i kapsayan sahil kesiminin coğrafi
güzellikleri bulutlar nedeniyle tam
seçilemiyordu. Zamanla birlikte
etrafımızdaki bulutlar da yer
değiştiriyordu. Derken, Yzb. R. BÖCÜ'nün
sesiyle irkildim... |
- Contact! 10 sol, 60 NM, 2000 feet |
Bu ses, artık tekrar "bir araya gelmemiz"
gerektiğini söylüyordu bana. Daha önceki
anımda da ifade ettiğim gibi hemen,
birbirimize en kısa sürede destek
verebileceğimiz konum olan "Line Abreast"
kol şeklini aldık. Batı istikametinde
uçuşumuza devam ederken bulut altına inerek
Ege Denizi'nin dalgalarıyla göz göze gelmek
istemiyorduk. Çünkü parçalı bile olsa, bulut
altında kalarak dar bir alana sıkışmak
manevramızı önemli ölçüde etkileyebilir,
hareket kabiliyetimizi oldukça
kısıtlayabilirdi. Zaten hedefler de aynı
şeyi düşünüyor olmalılar ki, çok geçmeden
bulut üstünde 10.000 feet üzerindeki bir
irtifaa tırmandılar. |
Gerek radarla gerekse kendi aramızdaki bilgi
alışverişimiz devam ediyor ve hedef
hareketlerinin biraz daha netleşmesini
bekliyorduk. Evet! Artık 40 NM içine
girmiştik. Hedef paylaşımı için gerekli
planlamayı yapmamız gerekiyordu. Saatte
yaklaşık 1800 km hızla birbirimize
yaklaşıyorduk. Bu denli hızla akıp gittiği
bir noktada zamanı, rahatça harcamak adına
bir lüksümüz olamazdı. Hızla düşünmeli ve
doğru planlama yapmalıydık. 10 NM'ye
yaklaştığımızda bir yandan MFD (Radar
Ekranı) üzerindeki hedefle ilgili son
bilgileri değerlendiriyor bir yandan da
hedefi gözle aramaya çalışıyorduk. |
Hedeflerle göz teması sağlamak çok
zamanımızı almadı. Geniş delta kanatlarıyla
oluşturduğu o heybetli görüntüsü hafızalarda
hemen iz bırakıyordu. Bu seferki
hedeflerimiz Mirage-2000 uçaklarıydı. İlk
geçişte fark ettik; onlar da bizim gibi
hakiki silah yüklü değildi. Her zaman olduğu
gibi, yüksek irtifada bulutlardan uzak bir
bölgede kendimizi bire bir dogfight içinde
bulduk. Yine ısınma turları içindeydik.
Ancak rakip, geniş kanatları sayesinde çok
iyi manevra kabiliyetine sahip Mirage-2000
uçağıydı. Pek zayıf tarafları yoktu ve açık
vereceğe benzemiyordu. |
Fight, artan hava yoğunluğu sebebiyle
uçakların özellikle yatay manevra
kabiliyetinin arttığı orta irtifalara doğru
yer değiştirmişti. Bulutların varlığı zaman
zaman bizleri rahatsız ediyor ve her ikimizi
de görüş anlamında zorluyordu. Her an
birbirimizi gözden kaybedebilirdik.
Avcılıkta yaygın olarak kullanılan "loose
sight, loose fight" deyiminin anlamını çok
iyi biliyor olmamıza rağmen maalesef
hedefimi gözden kaybetmiştim. Durum oldukça
riskliydi. Arkam, sağım, solum, altım,
üstüm, aramadığım yer kalmadı. Sır olup
ortadan kaybolmuştu sanki. Ne kendi
radarımdan ne de Çanakkale Radarı'ndan fayda
vardı. Bir şekilde bulut altına inmek
zorunda kalmış ve tekrar bulut üzerine
çıkarak bir belirsizlik yaşamak yerine
fight'ı yarım bırakmayı daha uygun görmüş
olabilir diye düşünürken radar ekranımda,
alçak irtifada ve 15 NM mesafede iki eko
belirdi. Bunlar Yzb. R. BÖCÜ ve hedefi
olabilir diye düşündüm hemen ve hedeflere
ait bilgileri Yzb. R. BÖCÜ ile paylaştım.
