2008 NİSAN: UÇUŞ OKULUNDAN
MEZUNİYETİMİN 50'NCİ YIL KUTLAMASI
|
ABD'de iki yıllık
pilotaj eğitimimi tamamladıktan
sonra 1958 yıl Ağustos ayında
Merzifon 142'nci (şimdiki 151'inci)
F-86 Av/Önleme filosuna atanmıştım.
ABD Uçuş okulundan mezuniyetimin ve
ilk filoya katılışımın 50'nci yılı
olan 2008 yılında bu iki olayı çok
özel bir şekilde kutlamak
mutluluğuna eriştim. Bu iki mutlu
olayın birincisi ABD'de uçuş
okulundan mezuniyetimin 50'nci
yıldönümünde, mezun olduğum sınıf
tarafından Dayton-Ohio'da
tertiplenen kutlama toplantısına
katılmam; ikincisi de İlk uçuş
birliğim olan Merzifon'da filoya
katılışımın 50'nci yılına denk gelen
filo gecesine katılma mutluluğunu
yaşamamdır. |
ABD Hava
Kuvvetleri sadece kendi
pilotlarına değil, NATO
ülkeleri ile diğer ikili
anlaşma yaptığı ülkelerin
öğrenci pilotlarına da uçuş
eğitimi vermektedir. Yılın
belirli periyotlarına göre
planlama yapılırken,
öğrencilerin mezuniyet yılı
dikkate alınarak uçuşa
başlayan her sınıfa ayrı bir
isim verilmektedir. ABD San
Antonio şehrindeki Lackland
Hava Üssü'nde bulunan Lisan
okulundan mezun olduktan
sonra, başlangıç eğitimi
için T-34 ve T-28 pervaneli
uçakların bulunduğu Texas
eyaletindeki Hondo Üssü'ne
katıldığımızda, sınıfımızın
isminin 58-J olduğunu
öğrendik. |
Mezuniyetimizin 40'ncı
yılı olan 1998 yılının
başlarında bir gün uçuş
okulundaki sınıfımızın
kıdemlisi Amerikalı
Üsteğmen James Koonce
(ABD Hv.Kv.'den Albay
rütbesiyle emekli
olmuştu) isimli
arkadaşımızdan bir email
gelince çok şaşırdım.
Pervaneli uçaklarda
başlangıç eğitiminden
mezun olduktan sonra jet
tekamül eğitimi için
gittiğimiz Mississippi
eyaletinin Greenville
Üssü'nde T-33 eğitimi
görürken Üsteğmen James
Koonce bizim sınıfımızın
kıdemlisiydi.
Mezuniyetimizden sonra
aradan geçen 40 yıl
içinde kendisiyle hiç
bir temasımız olmamıştı.
Kıdemlimiz bizim email
adreslerimizi Hava
Kuvvetleri kanalından
tespit etmek becerisini
göstermişti. Sınıf
kıdemlimiz,
mezuniyetimizin 40'ncı
yılını kutlamak için
Amerika'da bir kutlama
gecesi tertip
ettiklerini ve 58-J
sınıfından adreslerini
buldukları pilot
arkadaşlara bunu
duyurduklarını bildirdi.
Ben Hava Kuvvetleri'nden
emekli olduktan sonra
görev aldığım NATO'nun
Lüksemburg'da bulunan
NAMSA Lojistik
Merkezi'nde bulunmam
sebebiyle ABD'deki
40'ncı yıl kutlama
toplantısına katılmam
mümkün olmadı ama
kıdemlimize gönderdiğim
e-mailde eğer 58-J'nin
50'nci mezuniyet yılı
kutlama toplantısını
tertip ederlerse mutlaka
o toplantıya katılmak
istediğimi bildirdim.
|
On yıl göz açıp
kapayıncaya kadar
geçti ve 2008
yılının başında
sınıf kıdemlimiz
gönderdiği e-mailde,
58-J sınıfının
50'nci Mezuniyet
Yılı toplantısının
ayni yıl Nisan ayı
içinde Ohio
Eyaleti'nin Dayton
şehrinde
tertiplendiğini
bildirdi. Dayton
şehrinin
seçilmesinde, o
şehrin yakınındaki
Wright Patterson
Hava Üssü'nde
bulunan ABD Hv.Kv.Lojistik
Komutanlığı'ndan
58-J sınıfının
tertipleyeceği
yıldönümü toplantısı
için destek
alınacağını ve
ayrıca dünyanın en
büyük havacılık
müzesi olan ABD Hava
Kuvvetleri Ulusal
Hava Müzesi'nin
burada bulunmasının
tercih sebebi
olduğunu davet
yazısında belirtti. |
1956 yılında
Hava Harp
Okulu'ndan mezun
olup İzmir -
Gaziemir
meydanında kısa
süreli uçuş
eğitimimizi
tamamladıktan
sonra pilotaj
eğitimi için
ABD'ye beraber
gittiğimiz sınıf
arkadaşlarım
Kaya Ergenç
(Emekli
Hv.Tuğgeneral)
Öner Dinçer
(Emekli Hv.
Korgeneral) ve
ben, 50'nci
yıldönümü
kutlama
toplantısına
katılmaya karar
verdik ve Dayton
- Ohio'ya
gittik. |
Amerikalı sınıf
kıdemlimiz mezuniyet
kutlamasına
katılacaklarını
bildiren sınıf
arkadaşlarımız için
Hava Müzesine yakın
bir yerde bulunan
bir otelde
rezervasyon
yaptırmıştı. Otele
giriş yaptığımızda
resepsiyonda bize
üzerinde 58-J
sınıfımızın amblemi
ve ismimizin yazılı
olduğu bir yaka
kartı verdiler.
Ayrıca 50'nci yıl
kutlaması için
gelenlerin, akşam
saat 19.00'da otelin
kokteyl salonunda
toplanacağını
bildirdiler. |
Kokteyl salonunda
yıllar sonra arkadaşlarımızla
karşılaşmamız hepimizi
heyecanlandırmıştı. Toplantıya 45
pilot arkadaşımız katılmıştı. Bazı
arkadaşlarımızın eşleri de
toplantıya katılmışlardı. Düşünün,
50 yıl önceki mezuniyet töreninde
pilot brövelerimizi taktıktan sonra
herkes birbirine veda etmiş ve
aradan geçen 50 yıl boyunca hiç
karşılaşmamışsınız ve ilk defa bir
araya geliyorsunuz! Bu duyguları
anlatmak gerçekten çok zor! |
Otel
resepsiyonunda bize verilen
isim listesini
incelediğimde, Mississippi /
Greenville Jet Eğitim
Üssü'nde T-33'lerde eğitim
görürken uçuş hattının
brifing salonunda yan yana
masalarda oturduğumuz en
yakın arkadaşım Philip'in
toplantıya katılacağını
öğrenmiştim. Makedonya
asıllı olan bu Amerikalı
arkadaşımın Türklere karşı
ayrı bir sempatisi vardı. O
zaman İngilizcemi
ilerletmemde Philip'in bana
çok emeği geçmişti. Ben
çocukluğumdan beri müziğe
çok düşkündüm ve radyolardan
devamlı çalan popüler
şarkıları dinlerdim. O
yıllar Elvis Presley ile
Paul Anka'nın yıldızlarının
yeni yeni parladığı
yıllardı. Bu iki sanatçının
söylediği şarkıları çok
severek dinler ama
şarkıların sözlerini bir
türlü anlayamaz ve bu şarkı
sözlerini çok merak ederdim.
İşte arkadaşım Philip
anlayamadığım bu şarkı
sözlerini kendisine
sorduğumda bıkıp usanmadan
onların anlamlarını bana
izah etmeye çalışırdı. |
Kokteyl salonuna
girdiğimde kalabalık
arasında ilk olarak
gidip o arkadaşımı
buldum. Kendisi sima
olarak pek değişmemişti.
Sarıldık, kucaklaştık.
Bizimle bir araya gelen
diğer arkadaşlarımızla
beraber koyu bir sohbete
daldık. Herkes birbirine
filo günlerinden
hatırlanan müşterek
anılarımızı, 50 yıl
içinde yaşadıklarını,
evliliklerini,
çocuklarını ve uçuş
hayatlarını anlattılar.
Philip sohbet esnasında
arkadaşlara benim müziğe
olan merakımdan ve
kendisine şarkı
sözlerinin anlamlarını
sorduğumdan bahsedince
doğrusu hafızasına çok
şaşırdım. Kendisine
yıllar önce sabırla bana
şarkı sözlerinin
anlamlarını izah ettiği
için bir kere daha
teşekkür ettim. |
Kıdemlimiz çok iyi
düşünmüş ve
fotoğraflarımızın
bulunduğu mezuniyet
kitabını beraberinde
getirmişti.
Birbirini tanımakta
zorluk çekenler,
karşısındakinin yaka
kartındaki ismiyle
mezuniyet
kitabındaki
fotoğrafına bakıp
birbirlerini kolayca
tanımışlardı.
