Emekli Hava Pilot Tümgeneral |
İrfan SARP |
Dallas-Texas / Fort Worth Hava Üssü
|
17 Ekim 1983 |
|
Türk Hava Kuvvetleri filolarında
birinci hat savaş uçağı olarak
uzun yıllar görev yapan F-100 ve
F-104 uçaklarının hizmet
ömürlerini tamamlamalarından
sonra onların yerlerine tedarik
edilecek uçağın tipine uzun
inceleme ve araştırmalardan
sonra 1983 yılı başlarında karar
verilmişti. Türkiye tarafından
1970’li yıllarda ortaya konan “Kendi
Uçağını Kendin Yap”
hedefine ulaşma yolunda tedarik
edilecek savaş uçağının hem
sahip olacağı performansıyla
harekat ihtiyaçlarımızı
karşılayacak, hem de yerli
imkanlarımızla yapılması
hedefine öncülük edecek bir uçak
olması isteniyordu. Uçak
sanayisine sahip ülkelerin
değişik tipte savaş uçakları
uzun incelemelere tabi
tutulduktan sonra hem bir savaş
uçağından istenen performansa
sahip olması hem de yapılacak
anlaşma ile kendi milli
tesislerimizde müşterek
imalatına imkan sağlayacağı
dikkate alınarak F-16 uçağı
seçildi. Türk hükümetinin F-16
seçiminin ABD kongresi
tarafından onaylanmasından sonra
ABD Hava Kuvvetlerinin ilgili
F-16 proje dairesiyle müşterek
çalışmalara başlandı |
Uçağın tipi üzerinde karar
verildikten sonra Hv.K.K.lığı
karargahı içinde yeni seçilen
F-16 uçağının tedariki, ikmali,
bakımı, ile personel
planlamaları ve eğitimleriyle
ilgili çalışmaları yerine
getirecek teşkilat düzenlemeleri
yapıldı. Uçağın Türkiye’de
müşterek imalatının yapılması
için gerekli tesislerin
kurulması ve diğer yasal
düzenlemelerin yerine
getirilmesi için ayrıca MSB’de
bir F-16 Dairesi kuruldu. |
Şimdi bu anılarımı kaleme
alırken, Türkiye’nin F-100 ve
F-104 uçakları hizmet dışı
bırakıldıktan sonra kullanacağı
uçağın tipini seçmek üzere
yapılan faaliyetleri genç nesil
havacı arkadaşlarıma aktararak
onları bilgilendirmemin ve bu
bilgileri onlarla paylaşmamın
faydalı olacağını düşündüm. Uçak
seçimi çalışmalarının yapıldığı
1970’li yılların sonu ile
1980’li yılların başlarında Türk
ve yabancı basında ve diğer açık
kaynaklarda yer alan bu
bilgilerin bugün için hiçbir
gizlilik derecesi taşımadığını
hemen hatırlatmalıyım. |
Türkiye’nin o yıllarda tedarik
etmek için ihtiyaç duyacağı
muharip uçak sayısının 270
civarında olacağı açıklandıktan
sonra Avrupa ve Amerika’daki
uçak imalatçısı firmalar bu
projeye büyük bir ilgi duydular.
Fransa Mirage uçaklarını
pazarlamaya çalışıyordu ve
Mirage uçaklarının üreticisi
Dassault firması bu amaçla
Ankara’da bir ofis açmıştı.
İtalyanlar da Torino’da bulunan
Aeritalia tesislerinde, ABD’den
aldığı lisansla ürettiği F-104S
model uçaklarını Türkiye’de
müşterek üretmeyi teklif
etmişti. Türkiye’de o zamanki
koalisyon hükümetinin bir kanadı
ise İtalya’nın Aermacchi firması
tarafından üretilen MB-339
uçaklarını Türkiye’de müşterek
üretip onların uçak imalat
teknolojisini Türkiye’ye
getirmeyi düşünüyordu. |
ABD’deki uçak firmaları da
Avrupa'daki firmalar gibi bu 270
uçaklık pazarı elde etmek için
kıyasıya bir yarış içine
girmişlerdi. General Dynamics
Firması (sonradan Lockheed
firması tarafından satın
alınmıştır) ürettiği F-16
uçağını satmaya; McDonnell
Douglas ve Northrop firmaları
ABD Deniz Kuvvetleri için
müşterek imal ettikleri F-18
Hornet uçağını pazarlamaya
çalışıyordu. Northrop firması
ayrıca McDonnell Douglas
firmasından ayrı olarak uçak
gemilerinde kullanılan F-18
uçağının uçak gemisinin
güvertesine yaptığı sert inişler
için gerekli olan ağır ve güçlü
iniş takımlarında modifikasyon
yapıp hafifleterek pistlerden
görev yapacak F-18L (L harfi
Land /kara anlamında) tipini tek
firma olarak Türkiye’ye
pazarlamak istiyordu. |
Northrop firmasının pazarlamak
istediği diğer uçak tipi de daha
önce kendi imal ettiği F-5A ve
F-5E uçaklarından geliştirdiği
F-5G uçağı idi (F-5G uçağının
ismi daha sonra F-20 olarak
değiştirilmiştir).
|
Yabancı ülkelere her türlü silah
ve uçak satışında yetkili makam
olan ABD Kongresi, siyasi
sebeplerle özellikle Ortadoğu
ülkelerine ABD Hv.K'nin
kullandığı F-15 ve F-16 ile
Dz.K.'nin kullandığı F-18 tipi
birinci hat savaş uçaklarının
satılmasına kısıtlamalar
getiriyordu. O ülkelere
satılacak olan uçakların ABD’nin
(ve dolaylı olarak İsrail’in)
kullandığı uçaklardan daha düşük
performanslı uçaklar olması
isteniyordu. İşte Northrop
firması, F-16’dan daha düşük
performanslı olan F-20 uçağının
Ortadoğu ülkelerine
pazarlanmasında Kongre’nin ses
çıkarmayacağını düşünüyordu.
Northrop bu uçakları Türkiye’ye
de pazarlamak istiyordu.