Karşılıklı mutabakat sonucunda batı
istikametine uçan ekoların onlar olduğu
konusunda anlaştık. Mademki hedefim meydanı
terk etmişti, ben de arkadaşıma yardım
edebilirdim. İşte ne olduysa bu kararımdan
sonra oldu. |
|
MIRAGE |
|
Bir yolunu bulup bulut altına inerek onlara
yetişebilmek için sürat artırmaya başladım.
Max. (Military) takat ile yetişmek pek
mümkün görünmüyordu. Yapılması gereken tek
şey ekstra takat (A/B) ile uçarak hızımı
artırmaktı. A/B'li olarak koşturuyordum.
Derken BETTY'nin (bilgisayar tarafından
yapılan uyarı) sesi duyuldu. |
"Minimum, Minimum, Minimum" |
Bu ses bana, Balıkesir Meydanı için bingo
yakıta düştüğümün habercisiydi. BETTY'i
bilinçsizce susturdum. A/B takatı ile uçmaya
devam ediyordum. Yeterince yaklaşmıştım. 1
NM geride, 1000 feet yukarıda bir pozisyonda
uçarken Yzb. R. BÖCÜ'ye: "Dönelim artık"
diyordum. O da, "Az kaldı." diyerek biraz
daha zaman talep ediyordu. Tek düşüncesi
önündeki hedefin kuyruk numarasını almaktı.
Derken gözüm yakıt saatine takıldı.
Gördüğüme inanmak istemiyordum. Yakıtım,
olması gerekenin oldukça altında (1200 libre
civarı) idi. BETTY'i susturup yeni bingo
değerini girmediğim gibi A/B takat ile
yakıtın bu denli hızla harcanabileceğini de
düşünmemiştim. Hemen bulunduğum pozisyonu
terek ederek Yzb. R. BÖCÜ'ye çok daha önce
söylemem gerekeni söyledim. |
Kuzeydoğu istikametinde tırmanışa devam
ederken bir yandan Yzb. R. BÖCÜ ile
buluşmaya çalışıyor diğer yandan da ince
yakıt hesapları yapıyordum. Yzb. R. BÖCÜ,
yakıt açısından benden biraz daha iyi
durumda idi. "Arkada olması sebebiyle beni
görmesi gereken o" diye düşünüyor fakat onu
aramak için hiçbir çaba sarf edemiyordum;
çünkü bütün dikkatim yakıtta idi.
Konuşmalarımızdan onun da beni
izleyemediğimi anlıyor ve Çiğli Meydanı için
planlama yapmasını istiyordum. |
Kelimenin tam anlamıyla dağılmıştık. 30.000
feet üzerindeki bir irtifada, max. havada
kalış rejimiyle kuzeydoğu istikametinde
uçuşuma devam ediyordum. Yzb. R. BÖCÜ, Sakız
Adası'nın hemen kuzeyinde olup Çiğli
Meydanı'na iniş için yaklaşıyordu. Ya ben!
Tam olarak nerede olduğumu bilmiyordum.
Bulut nedeniyle altımı göremediğim gibi
güvenilir iki S/S sistemimden biri olan
TACAN, mesafe nedeniyle kilitleyemiyor. INS
ise hâlâ izah edemediğim bir sebep nedeniyle
çalışmıyordu. Bu durum belki de ilk kez
yaşanıyordu. Bunu fark ettiğim anda kendimi
büyük bir gürültünün (telsiz karıştırması)
içinde buldum. Tarafıma yapılan hiçbir
konuşma ya da talimatı anlayamıyordum. |
Sakin olmalıydım. Şüphesiz ki doğu
istikametinde uçuşuma devam ettiğim sürece
Türkiye topraklarında olacaktım. Ancak ya
sonrası... En kısa zamanda, öncelikle Çiğli
olmak üzere en yakın meydana inmeliydim.
