Ben Kimim

 
 
 

YERİ ÖPTÜREN KONTROL UÇUŞU

 
Emekli Hava Pilot Tümgeneral
Fahrettin GÖKER
 

24 NİSAN 1964 günü Erhaç-MALATYA'da 133 ncü Filo (sonradan 171 nci Filo) olarak NATO ORE'ye (Harekat Hazırlık Denetlemesine) giriyoruz. Filo denetlemeyi kazanırsa Strike (darbe) filosu olacağız. Bir yıl süresince yaptığımız eğitimin sonucunu olumlu bir şekilde almak için filoda azimliyiz ve kararlıyız.

Çeşitli alarm kademelerinde yapılacak işler gayet güzel ve çeklistlerimize uygun şekilde yapılıyor. Denetleme aksaksız devam ediyor. Bomba kabullerimiz bitiyor. Genel Alarm ve "R" saatinin ilanını bekliyoruz.

Planlamaya göre en uzak iki hedefe F-100F (iki kişilik) uçaklar tahsis edilmiş durumda. Bunlardan birinde devre arkadaşım Ütğm. Oral ULUSMAN (THY'ları Kaptan pilotu iken uçağıyla Fransa'da düşüp mürettebat ve yolcularla birlikte şehit oldu), diğerinde de ben uçacağım. Uçakların arka sandalyelerinde, profil uçuşumuzda bizleri kontrol edecek NATO pilotları uçmak istiyorlar. Benimle uçacak olan yarbay rütbesinde Kanadalı bir pilot, 24 senedir uçuculuk yapmakta olan bu şahıs hayatında F-100 uçağıyla hiç uçuş yapmamış. Uçmayı çok arzu ettiği için NATO Taktik Kıymetlendirme pilotu olmayı gönüllü istemiş. Bunun üzerine kendisine İngilizce bilen bir pilot tahsis edildi. Uçak başında gerekli bilgiler verildi. Bilahare benim yanıma getirdiler. Atlamak zorunda kalırsak (tercüman vasıtasıyla yaptığımız anlaşma gereğince) ben "jettison" diyecektim. O da bu ikazımı alınca atlayacaktı. (Atlama durumunda önce arkadaki pilotun atlaması gerekiyordu. Aksi takdirde ilk kez öndeki pilot atlarsa, roket katapultun etkisiyle arkadaki pilot yaralanabilirdi. O zamanlar sıralama sistemi uçaklara tatbik edilmemişti. Kim atlama kolunu çekerse o müstakilen atlardı.) (F-100 "Super Sabre" uçağının fotoğrafları ve teknik özellikleri için tıklayın)

Hava durumu mevsimin özelliklerine uygun olarak orajlı ve yer yer sağanak yağışlı idi. Yedek meydan olarak İncirlik yağışlı olmasına rağmen Diyarbakır'a oranla daha müsait görünüyordu. Ayrıca İncirlik'te TACAN vardı. Profilim AAA (alçak irtifadan gidiş-dönüş şeklinde) idi. Dönüşte 1000 libre yakıtım kalacaktı ki, bu yakıtla DİYARBAKIR'ı bile tutturmak mümkün değildi. O zaman İngilizce lisanım olmadığı için tercümanlık yapan arkadaşım vasıtasıyla dönüş profilimi yüksek irtifadan yapmayı kontrol pilotuna teklif ettim. Böylece dönüşte meydan üzerinde 2200 libre yakıtımız olacaktı. Dönüşümüzü, profil kartında yazılı (alçak) irtifadan yapmadım diye kıymetlendirmede not kıracaksa, o takdirde alçaktan döneceğimi ve meydana döndüğümüzde pistin kapalı olması halinde paraşütle atlamak olasılığının var olabileceğini vurguladım. Hedefte zamanında olduktan sonra görevin yapıldığını kabul edeceğini ve dönüşte uçuş emniyetinin daha önemli olduğunu belirtti. Böylece, bir nevi pazarlık gibi sayılabilen bu anlaşmayla, karşılaşabilecek kötü hava durumuna karşın bir garanti almış oldum. Öğleye doğru "R" saati ilan edildi.

