Ben Kimim

 
 
 

ULTRALIGHT İLE UÇUŞUM

YALOVA ASKERİ HAVAALANI - 1985

 
İrfan SARP
Emekli Hava Pilot Tümgeneral
 

Uçuculuk hayatıma, telsizi olmayan, ve telsizi olmadığı gibi dahili konuşma sistemi de bulunmadığı için uçuş öğretmenimin huni şeklindeki bir borudan konuşarak bana uçuş hareketlerini öğretmeye çalıştığı Makine Kimya Endüstrisi Kurumu yapımı, tek motorlu, pervaneli bir uçakla başlamıştım. Jet eğitim uçaklarında eğitimimi tamamlayıp uçuş brövemi kazandıktan sonra, değişik uçuş birliklerinde, yabancı Hava Kuvvetlerinin muharip uçakları da dahil olmak üzere 12 ayrı tipte muharip uçakla uçmak şansına sahip oldum. Uçtuğum bu uçak tiplerinden birinde ses süratinin iki misli sürati görmüş, diğer bir uçak tipinde 9 G çekmiş, başka bir muharip uçağın sıfır süratle kuyruk istikametinde geri geri kaydığına şahit olmuş, değişik tip muharip uçaklarda sayılamayacak kadar bomba, roket, makineli top atışları, akrobasiler ve değişik uçuş hareketleri yapmış, bunları doya doya yaşayarak, bir savaş pilotu olmanın bütün zevklerini tatmıştım.

Okurlarımla paylaşmış olduğum uçuş anılarımın sonunu, muharip uçaklardan tamamen farklı bir hava aracı olan Ultralight ile yaptığım uçuşun hikayesini anlatarak noktalamak istiyorum.

Biz tatillerimizin bir kısmını, kayınvalidemin Yalova'da deniz kenarında bulunan dairesinde geçiriyorduk. Yazlık dairenin bulunduğu Aydın 6 Sitesi, Yalova Askeri Havaalanı'na çok yakın bir mesafede idi.

Yalova'daki yazlık sitemizden bahsederken, 17 Ağustos 1999'da meydana gelen büyük Gölcük depreminde, yazlık dairemizin bulunduğu Aydın 6 sitesinin sağında ve solunda yer alan diğer Aydın siteleri apartmanlarından çoğu yıkılıp büyük can kayıplarına sebep olmuş, ancak her halde diğerlerinden daha sağlam inşa edildiği için olsa gerek, bizim sitemizin üç apartmanı da depremi küçük çatlaklarla atlatmışlardı. Sonradan öğrendiğimize göre, depremin olduğu tarihte Yalova Askeri Havaalanına uçuş kampı için gelmiş bulunan Hava Harp Okulu öğrencileri, depremden hemen sonra arama kurtarma faaliyetleri için bölgeye sevk edilen ekiplerle birlikte canla başla çalışmışlar. Bu öğrencilerimizin, yıkılan apartmanlarda enkaz altında kalan yaralıların kurtarılması faaliyetlerine katıldıklarını, ve bu davranışlarıyla yöre halkının büyük sevgi ve takdirlerini kazandıklarını sitedeki komşularımızdan, duymuştum.

1985 yılında Yalova'daki yazlık sitemize kısa bir tatil için geldiğimizde, güzel bir tesadüf eseri Ultralight ile uçmak fırsatı buldum.

Hiç aklımdan geçmeyen bu Ultralight uçuşu nasıl oldu? Bir gün sitedeki dairemizin balkonunda çay içerken, bir Ultralight uçağın hemen yakınımızdaki askeri meydandan kalktığı, önümüzdeki sahil şeridi üzerinde bir tur attıktan sonra dönüp askeri meydana inişe gittiği ve inişten kısa bir süre sonra tekrar kalkıp ayni uçuş paternini uyguladığı ve bu uçuş sortilerine devam ettiği dikkatimi çekmişti.

Ben ve havacılığa meraklı olan oğlum Oğuz ile kızım Çağla, her gün üzerimizden uçan bu Ultralight uçağın nasıl bir şey olduğunu merak ettik ve yakından görmek istedik. Bir sabah üçümüz yakınımızdaki Askeri havaalanına gittik. Havaalanındaki hangarın önünde bulunan Ultralight uçağının başında uçuş hazırlıkları ile meşgul olan uçağın pilotunun eski bir Hava Kuvvetleri mensubu Necmi Şen olduğunu öğrendik ve yanına gidip kendisiyle tanıştık.

