|
|
YERİ ÖPTÜREN KONTROL UÇUŞU |
|
Emekli Hava Pilot Tümgeneral |
Fahrettin GÖKER |
|
|
24 NİSAN 1964 günü Erhaç-MALATYA'da 133 ncü
Filo (sonradan 171 nci Filo) olarak NATO
ORE'ye (Harekat Hazırlık Denetlemesine)
giriyoruz. Filo denetlemeyi kazanırsa Strike
(darbe) filosu olacağız. Bir yıl süresince
yaptığımız eğitimin sonucunu olumlu bir
şekilde almak için filoda azimliyiz ve
kararlıyız. |
Çeşitli alarm kademelerinde
yapılacak işler gayet güzel
ve çeklistlerimize uygun
şekilde yapılıyor. Denetleme
aksaksız devam ediyor. Bomba
kabullerimiz bitiyor. Genel
Alarm ve "R" saatinin
ilanını bekliyoruz. |
Planlamaya göre en uzak iki
hedefe F-100F (iki kişilik)
uçaklar tahsis edilmiş
durumda. Bunlardan birinde
devre arkadaşım Ütğm. Oral ULUSMAN (THY'ları Kaptan pilotu
iken uçağıyla Fransa'da düşüp mürettebat ve
yolcularla birlikte şehit oldu), diğerinde
de ben uçacağım. Uçakların arka
sandalyelerinde, profil uçuşumuzda bizleri
kontrol edecek NATO pilotları uçmak
istiyorlar. Benimle uçacak olan yarbay
rütbesinde Kanadalı bir pilot, 24 senedir
uçuculuk yapmakta olan bu şahıs hayatında
F-100 uçağıyla hiç uçuş yapmamış. Uçmayı çok
arzu ettiği için NATO Taktik Kıymetlendirme
pilotu olmayı gönüllü istemiş. Bunun üzerine
kendisine İngilizce bilen bir pilot tahsis
edildi. Uçak başında gerekli bilgiler
verildi. Bilahare benim yanıma getirdiler.
Atlamak zorunda kalırsak (tercüman
vasıtasıyla yaptığımız anlaşma gereğince)
ben "jettison" diyecektim. O da bu ikazımı
alınca atlayacaktı. (Atlama durumunda önce
arkadaki pilotun atlaması gerekiyordu. Aksi
takdirde ilk kez öndeki pilot atlarsa, roket
katapultun etkisiyle arkadaki pilot
yaralanabilirdi. O zamanlar sıralama sistemi
uçaklara tatbik edilmemişti. Kim atlama
kolunu çekerse o müstakilen atlardı.) (F-100
"Super Sabre" uçağının fotoğrafları ve
teknik özellikleri için tıklayın) |
Hava durumu mevsimin
özelliklerine uygun olarak orajlı ve yer yer sağanak yağışlı idi.
Yedek meydan olarak İncirlik yağışlı
olmasına rağmen Diyarbakır'a oranla daha
müsait görünüyordu. Ayrıca İncirlik'te TACAN
vardı. Profilim AAA (alçak irtifadan
gidiş-dönüş şeklinde) idi. Dönüşte 1000
libre yakıtım kalacaktı ki, bu yakıtla
DİYARBAKIR'ı bile tutturmak mümkün değildi.
