|
|
|
LÜKSEMBURG’DA BALONLA UÇUŞUM |
Useldange Meydanı, Nisan 1996
|
|
|
İrfan SARP |
Emekli Hava Pilot Tümgeneral |
|
|
Hava
Kuvvetlerinden emekli olduktan iki
yıl sonra, 1989 yılında, NATO’nun
Lüksemburg’da bulunan Lojistik
Merkezi NAMSA’da o yıl açılan Silah
Sistemleri Program Menajerliği
kadrosuna Hava Kuvvetleri
Komutanlığımız tarafından aday
gösterilmiştim. Yapılan bir mülakat
sonunda kabul edildiğim Program
Menajerliği görevinde 10 yıl süreyle
hizmet ettim. |
Lüksemburg’da bulunduğumuz
sürede yaşadığım en ilginç
anılarımdan biri orada
balonla yaptığım uçuş,
diğeri de Lüksemburg’lu
arkadaşımın Cessna 172
tipindeki uçağıyla
yaptığımız uçuş olmuştu. Bu
uçuşların hikayesini kaleme
alırken, Lüksemburg ve çevre
şehirlerle ilgili bazı
konuların tayyareci
arkadaşlarımın ilgisini
çekeceğini düşünerek yazımın
arasına serpiştirmeyi
faydalı gördüm. |
Önce,
ailemle 10 yıl yaşadığımız
Lüksemburg hakkında kısa
birkaç bilgi vereyim.
Lüksemburg doğusunda
Almanya, güneyinde Fransa,
batı ve kuzeyinde Belçika
ile sınırları olan küçük,
şirin bir ülkedir.
Lüksemburg arazisinin
Doğu-Batı kuş uçuşu mesafesi
60 km., Kuzey-Güney mesafesi
85 km.dir. Toplam nüfusu
400.000 civarında olan
Lüksemburg, dünyanın sayılı
finans merkezlerinden biri
ve uluslararası özel yatırım
bankacılığı alanında dünya
lideridir. Fert Başına Düşen
Yıllık Geliri (GNP) 90.000
ABD Doları ile Katar’dan
sonra dünyada ikinci sırada
bulunmaktadır. 2010 yılı
rakamlarına göre ülkede Türk
bankaları dahil 149 adet
yabancı banka faaliyet
göstermektedir. Yabancı
bankalardan sağlanan gelir
ülkenin toplam yıllık
gelirinin yaklaşık %30’unu
teşkil etmektedir. Dünyaca
ünlü seramik eşya markası
Villeroy & Boch, 1748
yılında burada kurulmuştur.
Lüksemburg’un ayrıca çok
yüksek teknolojiye sahip bir
çelik endüstrisi
bulunmaktadır. Mesela
İstanbul Boğazı üzerinde
yapılan birinci köprünün
taşıyıcı çelik halatlarının
yapımında Lüksemburg’dan
ithal edilen çelik
kullanılmıştır. |
Lüksemburg
şehrinden
görüntüler |
|
|
Lüksemburg halkı son derece
kültürlüdür. Lüksemburg’ca
tabir edilen, değişik bir
dil konuşmaktadırlar. Eğitim
sistemleri de fevkalade
yüksek seviyededir. İnsanın
inanası gelmiyor ama, lise
çağındaki bir öğrenci
rahatça dört dili okuyup
yazıp konuşabilmektedir.
Lüksemburg’da ilkokul
çağından önce, anaokulu
mecburidir. Anaokulunda
eğitim dili
Lüksemburgca’dır.
Anaokulundan sonra 6 yaşında
ilkokula başlayan öğrenci
bir yıl boyunca sadece
Almanca dilinde eğitim
görmektedir. İlkokulun
ikinci sınıfında eğitim dili
sadece Fransızca olmaktadır.
Öğrenci ortaokula geldiğinde
İngilizce eğitim almaya
başlamaktadır. Dolayısıyla
bir Lüksemburg’lu öğrenci
ortaokulu bitirip liseye
başladığında kendi ana dili
olan Lüksemburgca’nın
yanında Almanca, Fransızca
ve İngilizce olmak üzere
toplam dört dili konuşup
yazacak bir yabancı dil
yeteneğine sahip olmaktadır.
