Ben Kimim

 
 
 
  c. Balkan Savaşı'nın İkinci Safhasında Türk Hava Harekâtı:
  (1) Çatalca ve Gelibolu Muharebelerinde Türk Hava Harekâtı:

Balkan Savaşı'nın birinci safhasında Batı Ordusu Komanova ve Manastır muharebelerinden sonra batıya, Adriyatik kıyılarına doğru çekilmiş ve oradan da gemiyle Anadolu'ya ve İstanbul'a gönderilmiştir.

Doğu Ordusu ise Lüleburgaz muharebesinden sonra Çatalca ve Gelibolu'ya çekilmiş ve bu bölgede tutunarak düşmanın ilerlemesini durdurmuştur.

Ordumuz Çatalca ve Gelibolu mevzilerinde yerleştikten sonra düşmanın keşif ve gözetlemesi gerekiyordu. Elde bir, iki uçak ve birkaç pilot vardı. İki Fransız uçucudan birisine bir uçuş yaptırılabildi. Fakat uçaklardan birini kırdığı için artık kendisine, zaten sayısı pek az olan uçaklardan yine birisini kırar korkusu ile uçak verilmemiş ve kontratı iptal edilmiştir. Diğer Fransız pilotuna da, Edirne'ye uçuş emri verildiği halde uçmadığından bunun da kontratı iptal edilmiştir. Elde yalnız Türkler kalmıştı. Selanik'ten kaçıp gelen Pilot Yüzbaşı Fesa, Pilot Teğmen Nuri ve Fethi ile Pilot Yüzbaşı Salim (İLKUÇAN) ve Pilot Teğmen Fazıl gibi havacılarımız artık uçmaya ve yavaş, yavaş ordunun isteklerini yerine getirmeye başlamışlardı. Rasıt olarak ordudan alınan subaylar görev yapıyordu. Bu suretle küçük ve fakat görev yapabilecek bir hava kuvveti meydana gelmeye başlamıştı. Elde bulunan uçaklar pilotlar arasında bölündü. Bu bölünme sonucu: 70 beygirlik Gnom motorlu Bristol uçağı Yüzbaşı Salim'e, Vatan isimli Bleriot Yüzbaşı Fesa'ya, Osmanlı adındaki Deperdussın Üsteğmen Fethi'ye, 70 beygirlik Gnom Ron motorlu REP uçağı Teğmen Nuri'ye, 70 beygirlik Gnom Ron motorlu Bristol uçağı da Teğmen Fazıl'a teslim edilmişti.

 

Bleriot XI

 

Çatalca ve Gelibolu bölgelerinde cepheler kurulduktan sonra ordunun keşif ve gözetleme hizmetini görecek uçak ve balonların işler bir duruma getirilmesi ve bu silahlardan yenilerinin satın alınması için çalışılmaya başlanmıştı. Yeşilköy'de bulunan uçaklar da Gelibolu'da keşif yapılıp geriye dönülmesi o zaman için güç olduğundan Gelibolu bölgesinde ayrıca bir uçağın gönderilmesi gerekiyordu. Gelibolu'ya havadan kolayca gidebilecek olan uçağın hangi nedenle deniz yolu ile gönderilmesinin gerektiği bilinmemekte ise de bu uçağın naklinde çekilen zorlukların derecesini anlamak için yazılan yazıları okumak yeterlidir.

 

Dersaadette Genel Karargâh 3 ncü Şube Müdürlüğü

 
Gelibolu'ya şu birkaç gün içinde gönderilmesi gereken bir adet uçağın Yeşilköy'den sevki için gerekli geminin bir an önce temin edilmesi ve sonucun bildirilmesi önerilir.
  Başkomutan Vekili Ahmet İzzet
 

 16 Şubat 1912 gün ve 13120/2409 sayılı muhtıranın cevabıdır.

Seferberlik nedeniyle, her an uçmaya hazır bir halde bulundurulan bir askeri uçağın denizyolu ile Gelibolu'ya gönderilmesi mümkün olacak şekilde sökülüp hazırlanması düşünüldüğü gibi kolay değildir. Bunun yanında dakik ve hassas olan parçaların, daha sonra tekrar uçakta kullanılabilmesi için büyük bir dikkat ve özenle korunmasının sağlanması gerekmektedir. Bu nedenle belirtilen hususlar sağlandıktan sonra gönderme işi yapılmak üzere ayrıca telgrafla bildirilecektir. Bu cevabi muhtıra, Genel Levazım Dairesine bildirilmiştir. (Osmanlıca olan bu telgraf anlam olarak tercüme edilmiştir.)

 

Müstahkem Mevki Teknik Hizmetler Genel Müfettişi

Hüseyin Hüsnü

 

15–16 Şubat 1913 gün ve 1621 sayılı yazı ile Gelibolu'ya sevkine gerek görülen uçak hakkında Tayyare Okulu Müdürlüğü ile yapılan telefon görüşmelerinde bir sonuç alınamamıştır. 16 Şubat 1913 tarih ve 2409 sayılı yazı ile Müstahkem Mevki Teknik Hizmetler Genel Müfettişliğinden söz konusu uçağın bekletilmekte olan Cambridge gemisine yetiştirilmesi istenmişti. Bu cevabi yazı ile uçağın zamanında yetiştirilmesinin mümkün olamayacağı, hazırlandığı zaman ayrıca bildirileceği Genelkurmay 3 ncü Şubeye arz edilmiştir.

  Genel Levazım Başkanlığı
 

1913 yılı Şubat ayında geri alınan 10 ncu Kolordu, Çatalca müstahkem mevkiinde bulunan birliklerin sol kanadını güçlendirmek üzere Çekmece - Yeşilköy bölgesine nakledilmişti. Bu kolordunun cepheye gireceği sıralarda Bulgarların bölgeye taarruz edeceği ve bu maksatla cepheye yeni bataryalar getirildiği Bulgar yedek kuvvetlerinin de bu bölgeye kaydırıldığı haber alınmıştı.

10 ncu Kolordu 1 nci Şube Müdürü Kurmay Binbaşı Sedat (Emekli Korgeneral Sedat DOĞRUER) bu haberlerin doğru olup olmadığının hava keşfi ile tespiti için bir Deperdussın uçağı ile bu bölge üzerinde bir uçuş yapmıştı. Uçağın pilotu Teğmen Fethi idi. Yapılan keşifte gerek yedeklerin, gerekse bataryaların yerlerinde bir değişiklik olmadığı, cepheye yeni olarak yalnız bir bataryanın girdiği bu hava keşfi sonucunda tespit edilmişti.

Kurmay Binbaşı Sedat bu cephede daha birkaç uçuş yapmış, ayrıca Kurmay Yüzbaşı Kemal (Çanakkale'de şehit olmuştur.), Kurmay Yüzbaşı Kenan da (Korgeneral olduktan sonra vefat etmiştir.) rasıt olarak birçok keşif görevinde bulunmuşlardı. Uçaklarda pilot olarak Üsteğmen Fethi ve Yüzbaşı Fesa görev yapmışlardı.

Bu uçuşlar sırasında meydan koruması ile görevli birliklerin kendi uçaklarımıza ateş ettikleri de görülmekte idi.

Bu keşiflerden sonra kolordu ve daha sonra yüksek makamlarda hava keşfi için özel bir sınıfın kurulmasına ihtiyaç duyuldu.

Uçaklardan istenildiği kadar yararlanılamadığı Başkomutanlık Genelkurmayının 4 Mart 1913 tarihli Harbiye Nezareti'ne gönderilen yazısından anlaşılmaktaydı. Bu yazıda, yedek parça noksanlığı yüzünden uçulamadığı konu edilmektedir.

Ordu Başkomutanlığı 5 Mart 1913 gün ve 2077 sayılı şifreli yazısıyla;  "Uçaklardan arzu edilen şekilde yararlanılamadığını, bu nedenle hiç olmazsa hareketli balonla bu işin yapılmasını, bu da mümkün olmadığı takdirde yakın keşif ve gözetleme için bağlı balon istediğini" bildirmişti.

Osmanlı uçaklarının düşman uçaklarından ayırt edilmesi için 6 Mart 1913 tarihli yazı ile uçakların kanatlarına işaret konulması istenmekte ve bir çatışma esnasında yanlışlığa meydan vermemek için uçakların kanatlarının alt kısımlarına portakal rengindeki boya ile büyük ay yıldız işaretlerinin yapılması önerilmekteydi.

