|
|
ELİNİN
HAMURUNA ALDIRMAYAN BAYAN VE ŞAŞIRTAN BECERİSİ |
|
Emekli Hava Pilot Albay |
Şenay GÜNAY |
|
|
Bir kadın Asker Pilot olarak
bundan tam 30 yıl öncesinden
itibaren yaşama geçmeye
başlayan anılarımı, bazıları
feminist açıdan
değerlendirebilir. Aslına
bakarsanız işin kökeninde
hâlâ hep bu kavramı arar
durur herkes. Oysa o
günlerin dünyasında bile
işleyen mekanizma karşısında
arada bir fark yoktu.
Uygulamadaki istek ve
beklentilerde, kadın ve
erkek eşittik Silahlı
Kuvvetlerde. |
Kısacası benim olayım da
onlardan biri. Ancak kiminin
heyecanlı kiminin mizah
doludur anıları ya, benimki
de böyle hoş ama buruk
anılardan biri işte...
Çünkü, olayın benim
dışımdaki kahramanını çok
genç yaşta kaybettik. |
1958 sonları, İzmir Gaziemir
Uçuş Okulu'nda "T-6"
uçakları ile uçuyoruz.
Brifing salonundayız, her
hoca 3-5 kişiden oluşan
kendi grubunu toplamış, uçuş
öncesi brifingini yapıyordu
talebelerine. O günlerde
esas hocam Ütğm. M. ALİ
YILMAZ raporlu olduğu için,
bir süredir Ütğm. F. SERENER ile uçuyordum. Fahri Hoca o günkü
yalnız uçuşumda havada yapacağım hareketleri
tarif ettikten sonra ayağa kalktı. Sanıyorum
benimle yaptığı birkaç günlük denemelerine
dayanarak, yüksek sesle bana "Şenay çalışma
bölgesine gidilecek ve 2 budak viril
yapacaksın, dedi. VİRİL; evet adı hep
korkutucu gelmiştir ilk günler biz adaylara.
Bilindiği gibi aslında zor olmayan, ama
kritik püf noktalarında hakimiyet ve deneyim
gerektiren bu harekete ait yeterlilik
kararını ancak talebeyi uçuran hoca
verebilirdi. Bu nedenle belli bir kerteyi
aşamayanları uçuş esnasında doğacak
tehlikeli sonuçlardan korumak da yine ve
halen hocaya aittir. Ben bu hareketi birçok
kez hem yalnız hem de çift kumand uçuşlarda
defalarca tekrarlayarak birlikte uçtuğum
hocalara da güven vermiştim. Hocamın
talimatı biter bitmez birden arkadaşlarımın,
sanki "anlayalım yani, demek sen yalnız
uçarken viril de yapıyorsun artık",
dercesine merak dolu bakışları sarmıştı
etrafımı. Şu an aramızda olmayan muzip
arkadaşım Atilla KOLAT çıkış kapısını
tutmuş, bana hesap soran bir tavırla, "yani
sen şimdi uçağı alıp havaya çıkacak ve
dönüşte hepimize şöyle virile girdim, böyle
virilden çıktım diye çalım satacaksın ha,
yemezler onu bacım, sen bunu külahıma anlat,
tamam mı" deyince fena bozuldum. Ama ben bir
kere, tabir yerindeyse, elimin hamuruna
bakmaksızın bu işe soyunmuş ve önce kendime
kanıtlamışken niçin herkes böyle anlasın ve
sansındı. Bir genç kız olarak bunu yalandan
değil de, gerçekten yaptığımı onlara da
kanıtlamalıydım. Biraz düşündüm ve "Atilla
haklısın görmeden inanmayabilirsin ama bir
fikrim var, uyarsan" dedim ve ekledim. "Sen
de uçuyorsun, bugün ben de. Sen benim uçak
numaramı al, ben seninkini, kuleden kalkış
izni alırken birbirimizin ardından piste
girip havalanacak biçimde ayarlar ve
birlikte uçuş bölgesine gideriz, var mısın?"
dedim. Atilla da "Ben bu işe varım" deyince
anlaştık ve maceramız başladı.
