Hava Pilot Kurmay Yarbay |
Kemal AKÇINAR |
7 nci Ana Jet Üs Komutanlığı |
Erhaç |
|
|
7
nci Ana Jet Üs Komutanlığı Erhaç'ta özel
görevler yoğun bir şekilde devam ediyordu.
Ben de o gün Bekler Nöbetçisiydim. Nöbetin
son saatlerinde akşam planları yaparken bir
telefonla hemen, filo harekat odasına
koştuk. Yapılması gereken görevin hedef
koordinatları gelmişti. Kule kalkışın 03'e
olacağını söyledi. Rule esnasında arka
kokpitte uçan arkadaşıma: "Bu 03'e hep
yüksek kalıyorum. İster misin bir de
bariyere girmek zorunda kalalım? diye
takıldım. O da, "Ağzını hayra aç." dedi.
Gülüştük. |
Piste girdik. 1 numara fren
bıraktı, arkasından ben de
bıraktım. Arka kokpit sürati
saymaya başladı. 120 knot -
130 knot - 140 knot burun
ikazı yaptığında, burnu
kaldırmam ile sol taraftan
bir ses duymam bir oldu. Sol
lastik patlamış ve içime
doğan gerçek olmuştu.
Kalkışa devam ettim.
Emercensi gereği iniş
takımlarını içeri almadım. |
İniş takımları aşağıda
olduğu için 250 knot'ı
geçemiyordum. Bu şekilde
altımızda dört adet 1000
librelik bomba ve full yakıt
ile havadaydık. Liderim
gelip göz kontrolü yaptı.
Bir anormallik olmadığını,
sol lastiğin patladığını
ikaz etti. İlk altın kuralı
uygulamıştık. Uçağımız
kontrol altında idi ve artık
yapılacakları planlamamız
gerekiyordu. Öncelikle
yakıtı bitirmemiz
gerekecekti. Daha sonra
bombalardan kurtulacaktık ve
nihayet patlak lastikle
gelip inişimizi bariyere
girecek şekilde
planlayacaktık. Liderim beni
yalnız bırakmamak için çok
uğraşmasına rağmen öncelikle
görevin yapılması gerektiği
için kalkış yapan yedek uçak
ile göreve devam etmek
zorunda kalmıştı. Kule ile
planlama yaptık ve yakıt
bitince bombaları kuru
olarak, yani patlamayacak
şekilde Boranköy Atış
Sahası'na atmaya karar
verdik. Hep derler;
aksilikler gelmeye
başlayınca arka arkaya
gelirmiş, bizimki de öyle
oldu galiba. Çünkü olay saat
18:00 gibi olmuştu ve atış
sahası nöbetçi subayı
yerinde değildi. Atış
sahasında görevli bir asker
yoğun telsiz aramalarından
sonra telsize cevap verdi:
"Komutanım ben er Ramazan,
burada kimse yok." dedi.
Artık yapacak bir şey yoktu.
Ramazan ile telsizde kısa
bir brifing yaptım. Bu
bombaların gerçek olduğunu,
atış sahasında kimsenin
olmaması gerektiğini, eğer
bombalar patlarsa kötü
şeyler olabileceğini
anlattım. Malatya Atış
Sahası'nda av meraklıları
için bol miktarda bıldırcın
bulunurmuş. İki sene önce
emekli olan bir başçavuşumuz
da bunun için bölgede
arkadaşları ile bıldırcın
avlıyormuş. Ancak yılların
tecrübesi, havada iniş
takımları aşağıda sürekli
dolaşan bir uçak görünce bu
işte bir iş var deyip ekibi
alıp bölgeden ayrılmış.
Ramazan: "Komutanım, atış
sahası emniyetli, kimse
yok." ikazını yaptığı zaman,
biz yaklaştık 45 dakikadır
havadaydık ve yakıtımız iniş
yakıtına gelmişti. |
Kontrollerimizi yaptık, ilk
defa düz uçuşta, iniş
takımları aşağıda dört
bombayı istediğim noktaya
atacaktım. Normal şartlarda
uçak dokümanları böyle bir
konfigürasyonda atışı
tavsiye etmiyordu. Ancak bu
işi yapmak zorundaydık.
Paterni belirledikten sonra
yaklaşmamıza başladık.
Bombalar kuru atılacak ve
atış sahasına zarar
vermeyecek bir noktaya
düşmesi sağlanacaktı.