Türkiye’de Eskişehir Hava İkmal
Bakım Merkezi tesislerinde F-20
uçağının müşterek imal
edilmesiyle ilgili teklifini bir
brifingle Türk makamlarına
sundu. Northrop firması,
F-20’nin pazarlanması amacıyla
bu uçaklardan 4 adet prototip
üretti. Türk Hava Kuvvetleri
uçak seçimi heyetinde bulunan
bir pilotumuz Amerika’ya gidip
F-20 uçağıyla bir sorti deneme
uçuşu yaptı. Bu 4 adet F-20’den
biri, 1984 yılında Güney Kore’de
meydan üzerinde gösteri uçuşu
yaparken düştü ve uçağın test
pilotu hayatını kaybetti. Firma,
kazanın uçakta meydana gelen
mekanik bir hatadan değil,
pilotun gösteri uçuşunda aşırı G
çekmesi sonucu, G-LOC (G-force
induced Loss Of Consciousness)
sebebiyle bayılmış olmasından
meydana geldiğini açıkladı.
İkinci F-20 de1985’te Paris-Le
Bourget hava fuarında yapacağı
gösteriye giderken yakıt ikmali
için iniş yaptığı Kanada’nın
Goose Bay meydanında bir
antrenman uçuşu esnasında düştü
ve o uçağın test pilotu da
hayatını kaybetti. Firma bu
kazanın da G-LOC sebebiyle
meydana geldiğini açıkladı.
Northrop firması bu iki kazadan
sonra F-20 projesini kapattı. |
ABD Kongresi’nin siyasi
sebeplerle Ortadoğu ülkelerine
düşük performanslı uçak
satılmasına müsaade
edebileceğini dikkate alan F-16
uçağının imalatçısı General
Dynamics, F-16’nın üzerindeki
güçlü F110 motoru yerine F-4 ve
F-104 uçaklarında kullanılan
J79-GE-17 motoruyla teçhiz
ettiği F-16/79 diye
isimlendirilen bir prototip F-16
uçağı geliştirdi. Standart
F-16’ların üzerinde 29.500 libre
thrustı olan F-110 motoru yerine
onun nerdeyse yarısı kadar,
17.500 libre thrustı olan bu
F-16/79 uçağı, standart bir F-16
uçağını tam anlamıyla düşük
performanslı bir uçak haline
getiriyordu. O zamanlar
havacılık çevreleri, J-79-GE-17
motoru takılmış bu F-16/79
uçağını, küçük Volkswagen motoru
takılmış bir Mercedes
otomobiline benzetiyorlar ve
alaya alıyorlardı. F-16/79 tipi
düşük performanslı uçakla ilgili
ABD makamları tarafından
Ortadoğu’daki Arap ülkeleri gibi
Türkiye’ye de teklif yapıldı ve
brifingi verildi, ancak rağbet
görmedi. Neticede Türkiye uzun
değerlendirmelerden sonra ABD
Hv.Kv.nin uçtuğu uçaklarla ayni
performansa sahip F-16 uçağını
temin etme konusunda ABD
hükümeti ile anlaşmaya vardı. |
F-16 ile uçuşumun hikayesini
kaleme alırken belki konunun
biraz dışına çıkıp uçak seçimi
çalışmalarıyla ilgili ayrıntıya
girdim ama uçak seçimi
konusundaki bu bilgilerin genç
nesil havacılara aktarılmasının
faydalı olacağını düşündüm. |
Ben o yılın ağustos ayında
Eskişehir 1nci Ana Jet Üs
Komutanlığı görevimi tamamlamış
ve Tümgeneral rütbesine terfi
ederek Hava Kuvvetleri Lojistik
Başkanlığı görevine atanmıştım.
Atanmış olduğum görev kapsamı
içinde F-16 projesi önemli bir
yer tutuyordu. Proje
çalışmalarımızı müşterek olarak
sürdürdüğümüz ABD Hava
Kuvvetleri F-16 proje
yöneticileriyle zaman zaman bir
araya gelerek projenin ana
hatları üzerinde çalışıyorduk.
Projenin en önemli adımlarından
biri de uçağın ikmal ve bakım
faaliyetlerinin düzenlenmesine
ait usul ve prensiplerin tespit
edilmesiydi. Bütün bu usul ve
prensipler Amerikan
Hv.Loj.K.lığı ve bizim
heyetlerimiz arasında yapılan
çalışmalarla tespit edildikten
sonra bir taslak Lojistik
İkmal/Bakım Anlaşması (LOA)
metni haline getirildi. Bu
anlaşma metninin ABD Hava
Kuvvetleri Lojistik
Komutanlığı’nın bulunduğu Wright
Patterson Hava Üssü’nde ayni
yılın Ekim ayında ABD Hv.K. ve
Türk Hv.K. yetkilileri
tarafından imzalanarak yürürlüğe
girmesi kararlaştırıldı. Söz
konusu lojistik anlaşmasının
Türk Hava Kuvvetleri adına
imzalanması görevi de Lojistik
Başkanı olarak bana verildi. |
F-16 proje planlamaları
kapsamında ABD Hv.Kv. ile Türk
Hv.Kv. heyetleri arasında biri
ilkbaharda, diğeri sonbaharda
olmak üzere, yaklaşık 6 ay
arayla, lojistik konuların
görüşülüp karara bağlandığı
toplantılar düzenleniyordu.
Toplantının biri ABD’de diğeri
Türkiye’de yapılıyordu. Bu
toplantılara konuların
özelliğine bağlı olarak her iki
taraftan yaklaşık 35 – 40
civarında personel katılıyordu.