Arkadaşlardan
kimisinin saçları
tamamen dökülmüş,
kimisi oldukça göbek
bağlamıştı. Belki
dikkat
etmişsinizdir,
aradan ne kadar uzun
yıllar geçerse
geçsin, insanın
fiziki görünüşünde
pek çok
değişiklikler
olabiliyor ama
gözlerin rengi ve
bakışları hiç
değişmiyor ve kişiyi
tanımak mümkün
oluyor. |
Ertesi akşam
hemen
yakınımızda
bulunan Hava
Müzesi'nde akşam
yemeği tertip
edilmişti. Ben
Hava Müzesi'ni
Hv.Kv.Lojistik
Başkanı olarak
1983 yılında
Wright Patterson
Üssü'ndeki
ABD.Hv.Lojistik
Komutanlığında
tertiplenen F-16
İkmal Bakım
Sözleşmesi'ni
imzalamak için
geldiğimde
ziyaret
etmiştim. O
zaman, bütün bir
öğleden sonramı
harcayarak ancak
gezebildiğim
müzenin hemen
girişinde büyük
bir kafeterya
bulunduğu ve
orada yemek
yediğim aklımda
kalmıştı.
Herhalde sınıf
yemeğimizi o
büyük
kafeteryada
düzenlemişlerdir
diye aklımdan
geçiriyordum. |
Bizi akşam yemeği
için Hava Müzesi'ne
götürmek üzere
tahsis edilen iki
otobüse bindik ve
müzenin girişindeki
kafeteryanın önünde
otobüslerden indik.
Önden giden
kıdemlimiz kendisini
takip etmemizi
söyledi.
Kafeteryanın önünden
geçip müzenin içine
doğru ilerlemekte
olan kıdemlimize,
yemeği kafeterya
salonunda yemeyecek
miyiz diye sorunca
bana: "yemeği
yiyeceğimiz yer
herkes için büyük
bir sürpriz olacak"
dedi. Biraz daha
ileriye, uçakların
sergilendiği bölüme
geçince gerçekten,
bizi ne kadar büyük
bir sürprizin
beklediğini gördük.
ABD Hava Kuvvetleri
büyük bir incelik
gösterip jest
yaparak emekli
pilotlarının 50'nci
mezuniyet yılını
kutlamaları için
tertipledikleri bu
özel gecede, onların
hizmet yıllarında
uçtukları uçaklarla
iç içe, bir arada,
karşılıklı, yan yana
olmaları için Hava
Müzesi'nde savaş
uçaklarının
sergilendiği bölümü
emekli pilotlarına
yemek salonu olarak
tahsis etmişti.
|
Uçakların bulunduğu
bölümde isimlere
göre düzenlenen
masamızın numarasını
salonun girişindeki
levhaya bakıp
öğrendik. Kaya
Ergenç, Öner Dinçer,
ben ve diğer üç
arkadaşımızla
beraber masamızın
başına geldiğimizde.
bir F-86F tipi
uçağın tam
karşısındaki masada
oturacağımızı
görmeyeyim mi! İlk
göz ağrım F-86
uçağını yıllar sonra
birden karşımda
görünce
heyecanlandım, çok
şaşırdım, ve
gözlerime
inanamadım!
Mississippi,
Greenville Üssü Jet
Eğitim Filosu'nda
T-33'lerden mezun
olup pilot brövemizi
aldıktan sonra,
Arizona'nın Williams
Hava Üssü'ndeki atış
okulunda 50 yıl önce
Harbe Hazırlık
eğitimi gördüğümüz
F-86F uçağı, işte
şimdi 50'nci
mezuniyet yılını
kutladığımız bu özel
gecede oturduğumuz
masanın tam
karşısında bütün
güzelliğiyle sanki
bana bakıyor
gibiydi! Acaba bu
bir rüya olabilir
miydi? Hayır, rüya
değildi! Uçuş
okulundan mezun
olduktan sonra harbe
hazırlık eğitimi
gördüğüm F-86F
uçağının tam
karşısında bulunan
masada
arkadaşlarımla bir
arada 50'nci
mezuniyet yılını
kutlamam, hayatımda
yaşamış olduğum en
büyük mutluluklardan
biri olmuştur. |
2008 MAYIS: İLK UÇUŞ
BİRLİĞİM MERZİFON
142'NCİ KATILIŞIMIN
50'NCİ YIL KUTLAMASI |
ABD'de uçuş
okulundan
mezuniyetimizin
50'nci yılını Dayton
- Ohio'da
kutladıktan bir ay
kadar sonra, 50 yıl
önce ilk uçuş
birliğim olarak
katıldığım Merzifon
142'nci Filo
(şimdiki 151'nci
Filo) tarafından
tertiplenen filo
gecesi için bir
davetiye aldım.
Amerika'da
mezuniyetimin 50'nci
yılı kutlamasına
katıldıktan sonra
ilk uçuş birliğime
katılışımın da
50'nci yılını
kutlayacak olmamdan
daha büyük bir
mutluluk olabilir
miydi? Filo gecesine
katılacağımı sayın
Üs Komutanı
Tuğgeneral Tayfur
Fikret Erbilgin ile
151'nci Filo
Komutanı sayın
Kurmay Yarbay Sargun
Göktun'a bildirdim. |
Gecenin
tertiplendiği gün
sabah erken saatte
İstanbul'dan
arabamla yola
çıktım.
Bolu-Gerede-Ilgaz-Tosya,
Osmancık üzerinden
Merzifon'a geldim.
Yolda fazla trafik
olmadığından
Merzifon'a öğleden
sonra saat 14.00
civarında varmıştım.
Şehrin yukarı
tarafında bulunan
lojmanlar
bölgesindeki
misafirhanenin önüne
arabamı park
ettiğimde, orada
uçuş kıyafetiyle bir
Kurmay Yarbayın
beklemekte olduğunu
gördüm. Kendisini
daha önce hiç
görmediğim ve
tanımadığım Kurmay
Yarbay yanıma
gelerek kendisini
151'nci Filo
Komutanı Yarbay
Sargun Göktuğ (geçen
yıl Tuğgenerallik
rütbesine terfi
etti) olarak tanıtıp
hoş geldiniz deyince
çok duygulandım. Ben
filo gecesinin
yapılacağı tarihte
misafirhanede yer
ayırtmak için
telefon ettiğimde,
misafirhane
görevlisi, gelen
misafirlere yardımcı
olmaları talimatı
aldıklarını söylemiş
ve benim geliş
saatimi ve geleceğim
vasıtayı sormuştu.
Ben de kendilerine
İstanbul'dan kendi
arabamla sabah erken
saatte yola
çıkacağımı ama yol
uzun olduğu için
varış saatimi
bilmeme imkan
olamayacağını
söylemiştim.
Misafirhane önüne
geldiğimde Filo
Komutanı bana hoş
geldiniz deyince, o
kadar uzun yoldan
gelen bir kişiyi
bekleyip karşılamış
olmasından çok
etkilendiğimi ve
duygulandığımı
söyledim, kendisine
büyük zahmetleri
için teşekkür ettim.
|
Beni karşılayan Filo
Komutanı eğer arzu
edersem akşam saat
20.00'de başlayacak
olan yemeğe kadar
Üs'sü ve Filoyu
gezdirebileceğini
söyleyince çok
memnun oldum. |
Önce şehitlik
ziyareti yapmayı
arzu ettiğimi Filo
Komutanına söyledim.
Beraberce şehitliğe
gittik. Orada şehit
arkadaşlarımın
kabirlerini tek tek
ziyaret ettim ve
onları sevgi, saygı
ve rahmetle andım.
|
Şehitlik
ziyaretinden sonra
Üs'se geldik. Üs'de
ilk önce, benim 50
yıl önce görev
yaptığım filo
binasını görmek
istedim. Bizden
sonra F-5 ve daha
sonra F-16
filolarının
Merzifon'da
konuşmasıyla beraber
yeni filo binaları
yapılmıştı. Bizim o
zamanki filo binamız
Üs Muhabere Tabur
Komutanlığı'na
tahsis edilmişti.
İlk göz ağrım
filomun önünde
aşağıdaki fotoğrafı
çektirdim. |
|
Eski filo binasının
içine girince ilk
önce bizim
zamanımızda brifing
salonu olarak
kullandığımız odayı
görmek istedim.
Brifing salonumuz
kapıdan girişte
hemen solda
bulunuyordu. Oda,
içindeki üç masa ve
iki etajerle gözüme
o zamankinden çok
daha küçük gözüktü.
Daha önce söylediğim
gibi o zamanlar
binada kalorifer
sistemi yoktu ve
bizler brifing
salonunun bir
köşesine kurulan
kömür sobasıyla
ısınıyorduk. Salona
girince ilk baktığım
yer nedense işte o
kömür sobasının
bulunduğu köşe oldu.
O anda çok
duygulandım ve
kendimi çok tuhaf
hissettim. Brifing
salonundan sonra
hemen karşısında
bulunan o zamanki
Eğitim Subaylığı
odasını, Filo
Komutanı ve Harekat
Subayı'nın odalarını
dolaştım. O zaman
emirlerinde büyük
bir zevkle, gururla
ve şevkle görev
yaptığım ve halen
ebediyete göç etmiş
bulunan Filo
Komutanımı, Harekat
Subayımı, Eğitim
Subayımı ve görev
uçuşlarında şehit
düşen filo
arkadaşlarımı sevgi,
saygı, özlem ve
rahmetle andım. |
Filo Brifing Salonu
içinde çekilen
fotoğrafım. Mayıs
2008 |
Eski filo binasını
ziyaret ettikten
sonra Filo Komutanı
beni uçuş hattına
götürdü. Uçak
sığınaklarından
birinin içinde
bulunan F-16C uçağı
hakkında bilgi
verdikten sonra
uçağın kokpitini
tanıttı. |
151'nci Filo K. Kur.Yb.