Necmi Şen, Pilotaj eğitimini tamamladıktan sonra F-84F ve F-100 C/D tipi muharip jet uçaklarında uçmuş, bu uçaklarda öğretmenlik yapmıştı. Muharip filolardan sonra Çiğli'de Jet Eğitim Filosu'nda uçuş öğretmenliği yapmış ve bir çok öğrenci yetiştirmişti. Hava Kuvvetlerimizde mecburi hizmetini tamamladıktan sonra kendi isteğiyle emekli olmuştu. Sivil hayatta da pilotluk mesleğini devam ettirmek üzere iki ortağıyla beraber Gökler Bizimdir ismiyle bir uçuş okulu kurmuştu. Yaklaşık bir buçuk yıl özel uçuş okulunda yöneticilik ve uçuş öğretmenliği yaptıktan sona Türk Hava Yolları'na girmiş; kaptan pilot olarak uzun yıllar hizmet ettiği THY'dan emekli olmuştu.

Necmi Şen o gün Yalova meydanında bize Ultralight uçağını tanıttı ve uçağın teknik özelliklerini izah etti. Kendisine bizlere teknik özelliklerini çok güzel tanıttığı bu Ultralight ile uçuşun nasıl olacağını çok merak ettiğimi söyledim ve eğer mümkünse beni bir sorti uçurmasını rica ettim. Necmi, benimle birlikte uçuş yapmaktan memnun olacağını ve ilk sortiye hemen çıkabileceğimizi söyleyince çok sevindim.

Necmi Şen Ultralight'ın sağ sandalyesinde, ben sol sandalyede yerimizi alıp omuz bağlarımızı ve emniyet kemerlerimizi bağladık. Uçacağım Ultralight, imalatçı firmanın yaptığı ilk modellerinden biri idi ve kokpitin önünde rüzgarı kesen bir cam bulunmuyordu. Önü tamamen açık olan bu kokpitle uçuşta, gözümüze sinek, arı ve diğer uçan böceklerin girmemesi ve ondan da kötüsü her hangi bir kuşun yüzümüze, gözümüze çarpmaması için ruleye başlamadan önce kaskımızı başımıza taktık ve kaskın koyu renk mikadan yapılmış vizörünü yüzümüzü kapatacak şekilde aşağıya indirdik. (Sözünü ettiğim uçuş kaskı, fotoğrafta kucağımda görülmektedir.)

Sherpa II Ultralight'ta Ben Sol Sandalyede, Necmi Şen Sağımda Uçuşa Gidiyoruz

Necmi motoru çalıştırıp ruleye başladı ve kalkış için piste girdi. Frenleri bırakıp gazı tam açarak kalkışa başladı. Ultralight pist içinde hızlanırken, giderek artan rüzgarı vücudumda hissetmek çok hoş bir duyguydu. Yerden kesildikten sonra Necmi kumandaları bana verdi. Alçak irtifadan sahil şeridi üzerine geldim. Sahil şeridi boyunca, ayni bir sürat motorunum güvertesinde gidiyormuşum gibi, esen rüzgarı ellerimde, kolumda, vücudumda hissederek uçmak büyük keyif oluyordu. Uçuculuk hayatımda böyle bir uçuşu ilk defa yapıyordum. Kendi kendime, "her şeyin bir ilki vardır" dedim.

Uçuş turumuzu tamamladıktan sonra inişe yaklaşırken uçuş kumandalarını Necmi'ye verdim. Necmi güzel bir iniş yaptıktan sonra park yerine gelip motoru durdurdu. Bana böyle unutulmaz bir uçuşu yaptırdığı için kendisine teşekkür ettim.

Oğlum ve kızım park yerinde bizim inişimizi bekliyorlardı. Biz park yerinde motoru durdurup kokpitten aşağı inince her ikisi de yanıma geldiler ve bana, kendilerinin de uçmak istediklerini ve bunun mümkün olup olamayacağını sordular. Ben de bunun üzerine yüzümü kızartıp Necmi arkadaşımıza: "Necmi, fare geçemeyeceği delikten bir de kuyruğuna kabak bağlayıp geçmek istermiş. Şimdi oğlum ve kızım da benden özendiler ve uçmak istiyorlar, acaba mümkün mü? " dedim.