Hazırlanmış olan Lojistik
Bakım/İkmal Anlaşması’nın Ekim
ayında imzalanmasına karar
verilince heyetler arasında
Amerika’da yapılacak toplantının
aynı tarihe denk gelen imza
töreniyle birleştirilmesi
planlandı. |
Genellikle Amerika’da az sayıda
kişinin katılacağı konferans
veya planlama toplantılarına
gidişlerde havayolu uçakları
kullanılıyordu. Ancak sayıları
35-40 civarını bulan heyetin
havayolu uçaklarıyla seyahati
oldukça pahalıya mal olduğundan
Hava Kuvvetlerimizin C-130
uçaklarıyla yapılması tercih
ediliyordu. C-130 uçaklarıyla
yapılan bu seyahatler uzun ve
yorucu olmasına rağmen hem
paradan tasarruf sağlanması, hem
de C-130 uçuş ekibinin Okyanus
aşırı uçuş eğitimleriyle tecrübe
kazanmaları sebebiyle tercih
ediliyordu.
|
Ulaştırma pilotlarımız
tarafından Türkiye-ABD arasında
C-130 uçaklarıyla yapılan
uçuşlarda şöyle bir rota
uygulanıyordu. Türkiye’deki bir
meydandan kalktıktan sonra ilk
etap olarak yakıt ikmali için
İngiltere’de, Mildenhall Hava
Üssü’ne iniliyor ve gece orada
kalınıyordu. O tarihlerde Doğu
Avrupa üzerinde bazı Demirperde
ülkelerinden askeri uçakların
geçişlerinde hava sahalarının
kullanılmasında problemler
olduğu için uçağımız Akdeniz'i
boydan boya kat ettikten sonra
Fransa hava sahasını kullanarak
Mildenhall’a kadar uzun bir
rotayı takip etmek zorunda
kalıyordu. Bu rotada uçuş
yaklaşık 6 saati buluyordu.
Mildenhall’dan sonra ikinci
etap, Kanada’nın Newfoundland
eyaletinde bulunan Goose Bay
meydanı idi. Orada da bir gece
kalındıktan sonra ertesi sabah
ABD’de planlanan meydana
uçuluyordu. |
Biz toplantı için bütün
hazırlıklarımızı tamamladıktan
sonra, imza töreninin yapılacağı
tarihten üç gün önce heyetimizi
taşıyan C-130 uçağıyla,
Ankara-Etimesgut Üssü’nden
havalandık. Yaklaşık 6 saatlik
bir uçuştan sonra ilk durak
noktamız olan İngiltere’de
Londra’nın 60 Deniz Mili kadar
kuzey doğusunda bulunan
Mildenhall Hava Üssü’ne indik.
Gece orada konakladık. Uçağın
bakımı ve yakıt ikmali
yapıldıktan sonra ertesi sabah
Kanada’nın Grönland Eyaleti’nin
doğu ucunda bulunan iniş
meydanımız Goose Bay Hava Üssü
için kalkışımızı yaptık. |
C-130 pilotlarımız kalkıştan
önce harita üzerinde Mildenhall
– Goose Bay arasında uçulacak
rota hakkında bilgi verdiler.
Meteorolojiden alınan hava
raporuna göre rotamız boyunca
sakin, parçalı bulutlu bir hava
tahmin ediliyordu. Kalkış ve
iniş meydanlarımız arasında
takip edilecek rotada aşağıdaki
haritada görülen 2250 Deniz Mili
tutan mesafeyi 8 saatte kat
edeceğimiz hesaplanmıştı.
|
|
Mildenhall’den planlanan saatte
kalkışımızı yaptık. Daha önce bu
uzun uçuşu yapan arkadaşlar, 8
saatlik uçuşta sıkılmamak için
yapılacak en güzel şeyin briç
oynamak olduğunu söylemişlerdi.
Uçağımız tırmanışını tamamlayıp
düz uçuşa geçince biz briç
meraklısı dört arkadaş masa
başına geçip oyuna başladık.
C-130 uçağı içinde motorların
gürültüsünün fazla olması
sebebiyle karşınızdakine ancak
yüksek sesle konuşunca sesinizi
duyurabiliyordunuz. Bu gürültü
ortamı içinde Briçte renklerin
deklare edilmesinde devamlı
yüksek sesle konuşmak zorunda
kalınınca bir süre sonra
birbirimizin söylediğini
anlamakta zorluk çekmeye
başladık. Bu zorluğu gidermek
için şöyle bir usul uyguladık.
Masanın üzerine kağıtların
cinslerinin büyük boyutta
çizildiği bir karton koyduk. O
karton üzerindeki kağıt
cinslerini elimizle işaret
ederek deklare yapmayı denedik
ama oyuncular tarafından
gösterilen kağıtların cinsleri
karıştırılınca çok değişik bir
yöntem bulduk. Elin deklare
edilmesinde kağıtların
cinslerini sesle veya işaretle
değil el hareketleri ile
bildirecektik. Bunun için şöyle
bir yöntem uyguladık. Önce
deklare edeceğimiz sayıyı 1 veya
2 şeklinde parmağımızla
gösterecektik. Sonra “Kör- Kupa”
(Fransızca kalp anlamında coeur,
okunuşu kör) deklaresi için
kalbimizi işaret edecek; “Trefl”
(Türkçe’de sinek) deklaresi için
iki elimizi aşağı yukarı hareket
ettirip uçan bir sineği temsil
edecektik. Karo deklaresi için
iki elimizin baş ve işaret
parmaklarını birleştirip karo
şeklini; Pik (maça) deklaresi
için pik şeklinin siyah rengine
benzeterek, masanın kenarındaki
siyah çantayı gösterecektik.
“Sanzatü” deklaresi için
elimizle kaşıkla çay
karıştırıyor gibi yapacaktık.
Karşı tarafın deklaresine
“kontur” çekmek için tek elle
tokat atar gibi bir işaret
yapacak, karşı taraf “sür
kontur” çekmek istediğinde iki
elini birbirine çarpacaktı.
Böylesine gürültülü bir ortamda
briç oynanması için
keşfettiğimiz bu el işareti ile
anlaşmak yöntemi gerçekten
mükemmel iş gördü. Vaktin nasıl
geçtiğini anlamadan ve hiç
canımız sıkılmadan briç oynarken
uçağın gürültüsünü de pek
duymadığımız bu 8 saatlik
uçuştan büyük keyif aldık. |
Pilotlarımız Goose Bay meydanına
inişlerini yapıp uçağı park
ettiklerinde bizi misafirhaneye
götürecek olan otobüs de uçak
başına gelmişti. Park yerinden
misafirhaneye giderken Kuzey
Kutbu’na oldukça yakın bir
meydana indiğimizi hemen fark
ettik. Çünkü meydan sınırlarını
geçtikten sonra misafirhaneye
giden yolun her iki tarafı yağan
karların temizlenip her iki
kenara yığılmasıyla otobüsün
tavanı hizasını geçen, yaklaşık
3 metre kadar yükseklikte kardan
iki duvar meydana getirmişti.