Sargun Göktun ve ben
F-16C Uçağı önünde |
Filo binasından
sonra görmek
istediğim yer, alarm
nöbetlerini
tuttuğumuz pist başı
alarm binası idi.
Merzifon F-86
hatıralarımın bundan
önceki bölümünde,
bizim zamanımızda
alarm nöbeti
tuttuğumuz yerin ne
kadar kötü bir
durumda olduğunu ve
nöbet yerinde ne
kadar büyük
sıkıntılar
yaşadığımızı
anlatmıştım. Biz
alarm nöbetlerini,
ayni zamanda pist
başı aracı olarak da
kullanılan, kapalı
bir kamyon kasası
şeklinde, ısıtıcısı
olmadığı için küçük
bir elektrik
sobasıyla ısıtılan
ve kışın buz kesen,
gürültülü bir
jeneratör aracının
içinde tutardık.
Jeneratör aracının
iç bölmesinde
uzunlamasına
yerleştirilen iki
tahta sıra,
pilotların istirahat
etmeleri için yatak
vazifesi görürdü.
Her pilota deniz
üzeri uçuşlar için
ismen dağıtımı
yapılan can
yeleklerimizi de
ağzımızla şişirip
yastık olarak
kullanırdık. Tuvalet
ihtiyaçları için
pist başı aracının
biraz uzağında
tenekeden yapılmış
bir sahra tuvaleti
kullanılırdı. |
Filo Komutanı beni
aracıyla pistin 05
başında bulunan
alarm nöbet binasına
getirirken işte
aklımdan bunlar
geçiyordu. Yeni
alarm nöbet binası,
tertemiz küçük bir
çay ocağı, tuvaleti,
duşu, yatak odası ve
televizyonu olan
küçük bir dinlenme
salonuyla hem
pilotların hem de
uçak makinistlerinin
rahatça ve huzur
içinde görev
yapabilecekleri
şekilde
düzenlenmişti.
Dinlenme salonunda
pilotların okumaları
için doküman,
kitaplar ve Hava
Kuvvetleri yayınları
bulunuyordu. |
Pist başı alarm
nöbet binasını da
gördükten sonra
şehir içinde küçük
bir tur atıp
misafirhaneye
döndük.
Misafirhanenin
lobisinde çok büyük
bir sürprizin beni
beklemekte olduğunu
nereden
bilebilirdim?
Misafirhaneden içeri
girince orada benim
50 yıl önceki ilk
Filo Komutanım Lütfi
Gündoğdu'yu (Emekli
Hava Tuğgeneral)
görünce sanki
dünyalar benim oldu.
Gündoğdu Generalim
de komutanlığını
yaptığı filonun
gecesine şeref
misafiri olarak
katılıyordu. |
Fotoğrafta, efsane
havacı, ilk Filo
Komutanım Lütfi
Gündoğdu ile
kucaklaşıyoruz. |
Lütfi Gündoğdu, Türk
Hava Kuvvetleri'nin
1952 yılında
pervaneli uçaklardan
jet çağına geçişi
sırasında, T-33
uçaklarında öğretmen
pilot olarak
yetiştirilmek üzere
ABD'ye gönderilen
ilk 8 pilottan biri
idi. F-84G uçakları
1952 yılında
Türkiye'ye geldikten
kısa süre sonra
teşkil edilen 4'lü
F-84G akrotiminin
liderliğini
yapmıştı. |
Efsane havacı Lütfi
Gündoğdu'nun şeref
misafiri olarak
davet edildiği filo
gecesine, Merzifon
Üssü'nün bağlı
olduğu Diyarbakır
2'nci Hava Kuvveti
Komutanı Korgeneral
Rasim Arslan da
büyük bir incelik
göstererek
katılmıştı. |
Aşağıdaki fotoğrafta
(soldan sağa) 5'nci
Üs Harekat Komutanı
Kur.Albay Topçu,
5nci Üs Komutanı
Hv.Tuğgeneral Tayfur
Fikret Erbilgin,
2'nci Hava Kuvvet
Komutanı
Hv.Korgeneral Rasim
Arslan,
E.Hv.Tuğgeneral
Lütfi Gündoğdu ve
ben görülüyoruz.
|
Akşam yemeğe
başlamadan verilen
resepsiyonda 151'nci
Filo'nun değerli
pilotları ile Üs'sün
diğer güzide
mensupları ve
muhterem eşleriyle
tanışmak fırsatı
buldum. Sohbetimiz
esnasında benim
kaleme aldığım
Merzifon F-86
Hatıraları
kitapçığının pilot
eşleri tarafından da
okunduğunu öğrenmem
benim için gerçekten
büyük bir sürpriz
oldu. Bu anı
kitapçığı o tarihten
bir süre önce Hava
Kuvvetleri Komutanı
emriyle Hava
Kuvvetleri
Bülteni'ne ek olarak
tüm Hava Kuvvetleri
birliklerine
yayınlanmıştı. Bu
anı kitapçığının
pilot eşleri
tarafından
okunduğunu öğrenmek
beni son derece
sevindirmişti.
|
Kaleme aldığım
Merzifon anılarımda o yıllarda daha
lojmanların yapılmadığını, şehirde
bir tek kaloriferli evden başka
diğer bütün evlerin sobayla ısıtılan
evler olduğunu, sadece iki kişinin
evinde buzdolabı bulunduğunu,
kimsenin evinde çamaşır makinesi
olmadığını, hele bulaşık makinesinin
varlığının bile bilinmediğini, o
yıllarda daha henüz tüplü gaz
ocakları piyasaya çıkmadığından,
evli arkadaşlarımızın eşlerinin
mutfaklarında pompalı gaz ocağı
kullandıkları gibi konuları okuyan
sayın pilot eşleri, o zamanki
yaşantılarla bu günü mukayese
ettiklerinde herhalde kendilerinin
çok şanslı olduklarını
düşünmüşlerdir. |
Resepsiyon ve kokteyli
takiben akşam yemeği için
masalarımıza oturduk.
Yemeğin ortalarına doğru
151'nci Filo pilotları, bir
animasyon gösterisi yapmaya
başladılar. Ben bir filo
gecesinde pilotlar
tarafından düzenlenen
böylesine ilginç bir
animasyon gösterisini ilk
defa görüyordum. Animasyon
gösterinde filonun yetenekli
pilotları aynen profesyonel
sahne sanatçıları gibi
değişik kostümler içinde çok
esprili bir gösteri
yaptılar. Gösteriyle
beraber, sahnenin iki
tarafına yerleştirilmiş iki
büyük perdeye bilgisayarda
hazırlanan çok güzel uçuş
görüntüleri
aksettiriliyordu. Animasyon
gösterisi, karşılıklı
diyaloglar ve espriler sahne
sanatçılarını aratmayacak
ustalıkta idi. Animasyon ve
video görüntülerini izlerken
işte bir savaş uçağında
uçanlardan ancak böylesine
mükemmel bir sanat gösterisi
yapmaları beklenir dedim! |
Ertesi sabah dönüş için
yola çıkmadan önce sayın
Üs Komutanı Tuğgeneral
Tayfur Fikret Erbilgin
ve Filo Komutanı sayın
Sargun Göktun'a veda
ederken Filonun eski
mensuplarına
gösterdikleri büyük
ilgi, yakınlık ile
böylesine unutulmaz bir
gecede ev sahipliği
yaptıkları için
kendilerine şükranlarımı
ifade ettim. |
Uçuş okulundan
mezuniyetimin ve
takiben ilk uçuş
birliğine
katılışımın 50'nci
yılını işte böyle
iki unutulmaz olayla
kutlayarak hayatımda
duyabileceğim en
büyük mutluluklardan
birini yaşadım.
|
MERZİFON’DA
KADERİNE TERK
EDİLEN SPITFIRE
UÇAKLARI |
Ağustos 1958'de
Merzifon’da göreve
başladığımda, o
tarihten dört yıl
kadar önce servis
dışı bırakılıp
Merzifon Üssü'nün
eski pisti üzerine
sıra sıra dizilmiş
Spitfire uçaklarıyla
ilgili yazacağım bu
anıma ne başlık
koymalıyım diye epey
düşündüm ve sonunda
yazımın başlığını
“MERZİFON’DA
KADERİNE TERK EDİLEN
SPITFIRE UÇAKLARI”
şeklinde koydum.
Neden böyle bir
başlık koydum?
|
Biz sınıf
arkadaşım Öner Dinçer (Emekli Hava
Korgeneral) ile beraber ABD'de uçuş
okulundan mezun olduktan ve F-86
uçaklarında Harbe Hazırlık eğitimi
gördükten sonra iki F-86 filosunun
bulunduğu Merzifon'a tayin olmuştuk.