O zaman İngilizce lisanım olmadığı için
tercümanlık yapan arkadaşım vasıtasıyla
dönüş profilimi yüksek irtifadan yapmayı
kontrol pilotuna teklif ettim. Böylece
dönüşte meydan üzerinde 2200 libre yakıtımız
olacaktı. Dönüşümüzü, profil kartında yazılı
(alçak) irtifadan yapmadım diye
kıymetlendirmede not kıracaksa, o takdirde
alçaktan döneceğimi ve meydana döndüğümüzde
pistin kapalı olması halinde paraşütle
atlamak olasılığının var olabileceğini
vurguladım. Hedefte zamanında olduktan sonra
görevin yapıldığını kabul edeceğini ve
dönüşte uçuş emniyetinin daha önemli
olduğunu belirtti. Böylece, bir nevi
pazarlık gibi sayılabilen bu anlaşmayla,
karşılaşabilecek kötü hava durumuna karşın
bir garanti almış oldum. Öğleye doğru "R"
saati ilan edildi. |
Her tarafta hummalı bir
faaliyet gözleniyor, kalkış
sıra planına göre sırası
gelen pilotlar uçaklarını
çalıştırıp ruleye başlıyor
ve takiben kalkışlarını
yapıyorlardı. Sıram
yaklaştığında, Kanadalı
pilot ve tercümanla birlikte uçakbaşı
yaptık. Ben harici kontrolü yaparken
Kanadalıyı arka pilot mahalline oturtup,
sandalye omuz bağlarının bağlanmasında
yardımcı oldular. Harici kontrolden sonra
pilot mahalline girdiğimde, paraşütle
atlamak için aramızda anlaştığımız
"Jettison" kelimesi kafama takıldı. Çünkü
profil haritasının üzerinde, hakiki hedef
profilimin aynen muadil olması için, drop
tanklar (harici yakıt tankları) bittiğinde
atılma noktalarını belirten işaretler ve
yanlarında Türkçe okunuşları yazılı "Intermediate
Tank - Outboard Tank - Inboard - Tank
Jettison" gibi ibareler vardı. Profil
uçuşlarında bunları kontrol pilotuna rapor
ederken, ibarenin başındaki kelimeleri
duymayıp yalnız sonundaki Jettison'u
işitirde atlarsa, feci birşey olurdu. O
nedenle, bu kelimeyi duyunca atlamamasının
ve ben önden kanopiyi attıktan sonra seri
olarak atlamasının Kanadalıya söylenmesini
tercümandan istedim. Böylece aklıma takılan
bir endişe daha ortadan kalkmış oldu. Artık
lisan bakımından havada hiç anlaşamayacağım
bu yabancı pilotla uçuşa huzur içinde
gidebilirdim. |
Motoru çalıştırıp
kontrolleri yaptıktan sonra
kalkış saatime 10 dakika
kala ruleye başladım.
Pistbaşına vardığımda
kalkışı benden önce olanlar
kalkış saatleri için
beklemekteydiler. Pistin
içinde de kalkış kontrolünü
tamamlamış pilot, uçuş
kulesinden bildirilen zamana
ve geri saymaya uygun olarak
saniyeli kalkışını
yapıyordu. Benim kalkış
sırama iki kişi vardı. Biri
pist içinde diğeri benim
yanımda (pistbaşında) idi.
Pist içindeki zamanı gelince
frenlerini bıraktı kalkışa
başladı. Pilotu Ütğm. Metin
İNCE olan uçak kalkış
yapamadı ve iniş takımları
kırılan uçak yanmaya
başladı. Yana yana
istikametinde tarlalara
gitti. Uçak yakıt bakımından
tam dolu olduğu için alevler
yükseklere kadar çıkıyor,
dumanlar gökyüzünü
kaplıyordu. Uçak bir hayli
uzağa gittiğinden kurtarma
yangın ekibi yanına çok geç
ulaşabildi. Bu kaza üzerine
kalkışları durdurdular, bize
de bulunduğumuz yerde
beklememizi söylediler.
Pilotun kurtarıldığını
bildirdiler. Kalkış yapacak
olanların moralleri
bozulmaması için böyle
söylendiğini zannediyorum
(Hakikaten feci şekilde
yanmış olan pilot,
doktorların üstün
gayretleriyle kurtarılmıştı.
Şu anda bu pilotumuz THY'da uçmaktadır). |
Kaza ile ilgili faaliyetleri
bitirdikten sonra
denetlemenin devam etmesine
karar verildi. Kalkış sıra
planımdaki zamandan 27
dakika sonra kalkış yaptım.
Kaybettiğim yakıtı tahmin
ediyordum, ama gerçek
kaybını droplar bittikten sonra bordadaki yakıt
saatlerinden öğrenebilecektim. Etrafta
artmakta olan kümülüsler ve orajlar,
mevsimin tipik bulutlarıydı. |
Zamanında kalkışımı
yaptıktan sonra sola dönüşte
sıfır zaman noktası olan BORANKÖY'e
gittim. Boranköy'den ilk kontrol noktası
olan KAHRAMANMARAŞ için rotaya girdim.