Heyetimizde, daha önce bu
meydana uçuş görevleriyle gelen
uçuş ekibinin dışında hiç
birimiz bir yolun iki tarafına
toplanan bu kadar yükseklikte
kar yığını görmemiştik. Mevsim
de henüz Ekim ayının ortasıydı.
Ekim ayında bu kadar kar olursa
acaba Ocak Şubat aylarında bu
kar duvarlarının yüksekliği ne
kadar olur diye merak ettik. |
İngiltere’de Mildenhall’dan
kalkıştan sonra devamlı batı
istikametine uçup güneşi
kovaladığımız için öğleden sonra
erken saatte Goose Bay’a
inmiştik. Uçuş ekibinden
arkadaşlar Kanada Hava
Kuvvetleri kantininden (PX)
ihtiyaçlarımızı temin
edebileceğimizi söylediler.
Misafirhaneye yerleştikten sonra
gelen bir otobüs bizi kantine
götürdü. Belki gideceğimiz
Amerika’da yoğun toplantı ve
faaliyetler arasında vakit
bulamayız, hazır böyle bir imkan
varken bu kantinden eşe dosta
bazı hediyelik eşyalar
alabiliriz diye düşündük. Ben
hediyelik eşyalar bölümüne
bakarken çok güzel kristal
eşyaların olduğu bir bölüm
dikkatimi çekti. Fiyatını da çok
uygun gördüğüm güzel bir vazoyu
seçtim. Vazonun nerede
yapıldığını öğrenmek için
çevirip altına baktığımda
Paşabahçe yazısını görmeyeyim
mi! Şimdi düşünün, Kuzey
Kutbu’na yakın bir hava üssünün
kantininde Paşabahçe imalatı
vazo ve kristal eşyaları görmek!
Doğrusu bu kristal eşyaları
dünyanın bu uç noktasına
pazarlayıp satanlara helal olsun
dedim! Kasadaki kıza bilmiyormuş
gibi yapıp, bu kristal eşyaların
nereden geldiğini sordum. Kız bu
kristallerin Türkiye’den
geldiğini ve çok tutulduğunu,
Goose Bay’a gelen giden
ekiplerin bunlardan çok
aldığını, hazır ellerinde varken
seçtiğim vazoyu başkalarına
kaptırmadan hemen almamı tavsiye
etti. |
Ertesi sabah kahvaltıdan sonra
uçak başı yaptık. Planlanan
saatimizde kalkıp yaklaşık 4
saatlik bir uçuştan sonra
toplantının yapılacağı Ohio
Eyaleti’nin Wright Patterson
Hava Kuvvetleri Üssü’ne indik.
|
Programa göre bizler oraya
vardığımız gün istirahat
ettikten sonra ertesi sabah
hazırlıklarımızı tamamlayacak ve
akşamüzeri de imza töreninin
yapılacağı salonda
toplanacaktık. İmza töreninde
önce ABD Hava Kuvvetleri adına
F-16 Program Direktörü
Hv.Tümgeneral Ronald Yates bir
konuşma yapacak, onu takiben
Türk Hava Kuvvetleri adına ben
bir konuşma yapacaktım.
Konuşmalardan sonra F-16 İkmal /
Bakım Anlaşması (LOA) karşılıklı
olarak imzalanacak, imza
töreninden sonra verilecek bir
kokteyl parti ile de anlaşmayı
kutlayacaktık. |
Biz imza töreninin yapılacağı
saatte salona geldiğimizde ABD
Hv.Kv. F-16 Program Direktörü
Hv.Tümgeneral Ronald Yates bizi
karşıladı ve heyet mensuplarına
hoş geldiniz dedi. Toplantı
başlamadan önce Tümg Yates ile
havacılık konularında biraz
sohbet ettik. Her ikimiz de
F-104’lerde uçmuş olduğumuzu
öğrenince birbirimize F-104
hatıralarımızı anlattık. Tümg.
Yates F-104’lerin 100.000 feet
üzerine çıkış denemelerini yapan
pilotlardan biriymiş. Kendisi
defalarca F-104’le 100.000 feet
irtifanın üzerine çıkış
denemelerini yapmış. Bu
denemelerde pilot tazyikli
astronot uçuş kıyafetini
giyiyormuş. Uçağın kuyruk
bölümünün altına iki adet roket
motoru yerleştiriliyormuş.
Kalkıştan sonra 50.000 feet’in
üzerine tırmanılıyor ve uçak
afterburner ile 2 MACH sürate
koşturulduktan sonra roket
motorları ateşlenip uçağın kendi
motoru durduruluyormuş. 100.000
feet üstünde istenen denemeleri
yaptıktan sonra roket motorunun
yakıtı bitiyor ve durmuş motorla
20.000 feet altına süzülüyormuş.
Havanın oksijeninin bol olduğu
20.000 feet altında uçağın
motoru air/start ile
çalıştırılıp inişe geliniyormuş. |
Salonda herkes yerini aldıktan
sonra Tümg Yates kürsüye çıkıp
açış konuşmasını yaptı.
Konuşmasında Türk Hava
Kuvvetleri’nin ABD Hava
Kuvvetleri’nin uçtuğu F-16
uçağını seçmesinden duyduğu
memnuniyeti belirtti ve ABD
Lojistik Komutanlığı olarak Türk
F-16’larının lojistik desteğinin
sağlanmasında ellerinden gelen
bütün çabayı göstereceklerinden
emin olmamızı istedi.
|
Tümg.Yates konuşmasını bitirince
kürsüye beni davet etti. Ben
yaptığım konuşmada ABD Hv.Kv.