Her tarafta hummalı bir faaliyet gözleniyor, kalkış sıra planına göre sırası gelen pilotlar uçaklarını çalıştırıp ruleye başlıyor ve takiben kalkışlarını yapıyorlardı. Sıram yaklaştığında, Kanadalı pilot ve tercümanla birlikte uçakbaşı yaptık. Ben harici kontrolü yaparken Kanadalıyı arka pilot mahalline oturtup, sandalye omuz bağlarının bağlanmasında yardımcı oldular. Harici kontrolden sonra pilot mahalline girdiğimde, paraşütle atlamak için aramızda anlaştığımız "Jettison" kelimesi kafama takıldı. Çünkü profil haritasının üzerinde, hakiki hedef profilimin aynen muadil olması için, drop tanklar (harici yakıt tankları) bittiğinde atılma noktalarını belirten işaretler ve yanlarında Türkçe okunuşları yazılı "Intermediate Tank - Outboard Tank - Inboard - Tank Jettison" gibi ibareler vardı. Profil uçuşlarında bunları kontrol pilotuna rapor ederken, ibarenin başındaki kelimeleri duymayıp yalnız sonundaki Jettison'u işitirde atlarsa, feci birşey olurdu. O nedenle, bu kelimeyi duyunca atlamamasının ve ben önden kanopiyi attıktan sonra seri olarak atlamasının Kanadalıya söylenmesini tercümandan istedim. Böylece aklıma takılan bir endişe daha ortadan kalkmış oldu. Artık lisan bakımından havada hiç anlaşamayacağım bu yabancı pilotla uçuşa huzur içinde gidebilirdim.

Motoru çalıştırıp kontrolleri yaptıktan sonra kalkış saatime 10 dakika kala ruleye başladım. Pistbaşına vardığımda kalkışı benden önce olanlar kalkış saatleri için beklemekteydiler. Pistin içinde de kalkış kontrolünü tamamlamış pilot, uçuş kulesinden bildirilen zamana ve geri saymaya uygun olarak saniyeli kalkışını yapıyordu. Benim kalkış sırama iki kişi vardı. Biri pist içinde diğeri benim yanımda (pistbaşında) idi. Pist içindeki zamanı gelince frenlerini bıraktı kalkışa başladı. Pilotu Ütğm. Metin İNCE olan uçak kalkış yapamadı ve iniş takımları kırılan uçak yanmaya başladı. Yana yana istikametinde tarlalara gitti. Uçak yakıt bakımından tam dolu olduğu için alevler yükseklere kadar çıkıyor, dumanlar gökyüzünü kaplıyordu. Uçak bir hayli uzağa gittiğinden kurtarma yangın ekibi yanına çok geç ulaşabildi. Bu kaza üzerine kalkışları durdurdular, bize de bulunduğumuz yerde beklememizi söylediler. Pilotun kurtarıldığını bildirdiler. Kalkış yapacak olanların moralleri bozulmaması için böyle söylendiğini zannediyorum (Hakikaten feci şekilde yanmış olan pilot, doktorların üstün gayretleriyle kurtarılmıştı. Şu anda bu pilotumuz THY'da uçmaktadır).

Kaza ile ilgili faaliyetleri bitirdikten sonra denetlemenin devam etmesine karar verildi. Kalkış sıra planımdaki zamandan 27 dakika sonra kalkış yaptım. Kaybettiğim yakıtı tahmin ediyordum, ama gerçek kaybını droplar bittikten sonra bordadaki yakıt saatlerinden öğrenebilecektim. Etrafta artmakta olan kümülüsler ve orajlar, mevsimin tipik bulutlarıydı.