Başkomutanlık Vekâleti’nden 14 Mart 1913 gün ve 2 nci Şube/23 sayılı Harbiye Nezaretine gönderilen yazısında yabancı rasıtlara ihtiyaç olmadığı bildirilmektedir. Bu yazıda:

"10 ncu Kolordu Komutanlığının yazısında; Ateşkes esnasında Almanya'dan rasıt olarak getirilmiş olan Alman kurmay okulunu bitirmiş Yüzbaşı Birkner, Gelibolu'daki uçağın kırılmış olmasından dolayı Yeşilköy'e gelerek yine gözetleme görevini yapmak istemekte ise de halen ordumuza mensup üç kurmay subayın bu görevi başarı ile yapmakta olduklarından Alman yüzbaşının, bundan sonra göreve devamına gerek olmadığı" bildirilmekteydi.

Gün geçtikçe tayyarelerimizin orduya yardımı fazlalaştığından birlik komutanları kendilerinden memnun olmaya, hatta tayyarecileri daha hevesle çalıştırmak için, para ile mükâfatlandırmaya bile başlamışlardır.

10 ncu Kolordu Komutanlığının bu konuda yazmış olduğu bir yazı şöyledir:

 

"Osmanlı tayyarecilerinden başarıyla düşman taraflarında görev yapacak olanlara onar lira mükâfat ödenmesi, diğerlerini de teşvik edeceğinden ve havacılığın gelişmesi bakımından da uygun olacağı düşünüldüğünden Mart ayının beşinci günü görevini başarı ile tamamlayan Yüzbaşı Fesa efendinin mükâfatının ödenmesi arz olunur."

 

10 ncu Kolordu Komutanı Hakkı

 

Yüzbaşı Fesa bu tarihten evvel birçok uçuşlar yapmış, Silivri yönünde yaptığı bir uçuşta uçağına birçok Bulgar kurşunu isabet etmişti.

Yabancı havacılardan Osmanlılara hizmet edenleri pek azdı. Bu karşılık Sırp, Bulgar ve Yunan ordusundaki yabancı havacılar canla, başla çalışmışlardı. Tarih kitapları okununca göze çarpan bu olayın sebepleri incelendiğinde şu sonuca varılmaktadır.

Balkan devletlerinde çalışan yabancı pilotlar haçlı seferine çıkmış bir Hıristiyan savaşçısına benzemektedir. Bunlar, Fransız devriminden örnek alarak ayaklanan Hıristiyanları  Osmanlılardan kurtarmaya gelen bir mücahit gibi gaye ve maksat peşinde koşmuşlardır.

Halbuki Osmanlılar yanında çalışan yabancıların ne millî bir amacı ve ne de din bakımından bir gayesi vardı. Onlar alacakları para karşılığında hayatlarını tehlikeye koymadan iş yapmaya çalışıyorlardı. Aralarında Şeff gibi istisnaları vardı.

Bu da, bağlı bulunduğu fabrikanın uçaklarını satmak için önceleri faaliyet göstermiş fakat yeni uçaklar için sipariş alamayacağına kanaat getirince sinirlerinin bozulduğunu öne sürerek uçmak istememiştir.

Balkan savaşından önceki günlerde ismini açıklamayan bir yabancı devlet, gazete ile Fransız pilotu arıyor ve gayet uygun şartlarla anlaşma yapacağını ilan ediyordu. Bir Fransız pilotu bu teklifi bir şartla kabule hazır olduğunu ilanı yayınlayan gazete aracılığı ile bildirmişti. Bu şart "ismini açıklamayan devletin Türk olmaması" şartı idi.

Görülüyor ki bu ayırım; Fransız şairlerinin ve yazarlarının Türkler aleyhindeki şiir ve yazılarında yer alan haçlı savaşları düşüncesi yirminci yüzyılda da devam etmekteydi.

Ordu Başkomutanlığı tarafından Harbiye Nezaretine yazılan 23 Mart 1913 gün ve 141 sayılı yazısında yabancı pilotların Osmanlı ordusunda ne şekilde çalıştıklarını göstermektedir.

"Mars fabrikasının pilotu olup, fabrika tarafından buraya gönderilen uçak ile beraber gelmiş olan Mösyö Şeff'in bu defa büyük bir gayretle Çorlu'ya kadar gidiş ve dönüşündeki başarısı ile keşif sonucu vermiş olduğu bilgilerden çok yararlanılmış olduğundan, bu hizmetine karşılık mükâfat olarak örtülü ödenekten on beşer lira ödenmiştir.

Mukavele yapılarak tutulan Alman pilotlarının düşman tarafına birer bahane öne sürerek gitmedikleri görülmektedir. Bu hareketleri ile gelecekte hizmetinden yararlanılamayacağı kanaati oluştuğundan işe yaramayan pilotların mukavelesinin iptal edilmesi ve yararlanılan Şerf ile hemen mukavele yapılması..."

Yüzbaşı Fray'ın şimdiye kadar verilen görevlerden kaçınması  görevlerdeki yetersizliğini teyit etmekte olduğundan mukavelesinin feshedilerek geri gönderilmesi.

Uçaklarımızın kolordulara yararlı keşifler yaptığı 19 Mart 1913 günü 1 nci Kolordu cephesinde yapılan hava keşfinden anlaşılmaktadır. Bu hava keşfinden:

"Bu gün Büyükçekmece - Sürgün Köy - Kadıköy batısı - Karamurat çiftliği yönünde görev yapan uçağımızın keşfine göre, Sürgünköy güney batısındaki çiftlikten Karamurat çiftliği batısındaki tepeye kadar düşman avcı hendekleri vardır. Kadıköy ile kuzey ve güneyinde birer kuvvet noktası ve topçuları bulunmaktadır.

Kadıköy batı ve kuzey batısındaki vadilerde düşman ordugâhları vardır ve bu ordugâh civarındaki toplu kıta siperlerindekiler hariç bir alay kadardır. Düşman ordugâhı da Kadıköy kuzeyindeki isimsiz köy batısındadır."

25 Mart 1913 tarihinde Osmanlı ordusu hava okulunda bulunan yalnız üç uçak işe yarayabilecek bir durumda idi. Bu üç uçaktan ikisi tek satıhlı olup bir tanesi çift satıhlı uçak idi.

Hava Okulu Müdürünün bir yazısına göre bu çift satıhlı uçak ağır hareketli ve yüklü bulunduğundan devamlı olarak keşif ve gözetleme yapamamakta idi. Ordunun keşif görevleri yalnız iki adet tek satıhlı uçak ile yapılıyordu. Hâlbuki yabancı basından elde edilen bilgilere göre Bulgar ordusunda kullanılan uçak sayısı yirmiyi geçiyordu. Bunun için Hava Okuluna hiç olmazsa bütün uçucuların güvenini kazanmış ve ucuz olması nedeniyle Bleriot uçaklarından iki tanesinin en kısa bir zamanda alınarak gönderilmesi istenmekte idi. Alman ordusunda balonla yapılan gözetlemelerde fotoğraf makinasının kullanıldığı haber alınmıştı. Balonlarda kullanılan bu fotoğraf makinelerinin havacılarımızın düşman üzerinde yapacakları uçuşlarda düşman durumunu tespit etmek için çok faydalı olacağı düşünülerek bunlardan bir miktarının temini için Berlin Elçiliği askeri ataşeliğine telgrafla bildirilmişti. Alınan cevapta yedek parçaları ile beraber tutarı 1.000 Mark olan bu fotoğraf makinelerinin uçaklarda kullanılmasının çok güç olduğu bildirilmekte idi.

Gün geçtikçe havacılığın önemi anlaşılmaya başladı. Bu sınıfın önemi ile beraber özelliği de yüksek komuta makamlarının gözüne çarpıyordu. Çünkü her yeni uçakta bir başkalık bir gelişme görünüyordu. Yalnız pilotların değil, uçak sevk ve idaresi ile ilgili olanların da bu mesleğin gelişmesini günü gününe takip etmeleri gerekiyordu.

Memlekette hava sınıfının gelişmesini takip edecek bir dergi, bir kitap bulunmadığı gibi elde esaslı bir yönerge bile yoktu.

Batı devletleri Osmanlılara nazaran uçak ve balonculukta daha ileride bulunduğundan bunların kuruluşlarını gözden geçirmek yararlı olacaktı. Aynı zamanda bu devletlerin kuruluşlarına uygun bir kuruluş kurmak kolay ve az masraflı olabilirdi. Bunun için Berlin, Paris ve Viyana askeri ataşeliklerine yazılarak: "Osmanlı ordusunda uçak ve balonculuğa ait esaslı bir kuruluş yapabilmek üzere söz konusu sınıf için Fransa, Almanya ve Avusturya hükümetlerince şimdiye kadar neşredilmiş yönergelerden birer nüshasının temini" istenilmişti.

