Ben Kimim

 
 
 
 

2. BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI'NIN SONA ERMESİ:

  a. Birinci Dünya Savaşı'ndan Sonra Türkiye'de Havacılık: 
  (1)  Ateşkes Antlaşması Öncesi Genel Durum:

Bulgarların 29 Eylül 1918 tarihinde Müttefiklerle ateşkes anlaşmasını imzalaması sonucu, Trakya ve Boğazlar bölgesi düşman ordularına tamamen açılmış oldu. Osmanlı İmparatorluğu'nun Almanya ile olan irtibatı kesildi. İstanbul ve Boğazların korunması için Trakya'da yeni bir cephenin süratle kurulması gerekliliği doğdu. Doğuda, Osmanlı Ordusu Filistin'den Toroslar'a, Irak'ta ise Musul'a kadar geri çekilmişti. Bu şartlar altında savaşa devam etmek anlamsızdı.

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Woodrow Wilson, 8 Ocak 1918'de bir bildiri yayınlayarak, "Milletlerin serbest olarak kendilerini idare edeceklerini ve geleceklerini kendilerinin tayinde hür olacaklarını" vaat etmişti.

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Wilson'un barışın temel ilkelerini belirtmek üzere yaptığı 14 maddeden oluşan bu açıklama Wilson'un 14 maddesi veya Wilson Prensipleri Bildirisi olarak geçer. Bu ilkelere inanan Osmanlı Hükümeti 5 Ekim 1918'de tarafsız devletlerden İsviçre ve 12 Ekim'de de İspanya'nın aracılığıyla Amerika Başkanı'na başvurarak barış isteğinde bulundu. Bu isteğe herhangi bir cevap alınamadı. 12 Ekim 1918'de Talat Paşa Hükümeti çekildi ve 14 Ekim'de Ahmet İzzet Paşa yeni Osmanlı Hükümeti'ni kurma görevi aldı.

  (2)  Mustafa Kemal Paşa'nın İstekleri:

Kabinenin kurulması için harcanan çabalar boşa gidiyordu. Tevfik Paşa'nın Talat Paşa yerine Başbakanlığa getirilmek istendiğinde karşılaştığı güçlükleri görmüş olan Mustafa Kemal Paşa 14 Ekim 1918'de Başyaver Naci'ye bir telgraf göndererek, Osmanlı ordularının savaş gücünü kaybetmiş olduğunu, düşman baskısının gün geçtikçe arttığını, bu sebepten hemen barışa gidilmesini, aksi takdirde yurdun baştanbaşa kaybedilmesi olasılığı bulunduğunu belirtti. Başbakanlığa İzzet Paşa'nın getirilmesini yeni bakanlar kurulu tarafından kendisi ile birlikte Fethi, Tahsin, Rauf, Azmi ve Canbolat beyler ile Şeyhülislam olarak Hayri Efendi'nin alınmasını ve isteğini padişaha duyurulmasını istedi. Dileği yerine getirilmişti.

Rauf Orbay Bahriye Nazırı olarak kabineye girdi. Sadrazam Ahmet İzzet Paşa; Küttülamare'de esir edilen, sonraları Büyükada'da enterne edilen ve çok rahat bir yaşantı içinde adeta misafir işlemi gören General Townsend ile bir görüşme yaparak kendisinin sulh için aracılık yapmasını istedi. Townsend bu öneriyi kabul etti. Derhal yola çıkılarak, İngiliz Akdeniz Filosu Komutanlığına gönderildi. Türklere karşı sempati duyan Townsend barış için geniş faaliyette bulundu. Bunun sonucu olarak İngiliz Komutanlığı ateşkes antlaşması yapmak üzere bir Türk Heyeti'nin Limni Adası'nın Mondros limanına gelmesini istedi.

