İrfan SARP |
Emekli Hava Pilot Tümgeneral |
|
Tümgeneral
rütbesiyle hizmet ettiğim Hava
Kuvvetleri Lojistik Başkanlığı
görevimi,1986 yılı Ağustos
ayında tamamladıktan sonra
Diyarbakır 2'nci Hava Kuvveti
Komutan Yardımcılığı görevine
atandım. Göreve atandığım yıl,
50'nci yaş günümü kutlamıştım. O
yıl Diyarbakır 8'nci Üs
Komutanlığı bünyesinde bir RF-5
Keşif Filosu ile Kanada yapısı
CF-104 tipinde Av Bombardıman
uçaklarından teşkil edilen iki
filo bulunuyordu. CF-104
uçakları, o tarihten yaklaşık
bir yıl kadar önce Kanada
Hükümeti tarafından Türkiye'ye
verilmiş ve Hava Kuvvetleri
Komutanlığı tarafından alınan
bir kararla Diyarbakır 8'nci Üs
Komutanlığı bünyesinde
konuşlandırılmıştı. |
Hava
Kuvvetlerimizde her yıl yapılan
personel atamalarının
yayınlandığı emirde,
karargahlarda görevlendirilen
pilot general ve subayların
yıllık uçuş mükellefiyetlerini
Geri Hizmet Uçucusu statüsünde,
hangi üslerde ve hangi tip
uçaklarda yapacakları
bildirilirdi. O yıl yayınlanan
atanma emrinde benim geri hizmet
uçuşlarımı 8'nci Üs, 182'nci
Filo'da CF-104 tipi uçaklarla
yapacağım bildirilmişti. |
Diyarbakır 8'nci
Üssün bir CF-104
uçağı park yerinde |
|
|
Daha önce
4'ncü Üs Mürted /Akıncı'da Filo
Komutanı olarak Amerikan yapısı
F-104G uçaklarıyla iki buçuk yıl
ve daha sonra Harekat Komutanı
olarak İtalyan yapısı F-104S
uçaklarıyla üç yıl uçmuştum.
Diyarbakır'da CF-104 uçaklarıyla
uçmak, daha önce uçtuğum
F-104'lerin adeta bir devamı ve
tamamlayıcısı niteliğinde
olacaktı. Böylece, F-104'le
uçuşa ara verişimin üzerinden 7
yıl geçtikten sonra yeniden bu
uçaklara kavuşmuş olmamın
sevincini yaşamıştım. |
Bir F-104 uçağı
gökyüzünde süzülüyor |
|
|
Türk Hava
Kuvvetlerinin personel
atamalarında uygulanan bir
prensip gereğince, subay ve
astsubaylar hizmet süreleri
boyunca belli bir süre Doğu
bölgelerimizde bulunan
birliklerde görev yaparlardı.
Şark Hizmeti diye isimlendirilen
bu görev kapsamında Merzifon,
Diyarbakır ve Erhaç/Malatya Jet
üsleri ile Batman, Erzurum,
Sivas gibi yedek jet meydanları
ve doğuda konuşlu bulunan radar
mevzileri havacı personelin şark
hizmetlerini yerine getirdikleri
hava birlikleri idi. Havacı
personel, atanmış oldukları bu
birliklerde genellikle üç veya
dört yıl görev yaptıktan sonra
batı bölgesinde bulunan karargâh
veya hava birliklerine tayin
edilirlerdi. |
Ben 1958 yılı
Temmuz ayında Amerika'da iki
yıllık pilotaj eğitimimi
tamamladıktan sonra ilk uçuş
birliğim olarak şark hizmeti
bölgelerimizden biri olan
Merzifon Üssü'ne atanmıştım.
Merzifon'da üç yıllık şark
hizmetimi tamamladıktan sonra
uçuş öğretmeni olarak tayin
edildiğim Eskişehir'de; ve
takiben İzmir, Balıkesir, ve
Ankara/ Akıncı'da görevde
bulundum. Hava Harp Akademisi ve
Silahlı Kuvvetler Akademisi
eğitimlerimi yaptığım sürede,
geri hizmet uçuşlarımı
Balıkesir, Eskişehir ve Konya
üslerinde tamamlamıştım. Atanmış
olduğum 2'nci Hv.Kv.K.Yardımcılığı
görevi için geldiğim Diyarbakır
Üssü, teğmen rütbesinde yaptığım
şark hizmetinden sonra ikinci
şark hizmeti görev yerim
oluyordu. |
Batı
bölgelerinde görev yaptığım
yerlerin isimlerini sayarken,
konuya uçuş görevleri açısından
bakmak istemiştim. İlk üç yıl
Merzifon'da Karadeniz Bölgesi
ile Merzifon civarındaki
arazileri, şehir, kasaba ve
köyleri, nehirleri, dağları,
yaylaları, ovaları havadan görüp
tanıma imkânına sahip olmuştum.