Düşman üzerinde uçaklarla keşif yapılmaya başlandıktan sonra yeni ihtiyaç daha meydana çıkmıştı; o da "rasıt" ihtiyacı idi. Uçağı kullanan pilot uçuşla meşgul olduğundan arazi üzerinde düşman hareketlerini yeterli olarak göremiyordu. Keşif amacıyla pilotun yanına verilen subaylar uçuşa, hava keşfine alışkın olmadıklarından yeterli görev yapamıyorlardı. İstenilen keşiflerin iyi sonuçlandırılması için bu maksatla yetiştirilmiş subayların uçurulması icap ediyordu.

Kurmay Yüzbaşı Kemal'in gözetiminde rasıt subay yetiştirilmeye başlandı. Bunun için 17 Mayıs 1913 gün ve 693 sayılı yazı ile "Mevcut uçaklardan birisinin eğitimlere katılmasını sağlamak ve rasıt subay yetiştirmek üzere 3 ncü Kolorduya verilmesi" istenmiş ve Hava Okulu Müdürlüğü elindeki uçaklardan bir tanesini bu işe ayrılmıştı. Bu uçaktan başka Çatalca sol kanat komutanlığı emrinde rasıt subay yetiştirmek üzere bir uçağı vermiş ise de bu uçağın kırıma uğradığı Kalikratya'dan yazılan 5 Haziran 1913 gün ve 1713 sayılı yazıdan anlaşılmaktadır.

 

Başkomutanlık Vekâletine

"Buradaki uçağın bazı parçaları sakatlandığından maalesef yararlanılamamaktadır. Rasıt yetiştirilmeye çalışılan şu sıralarda eğitimi aksatmamak için okuldaki sağlam uçaklardan  bir diğerinin gönderilmesi gerekmektedir. Uçakların nakledilmesi için uzmanların görüşleri sorulmuştur. Dört öküzle çekilen uzun bir araba temini ve kanatları çıkarılarak tekerlekleri üzerinde yürütülerek ve hangar çadırı ile birlikte naklettirilebilir. Yük otomobili ile taşıma bizim yollarda pek mümkün değildir."

 

Sol Kanat Komutanı Hurşit

 

Başkomutanlık, rasıt subay yetiştirme konusu üzerinde önemle durmuş ve bu hususta Hava Okulu Müdürlüğüne 5 Haziran 1913 tarihinde şu yazıyı göndermiştir.

"Sol cenahta sakatlanan uçağın acil olarak onarılması ile rasıt yetiştirilmesinin ertelenmemesi ve uçakların araba ve diğer araçla bir yerden yerel ahıra nakli için 10 ncu Kolordu kurmay başkanı Enver Bey görevlendirildiğinden, söz konusu kişi gözetiminde okulca gerekenin yapılması bildirilir."

Uçakların karayolu ile bir yerden diğer bir yere naklinin önemli bir mesele olduğu görülmektedir. Uçakların, düşman üzerine gelmesi ve havada yüzlerce saat dolaşmasına rağmen kısa bir mesafedeki yeni bir meydana neden dolayı uçarak gitmediği anlaşılamamaktadır. Memleket dahilinde karayolu ile uçak nakli için lüzumlu olan arabaların Avrupa'dan satın alındığı Kurmay Albay Süreyya'nın (İLMEN) raporundan anlaşılmaktadır.

Kolorduların keşif isteklerini karşılamak için donanımlarıyla beraber her kolorduya birer uçak bölüğünün verilmesi fikri yüksek makamlarca da uygun görülmeye ve bu yolda incelemeler yapılmaya başlanmıştı.

 
  (2) Batı Ordusunda Türk Hava Harekâtı:

Batı ordusu Manastır muharebelerinden sonra Adriyatik denizi sahillerine doğru batıya çekilmiş ve kurtarılabilenler limanlarda gemilere bindirilerek Doğu Cephesine gönderilmişlerdir.

Batı Ordusunda bulunan iki uçak Selanik'te yakılmış olduğundan savaşın sonuna kadar Osmanlılar tarafından bu cephede hava faaliyeti olmamıştı.

Sırpların uçak faaliyeti hakkında da bir belge elde edilememiştir.

Yunanlıların elinde bulunan ve savaşın başlangıcında Teselya Yenişehir'inde bulunan uçaklar, Batı ordusunun çekilmesi dolayısıyla serbest kalmış ve düşmana azimle karşı koyan Yanya kalesine karşı kullanılmışlardır.

 
  (3) Edirne Müstahkem Mevkiinde Türk Hava Harekâtı:

3 Şubat 1913'de çatışmaların yeniden başlaması üzerine Edirne'ye karşı düşman gözetleme ve propaganda uçuşları yeniden başladı. Aslında Bulgarlar ateşkes resmen sonra ermeden de bu işe başlamışlar ve 2 Şubat 1913'de ateşkes şartlarına aykırı olarak bir balon uçurmuşlardır.

Bundan sonraki günlerde de yani 4 ve 5 Şubat 1913'de Demirhanlı'dan bağlı bir balon uçurduğu gibi 5 Şubat’ta bir düşman uçağı Sultan Selim Camisine bomba ve bildiri atmıştır. Camiye atılan bombalar isabet etmemişti.

Düşman Edirne'ye karşı yavaş, yavaş kuvvet yığmakta ve kesin taarruz için Edirne'nin doğu bölgesinde esaslı hazırlıklar yapmakta idi. Bunun için bu cephede Bulgarlar kaleyi savunanların keşiflerine karşı daha hassas olduğu gibi cephedeki değişiklikleri de daha dikkatle gözetleme ve takip etmekte idi.

11 Şubat 1913'de bu cephede bulunan iki bağlı balon cephenin çeşitli yerlerinde uçurularak keşif ve gözetlemede bulunmuşlardı.

21 Şubat 1913 günü bir düşman uçağı Edirne'nin güney doğusunda Hacılar Ezanı civarına indiğinden esir edilmişti. Yanlışlıkla Türk hatlarının gerisine inen bu uçak Petresburg filosuna mensup bir Rus uçağı olup 77 numarayı taşımakta idi.

İstanbul'dan alınan telsiz mesajlarına göre bu günlerde bir Osmanlı uçağının Edirne'ye gelmesi bekleniyordu. Rus uçağı yere inince uçağımız geldi diye herkes sevinmiş ise de az sonra gerçek anlaşılmış idi.

Savaşın başından beri Edirne'ye gönderilmek istenen uçak için birçok emirler verilmiş, gidip gidemeyeceği uzun, uzun incelenmiş ise de bir sonuca varılamamıştı. Sonunda 3 Şubat 1913 günü Fen Kıtası Müfettişliğinden 7737 sayı ile Genel Karargâha gönderilen yazı gerçeği ortaya çıkarmakta, ne sebepten ötürü gidilemeyeceği açıklanmaktadır. Bu yazının daha önce yazılması ve gerçeğin bütün acılığı ile ortaya çıkarılması daha doğru olurdu.

"Pilot subayların üç, dört aydan beri Avrupa'da yaptıkları eğitimin sonucu olarak bunlardan bir ikisi basit küçük turlar yapmakta olup Teğmen Nuri efendi diğerlerine nazaran başarı göstermiş ise de Avrupa'da aynı pilotlar ancak bir iki sene eğitim aldıktan sonra büyük turlar yapabilmekte oldukları, Nuri efendinin Yeşilköy - Edirne hattını başarıyla tamamlaması ve Edirne kalesine katılması çok zor olmakla beraber söz konusu kişinin Çatalca etrafında yapmış olduğu göreve kıyasla burada kendisinden daha fazla yararlanılabileceği ve misal olarak, bir defa mevcut benzini ile Edirne kalesine gitse bile müstahkem mevkide yapılacak görevler için saf benzin ile uçak için yedek parça bulunamayacağından...."

Bu suretle Edirne kalesine bir havacımızın gönderilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmış ancak, kaledekilerin bundan haberi olmadığından her gün uçak beklemişlerdi.

Düşman uçaklarının Edirne'de yaptığı etkiyi anlamak için Tuğgeneral Remzi YİĞİTGÜDEN tarafından yazılmış olan 1912–1913 Balkan Savaşı'nda Edirne Kale Muharebeleri kitabında bu konu şöyle anlatılmaktadır.

"Bulgarlar çatışmaların tekrar başladığı günden itibaren her cephedeki Türk hatlarını ve Edirne'yi devamlı olarak bombardıman altında tutuyor, şehri bir an ateşsiz bırakmıyor, uçaklarından atılan bombalarla, bildirilerle halkın ve askerlerin moral gücünü kırmaya uğraşıyordu.

