Ben Kimim

 
 
 
 

BALKAN SAVAŞI

 
 
 

a. Genel Durum:

Osmanlı Devleti bir taraftan iç isyanlarla uğraşırken diğer taraftan ordusunu güçlendirmekle uğraşıyordu. 1910 senesinde yapılmaya başlanan büyük askeri kuruluş projesi 1912 senesinde Balkan Savaşı'ndan hemen önce tamamlanmıştı. Bu projeye göre Osmanlı ordusu 14 Kolordu ile 6 Bağımsız Tümen ve yaklaşık 1.000.000 erden oluşuyordu.

Bu ordu düşünüldüğü gibi eğitilmiş ve komutanları yetiştirilmiş olsaydı verilen görevleri başarabilirdi. Fakat zaman uygun olmadı. Daha doğrusu Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasında büyük çıkarları olan Balkan Devletleri, Rusların kışkırtmasıyla, aralarında bir dayanışma kurarak Osmanlılara saldırdılar ve bu devletin yeniden kuvvetlenmesine meydan bırakmadılar.

İmparatorluklar, ancak merkezin kuvvet ve kudreti, o imparatorluğu oluşturan egemen milletin diğerlerinden ekonomik ve psikolojik üstünlüğü ile yaşayabilir. Merkezin gücü zayıfladıkça, imparatorluğu oluşturan diğer memleketler de dağılmaya başlar. Nitekim Osmanlı imparatorluğunda da bu olay aynen olmuştur. Merkez kuvvetli bulunduğu sürece Türk olmayan milletler imparatorluğa faydalı olmuşlardır. Fakat merkezde güçsüzlük başlayınca durum tamamen değişmişti. Özellikle Fransa'da canlanan milliyet düşünceleri Ruslar ve Avusturyalılar aracılığı ile Osmanlı imparatorluğu içinde rahatça yaşayan Hıristiyanlara aşılanmaya başladıktan sonra memlekette yer, yer isyanlar, hoşnutsuzluklar ve ayrılmalar başlamıştı.

Sırası ile Romanya, Yunanistan, Bulgaristan imparatorluktan ayrılmış, Mısır bağımsızlığını açıklamıştı. Osmanlı devlet adamları imparatorluğun yıkılmasını önlemek için zaman, zaman ciddî uygulamaya girişmişler, Gülhane Hattı Hümayunu ile Hıristiyan ve İslam halkı arasında hukuk eşitliği prensibini kabul ve ilan ederek milliyet fikirlerini körletmeye ve herkesi Osmanlılık adı altında toplamaya çalışmışlardı. Fakat ne bu ve ne de bundan sonraki bu türlü tedbirlerin bir faydası görülmüştü.

Şimdi İkinci Meşrutiyetin ilanı ile yine bir girişimde bulunulmuştu. Fakat; artık, çeşitli milletler birer devlet olarak tarihe girdikten sonra bu işin başarılması mümkün olamazdı.

Hükümdarlık tacının devamlılığını sağlamak için kardeş kanı dökmekten çekinmeyen Osmanlı hanedanı, ileride devletin başına büyük bir dert olacak olan azınlıklar meselesini devletin kuvvetli zamanlarında, acaba neden sonuçlandırmamıştı? Acımışlar mıydı? Küçük mü görmüşlerdi? Yoksa gelecekteki tehlikeyi görmemişler miydi?

Gerçekte Osmanlıların en büyük hatalarından birisi de ele geçirdikleri ülkelerdeki Türk olmayan milletlere göstermiş oldukları acıma ve iyi kalpliliktir.

Osmanlı yönetiminde Türk olmayan azınlıklar kendi dillerini korumada hür olduğu gibi ana dilleri ile de serbestçe konuşabiliyorlardı. Toplu halde yaşıyor, mal ve mülk edinerek rahatlık içinde bulunuyorlardı. Bugün ise Osmanlıların acıma ve iyi kalpliliğine karşı Balkan milletleri teşekkür borucunu ödemek üzere silaha sarılmış bulunuyordu.

Bulgarlar yaklaşık olarak 400.000

Sırplar............................... 200.000

Karadağlılar........................45.000  

Yunanlılar..........................100.000 kişi olmak üzere

Toplam 745.000 kişilik bir kuvvetle hudutlara yığılmaya başlamışlardı.

Bunlara karşı Osmanlı ordusu da 65 tümen, yani yaklaşık olarak 750.000 kişilik bir kuvvetle Rumeli'iyi savunmaya hazırlanıyordu.

Osmanlı ordusu doğu ve batı ordusu adı altında iki orduya ayrılmıştı.

Trakya'da bulunan doğu ordusu (Kırklareli - Edirne - Dimetoka - Lüleburgaz) bölgesinde 450.000 kişilik bir kuvvetle toplanmaya başlamıştı. Fakat yapılmış olan seferberlik projesi kâğıt üzerinde kalmıştı.

Osmanlı ordusu proje gereğince seferberliğin 17 nci günü Trakya'da 350.000 kişiyle memleketi korumaya hazır olması gerekirken, Trakya'daki gezici ordu mevcudu ancak 77.000 kişiye çıkabilmişti.

Doğu bölgesinde yalnız Edirne tahkim edilmiş durumdaydı.