Lüksemburg’da görevli
yabancı ülke çocukları bu
eğitim sistemi içinde kendi
ana diline ilaveten, mecburi
olarak gittiği anaokulunda
öğrendiği Lüksemburgca’ya
ilave olarak Almanca,
Fransızca ve İngilizce
dilleriyle beraber beş dili
okuyup, yazıp,
konuşabilmektedir. Ben bu
eğitim sistemi içinde bu
kadar değişik dillerin nasıl
olup da öğretilebildiğini
çok merak ederdim.
Misafirliğe gittiğimiz Türk
arkadaşlarımızın ilkokul ve
ortaokul çağındaki
çocuklarının yabancı dilde
okudukları kitaplara ve
yazdıkları defterlerine
bakmış, bu yabancı dillerle
ilgili sorular sormuş ve o
çocukların bu değişik
yabancı dilleri okuyup
yazabildiğine bizzat şahit
olmuştum. |
Balonla uçuş hikayesini
anlatacağım derken bu
yabancı dil konusuna
nereden girdim?
Ülkemizde yabancı dil
bilenlerin sayısının çok
az olması içimde hep
kanayan bir yara
olmuştur. Bir ülkede,
günümüzün geçerli bir
yabancı dilinin (bugün
için İngilizce) o
ülkenin insanları
tarafından konuşulması,
uygarlığın
göstergelerinden biri
kabul edilmelidir. Bu da
doğrudan doğruya o
ülkede uygulanan eğitim
sistemiyle ilgilidir.
Türk eğitim sisteminde
Lüksemburg’da olduğu
gibi dört yabancı dilin
öğretilmesini bir tarafa
bırakalım, günün geçerli
yabancı dili olan
İngilizce bile, ülke
nüfusuna vurulduğunda,
belirli özel okullarda
okuyan çok az sayıdaki
öğrenciler dışında
maalesef
öğretilememektedir.
İnsanların anatomik
olarak beyin yapılarının
ayni olduğunu biliyoruz.
Bir ülkenin çocuklarına
dört ayrı yabancı dil
öğretilebilirken diğer
bir ülkenin çocuklarına
ana dilinden farklı
ilave bir yabancı dil
öğretilemiyorsa o
ülkenin eğitim
sisteminde bir yanlışlık
var demektir diye
düşünüyorum. |
Şimdi
tekrar balonla uçuş
hikayemize dönelim.
Lüksemburg’da bizim
oturduğumuz Mamer
mahallesinin 20 kilometre
kadar kuzeyinde bulunan
Useldange kasabasının hemen
yakınında küçük bir hava
meydanı bulunuyordu. Sadece
küçük pervaneli uçaklar
tarafından kullanılan bu
meydan ayni zamanda model
uçak meraklılarının uzaktan
kumandalı, küçük model
uçaklarını uçurmak ve bir de
balon uçuşları için
kullanılıyordu. |
Balon
uçuşları genellikle
öğleden sonraları
yapılırdı. Herhalde o
saatler rüzgarın balon
uçuşlarına en uygun
olduğu saatlerdi.
Balonlar zaman zaman
evimizin üzerinden 1.000
- 1.500 feet gibi
oldukça alçak bir
irtifadan geçerken
balonun sepeti
içindekilere imrenerek
bakar ve bir fırsat
yaratıp ben de şu
balonlardan biriyle
uçmalıyım diye hep
aklımdan geçirirdim.
|
Balonla
uçuşun en çok merak ettiğim
tarafı balonun havada kayar
gibi uçuşundan çok
kalkışının ve özellikle de
inişinin nasıl yapıldığı
idi. İniş için düzlük bir
alana ihtiyaç olduğunu
hepimiz biliyoruz. Ancak
Lüksemburg’un kuzey bölgesi,
Arden dağlarının uzantısı
tepeler ve ormanlarla kaplı
olduğu için balon inişlerine
müsait değildir. Onun için
rüzgarın güneyden estiği
günlerde, rüzgar balonu
kuzey istikamete
sürükleyeceğinden o günlerde
uçuş yapılmamaktadır. Güney
bölgesinin Fransa sınırına
yakın kısımları da
ormanlarla kaplıdır. Orta
kısımları balon inişleri
için geniş çayırlara,
tarlalara ve düzlüklere
sahiptir ama o düzlüklerde
de birbirine yakın kasaba ve
köyler ve büyükbaş hayvan
çiftlikleri bulunduğu için
balon uçuşlarının
yapılmasında büyük dikkat
gerekmektedir. Uzun süre
yaşadığımız ve sık seyahat
ettiğimiz için şehirlerini,
kasabalarını, köylerini,
yollarını, ormanlarını çok
iyi öğrendiğimiz
Lüksemburg’un coğrafi
yapısını güzel bir tesadüf,
havadan görme şansı da
bulmuştum. |
NAMSA’da beraber görev
yaptığımız Lüksemburglu
yakın arkadaşım Marcel
bir gün beni Cessna 172
tipinde yeni satın
aldığı tek motorlu küçük
uçağıyla uçuşa davet
etmişti. Onunla beraber
yaptığımız uçuşta
Lüksemburg’un coğrafi
yapısını havadan
tanımıştım. Sırası
gelmişken Lüksemburglu
arkadaşımla beraber
yaptığımız o uçuştan da
kısaca bahsedeyim.
