İrfan SARP |
Emekli Hava Pilot Tümgeneral |
|
Geriye dönüp
baktığımda, Merzifon'da görev
yaptığım yılların aklımda yer
eden çok hoş anılarının yanında
üzüntüyle hatırladığım olay, 30
Ağustos 1959 Zafer Bayramında
Ankara Hipodromu üzerinden
yapılan merasim uçuşunda iki
F-86 uçağının havada çarpışıp
düşmesi ve bu kazada Üsteğmen
Yunus Çelem ile Tğm Dinçer Akkan
isimli iki değerli pilot
arkadaşımızın şehit olması
olayıdır. |
Bu anımı
kaleme alırken hesap ettim,
kazanın olduğu tarihten bu yana
tam 56 yıl geçmiş! Olaylar
zamanla unutulup gidiyor,
hafızalardan siliniyor. O günkü
merasim uçuşunda kolda uçanların
çoğu ebediyete göç etti. Yaşanan
bu acı olayın yeni nesillere
aktarılması ve bu olaydan
dersler çıkarılmasının gerekli
olduğunu düşündüm. İki can
kardeşimizin şehit olduğu bu
olay nasıl meydana geldi? O
günkü merasim uçuşunda kol
nizamı nasıldı? Havada çarpışma
olayının meydana gelmesinde
etkili faktörler nelerdi? |
İşte o günkü
merasim kolunda uçan bir pilot
olarak o uçuşta yaşananlar
hafızalardan uçup gitmeden,
olayı ayrıntılarıyla kaleme
almayı ve bir şekilde bu olayın
kayda geçirilmesinin faydalı
olacağını düşündüm. |
Aradan geçen
uzun yılların hafızaları
zayıflattığını dikkate alarak, o
günkü merasim uçuşunda kolda
uçan pilot arkadaşlarımdan Ütğm.
Ömer Moğulkoç (emekli THY kaptan
pilotlarından) ve Tğm.Uluer
Eceral (Emekli Korgeneral) ile
uzun görüşmeler yaptım ve olayın
ayrıntıları üzerinde
kendileriyle görüş alışverişinde
bulundum. |
Ulus olarak
coşkuyla kutladığımız milli
bayramlarımızda yapılan
törenlere havadan katılan
uçaklarımız, onları yerden
seyreden halkımızın gönüllerini,
yüreklerini ısıtır. Üzerlerinden
gürültüyle geçen uçakları
seyreden halkımız havacılarıyla
gurur duyar ve ayni zamanda
kendini daha güvenli ve güçlü
hisseder. |
Ankara
Hipodromu üzerinden merasim
geçişlerine katılacak uçakların
kalkış meydanları olarak
genellikle Batı bölgesindeki
Eskişehir, Bandırma, Balıkesir
meydanları seçilirdi. Bu
meydanlarda konuşlu muharip jet
uçaklarıyla ve her filodan
teşkil edilen 9'lu kollar
halinde merasim uçuşları
yapılırdı. 9'lu uçuş kolunun
teşkilinde, önde liderin 3'lü
kolu, onun sağında ve solunda
diğer 3'lü kollar şeklinde
uçulurdu. |
Hava
Kuvvetlerimizin jetlerden önce,
pervaneli muharip uçaklarla
uçtukları 1930'lu, 1940'lı
yıllarda da Ankara hipodromu
üzerinden merasim uçuşları
yapılıyordu. Hava
Kuvvetlerimizde 1940'lı yıllarda
görev yapmış büyüklerime o
yıllarda yaptıkları merasim
uçuşlarındaki kol şekillerini
merak etmiş ve sormuştum. O
yıllarda da Hava Kuvvetlerimiz
Spitfire ve Thunderbolt tipi
muharip uçaklarla yaptıkları
merasim geçişlerinde, 9'lu kol
şeklinde uçuyorlarmış. |
Toplu merasim
uçuşları çok hassas bir
planlama, iyi bir koordinasyon,
ve dakik bir zamanlama
gerektiren uçuş görevlerinden
biridir. Merasim uçuşları özetle
şöyle uygulanır. Merasim uçuşuna
katılacak tip ve sayıdaki
uçaklar ana meydanlarından
kalktıktan sonra, dakik
hesaplamalarla belli bir rotayı
takip ederek önce ilk buluşma
noktası olan Polatlı kuzey
doğusundaki Temelli Malıköy
üzerine yaklaşırlar, göz
mesafesinden belli zaman
aralıklarında birbirlerinin
takibinde Mürted ovasını kat
edip Esenboğa civarında sağa
dönüşle Çubuk Barajı üzerinden
Hipodromu karşıladıktan sonra
belli bir irtifadan Hipodrom
üzerinden geçilir. |
Ankara
üzerine gidiş rotası boyunca
meteorolojik şartlar zorlamadığı
sürece, yerden yaklaşık 3.000
feet irtifada ve 300 knot
süratte uçulurdu. Merasim
uçuşlarında 300 knot süratin
seçilmesinin sebebi, hem toplu
kolda bu süratle yapılan uçuşun
rahat olması, hem de 1 dakikada
5 mil mesafe kat edilmesi
açısından hedef üzerinde bulunma
zamanının hesaplanmasında
kolaylık sağlamasıydı. |
Lider kolunun
uçuş rotası boyunca 300 knot
sürati tutması ve gaz koluyla
fazla oynamaması esastı. Çünkü
gazı kesip sürati biraz
düşürürse arkadan yığılmalar
olurdu. Öndeki lider sürati
artırır ise, bu sefer de kollar
arasında mesafe açılırdı. İkili
ve dörtlü kollarda uçarken sürat
düşürmek için istendiğinde pike