ile Türk Hv.Kv.arasındaki
işbirliğinin uzun yıllara
dayandığını, 2’nci Dünya Savaşı
sırasında 1943-44 yıllarında
Türk pilotlarından bir kısmının
ABD’de pilotaj eğitimlerini
tamamladığını, ABD’den temin
edilen T-6, B-26 Invader, P-47
Thunderbolt ve C-47 uçaklarının
Türk Hava Kuvvetleri’nde hizmet
ettiğini, Türkiye pervaneli
uçaklardan jet çağına geçtiğinde
ilk 8 Türk pilotunun jet
uçaklarındaki eğitimlerini ABD
HV.KV.de tamamladıklarını, ilk
jet muharip uçaklarımız
F-84G’ler ve onlardan sonra
envanterimize giren diğer jet
uçaklarımızın da ABD’den temin
edildiğini ifade ettim. ABD.Hv.Kv’nin
uçtuğu F-16 uçaklarını seçmiş
olmamızdan büyük mutluluk
duyduğumuzu ve bu uçağın
lojistik desteğinin
sağlanmasında kendileriyle
yapacağımız işbirliğinin
başarılı olacağına inandığımızı
ifade ettim. |
Konuşmalar tamamlandıktan sonra
İkmal/Bakım anlaşmasını
karşılıklı imzaladık. Ben
anlaşmayı imzalarken Tümg
Yates’e dönüp “Şimdi ben hiç
uçmadığım bir uçağın İkmal/Bakım
anlaşmasını imzalıyorum. Ümit
ederim ki bu uçakla ilerde bir
gün uçma şansı bulurum” dedim.
|
İmza töreni bittikten sonra yan
tarafta hazırlanan kokteyl
salonuna geçtik. Tümg.Yates beni
ve heyetimizi F-16 projesinde
çalışan kilit personelle
tanıştırdı ve bir ara yanımızdan
ayrıldı. Biz onlarla sohbet
ederken Tümg Yates yanıma geldi
ve bana: “General Sarp, imza
töreninde siz bu uçakla ilerde
uçma şansı bulma ümidinizden
bahsetmiştiniz. Gerçekten bu
uçakla uçmak istiyor musunuz?”
diye sordu. Ben bu soru üzerine
biraz şaşırdım ve ona: “General
Yates siz herhalde şaka
yapıyorsunuz! Elbette F-16 ile
uçmak istiyorum” dedim. General
Yates:”O halde yarın sabah
erkenden kahvaltınızı yapıp
hazırlanın. Bir executive jet
sizi alıp F-16’ların imal
edildiği Dallas-Fort Worth
meydanına götürecek ve orada
tecrübe pilotuyla çift kişilik
bir F-16D’de uçuş yapacaksınız”
dedi. Tabii F-16 ile uçuş
yapacağım için ne kadar
sevindiğimi söylememe gerek yok! |
Ertesi sabah erkenden bir araç
beni misafirhaneden alıp uçak
park yerinde bekleyen 8 yolcu
kapasiteli GOLFSTREEM Executive
jet’in başına götürdü. Pilot ve
hostes beni karşılayıp uçağa
aldılar. Motor çalıştırıp kalkış
için pist başına gittik.
Kalkışta yerden kesildikten
sonra uçağın F-104 gibi
tırmanışı doğrusu çok hoşuma
gitti. Tırmanışa devam ederken
hostes kabinde yanıma gelip
pilotların beni kokpite davet
ettiklerini söyledi. Kokpitte
iki pilotun arasındaki koltuğa
oturdum. Pilotlarla sohbet
ederken bir taraftan da kokpiti
ve uçuş aletlerini inceliyordum.
Ben havayolu uçaklarının uzak
mesafeli uçuşlarda genellikle
33.000 feet ile 36.000 feet
irtifalarda uçtuklarını
biliyordum. Uçağın pilotunun da
bu civardaki bir irtifada düz
uçuşa geçeceğini düşünüyordum.
Pilot 36.000 feet irtifayı
geçtikten sonra tırmanışa devam
etti ve 42.000 feet irtifaya
kadar çıkıp o irtifada düz uçuşa
geçti. Ben pilotlara bir yolcu
uçağının 42.000 feet irtifaya
kadar çıktığını bilmiyordum ve
bu irtifada uçtuğunu ilk defa
görüyorum deyince pilot,
GULFSTREEM uçağımızın
performansı bu irtifada uçmamız
için çok elverişli. Ayrıca bu
irtifa diğer havayolu
uçaklarının irtifalarının
üzerinde olduğu için ATC’den
müsaade alarak havayolunu takip
etmeden direkt rotada
uçabiliyoruz. Böylece hem
zamandan hem de yakıttan
tasarruf ediyoruz diye izah
etti. Ben de kendilerine: “Henüz
yaşımız genç, şimdi sizden
havacılıkta ilgili yeni bir şey
daha öğrenmiş oldum!” diye
latife ettim.
|
Fort Worth meydanına inişimizi
yapıp park yerine geldik.
Pilotlara ve hostese bu güzel
uçuş için ayrı ayrı teşekkür
ettim. Park yerinde uçağı
karşılayan firma yetkilisi beni
aracına alıp uçuş
faaliyetlerinin yapıldığı küçük
bir binaya getirdi. Binanın
Brifing odasında bekleyen
firmanın test pilotu Alex
Wolf’la tanıştırdıktan sonra
hemen yan odadaki uçuş teçhizat
odasına götürdü. Teçhizat
odasındaki teknisyen bana uçuş
elbisemi verdi ve üstümü
değiştireceğim soyunma dolabını
gösterdi. Uçuş elbisemi giyerken
elbisenin sol üst cebinin
üzerinde Irfan SARP, M.Gen.(Tümgeneral)
TAF (Türk Hv.Kv.nin İngilizce
kısaltılmışı) yazılı etiket
dikkatimi çekti. İsim ve
rütbemin yazıldığı etiketin
üzerinde de bir Komutan Pilot
brövesi bulunuyordu. |
Uçuş teçhizat teknisyeni
tarafından uçuş kaskımın başıma
göre ayarlanması. |
|
Uçuş teçhizat teknisyeni
tarafından paraşüt kolonları ile
G elbisemin vücuduma
uydurulması ve kontrolleri
aşağıdaki fotoğrafta
görülmektedir.