Bu bildiriler Ocak ayının 23 ve 24 ncü günleri atılmıştı. Müstahkem Mevki Komutanlığı bu gibi bildirilerin toplanmasını ihmal etmemekle beraber, bunların kötü etkilerini yok etmek için de her düşman propaganda faaliyeti karşısında askerlerine ümit verici tebliğler yapmaktan ve halkı yatıştırıcı bildiriler basıp yaymaktan usanmamıştı.

Müstahkem Mevki Komutanlığı, karşısındaki düşmanın yaptığı hazırlıkların nasıl bir sonuç doğuracağını kestirmiş bir durumda oluğundan, kaleye tahsis edilecek uçağın moral üzerinde ve hem de düşman hazırlıklarından bilgi toplamak konusunda yaratacağı faydaları yana yakıla başkomutanlığa arz etmiş ve her başvurusunda yakında kaleye bir uçak gönderileceği sözüyle avutulmuştur.

Kaleye gerçekte hiç bir Türk uçağı gönderilmemiştir. Kaledeki biricik sabit balon ateşkesten sonra hiç uçurulmamış, buna karşılık düşmanın iki balonu zaman, zaman Batı cephesinde Enesköyü, Döllük ve Batı cephesinde Güneş çiftliği ve Demirhan'lı civarlarında kendilerini göstermiştir. Kendi elimizde hiç bir hava aracı yokken düşman hava araçlarının kale hava sahasında uçmasının veya uzaklardan havalanıp kalenin en gizli yerini göz hapsine alacak bir durum göstermesinin hazin ve acı tesirini iyi bir şekilde anlamak için kalede kuşatma altında kalanların duygularına başvurmak gerekir. Her gün bir Türk uçağının gelmesi beklenirken günün birinde 8 Şubat 1913 akşamı işaretsiz bu uçağın gelip Doğu cephesi gerisine, Hacılar Ezanı gerisine inişi, Edirne kalesinde ani ve genel bir bayram yaratmıştı ki, bu uçağın bir Rus subayı tarafından idare edilen ve kaleden Mustafa Paşaya görevli giden ve yanlış bir manevra sonucu kale içerisine inmek zorunda kalan bir Bulgar uçağı olduğu kısa bir zaman sonra anlaşılınca, babasından kuvvetli bir ümitle oyuncak bekleyen bir çocuğun bunu elde edememesiyle uğrayacağı yürek sızısı hemen bütün askerleri kaplamıştır. Tuhaf bir tesadüf eseri aynı günde bir Türk uçağının kaleye gelmesi bekleniyordu.

Şimdi anlatılırken de çocukça ve pek sade görünen bu manevi sızılar ve yukarıda anlatılan bazı acı şartlar ve yokluklar hiç şüphesiz başta Müstahkem Mevkii Komutanlığı da olduğu halde diğer komuta kademesinin de çoğunda fena etkiler yaptı, direnci kırdı, muharebe isteğini zayıflattı. Belki bazı komuta kademesiyle, askerlerin az bir kısmı her türlü kötü şartlar içinde dahi kuvvetli düşüncelerini ve sağlam sinirlerini hiç bir zaman bozulmadan korumuşlardı. Ne çare ki bu mümtaz nitelikler küçük bir grubu kapsamıştı. Çoğunluk hiç şüphesiz maddeten ve manen sarsılmıştı."

Ateşkes sırasında durmuş olan şehrin bombardımanı yeniden başlamıştı. Birçok mal ve can kaybından başka moral üzerinde fena etki oluşuyordu. Bu topları susturmak veya kale civarından biraz uzaklaştırmak için yerlerinin öğrenilmesi gerekiyordu. Elde bulunan sabit balondan hiç bir zaman yararlanılamamıştı.

Müstahkem Mevki Komutanlığınca kalenin bir tek sabit balonu da Doğu cephesi komutanlığı emrinde Tınaztepe'ye gönderilmek istenmiş ve bu suretle Bulgar toplarının yerlerinin tespiti çareleri aranmıştı. Ancak, son uçuş gazını da kullanan ve yetişmiş personeli olmayan bu balondan hiç bir fayda elde edilememişti.

Bulgarların da bu yeni silahlardan yeteri kadar yararlanamadıkları anlaşılmaktadır. Bir yazıya da: "Bulgarların sabit balonları çoğu kez sivil pilot ve rasıtlarla kullanmak zorunda kaldıkları, uçaklardan hedef keşifleriyle atış tanzimlerinde yararlanamadıkları iddia edilmekle beraber...." denilmekte ise de: Bulgarlar, kuşatmanın devamı süresince, fırsat buldukça, uçaklarla bildiri ve bomba atmışlardı.

Bir yandan Bulgarlar, kaleyi savunanların moralini bozarak teslim olmaya zorlamak için Yanya'nın susmasını, Gelibolu'da Türk yenilgisini ve Edirne'ye 140.000 kişilik bir ordunun hücum ettiğini anlatan bildirileri ve bombaları uçaklarla atmaktan geri kalmıyorlardı.

Bulgar uçakları Doğu cephesinde az çok faaliyette bulunmuşlardı. Ancak devamlı ve etkili bir faaliyetleri görülmemişti. Yalnız Notilus isimli bir uçak ile bir Bulgar subayının Gelibolu ve Çanakkale bölgesi üzerinde uçtuğu savaştan sonra gazete haberlerinde yer almıştı.

28 Şubat 1912 tarihinde Gelibolu'dan Başkomutanlık Vekâletine yazılan aşağıdaki telgrafta bahsedilen uçak belki de budur.

"Bu gün kuzey yönünden Gelibolu üzerine gelen bir düşman uçağı kasaba dışında Değirmenlik civarına bir bomba atmışsa da hiç bir zarara sebep olmadığı ve bombanın düştüğü yerde tahmini olarak 25 santimetre çapında ve 15 santimetre derinliğinde bir çukur oluştuğu bizzat yerinde tespit edilmiş olduğu.."

Ruslardan başka Fransızlardan da yardım gören Bulgar havacılığı bütün faaliyetlerini Edirne'ye yöneltmişti.

 
  (4) Osmanlı Ordusunun İleri Hareketi:

Balkan muharebesi devam ediyordu. Osmanlı ordusu Çatalca ve Gelibolu müstahkem mevzileri gerisine çekilmiş noksanlarını tamamlamakta, gün geçtikçe kuvvetlenmekte idi.

Osmanlılara karşı birleşmiş olan Balkan Devletleri ellerine geçirdikleri memleketlerin taksiminde anlaşamıyorlardı. Bulgarlar bütün Makedonya ve Trakya'yı da içine almak üzere büyük bir Bulgaristan kurmaya çalışırken, Yunanlılarla Sırplar da kendi paylarının daha büyük olmasını temine çalışıyorlardı.

Aralarındaki anlaşmazlık sonunda onları savaşa sürükledi. Sırplar, Yunanlılar ve hatta Romanyalılar Bulgarlara karşı silaha sarılarak Bulgaristan'ı işgale başladılar.

Osmanlı ordusu da 12–13 Temmuz 1913'de Bulgarlara taarruz ederek Kırklareli ve Edirne yönüne ilerlemeye başladı.

Ordunun ileri hareket hazırlıkları önceden başlamış ve uçaklarımızın da bu ileri yürüyüşe katılmaları için girişimlere başlanmıştı. Başkomutanlık Genelkurmayı’ndan Hava Okulu Müdürlüğüne yazılan 7 Temmuz 1913 gün ve 1114 sayılı emir bu hazırlığın başladığını göstermektedir.

"Hareket esnasında uçaklarımızın ara istasyonları görevli olarak gitmeleri uygundur. Yalnız üç kıta uçağa ait benzin, seyyar hangar ve diğer levazım malzemelerinin sevk ve nakli için gerekecek araba miktarının belirlenerek......"

Ordunun ileri hareketi başlamıştı. Keşif yapmak üzere havalanan uçaklarımıza yürüyüş kolları tarafından ateş edildiğinden bunu önlemek için Başkomutanlık Vekâleti’nden 17 Temmuz 1913 gün ve 1412 sayılı sağ ve sol kanat grup komutanlıkları ile 2 nci Kolordu Komutanlığına yazılan bir emirde bu hususta dikkat edilmesi istenilmekte idi.

"Ordumuzun ileri hareketinde görev yapan iki uçağımıza geride bulunan kıtalarımız tarafından ateş açılmış ve bir uçağımız üç yerinden önemli olmayan yara almıştır. Aslında şimdiki durumda bölgedeki harekâtımız dahilinde düşman uçakları mevcut olmamakla beraber yine bir önlem olarak bundan böyle uçaklarımızın uçacakları gün ayrıca bildirileceğinden uçaklarımıza ateş edilmekten sakınılmasının birliklere duyurulması...."