|
O günkü
uçuşumuzda meydandan
kalktıktan sonra arkadaşım
kumandaları bana verdi ve
istediğin yerlere giderek
uçmanın keyfini çıkar dedi.
Ben Lüksemburg’un doğusunda,
Mosel Nehri’nin hemen
kenarında çok şirin, tarihi,
resim gibi bir Alman şehri
olan Trier’i (Lüksemburg
sınırından kuş uçuşu 10 km.)
ve güneyde de Fransa’nın
Lorraine bölgesinin tarihi
şehri Metz’i (Lüksemburg
sınırından 40 km.) görmek
istediğimi söyleyerek, keşke
uçuştan önce Uçuş
Kontrol’dan Almanya ve
Fransa’ya geçiş müsaadesini
alsaydık da bu şehirlerin
civarından uçsaydık deyince
arkadaşım, askeri uçuşların
dışında küçük sportif sivil
uçaklar, planör ve
balonlarla yapılacak VFR
uçuşlarda 1.500 feet
irtifanın üstüne çıkmamak ve
bir havalimanın kontrol
sahasına girmemek şartıyla,
komşu ülkelerin sınırları
içinde uçabileceğimizi
söyleyince hem çok şaşırdım
hem de çok sevindim. |
Trier
şehrinde
Roma
devrinden
kalma Porta
Negro kapısı |
|
|
Trier
şehri, belki pek çok kimse
tarafından bilinmez ama Roma
İmparatorluğunun başkenti
Roma’dan sonra Roma
İmparatorları tarafından
uzun süre başkent olarak
kullanılmıştır. |
İmparator Konstantin (M.S.
317 – M.S. 361)
imparatorluğun
menfaatlerinin Doğu’da
olduğunu görerek
imparatorluğun
başkentini Trier’den o
zamanki ismiyle Bizans,
(bugünkü bizim
İstanbul’umuz) şehrine
taşımış ve şehrin ismini
Konstantinople olarak
değiştirmiştir. |
Arkadaşım
ancak Fransa üzerinde
uçarken Metz civarında
bulunan hava üssünden kalkan
Mirage uçaklarının
yapacakları alçak profil
uçuşları olur, onlara dikkat
etmeliyiz dedi. Kalkıştan
sonra ben uçuş kumandalarını
aldıktan sonra Almanya
istikametine yöneldim.
Almanya ile Lüksemburg
arasındaki sınırı teşkil
eden Mosel Nehrinin doğu
kıyısındaki Trier şehri
üzerinden geçtikten sonra
güneye dönüp Fransa’nın Metz
şehri etrafından uçtum.
|
Trier’in tarihi bir
Alman şehri oluşu gibi
Metz de Fransa’da
Lorraine bölgesinin en
eski ve şirin
şehirlerinden biridir.
Metz, Michelin yıldızlı
şık restaurantları ile
ünlüdür ve gurmelerin
çok rağbet ettiği bir
şehirdir. Metz’in
istasyon meydanında,
turistlerin büyük
ilgisini çeken bir
heykel bulunmaktadır.