Şak-Şaklarda olduğu gibi K.Maraş dağına da
oraj oturmuştu. Oraja girmemek için rotanın
biraz sağına kayarak, yeni rotam için Ceyhan
Nehri üzerine döndüm. İlk kontrol
noktasının, orajın altında kaldığını
arkadaki pilota işaret ettim. Orajı da
göstererek o nedenle tam üzerine gitmediğimi
anlatmak ve profilden not kırmasını önlemek
istedim. İkinci kontrol noktası BOR-Niğde
idi. Rota, Torosların en yüksek noktası
üzerinden geçiyordu. Alet şartlarında yere
nazaran 2000 feet'te profil yapmam ve gidiş
istikametine göre çift bin+500 feet'te uçmam
gerektiğinden profil irtifaım 16.500 feet
oluyordu. Torosların üzeri tavanı görülmeyen
siyah orajlarla kaplıydı. Rotam tam
içersinden geçiyordu. Çok sarsılacağımı
bildiğim için buluta girmeden, irtifaımı
alıp, suni ufuk ve filetner ayarımı yapmam
gerekiyordu (Her ne kadar bu irtifa orajın
en tehlikeli yeri idiyse de, işari sürat en
iyi oraj geçiş sürati olan 275 knot
civarında olduğu için bize avantaj da
sağlıyordu). Omuz bağlarımı kitleyip
sıkıştırdım. Sandalyeyi aşağı indirerek
bordayı (özellikle alet uçuş saatlerini) tam
karşıma aldım. Suni ufuk ayarını yaptım,
barın noktasını suni ufuk çizgisi üzerine
getirip, iyi bir fletner ayarı yaptım ve
oraja girdim. Uçağım müthiş bir sarsıntı
sağanağı içinde kırılacakmış gibi sağa-sola,
yukarı-aşağı sallanıyordu. Altimetre ve
varyometre saatlerinin ibreleri gözle takip
edilemeyecek şekilde oynuyordu. Dakikalar
ilerledikçe bunlar yetmiyormuş gibi şimşek
çakmaları da artmıştı. Karanlık bulutta
çakan şimşek bir an bende geçici körlük
yapıyordu. Sarsıntıların azaldığı bir anda
şimşek lambalarını yaktım. Hakikaten
şimşekler artık rahatsız etmiyordu, ama
bulut içindeki (depression-gust)
aşağı-yukarı cereyanlar bazen öyle artıyordu
ki, çok çok güvendiğim F-100 parçalanacak
sanıyordum. Böyle anlarda profili iptal
edip, A/B'yi devreye koyarak acele bulut
üstüne çıkmayı düşündüğüm oluyordu. Arada
bir şiddetini hafifleten sarsıntılar, bana
profil kontrolünü kaybettirecek, böyle bir
düşünceden vazgeçmeme neden oluyordu.
|
Uçağımı bazen 1000-1500 feet
aşağı-yukarı oynatacak kadar
şiddetli sarsıntıların
olduğu ve beni bir daha
oraja girmemeye yemin
ettirecek kadar bıktıran bu
oraj bulutundan 18 dakika
sonra çıktım. Karşımda bir
başka oraj daha vardı. Ona
girmemek için uçağımı pikeye
(dalışa) geçirdim. Kontrol
noktam olan BOR'u bulut altında ve sağanak
yağış içinde buldum. Sonra kuzeye diğer
rotama (YERKÖY'e) döndüm. Bundan sonra kalan
profilimi alçak irtifadan, bazen görüşümü
çok azaltan yağışlara rastlaya rastlaya
muadil hedefim olan BOLU meydanına LADD
(özel silahları bırakmakta kullanılan bir
taarruz şekli) taarruzunu yaptım. Yakıtım,
yerdeki beklemelerden dolayı umduğumdan da
azdı. O nedenle, taarruzu müteakip geri
dönüşle birlikte hemen tırmanışa geçtim.
Esenboğa'dan aldığım irtifaya görerek
tırmandım. Erhaç rotasında 33.000 feet'te
uçarken ŞARKIŞLA radarıyla çalıştım.
Şarkışla üzerine geldiğimde kanal
değiştirerek Erhaç'ın hava durumunu kuleden
istedim. İnişin güneye (210 istikametine),
kapalılığın 5/8, rüzgarın normal olduğunu
öğrendim (Erhaç'ta hava durumu müsait
olmasıydı, hemen sağa, güneye dönüp
İncirlik'e inmeyi planlayacaktım. Aksi
takdirde Erhaç'a yaklaştıktan yakıt bingo
altına indikten sonra İncirlik'e ulaşmam
mümkün olmayacaktı). |
GÜRÜN üzerine gelince,
tekrar Erhaç uçuş
kulesiyle temasa geçtim.