İkimiz de bekar olduğumuzdan Üs'deki
misafirhanede kalıyorduk. Hafta
içinde uçuş faaliyetleriyle devamlı
meşgul olduğumuz için vaktin nasıl
geçtiğini anlamıyorduk ama hafta
sonlarında kitap okumaktan başka
kendimizi meşgul edecek bir şey
bulamıyorduk. |
Filo'ya
katıldığımız ilk günler
karargah önünden kalkan
mesai otobüsüyle çevre
yolundan filoya gelirken,
karargah binası ile ana pist
arasında yer alan eski pist
üzerinde sıralanmış,
sayıları yaklaşık 30-35
civarında olan Spitfire
uçakları dikkatimi çekmişti.
Bu efsane uçakların ismini
daha önce çok duymuş,
fotoğraflarını görüp
filmlerini seyretmiştim ama
uçağın kendisini yakından
görme fırsatım hiç
olmamıştı. Mesai otobüsüyle
filoya gidip gelirken eski
pist üzerinde düzgün bir
şekilde sıralanmış bulunan
bu Spitfire uçaklarına
uzaktan bakar ve ilk
fırsatta bu uçakların başına
gidip onları yakından
incelemeliyim diye aklımdan
geçirirdim. Uçakların
üzerinde bulundukları eski
pist bizim kaldığımız
misafirhaneye yürüyüş
mesafesindeydi. |
Şimdi
sırası gelmişken
Spitfire uçaklarıyla
ilgili kısa bir bilgiyi
sizlerle paylaşmalıyım.
İngiliz Supermarine
Aviation firmasının baş
mühendisi R.J.Mitchel
tarafından dizayn
edilen, yekpare metal
tasarımlı, tek motorlu
ve tek pilotlu olan bu
uçak ilk uçuşunu 5 Mart
1936'da yaptıktan sonra
4 Ağustos 1938 tarihinde
İngiliz Kraliyet Hava
Kuvvetleri (RAF)
filolarında hizmete
girmiştir. Spitfire
uçaklarının birbirinden
farklı motor ve silah
sistemleriyle çok
değişik modellerinden
toplam 22.777 adet
üretilmiştir. |
Spitfire uçakları
1940 yılının Temmuz
- Kasım ayları
arasında cereyan
eden İngiltere
Savaşı (Battle of
Britain) sırasında
Manş Denizi ve
İngiltere Adası
üzerinde Alman savaş
uçaklarına karşı
sağladığı
başarılarla dünya
havacılık tarihine
ismini yazdırmıştır.
Tarihçiler, beş ay
süren İngiltere
Savaşı (Battle of
Britain) sırasında,
İngiliz Kraliyet
Hava Kuvvetleri
uçaklarının Alman
uçaklarına karşı
kazandıkları
başarılar sayesinde,
İngiltere adasına
yapılacak muhtemel
bir Alman
istilasının önüne
geçildiğini
yazmışlardır.
Zamanın İngiltere
Başbakanı Winston
Churchill, İngiltere
Savaşı'nı kazanan
havacıları için
tarihe geçen şu
sözleri söylemiştir:
"Never in the field
of human conflict
has so much been
owed by so many to
so few" (Harp
tarihinde bu kadar
çok insanın bu kadar
az kişiye böylesine
büyük bir minnet
borcu olduğu asla
görülmemiştir). |
2'nci Dünya
savaşı içinde
İngiltere
Hükümeti ile
yapılan bir
ikili anlaşma
ile Hava
Kuvvetlerimize
değişik
modellerde
toplam 280 adet
Spitfire uçağı
verilmiştir. Bu
uçaklardan 39
adet Spitfire MK
5B modeli ile 71
adet Spitfire MK
5C modeli uçak
1944-1948
yılları
arasında; 170
adet Spitfire MK
9 modeli uçak da
1947-1954
yılları arasında
Türk Hava
Kuvvetleri'ne
teslim
edilmiştir. |
1940'lı-50'li
Yıllarda
Türk
semalarını
koruyan bir
Spitfire
uçağı
|
|
|
Bu vesileyle,
Merzifon Üssü'nün tarihçesiyle
ilgili de kısa bir bilgi vereyim.
Merzifon'da ilk hava birliği,
1936’da hava atış okulu olarak
şimdiki Devlet Hastanesi'nin
yakınındaki düzlük alanda yapılan
bir toprak pist ile faaliyete
geçmişti. Daha sonraki yıllarda
Üs'sün halen bulunduğu bölgeye bir
beton pist inşa edilince Çorlu'da
bulunan 4'ncü Tayyare Alayı 26-27
Temmuz 1942'de buraya intikal
etmiştir. Daha sonra, İngiltere'den
temin edilen Spitfire MK9
uçaklarından teşkil edilen iki filo
Üs'de konuşlandırılmış ve 1954-56
yılları arasında şimdiki jet
pistlerinin inşa edilmesine
başlanmasıyla iki Spitfire filosunun
30-35 civarında bulunan uçağı
servisten kaldırılmış ve eski pist
üzerine çekilerek kaderlerine terk
edilmişlerdi. |
İşte
tarihçesini kısaca
anlattığım bu Spitfire
uçaklarını yakından görmek
ve kokpitlerini incelemek
üzere bir Pazar günü Öner'le
beraber eski pistteki
uçakların başına gittik.
Uçaklara yakından bakınca bu
güzel, alımlı ve güçlü
görünümlü Spitfire'lerden
bir kısmının sanki uçuştan
yeni gelip park etmiş ve
takozları konmuş gibi yeni
oldukları hemen dikkatimi
çekti. Diğer dikkatimi çeken
şey de uçağın burnunun büyük
bir kısmını kaplayan
koskocaman motoru oldu. Eski
Spitfire pilotu büyüklerimiz
Spitfire'lerin ne kadar
mükemmel bir av uçağı
olduklarını anlatırken,
Merzifon filolarına tahsis
edilen uçakların
İngiltere'den son alınan çok
güçlü motorlu MK 9 tipinde
uçaklar olduğundan bahseder
ve motorunun çok güçlü
olması sebebiyle kalkıştan
önce motor kontrolleri
yapılırken eğer levye tam
göbeğe çekilmezse burnun
aşağı gelip pervanenin yere
çarpma tehlikesi olduğunu
söylerlerdi. |
Bir
Pazar günü eski pist
üzerinde sırayla park
halinde bulunan
uçakların başına
gidince, uçaklardan en
yeni durumda olanlardan
birinin kokpitine Öner,
diğerinin kokpitine de
ben girdim. Kokpitin
içinde gaz kolu, uçuş
kumandaları, motor ve
uçuş saatleri çok yeni
durumda görülüyordu. O
gün uzun bir süre
kokpitin içinde kalmış;
gaz koluyla ve uçuş
kumandalarıyla oynayıp
uçuş ve motor saatlerini
inceleyerek çok güzel
vakit geçirmiştik. |
Akşam misafirhanede
arkadaşlarla
toplanınca onlara
gün içinde Öner'le
beraber
Spitfire'lerin
bulunduğu yere
giderek onları
incelediğimizi ve
kokpitlerinin
içlerine girerek
hoşça vakit
geçirdiğimizi
anlattık. Üs
misafirhanesinde
kalanların en
gençleri Öner ile
bendim. Diğer pilot
arkadaşlarımız
bizden önce mezun
olan
devrelerdendiler.
Biz o gün
Spitfire'lerin
başına gidip
kokpitlerinin içine
girerek hoşça vakit
geçirdiğimizi
söyleyince bize: "Eyhah!
keşke önceden bize
Spitfire'lere
gideceğinizi
söyleseydiniz!
Uçakların kokpitine
girmekle siz büyük
bir tehlike
atlattığınızın
farkında
değilsiniz!"
demesinler mi!
Atlattığımız
tehlikenin ne
olduğunu da hemen
izah ettiler. Meğer
yaklaşık dört yıldır
orada park halinde
bulunan
Spitfire'lerin
kokpitinin içine
yılanlar, çiyanlar
ve fareler yuva
yapmışlar. Hatta bir
kaç kere kokpitin
içinde akreplerin
olduğu da görülmüş.
Biz o gün böyle bir
tehlikenin
varlığından habersiz
uzun süre kokpitin
içinde vakit
geçirmişiz. Daha
sonraki aylarda bir
kaç kere daha
Spitfire'lerin
yanına gittiğimi
hatırlıyorum. Ama
büyüklerimizin bizi
uyardıkları konuda,
kokpite girmeden
önce içerisini
dikkatle kontrol
eder, yılan, çiyan,
akrep, fare vs gibi
mahlukatın
bulunmadığından emin
olduktan sonra
kokpite girip vakit
geçirirdim. |
Şimdi hikayemin
başına döneyim
ve neden bu
hikayeme başlık
olarak
"MERZİFON’DA
KADERİNE TERK
EDİLEN SPITFIRE
UÇAKLARI"
dediğimi izah
edeyim. |
Merzifon'da göreve
başlayışımın
üzerinden bir yıla
yakın zaman
geçmişti. Bir gün
mesai otobüsüyle
sabah çevre yolundan
filoya gelirken eski
pist üzerinde,
Spitfire uçaklarının
başında sivil
elbiseli kalabalık
bir grubun bir
şeyler yaptıkları
dikkatimi çekti.
Uçakların yakınında
da park etmiş
durumda birkaç adet
büyük damperli
kamyon vardı.