  (3) Barış Antlaşması İçin Seçilen Türk Heyeti:

Bahriye Nazırı Rauf (Orbay) 'ın Başkanlığında Dışişleri Müsteşarı Reşit Hikmet Bey ve Kurmay Yarbay Sadullah Bey ve heyet kâtibi Ali Bey (Türkgeldi)'den kurulu heyet Peyki Şevket kruvazörü ile Bandırma'ya, oradan da trenle İzmir'e geldiler. Muzaffer adlı römorkör ile gidip liman açıklarında bekleyen Liverpool isimli İngiliz kruvazörüne binerek Mondros'a hareket ettiler.

27 Ekim 1918 sabahı İngiliz Akdeniz Donanma Komutanının sancak gemisi Agamemnon zırhlısında, Amiral Arthur Calthrope'la görüşmelere başlandı. 1908 yılında donanmaya katılan Agamemnon zırhlısı Şubat 1915'de Lord Nelson isimli savaş gemisi ile Çanakkale'ye gönderilmişti.

  (4)  Barış Görüşmeleri:

Müttefik teklifleri çok ağırdı, özellikle önerinin 7 nci maddesi Müttefiklere, emniyetlerini tehlikede gördükleri anda her stratejik bölgeyi işgal etme hakkını tanıyordu. Ancak itiraz edecek durumda olmayan Türk heyetinin buna karşı çıkması imkânsızdı. Ayrıca, İngilizler çok nazik davranıyorlar, İstanbul'un işgalinin asla söz konusu olamayacağına dair sözlü güvence vermekten kaçınmıyorlardı. Son anda müttefikler safına geçmiş olan Yunanistan'ın, deniz ve kara kuvvetlerinin İzmir ve İstanbul'a gönderilmesi de düşünülmüyordu.

Görüşme esnasında İngiliz Amiralinin: "Marmara'da Alman denizaltıları faaliyettedir. Acaba bunları izleyecek uçaklarımıza sizin hangarlarınızdan istifade ederek keşif uçuşları yaptırabilir miyiz?" tarzında aşırı kibar ve samimi olmayan soruları da dikkat çekicidir.

Rauf Bey cevap olarak: "Mütareke yapılınca Alman denizaltılarının harekâtı hemen durdurulacaktır. Hangarlardan yararlanma konusunu sonra konuşuruz" demişti.

Ateşkes antlaşması taslağında çeşitli ağır maddeler olmasına rağmen, Türk heyeti Osmanlı İmparatorluğu hudutları içindeki; Alman, Avusturya-Macaristan uyruklu asker ve sivil şahısların müttefiklere teslimini öngören 19 ncu maddeye şiddetle karşı çıkmıştı. Bu madde, "Bu şahıslardan, yakın yerlerde bulunanların bir ay içinde, uzak yerdekilerin ise bir aydan sonra en kısa zamanda Osmanlı topraklarından çıkmaları gerekir." şeklinde değiştirildikten sonra kabul ettirilmişti.

  (5)  Mondros Ateşkes Antlaşması:

Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışının belgesi sayılabilecek olan bu ateşkes antlaşması 30 Ekim 1918'de İstanbul'un da onayı ile imzalandı. Aynı gün Mustafa Kemal Paşa "Yıldırım Ordu Grubu Komutanlığına Adana'ya atandı". Osmanlı'nın 16 Ekim 1914'de katıldığı Birinci Dünya Savaşı 30 Ekim 1918'de sona ermişti. Dört yıl süren savaş sonunda imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması 25 maddeden oluşuyordu. Bunlardan bazıları özetle:

— Boğazlar açılacak ve Müttefikler tarafından işgal edilecekti.

—Sınırların denetlenmesi ve iç düzenin korunması içen gerekli olan birlikler dışında Türk ordusu terhis edilecek, Donanma Müttefiklere teslim olacaktı.

—Müttefikler, kendi güvenlikleri gerektirirse herhangi bir yeri işgal edebileceklerdi.

—Türk limanları, tersaneler, Toros tüneli, telgraf ve posta merkezleri ve demiryolları denetlenecekti.

—Türk Hükümeti bütün Alman ve Avusturya uyrukluları bir ay içinde sınır dışı edecekti.