Zamanında kalkışımı yaptıktan sonra sola dönüşte sıfır zaman noktası olan BORANKÖY'e gittim. Boranköy'den ilk kontrol noktası olan KAHRAMANMARAŞ için rotaya girdim. Şak-Şaklarda olduğu gibi K.Maraş dağına da oraj oturmuştu. Oraja girmemek için rotanın biraz sağına kayarak, yeni rotam için Ceyhan Nehri üzerine döndüm. İlk kontrol noktasının, orajın altında kaldığını arkadaki pilota işaret ettim. Orajı da göstererek o nedenle tam üzerine gitmediğimi anlatmak ve profilden not kırmasını önlemek istedim. İkinci kontrol noktası BOR-Niğde idi. Rota, Torosların en yüksek noktası üzerinden geçiyordu. Alet şartlarında yere nazaran 2000 feet'te profil yapmam ve gidiş istikametine göre çift bin+500 feet'te uçmam gerektiğinden profil irtifaım 16.500 feet oluyordu. Torosların üzeri tavanı görülmeyen siyah orajlarla kaplıydı. Rotam tam içersinden geçiyordu. Çok sarsılacağımı bildiğim için buluta girmeden, irtifaımı alıp, suni ufuk ve filetner ayarımı yapmam gerekiyordu (Her ne kadar bu irtifa orajın en tehlikeli yeri idiyse de, işari sürat en iyi oraj geçiş sürati olan 275 knot civarında olduğu için bize avantaj da sağlıyordu). Omuz bağlarımı kitleyip sıkıştırdım. Sandalyeyi aşağı indirerek bordayı (özellikle alet uçuş saatlerini) tam karşıma aldım. Suni ufuk ayarını yaptım, barın noktasını suni ufuk çizgisi üzerine getirip, iyi bir fletner ayarı yaptım ve oraja girdim. Uçağım müthiş bir sarsıntı sağanağı içinde kırılacakmış gibi sağa-sola, yukarı-aşağı sallanıyordu. Altimetre ve varyometre saatlerinin ibreleri gözle takip edilemeyecek şekilde oynuyordu. Dakikalar ilerledikçe bunlar yetmiyormuş gibi şimşek çakmaları da artmıştı. Karanlık bulutta çakan şimşek bir an bende geçici körlük yapıyordu. Sarsıntıların azaldığı bir anda şimşek lambalarını yaktım. Hakikaten şimşekler artık rahatsız etmiyordu, ama bulut içindeki (depression-gust) aşağı-yukarı cereyanlar bazen öyle artıyordu ki, çok çok güvendiğim F-100 parçalanacak sanıyordum. Böyle anlarda profili iptal edip, A/B'yi devreye koyarak acele bulut üstüne çıkmayı düşündüğüm oluyordu. Arada bir şiddetini hafifleten sarsıntılar, bana profil kontrolünü kaybettirecek, böyle bir düşünceden vazgeçmeme neden oluyordu.

Uçağımı bazen 1000-1500 feet aşağı-yukarı oynatacak kadar şiddetli sarsıntıların olduğu ve beni bir daha oraja girmemeye yemin ettirecek kadar bıktıran bu oraj bulutundan 18 dakika sonra çıktım. Karşımda bir başka oraj daha vardı. Ona girmemek için uçağımı pikeye (dalışa) geçirdim. Kontrol noktam olan BOR'u bulut altında ve sağanak yağış içinde buldum. Sonra kuzeye diğer rotama (YERKÖY'e) döndüm. Bundan sonra kalan profilimi alçak irtifadan, bazen görüşümü çok azaltan yağışlara rastlaya rastlaya muadil hedefim olan BOLU meydanına LADD (özel silahları bırakmakta kullanılan bir taarruz şekli) taarruzunu yaptım. Yakıtım, yerdeki beklemelerden dolayı umduğumdan da azdı. O nedenle, taarruzu müteakip geri dönüşle birlikte hemen tırmanışa geçtim. Esenboğa'dan aldığım irtifaya görerek tırmandım. Erhaç rotasında 33.000 feet'te uçarken ŞARKIŞLA radarıyla çalıştım. Şarkışla üzerine geldiğimde kanal değiştirerek Erhaç'ın hava durumunu kuleden istedim. İnişin güneye (210 istikametine), kapalılığın 5/8, rüzgarın normal olduğunu öğrendim (Erhaç'ta hava durumu müsait olmasıydı, hemen sağa, güneye dönüp İncirlik'e inmeyi planlayacaktım. Aksi takdirde Erhaç'a yaklaştıktan yakıt bingo altına indikten sonra İncirlik'e ulaşmam mümkün olmayacaktı).