Paraşütlerimizi sırtladığımız gibi soluğu
ayrı park yerlerindeki uçaklarımızda aldık.
(T-6
"HARVARD" uçağının fotoğrafları ve teknik
özellikleri için tıklayın) |
Plân gereğince motorumu
çalıştırıp, kuleden taksi
izni aldığımda, Atilla'nın
hemen davranıp benden sonra
ruleye başladığını fark
ettim. Pilot adaylarına
vazife dışı kol uçuşu yasak
olduğundan, birlikte
hareketimizi kimse
sezmemeliydi. İşte pist
başındaydık ve Atilla tam
arkamdaydı. Demek plânın
birinci basamağı
başarılıydı. Kuleden kalkış
izni aldığımda arkama
dönerek, arkadaşıma "her şey
yolunda" işareti yaptıktan
sonra piste girdim ve
kalktım. Gaziemir Pisti'ni
geride bırakıp,
kararlaştırdığımız süratle
tırmanmağa başladığımda,
arkadaki uçağın uzaktan
uzağa beni izlediğini
görerek, sanki bir aklanma
olayı yaşıyormuşçasına
keyiflenmeğe başladım.
Nihayet işte, çalışma
bölgemiz görünmüştü. Tire,
Bayındır civarı bizim
çalışma sahamızdı.
Anlaşmamıza uyarak, vadiyi
aramıza alıp, her birimiz
bir dağın üzerine
yerleştiğimizde, telsize
basıp öksürdüm ve
birbirimizi tekrar teşhis
etmek amacı ile önce ben,
sonra o kanatlarımızı
salladık. |
Filmin en heyecanlı bölümü
şimdi başlıyordu. Tanığımın
izlencesinden emin, harekete
başladım. İşte uçağın burnu
ufkun üzerinde, sürat
düşerken uçak sendeliyor,
"Aman Şenay dikkat" diyorum
ve uçak bir tarafa doğru
yıkılırken, lövyeyi göbeğe
(tabir böyle) çekiyorum ve
başlıyor o tanıklarca,
yalandan yaşadığım söylenen
saniyeler yaşanmağa. Uçak,
burun üstü burgu gibi
dönerek yere doğru
yaklaşmakta birinci budak
atıldı, tamam. Şimdi daha
bir süratle, gözlerim,
yaklaşan yerin bir noktasına
takılı, ikinci budağı
yaşarken, kesmeli diyorum bu
gösteriyi ve serinkanlılıkla
malum çıkış usullerini
uygulayarak, aptallaşan
uçağımın burnu ufka gelince
gaz veriyorum. |
Olayı başarıyla sergilemenin
verdiği heyecanla,
arkadaşıma bakınıyorum, ama
yok. Biraz önce karşı
tepelerde tur atıyordu ama
şimdi yok. |
Altta yok, tırmanıyorum
üstte yok. Bir süre kendi
kendime başka çalışmalar
yapmaya koyuluyorum. Gitme
zamanına yakın telsizi açıp
dinlemeğe geçtiğimde o ne,
Gaziemir Kule beni arıyor ve
eğer duyuyorsam derhal
meydana dönmemi
tekrarlıyordu. |
Talimata uyarak meydana
döndüğümde beni
karşılayanlar olayı şöyle
özetlemişlerdi. Arkadaşım
meğer viril esnasında
meydana gelen süratli irtifa
kaybından dolayı (ki
gerçekte öyle görülür) beni
gözden kaçırmış ve yere
çakıldığım zannıyla da
korkuya kapılarak hızla
meydana dönmüş. "Olayı
gözlerimle gördüm, virile
girdi, viril yaptı ama
çıktığını göremedim, ne oldu
bilmiyorum" demiş. |
Olayın şokunu atarak beni
sapasağlam karşısında gören
muzip ve de benim gibi
maceracı arkadaşımın şaşkın
bakışlarını eklemek
gerekirse beni aklayan bu
minik serüveni her zaman
aynı coşkuyla hatırlar
olayın tatlı tanığını da
daima rahmetle anarım. |
|