Yarın Yeşilköy'den Çorlu'ya iki uçağımız hareket edecektir. Uçucularımızdan bazılarına bir maaş oranında para verilmesi hakkında Başkomutanlık Vekâletinin 20 Temmuz 1913 gün ve 3206 sayılı teklifi aşağıdadır:

 

Harbiye Nezaretine

Özet: Savaşa katılan pilot subaylara birer maaş ödenmesi hakkında.

Hava Okuluna mensup olup ekte isimleri bulunan subaylara misafiri bulundukları 3 ncü İtfaiye Taburundan bir maaş ödenmesi için gerekli işlemin yapılmasına izin verilmesi arz olunur.

Yüzbaşı Fesa Efendi
Yüzbaşı Salim Efendi
Yüzbaşı Refik Efendi
Teğmen Nuri Efendi
Teğmen Fazıl Efendi
Asteğmen Fethi Efendi
 

Osmanlı ordusu Trakya'yı kurtarmak için ilerledikçe uçaklarımız da meydandan meydana atlayarak orduyu takip etmekteydi.

Başkomutanlığın 18 Temmuz 1913'de hareket edeceğini bildirdiği uçaklarımız uçarak Çorlu'ya gelmişlerdi. Çorlu'dan sonra Babaeski'ye uçacaktı. Hava şartları yüzünden 22 Temmuz'a kadar uçulamadığı aşağıdaki 1860 numaralı telgraftan anlaşılmakta ise de, 23 Temmuz tarihli telgraf, değil Babaeski, Edirne'ye bile uçulduğunu bildirmektedir.

 

Tel/1865

    Çorlu / 22 Temmuz 1913

Başkomutanlık İkinci Şube Müdürlüğüne

Maalesef havadan dolayı uçulamadı. Yarın Mars Babaeski'ye gelsin. Ben de şimdi bir görev verirseniz yarın sabah görevi tamamladıktan sonra Babaeski'ye, eğer mümkünse Edirne'ye inerim. Bleriot ve REP uçakları yarın sabah Babaeski'ye geleceklerdir. Ağırlıkları yarın sabah hareket ettirilecektir. Yanlışlıkla Muratlı veya Lüleburgaz'a gönderilen yedek parçalar devamlı olarak söylenmesine rağmen gelmemiştir. Mümkünse oradan telgrafla arattırılarak Babaeski'ye trenle gönderilmesi arz olunur. Cevap ve göreve ait emri bekliyorum.

  Kurmay Yüzbaşı Kemal
 

Tel/ 

Edirne / 23 Temmuz 1913

Başkomutanlık İkinci Şube Müdürlüğüne

Olaysız olarak Dimetoka üzerinden Edirne'ye indik. Akşam Cesri Mustafa Paşa - Cebice yönünde uçmak istiyorum. Eğer benzin bulursam. Uçaklara ait ağırlıklar, hiç olmazsa, şimdi orada bulunan hayvan arabasının süratle Edirne'ye gönderilmesi arz olunur. (Bu seyahati yapan Mars uçağı ve pilotu Teğmen Nuri'dir.)

  Kurmay Yüzbaşı Kemal
 
Başkomutanlık İkinci Şube Müdürlüğü
Kâzım Beyefendiye

Gerek havanın muhalefeti ve gerekse benzin ikmali nedeni ile dün sabah ve havanın muhalefeti nedeni ile de dün akşam ve bu sabah uçulamamıştır. Dün gece rüzgârın şiddetinden açıkta kalan uçağın bir kaç teli kopmuştur. Uçak ile iş görülebilmesi için hangar ve malzemelerin bu akşama kadar otomobille buraya sevki gerekmektedir. Aksi takdirde dün ıslanan ve bugün sıcaktan etkilenen uçak ile iş görülemeyecektir. Her halde bir yük otomobiliyle eşyanın gönderilmesi ve bu gün Nuri efendiye benzin ve makinist gönderilmesi.....

  Kurmay Yüzbaşı Kemal
 

İlk kuruluşlarında uçak birliklerimiz daima sıkıntı ve yokluk içinde kalmışlardır. Çadır ve buna benzer malzemenin yanında benzinin bile bulunmadığı zamanlar olmuştur. Uçak bölük kuruluşlarında benzin nakli için bölüğe iki atlı bir araba tahsisi, bu kuruluşla uğraşanların meslek gereksinimlerini bilmediklerini açıklamaktadır. Hava Okulu Müdürlüğünün 26 Temmuz 1913 gün ve 190 sayılı aşağıdaki telgrafı bu hususta küçük bir fikir verebilir.

 
Babaeski'de Genel Karargâh
Birinci Şube Müdürlüğüne

Fazıl efendi geriye çağrıldı. Uçağı trene yüklenecek şekilde hazırlanıp elde mevcut köhne çadırla yarınki trene yetiştirilmeye gayret edilecektir. Başka çadırımız yoktur. Levazım hâlâ çadırları dikip göndermedi. Önceden arz ettiğim gibi İstanbul'da uçak benzini yoktur. Elde mevcut olanların hepsini beraber gönderiyorum.

  Hava Okulu Müdürü
 

Sol kanat havacılarımız Edirne'ye indikleri gibi, sağ kanat havacılarımız da Kırklareli'ne inmişlerdir. Bu durum Yüzbaşı Fesa'nın aşağıdaki telgrafından anlaşılmaktadır.

 
Tel/116   Kırklareli / 26 Temmuz 1913

İkinci Şube Müdürü Kâzım Beye

Yediye on kala Babaeski'den hareketle yediyi çeyrek geçe olaysız olarak Kırklareli’nde karargâhın civarına vardığım arz olunur.

    Pilot Yüzbaşı Fesa
 
Tel Sağ Kanat / 27 Temmuz 1913

Babaeski Genel Karargâh İkinci Şube Müdürü Kâzım Beye

Emrinizi aldım. Civarda yağmur yağmakta, rüzgârın da esmekte olması sebebiyle bu akşam uçuş mümkün değildir. İlk fırsattan yararlanarak emredilen keşfin raporunu takdim edeceğimi arz ederim.

    Pilot Yüzbaşı Fesa
 

Ordunun ileri hareketi başladıktan, uçak birlikleri Edirne ve Kırklareli'ne gittikten sonra sanatkârların bir kısmı da uçak ile gittiğinden, Hava Okulu tamir bakımından sıkıntılı bir duruma düşmüştü.

 
Tel / 2742  Yeşilköy / 27 Temmuz 1913 

Genel Karargâh İkinci Şube Müdürlüğüne

Bristol uçağı, malzeme ve personeli vagona yüklendi. Fakat okulumuz makinist öğretmeni Fethi Efendi uçağı ile Teğmen Aziz Efendi de 10 ncu Kolordu Komutanlığının emri ile otomobil sevkiyatı için aldırıldı.

Bu defa, atanan Deniz çarkçı Teğmeni motorcu Murat ve İsmail efendiler, menzil müfettişliği tarafından alınarak menzildeki motosikletlere görevlendirilmiş; bundan sonra uçakların ve okuldaki eğitim uçaklarının motorlarının bakım ve onarımını yapabilecek kimse kalmadığından çarkçı Murat ve İsmail efendilerin bir an önce okula gönderilmeleri için gereken yerlere emir verilmesi.

  Hava Okulu Müdürü
 
Tel / 2810 Yeşilköy / 1 Ağustos 1913

Babaeski'de Genel Karargâh, Kurmay İkinci Şube Müdürlüğüne

27 Temmuz 1913 tarih ve 3335 numaralı Başkomutanlık Vekâleti’nden gönderilen yazıda Edirne ve Kırklareli'nde bulunan uçak müfrezelerine sevk edilmesi buyrulan benzin dün akşam geldiğinden (70) tenekesinin Edirne'ye diğer (70) tenekesinin de Kırklareli'ne Yeşilköy sevk komisyonu vasıtasıyla gönderildiği.

 

Hava Okulu Müdür Yardımcısı
Yüzbaşı Refik
 

Kırklareli ve Edirne'de bulunan uçak birliklerimizin keşif ve gözetleme yapacakları bölgeler belirlenmiş olduğundan havacılarımız bu bölgelerde uğraş vermeye başladılar.