flabı kullanılabilir, ama
merasim kollarında sürat
azaltmak için pike flabı mecbur
kalmadıkça kullanılmazdı. Bir
defasında merasim uçuşuna
katılan bir F-84G kolunda
liderin süratini azaltması için
pike flabını kullanmasıyla kol
dağılmış ve kolun yeniden
toplanması zaman almıştı. |
Batı
bölgesinde havanın kapalı olması
veya uçuş rotası boyunca havanın
alçak bulutlarla kaplı olması
merasim geçişi için havaya
kalkan filoları zor duruma
sokardı |
Merasim
uçuşlarının dikkat edilmesi
gereken diğer bir özelliği de
arkada uçan kol, öndeki
uçakların egzos gazlarına girip
sarsılmaması için öndeki kolun
biraz altında bir yerde uçmak
zorunda olmasıdır. |
Merasim
uçuşundan önce kol liderleri
mutlaka uçuşun bir provasını
yaparlardı. Batı bölgesinin
değişik meydanlarından merasim
uçuşuna katılacak tüm filoların
9'lu kol liderleri merasim
gününden önce meydanlarından
kalkarak rota boyunca diğer kol
liderleriyle buluşurlar, ve
hipodrom üzerinden geçişin
provasını yaparlardı. |
Hava
Kuvvetleri Komutanlığı
tarafından 30 Ağustos 1959 günü
tören geçişinin Batı
meydanlarından değil, Merzifon
meydanından yapılmasına karar
verilmişti. Verilen bu kararda
belki de Batı meydanları
civarındaki hava durumunun o gün
için toplu uçuşa müsait
olmayabileceği
değerlendirilmişti. |
O tarihte
Merzifon'da bulunan iki F-86
filosu, 44'ncü Uçuş Grup
Komutanlığı adı altında;
Eskişehir'de bulunan 4'ncü Üs
Komutanlığı'na bağlı idi. Tören
geçişine Eskişehir'de bulunan
141'nci Filo'dan 12 F-86 ile
Merzifon'da bulunan 142'nci ve
143'ncü filolardan 12'şer F-86
olmak üzere toplam 36 uçakla
katılması görevi 4'ncü Üs
Komutanlığı'na verilmişti.
|
Merasim
geçişinden bir gün önce,
Eskişehir'de bulunan 141'nci
filo uçakları, 4'ncü Üs Komutanı
Kurmay.Albay Mustafa Azaklı
liderliğinde Merzifon meydanına
intikal etti. O tarihte Merzifon
44'ncü Uçuş Grup Komutanı Kurmay
Albay Selçuk Okyay idi. |
Merasim
uçuşunun yapılacağı 30 Ağustos
1959 günü sabahı, merasim
uçuşuna katılacak bütün pilotlar
brifing salonunda toplandık. O
zamanlar brifing salonlarında
şimdi olduğu gibi bilgisayarlar
ve bilgisayara yazılan
programların perdeye
yansıtılması gibi bir imkan
olmadığından, programlar brifing
salonlarındaki kara tahta
üzerine tebeşirle yazılırdı.
Bilgisayar olmadığı gibi
programı perdeye yansıtacak bir
yansı (projeksiyon) cihazı da o
tarihlerde henüz
kullanılmıyordu. |
Brifing
saatinde Komutan ve bütün
pilotlar brifing salonunda
toplanınca, 36 uçağın hangi kol
nizamında uçacağı izah edildi. |
O gün tahtaya
çizilen uçuş kolu nizamında
filolar bundan önceki merasim
uçuşlarında olduğu gibi 9'lu
kollar şeklinde değil, 12'li
kollar şeklinde yazılmıştı. 9'lu
kolları teşkil eden 3'lü kollara
ilave edilen dördüncü uçak, kol
liderlerinin bitişik takibinde
(havacılık tabiriyle kapıda)
uçacaktı. |
36'lı merasim
kolunun önünde Eskişehir 141'nci
Filo'nun 12'lisi, onun arkasında
Merzifon 142'nci Filo'nun
12'lisi, onun arkasında da
Merzifon 143'ncü Filo'nun
12'lisi yer alacaktı. Merasim
kolunun lideri, 4'ncü Üs
Komutanı Kurmay Albay Mustafa
Azaklı idi. Arkasındaki 12'li
kolun lideri 142'nci Filo
Komutanı Kurmay Binbaşı İrfan
Özaydınlı, en arkadaki 12'li
kolun lideri, Merzifon 44'ncü
Uçuş Grup Komutanı Kurmay Albay
Selçuk Okyay idi. |
Ben uçuş
programına ortadaki 12'li kolun
lideri, Filo Komutanımız
Kur.Bnb. İrfan Özaydınlı'nın
sağında, iki numarası olarak
yazılmıştım. Kur Bnb.İrfan
Özaydınlı, hepimizin çok
sevdiği, son derece bilgili,
disiplinli, sevecen, kalender,
mütevazi, hoşgörü sahibi, üstün
yetenekleri olan bir
komutanımızdı. Onun bir özelliği
de kuvvetli bir hafızaya sahip
olmasıydı. Her hafta Cumartesi
geceleri subay gazinosunda yemek
tertip edilirdi. Yemekten önceki
kokteylde Filo Komutanımızın
sadece bizim filomuzun değil,
Üs'sün yemeğe katılan diğer
personelinin ve eşlerinin
yanlarına gidip onlarla sohbet
ederken, çocuklarının isimlerini
tek tek sayarak hal hatır
sorması dikkatimi çeker ve bu
kadar ismi nasıl hafızasında
tuttuğuna hayret ederdim.