GÜRÜN üzerine gelince, tekrar Erhaç uçuş kulesiyle temasa geçtim. Verilen hava durumuna göre bir anormallik görünmüyordu, havanın kapalılığı da 5/8 durumunu muhafaza ediyordu. Ancak, ELBİSTAN ile DOĞANŞEHİR arasındaki tavanı bulunduğum irtifadan yukarıda bulunan ve tacı (tepesi) örs şeklini almış olan bulut, diğerine nazaran daha çok dikkatimi çeken ve beni rahatsız eden orajdı. Meydanımızı tutacağından emin olduğum o orajdan önce inmeliydim. Tekrar radar kanalına geçip çalışmayı bıraktığımı, görerek alçalmaya başladığımı ve kule kanalına geçeceğimi rapor ettim.

Alçalma yaparken gaz kolunu %83'e kestim ve pike flabını kullanmadım. Sürat 380-390 knot arası, irtifa 8000 feet ve "A" noktasına yaklaşırken tekrar kule ile konuştum. İlk yaklaşmayı rapor etmemi istemekle beraber, rüzgarın anormal arttığını ve bu yüzden benim önünden inmekte olan uçağın kırım yaptığını bildirdiler. Havada benden başka uçak olmadığı için sürati, patern sürati olan 300 knot'ta tutmak gibi bir niyetim yoktu. O nedenle, devir %85 ve pike flabını kullanıyordum. Her an tırmanmam söz konusuydu.

Ana pist inişe kapalı olduğuna göre emercensi piste (bariyeri olmadığı için), pilot mesuliyetinde inmemi teklif ettim. İlk yaklaşmaya serbest kılındım. Piste yaklaştığımda, kırım yapan uçağın pistin dışında olduğunu gördüm.

Ana piste inebileceğimi, kırım yapan uçağın beni etkilemeyeceğini söyledim ve yaklaşmaya devam ettim. Meydanın güneyindeki oraj Sultan Suyu Harası'nı tutmuştu. Kısa süre sonra meydanı da tutacağı kesindi. Bütün emelim, o oraj meydanı tutmadan inmekti. Orajın tesiriyle artan yan rüzgarı nedeniyle inemeyeceğim bildirildi. Bunun üzerine, en kötü ihtimalle inişte rule kaçırıp kırım yapsam bile (arkada hayatını bana emanet etmiş) Kanadalı ile birlikte hayatta kalma şansımızın fazla olacağını vurguladım ve iniş için ısrar ettim. Bu ısrarım karşısında kule pilof'a serbest olduğumu söyledi. Aynı anda telsizde tok bir ses: "Ben Üs Komutanı, DİYARBAKIR'a gidip ineceksin" dedi. Yakıtımın 1400 libre olduğunu muhtemelen yetmeyeceğini (bingo görerek şartlarda 1200 libre idi) ve hava durumunun da Erhaç'tan iyi olamayacağını söyledim. Bu arada uçuş kulesi hizasına gelmiştim. Pilof çekmeyip DİYARBAKIR'a istikamet tuttum. Devri Military'ye açıp tırmanışa başladım. Bu arada IFF/SIF'i MAY DAY - EMERCENSİ durumuna aldım. Kuleden, mevcut yakıtımın yeteceğini hesap ettiklerini, DİYARBAKIR'da yağışın kesildiğini ve GCA'yı hazır tutmalarını bildirdiklerini söylediler (Kendini Üs Komutanı olarak tanıtanın sesini tanımıştım. Pilot Kurmay Yarbay Burhan ULUKAN'dı (Emekli Tümgeneral). Kendileri F-100'e intibakta hocamdı. Üs Komutanı adını vererek dahi konuşmuş olsa bile, bana hocalık yapmış ve F-100 uçağını iyi bilen birinin DİYARBAKIR'a gitmemi ısrar etmesine fazla itiraz etmeden uydum. O ses ve ikaz DİYARBAKIR meydanını bu kritik yakıtla tutturabileceğim inancımı da iyice arttırdı).