 
Tel / 163 Sağ Kanat

Babaeski'de İkinci Şubede Kurmay Binbaşı Kâzım Beye

Bu sabah Ahlatlı, Umurufıkıh yönünde bir buçuk saat görev yaptım. Dönüşte yere inerken sağ tekerlek hasar gördü. Fazıl efendi müfrezesinde mevcut yedek parça sandığının ve yedek tekerlek gönderilmesi için de Okula emir buyrulması ve söz konusu tekerleğin de burada tamiri için girişimde bulunulduğu arz olunur.

  Pilot Yüzbaşı Fesa
 

1 Ağustos 1913 tarihli telgrafın cevabıdır:

Genel Karargâh Edirne'de bulunan Fethi Efendi ve uçağına Hasköy güneyindeki Yanbolu batısına kadar olan bölge keşif sahası olarak tahsis edilmiş ve havanın uygun bulunduğu günler görev icrası ile belirlenen sahanın keşfedilmesi ve keşif sonucuna ait raporun bir nüshasının tarafımıza gönderilmesi ve çok önemli durumlarda da doğrudan doğruya gönderilmesini bildireceğimiz talimat çerçevesinde görev yapması Rasıt Kurmay Yüzbaşısı Kemal efendiye aslında önceden bildirilmiştir. Nuri Efendi yedek olarak tahsis edilen ve tamiri bitmek üzere olan Deperdussın uçağının bir an önce uçuşa hazır hale getirilmesi, işe yaramadığı bildirilen şimdiki uçağın okula iadesi rica olunur.

 
Tel / 1238  Yeşilköy / 13 Temmuz 1913

Babaeski'de Genel Karargâh İkinci Şube Müdürlüğüne

Deperdussın uçağı Teğmen Nuri efendinin veda atiyle bugün trene yüklenip Edirne'ye gönderilecektir.

Yüzbaşı Fesa Efendi kolundan ve bağırsaklarından az rahatsız bulunmasından Bristol’u Yüzbaşı Salim efendiye teslim ederek, Bleriot'u tecrübe etmek ve alıp götürmek üzere Fazıl efendinin buraya gönderilmesi.

  Hava Okulu Müdürü
 

Her ne kadar Yeşilköy'de küçük bir uçak tamir atölyesi kurulmuş ise de alet ve makine noksanlığı yüzünden ancak pek küçük tamirler yapılabiliyordu.

Kırılan, kopan veya bozulan parçaların tamiri Zeytinburnu fabrikasındaki atölyelerde yapılmakta idi. Fakat burada işler pek yavaş yapıldığından amaca hizmet edemiyordu. Her ne kadar bu gibi yedek parçaların süratle tamiri için Harbiye Nezareti tarafından gerek İmalat Müdürlüğüne ve gerekse Zeytinburnu Fabrika Müdürlüğüne birçok defa yazılmış ise de yine işler uzun sürüyordu.

Torna ve freze gibi lüzumlu makinelerin satın alınması için daha yüksek makamlara Hava Okulu Müdürlüğü tarafından yazılmış ise de bir sonuç elde edilememişti.

Hava Okulu Müdürlüğünün Başkomutanlığa yazdığı 18 Ağustos 1913 gün ve 255 sayılı aşağıda aynen aktarılan yazısında hiç olmazsa harbiyenin satacağı tezgâhlardan birkaç tanesinin Hava Okuluna verilmesi istenmektedir.

"Hava Okulundaki tamirhaneye şimdiye kadar iki, üç yüz lira harcanarak bir torna ve bir freze, bir meşin üniversal, bir delik tezgâhı alınamadı. Düzgün bir ağaç kesecek tezgâhımız ve ufak bir vida açacak makinemizin bulunmaması yüzünden binlerce lira harcanarak Avrupa'dan getirtilmesine veya haftalarca Zeytinburnu'nda imal ettirmeye mecbur kalıyoruz. Bu hal ise savaşın şu önemli günlerinde katiyen kabul olunamayacağından ve er geç de böyle bir iki tezgâh alınacağından bütçeyi de zorlamamak için Deniz Kuvvetleri fabrikalarında kadro haricine çıkarılan ve hurda olarak satılacak olan yukarıda arz ettiğim tezgâhlardan belge karşılığında veya senetle verilmesi için gerekli yerlere emir buyrulması için bu yazı arz edildi."

Bazen birlik komutanları ile havacılar arasında anlaşamazlıklar da meydana geliyordu. Mesela uçuşa başlayan bir uçağın yerden kesilir kesilmez geçirdiği kazanın bilerek yapılıp yapılmadığının incelenmesi için yazılan 27 Ağustos 1913 gün ve 3554 sayılı yazı bu husus hakkında bir fikir vermektedir.

 

Başkomutanlık Vekâletine

Bu gün hava uygun olduğu için uçak havalanacaktı. Fakat hemen hareketi esnasında yerden biraz kalkınca devrilerek düşen bu uçağın birçok parçası uzun tamire ihtiyaç gösterecek şekilde hasar gördü.

Bunu pilotun uçmamak için kasten yaptığını zannediyoruz. İşi yerinde incelemek üzere bir uzmanın acele olarak gönderilmesi arz olunur.

  Sol Kanat Komutanı Ferik Hurşit
 

Eylül 1913'ün ilk haftasında Avrupa'dan uçak taşımaya ait özel araba gelmişti. Bu arabanın hangi sipariş üzerine geldiği anlaşılamamış olduğundan Kurmay Albay Süreyya'nın raporu aynen aşağıdadır.

 
 

29 Eylül 1913

Fen Kıtası ve Müstahkem Mevki Genel Müfettişliğine

Orduda havacılık kuruluşu için oluşturulan komisyon, gerekli incelemede bulunduğu sırada hazırladığı projede birlikleri takip etmek üzere uçakların nakli konusunu da dikkate almıştı. Avrupa'daki askeri ataşelerimizle fabrikalardan aldığı bilgi, o zamana kadar Avrupa'da uçakların hep otomobillerle bir yerden diğer bir yere nakledilmelerinden ibaretti. Hâlbuki memleketimizde yolsuzluk yüzünden uçakların köprücü takımlarının tombazları gibi hayvanlarla çekilen arabalar üzerinde uçakların nakli konusu düşünülmüştü. 1912 yılı Nisan ayında konuyu incelemek üzere seçkin istihkâm Binbaşılardan Mehmet Ali Beyle birlikte Avrupa'ya gidilmiş ve Avusturya, Almanya, Fransa ve İngiltere'de bulunan bütün uçak ve balon fabrikaları ile hava okullarını incelemiştik.

1911 yılında Genelkurmay dairesi ve Paris askeri ataşeliği aracılığı ile satın alınmış olan bir anzani motorlu bir kişilik uçak ile iki kişilik Deperdussin uçağından başka İstanbul'da uçak mevcut değildi. Bununla beraber inceleme komisyonunun kurulmasından önce askeri ataşe yardımcısının öneresi ile İstanbul'a gelen REP fabrikası yöneticisi  ile yapılan anlaşma gereğince ücretsiz olarak altı subayın havacılık ve bu miktardaki personelin makinistlik ve marangozluk eğitimi şartiyle iki uçak alınmıştı.

Avrupa'daki incelememiz sonucu havacılık henüz olgunlaşmadığından ve her gün her fabrika tarafından yeni, yeni sistemlerle uçaklar icat edilmekte olduğundan en iyi sistemlerden beş, altı sistem uçağın satın alınmasıyla arazimize göre hangisinin daha uygun olduğu İstanbul'da tecrübe edilerek ondan sonra ordu için o sistemin kabulü yönünde karar verilmiş olmakla dönüşümüzde de bu doğrultuda rapor vermiş idik.

Şu karara nazaran o sıralarda bir de İstanbul'da Deperdussin sistemiyle REP sistemi mevcut olduğundan diğer sistemlerden bir kaç uçağın satın alınmasının lüzumu belirtilmişti.