 

 (a)  İngiliz İşgaline Uğrayan İller:

Yukarıda üçüncü maddede yer alan hükme uyularak 3 Kasım 1918'de önce Musul, daha sonra Batum, Samsun ve Merzifon İngilizler tarafından işgal edildi.

Osmanlıları Birinci Dünya Savaşına sokmaktan sorumlu tutulan Talat, Enver ve Cemal Paşalar felakete sürüklendiğini izledikleri Türk milletini terk ederek 2/3 Kasım'da Alman Elçiliğinin Loreley isimli vapuru ile yurt dışına kaçtılar. 9 Kasım 1918'de Almanya'da Kayser II nci Wilhelm tahttan indirildi. 11 Kasım 1918'de Almanya teslim oldu. Böylece Birinci Dünya Savaşı sona ermişti. 11 Kasım 1918'de Başbakan İzzet Paşa istifa etmiş ve yerine Padişah tarafından Tevfik Paşa getirilmişti.

 

(b)  İstanbul'un İşgali:

Mondros Ateşkes Antlaşması hükümlerinin yürürlüğe girmesi ile İtilaf Devletleri 6–12 Kasım 1918 tarihleri arasında Çanakkale Boğazı istihkâmlarına (top mevzilerine) el koydular.

7 Kasım 1918'de İstanbul'a ilk defa iki İngiliz subayı geldi. Bunlar Harbiye ve Bahriye Bakanları katında irtibat subayı olarak görevlendirilmişlerdi.

8 Kasım 1918'de Fransız subayları Arian isimli gemiden Galata rıhtımına çıkıp Fransız elçiliğine gittiler. Bu subayların Müttefik bayrakları ile süslenmiş olan Beyoğlu sokaklarından geçişlerinde azınlıklar büyük gösterilerde bulunmuşlardı. 10 Kasım 1918'de İstanbul'a Gory ve Vauğu adlı iki İngiliz generali ile Bunoust adındaki Fransız geldi. Ertesi gün İngiliz diplomat D. G. Hogarth; "Bundan sonraki Osmanlı Devleti, Bursa hükümet merkezi olmak üzere bütün Anadolu'yu içine almalı, fakat İzmir ile altı vilayet bu sınır dışında bırakılmalı" demişti. 13 Kasım 1918'de 22'si İngiliz, 12'si Fransız, 17'si İtalyan ve dördü Yunan savaş gemilerinden oluşan 55 parçalık Müttefik donanması Marmara'yı geçerek Dolmabahçe (sayfa 4 sağ alt resim) önünde demirledi. Bir Türk heyeti Amiral gemisine giderek gelenlere "Osmanlı Hükümeti adına hoş geldiniz" demiş, gelen gemiler arasında Yunan gemilerinin de bulunması  üzüntüyü bir kat daha arttırmıştı.

Müttefik donanması ile birlikte İstanbul'a Yunan gemilerinin de geleceğini daha önce duymuş olan Osmanlı Hükümeti Amiral Calthrope'a başvurarak daha önce Yunanlılar hakkındaki sözlerini hatırlatmış ve kendisinden sözünde durmasını istemişti. Fakat Amiral'den Hükümetimden emir aldım, Yunan gemilerinin gelişini önleyemiyorum cevabı alınmıştı.

Gelen donanmadan 3500 kişilik bir kuvvet karaya çıkarıldı. 2000 kişi Beyoğlu'ndaki kışlalara, yabancı okul ve hastaneler ile bazı özel binalara yerleşti.