İkimizin de ismi ayni olduğu
için beni "adaşım" diye
çağırırdı. Filoda kendisinden
çok şeyler öğrenmiştik. Hava
Kuvvetlerimizden Orgenerallik
rütbesiyle emekli oldu. 1
Ağustos 1999 tarihinde ebediyete
intikal etti. Sevgili, değerli
Filo Komutanım nur içinde
yatsın! |
Uçuş
brifinginde hem Merzifon hem
Ankara üzerinde gün içinde
havanın açık ve uçuşa müsait
olacağı bildirildi. |
F-86 uçağı
1950'li yılların başında,
zamanının en mükemmel av /
önleme uçağıydı. Kore Harbinde
çok sayıda MİG uçağı düşürdüğü
için MİG Killer (MİG öldüren)
diye şöhret yapmıştı. Ancak
havada kalış süresi azdı. F-86
uçağı gövde ve kanat içi
depolarına ilave olarak kanat
altlarında 120'şer galonluk iki
yakıt tankı (toplam 240 Galon)
taşıyordu. Mukayese etmek için
bir F-84F uçağının kanat
altlarında taşıdığı 450'şer
galonluk iki yakıt tankı (toplam
900 galon) F-86'nın kanat altı
deposunda taşıdığı yakıttan
yaklaşık dört misli fazla idi.
F-86'nın havada kalış süresinin
az oluşu görev planlamasında bir
kısıtlama faktörü olarak her
zaman dikkate alınıyordu. |
F-86 "Sabre" Uçağı |
|
|
O sabah
brifingden önce merasim kolunda
uçacak pilot isimleri dörtlü
kollar şeklinde kara tahtaya
tebeşirle yazılmış ve uçuş kol
nizamı tahtaya küçük uçaklar
şeklinde çizilmişti. (NOT:
Aradan yıllar geçince hangi
kolda hangi pilotun uçtuğu
hafızadan silinip gidiyor. Keşke
o günkü kolda uçan pilotların
isimlerinin bulunduğu uçuş
programından bir kopya alıp
saklasaymışım!). |
Uçuş
brifinginde, tahtaya çizilen kol
şekli şöyle idi: |
30 Ağustos 1959 -
Merzifon'dan
Merasime Katılan
F-86'ların Kol
Nizamı |
|
|
Merasim
uçuşuna katılan 142'nci Filo
pilotları içinde en genç
rütbedeki pilot bendim.
Amerika’da, pilotaj eğitimimi
tamamladıktan sonra filoya
katılışımın üzerinden bir yıl
geçmişti ve daha önce toplu
merasim geçişlerinde hiç
uçmamıştım. |
Bizim
arkamızda yer alan 143'ncü
Filo'nun 12'li kolunda uçan üç
pilot; Tğm.Uluer Eceral (Emekli
Korgeneral), Tğm. Sinan Bilge
(rahmetli Emekli Korgeneral) ve
kazada şehit olan Tğm.Dinçer
Akkan Hava Harp Okulunun benden
sonraki 1957 devresindendiler.
Her üç arkadaşım da Hava Harp
Okulu 2'nci sınıf öğrencisiyken
Kanada'ya uçuş eğitimine
gönderilmek üzere seçilmiş ve
İzmir-Gaziemir'de yapılan deneme
uçuşlarında başarılı olduktan
sonra Kanada'ya
gönderilmişlerdi. Kanada'daki
uçuş eğitimlerini başarıyla
tamamladıktan sonra o yılın
Şubat ayında Merzifon'da göreve
katılmışlardı. Her üçü de o
günkü kolda uçan en genç
rütbedeki pilotlardı. Kazanın
olduğu 30 Ağustos tarihi
itibariyle, filoda yaklaşık 6-7
aylık bir uçuş tecrübeleri
bulunuyordu. |
Yukarıda izah
ettiğim gibi daha önce yapılan
merasim geçişlerinde muharip jet
filolarından 9'lu kol şekli
uygulanırdı. Hatta jetlere
geçmeden önce muharip pervaneli
uçaklar da 9'lu kol nizamında
merasim uçuşuna katılırlardı.
Dolayısıyla 30 Ağustos 1959 günü
Merzifon'dan kalkılıp 36'lı kol
nizamıyla yapılması planlanan
uçuş, Hava Kuvvetlerimizin
tarihinde yapılacak ilk uçuştu.