Yakın tarihte Metz
şehri, Alsace ve
Lorraine
mücadelelerinde,
Almanlar ile Fransızlar
arasında beş defa el
değiştirmiştir. Şehir
Almanların eline geçince
İstasyon meydanında
bulunan bu heykelin başı
bir Alman komutanının
başının heykeliyle
değiştirilmiş;
Fransızların eline
geçince bu baş
kaldırılıp yerine bir
Fransız komutanın
başının heykeli
konmuştur. Böylece
heykelin başı yakın
tarih boyunca beş defa
değiştirilmiştir. |
Aşağıdaki
fotoğrafta,
Metz’in istasyon
meydanında
bulunan ve baş
kısmı beş defa
değiştirilen
ilginç heykel
görülmektedir. |
|
|
Metz
etrafında bir tur
attıktan sonra dönüş
rotamızda, NAMSA’nın
tesisleri üzerine
gelirken Belçika’yı
güney sınırından kat
edip Arlon şehri
civarından tekrar
Lüksemburg’a girdik.
Lüksemburg’un görkemli
şatolarını da alçaktan
seyrettikten sonra gelip
inişimizi tamamladık.
Hiç unutamayacağım bu
uçuşta dört ülkeyi;
Lüksemburg, Almanya,
Fransa ve Belçika’yı bir
buçuk saat süren bir
sorti uçuşta havadan
alçak irtifadan
seyretmenin keyfini
yaşarken, aralarındaki
kara sınırlarını ve
gümrük kapılarını
kaldıran Avrupa
Birliği’nin, askeri
uçuşların dışında, belli
kurallar çerçevesinde
sportif amaçlı sivil
uçuşlar için de hava
sınırlarını kaldırmış
olmasına gıpta ettim.
|
Tekrar
balonla uçuş konusuna
dönelim. Balonla uçma işi
için neler yapmam lazım
geldiğini, NAMSA’da balonla
uçtuğunu öğrendiğim bir
arkadaşıma sordum.
Arkadaşım, Lüksemburg’da
balon uçuşlarını düzenleyen
bir firma bulunduğunu, balon
uçuşlarına meraklı ve
varlıklı pek çok kimse
olduğu için firmanın balonla
uçuş ücretlerini oldukça
yüksek tutulduğunu ve 30-45
dakikalık bir sorti uçuşun
ücretinin 150 Dolardan az
olmadığını söyledikten sonra
bana söz konusu firmanın
telefon numarasını verdi.
Balonun nasıl iniş yaptığını
çok merak ettiğimden, 150
dolar paraya kıyıp bu
balonla uçuşu mutlaka
yapmaya karar verdim. |
Ben
uçuş için ha bugün ha
yarın derken sonbahar
yağmurları ve takiben
kış mevsimi araya girdi.
Avrupa iklim kuşağının o
bölgesinde yağmurlar
başladığında haftalar
boyu kesilmeden devam
ediyor. Güneş bazen bir
ay süreyle yüzünü hiç
göstermiyor. Kar
yağışları başlayınca
uzun süre kar yerden
kalkmıyor. Hava
şartlarının uçuşa
müsaade etmediği bu
havalarda balon
uçuşlarına uzun süre ara
veriliyor. |
Baharın
gelmesiyle beraber evimizin
üzerinden balonlar geçmeye
başlayınca artık daha fazla
geç kalmadan balonla uçayım
ve balonun inişinin nasıl
yapıldığına ait içimdeki şu
meraktan kurtulayım dedim.
Ben bir an önce uçuş
biletimi alıp uçmayı
düşünürken, şu tesadüfe
bakın ki bahçelerimizin
bitişik olduğu evlerde
oturduğumuz ve samimi
görüştüğümüz Lüksemburglu
komşumuz Fernand bir gün
elinde bir adet balonla uçuş
biletiyle bize gelmesin mi!
Lüksemburg Devlet Radyosu
Müdürü olan komşumuza
promosyon olarak bir balonla
uçuş bileti vermişler.
Kendisi balonla uçmaktan
korktuğunu, benim eski bir
pilot olarak balonla uçuşa
merak duyabileceğimi
düşündüğünü ve eğer
istiyorsam bu bileti bana
vereceğini söyleyince ben
hemen biletin üzerine
atladım! |
Komşumun bana verdiği
bilet bir sonraki hafta
sonunda, Cumartesi Pazar
günleri, iki gün süreyle
tertiplenen Lüksemburg
Balon Festivali
sırasında uçacak olan
balonlardan biri içindi.
Avrupa’nın birçok
şehrinde yılın belli
aylarında balon
festivalleri düzenlenir.
Lüksemburg Balon
Festivali de o yılın
Nisan ayının ilk hafta
sonunda düzenlenmişti.