Müttefik Kuvvetlerin Komutanı Sir Henry Maitland Wilson Beyoğlu'ndaki  İngiliz Kız Okulunu karargâh olarak seçti. İngiliz Generali George Milne (sayfa 5 sol üst resim) 27 Kasım 1918'de İstanbul'a geldi. İstanbul'da Müttefiklerin, Türk halkına karşı tutumları İtalyanlar hariç genellikle sert ve kaba idi. Fakat tarih boyunca Osmanlıların saygı ve sempatisini kazanarak birçok defa yardımlarını görmüş, himayeleri sağlanmış olan Fransızların davranışları büsbütün kötü idi. Onların davranışlarında, sanki kendilerine yüz yıllar boyu zulüm yapan bir milletten öç alma hali vardı. Fransız Generali Frauchet D'Esperey  (sayfa 5 ortadaki resim) ilk defa 23 Kasım 1918'de İstanbul'a geldi. D'Esperey ikinci defa gelişinde Beyoğlu'na doğru bir zafer alayının tertiplenmesini istemişti. Bindiği beyazı atı, iki yanında bulunan iki siyahî tarafından çekiliyordu. (sayfa 5 sol alttaki resim) Napolyon'da bile bulunmayan mağrur pozlarla sevilmeyen bir kişiliğe sahipti. İngiliz Başbakanı Lloyd George, Franchet D'Esperey için "mümtaz bir general olmakla beraber son derece nezaketsizdi" diyerek doğru bir tarifini yapmıştı.

 

(c) Fransız ve İngiliz İşgaline Uğrayan Yerler:

6 Aralık 1918'den itibaren, Maraş, Urfa, Kilis ve Antep Fransız-İngiliz kuvvetleri tarafından işgal edildi. Karadeniz kıyılarında ise Pontus Rum çeteleri yeniden faaliyete geçti. Doğuda; Kafkasya'da (Fransız-İngiliz işgal bölgesi) Sovyet sınırları içinde bulunan Ermeni Hükümeti de doğu illerimizi ile geçirmek için hazırlıklara başlamıştı. Mondros Ateşkes Antlaşması müttefiklerin çok kötü uygulamaları ile Osmanlı İmparatorluğu için ağır bir antlaşmaya dönüştü. Mayıs 1919'da Ana Yurdun büyük bir bölümü yabancı kontrolü altında idi.

Bütün bu haksız işgaller karşısında Türk Milleti'nin tepkisi; Bütün bu müstevlilere karşı top yekûn savaşmak ve özgürlüğünü zorla almak olacaktır. Bu sırada başarısızlığı ile ün yapmış olan Damat Ferit 4 Mart 1919'da Tevfik Paşa yerine ilk defa sadrazamlığa atandı.

Damat Ferit Paşa, Sultan Vahideddin'in kız kardeşi Mediha Sultan ile evli idi. Padişah tarafından sevilmezken daha sonraları padişahın en güvendiği kişi haline geldi.

 

(6)  Mondros Ateşkes Antlaşması Öncesi Türk Hava Kuvvetleri:

 

 (a)  Osmanlı Hava Birlikleri Ve Yerleri:

Birinci Dünya Savaşı "Türk Hava Harekâtı”nda belirtildiği gibi Birinci Dünya Savaşı'nda Türk Hava Kuvvetleri 17 Tayyare Bölüğünden oluşuyordu. Almanya'dan bir miktar yeni uçak gelmiş olmasına rağmen gerek cephedeki ve gerekse cephe gerisindeki uçaklar çok yıpranmış durumda idi. Hava birliklerinde bulunan yabancı personelin bir ay içinde Türkiye'yi terk etmeleri anlaşma gereği idi.

 

TAYYARE BÖLÜKLERİ VE YERLERİ

 

Bölük Numaraları            :

Bulunduğu Yer           :

 

  1 nci Tayyare Bölüğü   Çanakkale  
  2 nci Tayyare Bölüğü  Irak  
  3 ncü Tayyare Bölüğü Filistin Cephesi  
  4 ncü Tayyare Bölüğü Filistin Cephesi  
  5 nci Tayyare Bölüğü İzmir  
  6 ncı Tayyare Bölüğü  Çanakkale  
  7 nci Tayyare Bölüğü Erzurum  
  8 nci Tayyare Bölüğü Erzurum  
  9 ncu Tayyare Bölüğü İstanbul  
10 ncu Tayyare Bölüğü İstanbul  
11 nci Tayyare Bölüğü İstanbul  
12 nci Tayyare Bölüğü İzmir  
13 ncü Tayyare Bölüğü Irak  
14 ncü Tayyare Bölüğü Filistin Cephesi  
15 nci Tayyare Bölüğü Uzunköprü  
16 ncı Tayyare Bölüğü Sinop  
17 nci Tayyare Bölüğü İstanbul  

Almanların ayrılmasıyla Çanakkale'deki 1 nci ve 6 ncı Tayyare Bölükleri (av) bir süre iskelet halinde bırakıldı. Daha sonra bu iki bölük ve Uzunköprü'deki 15 nci Tayyare Bölüğü ile beraber İstanbul'a getirildi. İzmir'deki 5 nci ve 12  nci Tayyare Bölükleri (av) birleştirildi.