Hipodrom üzerinde yaşanan
kazadan sonra bir daha toplu
36'lı kolda bir merasim uçuşu
yapılmadığından bu uçuş ayni
zamanda Hava Kuvvetlerimizin
tarihinde yapılan son uçuş
olmuştur. |
Aklıma
gelmişken bir de şunu
belirteyim. F-86 uçağının
mükemmel bir av uçağı olmasında
bir etken de 3.000 psi
tazyikiyle çalışan ve pilotun
verdiği her kumandaya anında
itaat eden uçuş kumandalarına
sahip olmasıydı. Ancak bu fazla
tazyikli uçuş kumandaları,
yüksek süratlerde uçarken
pilotun hassas kumanda vermesini
gerektiriyordu. Çünkü 400 knot
üzerindeki süratlerde uçak pitch-up
tabir edilen yukarı aşağı
osilasyon şeklinde bir harekete
girebiliyordu. |
O sabahki
uçuş brifinginde görevin
uygulanış şekli şöyle izah
edildi. Kalkışlar ikili kolda
6'şar saniye aralıklarla
yapılacaktı. Kalkışlar
tamamlandıktan sonra 36'lı kol,
liderin takibinde tahtada
çizildiği şekilde toplanacaktı.
Alçak irtifada fazla yakıt
harcanıp inişte kritik yakıta
kalınmaması için 15.000 feet
irtifaya çıkılacak, düz uçuşa
geçildikten sonra bu irtifadan
36'lı kol nizamı muhafaza
edilerek Ankara istikametinde
rotada uçulacak, Ankara'ya belli
bir mesafe kala liderin kolunda
alçalmaya başlanacak, Çubuk
Barajı üzerinden hipodrom
karşılanacak, Hipodrom üzerinden
geçiş tamamlandıktan sonra
141'nci filo uçakları Eskişehir
rotasına dönüp Eskişehir'e
inecek, Merzifon uçakları da
Merzifon rotasında tırmanıp
rotada devam ederek 4'lü kollar
halinde inişe gelinecekti. |
Merasim
uçuşuna katılacak pilotlar
verilen saatte uçak başı yapıp
motor çalıştırdık. Kol sırasına
göre rule yapıp 36 uçak pist
içinde kalkış için yerlerimizi
aldık. Merasim uçuşlarında her
filodan bir yedek uçak da kolun
arkasından kalkar, eğer her
hangi bir sebeple merasim
kolundan bir uçak ayrılmak
zorunda kalırsa onun yerini
doldururdu. Hipodrom üzerinden
geçiş saat ve dakikasından
geriye sayılarak tespit edilen
dakikada lider frenleri bırakıp
kalkışa geçti. Her filo 2'li
kollar şeklinde, 6'şar saniye
aralıklarla kalkışımızı
tamamladık. Rota boyunca bütün
kollar brifingde tahtaya çizilen
şekilde kolda toplandık. 36'lı
kolun rotada toplanması biraz
zaman almıştı. Merasim kolu
yukarıdaki krokide görüldüğü
gibi 36'lı yakın kolda
yerlerimizi aldıktan sonra
Ankara istikametinde uçuşumuza
devam ettik. |
Şimdi burada
pilot olmayan arkadaşlarım için
önemli bir noktayı
belirtmeliyim. Bir uçağın
takibinde uçan pilot, önündeki
uçağın egzos gazından (jet wash)
etkilenip uçağının sarsılmaması
için onun egzos gazının
uzantısının bir miktar altında
uçmak zorundadır. Dolayısıyla,
36'lı merasim kolu o gün rotada
uçarken öndeki 141'nci Filo'nun
12'lisinin arkasında uçan bizim
12'li kolumuz onların egzos
gazının uzantısının biraz
altında uçuyorduk. Ayni şekilde,
bizim 12'linin arkasında uçan
143'ncü Filo'nun kolu de bizim
uçaklarımızın egzos gazının
uzantısının altında uçuyordu.
|
Ankara'ya
yaklaşırken 36'lı merasim
kolunun lideri, uçtuğumuz 15.000
feet irtifadan Hipodromu
karşılamak için dönüşe
gireceğimiz nokta olan Çubuk
Barajı istikametinde alçalmaya
başladı. |
Aşağıdaki haritada
Merzifon-Ankara uçuş
rotası
görülmektedir.
(Mesafe 140 Mil) |
|
|
Merasim kolu
liderinin sürati düşürmek
istediğinde mecbur kalmadıkça
pike flabı kullanmaması
gerektiğinden daha önce
bahsetmiştim. Bunun yanında,
alçalma esnasında koldaki
uçakların yerlerini muhafaza
edebilmelerinde zorluk
çekmemeleri için gaz kolunun %80
devirin altına çekilmemesi de
usuldendi. |
Bir de, F-86
uçağının geriye ok zaviyeli
kanat yapısının aerodinamik
özelliği sebebiyle, düz kanatlı
olan F-84G uçağıyla
kıyaslandığında, süzülüşte
süratin çabuk arttığını
belirtmeliyim. |
Liderin
alçalmaya başlamasıyla kısa süre
içinde süratin arttığını
hissediyordum. Burada küçük bir
hatırlatma yapayım. Sıkı kolda
yapılan bir uçuşta liderin
kolunda uçan pilotlar bütün
dikkatlerini bir kaç metre
yakınında uçtukları lider uçağın
pozisyonuna ve onun yapacağı
hareketlere verirler ve
dikkatlerini dağıtmamak için,
kokpit içindeki uçuş saatlerine
bakmazlar. |
Ankara'nın
kuzey eteklerine yaklaştığımızı
göz ucuyla görebiliyordum.