Ayni şekilde, Batı bölgesinde
görevliyken uçtuğum, Eskişehir,
İzmir, Balıkesir, Konya, ve
Ankara bölgesindeki arazileri de
havadan adeta karış karış
bilecek kadar öğrenmiştim.
Ayrıca, 1976-1979 yılları
arasında Akıncı Üssü'nde Kurmay
Albay rütbesiyle üç yıl süreyle
Harekât Komutanlığı görevim
esnasında, üssümüzün uçak park
yerleri, ana pisti ve emercensi
pistinin (ana piste paralel
pist) tamiratları sebebiyle, iki
F-104 filosuyla üç yaz
mevsiminde Adana / İncirlik
Üssü'ne intikal etmiş ve peş
peşe üç yaz mevsimi boyunca
toplam 9,5 ay İncirlik'te görev
yapmıştık. Böylece bu intikal
görevlerimiz sırasında Toroslar
bölgesini ve Akdeniz yöresini
boydan boya havadan tanımak
fırsatı bulmuştum. |
Batı
bölgelerini havadan bu kadar iyi
tanımışken, doğu bölgelerinde
(Merzifon civarı ve Karadeniz
Bölgesi hariç) böyle bir fırsatı
bulamamıştım. Elbette zaman
zaman seyrüsefer uçuşu ve
irtibat görevleriyle Diyarbakır
meydanına gelip gitmiştim ama
bunlar sadece uçuş rotası ve
civarını tanımaya imkan veren
kısa süreli görevlerdi. Doğu
bölgelerini havadan yeteri kadar
tanıyamamış olmamı kendimde
büyük bir eksiklik olarak
hissediyordum. İşte Diyarbakır'a
atanınca bu eksikliğimi
giderecek bir fırsat elime geçti
diye içimden büyük bir sevinç
duydum. |
Diyarbakır
görevime katıldıktan kısa süre
içinde önce çift kişilik TF-104G
uçaklarında intibak uçuşlarımı
tamamladım ve takiben tek
kişilik CF-104 uçaklarıyla
eğitim uçuşlarına başladım.
Kanada yapısı CF-104'lerin
elektronik ve atış sistemleri
ile radar altimetresi ve
seyrüsefer yardımcılarını
tanıyınca, bu sistemlerin daha
önce uçtuğum Amerikan ve İtalyan
yapısı F-104'lerden daha iyi
olduğu hemen dikkatimi çekmişti. |
Yeni bir üsse
atanan pilotlara uygulanan
eğitim programları kapsamında
"Civar Tanıma Uçuşu" tabir
edilen uçuş görevleri de
bulunurdu. Ben CF-104 ile eğitim
uçuşlarımdan birini doğu
bölgelerini tanımak amacıyla
orta irtifadan seyrüsefer görevi
şeklinde planladım. Doğu
bölgemizde havadan görüp tanımak
istediğim yerlerin başında ise
Ağrı Dağları geliyordu.
Diyarbakır'da uzun süre görev
yapan arkadaşlar, Ağrı
Dağlarının havadan muhteşem
görüntüsünden çok bahsederler ve
bulutsuz, güzel havalarda orta
ve yüksek irtifada uçarken bu
dağların karlarla kaplı bembeyaz
zirvesinin 100 milden fazla bir
mesafeden görüldüğünü
söylerlerdi. |
O günkü
uçuşumuzu iki CF-104 uçağıyla
ben kol lideri, Yüzbaşı Turan
Kaş iki numara olarak taktik
kolda seyrüsefer uçuşu şeklinde
planlamıştık. Yıllar sonra bugün
bu anımı kaleme alırken, Ağrı
Dağları üzerinde yaptığım
uçuştan ne kadar çok etkilenmiş
olmalıyım ki, o gün kolumda uçan
genç pilotun ismini de
hatırlayabildim. O günkü uçuşu
beraber yaptığımız Yüzbaşı Turan
Kaş'ı bu vesileyle anmış ve
kulaklarını çınlatmış oldum. |
Yerde harita
üzerinde seyrüsefer rotamızı
Ağrı Dağının üzerinden geçecek
şekilde planlarken, Ağrı dağının
İran sınırına sadece 8 Deniz
Mili, Ermenistan sınırına da 15
Deniz Mili mesafede olduğunu
dikkate alarak herhangi bir
sınır ihlali olmaması için dakik
seyrüsefer hesapları ile uçuş
rotamızı tespit edip harita
üzerine işaretlemiştik. |
Seyrüsefer
rotamızı çok hassas olarak
planlamamızın benim için çok
önemli bir sebebi daha vardı.