Babam serasker Rıza Paşa orduda görev yapmak üzere bir uçak almayı istediğinden Paris'ten gönderilen telgrafın Harbiye Nezareti'nden kabul edilip edilmeyeceğini düşünmüştük. Gelen cevapta kabul edildiği teşekkür edilerek bildirilmiş acizleri o zamanlar ordu için henüz daha satın alınmamış olan Bleriot sisteminden iki kişilik  bir uçak Rıza Paşa  adına sipariş etmiştik. Aynı zamanda daha önce arz edildiği gibi arabalar için de incelemelerde bulunuyorduk. O zamana kadar araba keyfiyeti hiç bir fabrika tarafından tasavvur bile edilmemiş idi. Yalnız Bleriot fabrikası Fransızların Fas için araba siparişi verdiklerini bildirmişti. Böyle bir arabanın kaça mal olabileceği sorusuna karşılık 4.000 Frank istediler. Bir araba planı hazırlattırdım. Söz konusu arabaların 40 – 50 liraya İstanbul'da pek güzel yapılabileceğini tahmin ettiğimden bu konuda bir model oluşturmak üzere Rıza Paşanın namına sipariş edilen uçak için bir de araba yapılmasını fabrikaya sipariş ederek anlaşmayı imzaladım. Rıza Paşa namına sipariş edilen uçak ve araba yaklaşık olarak üç haftada yola çıkarılacaktır. Parası peşin olarak ödendiği halde bir ay kadar bir gecikmeden sonra nihayet fabrika uçağı yola çıkardı. Uçak da İstanbul'a geldi. O sıralarda savaşın başlaması nedeniyle bu uçak Yüzbaşı Fesa Efendi ile Selanik'e gönderildi. Bir kaç kez görev yaparak keşifte bulundu ve daha sonra orada tahrip edildi. Römork tabir edilen araba ise zamanından önce fabrika tarafından gönderilmemesi sebebiyle meydana gelen karışıklıkta Sırbistan'da el konulmuş idi. Tarafımdan fabrikaya yaptığım talep üzerine fabrika yeniden bir römork inşa etmiş ve Sırbistan'da el konulan araba yerine İstanbul'a bu defa gönderilmiştir. Evvelce sipariş edilen araba ön arabası ile birlikte olmak üzere iki parçadan ibaret olup üzeri örtülü idi. Bu sefer gönderilen araba örtüsüz olup iki parçadan oluşmaktadır. Tekerlekleri lastiklidir. Üç hayvan ile çekilebilecek düzeni vardır.

Bu nedenle bu römork bu kez satın alınan Bleriot uçağına ait olmayıp Rıza Paşa tarafından alınan ve Selanik'te tahrip edilen uçağa aittir.

Geçen sene Mısırlı Prens Celâlettin Bey namında bir kişi de Deperdussin sisteminde bir uçak hediye etmişlerdi. Uçak, kuruluşumuzun pek çok noksanı olmakla beraber şimdiye kadar büyük kısmının yardımsever kişiler tarafından verilen paralar ile meydana geldiğini bu vesileden yararlanarak arz ederim.

Römork hakkında ödenmesi Başkomutanlık Vekâleti tarafından emir buyurulan detayların yukarıdakinden ibaret olduğu arz olunur.
  Kurmay Albay Süreyya
 
Sol kanat Komutanlığı emrinde ve Kırklareli'nde bulunan uçağa ait bir hangar fırtına yüzünden yıkıldı. Bu konudaki istek 13 Eylül 1913 gün ve 2887 sayılı yazı ile Başkomutanlık Vekâleti’ne arz edilmişti.

"Geçen ki hasarın bir derecede tekrarının önlenmesi için uçak çadırının etrafına tahta yük inşa ettirilmiş ise de bu geçici tedbir doğal olarak kış mevsiminde yeterli olmayacağından takdim kılınan ön keşif uygun görülürse Karahızır'da uygun görülen yerde hangar kurulması da mümkün olacaktır. Önceden arz edildiği gibi Edirne'deki gibi taşınabilir tombaz ambarının buraya nakline emir buyurulursa kış basmadan önce uçaklara daha korumalı bir hangar yapılacağı arz olunur."

 

Sağ Kanat Ordusu Komutanı

 

Ferik Ömer Lütfü

 

İkinci Kolorduya bağlı uçak bölük komutanlığının 15 Ekim 1913 gün ve 14 sayılı; İkinci Kolordu Komutanlığının 28 Ekim 1913 gün ve 3620 sayılı yazıları birliğin durumunu göstermektedir.

 
Sayı : 14

Tayyare Müfrezesi / 15 Ekim 1913

İkinci Kolordu Komutanlığına

1. Dün sağ kanat komutanlığından aldığım emir üzerine İkinci Kolorduya müfrezemle katıldım.

2. Kış mevsiminin gelmesi dolayısıyla uçağın korunması gerekli olduğundan, öncelikle uçağa özel düzgün ve sağlam bir hangarın inşaatına,

3. Ufak bir tamirhane, subay ve personelin kalması için bir baraka inşası,

4. Pilot subayların kısmen hayatı, Fransa'da çalışmış iki makinist personelin vicdanına kaldığından, bu personelden tam anlamıyla yararlanmak için asli maaşlarından ayrı dört mecidiye ödenekleri olup dört aydan beri bu ödenekten yoksun kalan makinistlerin refahlarının temini aksi halde uçağın faal halde bulunmayacağı,

5. Hangar inşaatı için öncelikle emir verilerek, bundan böyle çadırda toz, toprak ve yağmur altında kalacak uçağın kurtarılması,

6. Eylül'ün 27 nci günü yapılması emredilen görev esnasında uçağın çok çalışmasından motorda bazı düzensizlik görülmüş ve oldukça küçük bir kaza geçirilmiştir. Bu nedenle, uçaktan da emin olmak için inşaat bitinceye kadar bu uçağı iade edip yerine henüz Fransa'dan satın alınan ve bazı değişiklikleri olan Bleriot uçaklarından birisinin getirilmesinin uygun olacağı düşüncesiyle bu konuda emir verilmesi...

 
İkinci Kolorduya bağlı Uçak Bölük Komutanı
 Mirliva Hasan İzzet
 
Sayı / 41 Edirne / 21 Ekim 1913

Başkomutanlık Vekâletine

Bu sabah altıyı on geçe Rasıt Topçu Teğmen Sadık Efendi ile görev yapan uçağımız iki silindirin piston kollarının kırılmasından Tunca ile Meriç nehri arasında ağaçlık bir yer üzerinde motor durmuş ise de pilot Teğmen Nuri efendinin yeteneği sayesinde uçağa ve kendilerine bir şey olmamıştır. Makinedeki arızanın, hava okuluna nakli halinde veya gerekli malzeme gelirse üç ile dört gün içinde tamir edilerek yine görev yapılabileceği arz olunur.

 
Sol Kanat Ordusu Kurmay Başkanı
Yüzbaşı Enver
 
Sayı / 799 Edirne / 21 Ekim 1913

Başkomutanlık Vekâletine

Bu sabah altıyı on geçe Rasıt Topçu Teğmen Sadık Efendi ile görev yapan uçağımız iki silindirin piston kollarının kırılmasından Tunca ile Meriç nehri arasında ağaçlık bir yer üzerinde motor durmuş ise de pilot Teğmen Nuri efendinin yeteneği sayesinde uçağa ve kendilerine bir şey olmamıştır. Makinedeki arızanın, hava okuluna nakli halinde veya gerekli malzeme gelirse üç ile dört gün içinde tamir edilerek yine görev yapılabileceği arz olunur.

 

Sol Kanat Ordusu Kurmay Başkanı
Yüzbaşı Enver
 

Özet: Uçak ile İstanbul'a giden subaya para ödülü verilmesi.

Başkomutanlık Vekâletine

Ekim ayının 24 ncü günü Edirne'den kolordu telgraf müfrezesi subayı Üsteğmen Hami Efendi ile birlikte görev yapan Teğmen Nuri efendinin üç saat beş dakika içinde Yeşilköy'deki Okula vardıkları Okul Müdürlüğünün telgrafından anlaşılmıştır

Gittikçe gelişen ve askeri bakımdan önemi artan havacılığın bizde oluşan gelişmeye doğru atılan bu ilk adımın başarıyla sonuçlanması ne derece öğünme ise bunu denemeye istekli olanların medeni cesaretleri ve ahlaki metanetlerinin de o derece ödüllendirmeye layık oldukları anlaşılmaktadır. Diğerlerine istek ve gayret olmak üzere söz konusu kişilerin onar lira para ile ödüllendirilmelerinin uygun olacağı düşünüldüğünden onayınıza ve emirlerinize sunulur.

 

9 ncu Kolordu Komutanı

 

Mehmet Ali

Pilot Teğmen Nuri'nin bu seyahatinden bir kaç gün sonra Pilot Yüzbaşı Salim de uzun bir uçuş yapmıştır.

Kırklareli'nden Yeşilköy'e dönen Yüzbaşı Salim yanında rasıt olarak Kurmay Yüzbaşı Kemal olduğu halde Yeşilköy yönünde uçuyorlardı. Hava çok kapalı ve alçak bulutlarla da dolu olduğu için 15 derece bir pusula sapması ile Marmara denizini aşarak Manyas taraflarına inmişler ve indikleri yere yakın bir köyde geceledikten sonra ertesi sabah Bandırma'ya, oradan da Yeşilköy'e uçmuşlardır. Bu suretle ilk defa olarak bir gün arayla birincisinde bilmeyerek, ikincisinde bilerek Marmara denizi Türk havacıları tarafından ilk defa aşılmıştır.