"Hazır!" ikazıyla bomba
butonuna bastığımda uçak
4000 libreden kurtulmanın
rahatlığıyla burun yukarı
aldı. Zar zor kontrol
altında tuttum. Fakat o da
ne? Bombalar patlamıştı. Bu
çok kötü bir durumdu.
Yakında bir sürü yerleşim
merkezi ve Kara Kuvvetlerine
ait bir yakıt deposu vardı.
Derin sessizliği bozan tek
ses Er Ramazan'ın sesi oldu:
"Komutanım çok güzel
patladılar." Bu esnada biz
uçağın içinde ne
yapacağımızı şaşırmış,
aşağıda bir şeyler var mı
diye bakmaya başladık. Atış
alanının yanından geçen
karayolunda tek bir araç
bile yoktu, etrafta hiçbir
hareket tespit edemiyorduk.
Yakıt depolarına baktım ve
herhangi bir infilak
belirtisi görmeyince
rahatlamıştım. Artık bunu
unutup inişi planlamalıydım,
çünkü çok zor ve riskli bir
iniş olacaktı.
|
Bariyer hazırlanmış ve tüm
üs personeli ve
komutanlarımız, bizi pist
başında bekliyordu. İniş
için yaklaşmaya başlamıştık.
Bu arada, liderim de
görevini tamamlamış
dönüyordu. İnişte bir
problem yaşanır da pist
kapanır düşüncesiyle onlara
iniş önceliği verdim. Onlar
indikten sonra yaklaşma
hattına girdik, hook'u açtık
ve süzülüşe başladık. Kendi
aramızda emercensi
usullerini bir daha gözden
geçirdik. Her şey tamamdı.
Artık tek yapacağımız
kurallara uyarak uçağımızı
emniyetle indirmekti.
Ön-arka kokpit atlama dahil
tüm brifinglerimizi yaptık
ve birbirimize şans diledik. |
Pist içine girdik; çok güzel
bir yaklaşma yapmıştım ve
daha önce de birkaç kez
bariyere girmiş olmamım
rahatlığıyla uçağı hiçbir
tarafa kaçırmadan tutmuştum.
Frenlere bastım, bariyerin
gevşediğini hissettim. Artık
rahatlamıştık. Üs Komutanı
ve ilgili tüm komutanlarımız
uçağın etrafını sarmış,
motor durdurmamı
bekliyorlardı. Makinistlerin
ikazı ile motorları
durdurduk ve uçaktan indik.
Bu sahneyi daha önce çok
görmüştüm. Her tarafımız
terlemiş vaziyette ayakta
zor dururken başta Üs
Komutanımız olmak üzere
herkes geçmiş olsun
dileklerini iletiyordu.
Tabii bu arada görevli
arkadaşlar olayı sormaya
başlamışlardı bile. |
İndikten sonra uçağa baktım.
Sol dikmede sadece jant
vardı. İnceleme yapıldı ve
teknik bir arıza sebebiyle
üç bombanın patladığı, bir
bombanın ise patlamadan yere
saplandığı tespit edilmişti.
Harekât Komutanımızın
gözleri parlıyordu ve gelip
bana sarılarak: "Aferin
koçum! Çok güzel bir
inişti!" dedi. Her şeyi
unutmuştuk. Çünkü yapılması
gereken her şeyi yapmış ve
gelip emniyetle inmiştik.
Tüm yorgunluğumuzu ve
stresimizi unutmuştuk. Daha
üsteğmen rütbesinde böyle
bir tecrübe geçirmek ve
herhangi bir aksaklığa
meydan vermemek beni çok
mutlu etmişti.
|
Ertesi gün atış sahasına
gittim. Bomba imha ekipleri
de gelmişti. Patlamamış
bombayı arıyorlardı. "İşte
burada olması lazım." dedim.
Gerçekten de orada, yerin 6
metre altında bombayı
buldular. Bombaların düştüğü
yerde artık 4 tane yaklaşık
10 metre çapında ve 5 metre
derinliğinde krater vardı.
Ben de kendime bir anı
olarak şarapnel parçası
almayı ihmal etmedim tabii.
Bu olaydan sonra birçok ders
çıkardım. En önemlisi ise
başımıza ne gelirse gelsin
öncelikle soğukkanlılığımızı
muhafaza edip bilahare o
güne kadar öğrendiklerimizi
sergileyerek bize emanet
edilmiş malzeme, teçhizatı
ve büyük emeklerle
yetiştirilen kendi
hayatlarımızı kurtarmak
olmuştu. |
|