Uçakların başındaki
büyük damperli
kamyonları ve
kalabalık grubu
görünce: "Eyvah!
İşte şimdi
korktuğumuz başımıza
geldi!" dedim.
|
Türk Silahlı
Kuvvetleri'nde hizmet ömrünü
tamamlayıp servis dışı bırakılan
uçaklar, araçlar, her türlü malzeme
ve teçhizatın tipleri, sayıları ve
bulundukları yerler, Milli Savunma
Bakanlığı'na bildirilir ve Bakanlık
da bu bilgileri kal işlemlerini
yapmakla görevlendirilmiş olan
Makine Kimya Endüstrisi Kurumu'na (MKEK)
ileterek kal işlemlerinin yapılması
talimatını verirdi. Makine Kimya
Endüstrisi servis dışı bırakılan
malzemenin bulunduğu yere gelerek
beraberinde getirdikleri metal
kesici testereler, balta ve
balyozlarla bu servis dışı bırakılan
uçak, teçhizat ve malzemeleri
parçalayıp damperli kamyonlara
yükleyip kendi hurda depolarının
bulunduğu yere götürürdü.
Parçalanan bu uçakların MKEK
tarafından bir ihaleyle hurda
fiyatına sanayicilere satıldığını,
çok özel ve sağlam metal
karışımlarından imal edilen bu uçak
parçalarının sanayide düdüklü
tencere yapılmasında kullanıldığını
öğrenmiştik. |
O gün
MKEK ekibinin Spitfire
uçaklarını elektrikli
testerelerle kesip, balyoz
ve baltalarla parçalamaları
ve damperli kamyonlara
yükleyip götürmeleri benim
fena halde içimi acıtmıştı.
Belki pilot olmayanlara
garip gelebilir ama biz
pilotlar uçakları canlı
birer yaratık gibi görürüz.
Mesela kendim de dahil pek
çok arkadaşım uçuştan önce
harici kontrolleri yaparken
uçağın gövdesini, kanadını
kuyruğunu okşarız. İşte
sanki birer canlıymışlar
gibi pist üzerinde sıralı bu
Spitfire uçaklarının balta
ve balyozlarla parçalanması
beni çok etkilemiş ve
üzmüştü. Spitfire'lerin
parçalanıp götürüldüğü gün
kendimi adeta elinden
oyuncağı alınan bir çocuk
gibi hissetmiştim. Aradan bu
kadar uzun yıllar geçmesine
rağmen o Spitfire'ler aklıma
geldikçe, acaba o güzelim
Spitfire'lerden en sağlam
durumda olanlardan en az
birkaç tanesi hatıra olarak
saklanamaz mıydı diye hep
kendi kendime hayıflanırım. |
Şimdi
bu noktada bir
özeleştiri yapmak
istiyorum. Türk Hava
Kuvvetleri 1911 yılında
kuruluşuyla, dünyada ilk
kurulan Hava Kuvvetleri
arasında yer almaktadır.
Hava Kuvvetlerimiz
kurulduğu 1911 yılından
itibaren içinde
bulunduğu zamanın en
modern savaş uçaklarıyla
uçmuştur. Mesela 2'nci
Dünya Savaşı öncesinde
Alman yapısı Blenheim,
Heinkel HE-11, ve Focke
Wolf 190 uçaklarıyla:
savaş sırasında ve
sonrasında Amerikan
yapısı B-24 Liberator ve
B-26 Invader bombardıman
uçakları ve P-47
Thunderbolt av
uçaklarıyla uçmuştur.
Savaş sırasında
İngilizlerin birinci hat
savaş uçağı olarak
kullandıkları Mosquito
ve çok sayıda Spitfire
MK9 tipi uçak da Türk
pilotlarının başarıyla
görev yaptıkları uçaklar
arasındadır. Fakat ne
yazık ki bu uçaklardan
tek bir tanesi bile
hatıra olarak
saklanmamıştır. Keşke bu
uçaklardan en az bir kaç
tanesi parçalanıp
hurdaya ayrılmasaydı da
bugün Ankara
Etimesgut'ta, İstanbul
Yeşilköy'de, İzmir ve
Eskişehir'de bulunan
hava müzelerimizde
sergilenebilseydi diye
üzüntü duyarım. |
Jet çağına
geçildikten sonra
pervaneli
uçaklarımızı
saklayamamış
olmamızın eksikliği
anlaşılmış ve Türk
Hava Kuvvetleri'nin
envanterine giren
ilk jet uçağı T-33
ve F-84G'lerden
itibaren hizmet
gören bütün muharip
ve eğitim jet
uçaklarımız ile
pervaneli eğitim ve
ulaştırma
uçaklarımızın servis
dışı
bırakılanlarından
yeteri kadar
muhafaza edilip
müzelerimizde
sergilenmiştir.
|
Servis dışı
bırakılan
uçaklardan bir
kısmı da
üniversitelerin
Uçak
Mühendisliği
fakültesine
verilmiş ve
böylece
üniversitelerin
ilgili bölümünde
uçak
mühendisliği
eğitimi gören
öğrencilerinin
uçakların
fotoğrafları
veya maketleri
üzerinden değil,
bizzat kendisi
üzerinde
incelemeler
yaparak uçağı
daha yakından
tanımaları ve
daha iyi
yetişmeleri
sağlanmıştır.
Mesela, servis
dışı bırakılan
F-104G
uçaklarından
biri 1986
yılında, Orta
Doğu Teknik
Üniversitesi
(ODTÜ)
Rektörlüğü'nün
Hava Kuvvetleri
Komutanlığı'ndan
talebi üzerine
uçağın kanopisi
ve pilot koltuğu
üzerinde bulunan
ve pilotun
paraşütle
atlamak zorunda
kalması halinde
koltuğu fırlatan
patlayıcıları
üzerinden
çıkarılıp
emniyete
alındıktan
sonra, ODTÜ Uçak
Mühendisliği
Fakültesi'ne
teslim
edilmiştir. |
Hizmet dışı
bırakılan F-104G
uçaklarından başka
bir tanesinin de
Marmara
Üniversitesi'ne
verildiğini, ben
emekli olduktan
yıllar sonra bir
tesadüf eseri
öğrenmiştim. Bunun
çok hoş bulacağınızı
düşündüğüm
hikayesini sizlerle
paylaşmalıyım. Bir
gün
İstanbul-Göztepe'de,
minibüs yolu
üzerinde arabamla
Kadıköy istikametine
doğru giderken her
zaman olduğu gibi
trafik iyice
yoğunlaştı ve bir
ara trafik iyice
kilitlendi. Arabamın
içinde trafiğin
açılmasını beklerken
ve sağa sola
bakınırken, bir ara
sağ tarafta, büyük
bir kapının
arkasındaki geniş
bir avlunun içinde
bir platform üzerine
konmuş olan bir
F-104 uçağı
görmeyeyim mi! Acaba
trafiğin verdiği
yorgunluktan ben
hayal mi görüyorum,
bu F-104 uçağının
burada ne iş var
dedim. Yok, hayır,
hayal mayal
görmüyordum. Geniş
avlunun ortasındaki
platform üzerinde
bütün iç açıcı
güzelliğiyle duran
uçak, benim çeşitli
tipleriyle 7 yıla
yakın bir süre
uçtuğum F-104
uçağından başkası
değildi! Geniş
avlusu bulunan
binanın Marmara
Üniversitesine bağlı
fakültelerin
konuşlandığı bir
bina olduğunu
sonradan öğrendim.
Hava Kuvvetleri
Komutanlığı, ODTÜ'ye
verdiği gibi Marmara
Üniversitesine de
bir F-104 Uçağı
vermişti. |
Servis dışı
bırakıldıktan sonra çeşitli tipte
uçaklardan bir kısmı çok güzel bir
uygulamayla Hava Kuvvetleri
üslerinin nizamiyelerinin
önlerindeki platform üzerine
yerleştirilmiştir. Üs
nizamiyelerinin önüne yerleştirilen
bu uçaklar, geçmişte o üsde görev
yapan uçaklar arasından seçilmiştir.
|
Sözün
burasında, keşke Merzifon
Üssü'nde görev yapan
Spitfire uçaklarından hiç
olmazsa bir tanesi
kaderlerine terk edilmeyip
muhafaza edilebilseydi ve
hizmet ettiği Merzifon
Üssü'nün giriş nizamiyesinde
ebedi bir hatıra olarak
yerini alabilseydi diye hep
düşünmüşümdür. |
FİLO BİNAMIZIN CİVARINDA
YAŞAYAN SEVİMLİ, DOST
İKİ KÖPEĞİN HİKAYESİ
|
Merzifon Üssü'nde
görev yapmamın
üzerinden 50 küsur
yıl geçtikten sonra,
o yıllarda yaşadığım
ilginç havacılık
hikayelerinin, genç
havacı arkadaşlarıma
yazılı bir not
olarak iletilmesi
gerektiğine inanarak
bu anılarımı kaleme
alırken; havacılık
anılarımla belki de
hiç ilgisi yok gibi
görünüyor ama,
filoya katıldığım
zaman, filo
binamızın civarında
yaşayan iki sevimli
köpeğin hikayesini
de sizlerle
paylaşmak istiyorum. |
Bizim görev
yaptığımız
yıllarda
Merzifon
Üssü'nün
personel mevcudu
oldukça azdı.