Verilen hava durumuna
göre bir anormallik
görünmüyordu, havanın
kapalılığı da 5/8
durumunu muhafaza
ediyordu. Ancak,
ELBİSTAN ile DOĞANŞEHİR
arasındaki tavanı
bulunduğum irtifadan
yukarıda bulunan ve tacı
(tepesi) örs şeklini
almış olan bulut,
diğerine nazaran daha
çok dikkatimi çeken ve
beni rahatsız eden
orajdı. Meydanımızı
tutacağından emin
olduğum o orajdan önce
inmeliydim. Tekrar radar
kanalına geçip çalışmayı
bıraktığımı, görerek
alçalmaya başladığımı ve
kule kanalına geçeceğimi
rapor ettim. |
Alçalma yaparken gaz
kolunu %83'e kestim ve
pike flabını
kullanmadım. Sürat
380-390 knot arası,
irtifa 8000 feet ve "A"
noktasına yaklaşırken
tekrar kule ile
konuştum. İlk yaklaşmayı
rapor etmemi istemekle
beraber, rüzgarın
anormal arttığını ve bu
yüzden benim önünden
inmekte olan uçağın
kırım yaptığını
bildirdiler. Havada
benden başka uçak
olmadığı için sürati,
patern sürati olan 300 knot'ta tutmak gibi bir niyetim
yoktu. O nedenle, devir %85 ve pike flabını
kullanıyordum. Her an tırmanmam söz
konusuydu. |
Ana pist inişe kapalı
olduğuna göre emercensi
piste (bariyeri olmadığı
için), pilot
mesuliyetinde inmemi
teklif ettim. İlk
yaklaşmaya serbest
kılındım. Piste
yaklaştığımda, kırım
yapan uçağın pistin
dışında olduğunu gördüm. |
Ana piste inebileceğimi,
kırım yapan uçağın beni
etkilemeyeceğini
söyledim ve yaklaşmaya
devam ettim. Meydanın
güneyindeki oraj Sultan
Suyu Harası'nı tutmuştu.
Kısa süre sonra meydanı
da tutacağı kesindi.
Bütün emelim, o oraj
meydanı tutmadan
inmekti. Orajın
tesiriyle artan yan
rüzgarı nedeniyle
inemeyeceğim bildirildi.
Bunun üzerine, en kötü
ihtimalle inişte rule
kaçırıp kırım yapsam
bile (arkada hayatını
bana emanet etmiş)
Kanadalı ile birlikte
hayatta kalma şansımızın
fazla olacağını
vurguladım ve iniş için
ısrar ettim. Bu ısrarım
karşısında kule pilof'a serbest olduğumu söyledi. Aynı
anda telsizde tok bir ses: "Ben Üs Komutanı,
DİYARBAKIR'a gidip ineceksin" dedi.
Yakıtımın 1400 libre olduğunu muhtemelen
yetmeyeceğini (bingo görerek şartlarda 1200
libre idi) ve hava durumunun da Erhaç'tan
iyi olamayacağını söyledim. Bu arada uçuş
kulesi hizasına gelmiştim. Pilof çekmeyip
DİYARBAKIR'a istikamet tuttum. Devri
Military'ye açıp tırmanışa başladım. Bu
arada IFF/SIF'i MAY DAY - EMERCENSİ durumuna
aldım. Kuleden, mevcut yakıtımın yeteceğini
hesap ettiklerini, DİYARBAKIR'da yağışın
kesildiğini ve GCA'yı hazır tutmalarını
bildirdiklerini söylediler (Kendini Üs
Komutanı olarak tanıtanın sesini tanımıştım.
Pilot Kurmay Yarbay Burhan ULUKAN'dı (Emekli
Tümgeneral). Kendileri F-100'e intibakta
hocamdı. Üs Komutanı adını vererek dahi
konuşmuş olsa bile, bana hocalık yapmış ve
F-100 uçağını iyi bilen birinin DİYARBAKIR'a
gitmemi ısrar etmesine fazla itiraz etmeden
uydum. O ses ve ikaz DİYARBAKIR meydanını bu
kritik yakıtla tutturabileceğim inancımı da
iyice arttırdı). |
Radar kanalına
geçtiğimde, daha önce
çalışma yaptığım Şarkişla Radar Mevziinin; |
-
Emercensideki uçak
burası YAYLA! YAYLA'yı
duyuyorsan .... kanalda YAYLA ile temasa
geçiniz, diye beni aradığını duydum.