Filistin Cephesi'nden çekilen 3 ncü, 4 ncü ve 14 ncü Tayyare Bölükleri uçaklarını kurtaramamışlardı. Ancak personel ve kurtarabildikleri kadar yer araçları ile Konya'ya gelip üslendiler. Alman Paşa Tayyare Bölüklerinden kaçırılarak Adana ve Mersin'e getirilebilen uçaklar da Konya'ya gönderildi. Irak'ta 2 nci ve 13 ncü Tayyare Bölükleri uçakları ile beraber çekilerek Musul-Mardin ve Diyarbakır yolu ile Elazığ'da toplandılar.

Erzurum'da bulunan 7 nci ve 8 nci Tayyare Bölükleri yerlerinde kaldı. Bu bölüklerin elinde Ruslardan alınan uçaklar da bulunuyordu. Batum'daki 16 ncı Tayyare Bölüğü ile Karadeniz Bölgesinde görev alacak 9 ncu, 10 ncu, 11 nci ve 17 nci Tayyare Bölükleri daha yola çıkamadığından lağvedildiler. Deniz Tayyare Bölüklerinden; İzmir'deki 1 nci Bölük yerinde bırakıldı. 2 nci Bölük daha önce kaldırılmıştı. Yeşilköy fenerinin doğusundaki deniz uçak okulu ve istasyonunun uçak ve malzemeleri Bahriye Bakanlığının Haliç'deki deniz ambarlarına taşınmıştı.

 

(b)  Deniz Tayyare Bölükleri:

Osmanlı Deniz Tayyare Bölükleri; İzmir, Zonguldak, Batum ve Yeşilköy Tayyare Okulunda idi.

Alman Deniz Tayyare Bölüğü; Karadeniz Boğazı'nda Kavak'ta idi. Personeli Almandı ve Türk irtibat subayları vardı.

Birinci Dünya Savaşı'nda Türk Hava Kuvvetleri 450 uçağa sahip olmuş veya kullanmıştı. Bunun 150'si (300–305 numaralı) Alman Paşa Tayyare Bölüklerinin uçakları idi.

 

1918 YILINDA PAŞA TAYYARE BÖLÜKLERİ

Bölük Numarası              : İlk Konuş Yeri       :
300 ncü Tayyare Bölüğü  Samah
301 nci Tayyare Bölüğü Cenin
302 nci Tayyare Bölüğü Volthayır Ceyda
303 ncü Tayyare Bölüğü Cenin
304 ncü Tayyare Bölüğü Afule
305 nci Tayyare Bölüğü Der'a

Alman Silahlı Kuvvetleri'nden Osmanlı Ordusu'na Alman Hava Kuvvetleri desteği olan Paşa Tayyare Bölükleri 175'i subay olmak üzere toplam 190 uçucu, 1400 teknik ve diğer personelden oluşuyordu.

Deniz Tayyare Bölüğünde 12'si subay olmak üzere toplam 25 uçucu, 70–80 teknik ve diğer personel bulunuyordu. 3 ncü Deniz Tayyare Bölüğü de dağıtıldı. Tamamen Alman yapısı, eğitim-keşif ve bombardıman tiplerinde olmak üzere 17 deniz uçağı mevcuttu.