Şehirde kirada
oturan
personelin üsse
taşınması için 2
adet otobüs ile
8-10 adet GMC
aracı yeterli
oluyordu.
Şehirde kiralık
evlerde oturan
personelin Üs'se
getirilip
götürülmesi için
yeterli sayıda
otobüs tahsis
edilemediğinden
bir kısım
personel GMC
araçlarıyla
taşınıyordu.
Normal olarak
ağır yük,
teçhizat ve
malzeme
taşınması için
imal edilen GMC
araçları,
üzerleri tente
ile kaplanıp
arkadaki kasa
kısmına
uzunlamasına iki
adet tahta sıra
konularak
personel taşıma
aracı haline
getirilmişti.
Tabii kıdemli
personelin
otobüsleri,
kıdemsizlerin de
GMC araçlarını
kullandıklarını
söylememe gerek
yok. |
Biz Üs
misafirhanesinde
kalan pilotlar sabah
mesaiye gitmek için
uçuş elbiselerimizi
giymiş vaziyette,
karargah binası
önünde mesai
araçlarının
gelmesini beklerdik.
Mesai otobüsü
nizamiyeden girip
karargah binası ile
bakım hangarı
arasındaki köşede
şehirden gelen
personeli
indirdikten sonra
bizler otobüse biner
ve filoya gelirdik. |
Göreve yeni
katıldığım günlerde otobüsle çevre
yolundan filoların bulunduğu yolun
köşesine geldiğimizde, yolun hemen
iç tarafında iki köpeğin otobüsü
beklediklerini, otobüs yavaşlayıp
filoların bulunduğu yola girince
otobüsün önüne geçip aynen bir
eskort görevi yapar gibi yaklaşık
100 metre ilerdeki filo binasına
kadar otobüsün önünde yürüdüklerini
ve filo önünde bizler otobüsten
inerken de kuyruk sallayıp çeşitli
sevinç gösterileri yaptıklarını
büyük bir ilgiyle izliyordum. Bunlar
cins köpekler değildi. Birinin rengi
sarı, diğerinin beyaz olan
bildiğimiz sokak köpekleri idi.
Beyaz renkli köpek filo otobüsünün
önünde eskort gibi yürürken devamlı
topallıyordu. Köpeklerden sarı
renkli olanına bizden önceki
arkadaşlar "Sarı" ismini vermişler,
topallayan köpeğe de "Topal" ismini
takmışlardı. |
Çocukluğumdan beri kedi,
köpek ve bütün hayvanları
çok sevdiğimden olsa gerek,
bu iki köpeği de hemen ilk
bakışta çok sevmiştim. (NOT:
Halen oturmakta olduğumuz
İstanbul - Beykoz Riva
köyündeki evimizin garajında
ve bahçesinde 7 adet köpek
ile sevgili eşimin mutfağını
çok beğenip sokaktan
kapımızın önüne akşam yemeği
için gelen 3 köpekle
beraber, toplam 10 köpeği
beslediğimizi bu vesileyle
burada belirtmeliyim. Bu da
ayrı bir hikaye konusu!). |
Mesai
otobüsüyle her gün
filoya gelişimizde
filonun önünde otobüsten
inince bizleri türlü
çeşitli sevgi
gösterileriyle
karşılayan bu köpekler,
1954 yılında Merzifon
jet pisti ve uçuş
tesislerinin inşaat
işlerinin NATO'dan
ihalesini alan bir
Fransız inşaat
firmasının mühendisleri
tarafından yolda perişan
bir şekilde bulunup
şantiye binasına
getirilmiş. Fransız
inşaat firmasının
mühendisleri pist
inşaatının devam ettiği
iki yıl boyunca bu
köpekleri besleyip
bakmışlar ve şantiye
binasında bekçi köpeği
olarak kullanmışlar.
Meydanın inşaat işlerini
tamamlayıp ayrılırken bu
köpekleri ülkelerine
götürmeleri mümkün
olmadığından şantiye
bölgesinde bırakıp
ülkelerine dönmüşler.
|
Üs misafirhanesinden
filo otobüsüne binip
çevre yolundan
filoya gelirken,
filo yoluna
girişimizde bizi
karşılayan Sarı ve
Topal isimli
köpeklerimizin
otobüsümüzün önünde
yürüyerek bize
eskort eder gibi
refakat etmeleri
hepimizin çok hoşuna
gidiyordu. Evli
arkadaşlar
yanlarında
köpeklerin yiyeceği
bir şeyler getirip
onlara veriyordu.
Filo önünde
otobüsten indikten
sonra bize sevinç
gösterileri
yapmaları hepimizin
içini ısıtıyordu.
Otobüsten inip filo
binasına girmeden
önce onların
başlarını okşar ve
severdik. Ama topal
olan beyaz köpeğe
herhalde topal
olduğu için olsa
gerek, hepimiz daha
çok ilgi
gösterirdik. |
Bu beyaz köpeğin
neden topal
kaldığının
hikayesini de
öğrenmiştik.
Meğer bu iki
köpek Fransız
firmasının
şantiyesinde
koruma görevi
yaparken bir
gece nöbetçi
erleri
değiştirmek için
şantiye
bölgesinden
geçen nöbet
aracına
saldırmışlar.
Nöbet aracına
çarpan beyaz
köpeğin bacağı
kırılmış.
Fransızlar
köpeğin bacağını
tedavi
ettirmişler ama
bacak tam
iyileşememiş ve
öylece sakat
olarak kalmış. |
Filo otobüsümüz bir
gün çevre yolundan
filo istikametine
dönünce, her zamanki
gibi otobüsümüzü
karşılayan
köpeklerimiz
önümüzde eskort
görevi yapar gibi
yürürlerken, Sarı
köpeğin, diğer Topal
köpek gibi bir
ayağını topallayarak
yürüdüğü dikkatimizi
çekti. Acaba Sarı'ya
da gece nöbet
arabası mı çarptı
diye epey
endişelendik. Filo
önünde otobüsten
inince Sarı'nın
ayaklarını, vücudunu
kontrol ettik, ama
her hangi bir yara
bere izine
rastlamadık. Sarı
köpeğimiz ertesi gün
de otobüsün önünde
topallayarak
yürüyünce bunun
ayağını mutlaka
kontrol ettirmeliyiz
dedik. |
Üs'de veteriner
olmadığı için köpeğin ayağını bizim
uçuş doktorumuza gösterelim, belki
doktorumuz ne olduğunu anlar diye
düşündük. Artık bizim şansımıza mı
desek, Merzifon'da görev yaptığımız
sürede çok candan, kalender, arkadaş
canlısı uçuş doktorlarımız olmuştu.
Bu değerli doktorlar bizim hem
arkadaşımız, hem dert ortağımız, hem
de sağlığımızın koruyucuları olarak
kalbimizde unutulmaz bir yer
bırakmışlardır. |
Her uçuş
gününde,, uçuş doktorunun sabah
filoya gelip pilotları tek tek
kontrol etmesi ve ancak uçabilir
dediği pilotların uçmasına müsaade
edilmesi, Türk Hava Kuvvetlerinin
yıllardır uyguladığı vazgeçilmez bir
kuraldı. Normalde, mesai aracının
filoya gelmesiyle eşzamanlı olarak
uçuş doktoru da Sağlık Amirliği'nin
ambulans aracıyla filoya gelir,
pilotları tek tek kontrol ve
gerekirse tansiyonunu ölçüp muayene
eder, uçuşa uygun gördüğü pilotun
filo pilot isim listesindeki isminin
yanına "Artı +" işareti koyardı.
Eğer bir pilotu uçuşa uygun
görmemişse listedeki isminin yanına
"Eksi - " işareti koyardı. Pilot
muayene listesinin bir kopyası
filoda eğitim subayına verilir,
diğer iki kopyasından biri Meydan
Harekat Subaylığı'na, diğeri de Uçuş
Kulesi'ne gönderilirdi. Pilotlar
kalkış talimatı için uçuş kulesiyle
telsiz teması yaptıklarında, kula
operatörü pilot listesinde ancak
isminin yanında "+" işareti olan
pilotlara kalkış müsaadesi verirdi. |
O sabah
uçuş muayenelerimiz yapmak
için gelen uçuş doktoru
arkadaşımıza konuyu anlattık
ve kendisine "Sevgili
Doktor, şimdi sen bizlerin
uçuş muayenelerimizi
tamamladıktan sonra,
filomuzun iki gündür
topallayarak yürüyen Sarı
köpeğimize de bakmalısın.
İnsanların ve hayvanların
anatomileri arasında
benzerlik olduğuna göre her
halde sen bu köpeğimizin hiç
bir şeyi yokken neden
topallamaya başladığını
anlayabilirsin" dedik. |
Pilot
muayenelerinden sonra
uçuş doktorumuzla
beraber, filonun
civarında bir yerde
Topal ile yan yana
yatmakta olan Sarı'nın
yanına gittik. Doktor
arkadaşımız Sarı'nın
topallayan bacağını ayak
ucundan kalça kısmına
kadar eliyle uzun uzun
yoklayıp inceledi.