Zaman daralıyor, yakıtım azalıyordu ve ben
kulakları sağır edecek telsiz
karıştırmasının içindeyken hâlâ doğru bir
istikamete yönelememiştim. |
Şaşırtıcı olabilir ama hangi meydanı
seçerseniz seçin. INS hep sabit bir yönü
gösteriyordu. Sanki gösterge içindeki ibre
takılmış gibiydi. "Saatin üzerine vurarak bu
durumu giderebilir miyim?" diye düşündüm ama
sonuç nafile... Sürekli kendime sakin olmam
konusunda telkinde bulunuyordum. Uçtuğum
süre ve istikamete bakıldığında Midilli
Adası güneyinde olmam gerekiyordu. Nabız
atışlarımdaki artışı fark etmemek mümkün
değildi. Adrenalin kendini göstermişti. |
Saçma sapan şeyler düşünmeye başlamıştım.
Acaba yakıtsızlık nedeniyle motorum durup
atlamak zorunda mı kalacaktım? Bunun
hesabını her şeyden önce kendi vicdanıma
nasıl verirdim? Yapabileceğim bir şeyler
olmalıydı. Fakat içinde bulunduğum şartlar
öylesine karışıktı ki sağlıklı
düşünemiyordum. Yakıtsızlık, S/S
sistemimdeki anlaşılmazlık ve zaman beni üç
koldan sıkıştırıyordu. Telsiz sistemindeki
karıştırma, GUARD kanalının devreden
çıkarılmasıyla belki de giderilebilirdi. Bu
durumda S/S sistemlerim çalışmasa bile
radarın talimatlarını duyar ve doğru
istikamete yönelebilirdim. Ancak dedim ya,
sağlıklı düşünemiyordum. |
Birden ortalık sakinleşti. İzmir Radarı'nın
bana yaptığı çağrılar adeta gökyüzünü
dövüyordu. Belli ki bu çağrılar uzun
zamandır tekrarlanıyordu. Radarın verdiği
istikamete yönelerek INS ibresini çapraz
kontrole aldım. Her şey normale dönmüştü.
Gaz kolu min. (IDLE) devirde alçalırken Yzb.
R. BÖCÜ inmiş ve park yerinde idi. Olası bir
yardıma karşılık motorunu durdurmuyor ve
telsizle sürekli benden bilgi alıyordu. O
kadar düşük süratle uçuyordum ki, Yzb. R.
BÖCÜ'nün bir sonraki seslenişinde ancak 4-5
NM katetmiş oluyordum. |
Her türlü ihtimale karşı atlamaya
hazırlıklıydım. Yakıt saati o ana kadar hiç
görmediğim, duymadığım rakamları (300-350
lb.) gösteriyordu. Artık bulutlar
temizlenmiş, coğrafya seçilir olmuştu. İzmir
Körfezi tüm güzelliğiyle karşımdaydı. |
Yakıt yüzünden iniş hazırlıklarını son ana
bırakmalıydım. Depodaki yakıtın
dalgalanmasına sebep olmayacak şekilde
direkt yaklaşmalı iniş planlamıştım. Öyle ki
sağa, sola fazla yatışlarda depo içindeki
yakıt akışını bir an kesintiye uğratabilir
ve motorun anlamsız bir şekilde durmasına
sebep olabilirdim. Neyse ki ciddi bir sorun
yaşamadan Çiğli pisti ile kucaklaşmıştım.
Depodaki yakıtın olabildiğince durağan
durumda kalması için pisti terk edişten park
yerine girinceye kadarki süreçte yerdeki
kumandalarım bile oldukça yumuşaktı. |
Artık park yerindeydim. Derin bir nefes
aldıktan sonra başımı ön konsola dayayarak
yakıt saatiyle son kez göz göze geldim.
Sonuç: 180 lb. Diğer bir ifadeyle bu rakam
olması gerekenin onda biriydi. |
Örnek olarak anılabilecek bir önceki Ege
görevinden, ders çıkarılabilecek bir
başka Ege görevine... Nasıl başlamıştık,
nasıl bitirdik? Başlangıçtaki heyecanıma
güzel bir dogfight ile biraz aroma
katmayı düşünmüştüm ama ya sonradan
yaşananlar... İnanın yazarken bile
heyecanlandım. |
Gerçekten iyi bir pilot olan Yzb. R.
BÖCÜ bu görevden 4 yıl sonra
beynindeki bir tümör sebebiyle
hayatını kaybetmiştir. Kendisini bu
vesile ile rahmetle anmayı bir kader
arkadaşlığı borcu biliyorum.
Saygılarımla... |
|