Şehrin üzeri çoğu zaman olduğu
gibi hafif bir pusla kaplıydı.
Şehrin kuzeyinden Hipodrom
istikametine yaklaşırken
alçalmaya devam ediyorduk. Hafif
alçalmayla beraber süratimizin
giderek arttığını hissediyordum.
Sürat artmaya devam ettikçe,
F-86 uçağının aerodinamik
yapısından kaynaklanan ve yüksek
süratte meydana gelen pitch-up
durumuna hem kendimin hem de
koldaki arkadaşlardan birinin
girmesinden endişeleniyordum. Bu
arada sürat yükseldikçe kolda
tutunmakta zorlanıyordum.
Herhalde 400 knot süratin epey
üzerine çıkmış olmalıyız diye
içimden geçiriyor ve ah, bir an
önce şu hipodromun üzerinden bir
geçip gitsek diyordum. |
F-86 Uçaklarının
16'lı Kolda Merasim
Geçişleri |
|
NOT: Yukarıdaki
fotoğraf, Kanada
Hava Kuvvetlerine
ait F-86 MK3 tipi
uçakların, 16'lı
kolda yaptıkları
merasim geçişini
göstermektedir.
Bizim Ankara
Hipodromu üzerinde
yaptığımız geçişte
benzer kol nizamıyla
32'li kolda
yapılmıştır. |
Fotoğrafa
dikkatle bakılacak
olursa, takipteki
dörtlü kolun, daha
önce izah ettiğim
şekilde, önündeki
dörtlünün egzos
gazının uzantısının
biraz altında uçtuğu
görülecektir. |
|
Hipodromun
tribünü üzerinden tahminen 200
-300 feet gibi çok alçak bir
irtifadan geçtik. Nihayet şu
hipodromun üzerinden geçtik diye
aklımdan geçiriyordum ki birden
sol arka tarafımda büyük bir
aydınlığın meydana geldiğini
gördüm. Şimdi düşünün, çarpışma
esnasında ne kadar büyük bir
alev topu meydana gelmiş ki, ben
o kolun önünde, liderimin sağ
kanadının hemen arka hizasında
sıkı kolda uçuyorum ve sol
arkamda meydana gelen aydınlığı
görebiliyorum! Arka tarafımda
büyük bir aydınlık olunca
içimden "eyvah, çarpıştılar"
dedim. O arada telsizde bir ses
"Çelem kol yere çarptı", diğer
bir ses de "İki uçak çarpıştı"
dedi. Telsizde şu anda tam
kelime kelime hatırlayamadığım,
kızgınlıkla söylenen bazı
konuşmalar daha oldu. |
Çubuk
Barajı-Hipodrom
Rotası ve uçakların
düştüğü yerin
krokisi |
|
|
Çarpışma
olunca bir anda kollar havada
dağıldı ve koldaki uçaklar sağa
sola çektiler. Ben sanki arkadan
gelen koldan bir uçak bana da
çarpacakmış hissine kapılarak
ileri istikamette beş-on saniye
daha uçtuktan sonra etrafta uçak
olup olmadığını kontrol ederek
soldan geriye, Merzifon
istikametine dönüp tırmanışa
başladım. |
Tırmanışla
beraber geriye dönüşümü
tamamladığımda hipodromun
arkasına yakın bir yerde, beş,
altı noktada uçak parçalarının
meydana getirdiği yangını
gördüm. Böyle bir durumda olayın
içinde bulunan pilotun büyük bir
paniğe kapılacağı düşünülür ama
pilot paniğe kapılmadan uçuşun
gereği neyse onu yapıyor. Ben de
Merzifon rotası başına döndüm ve
sabah uçuş brifinginde söylenen
irtifaya tırmanarak Merzifon
istikametinde uçuşuma devam
ettim. |
Çarpışmadan
sonra hem bizim kolumuz hem de
arkamızda uçan 143'ncü Filo'nun
kolu havada dağılmıştık. Ben
Merzifon rotasında tek olarak
tırmanışa devam ederken sağımda,
solumda, üstümde uçakların tek
olarak Merzifon istikametinde
uçtuklarını görüyordum. |
Bir taraftan
da kendi kendime düşünüyordum.
Çarpışmanın hemen akabinde
telsizde "Çelem kol yere
çarptı! İki uçak
çarpıştı" şeklinde
konuşmalar olmuştu ama acaba kaç
uçak çarpışmıştı? Çarpışan
pilotlar kimlerdi? Çarpışma çok
alçak irtifada olmuştu. Uçaklar
çarpıştığında havada bir alev
topu meydana geldiğine göre
herhalde pilotların paraşütle
atlamaya vakitleri olmamıştır
diye aklımdan geçiriyordum.
|
Tek olarak
meydana gelip inişimi yaptım ve
park yerine geldim. Makinist
arkadaşların hepsi toplu halde
park yerinde bekleşiyorlardı.