Batı ordusu esas kuvvetleri ile Sırp ve Bulgarlara karşı hareket etmek üzere Üsküp - Pirlepe - İstip bölgesinde toplanmakta idi. Yunanlılara karşı Serfice ve Yanya; Karadağlılara karşı da İpek ve İşkodra bölgelerinde ikinci derecede kuvvetler bulunmaktaydı. Buna karşı Bulgarlar asıl kuvvetleriyle Yanbolu - Tırnova - Seymenli - Hasköy, Sırp ve Bulgarlar Dobnica - Kostendil, Yunanlılar Yenişehir - Tırhala, Karadağlılar da İşkodra karşısında toplanmakta idiler. Seferberliğin başlaması ile elde bulunan uçakların da orduya dağıtılması düşünülmüştü.

Osmanlı Ordusu Başkomutanlığı, Genelkurmay Dairesi III ncü Şubenin 26 Eylül 1912 tarih ve 109 sayılı emri, uçakların ne şekilde ve hangi birliklere verileceğini göstermektedir.

 

Fen Kıtası ve Müstahkem Mevkii Baş Müfettişliğine

Mevcut uçaklardan savaşta kullanılmaya uygun altı uçağa ihtiyaç vardır. Bunlardan iki uçaktan oluşan bir müfrezenin Rumeli Doğu Ordusu karargâhına teslimi diğer bir müfrezenin aynı kuvvette olarak Rumeli Batı Ordusu karargâhına gönderilme ve teslimi önceden bildirilmişti.

Edirne kalesinde mevcut balonların uzun süre gaz üretimine yetecek kaynakların mevcut olmadığı anlaşıldığından iki uçaktan ibaret bir müfrezenin, Edirne'ye acele olarak teslimi ve sonucun Başkomutanlık Vekâletine, bu muhtıra Fen Kıtası ve Müstahkem Mevkii Baş Müfettişliğine tevdi olunur.

 

Genel Karargâhın yukarıdaki emri gereğince iki Harlan uçağı Alman pilotlariyle birlikte Doğu Ordusu emrine gönderilmiştir. Diğer iki uçak, Pilot Yüzbaşı Fesa, Üsteğmen Fethi ve Nuri ve Teğmen Abdullah ile birlikte Batı Ordusu Komutanlığı emrine gönderilmiştir.

Edirne kalesine gönderilmesi istenen uçaklar trene yükletilerek yola çıkarılmış ise de Bulgarların ileri hareketi nedeniyle Isparta - Kule'den geriye çevrilmiş ve tekrar Yeşilköy'e getirilmiştir.

Özetlenecek olursa.

Balkan seferberliği esnasında Türk hava birliklerinin bir kısmı Yeşilköy'de idi. Doğu ve Batı Ordularına ikişer uçaktan oluşmuş birer müfreze verilmişti.

Edirne'ye gönderilmek istenilen müfreze bir müddet gecikerek yola çıkarılmış ise de yoldan döndürülmüştü. Keşif ve gözetlemede kullanılmak için Edirne kalesinde Avrupa'dan yeni gelmiş olan bir sabit balon vardı. Buna karşılık Yunanlılarda Teselya 'da altı uçaktan oluşmuş bir uçak müfrezesi vardı. Bunların pilotları ve makinistleri Fransız idi.

Bu Fransız havacıları arasında Yüzbaşı Bares isimli bir pilot vardı. Bu pilot Osmanlı ordusuna karşı birçok uçuşlar yaparak Yunanlılara fayda sağlamıştı. Yaptığı uçuşlardan birinde yerden atılan kurşunlardan kalçasından yaralanmış ve Fransa'ya dönmüştü. Bu havacı sonraları Fransız ordusunda yüksek rütbe ve mevkilere çıkarılmıştır.

Bulgarlarda Ordusunda: Seferberlikle beraber Rusya'dan pilotları ile beraber gönderilen uçaklar mevcuttu. Bunların Bulgar ordusu Başkomutanlığının bulunduğu Eski Zağra civarında bulundukları sanılmaktadır. Savaşın devamı süresince Bulgar ordusunda çalışan Rus uçaklarının sayısı gittikçe artmış ve 20'yi bulmuştu.

Sırp Ordusunda: Fransız pilotlarının kullandığı bir kaç uçak vardı.

Karadağ Ordusunda: Uçak yoktu.

Bulgarların Osmanlı hududunu geçtikleri günden bir gün önce savaşın artık kaçınılmaz bir hale geldiğini anlamış olan Genel Karargâh, Rumeli Doğu Ordusu komutanlığına vermiş olduğu 2 Ekim 1912 tarihli emir ile düşman hakkında uçaklarla keşifler yapılmasını istemektedir. Ne yazık ki Kırklareli'ne kadar ileri sürülmüş olan bu uçak müfrezesinin uçuş yaptığına dair bir yazıya rastlanamamıştır.

 

Rumeli Doğu Ordusu Komutanlığına

Bulgarların, başlıca kuvvetleriyle Yanbolu'nun güney ve güney batı taraflarında toplandıkları, süratle haber alınmış ise de sınırdan ne kadar geride bulundukları bilinmediğinden ve Bulgar Hükümetinin verdiği notaya göre, bugün sınıra doğru ileri yürüyüşe başlamış bulunması tahmin edildiğinden Doğu Ordusuna ait uçakların hemen uçurularak düşman ordusunun harekâtı hakkında kesin bilgi elde edilmesi ve sonucun acele olarak iletilmesi bildirilir. (İmza)

 

Balkan Savaşı başladığı zaman Türk pilotlarından yalnız Yüzbaşı Fesa'nın öğrenimini tamamlayarak Avrupa'dan döndüğü ve diğerlerinin öğrenimlerine tamamlamadan geriye getirildiği anlaşılmaktadır. Bu yüzden savaş olduğu takdirde uçakların uçurulamayacağı anlaşıldığından acele olarak yabancı pilotlar getirilmişti.