 

(c)  Alman Havacıların Yurtlarına Dönüşleri:

Mondros Ateşkes Antlaşmasının 19 ncu maddesi esaslarına uygun olarak Alman havacıları yurtlarına dönmeye başladılar. Irak Cephesi'nde bulunan 2 nci ve 13 ncü Tayyare Bölüklerindeki Alman havacıları; Doğu Anadolu'yu, güneyden kuzeye aşarak Samsun'a, oradan da gemiyle İstanbul'a geçtiler. Diğer bölgelerden gelen Alman havacıları toplanarak, Müttefik filoları İstanbul'a gelmeden evvel, Karadeniz yolu ile Rusya üzerinden oldukça maceralı bir yolculuktan sonra Almanya'ya dönebildiler. Anadolu Kavağı'ndaki Alman Deniz Tayyare Bölüğü personelini Odessa yolu ile Almanya'ya gitmeden önce uçaklarını yaktıkları öğrenildi. Filistin ve diğer uzak cephelerden İstanbul'a gelenler ise İstanbul'a giren müttefikler tarafından önce Kadıköy, sonra Büyükada'da enterne edildiler. Şubat 1919'da İstanbul'a gelen Alman bandıralı Asgard gemisine bindirilip, Mart sonunda Almanya'nın Wilhelmshaffen limanına gönderildiler. Birinci Dünya Savaşı süresinde Türk Hava Kuvvetleri'ne komuta etmiş olan Binbaşı Serno da yurduna döndü.

 

(d)  Binbaşı Erich SERNO'nun Anıları:

Binbaşı SERNO anılarında dört sene Türkiye'de birlikte görev yaptığı Türk havacıları için şu satırları yazmıştır; "Almanlar ve Türkler arasındaki ortak çalışma, örnek bir mesai idi. Hiçbir güçlüğe uğramadan devam etti. Aralarında gerçek bir arkadaşlık kurulmuştu. Türk havacıları, Alman dostlarının yabancılık ve acemiliklerinden doğan sıkıntı çekme durumlarında yardımcı olabilmek için kendi rahat ve huzurlarını bozarak dostlarının yüklerini hafifletebilmişlerdir. Bu arada Almanların teknik bilgi ve malzeme üstünlüklerini de takdir etmişlerdir. Savaş süresince, gayret, heves ve adeta aşkla çalışan birçok Türk havacısı, havacılık bilgilerine tam manasiyle sahip oldular. Bazıları av pilotu olarak çok iyi yetiştiler. Diğer kısmı ise mükemmel sayılacak keşif faaliyetlerinde Alman arkadaşlarından hiçte geri kalmadılar."  Kendilerine komuta eden bir kişinin bu sözleri, bazıları tarafından, yanlış bir hükümle acemi sayılan, küçümsenen, Birinci Dünya Savaşı'nın Türk pilot ve rasıtlarının hakkını verme bakımından çok kıymetlidir. Osmanlı Ordusu subay mevcudunun az oluşu nedeniyle Türk subaylarından pilot yetiştirilemediği, Almanların bu konuda kıskanç davrandıkları bir vakadır. En küçük bir paye, şeref Almanların, en küçük başarısızlığın sebebi, suçlusu ise Türklerdir.

Binbaşı Erich SERNO

Alman-Türk karma birliklerinde Bölük Komutanları Alman subayları olduğundan yeni uçaklar Alman pilotlara tahsis ediliyordu. İstanbul savunmasında 9 ncu Tayyare Bölüğündeki yeni Fokker D–7 tipi uçakla Alman pilotlar uçarken Fazıl'a eski Albatros D–3, Vecihi'ye Neuport tipi eski uçak verilmişti. Savaş Alman ve Osmanlı'ların aleyhine gelişince, Alman pilotların moralleri bozulmuş ve uçuştan kaçtıkları izlenmişti.

  (7) Mondros Ateşkes Antlaşması Sonrası Türk Hava Kuvvetleri:

Aralık 1918'de Osmanlı Devleti savaştan barış durumuna geçerken Mondros Ateşkes Analaşması hükümleri gereğince, bazı kuralar ve yedek subaylar derhal terhis edilmişlerdi. Eylül 1919'da kolordu sayısı da sekize indirilmişti. Her kolorduya bir uçak bölüğü verilmesi kararlaştırıldığından uçak bölüklerinin sayısı da sekize indirilmişti.