Makinist arkadaşlar yıllarca,
göreve giden uçakların her zaman
kaç uçak kalkmışlarsa o sayıda
ilk yaklaşmaya kolda gelip pilof
çekerek iniş yaptıklarına
alışmışlardı. Bu görüntü adete
onların hayatlarının bir parçası
gibi olmuştu. Eğer uçuşa
verdikleri uçak sayısından daha
az sayıda uçak inişe gelmişse
havada bir anormallik olduğunu
hemen anlarlardı. İşte o gün de
toplu kol ile uçuşa giden
uçakların inişe kolda değil,
ayrı ayrı geldiklerini görünce
havada istenmeyen, kötü bir
durumun meydana geldiğini hemen
anlamışlardı. |
Ben uçağımı
park edip kokpitten çok üzgün
bir şekilde aşağı inince
makinist arkadaşlar etrafıma
toplanıp ne olduğunu sordular.
Kendilerine hipodrom üzerinde
143'ncü Filo'dan uçakların
çarpıştığını ancak kaç uçağın ve
kimlerin çarpıştığını
bilmediğimi söyledim. Makinist
arkadaşlar da çarpışan uçak
sayısını ve pilotların
isimlerini bilmiyorlardı. Park
yerinde filoya gidecek bir
vasıta bulamayınca sırtımda
paraşütümle yürüyerek filoya
gittim. |
Filoya
gidince arkadaşlardan, 143'ncü
Filodan Üsteğmen Yunus Çelem ile
Teğmen Dinçer Akkan'ın
çarpıştıklarını, ve biraz önce
Ankara'dan gelen bir haberle de
her iki pilotumuzun şehit
olduğunun bildirildiğini
öğrendim. |
Uçuştan inen
bizim filonun pilotları hemen
yakınımızdaki 143'ncü Filo
binasına gidip arkadaşlarımızın
acılarına ortak olduk. |
Şehit iki
pilotumuzdan Ütğm. Yunus Çelem,
Eskişehir'de 1951 yılında
kurulan Hava Harp Okulu'nun 1953
yılında verdiği ilk
mezunlarından biriydi. Pilotaj
eğitimini Amerika'da
tamamladıktan sonra Merzifon
143'ncü Filo'ya tayin olmuştu.
Ayni filoda bulunmamamıza rağmen
kendisinin çok iyi bir uçucu
olduğunu o filoda uçan
arkadaşlardan duyardık. Kendisi
filonun Eğitim Subayı idi. Şehit
olduğunda eşi bebek bekliyordu.
Bir erkek çocukları dünyaya
geldi ve ona kendisinin ismini
verdiler. Sevgili Yunuz Çelem
abimiz nur içinde yatsın! |
Diğer şehit
pilotumuz Tğm Dinçer Akkan Hava
Harp Okulu'nun bizden sonraki
1957 devresinden idi. Dinçer
Akkan, 1957 devresinden pilotaj
eğitimi için az sayıda seçilen
pilot adaylarından biri olarak
2'nci sınıf öğrencisiyken
Kanada'ya gönderilmişti. Kanada
uçuş okulundan mezun olduktan
sonra benim Merzifon'da göreve
başlamamdan 6-7 ay kadar sonra
143'ncü Filo'ya katılmıştı.
Bekardı ve şehirde tuttuğu
kiralık evde, kendisini büyüten
halasıyla beraber oturuyordu.
Dinçer Akkan'ın her zaman
hatırladığım bir özelliği de çok
güzel saz çalmasıydı. Hafta
sonlarında subay gazinosunda bir
araya geldiğimizde, sazını da
gazinoya getirir ve arkadaşlarla
oturduğumuz geniş yemek
sofrasında o sazıyla çok güzel
Anadolu ezgilerinden parçalar
çalar, bizler de o ezgilere
eşlik ederdik. Kendim de
çocukluğumdan beri müziğe çok
ilgi duymuştum. Orta okula
başladığımda biriktirdiğim
harçlıklardan küçük bir ağız
armonikası almıştım. Merzifon'da
göreve katıldıktan sonra da
Subay Orduevi'nin demirbaşında
bulunan akordeonu bir parça
çalmayı öğrenmiş ve subay
arkadaşlarımızın kurduğu dört
kişilik caz orkestrasına
katılmıştım. Müziğe olan bu
merakımın etkisiyle olsa gerek,
iyi bir müzik enstrümanı çalan
kişilere çok sevgi ve yakınlık
duyardım. İşte Dinçer Akkan da
sazı çok ustalıkla çalan bir
arkadaşımız idi. Aradan uzun
yıllar geçmesine rağmen, bu
satırları yazarken, şu an bile
onun saz çalarken elinin
parmaklarının sazın uzun sapının
perdeleri üzerinde hareketini
görür gibi oluyorum. Dinçer
Akkan uçuş eğitimi için
Kanada'ya gönderilmek üzere
seçildiğinde, sazını da
Kanada'ya götürmüş. Hava Harp
Okulu 1957 devresinin 2'nci
sınıfında iken Dinçer Akkan gibi
seçilip Kanada'ya uçuş eğitimine
gönderilen yakın arkadaşım Şadi
Ergüvenç (Emekli Korgeneral),
Dinçer Akkan'ın sazını Kanada'ya
götürürken bindiği uçakta
yaşadığı hoş bir hikayesini
geçenlerde bana anlattı. Dinçer
Akkan, Kanada'ya gitmek üzere
Yeşilköy'de yabancı bir havayolu
uçağına binerken, sazını uçağın
kargo bölümüne vermek istememiş
ve elinde taşıyarak uçağa
binmiş. Tabii sazı yolcu
kabininde valizlerin konduğu üst
taraftaki bagaj kısmına
sığmadığından yanına almış. Hem