Festival, evimize
yaklaşık 20 km. mesafede
olan Useldange
kasabasının hemen
yanındaki hava
meydanında
tertipleniyordu. Bu
festivale Lüksemburglu
baloncular ile komşu
ülkeler Almanya, Fransa,
Belçika, Hollanda ve
İsviçre’den baloncular
gelir ve festival günü
kısa aralıklarla
havalanan çok fazla
sayıda balon, rengarenk
görüntüleriyle gök
yüzünü adeta bir bayram
yerine çevirirlerdi.
|
Gündüz Yapılan
Balon
Festivalinden
görüntüler |
|
|
Gece yapılan
balon
festivalinden
görüntüler |
|
|
Uçuşumun
olduğu gün öğleden sonra,
biletimde yazan kalkış
saatinden epey önce arabama
atlayıp Useldange meydanına
gittim. Meydanın her yanına
dağılmış pek çok balon
arasından bizim balonumuzun
kalkış yapacağı yeri
öğrendim. Bana tarif edilen
yere gittiğimde, uçmamız
planlanan balonun bizden
önceki müşterileri alıp
uçuşa gittiğini, balonun
iniş yaptığı yerden toplanıp
meydanımıza taşındıktan
sonra tekrar uçuşa
hazırlanacağını ve
kalkışımızın buna bağlı
olarak gecikeceğini
öğrendim. |
Bir
süre sonra bizi uçuracak
olan balonu, balonun
pilotunu, iki kişilik
yer ekibini ve
aparatlarını taşıyan
pikap hava meydanında
bizim beklediğimiz yere
geldi. Yer ekibi,
pikabın arkasında
katlanmış olan balonu
çıkartıp yere serdiler.
Balon sepetini de
pikabın arkasından
taşıyıp balonun ağız
kısmının önünde bir yere
koydular. Yer ekibi yere
serilmiş olan balonun
iplerini yerde yan
yatırılmış durumdaki
sepete monte etti. Bu
arada balonun Alman
pilotu uçuş için
beklemekte olan bizlerin
yanımıza geldi ve
kendisini tanıştırdıktan
sonra uçuşla ilgili
İngilizce kısa bir bilgi
verdi. Pilot, sepetin
üzerine monte edilmiş
olan ve balonun motoru
diyebileceğimiz, balona
sıcak hava püskürten
“Propan Heater”
aparatının çalışma
tekniğini anlattı.
|
Aşağıdaki
fotoğrafın en solunda açık
mavi renk kot pantolonlu,
elinde eldiven olan kişi yer
ekibinin iki elemanından
biri idi. Bu kişi iki eliyle
tuttuğu ve bir ucu sepetin
sağ tarafında kalın boru
şeklindeki kola bağlanan
ince çelik halatı balonun iç
kısmından geçirerek tepe
noktasındaki kapağın iki
tarafına bağladı. Ben bu
çelik halatın işlevini o
kalabalıkta pilota sorup
öğrenememiştim. Belki pilot
verdiği izahat esnasında
anlattı da ben unuttum. Bu
yazıyı kaleme alırken bu
çelik halatın işlevini
öğrenip okuyucularımla
paylaşmak istedim. Kapadokya
bölgesinde balon uçuşları
yapan Kapadokya Balon
firmasının pilotlarından
Tolga Bey’in telefonunu
buldum ve kendisinden bu
çelik halatın işleviyle
ilgili bilgi vermesini rica
ettim. Tolga Bey, tepeye
bağlanan bu çelik halatın
alçalma işleminden başka,
balonun havada kendi
etrafında 360 derece
dönmesini sağladığını, pilot
yolcularını uçururken
onların aşağıda her tarafı
görebilmeleri için bu çelik
halatı kullanarak balonu 360
derece döndürdüğünü, böylece
yolculara yerdeki her
noktayı gösterebildiklerini
anlattı. |
Aşağıdaki
fotoğrafta
üzerinde
kırmızı mont
olan Alman
pilot,
üzerinde
beyaz parka,
başında
kasket olan
kişi benim.