Necmi büyük bir nezaket göstererek kızımı ve oğlumu da uçurabileceğini söyledi ve her ikisini de sırayla uçurdu. Necmi'ye Sarp ailesine böyle unutulmaz bir havacılık günü yaşattığı için çok çok teşekkür ettik.

Bir sonraki yıl yaz tatili için Yalova'ya geldiğimizde, biz gelmeden önce bir Ultralight'ın bizim sitelerin önünde, deniz üzerinde alçaktan, sahile paralel uçarken motorunun durduğunu, sahilin biraz açığında denize indiğini, pilotların suyun içindeki Ultralight'tan çıkıp kumsala geldiklerini, kısa süre içinde olay yerine gelen bir çekici araçla Ultralight'ın denizden çıkarıldığını ve bir gün sonra yeniden uçuşa başladığını komşularımızdan duymuştum.

Ben Yalova'da Ultralight ile yaptığım bu uçuşu bugün kaleme alırken hesap ettim, aradan tam 30 yıl geçmiş! İnsanın aradan geçen yıllar içinde bazı ayrıntıları hatırlamakta güçlük çektiği malum. Ben de o günkü uçuşumda bazı ayrıntıları hatırlayamamıştım. Mesela, kokpitte hangi uçuş ve motor saatleri olduğunu unutmuştum.

En iyisi bu konuları, o günkü uçuşu beraber yaptığımız Necmi Şen'in izini bulup kendisine sorayım dedim. Aradan geçen 30 yıl içinde onunla irtibatımız tamamen kopmuştu. Necmi Şen'i tanıyan bir arkadaşımdan telefon numarasını öğrendim ve geçenlerde arayıp kendisini buldum.

Telefonda Necmi'yi aramam kendisi için sürpriz olmuştu. Tabii konu hemen Yalova'da birlikte yaptığımız uçuşa geldi. Bir iki hoş beşten sonra Yalova'da yaptığımız uçuşun hikayesini, hazırlamakta olduğum anılar kitabım için kaleme alacağımı, ancak bazı ayrıntıları hatırlayamadığımı, Ultralight'tın kokpitinde bulunan uçuş ve motor saatleri ile uçtuğumuz Ultralight'ın modelinin ne olduğunu unuttuğumu söyledim ve buna benzer konularda kendisinden bilgi rica ettim.

Necmi, bizim uçtuğumuz Ultralight'ın, Alman yapımı, 36 Hp Rotax motora sahip Comko Ikarus Sherpa II modeli olduğunu, bu modelin ilk tiplerinde bizim uçtuğumuz modeldeki gibi kokpitin önünde rüzgarı kesen bir cam bulunmadığını, bizim uçuşumuzdan yaklaşık bir buçuk yıl kadar sonra, kokpitin önünde camı takılı bulunan bir model satın aldıklarını anlattı.

Alman Yapımı Comko Ikarus II Model Ultralight

Necmi o gün uçtuğumuz modelin kokpitinde uçuş yüksekliğini gösteren bir altimetre olmadığı gibi, yakıt miktarını gösteren bir saatin de bulunmadığını; motor saati olarak sadece bir Takometre ve uçuş saati olarak da sadece tüp şeklinde bir sürat saati olduğunu hatırlattı. NOT: Takometre, bir motorun (şaftın veya diskinin) bir dakikadaki devir sayısını gösteren alettir. Devir Saati veya RPM Saati (Revolutions Per Minute - Dakikada Devir Adedi) olarak da tanımlanmaktadır.

Necmi'ye, yakıt seviyesini gösteren saati olmayan bu kokpitte, yakıt seviyesini nasıl kontrol ettiğimizi hatırlayamadığımı söyledim. Necmi, normal benzinle çalışan motorumuzun benzin deposunun, oturduğumuz pilot sandalyelerinin hemen arkasında şeffaf plastik bir depo içinde taşındığını, uçuşta zaman zaman arkadaki depoya bakarak benzinin seviyesini gözle kontrol ettiğimizi hatırlattı. Yukarıdaki fotoğrafta benzin deposu, pilot sandalyelerinin arka tarafında sarı renkte görülmektedir.