uçağın kabin ekibi hem de
yabancı yolcular bunun ne
olduğunu merak etmişler ve
hosteslerden biri gelip bunun ne
olduğunu sormuş. Akkan bunun saz
ismi verilen bir müzik
enstrümanı olduğunu söyleyince
hostesler sazı çalmasını
istemişler. Dinçer Akkan da sazı
kucağına yerleştirip bir güzel
çalınca hem yolcuların hem de
kabin ekibinin çok hoşuna gitmiş
ve çaldığı her parçadan sonra
onu alkışlamışlar. Akkan o
uçuşta güzel hosteslerin de
gözdesi olmuş. Kanada'da lisan
okulunda ve sonrasında uçuş
okulunda hafta sonlarında Subay
Kulübünde yapılan yemekli
toplantılarda saz çalarmış.
Kanadalılar ve uçuş eğitimi için
Kanada'ya giden NATO ülkelerinin
öğrenci subayları, hayatlarında
ilk defa gördükleri bu uzun
saplı enstrümanı merakla
seyreder ve Akkan'ın sazıyla
çaldığı Anadolu ezgilerini
ilgiyle dinlerlermiş. Çok kısa
süre Merzifon'da beraber görev
yaptığım ve çok sevdiğim değerli
kardeşim Dinçer Akkan kardeşim
nur içinde yatsın! |
Hipodrom
üzerindeki çarpışma olayı
öylesine zihnimde yer etmiş
olmalı ki aradan bunca yıl
geçmesine rağmen olayın
ayrıntılarını çok iyi
hatırlayabiliyorum. Bu
ayrıntıları hatırlarken yanılmış
olabilir miyim diye tereddüt
ettiğim noktaları, o günkü
merasim geçişinde hemen bizim
arkamızdaki 12'li kolda uçan
Ömer Moğulkoç ile Uluer Eceral'a
sorup onların da görüşlerini
aldım. |
Ben merasim
kolumuzun hipodromun tribünü
üzerinden çok alçaktan geçerken
irtifamızın 200-300 feet
civarında olduğunu düşünüyordum.
Hafızamda kalan bu irtifanın
doğru olup olmadığını öğrenmek
için, bizim filonun arkasındaki
kolda uçan Ömer Moğulkoç ile
Uluer Eceral'a telefon edip tam
tribün üzerinden geçerken
onların akıllarında kalan uçuş
irtifasının ne olduğunu sordum.
|
Ömer Moğulkoç
tribün üzerinden geçerken uçuş
irtfamızın 100 feetten fazla
olmadığını ısrarla belirtti.
Uluer Eceral da tribün
üzerindeki irtifanın 200 feetin
üzerinde olamayacağını, çünkü
kendisinin geçişte karşısına
çıkan bayrak direğine çarpmaktan
son anda yukarı çekerek
kurtulduğunu söyledi. Yine
onların filosundaki
arkadaşlarından birinin geçiş
istikametine göre Hipodromun
hemen sağında bulunan Gazi
Üniversitesi'nin ana binasının
yüksek, yuvarlak çatısını
karşısında gördüğünü ve son anda
çekiş yaparak çatıya çarpmaktan
kurtulduğunu söyledi. |
Çarpışmanın,
uçaklar hipodrom üzerinden
geçtikten ne kadar zaman sonra
meydana geldiği sorusu da hemen
akla geliyor. Ben uçakların
çarpışmasını, Hipodrom
tribününün çatısının üzerinden
geçtikten 3 ila 5 saniye sonra
meydana geldiğini tahmin
ediyorum. Ömer Moğulkoç,
çarpışmanın tribünün çatısı
üzerinden geçtikten sonra üç
saniyenin altında bir süre
içinde meydana geldiğini
söyledi. Uluer Eceral da
çarpışmanın, tribün üzerinden
geçtikten en fazla üç saniye
içinde meydana geldiğinden emin
olduğunu söyledi. |
Şimdi geriye
dönüp baktığımda, bu çarpışma
anının merasim kolunun tribünü
geçtikten 3 saniye sonra değil
de sadece 10 saniye önce meydana
gelmesi halinde neler
olabileceğini düşünmek bile
istemiyorum. 30 Ağustos Zafer
Bayramı tören geçişini izlemek
üzere zamanın Cumhurbaşkanı,
Başbakanı ve devlet erkanı ile
Genelkurmay Başkanı, Kuvvet
Komutanları, general ve üst
rütbeli subaylar, yabancı
ülkelerin Silahlı Kuvvetler
ataşeleri ve pek çoğunun eşleri
töreni seyretmek üzere tribünde
bulunuyorlardı. Çarpışma eğer 10
saniye önce olsaydı havacılık
tarihinin en büyük facialarından
biri meydana gelecekti. |
Bizim kolumuz
çarpışan iki uçağın bulunduğu
kolun önünde olduğu için ben
çarpışma anını görmemiş, sadece
havada meydana gelen alev topu
sol arka tarafımda parlayınca
bir çarpışma olduğunu
anlamıştım. Çarpışmanın nasıl
olduğunu gören, ve çarpışan iki
uçağın hemen sağında, lider
kolun 3 numarası olarak uçan ve
bu çarpışma olayının en canlı
şahidi olan Ömer Moğulkoç, olay
anını bana geçenlerde bir araya
geldiğimiz bir yemekte şöyle
anlattı. |
Uçakların çarpıştığı
nokta ve düştüğü yer |
|
|
Onların bizim
takibimizde uçan 12'li kolu,
rota boyunca bizim uçaklarımızın
egzos gazından etkilenmeyecek
kadar altımızda uçuyorlarmış.