Fotoğrafın
en solunda
kahverengi
montlu, açık
mavi kot
pantalonlu,
her iki
elinde çelik
halatları
tutan kişi
yer ekibinin
elemanı. |
|
|
Balon
uçuşları için pilot ve
balonun yerdeki işlemlerini
yapan iki kişilik yer
ekibinden kurulu bir tim
beraber çalışıyorlar. Ekibin
yer hizmetlerinde
kullandığı, önde iki, arkada
dört kişinin oturduğu altı
kişilik özel bir pikap aracı
bulunuyor. Pikabın açık olan
arka kısmında, söndürülmüş
ve katlanmış olan balon,
balonun sepeti ve balon
sepetine monte edilen
“Propan Heater” aparatı
taşınıyor. |
Yer
ekibi balonla sepetin
bağlantılarını
tamamladıktan sonra
sepetin içine giren
pilot, fotoğrafta
görülen sepetin iki
kenarında boru
şeklindeki çıkıntıların
orta yerinde, sırtı
sepetin kenarına yapışık
olarak yerini aldı. Daha
sonra yolcular balonun
sepetine binmeye davet
edildi. Balonun
etrafında biz içlerinde
genç kız ve erkeklerin
olduğu 9-10 kişilik bir
grup olarak
bulunuyorduk. Balon uçuş
için hazırlanırken ben
sepetin içine bir göz
atmış ve herhalde bu
sepet pilot dahil ayakta
en fazla altı kişiyi
alır diye aklımdan
geçirmiştim. Yolcular
sepete çağrılınca
herhalde içlerinde en
yaşlıları ben göründüğüm
için olsa gerek, nezaket
gösterdiler ve sepete en
önce beni aldılar. Ben
hemen pilotun yanına
gidip ona bitişik
şekilde ayakta yerimi
aldım. Doğrusu
şanslıydım, çünkü uçuşta
pilotun tam yanında
olunca onun verdiği
bütün uçuş kumandalarını
çok yakından
izleyebilecektim. Diğer
yolcular da tek tek
sepete binmeye
başladılar. Balonun
içinde pilot dahil altı
kişi olmuştuk ama
yolcuları içeri almaya
devam ettiler. Küçücük
sepete 3 veya 4 yolcu
daha alınca içerde adeta
sardalye kutusu içindeki
balıklar gibi sıkıştık.
Anladığıma göre balonun
kaldırma kapasitesi
açısından, yolcu
sayısında bir limit
bulunmuyor. Tabii kalkış
ağırlığı problemi
olmadığı takdirde,
yolcuları balık istifi
gibi sepete
doldurmalarına da
kızmamak lazım. Çünkü
uçuş ücreti 150 Dolar
olunca alınan yolcu
sayısı kadar kazançları
artıyor! Uçuş süresi de
30-45 dakika arasında,
nispeten kısa bir süre
olunca yolcuların bu
sıkışıklıktan fazla
şikâyetleri olmuyor. |
Yolcuların tıkış tıkış sepet
içinde yerlerini almasından
sonra yer ekibi “Propan
Heater” aparatıyla sıcak
hava püskürterek balonu
şişirmeye başladı. Balonu
yere bağlayan bir çelik
kablo sepetin hiç oynamadan
yerde bağlı kalmasını
sağlıyor. Pilot herhalde
balonun yerden kesilmesini
anladığı anda yer ekibine
işaret verdi ve yer ekibi
balonu yere bağlayan çelik
halatı çözdü. Pilot sol
eliyle “Propan Heater”
aparatının tetik şeklindeki
koluna basıp balonun içine
alevle beraber sıcak hava
püskürtmeye devam ediyordu.
Halatın çözülmesiyle beraber
balon dik bir açıyla ve bana
göre oldukça hızlı bir
şekilde irtifa almaya
başladı. Yerden yükseldikten
kısa bir süre içinde hafif
esen rüzgarın etkisiyle
yavaş bir hızla ileriye
doğru hareket etmeye
başladı. Uçtuğumuz irtifa,
göz tahminime göre jetlerde
uçarken aklımda kalan, ilk
yaklaşma ve pilof irtifası
1.500 feet civarında
olmalıydı ki pilot
tırmanışını durdurdu ve
balonu rüzgârın akışına
bıraktı. |
Yer
ekibinin, balon yerden
kesildikten sonra pikaba
bindiğini ve balonun
uçuş istikametine göre
belli yol güzergahından
havadaki balonu yerden
takip ettiğini
söylediler. Bölgede ana
ve tali yolların bolluğu
ile, yörede fazla
miktarda olan büyükbaş
hayvan çiftliklerini ana
yollara bağlayan dar
yollar, yer ekibinin
havadaki balonu yerden
takip etmesinde büyük
kolaylık sağlıyormuş.
|
Bizim
kalkışımızdan hemen önce,
yanımızdaki balonlardan iki
tanesi daha kalkmıştı. Bizim
kalkışımızla beraber
yakınımızdaki diğer
balonlardan da kalkış için
hazırlananlar vardı. Biz
kalkışımızı tamamladıktan
sonra peşimizden bir balon,
hemen arkasından bir balonun
daha kalktığını gördüm.