Çünkü 1984 (veya 1985 olabilir)
yılında ikili bir F-5 kolumuz o
bölgede uçarken, Ermenistan
sınırına yakın bir noktada,
kendi topraklarımız üzerinde
uçmalarına rağmen, yerden atılan
bir füze, ikili kolda uçan
uçaklardan birine isabet etmiş,
uçağına füze isabet eden
Üsteğmen rütbesindeki pilotumuz
paraşütle atlayıp kendi
topraklarımız üzerinde bir yere
inerek kurtulmuştu. O yıl henüz
Sovyetler Birliği dağılmamıştı
ve Sovyet askeri gücü dünyada
korku yaratan bir güç durumunda
idi. |
Şimdi ismini
hatırlayamadığım, paraşütle
atlayan bu pilotumuzun söz
konusu kazayla ilgili olarak
önce uçuşu durdurulmuş ve Hava
Kuvvetleri Komutanlığı'nda kaza
yapan pilotlarla ilgili kararı
veren Uçuş Kurulu'na
çıkarılmıştı. Ben o tarihte Hava
Kuvvetleri Lojistik Başkanı
idim. Kazayı inceleyen ve
pilotun kazayla ilgili
ifadelerini dinleyen o günkü
Uçuş Kurulu'nun üç general
rütbeli üyesinden biri olarak
ben de görevlendirilmiştim.
Kazanın bütün ayrıntılarını
pilotun kendi ağzından
dinledikten sonra olayda
pilotumuzun hiç bir suçu
olmadığına ve uçuş statüsüne
dönmesine oybirliğiyle karar
vermiştik. İşte, Doğu
sınırlarımız civarında geçmişte
meydana gelen böyle bir olayın
yakın şahidi olduğum için, Ağrı
Dağına yapacağım uçuşun rotasını
da çok dikkatli çizmiştim.
Rotamız Diyarbakır'dan
kalktıktan sonra Van, Erciş,
Doğubayazıt ve Ağrı Dağı Zirvesi
şeklinde idi. |
Benim
liderliğimde ikili kol olarak
piste girip kalkışımızı yaptık.
Gökyüzünde tek bir bulutun ve
pusun olmadığı, pırıl pırıl bir
havada, rotamızda 15.000 feet
irtifaya tırmandık. İlk kontrol
noktamız olan Van Gölünün
güneybatı ucuna geldiğimizde,
çok uzaklardan Ağrı dağının
zirvesini görünce çok hoş bir
duyguya kapıldım. Bu noktadan
Ağrı Dağı'nın zirvesine olan
mesafe yaklaşık 120 deniz mili
idi. |
Uçuş
rotamızda Van, Erciş ve
Doğubayazıt'ı çek ettikten
sonra, Ağrı Dağının zirvesine
yaklaştıkça, gördüğüm manzara
beni adeta büyülemişti. Yaz kış,
her mevsim zirvesi buzulla ve
bembeyaz karla kaplı bu dağın
muhteşem görüntüsü, daha önce
üzerlerinden uçtuğum hiç bir
dağda olmayacak kadar beni
etkilemişti. |
Biz Ağrı
dağlarının güney istikametinden,
yani aşağıdaki fotoğrafa göre,
iki zirvenin ortasından, karşı
tarafından yaklaşıyorduk. Ben
önümde, sol çaprazımdaki Büyük
Ağrı'nın zirvesine, Küçük
Ağrı'nın zirvesinden biraz daha
yakın olacak şekilde yaklaşarak
uçuşuma devam ettim. |
Ağrı dağlarının
Kuzey/Güney
istikametinde
yaklaşırken çekilen
fotoğrafı |
(Fotoğrafın sağında
5.137 metre (16.855
feet)
yüksekliğindeki
Büyük Ağrı Dağı.
Solunda 3.896 metre
(12.783 feet)
yüksekliğindeki
Küçük Ağrı Dağı.) |
|
|
İki dağın
zirveleri arasından, Büyük
Ağrı'nın zirvesine, Küçük
Ağrı'nın zirvesinden biraz daha
yakın olacak şekilde, 500 metre
kadar yaklaştım. F-104
kokpitinin üst yan kenarında
bulunan dikiz aynasından,
kolumda uçan İki numaram
Yzb.Kaş'ın sağ arka çaprazımda,
emniyetli bir mesafeden beni
takip etmekte olduğunu
görüyordum. |
Büyük Ağrı
ile Küçük Ağrı'nın zirvelerinin
uzantılarının kesiştiği hattın
hizalarına geldiğimde, çok az
pilota nasip olacak bir manzara
ile karşı karşıya kaldım. Ben
15.000 feet irtifada uçuyordum.