Sonunda 29 Eylül 1913 yılında Balkan Savaşı sona ermişti. Avrupa'da havacılık durmadan ilerliyordu. Ordumuz havacılığının da Avrupalılarla beraber yürümesi gerekiyordu. Bunun için bol malzeme, çok uçuş ve iyi bir teknik şarttı. Bunların hepsi para ile olacak şeylerdi. Küçük bir para ile havacılığın yürümeyeceğini anlayan Kurmay Albay Süreyya (İLMEN) Fen Birlikleri Genel Müfettişliğine verdiği bir raporda:

"Osmanlı ordusunda uçak ve balonculuğun gelişmesi için 'donanma ve milli savunma' yardımlarından bir miktarının balon ve uçaklar için ayrılmasının usul haline getirilmesi" istenmektedir.

İkinci meşrutiyetin ilk yıllarında yüksek sevk ve idare bakımından önemli bir konusu üzerinde oldukça önemli tartışmalar yapıldı.

İmparatorluk hudutlarının binlerce kilometrelik bir kısmı denizlerle çevrilmişti. Balkan, Anadolu ve Arap yarımadaları üzerinde yayılmış olan imparatorluğun birliğini korumak için kuvvetli bir donanmaya ihtiyaç vardı. Donanmanın kurulması için paraya; hem de pek çok paraya ihtiyaç vardı. Devletin cılız bütçesi ile ordu ve donanmanın aynı zamanda canlandırılması imkân dışında idi.

Yine milletin vatan sevgisine başvuruldu. Yardım toplamak için donanma cemiyeti kuruldu ve toplanan para ile o zamanın en kudretli muharebe kruvazörlerinden olan Sultan Osman, Fatih ve Reşadiye kruvazörleri satın alındı (Birinci Dünya Savaşının başlaması üzerine İngiltere'de yapımı biterek Türklere teslim edilmek safhasında olan bu gemilere İngilizler el koyduğundan donanmaya katılamamışlardır.). Fakat iş bu kadarla kalmıyordu. Donanmanın barınması için limanlar, bu limanları memleket içine bağlıyacak demiryollarına da ayrıca gereksinim vardı.

Bunlara ek olarak kara ordusunun doğudan batıya veya aksi yönde nakli, erzak ve cephanenin gönderilmesi için yurdu baştanbaşa kat edecek demiryollarına ve karayollarına lüzum vardı ve bu gereksinim o kadar büyük ve kapsamlı idi.

Daha kuvvetli bir düşman karşısında donanma hareket serbestliğini kaybederse ne olacaktı. Donanmadan önce yurdu demiryolları ile bir çelik ağ gibi örmek daha iyi bir düşünceydi. Bu suretle düşmana karşı her yerde gereken kuvvetleri toplamak mümkün olabilirdi.

Çok kuvvetli bir donanma, deniz üsleri, tersaneler yapacak yerde önceden demiryolu ağını kurmak daha iyi idi. Fakat ikinci meşrutiyetin ilanından sonra iş başına geçen hükümetler herhangi bir programı tatbik edecek zamanı bulamadılar. Birbiri ardına İtalyan ve Balkan Savaşlarına girmeye zorlandılar.

Sudan kalkıp inen uçaklar henüz Türkiye'ye gelmemişti. Kurmay Albay Süreyya 3 Kasım 1913 gün ve İkinci Şube 1100 sayılı raporu ile bir deniz uçağının alınmasını istemişti.

"Sözünü yerine getiremediğinden dolayı Bristol fabrikasından geriye alınan para ile Hidroplân denilen deniz uçaklarından bir tanesinin satın alınması, halen uçaklarımız arasında bu cinste uçak bulunmaması sebebiyle uygun görülmekte olduğundan lütfen arzımın kabulü...."

1910 senesi 28 Mart'ında ilk defa olarak bir uçak sudan havalanmayı ve uçuşu bitirdikten sonra suya inmeyi başarmıştı.

Hanry Farbri isminde bir mühendis tarafından yapılan ve yine kendisi tarafından uçurulan bu uçağın uçuşunu takip eden günlerde birçok firma deniz uçağı yapmaya başladı.

1912'den itibaren Monako, Saint Malot, Thames, Escout havacılık toplantılarında deniz uçakları için özel yarışlar düzenlendi. Bu suretle deniz havacılığı da karadaki gibi insanlığın işine yarar bir hale girdi.

İlk defa olarak Türkiye'ye 1914 senesinde bir Curtis uçağı gelmiştir.

Havacılarımız Yeşilköy'de nispeten daha uygun şartlar altında çalışmaya başladılar. Uçaklar için hangar, tamir için atölye vardı. Bütün sanatkârlar oraya toplanmıştı. Noksan birçok malzemenin İstanbul'da bulunması mümkündü. Havacıların yatacak, dinlenecek daha uygun yerleri vardı ve kendi uçaklarına da artık alışmışlardı.

Bu şartlar altında havacılarımız uçuşla meşgul oluyor, tek uçak uçuşundan sonra iki uçak bir arada kol uçuşu yapılıyor, bunda da melekeleri artınca üçlü filo uçuşuna başlıyorlardı.

İşte 14 Kasım 1913'de havacılarımızın filo ile Yeşilköy - Edirne gidiş-geliş seyahatin başarmaları bu çalışmaların bir sonucudur.

Filo olarak uçan havacılarımız şunlardı:

Birinci uçakta Pilot Yüzbaşı Fesa 

İkinci uçakta Pilot Üsteğmen Fethi

Üçüncü uçakta Pilot Üsteğmen Fazıl

 

Takip edilen uçuş güzergâhı: 

Yeşilköy - Büyükçekmece - Silivri - Çorlu - Lüleburgaz - Babaeski - Havsa 

 

Filo öğleden önce Yeşilköy'den hareket ederek çok bulutlu bir havada bir saat 50 dakikada Edirne'ye gelerek yere inmişlerdi.

Öğle yemeğinden sonra saat 14.00'da Edirne'den kalkan havacılarımız saat 16.20'de Yeşilköy'e inmişlerdi.

14 Kasım 1913'de 400 kilometreden fazla uçuş yapılmıştı. Hava çok bulutlu olduğundan saatlerce bulut üstünde takdire layık bir şekilde uçulmuştu.

17 Kasım 1913 gün ve 2105 sayılı raporu ile Kurmay Albay Süreyya (İLMEN) havacılık yayını için girişimde bulunmuştu.

"Balon ve havacılık kuruluşumuzun henüz başlangıcında olduğumuz bilinmektedir. Gelecekte birçok balon ve uçak bölüklerimiz olacağı da tabiidir. Şimdiye kadar bu sınıfa katılan ve ileride katılacak olan subayları, balon ve havacılık konusunda Avrupa'da her dakikada meydana getirilen gelişmelerden haberdar edecek olan havacılık adı altında ve şimdilik yeter miktarda bir derginin yayınlanmasına emir verilmesini pek uygun bulmaktayım. Bu dergiye ordu subayları ve hatta sivillerin dahi balon ve uçaklar hakkında bir fikir edinmek amacıyla abone olmaları mümkün olduğu gibi uçak ve baloncu subaylarımız da icra edecekleri tecrübeler için bu dergide bizzat yayın yaparak diğer arkadaşlarını kendi tecrübelerinden haberdar edeceklerinden balon ve havacı subaylarımızın gelişmeleri yönünde çok fazla hizmet edeceği açıktır. Bir senelik masrafı da 50 Osmanlı lirasını geçmez düşüncesindeyim. Bu miktarın bir kısmının abone dolayısıyla alınmasına bile bu fedakârlık pek az bir şeydir.

Durumun incelenerek uygulanması....."

Savaştan sonra Avrupa'dan Türkiye'ye birçok yabancı havacı gelmeye başladı. Fransız, Alman ve İngiliz havacılarından başka Rus ve Bulgar havacılarının da serbestçe Çatalca ve Çanakkale gibi   bölgelerimizin üzerinde uçması ve buralardaki tahkimat şebekesinin bu uçaklarda bulunan şahıslar tarafından görülüp tespit edilmesi ve hatta fotoğraflarının bile çekilmesi mümkün olduğundan, diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi memleketimizde de yasak bölgelerin ayrılması ve ilan edilmesi Kurmay Albay Süreyya tarafından önerilmiş ve 9 Aralık 1913'de bu konuda bir harita basılarak ilgililere dağıtılmıştı.