Diğer yolcuların ne
düşündüklerini bilemem ama
ben eski bir pilot olarak
havada uçan bir cismin
pilotun elindeki kumandayla
istediği yöne sevk
edilmesini arzu ettiğimden
olsa gerek, havada böyle
uçak gibi kumanda edilmeyen
vasıtaların birbirlerine
yakın uçmalarından doğrusu
tedirgin olmadım değil.
|
Ama
şöyle bir şey var: Hava
kitlesi içinde sadece
rüzgarın esiş yönüne
bağlı olarak ayni sürat
ve istikamette uçan bu
balonlar, aynen yavaş ve
sabit bir süratle akan
nehrin üzerinde bulunan
tahta ve odun
parçalarının
birbirlerine çarpmadan
aralıklarını muhafaza
etmeleri gibi,
aralarındaki mesafeyi
muhafaza ediyorlar. Eğer
pilot yakınında uçan
diğer balonla arasındaki
mesafeyi açmak isterse
balonu yükseltip
alçaltmak suretiyle
havada şakuli bir mesafe
kat ederek arayı
açabiliyor. |
O gün
rüzgar doğulu yönlerden
estiği için rüzgar
balonumuzu batıya, Belçika
istikametine uçuruyordu.
Karadan sık gittiğimiz için
çok iyi tanıdığım civardaki
köy ve kasabaları havadan
seyretmenin keyfini
yaşıyordum. Bizim önümüzden
ve hemen arkamızdan kalkan
iki balonla, aramızda fazla
bir mesafe olmadan kol uçuşu
yapıyorduk. Balonlar
arasındaki mesafe oldukça
yakındı ve birbirimize
seslensek seslerimizi
duyurabilirdik. Ben bizim
pilotun hemen bitişiğinde
onun verdiği uçuş
kumandalarını izliyordum.
Pilot sol eliyle zaman zaman
Propan Heater aparatını
çalıştırıp balona sıcak hava
veriyor, sağ eliyle de
tepedeki kapağı açıp kapayan
ince çelik halatı kullanarak
balonu düz bir hat üzerinde
uçuruyordu. |
Aşağıdaki
fotoğrafta
festival
için gelen
balonları
incelerken
görülüyorum. |
|
|
|
|
|
Biz,
aşağıda gördüğünüz,
fotoğrafını çektiğim bu
balonla bir süre kol
uçuşumuza devam ettik.
Önümüzdeki balonun bir süre
sonra alçalmaya başladığını
ve ilerde bulunan bir
düzlüğe iniş yaptığını
seyrettik. |
Önümüzdeki balon iniş
yapınca, her halde biz
de o balonun indiği
düzlüğün yakınındaki bir
düzlüğe ineriz diye
aklımdan geçiriyordum.
Bu sırada Alman pilot
ile kızlı erkekli genç
yolcular koyu bir
muhabbete dalmışlardı.
Ben Almanca bilmediğim
için neler
konuştuklarını
anlamıyordum ama
elleriyle ilerde ufuk
hattında bir yerleri
gösterip pilota bir
şeyler anlatıyorlardı.
Pilot da onları tasvip
eder gibi bir şeyler
söylüyordu. Biz böylece
fotoğrafta görülen ufuk
hattının ilersine kadar
uçuşumuza devam ettik.
|
Yerde
uçuş için balonun
hazırlanmasını beklerken
kalkışımız zaten gecikmiş ve
vakit akşam üzerine
yaklaşmıştı. Bir de inişimiz
gecikirse kalktığımız
meydana olan mesafemiz de
uzayacak, dolayısıyla
dönüşümüz daha da fazla
gecikecekti. Alman pilot,
balonda kızlarla muhabbeti
iyice artırmış, uçuşuna
devam ediyordu. Bir ara
uzakta sol ilerimde
Belçika’nın Lüksemburg
sınırına 8 km mesafede olan
Arlon şehrini fark ettim.
NAMSA’ya ve oturduğumuz
mahalleye yakın olan Arlon
sık gittiğimiz bir yerdi.