Radar kanalına geçtiğimde, daha önce çalışma yaptığım Şarkişla Radar Mevziinin;

- Emercensideki uçak burası YAYLA! YAYLA'yı duyuyorsan .... kanalda YAYLA ile temasa geçiniz, diye beni aradığını duydum. Cevaben:

- "YAYLA, KORSAN 560. ERHAÇ meydanı uçuşa kapalı. Yakıtım çok kritik, DİYARBAKIR'a gidip inmem gerek. Acele DİYARBAKIR'a baş ve mesafe. Ayrıca DİCLE kontrole de yerden haber veriniz. Kontrolüne alıp GCI/GCA ile ivedi bizi DİYARBAKIR'a indirsinler" dedim.

YAYLA kontrol beklememi söyledi. Çok kısa bir süre sonra da DİYARBAKIR'a baş ve mesafeyi verdiği gibi DİCLE kontrolü uyardıklarını da bildirdi. Her an menzil dışına çıkabileceğimizi söylerken ben DİCLE kontrolü devamlı arıyordum. Nihayet o zamanlar DİYARBAKIR'da olan DİCLE kontrolle pozitif temas sağladım. Bilahare, YAYLA'ya teşekkür ederek. DİCLE ile temasa geçtiğimi bildirdim.

DİCLE kontrola da GCI/GCA alçalması ile bize DİYARBAKIR'a indirmelerini, yakıtımızın çok kritik olduğunu söyledim. Her ne kadar 18.000 feet'te bulut üstünde bulunuyorsam da etrafta mevcut orajlara her an girmem söz konusuydu. O nedenle; oraj içinde uçuş tedbirlerini şimdiden aldım. DİCLE kontrol, GCA'ın bizi gördüğünü ve GCA kanalına geçmemizin istendiğini söyledi. Kendisine bizi takip etmesini, GCA ile temasa geçemezsem bu kanala döneceğimi söyledim. GCA vericisi çok parazitli idi. GCI kanalında buluşmayı  teklif ettim ve kanalı değiştirdim. Yine DİCLE kanalındaydık. DİCLE ile çalışırken DİYARBAKIR GCA da bu kanala geçti ve bizi aradı. GCA ile Radar kanalında daha iyi anlaşıyorduk.

GCA 150 başa dönmemizi ve 10.000 feet'e inmemizi istedi. Ben yakıt kritik olduğundan, pisti karşılamak için dönüş noktasına kadar 15.000 feet'te devam etmemizin uygun olacağını ve yakıtımızın 600 libre kaldığını 6-8 dakika içinde inmemiz gerektiğini belirttim. Kurulmuş plak misali aynı şeyleri tekrarladı. Ben "peki" dedim ve talimata uyuyormuş gibi davrandım. Pike flabını çıkarmamı ve süratimi düşürmemi istediler. Pike flabını çıkarmadan sürati düşürmeye başladım. Radyo Kompa, DİYARBAKIR Rencine bağlı idi. Renç o kadar kuvvetli olduğu halde, Radyo Kompa'nın ibresi hep karşımda ve rotamın sağındaki orajları gösteriyordu. Arada sırada da muhtemelen Rencin bulunduğu yerde salınım yapıyordu. Rotam üzerindeki oraja girmem kesin görünüyordu ve ayrıca DİYARBAKIR meydanından uzaklaşıyorduk. Arada bir Renç istasyonunu gösteren Radyo Kompa'ya göre Karacadağ üzerinde olduğumu tahmin ediyordum. Yakıtım 500 libre kalmıştı. O nedenle 90 derece sola ve yaklaşık meydan istikametine döndüm, orajı sağıma aldım. Dönüşümü GCA da takip etti. GCA'ya 500 libre yakıtım kaldığını, bir an önce bulut altına indirmelerini, GCI/GCA paternini tam tatbik etmek için beni güney batıya meydandan daha fazla uzaklaştırmamalarını ikaz ettim. Bunun üzerine anladığını ve şu anda uçtuğum baştan 35 derece sağa döndüğüm takdirde, bizi GCA alçalma hattına alabileceğini söyledi. Süratim 250 knot idi. Söyleneni yapmak için sağa döndüm ve oraja girdim. İrtifamı da 10.000 feet'e alçaltmaya başladım. GCA biraz sonra 8.000 feet'e alçalmamı serbest kıldı. Her ne kadar içine girmiş olduğum bulut oraj ve içinde müthiş bir yağmur sağanağı vardıysa da uçağı rahatlıkla kontrol altında tutabiliyordum. Altimetre ve varyometre de, zaman zaman aşırı oynama yapmakla beraber, genellikle doğru iş'ar veriyorlardı.