Bacağını dizinden aşağı
yukarı doğru hareket
ettirirken hayvanın
davranışlarını kontrol
etti. Sarı'nın bacağında
her hangi bir kırık veya
çıkık olmadığını, yarın
bir daha muayene
edeceğini söyledi. Biz
de kendisine latife
ederek:"Sevgili Doktor,
pilotların muayenesinden
sonra köpeğin muayenesi
nasıl zor oluyor
muymuş?" diye
şakalaştık. |
Uçuş doktorumuz
ertesi gün pilot
muayenesi için
filoya geldiğinde
Sarı'yı tekrar uzun
uzun muayene etti.
Bacakta yine hiçbir
şey bulamayınca
bize: "Bu Sarı'nın
bacağında hiç bir
şey yok. Bu köpekler
hem çok akıllı hem
de hisli olurlar.
Sizler filo
otobüsünden inince
hepiniz Topal ile
ilgilendiğinizden bu
Sarı da topallama
numarası yapıp sizin
ilginizi çekmek
istiyor. Bunu da
size
ispatlayabilirim"
dedi. Kantinden alıp
beraberinde
getirdiği bir
yiyecek parçasını
Sarı'ya koklatıp
uzağa fırlatınca
Sarı hiç
topallamadan
yiyeceğe doğru
koştu. İnanılır gibi
değil ama, Sarı,
bizlerin Topal'a
gösterdiğimiz ilgi
ve sevgiyi kıskanmış
ve kendisiyle
ilgilenmemiz için
keskin zekasıyla
topallama numarası
yapmayı düşünmüştü.
Bizlere de canlılar
arasında bir ayırım
yapılmaması
konusunda çok güzel
bir ders vermişti.
|
Filomuzun bu
sevimli
köpeklerinin
hikayesinin bir
de devamı var.
Merzifon'da bir
keresinde araya
uzun bir bayram
tatili girmişti.
Tatilden
dönünce, her
zamanki gibi
filo otobüsünü
karşılayan
sevimli
köpeklerimiz
türlü çeşitli
sevinç
gösterileri
yaparken,
vücutlarının
keneyle kaplı
olduğunu gördük.
Demek ki bu uzun
tatil süresinde
nereden gelmişse
Sarı ile
Topal'ın
üzerleri keneyle
dolmuş. |
Halen evimizde çok
sayıda köpeğimiz
olduğu için
biliyorum,
köpeklerin
üzerindeki
kenelerden kurtulmak
için veterinerlerde
satılan ve
köpeklerin
enselerine sıkılan
bir ilaç var. Bu
ilacı köpeğin
ensesine sıktıktan
sonra bir gün içinde
köpeğin üzerinde tek
bir kene kalmıyor.
Tabii biz o zaman
böyle bir ilacın
varlığından haberdar
değildik. Bu
kenelere nasıl bir
çare buluruz diye
düşünürken bir
arkadaşımız,
köylerde köpeklerin
kenelerden
temizlenmesi için
üzerlerine gaz yağı
döküldüğünü söyledi.
Biz de bunun üzerine
gaz yağıyla kimyasal
özellikleri çok
yakın olduğunu
bildiğimiz JP-4 jet
yakıtından
vücutlarına sürersek
köpeklerin
kenelerden
kurtulabileceğini
düşündük. Bir şişe
içinde getirdiğimiz
JP-4 yakıtından Sarı
ve Topal'ın
üzerlerine sürdük.
Gerçekten bu tavsiye
hemen tesirini
gösterdi ve
köpeklerimiz
üzerlerindeki
kenelerden kurtuldu.
Ancak kenelerinden
kurtulan köpeklerin
üzerlerindeki
tüylerin bir kısmı
döküldü. Acaba biz
köpeklere iyilik
yapalım derken
tüylerinin
dökülmesine sebep mi
olduk diye bir ara
çok endişelendik ama
kısa süre içinde
dökülen tüyler
geriye gelince derin
bir nefes aldık. |
Geçenlerde,
İlkbahar aylarının başında, bizim
köpeklerimizin kene ilaçlarını sürme
zamanı gelmişti. Veterinerden
aldığımız ilacı sevgili eşimle
birlikte tek tek köpeklerimizin
boyunlarına sürerken birden, yıllar
önce Merzifon'da bizim filonun
köpeklerinin üzerlerindeki keneleri
temizlemek için üzerlerine JP-4 jet
yakıtı sürüşümüz aklıma geldi.
Hikayeyi eşime anlatırken jet yakıtı
sürdüğümüz köpeklerin kenelerden
temizlendiğini ancak tüylerinin
döküldüğünü, eğer onların tüyleri
yerine gelmeseydi bundan büyük
vicdan azabı çekeceğimi anlattım.
Eşim bunun üzerine çocukluğundan
aklında kalan bir uygulamayı
anlattı. O zamanlar bit salgını
olurmuş ve ilkokula giden küçük
çocukların pek çoğunun başlarında
bit olur, bu bitler de birinin
başından diğerine geçermiş. O zaman
anneleri, anneanneleri çocuklarının
başlarındaki bitlerden kurtulmaları
için saçlarına gaz yağı sürermiş.
Ben eşimden bu hikayeyi duyunca
demek ki Merzifon'da filo
köpeklerimizin üzerlerindeki
kenelerden kurtulmaları için o zaman
bize gaz yağı sürmemizi tavsiye eden
arkadaşımız doğru bir tavsiyede
bulunmuş dedim. |
İşte
Merzifon'da filomuzun
dostları Topal ile Sarı'nın
hikayelerini de sizlerle
paylaşmış oldum. O sadık
dostlarımızın o zamanlar
fotoğraflarını çekip hatıra
olarak saklamadığıma şimdi
çok pişmanım. |
MERZİFON'DA BİZİM
ZAMANIMIZDA DUŞ YAPMAKTA
KARŞILAŞILAN PROBLEMLER
|
Merzifon’da
yaşadığımız
mutlulukların
yanında, o yılların
mahrumiyetlerle dolu
ortamında çektiğimiz
sıkıntılardan daha
önce bir nebze
bahsetmiştim. Uçuş
faaliyetlerinde
karşılaşılan
lojistik problemler,
filoya sadece bir
jeep aracının tahsis
edilmesinin
yarattığı ulaşım
problemleri, uçuş
elbiselerinin
perişan durumu, uçuş
botları, pist başı
alarm nöbetinin
tutulduğu yerin kötü
koşulları, günlük
gazete okuyamama
gibi sıkıntılardan
daha büyük bir
sıkıntı, gerek filo
binamızda gerek
kaldığımız üs
misafirhanesinde
istediğimiz zaman
duş yapma imkanı
bulamayışımız idi.
Şimdiki filo
binalarında olduğu
gibi o zamanlar
görev yaptığımız
filo binasında duş
yapacak bir yer
bulunmuyordu. |
Türkiye'nin 1952
yılında NATO'ya
girmesinden
sonra Türk Hava
Kuvvetleri'nin
kullanmakta
olduğu pervaneli
muharip
uçaklarımızın
ABD'den temin
edilen F-84G
uçaklarıyla
değiştirilmesi
planlamaları
kapsamında pist
ve uçuş
tesislerinin
yeniden inşa
edilmesine
başlanmıştı.
İnşa edilecek
uçuş pisti, bina
ve tesisler NATO
bütçesinden
temin edilen
parayla
yapılıyordu.
NATO bütçesinden
yapılan bu
İnşaatlarda
bütçe tasarrufu
sağlamak
amacıyla
personel
ihtiyaçları en
az seviyede
tutulan bina
projeleri
uygulanıyordu.
Mesela bölgede
kış mevsiminin
oldukça soğuk
geçtiği
bilindiği halde
inşaat masrafını
en az seviyede
tutmak için
binalara ısıtma
sistemi
kurulmamıştı. Bu
bütçe
kısıtlamaları
çerçevesinde
filo binalarında
pilotların boş
zamanlarında
istirahat edip
çay içecekleri
küçük bir
dinlenme salonu
bulunmuyordu. O
yıllarda Hava
Kuvvetlerimizin
tüm üslerinde
standart olarak
inşa edilen bu
filo binalarında
Filo Komutanı,
Harekat Subayı
ve İstihbarat
Subayı'nın
kullandıkları;
içinde bir masa,
koltuk ve
sehpanın
bulunduğu küçük
birer oda ile
Eğitim Subayı
için uçuş eğitim
faaliyetlerinin
planlandığı ve
duvarlarında
pilotların uçuş
saatlerini ve
yıllık
programları
gösteren
levhaların asılı
olduğu onlardan
biraz daha büyük
bir oda
bulunuyordu.
Eğitim odasının
karşısında küçük
bir brifing
salonu yer
alıyordu.