İstanbul, İzmir, Konya ve Erzincan'da ikişer Bölüklü tayyare istasyonlarının kurulması planlandı.

 

(a)  Eylül 1919 Türk Kara Kuvvetleri Kuruluşu:

Başkomutan
Harbiye Başkanlığı
Genelkurmay Başkanlığı
   
Kolordular: 

Yerleri

 1 nci Kolordu     Edirne
 3 ncü Kolordu Sivas
12 nci Kolordu Konya
13 ncü Kolordu Bandırma
14 ncü Kolordu Erzurum
15 nci Kolordu Ankara
20 nci Kolordu İstanbul
25 nci Kolordu Diyarbakır
   
Bağımsız Tümenler: Yerleri:
56 ncı Tümen  Bursa
57 nci Tümen  Çine

Tayyare bölük sayısında yapılan indirime rağmen planlanan başarılamadı, çünkü kadrolar çok eksikti. Bu defa, 22 Aralık 1918 tarihli emirle; Hava Kuvvetlerinin Yeşilköy'ün 1 nci sınıf, İzmir ve Erzincan'ın 2 nci sınıf istasyon olarak teşkilatlanması planlandı. Eldeki kuvvetler yeniden düzenlenerek her istasyon emrine ikişer bölük tahsis edildi. Tayyare bölüklerinin sayısı da altıya indirildi.

Yeni düzenlemeye göre kurulması planlanan bölüklerin, Birlik ismi, Pilot Subay ve Astsubay/Sivil Pilot olarak hazır mevcutları aşağıda görülmektedir.

Birlik İsmi 

Rasıt Subay 

Pilot Subay

Pilot Astsubay/Sivil (x)

Yeşilköy Tayyare İstasyonu 11 3 4
Erzincan Tayyare İstasyonu 3 1 2
İzmir Tayyare İstasyonu 3 - 2
1 nci Tayyare Bölüğü 4 1 2
2 nci Tayyare Bölüğü 4 2 3
4 ncü Tayyare Bölüğü 4 2 3
5 nci Tayyare Bölüğü 5 1 3
7 nci Tayyare Bölüğü 5 1 2
8 nci Tayyare Bölüğü 5 - 3
Toplam 44 11 24

(x) Hava birliklerinde pilot olan Astsubaylar bröve aldıklarından sonra altı yıl hizmet ederler ve terhislerini hak ederlerdi. Arzu edenler sivil pilot olarak hava birliklerinde hizmete devam edebilirlerdi. 

 

(b)  Hava Kuvvetleri Müfettişliği:

Harbiye Daire Başkanlığı'na bağlı olan Hava Kuvvetleri ile ilgili en üst makam Hava Kuvvetleri Müfettişliği idi. Müfettişlik İstanbul'un işgalinden evvel Beyoğlu'nda Afrika handa idi. İskelet kadrosuyla Ahırkapı'da bir daireye yerleşti. Kasım 1918'de Piyade Yarbay Sadık müfettişliğe muavin olarak atanmıştı. Bunu Piyade Binbaşı Tahsin, sonra da kısa süre ile havacılardan Pilot Yüzbaşı Ali Rıza takip etti. Arkadaşları arasındaki takma adı "Deli Ali Rıza" idi. 1915 yılında bir Fransız uçağını düşürdü. 1917 yılında yetersizliği nedeniyle Yüzbaşı Ali Rıza Hava Kuvvetleri Müfettişliğinden alınmış ve piyade sınıfına iade edilmişti.