DİYARBAKIR GCA bir müddet sonra 360 derece başı karşılamamı ve irtifamı 6000 feet'e indirmemi söyledi. Ayrıca iniş takımlarımı aşağıya çıkarmamı istedi. 360 derece başı karşılarken 4000 feet'e serbest kılındığım ve takiben başı 345 dereceye getirmem istendi. Bu başı aldığımda GATE'de (kapıda) olacağım ve son yaklaşmaya gireceğim bildirildi. O noktadan sonra da talimatları tekrar etmemem istendi. Yakıt saatine bakamadım ama yakıtımın yeteceğini tahmin ederek ve GCA ile iniş yapma durumunda kalabileceğimi düşünerek artık iniş takımını çıkardım, alçalmada sürati tutmak için koyduğum pike flabını yukarı aldım (Devri %85 üzerine açmamak için gaz kolu kelebeğini sıkıştırmış, gaz kolu ile gayri ihtiyari oynamak suretiyle aşırı yakıt sarfına karşı önlem almış idim. Süratim artacak olursa yarım pike flabı açarak, sürati kontrol ediyor ve tam pike kullanmıyordum).

3000 feet civarında buluttan çıktım, ama şiddetli yağış istikametimi görmeme mani oluyordu. İlk baktığım saat yakıt saati idi. Ön depo saatine göre 180-190 libre yakıtım kalmıştı (Toplam yakıtı gösteren ana depo saatinin ibresi sıfır ile ilk çizgi (200 libre çizgisi) arasında duruyor, artık hassas bir şekilde göstermiyordu). Yakıtımın böyle azaldığını ve hâlâ piste 4,5 NM uzaklıkta olduğumu görünce alçalmadan vazgeçtim, o irtifaı tutacak şekilde düz uçuşa geçtim ve motor duruncaya kadar bu irtifaı tutmamın uygun olacağını düşündüm. GCA, yaklaşma hattının üstünde olduğumu ikaz ediyor, alçalma varyomu artırmamı istiyordu. Yakıt 100 libreye düşünce piste 2,7 NM mesafede yağış kesildi ve ilerde pisti gördüm. GCA'ya pisti gördüğümü, fakat talimata devam etmesini istedim. Böylece, GCA'nın vereceği mesafe ile yer TACAN'ın noksanlığını telafi ediyordum. Biraz sonra yakıt ibresi 50 libre ve altına inerken uçağı süzülüşe geçirdim. Bunu yapınca yakıtım yükseldi. Yarım deniz mili kadar önümde ZOGO deresi vardı. Arkada gariban gariban oturan ve hayatını bana emanet etmiş olan yabancının hatırına motorumun dereye kadar durmaması için içimden dua ettim. Duam kabul olmuştu ve motorum çalışmaya devam ediyordu. Gazı kesip, normal son yaklaşma süzülüş durumuna geçtim. Sıfıra gelen yakıt ibresi biraz daha ileri (25-30 libre'ye) gitti. Pisti tutturacağımı anlamıştım ve tam flap koydum. Bu arada GCA, limitlere ulaştığımı, pas geçmemi ve inişimi diğer istikametten yapmamı istedi. Cevap vermedim dikkatimi inişe vermiştim. Over-Run üzerinde ilk toplamayı yaptım. Motorum durdu, son toplama ve inişimi yaptım. Borda da renkli renkli lambalar, duran motorun iş'arlarını veriyordu. GCA'ya yakıtımın bittiği ve motorumun durduğunu söyledim. Havayolları uçağının geleceğini, mümkünse pisti terk etmemi söylediler. Burada F-100 çeki demiri olmadığını bildiğim için fren yapmayıp, kuzeydeki 2 No.lu taksirutu tutturmaya çalıştım. 2 No.lu taksiruta dönünce durdum (zaten steering kontrolü olmadığı için istikametimi muhafazayı ve taksiruta dönüşümü frenle yapmak zorunda olduğumdan uçağım rule yapamamış ve taksiruta girer girmez durmuştu).