Çubuk Barajı üzerinden Hipodrom
istikametine dönüldükten sonra
öndeki kolların alçalması devam
ederken onlar da öndeki kolların
egzos gazının altında kalarak
uçmaya devam ediyorlarmış.
Hipodroma yaklaşırken Ütğm.Ömer
Moğulkoç'un önünde bulunan bizim
12'li koldan bir uçak pitch-up
dediğimiz yukarı aşağı osilasyon
hareketine girmiş. Tam Hipodrom
tribününün üzerine gelindiğinde
herhalde onun kol lideri
irtifaları zaten çok alçak
olduğundan olsa gerek, daha
fazla aşağıya inememiş ve öndeki
kolun egzos gazının (jet wash)
etkisinden kurtulmak için sola,
Ütğm.Çelem'in dörtlü koluna
doğru dönüş yapmış. O anda da
Tğm Akkan'ın uçağı Ütğm.Çelem'in
uçağına çarpmış. |
Ütğm.Moğulkoç,
çarpışmadan hemen sonra telsizde
"Çelem kol yere çarptı" ve "İki
uçak çarpıştı" şeklindeki
konuşmaları duyunca, önce Çelem
Üsteğmenin kolundaki dört uçak
ile diğer iki uçağın yani toplam
altı uçağın çarpışıp yere
düştüğünü zannetmiş. Merzifon'a
iniş yapıp park yerine gelinceye
kadar da koldan altı uçağın
çarpışıp düştüğünü
zannediyormuş. Ancak filoya
geldikten sonra yere çarpan uçak
sayısının altı değil iki
olduğunu öğrenmiş. |
Yukarıya
çıkardığım GOOGLE haritasında
uçakların Hipodromu geçtikten
sonra çarpıştıkları nokta ile
iki uçağın havada parçalara
ayrıldıktan sonra arazi üzerinde
düşmüş oldukları yer
gösterilmektedir. |
Yazımın
başında belirttiğim gibi,
çarpışma olduktan sonra ben 5-10
saniye kadar düz uçtuktan sonra
geriye, Merzifon istikametine
döndüğümde alttaki arazi üzerine
bakmış ve uçakların 5-6 noktada
yanmakta oldukları yeri tespit
etmiştim. Kazanın ertesi günü
gazetelerde çıkan haberlerde,
uçak parçalarının civardaki bir
ev üzerine düştüğü ve şans eseri
o anda evde kimse olmadığı için
her hangi bir can kaybı meydana
gelmediğini öğrenmiştik. |
Yukarıya
çıkarılan GOOGLE haritasında,
uçakların düştüğü noktada bir
yerleşim yeri bulunmadığı
görülmektedir. Uçakların düştüğü
yerin Hipodrom tribününe ne
kadar yakın bir noktada oluşu da
oldukça ürkütücüdür. |
İşte, 30
Ağustos 1959 günü 4'ncü Üs
Komutanlığına bağlı üç F-86
filosundan teşkil edilen 36
uçağın Merzifon'dan kalkıp sıkı
kolda yaptığı Zafer Bayramı
geçiş töreninde Hipodrom
üzerinde iki F-86 uçağının
çarpışması ve düşen uçaklarda
iki can kardeşimiz pilotumuzun
şehit olmalarının hikâyesi
böyle! |
Bizleri çok
üzen bu olayın üzerinden 56 yıl
geçtikten sonra yaşadığımız o
acı olayın hikayesini kaleme
alırken, meydana gelen kazada
şehit olan Üsteğmen Yunus Çelem
ile Teğmen Dinçer Akkan
kardeşlerime Allah’tan rahmet
diliyorum. Nur İçinde yatsınlar! |
Aradan geçen
uzun yıllar içinde o günkü 36'lı
F-86 merasim kolunda görev yapan
büyüklerimizden ve
arkadaşlarımızdan ebediyete göç
edenleri sevgi, saygı ve
rahmetle anıyorum. |
İrfan Sarp |
6 Haziran 2015 |
|
|