Necmi sürat saatinin tüp şeklinde olduğunu söylediğinde, ben bunun nasıl bir tüp olduğunu hayalimde canlandıramadım. Internet'ten çıkardığım ve sizlerin ilgisini çekeceğini düşündüğüm tüp şeklindeki sürat saatinin fotoğrafı aşağıdadır.

Sherpa II Sürat Saati

Sherpa II'nin Takometre Saati

Uçtuğumuz Sherpa II Ultralight'ta bulunan sürat saatinin çalışma prensibi hakkında kısa bir bilgi vereyim. Bu sürat saati, askeri uçaklarda alıştığımızdan farklı olarak, uçuş süratini Knot (Saatte Deniz Mili) cinsinden değil, MPH (Miles Per Hour - Saatte Kara Mili) cinsinden vermektedir. (1 Deniz Mili = 1852 metre, 1 Kara Mili = 1609 metre.

Sürat saatinin çalışması da şöyle olmaktadır. Havada uçarken, fotoğrafta görülen sürat saati tüpünün altındaki küçük yuvarlak borudan giren hava, tüpün içinden geçen çubuğa bağlı plastik bir yuvarlağı, yukarı veya aşağı hareket ettirerek sürati göstermektedir. Sürat saati tüpünün üzerinde yazılı rakamlardan da anlaşılacağı gibi, bu model Ultralight'ın sürat sınırları, yeşil renkle belirtilen 30 MPH (saatte 48 km.) ile 50 MPH (saatte 80 km.) arasındadır. Bu modelde, 50 MPH üzerinde uçuş tavsiye edilmemektedir. Özellikle türbülanslı havalarda, bu model Ultralight, türbülansın sarsıntısından çok etkilenmektedir. Sürat saatinde 50 MPH üzeri sarı renkle, 60 MPH çizgisi de kırmızı renkle işaretlenerek pilotun bu süratleri aşmamasına dikkati çekilmiştir.

Bizim uçtuğumuz modelde kokpitte sadece tüplü bir sürat saati ile takometre bulunurken: sonra çıkan Ultralight modellerin panelinde, bir uçakta bulunan sürat saati, altimetre ve varyometre, gibi uçuş saatleri ile yakıt seviye göstergesi ve motor saatleri bulunmaktadır. Bunlara ilave olarak kokpitte GPS ve hatta otopilot bile bulunmaktadır. Bütün bu göstergelere sahip Alman menşeli CTLS model bir Ultralight'ın kokpitinin fotoğrafını benim uçtuğum Ultralight'ın kokpitiyle mukayese etmeniz için aşağıya çıkarıyorum. Bir bu kokpite, bir de bizim uçtuğumuz Ultralight'ın kokpitine bakın ve havacılık teknolojisinin kısa sayılacak bir süre içinde nereden nereye gelmiş olduğunu düşünün!

Belki pek çok kişi tarafından bilinmiyor ama, CTLS model Ultralight'ın havada motoru durduğu zaman, acil durumlarda, kokpitten verilen bir kumandayla gövdesinin üstünden açılan ve uçağı emniyetle yere indiren bir "uçak paraşütü" de bulunuyor.

Necmi Şen'in, THY'ye geçmeden önce, Ultralight ile uçarken yaşadığı ve telefon görüşmelerimizde bana anlattığı çok ilginç hikayelerini, onun da müsaadesini alarak sizlerle paylaşmak istiyorum.

Necmi Şen İstanbul-Samandıra meydanında bulunan özel havacılık okulunda öğretmen olarak uçarken, havacılığa meraklı makine mühendisi, Çetin Şaman isminde bir arkadaşı bir gün Necmi'ye geliyor ve Almanya'dan sandık ve kutular içinde bir Ultralight uçağı getirdiğini ve bu Ultralight'ı monte etmesini Necmiden rica ediyor. Necmi, Hava Kuvvetleri'nden kendisi gibi pilot olup mecburi hizmetini tamamladıktan sonra ayrılan sınıf arkadaşı ve ayni zamanda bacanağı olan Korgün Öztopçu'ya durumu anlatıyor. Daha önce ikisi de böyle bir uçak montajı işini hiç yapmamışlar. Sandıkları, kutuları açıp Ultralight'ın motorunu, ve diğer parçalarını çıkarıyorlar. Parçaları temiz bir zemin üzerine seriyorlar. Ultralight'ın kutudan çıkan montaj talimatını, çizimlerine bakarak tek tek okuyup Ultralight'ın montajını tamamlıyorlar.