|
F-16 uçuşumun bir akşam önce
planlanmasına rağmen daha o
günün sabahında vücuduma uygun
bir uçuş elbisesi, isim, rütbe,
Türk Hv.Kv. yazısı ve pilot
brövesine kadar her şeyin
organize edilmiş olmasına
doğrusu şaşırdım. Uçuş teçhizat
teknisyeni daha sonra yukarıdaki
fotoğraflarda görüldüğü gibi
uçuş kaskımı giydirip yüzüme
göre ölçülerini aldı ve kaskı,
içine süngerler yerleştirip
başıma göre ayarladı. Daha sonra
paraşüt kolonlarının ve G
elbisesi ile hortumunun vücuduma
göre ayarlarını yaptı. Uçuş
teçhizatımı vücuduma uydurup tüm
kontrol ve ayarları yaptıktan
sonra teknisyen yan odada
brifing için beni beklemekte
olan General Dynamics
Firması’nın F-16 Test Pilotu
Alex Wolf’un yanına götürdü. |
Uçak fabrikasının bulunduğu bu
meydanda herhangi bir uçuş
eğitimi verilmediğinden ve
meydan sadece fabrikadan yeni
çıkan uçakların test uçuşları
için kullanıldığından, o
meydanda F-16’nın uçuş
simülatörü bulunmuyordu. F-16’da
ilk defa uçacak olan misafir
pilotları uçağa oriyente etmek
için pratik bir usul
bulmuşlardı. Masanın üzerine
aşağıdaki fotoğrafta görüldüğü
gibi, F-16 uçağının ön paneli
ile her iki yan panelinin
çizilmiş olduğu bir karton levha
koyuyorlardı. Uçağa kumanda eden
ve uçaktakinin bire bir ayni
olan levye (side stick) de
karton üzerinde sağ panelde
bulunduğu yerine konuyordu. Uçak
mühendisleri F-16 uçağında ilk
defa levyesi bundan önceki
uçaklarda olduğu gibi kokpit
tabanının orta kısmına, pilotun
dizlerinin hizasında bir yere
değil, sağ konsol üzerine
yerleştirmişlerdi Bundan önceki
uçakların levyeleri mekaniki ve
hidroliki olarak hareket
etmesine rağmen F-16’nın levyesi
hareket etmiyordu ve pilotun
levye üzerine verdiği tazyike
bağlı olarak uçuş kumandalarını
elektronik olarak hareket
ettiriyordu.
|
Pilot Wolf, ilk defa uçuş
yapacağım bu sağ yan konsoldaki
hareketsiz levyenin uçuşta nasıl
kullanılacağını elim levye
üzerindeyken çok güzel
uygulamalı olarak bana izah
etti. Pilot Wolf uçağın
kokpitinin çizimi üzerinden uçuş
saatlerinin yerlerini ve
fonksiyonlarını, telsiz ve
seyrüsefer aletlerinin yerleri
ile kontrol şalter ve
düğmelerini, iniş takım kolu ve
flap kumandalarını, gaz kolu ve
pike flabı kumandalarının
yerlerini gösterip nasıl
kullanılacağını tarif etti. |
Uçuş brifingimiz tamamlandıktan
sonra uçak başına gittik. Uçağın
harici kontrollerini beraber
yaptık. Uçak fabrikadan yeni
çıktığı için gövdesinin üzerinde
herhangi bir hava kuvvetlerinin
yazısı veya işareti
bulunmuyordu. Harici kontrol
esnasında uçağın arka tarafına
geçince 033 kuyruk numarası
dikkatimi çekti. O anda, 33
numarasının benim 6 yaşında
küçük bir çocuk iken ilkokulun
1’nci sınıfına başladığımdaki
okul numaram olduğu aklıma
geldi. Neredeeeeeen, nereye! |
F-16 Kokpiti. (Sağ alt köşede
Levye-Side stick) |
Pilot Wolf, kokpit içinde uçuş
aletlerinin yerlerini
gösteriyor. |
|
Uçağın harici kontrolünü
tamamladıktan sonra arka
kokpitteki yerimi aldım.
Kokpitin içine girerken kopitin
hemen alt kenarında, kanopi
rayının alt çizgisi hizasına,
M/GEN (Tümgeneral) IRFAN SARP -
TAF (Türk Hava Kuvvetleri’nin
İngilizce kısaltılmışı) yazısı
dikkatimi çekti. Önce hemen şunu
belirtmeliyim ki, gövde üzerine
ismimin, rütbemin ve TAF
yazısının yazılmış olması benim
için özel bir VIP uygulaması
değildi. Amerikan Hava
Kuvvetleri ve Deniz
Kuvvetleri’nde çok uzun bir
süredir savaş uçaklarında
pilotun isim ve rütbesinin
kokpite giriş merdivenin
bulunduğu tarafa yazılması,
uçağın bakımına tahsis edilen
makinist astsubayın isim ve
rütbesinin de kokpitin diğer
tarafına, ayni hizadaki
simetrisine yazılması bir
gelenek haline gelmişti. Pilotun
isim ve rütbesinin uçağın dışına
gövde üzerine yazılmasıyla,
pilotun psikolojik olarak o
uçağı daha fazla benimsediği,
sevdiği, uçağı daha itinayla
kullandığı ve adeta uçakla
bütünleştiğini tespit
etmişlerdi. Ayni şekilde, uçak
makinistinin isim ve rütbesinin
kanopinin diğer tarafındaki
simetrisine yazılması da o
makinistin uçağın bakımını daha
büyük bir şevkle, itinayla ve
daha fazla sorumluluk duygusuyla
yerine getirdiği tespit
edilmişti. |
Ben kokpitte yerimi aldıktan
sonra uçağın makinisti pilot
sandalyesindeki kemer ve omuz
bağlarımın bağlanmasına yardım
etti. Bu arada Pilot Wolf
kokpitin kenarına gelerek,
yerdeki brifingimizde karton
levhadaki çizimler üzerinde izah
ettiği kokpit yerleşimini ve
uçuş saatlerini bu sefer
kokpitin içindeki yerlerinde bir
kere daha işaret ederek
gösterdi. İyi uçuşlar diledikten
sonra ön kokpite girip yerini
aldı. |
Pilot Wolf motor çalıştırdıktan
sonra ruleye başladı. Pist
içinde motor kontrollerini
yaptıktan sonra frenleri bırakıp
kalkışa geçti. Ben kalkışta
uçağın hangi mesafede yerden
kesileceğini merak ediyordum.