Brifing
salonunun
girişindeki
köşesinde bir
kömür sobası
kurulmuştu
Merzifon'un
oldukça soğuk
geçen kış
günlerinde,
brifing salonunu
hem uçuş
brifingleri için
hem de etrafında
oturup ısınmak
için
kullanıyorduk. |
Filo binasında bir
dinlenme salonunun
bulunmayışı veya
binada ısıtma
sistemi olmadığından
kömür sobayla
ısınmak zorunda
kalışımız gibi
konulara alışmıştık
ve bunlar bizim için
bir problem teşkil
etmiyordu. Ancak
filoda duş yapacak
bir yerin olmaması
yüzünden özellikle
yaz aylarının sıcak
günlerinde
yaptığımız
uçuşlardan sonra duş
yapma imkanı
bulamayışımız biraz
keyfimizi
kaçırıyordu. |
Filo binasında
olmasa da, kaldığımız üs
misafirhanesinde bir duş bulunuyordu
ama orada da suyun ısıtılması için
kullanılan şofbenin odunla çalışıyor
olması yüzünden ihtiyaç duyduğumuzda
suyun ısıtılması ve sıcak bir duş
yapılması her zaman mümkün
olmuyordu. |
Merzifon'da o yıllarda
şehirde bekar subayların
kalabilecekleri bir
misafirhane bulunmuyordu.
Pilot arkadaşlarımızın bir
kısmı şehirde tuttukları
kiralık evlerde oturmayı
tercih ediyorlardı. Ben
dahil bir kısım bekar
arkadaşımız ise Üs karargah
binasının üst katında
misafirhane olarak
düzenlenen odalarda
kalıyorduk. Aşağıdaki
fotoğrafta o yıllarda
kullanılan karargah binası
görülmektedir. |
Merzifon Üs Karargah
binası - 1958 |
Yukarıdaki
fotoğrafta
görülen karargah
binasının alt
katında girişte
sağdan birinci
oda Komutan Emir
Subayının, onun
bitişiğindeki
oda da Üs
Komutanının
odası idi.
Birinci katın
diğer odalarında
o yıllarda
Üs'sün tüm
karargahını
teşkil eden
Personel Subayı
ve İdari Kısım,
Harekat/Eğitim
Subayı, Bakım
Komutanı
Yardımcısı,
(Bakım Komutanı
uçuş
hangarındaki
odasında görev
yapıyordu), ve
İstihbarat
Subayı
bulunuyordu. |
Binanın üst katı
misafirhane olarak
kullanılıyordu. Üst
katın sol
tarafındaki odalarda
Üs'de mevcut yüzbaşı
ve binbaşı
rütbesindeki bekar
subaylar ve geri
hizmet uçuşunu
tamamlamak için
Merzifon'a gelen üst
rütbeli subaylar
kalıyordu. Üst katın
sağ tarafında ise
Teğmen ve Üsteğmen
rütbesindeki biz
bekar subaylar
kalıyorduk.
Fotoğrafta üst katta
ortadaki üçgen
şeklin sağ ve
solundaki
pencerelerin olduğu
bölüm misafirhanede
kalan subayların
istirahat ve
dinlenme salonu
olarak
kullanılıyordu.
Oldukça büyük olan
bu salonun bir
bölümü kütüphane
olarak
düzenlenmişti. Üst
katın sağ ve sol
bölümlerinin
girişinde birer
tuvalet ve duş
bulunuyordu. |
Biraz önce
belirttiğim gibi duşun suyunu
ısıtmak için kullanılan şofbenin
odunla çalışıyor olması karşımıza
büyük bir problem olarak çıkıyordu.
Duş için elektrikle veya gazla
çalışan bir şofben takılmış olsa
herkes istediği zaman sıcak duşunu
alabilecek ve bütün problemler
ortadan kalkacaktı. Ama her ne
sebeptense, elektrik veya gazla
çalışan bir şofben temin edilemiyor
ve bizler de ihtiyaç duyduğumuzda
sıcak bir duş alamamanın problemini
yaşamaya devam ediyorduk. |
Belki
odunla ısıtılan şofbeni hiç
bilmeyen ve kullanmayan
bugünkü genç arkadaşlara
şaka gibi gelecek ama, bu
şofbenin yakılıp ısıtılması
uzmanlık gerektiren bir
şeydi. Önce, şofbende
kullanılacak odunlar ıslak
olmayacak. Bu şartı neden en
başa koydum? Eğer şofbenin
yakılması için getirilen
odunlar açıkta, yağmur
altında kalıp ıslanmışsa,
siz ne yaparsanız yapın,
odunlar bir türlü
tutuşmazdı. İkincisi,
odunları tutuşturmak için
elde mutlaka yeterli çıra,
kağıt ve ince tahta
olmalıydı. Üçüncüsü de,
odunların iyice tutuştuğunu
görmeden şofbenin başından
ayrılıp bir yere
gidilmemeliydi. Bütün bu
işlemleri yapıp şofbendeki
odunlar yakıldıktan sonra,
şofbenin suyunun ısınması
için epey bir süre beklemek
gerekecekti. Eğer duş yapmak
için sırada diğer
arkadaşlarınız bekliyorsa,
siz duşunuzu yaptıktan sonra
odun haznesine ilave odun
atmayı ihmal etmemeliydiniz. |
Misafirhanede kalan
bekar pilot
arkadaşlarımızın sayısı
10 civarında idi. Bu
kadar kişinin tek bir
duşu kullanması her
zaman bir problem olarak
karşımıza çıkıyordu.
Misafirhanenin temizlik
işlerine bakan görevli
hizmet eri kendisine
sabahtan haber verildiği
taktirde şofbeni
yakardı. Ama hizmet
erinin nöbet saatine
denk gelmişse, şofbeni
yakmak imkanı bulamadan
misafirhaneden ayrılmak
zorunda kalırdı. O zaman
iş başa düşerdi. Şofbeni
yakmak istediğinizde,
bazı hallerde tam
odunları şofbenin odun
haznesine
yerleştirmişsiniz, bir
bakarsınız odunları
tutuşturacak kağıt, ince
tahta ve çıra
kalmamıştır. Odunların
çabuk tutuşturulması
için bir şişe içinde
getirdiğimiz JP-4 jet
yakıtını da kullanırdık.
Tabii tutuşturma işinde
JP-4 yakıtı kullanırken
çok dikkatli olmamız
gerektiğini söylemeye
gerek yok. Bir gün bir
arkadaşımızın çıra ve
kağıt ile odunları
tutuşturması mümkün
olmayınca daha önceden
kullanıldığı için
sıcaklığını tam
kaybetmeyen odun
haznesine şişeden JP-4
yakıtını döküp kibriti
çakmasıyla banyonun ve
koridorlara kadar her
tarafın koyu bir dumanla
kaplandığını bugünkü
gibi hatırlıyorum. |
Bizim filo binamız
ile misafirhane
olarak kaldığımız
yerin yaşama
koşulları iyi
değildi ama bizden
önce 1954 yılına
kadar Merzifon'da
görev yapan Spitfire
filosu pilotlarının
bizden çok daha kötü
şartlarda yaşadığını
o devirde görev
yapan
büyüklerimizden
dinliyorduk. |
Merzifon'da 1954
yılında jet uçuş
pistlerinin inşa
edilmesine
başlanmadan önce
orada konuşlanan
Spitfire
filosunda Teğmen
rütbesiyle görev
yapan ve 1967-68
yılında
Balıkesir
191'nci F-84F
Filo'da benim
hiç unutamadığım
sevgili Filo
Komutanım olan
değerli Yarbay
Necati Artan'ın
anlattığına göre
Merzifon'da
onların
zamanında filo
binası teneke
bir barakadan
yapılmış imiş.
Bu teneke
barakanın bir
köşesinde tahta
perdeyle
ayrılmış küçük
bir bölüm Filo
Komutanının
odası imiş.
Barakanın diğer
kısmı da brifing
ve oturma,
istirahat salonu
olarak
kullanılıyormuş.
|
Bekar pilotlar ise
yine tenekeden
yapılan ve yatakhane
olarak kullanılan
bir barakada er
koğuşlarında olduğu
gibi toplu bir
şekilde
kalıyorlarmış.
Necati Artan
komutanımın o
yıllardan
hafızasında kalıp
bize aktardığı çok
ilginç bir hikayeyi
sizlerle
paylaşmalıyım.
|
Artan
komutanımın Spitfire pilotu
arkadaşlarından biri
kaldıkları tenekeden
yapılmış yatakhanede bir
akşam beylik tabancasının
bakımını yapmış.
Tabancasının namlusunu ve
diğer parçalarını temizleyip
yağladıktan sonra deneme
atışı için (belki biraz da
efkarlandığından olsa
gerek!) bir şarjör mermiyi
tavana boşaltmış. Aradan bir
kaç gün geçtikten sonra bir
akşam pilotlar yatıp
uyuduktan sonra bölgeyi
kaplayan büyük bir oraj
bulutundan bardaktan
boşanırcasına yağan yağmur,
birkaç gece önce atılan
mermilerin teneke tavan
üzerinde meydana getirdiği
deliklerden yatakhanenin
içine çeşmeden su akar gibi
akmaya başlamış. Tavandan
akan suyla yataklarında
ıslanan pilotlar durumu fark
edip uyanmışlar. Gecenin o
saatinde yapacakları başka
bir şey olmadığından,
yataklarını mermi
deliklerinin altında
bulundukları yerlerinden
çekip yağmur sularının
akmadığı köşelere taşımışlar
ve uykularına devam
etmişler! |
Anlattığım bu hikayeler
inanıyorum ki genç
havacı arkadaşlarıma
Türk Hava Kuvvetleri'nin
bugün nereden nereye
geldiği hakkında çok iyi
bir fikir verecektir. |
|