Hemen solumda, 16.855 feet
yüksekliğindeki Büyük Ağrı
zirvesi, sanki elimi uzatsam ona
dokunacakmışım gibi, 500 metre
yakınımda, benden yaklaşık 2.000
feet yükseklikte, bembeyaz
zirvesiyle, sanki bana üstten
bakıyor gibiydi! |
Hemen
sağımda, biraz uzağımda ise
Küçük Ağrı'nın 12.873 feet
yüksekliğindeki zirvesini
görüyordum. Uçtuğum 15.000 feet
irtifanın sadece 2.000 feet
kadar altında olan bu karlı
zirvenin üzerinde sanki ben
alçak uçuş yapıyor gibiydim! |
Bu ne müthiş
bir görüntü idi! Yok böyle bir
şey! |
Ağrı Dağları'nın
uzaydan Google earth
görüntüsü. Tarih: 11
Kasım 2010 |
|
|
Bembeyaz
karlarla kaplı Ağrı dağının iki
zirvesinden birinin biraz
aşağısından diğerinin biraz
yukarısından geçerken kendi
kendime :"Muhteşem! Muhteşem!"
diye mırıldandığımı
hatırlıyorum. |
Ağrı
Dağlarının iki zirvesi arasından
uçarken yaşadığım o kısa an,
benim uçuculuk hayatımda
yaşadığım ve hiç unutamadığım
anlardan biri olmuştur. |
Ağrı dağından
Diyarbakır'a dönüş rotamızın tam
üzerinde yer alan Nemrut dağını
ve özellikle Nemrut'un üzerinde,
Türkiye'nin en büyük sönmüş
volkanik krater gölünü de bu
vesileyle görmek istiyordum.
|
Sırası
gelmişken bu dağla ilgili küçük
bir ayrıntıyı hatırlatayım.
Ülkemizde Nemrut Dağı adıyla
anılan iki ayrı dağ
bulunmaktadır. Biri diğerinden
meşhur olan bu iki dağın
isimlerinin ayni olması, bazen
karışıklıklara da sebep
olmaktadır. |
Bunlardan
Adıyaman iline bağlı Kâhta
ilçesinin kuzeydoğu kesiminde
yer alan Nemrut Dağı, Güneydoğu
Toroslar'ın bir parçasıdır.
Yüksekliği 2.150 metre olan
Nemrut'un doruk kesiminde,
tümülüs denen ve bir mezar
üzerine toprak yığılarak
oluşturulan tümsek ile dev
boyutlarda dinsel anıt
kalıntıları vardır. |
Diğer Nemrut
Dağı ise Bitlis ili sınırları
içindedir. Van Gölü'nün
batısında yer alan ve Muş Ovası
ile Van Gölü'nü birbirinden
ayıran 2.828 metre
yüksekliğindeki bu dağ, sönmüş
volkanik bir yanardağdır.
Kraterinden hâlâ dumanlar tüten
bu eski yanardağın son kez
15'nci yüzyıl ortalarında
püskürdüğü bilinmektedir. Yüksek
kesimlerindeki çukurlukta yer
alan yarım ay biçimli ve suları
tatlı olan Nemrut Gölü,
Türkiye'nin en büyük krater
gölüdür. Bu özellikleriyle,
Bitlis ili sınırlan içinde yer
alan Nemrut Dağı coğrafya
açısından, Adıyaman ilindeki
Nemrut Dağı ise tarihsel ve
arkeolojik zenginlikleriyle önem
taşımaktadır. |
Benim Ağrı
Dağı - Diyarbakır uçuş rotamda
tam üzerinden geçeceğim Nemrut
Dağı, tepe noktasında sönmüş
volkanik krater gölü olan
dağdır. |
Nemrut Dağı
üzerindeki volkanik
krater gölünün
görüntüsü |
|
|
Ağrı Dağı
seyrüsefer planlamamızı
yaparken, Nemrut dağının
yüksekliğinin 9279 feet olduğunu
haritamızın üzerine
işaretlemiştik. Ağrı'dan dönüş
rotamız üzerinde uzaktan Nemrut
dağını gördüğümde, uçtuğum
15.000 feet irtifadan 10.000
feet'e alçaldım. |
Nemrut Gölü'nün
uzaydan Google earth
görüntüsü.
|
|
|
Nemrut gölüne
iyice yaklaştığımda, gölün pırıl
pırıl, mavinin en güzel
tonlarından biri olan rengi, çok
az gölde görülebilecek
güzellikte idi. Belki de gölün
renginin bu kadar berrak, insanı
çarpıcı bir şekilde güzel
olması, gölün bu kadar yüksek
irtifada bulunmasından
kaynaklanıyordu. Gölün
kenarlarına baktığımda,
yukarıdaki Google earth
haritasında da görüleceği gibi,
gölün batı kenarlarının,
püskürmüş bir volkan ağzı olduğu
çok açık bir şekilde belli
oluyordu. Gölün üzerinde, yerden
yaklaşık 1.000 feet
yükseklikten, 360 derecelik bir
dönüş yaptıktan sonra Diyarbakır
rotasına döndük ve gelip
inişimizi yaptık. |
|