Uçak 2.000 feet hizasına gelince
yerden kesildi. Demek ki uçakta
fazla bir yakıt ve silah yükü
olmayınca bu kadar kısa mesafede
yerden kesiliyor diye aklımdan
geçirdim (NOT: Aşağıdaki
fotoğrafta uçağımızın yerden
kesiliş anında pistin kenarında
görülen “2” rakamı pistin 2.000
feet mesafesini göstermektedir.
Uçağın kuyruğundaki 033 rakamı
da rahatça okunmaktadır). |
Pilot Wolf yerden kesilince iniş
takımı ve flapları aldıktan ve
çalışma bölgemiz istikametine
döndükten sonra “kumandalar
sizde” deyip kumandaları bana
verdi. O günkü uçuşuma kadar
geçen 27 yıl boyunca uçtuğum
eğitim ve savaş uçaklarının
hepsinin de uçuş levyesi
kokpitin tabanında, ortada, iki
dizimin hizasında hareketli
levyelerdi. İlk defa kokpitin
sağ konsolu üzerinde sabit, daha
öncekiler gibi hareketli olmayan
bir levyeyle uçmanın nasıl
olacağını doğrusu merak
ediyordum. Kumandaları alıp
kullanmaya başlayınca ortadan
hareketli levye ile kenarda
hareketsiz levyenin kullanılışı
arasında pek bir fark olmadığını
hissettim.
|
Uçuş kontrol bize 33.000 feete
tırmanış müsaadesi verdi. Texas
semalarında 33.000 feet irtifaya
tırmanırken, o tarihten 27 yıl
önce Hava Harp Okulu’ndan mezun
genç bir teğmen olarak pilotaj
eğitimi için geldiğim Amerika’da
T-34 uçağıyla eğitim gördüğüm,
San Antonio şehrinin 30 mil
batısındaki Hondo Üssü’nün
buraya yakın bir yerde bulunduğu
aklıma geldi. Yıllar önce
Texas’ın bir üssünde T-34
uçağıyla uçuş eğitimi yapan genç
bir öğrenci pilotun, o tarihten
27 yıl sonra Texas’ın diğer bir
üssünde F-16 uçağıyla uçması ne
muhteşem bir şey! Bunlar
kelimelerle anlatılması zor olan
güzel, hoş, duygular!
|
F-16 kokpitinin içinde uçuşa
hazırım.(Rütbe, isim ve TAF
yazısı kanopi rayının altında,
gövde üzerinde görülüyor). |
033 nolu F-16 uçağımızın
kalkışta, yerden kesildiği anın
fotoğrafı |
33.000 feet irtifada ses
süratini geçip uçağı 1.2 MACH
sürate koşturdum. Bir de uçağın
havada tutunabileceği en düşük
sürati merak ediyordum. Bunun
için gazı kestim ve uçağın
perdövites (stall) olmadan en
düşük 115 Knot süratini gördüm.
Bu arada Pilot Wolf uçağın
radarının hava modunda civardaki
iki üç hava hedefine
kilitlenmesini gösterdi. |
Bu hareketlerden sonra akrobasi
yapacağımız çalışma sahamıza
alçaldım. Akrobasi sahasında
tono, fıçı tono, looping ve
immelman hareketlerini yaptıktan
sonra benim en sevdiğim, favori
akrobasim olan Yonca Yaprağı (Clover
Leaf) hareketine sıra gelmişti.
Pilot arkadaşlar bilirler;
güzel, düzgün bir Yonca Yaprağı
hareketi yapmak için alttaki
arazi üzerinde birbirini 90
dereceyle kesen bir yol kavşağı
veya birbirini dik açıyla kesen
tarlalar nirengi olarak
kullanılır. Uçsuz bucaksız Texas
ovasında bu tip nirengi alınacak
çok yer vardır. Ben de
altımızdaki bir dörtyol
kavşağını nirengi alıp Yonca
Yaprağı yaptım ve akrobasi
hareketlerini tamamladım. |
Şimdi sıra F-16’nın olmazsa
olmazı olan 9 G çekiş hareketine
gelmişti. Pilot wolf bana bu
hareket için uçağa gaz verip
belli bir sürate koşturmamı ve
uçak yeterli sürati kazanınca
bir tarafa 90 derece yatırıp
levyede geri tazyiki artırarak
devamlı çekmemi söyledi. Aynen
onun dediği gibi uçağı koşturup
90 derece yatırdım, levye
tazyikini artırarak devamlı
çektim ve 9 G hareketini
tamamladıktan sonra kumandaları
ona verdim. Pilot Wolf iniş
müsaadesini alıp ilk yaklaşmaya
girdi, pilofu çekip inişi yaptı. |
Park yerine gelip kokpitten
indiğimizde Pilot Wolf ile
tokalaşıp ona bu unutulmaz uçuş
için teşekkürlerimi ifade ettim.
Merdivenin başında bekleyen
firmanın Uçuş Bölüm Başkanı beni
tebrik ettikten sonra aşağıda
fotoğrafını gördüğünüz F-16 Uçuş
ve 9 G sertifikasını takdim
etti.
|
F-16
Uçuş Ve 9 G Sertifikası |
|
|
Beraberce yakındaki uçuş hattına
doğru yürürken Pilot Wolf
uçuşumuzun ilk 30 dakikasının
HUD (Head Up Display)’dan
kaydedilen video görüntüsünü ve
kokpit konuşmalarımızı brifing
salonunda izleyeceğimizi
söyledi. Uçuşun video
görüntüsünün alınacağını bana
söylemişlerdi ama bu görüntünün
sadece baştaki 30 dakika ile
sınırlı olacağını bilmiyordum.
Veya söylemişlerdi de benim
dikkatimden kaçmıştı. Akrobasi
hareketleri ile 9 G çekişim ise
uçuşumuzun son 30 dakikası
civarında idi. Eğer video kaydı
akrobasilerden ve 9 G çekiş
hareketinden önce bitmiş ve
uçuşumun bana göre bu en önemli
bölümü videoya kaydedilmediyse
diye endişelendim ve başımdan
aşağı kaynar sular döküldü.
Şimdi düşünün, o zamanki
teknolojiyle bir F-16’nın
kokpitinde sadece 30 dakikalık
bir HUD kaydı yapılabiliyordu.