Pistin içinde rule yaparken arkadaki Kanadalı pilota "Fuel finished, engine stopped" diye bilgi verdiğimde hayretini belirten bir çığlık atmıştı. Uçağımın başına Meydan Harekat (Mey.Hrk.) subayı ve kurtarma personeli geldi. Arkadakine merdiven uzattılar. Ben şalterlerle ve sandalye irtibatları ile uğraşırken o inmişti (Oradakilerin bana anlattığına göre, Kanadalı yere ayağını basar basmaz eğilip yeri öpmüş). Bilahare merdiven benim tarafa getirildi. Merdivenin son iki basamağına ulaştığımda uzun boylu olan Kanadalı beni büyük bir heyecanlı kucakladı ve her iki yanağımdan öptü, tekrar tekrar sarıldı. Gözleri dışarı fırlamış, rengi kaçmıştı. Bizi karşılayan Mey.Hrk.Sb.'yına heyecanlı heyecanlı maceramızı anlatıyordu (Bilahare bana, anlatılanları tercüme ettiler. Gariban çok korkmuş arkadan pisti göremediği için araziye mecburi iniş yaptığımızı sanıyormuş). Mey.Hrk.Sb.'na misafiri (Kanadalı'yı) uygun bir yere götürmesini, bana da uzun bir halat bulmalarını söyledim. Onlar gittikten sonra, halatı ana iniş takımlarından bağlayıp (ben uçak içinde olarak) traktörle park yerine çektik.

Park yerinde 3 F-100 uçağı daha vardı. Bunlardan biri F-100F (iki kişilik) idi. Demek ki diğer kontrol pilotu olan Amerikalı da burada idi. Biraz sonra DİYARBAKIR'a inen pilotların en kıdemlisi olan Yüzbaşı Cem KOLERKILIÇ yanıma geldi (Diğer pilotlar benim Kanadalı ile birlikte Kuvvet Gazinosunda bulunuyorlarmış). Teklifim üzerine uçakların akü damplarını ve yakıt ikmalini Yüzbaşı Cem ile birlikte yaptık. Bilahare biz de diğerlerinin yanına gittik (Diğer Türk pilotları Ütğm. Oral ULUSMAN ve Ütğm. Nihat KOLCA idi. Böylece, DİYARBAKIR'da 4 uçak ve (ikisi yabancı) 6 pilot bulunmaktaydık). Tüm uçuş boyunca sakin halimi gören Kanadalı bundan çok etkilendiğini, abartacak tarzda, herkese anlatıyordu. Kuvvet gazinosuna vardığımızda yeniden dünyaya gelen birinin aşırı sevinci gibi içmiş ve yeterince sarhoş olmuştu (Diğer yabancı pilot (ABD'li) da içmişti ama benim Kanadalı kadar fazla içmemişti. Kanadalı'nın Türkçesi olsaymış, oraja girmeyip geri dönmemizi isteyecekmiş).

AAY profilde azami havada kalma ve menzil yapma ile asgari yakıtla inme rekorunu kırarken, ertesi gün bitecek ORE'de birinci kategori derecesi almamıza etki edecek böyle bir uçuşla filoma yaptığım olumlu katkıma derecesiz seviniyordum. Ayrıca; uzun süre beni unutmayan ve yılbaşlarında kart atan bir Kanadalı pilot dost kazanmanın kıvancını taşıyordum.

AÇIKLAMA:

O gece DİYARBAKIR'da kaldık. Sabah çok erken saatlerde bir C-130 uçağı ile Erhaç'tan bakım personeli ve çalıştırıcı dahil çeşitli yer destek teçhizatı geldi.

Biz 6 pilot, 4 uçak olarak DİYARBAKIR'dan 07:15'de kalktık. Kanadalı yine benimle uçuyordu. Arzusuna uyarak koldan biraz açıldıktan sonra kumandaları verdim. Bilahare ERHAÇ'a indik. Öğleye doğru LADD atışına çıktık. O gün ORE tamamlandı. Hakkımız olan Birinci Kategori'yi adeta söke söke almıştık.