Ben Alman pilota uzaktaki
Arlon şehrini göstererek
İngilizce: ”Belçika’ya mı
iniş yapacağız?” diye
sordum. Alman pilot,
yolcuların arzusu üzerine
uçuşumuzu Belçika’ya kadar
uzattık diye cevap verdi.
Yerdeki güzel manzaraları
düşük bir süratle uçarak
seyretmek ve havada kızakla
kayar gibi yaptığımız bu
sessiz balon uçuşu, tadına
doyum olmayan, gerçekten çok
keyifli bir uçuştu. Epey
geciktiğimiz uçuşta güneş
iyice ufka yaklaşmış ve
batmak üzereydi. |
Aşağıda, kol
uçuşu
yaptığımız
balonun
fotoğrafı
görülmektedir. |
|
|
Arlon
şehrinin kuzeyinde bir yerde
Alman pilot iniş için
alçalmaya başladı. İşte
benim beklediğim an da bu
andı! Acaba iniş nasıl
olacaktı? Pilot ilerimizde
görülen ve içinde büyükbaş
hayvanların beslendiği
ahırların bulunduğu,
birbirinden çitlerle
ayrılmış çiftlik evlerinin
bulunduğu düzlüklerden
birine doğru süzüldü. Ben
pilotun tam yanında,
yolcuların balık istifi gibi
ayakta sıkışık dikildiği
sepette onunla bitişik bir
durumda olduğum için
süzülüşte verdiği uçuş
kumandalarını çok iyi takip
ediyordum. Alçalmaya
başlarken balonun tepe
noktasında bir noktaya
bağlanan ince çelik teli
eliyle çekmeye başlayınca
sıcak havanın tepede açılan
kapaktan deşarj olmasıyla
balon düzlüğün tam ortasına
doğru yöneldi ve bana biraz
da dik gibi gelen bir açıyla
süzülmeye başladı. Uçaklarda
iniş yaparken tam palye
noktasına gelişimizde olduğu
gibi yere birkaç metre
kalınca pilot Propan Heater
aparatını bir an için tam
gazla çalıştırdı. Balon
havada birkaç karış mesafede
durur gibi olunca çelik
halatı çekti ve balonun
sepeti yere biraz sertçe
temas edince hepimiz o yöne
doğru sıkıştık. Sepet yere
temas edince çok az zıplayıp
tekrar oturdu ve öylece
kaldı. Pilot elindeki ince
çelik halatı süratle aşağıya
çekip balonun içindeki
havayı boşaltınca balon
sönmeye başladı. Balon
tamamen sönüp, pilot
işlerini bitirince hepimiz
kendisini tebrik edip,
bizlere bu güzel uçuşun
keyfini yaşattığı için
teşekkür ettik. |
İniş
yaptığımız yer, bir
büyükbaş hayvan
çiftliğinin yakınındaki
çayırlık alandı. Orada
bizi almaya gelecek olan
yer ekibini beklemeye
başladık. Çok fazla
beklemeden yer ekibinin
pikabı ile yolcuları
taşıyacak olan bir
minibüs balonun yanına
geldi. Yer ekibinin
balonu iyice söndürüp
katlaması ve balonun
sepetini pikaba
yüklemeleri fazla zaman
almadı. Balonun toplanma
işi bitince minibüse
bindik ve kalkış
meydanımız olan
Useldange istikametinde
yola koyulduk. Civardaki
çiftliklerin bağlantı
yollarından geçerek ana
yola çıktık ve geç
saatte kalkış meydanımız
Useldange’a ulaştık. |
Biraz
fazla teferruata girerek
anlattığım bu balonla uçuş
hikayesinin, tayyareci
arkadaşlarımın ilgisini
çekeceğini düşündüm.
Bizlerin uzun yıllar bir
elimizde gaz kolu, diğer
elimizde levye ile
yaptığımız uçuşlardan ve
inişlerden sonra yaptığım bu
uçuşta levye ve gaz kolu
olmayan bir hava aracıyla
uçuşun da keyfini
yaşamıştım. Hepsinden de
önemlisi, bu uçuşumda, bir
balonun inişinin nasıl
yapıldığına ait hep kafamı
kurcalayan sorunun cevabını
öğrenmiş ve merakımı
gidermiştim. |
İrfan Sarp |
Email:
isarp56@gmail.com |
|
|
|
|