Bugün ise, avuç içi kadar bir
cep telefonu ile saatlerce
görüntü ve ses kaydı
yapılabildiğini ve teknolojide
ne kadar büyük bir aşama
kaydedildiğini düşünün! |
Test Pilotu Alex Wolf’a uçuş
sonrası teşekkür ediyorum |
F-16 uçuş ve 9G Sertifikasının
verilmesi |
Uçuş hattındaki pilotlar
bölümünde duşumuzu yapıp
üstümüzü değiştirdikten sonra
Pilot Wolf ile beraber brifing
salonunda uçuşumuzun HUD’dan
çekilen 30 dakikalık videosunu
seyredeceğimiz televizyonun
başına geldik. HUD’un (Head Up
Display) ne olduğunu bilmeyen
arkadaşlarım için kısa bir bilgi
vereyim. Uçağın kokpitinde
bulunan uçuş saatlerine ait
bilgiler elektronik olarak
digital rakamlarla kanopinin ön
camına yansıtılıyor. Ayni
şekilde uçağın düz uçuş, yatış,
dalış, tırmanış bilgileri de
derece olarak ön camda
görülebiliyor. Atış sistemlerine
ait bilgiler de ön cama
yansıtılıyor. Böylece pilot
kokpit içindeki uçuş aletlerine
bakmadan, bütün bu bilgileri ön
cam üzerinde görebiliyor. Ayrıca
havada yapılan bütün konuşmalar
da bu videoya kaydediliyor. Ön
cam üzerindeki bu bilgiler
uçuşta videoya kaydedilince,
havada yapılan bütün hareketler
ve yapılan konuşmalar yerde
ekran üzerinde izlenebiliyor.
|
Brifing salonunda Pilot Wolf ile
uçuşumuzun videosunu seyretmeye
başladık. Arada bir görüntüler
üzerinden uçuşla ilgili sohbet
ediyorduk. Ama videoyu
seyrederken benim bütün aklım,
fikrim, videonun 30 dakikalık
süresi bitmeden akrobasi
hareketleri ile 9G çekişimin
kaydını görüp göremeyeceğim
noktasında idi. Neyse ki,
yaptığım bütün akrobasi
hareketlerini video bitmeden
seyrettik. Akrobasilerin
devamında uçağı 9 G çekişi için
yatırışımı ve çekişle beraber
HUD görüntüsünde G rakamlarının
artarak 9.1 G’ye gelişini de
seyrettikten bir dakika geçmeden
video sonuna geldi. Bu
görüntüleri izledikten sonra
derin bir nefes aldım. Pilot
Wolf’a 9 G’den, 0.1 G fazla
çekişimizle G limitini aşmamızın
bir sakıncası olup olmadığını
sordum. Wolf, arka kokpitten
çekişlerde bazen bunun
olabildiğini ve teknisyenlerin
uçağı kontrol edeceğini söyledi.
Bana uçuşumun VHS kasetini
verdiler. VHS sistemi sonra
demode olunca kasetin kaydını
CD’ye aktardım. Şimdi bu CD’yi
bir hazine gibi saklıyorum. |
F-16
Uçağı İle Uçuşumda
Çektiğim 9.1 G'nin
HUD'daki Görüntüsü |
|
Head-Up
Display'in kısaltması
olan HUD, kokpitin ön
bölümünün üst kısmında
yer almaktadır. Pilot bu
ekrandan kokpit ön
konsolunun alt tarafında
bulunan göstergelere
bakmadan uçağın ufka
göre olan durumunu,
sürat, irtifa, G değeri
ve hava muharebesinde
hedef uçağı ve
silah sisteminin
kilitlenmesini takip
eder. |
Uçuşum esnasında
kaydedilen ekranın sol
tarafında yer alan
uçağın o andaki
süratinin
285 knot, sağ
tarafında yer alan değer
uçağın o andaki
irtifasının
4.518
feet olduğunu, sol alt
tarafta yeşil
karenin sağ
yanında yer alan
9.1 rakamı o uçuş
esnasında çekilen
maksimum "G" değerini
göstermektedir. |
|
Bu
hatırayı kaleme alırken Texas /
Fort Worth meydanında uçtuğum
033 kuyruk numaralı F-16
uçağının statüsünü merak edip
İnternette bir araştırma yaptım.
İnternetten F-16 - 033 nolu
uçağın bilgilerini çıkarınca,
sicilinde uçak fabrikası (plant)
olarak TAI, teslim
edildiği (delivered) yer TUAF
(Türk Hava Kuvvetleri) Uçak
numarası 0033 ve halen (current)
bulunduğu yer TUAF 0033
bilgilerini görmeyeyim mi! İşte
kaderin cilvesi diye buna denir!
Uçağın ilk imalatçısı General
Dynamics ve daha sonra Lockheed
Martin firması tarafından imal
edilen F-16 uçaklarından en
başta ABD Hv.Kv. olmak üzere 26
ülke bu uçaklardan satın
almıştır. Tabii bu 033’ün benim
uçtuğum F-16 mı yoksa Türkiye'ye
verilen başka bir 033 mü
olduğunu bilemem. Ama İnternette
F-16 - 033 nolu uçağa ait
bilgilere baktığımda orada Ay
Yıldızlı bayrağımızı görünce ne
güzel, 033 no.lu bir F-16 uçağı
halen güzel yurdumuzun
semalarını koruyor diye büyük
bir heyecan duydum. |
F-16 Aircraft Database |
Airframe Details for
F-16 #88-0033 |
|
F-16 Aircraft Profile |
LM Aero T/V |
4R-35 |
Plant |
TAI |
Local C/N |
TK-XXX |
Delivered |
|
TUAF 88-0033
|
F-16C Block 40A
|
|
Current |
|
TUAF 88-0033
|
F-16C Block 40A
|
|
Status |
[act] |
|
Ben şimdi hazine gibi
sakladığım 30 dakikalık F-16
CD’sini aklıma geldikçe
oynatıyor ve videoda Yonca
Yaprağı hareketi ile 9.1 G
çekişimin görüntüsünü izlerken
kendi kendime :”Türk Hava
Kuvvetlerimizin Ay Yıldızlı
Çelik Kanatları Gökyüzünden Hiç
Eksik Olmasın! diyorum. |
İrfan Sarp |
Email:
isarp56@gmail.com |
|
|