Cevaben: |
-
"YAYLA, KORSAN 560. ERHAÇ meydanı uçuşa
kapalı. Yakıtım çok kritik, DİYARBAKIR'a
gidip inmem gerek. Acele DİYARBAKIR'a baş ve
mesafe. Ayrıca DİCLE kontrole de yerden
haber veriniz. Kontrolüne alıp GCI/GCA ile
ivedi bizi DİYARBAKIR'a indirsinler" dedim. |
YAYLA kontrol beklememi
söyledi. Çok kısa bir
süre sonra da DİYARBAKIR'a baş ve
mesafeyi verdiği gibi DİCLE kontrolü
uyardıklarını da bildirdi. Her an menzil
dışına çıkabileceğimizi söylerken ben DİCLE
kontrolü devamlı arıyordum. Nihayet o
zamanlar DİYARBAKIR'da olan DİCLE kontrolle
pozitif temas sağladım. Bilahare, YAYLA'ya
teşekkür ederek. DİCLE ile temasa geçtiğimi
bildirdim. |
DİCLE kontrola da GCI/GCA alçalması ile bize
DİYARBAKIR'a indirmelerini, yakıtımızın çok
kritik olduğunu söyledim. Her ne kadar
18.000 feet'te bulut üstünde bulunuyorsam da
etrafta mevcut orajlara her an girmem söz
konusuydu. O nedenle; oraj içinde uçuş
tedbirlerini şimdiden aldım. DİCLE kontrol,
GCA'ın bizi gördüğünü ve GCA kanalına
geçmemizin istendiğini söyledi. Kendisine
bizi takip etmesini, GCA ile temasa
geçemezsem bu kanala döneceğimi söyledim.
GCA vericisi çok parazitli idi. GCI
kanalında buluşmayı teklif ettim ve
kanalı değiştirdim. Yine DİCLE
kanalındaydık. DİCLE ile çalışırken
DİYARBAKIR GCA da bu kanala geçti ve bizi
aradı. GCA ile Radar kanalında daha iyi
anlaşıyorduk. |
GCA 150 başa dönmemizi
ve 10.000 feet'e
inmemizi istedi. Ben yakıt kritik
olduğundan, pisti karşılamak için dönüş
noktasına kadar 15.000 feet'te devam
etmemizin uygun olacağını ve yakıtımızın 600
libre kaldığını 6-8 dakika içinde inmemiz
gerektiğini belirttim. Kurulmuş plak misali
aynı şeyleri tekrarladı. Ben "peki" dedim ve
talimata uyuyormuş gibi davrandım. Pike
flabını çıkarmamı ve süratimi düşürmemi
istediler. Pike flabını çıkarmadan sürati
düşürmeye başladım. Radyo Kompa, DİYARBAKIR
Rencine bağlı idi. Renç o kadar kuvvetli
olduğu halde, Radyo Kompa'nın ibresi hep
karşımda ve rotamın sağındaki orajları
gösteriyordu. Arada sırada da muhtemelen
Rencin bulunduğu yerde salınım yapıyordu.
Rotam üzerindeki oraja girmem kesin
görünüyordu ve ayrıca DİYARBAKIR meydanından
uzaklaşıyorduk. Arada bir Renç istasyonunu
gösteren Radyo Kompa'ya göre Karacadağ
üzerinde olduğumu tahmin ediyordum. Yakıtım
500 libre kalmıştı. O nedenle 90 derece sola
ve yaklaşık meydan istikametine döndüm,
orajı sağıma aldım. Dönüşümü GCA da takip
etti. GCA'ya 500 libre yakıtım kaldığını,
bir an önce bulut altına indirmelerini, GCI/GCA
paternini tam tatbik etmek için beni güney
batıya meydandan daha fazla
uzaklaştırmamalarını ikaz ettim. Bunun
üzerine anladığını ve şu anda uçtuğum baştan
35 derece sağa döndüğüm takdirde, bizi GCA
alçalma hattına alabileceğini söyledi.
Süratim 250 knot idi. Söyleneni yapmak için
sağa döndüm ve oraja girdim. İrtifamı da
10.000 feet'e alçaltmaya başladım. GCA biraz
sonra 8.000 feet'e alçalmamı serbest kıldı.