Ultralight'ın montajı tamamlanıyor ama bunun test uçuşunun yapılması lazım. Necmi ile Korgün, biz bu aleti monte ettiğimiz gibi nasıl olsa uçururuz diyorlar ve Ultralight'ın motorunu çalıştırıyorlar, piste girip havalanıyorlar. Test uçuşunu tamamladıktan sonra gelip meydana iniyorlar. Bu şekilde bir kaç sorti daha uçup Ultralight'a iyice alışıyorlar.

Ultralight'ı Almanya'dan getiren mühendis Çetin Şaman, uçuş öğretmenleriyle eğitim sortilerini tamamlayıp Ultralight ile yalnız uçuş sertifikasını alıyor. Kendisi çalıştığı dalda sekiz ülkeye lisans satmış, çok değerli buluşları olan bir kişi imiş.

Çetin Şaman hava koşullarının uygun olmadığı bir günde, yanına Cumhuriyet gazetesinin ekonomi muhabiri gazeteciyi de alarak Samandıra meydanından uçuşa çıkıyorlar. Meydan civarında uçarken girdikleri aşırı türbülansta Ultralight'ın kanatlarından biri katlanıyor, kontrolden çıkıyor ve yere çarpıyor. Düşen Ultralight'ta Çetin Şaman hayatını kaybederken, Cumhuriyet gazetesinin ekonomi muhabiri kazadan yaralı kurtuluyor.

Yalova'daki sitemizde bir komşumuzla sohbet ederken, biz gelmeden bir kaç gün önce deniz üzerinde uçan bir Ultralight'ın sitemizin açığında motorunun durduğunu, denize inen pilotların uçaktan çıkarak kurtulduklarını anlatmış ve ben de bu olayın nasıl olduğunu çok merak etmiştim.

Necmi Şen'le yaptığımız bir telefon görüşmemizde bu olayın nasıl meydana geldiğini sordum. Meğer o kazada Ultralight'ta uçan pilot Necmi'nin kendisi değil miymiş!

Çok merak ettiğim bu olayı Necmi bana şöyle anlattı. O gün Ultralight'ta kendisi öğretmen pilot olarak uçarken, yanında da Samandıra meydanında beraber kurdukları Gökler Bizimdir isimli havacılık okulunun ortaklarından Haşmet Topçuoğlu varmış. Halen Amerika'da yaşayan Haşmet Bey, sportif havacılığın kuruluşunda çok emeği geçen bir kişiymiş.

Aydın sitelerinin hizalarında, sahilin bir kaç yüz metre açığında, kumandaları Necmi kullanırken, Haşmet Topçuoğlu ilerlerinde, deniz üzerinde, arkasında köpükler saçarak giden bir tekneyi göstererek, şu tekneye bir de yakından bakalım demiş.

Necmi tekneye yaklaşmış iken, Haşmet Topçuoğlu Necmi'ye dönüp: "Hocam, şimdi şu sürat teknesinin motoru dursa, deniz ortasında öylece kalır, ve içindekilere bir şey olmaz. Ya bizim motorumuz havada dursa ne yaparız?" dediği anda, inanılacak gibi değil ama, motor durmaz mı!

Necmi, telaşlanmadan hemen sahil istikametine dönmüş ama durmuş motorla kumsalı tutturmasının mümkün olmadığını görünce kumsala yakın bir noktada denize inmiş. Her ikisi de omuz bağlarını çözüp kokpitten aşağı inmişler. Neyse ki o noktada su göğüs hizalarını geçmiyormuş. Denizde biraz yüzerek, biraz yürüyerek kumsala çıkmışlar. Bir süre sonra olay yerine gelen bir araç çekicisine bağladıkları Ultralight'ı çektirerek sahile çıkarmışlar. Ertesi gün Ultralight'ı bir güzel yıkayıp temizledikten sonra yeniden uçuşlara başlamışlar.

İşte size anlatacağım Ultralight uçuşumun hikayesi böyle.

Şimdi düşünüyorum da, ister bir muharip jet uçağı olsun, ister küçücük, her tarafı açık, ve uçarken rüzgarı yüzünüzde ve vücudunuzda hissettiğiniz bir Ultralight olsun, uçuştan aldığınız zevk birbirinin çok benzeri oluyor. Yeter ki siz dünyaya yukarıdan bakın!