Her ne kadar içine girmiş olduğum bulut oraj
ve içinde müthiş bir yağmur sağanağı
vardıysa da uçağı rahatlıkla kontrol altında
tutabiliyordum. Altimetre ve varyometre de,
zaman zaman aşırı oynama yapmakla beraber,
genellikle doğru iş'ar veriyorlardı. |
DİYARBAKIR GCA bir
müddet sonra 360
derece başı
karşılamamı ve
irtifamı 6000 feet'e
indirmemi söyledi. Ayrıca iniş takımlarımı
aşağıya çıkarmamı istedi. 360 derece başı
karşılarken 4000 feet'e serbest kılındığım
ve takiben başı 345 dereceye getirmem
istendi. Bu başı aldığımda GATE'de (kapıda)
olacağım ve son yaklaşmaya gireceğim
bildirildi. O noktadan sonra da talimatları
tekrar etmemem istendi. Yakıt saatine
bakamadım ama yakıtımın yeteceğini tahmin
ederek ve GCA ile iniş yapma durumunda
kalabileceğimi düşünerek artık iniş takımını
çıkardım, alçalmada sürati tutmak için
koyduğum pike flabını yukarı aldım (Devri
%85 üzerine açmamak için gaz kolu kelebeğini
sıkıştırmış, gaz kolu ile gayri ihtiyari
oynamak suretiyle aşırı yakıt sarfına karşı
önlem almış idim. Süratim artacak olursa
yarım pike flabı açarak, sürati kontrol
ediyor ve tam pike kullanmıyordum). |
3000 feet civarında
buluttan çıktım, ama
şiddetli yağış
istikametimi görmeme
mani oluyordu. İlk
baktığım saat yakıt
saati idi. Ön depo
saatine göre 180-190
libre yakıtım
kalmıştı (Toplam
yakıtı gösteren ana
depo saatinin ibresi
sıfır ile ilk çizgi
(200 libre çizgisi)
arasında duruyor,
artık hassas bir
şekilde
göstermiyordu).
Yakıtımın böyle
azaldığını ve hâlâ
piste 4,5 NM
uzaklıkta olduğumu
görünce alçalmadan
vazgeçtim, o irtifaı
tutacak şekilde düz
uçuşa geçtim ve
motor duruncaya
kadar bu irtifaı
tutmamın uygun
olacağını düşündüm.
GCA, yaklaşma
hattının üstünde
olduğumu ikaz
ediyor, alçalma
varyomu artırmamı
istiyordu. Yakıt 100
libreye düşünce
piste 2,7 NM
mesafede yağış
kesildi ve ilerde
pisti gördüm. GCA'ya pisti gördüğümü, fakat
talimata devam etmesini istedim. Böylece,
GCA'nın vereceği mesafe ile yer TACAN'ın
noksanlığını telafi ediyordum. Biraz sonra
yakıt ibresi 50 libre ve altına inerken
uçağı süzülüşe geçirdim. Bunu yapınca
yakıtım yükseldi. Yarım deniz mili kadar
önümde ZOGO deresi vardı. Arkada gariban
gariban oturan ve hayatını bana emanet etmiş
olan yabancının hatırına motorumun dereye
kadar durmaması için içimden dua ettim. Duam
kabul olmuştu ve motorum çalışmaya devam
ediyordu. Gazı kesip, normal son yaklaşma
süzülüş durumuna geçtim. Sıfıra gelen yakıt
ibresi biraz daha ileri (25-30 libre'ye)
gitti. Pisti tutturacağımı anlamıştım ve tam
flap koydum. Bu arada GCA, limitlere
ulaştığımı, pas geçmemi ve inişimi diğer
istikametten yapmamı istedi. Cevap vermedim
dikkatimi inişe vermiştim. Over-Run üzerinde
ilk toplamayı yaptım. Motorum durdu, son
toplama ve inişimi yaptım. Borda da renkli
renkli lambalar, duran motorun iş'arlarını
veriyordu. GCA'ya yakıtımın bittiği ve
motorumun durduğunu söyledim. Havayolları
uçağının geleceğini, mümkünse pisti terk
etmemi söylediler. Burada F-100 çeki demiri
olmadığını bildiğim için fren yapmayıp,
kuzeydeki 2 No.lu taksirutu tutturmaya
çalıştım. 2 No.lu taksiruta dönünce durdum
(zaten steering kontrolü olmadığı için
istikametimi muhafazayı ve taksiruta
dönüşümü frenle yapmak zorunda olduğumdan
uçağım rule yapamamış ve taksiruta girer
girmez durmuştu). |
Pistin içinde rule
yaparken arkadaki
Kanadalı pilota
"Fuel finished, engine
stopped" diye bilgi verdiğimde hayretini
belirten bir çığlık atmıştı. Uçağımın başına
Meydan Harekat (Mey.Hrk.) subayı ve kurtarma
personeli geldi. Arkadakine merdiven
uzattılar. Ben şalterlerle ve sandalye
irtibatları ile uğraşırken o inmişti
(Oradakilerin bana anlattığına göre,
Kanadalı yere ayağını basar basmaz eğilip
yeri öpmüş). Bilahare merdiven benim tarafa
getirildi. Merdivenin son iki basamağına
ulaştığımda uzun boylu olan Kanadalı beni
büyük bir heyecanlı kucakladı ve her iki
yanağımdan öptü, tekrar tekrar sarıldı.
Gözleri dışarı fırlamış, rengi kaçmıştı.
Bizi karşılayan Mey.Hrk.Sb.'yına heyecanlı
heyecanlı maceramızı anlatıyordu (Bilahare
bana, anlatılanları tercüme ettiler. Gariban
çok korkmuş arkadan pisti göremediği için
araziye mecburi iniş yaptığımızı
sanıyormuş). Mey.Hrk.Sb.'na misafiri (Kanadalı'yı)
uygun bir yere götürmesini, bana da uzun bir
halat bulmalarını söyledim. Onlar gittikten
sonra, halatı ana iniş takımlarından
bağlayıp (ben uçak içinde olarak) traktörle
park yerine çektik. |
Park yerinde 3 F-100
uçağı daha vardı.
Bunlardan biri
F-100F (iki kişilik)
idi. Demek ki diğer
kontrol pilotu olan
Amerikalı da burada
idi. Biraz sonra DİYARBAKIR'a inen pilotların en
kıdemlisi olan Yüzbaşı Cem KOLERKILIÇ
yanıma geldi (Diğer pilotlar benim
Kanadalı ile birlikte Kuvvet Gazinosunda
bulunuyorlarmış). Teklifim üzerine
uçakların akü damplarını ve yakıt
ikmalini Yüzbaşı Cem ile birlikte
yaptık. Bilahare biz de diğerlerinin
yanına gittik (Diğer Türk pilotları
Ütğm. Oral ULUSMAN ve Ütğm. Nihat KOLCA
idi. Böylece, DİYARBAKIR'da 4 uçak ve
(ikisi yabancı) 6 pilot bulunmaktaydık).
Tüm uçuş boyunca sakin halimi gören
Kanadalı bundan çok etkilendiğini,
abartacak tarzda, herkese anlatıyordu.
Kuvvet gazinosuna vardığımızda yeniden
dünyaya gelen birinin aşırı sevinci gibi
içmiş ve yeterince sarhoş olmuştu (Diğer
yabancı pilot (ABD'li) da içmişti ama
benim Kanadalı kadar fazla içmemişti.
Kanadalı'nın Türkçesi olsaymış, oraja
girmeyip geri dönmemizi isteyecekmiş). |
AAY profilde azami havada kalma ve
menzil yapma ile asgari yakıtla inme
rekorunu kırarken, ertesi gün
bitecek ORE'de birinci kategori
derecesi almamıza etki edecek böyle
bir uçuşla filoma yaptığım olumlu
katkıma derecesiz seviniyordum.
Ayrıca; uzun süre beni unutmayan ve
yılbaşlarında kart atan bir Kanadalı
pilot dost kazanmanın kıvancını
taşıyordum. |
O gece DİYARBAKIR'da kaldık.
Sabah çok erken saatlerde
bir C-130 uçağı ile
Erhaç'tan bakım personeli ve
çalıştırıcı dahil çeşitli
yer destek teçhizatı geldi. |
Biz 6 pilot, 4 uçak
olarak DİYARBAKIR'dan
07:15'de kalktık.
Kanadalı yine benimle
uçuyordu. Arzusuna
uyarak koldan biraz
açıldıktan sonra
kumandaları verdim.
Bilahare ERHAÇ'a indik.
Öğleye doğru LADD
atışına çıktık. O gün
ORE tamamlandı. Hakkımız
olan Birinci Kategori'yi
adeta söke söke
almıştık. |
|