Piyade Yüzbaşı Ali Rıza

Yeni düzenlemeye göre Konya'daki 3 ncü, 4 ncü ve 14 ncü Bölüklerin personeli İzmir'e gidecek, oradaki 5 nci ve 12 nci Bölük ile birlikte yeniden numaralanarak 4 ncü ve 5 nci Bölüklerden kurulu, İzmir İstasyonunu teşkil edeceklerdi. İzmir Yunanlılar tarafından işgal edilince nakil durduruldu. İzmir'deki eski 5 nci Bölüğün birkaç hurda uçağı Yunanlıların eline geçti. Erzurum'daki 7 nci ve 8 nci Bölükler Erzincan İstasyonu'nun emrine verilmişti. Onlar da Erzurum'da bırakıldılar. Netice olarak Hava Kuvvetlerinin barış konumu hiç bir zaman sabitleşmedi. Konya'daki uçaklar Kurtuluş Savaşı başlangıcında milli kuvvetler safına geçti. Elazığ'da bulunan 2 nci Bölüğün birkaç uçağı da faal olarak Milli Kuvvetlere katıldı. Erzurum'da bulunan 7 nci ve 8 nci Bölükler ise, doğudaki Milli Kuvvetlerin harekâtında kullanıldı. İstanbul'daki hava birliklerinin durumu daha sonra ele alınacaktır.

 

(c)  Türkiye Münakalatı Havaiye Cemiyeti (Türkiye Hava Ulaştırma Cemiyeti):

İstanbul'da 1919 yılı sonlarına doğru Milli havacılığımızı kurtarmayı amaçlayan Türkiye Münakalatı Havaiye Cemiyeti (Türk Hava Ulaştırma Cemiyeti) adlı bir kuruluş meydana getirilmişti. Cemiyetin tüzüğünü;

Yüzbaşı Fazıl Bey

Üsteğmen Şakir Hazım

Pilot Fehmi (Yemenli)

Mazlum

Vecihi

hazırlamışlardı. O zamanın Posta Bakanı olan Refik Halil Bey de yardım etmiş ve Türk Havacılığı'nın Posta Nakliye işleri ile kurtulabileceğine inanmışlardı.

 

(d)  Lağvedilen Kuruluşlar:

Hava Kuvvetleri Müfettişliği adı altında düzenlenen bu yeni kuruluşta, Hava Malzeme Deposu 1919 yılı başında Harbiye Dairesi emrine verildi. Meteoroloji, Deniz Tayyare ve Balon birlikleri lağvedildi.

 

(I) Hava Rasat (Meteoroloji) Kuruluşu:

Savaş sonunda Hava Rasat (meteoroloji) Kuruluşu çok güçlü ve geniş bir kadro ile zamanın modern sayılacak bir çalışma sistemini uygulamaktaydı. Bulundukları yerler ve 21 Şubat 1918 tarihinde yenilenen istasyon numaraları şöyleydi.

İsim                : Numara  : İsim                  : Numara :
Vaniköy 1 Giresun 12
Edirne 2 Adana 13
Gelibolu 3 Sivas 14
İzmir 4 Harput (Elazığ) 15
Kudüs 5 Sinop 16
Eskişehir 6 Musul 17
Ankara 7 Mardin 18
Antalya 8 Şam 19
Konya 9 Halep 20
Zonguldak 10 Beyrut 21
Balgat 11 Muallaka 22

Bu istasyonlarda; Teknik kadroların bir kısmını yedek subaylar teşkil ediyordu. Bunların terhis edilmesi ve Alman nezaretçi uzmanların da ayrılması ile teknik kadro zayıflamıştı. 1918 yılı Aralık ayında lağvedilen Hava Rasat (meteoroloji) Müfettişliği kadro ve araçları ile birlikte Maarif (Eğitim) Bakanlığına devredildi. Yurt içinde yayılmış şubelerdeki araçlar; Yerel Maarif (Eğitim) Müdürlüklerine, bu müdürlüklerin bulunmadığı yerlerde ise, Okul Müdürlüklerine, İstanbul'daki araçlar da rasathane idaresine teslim edildi.

 

(II)  Deniz Tayyare Teşkilatı:

Almanya'da eğitilip yurda dönen deniz tayyare personeli Yeşilköy feneri doğusundaki Deniz Tayyare Okulunda öğrenci yetiştiriyordu. Yeşilköy İngilizler tarafından işgal edilince Heybeliada Deniz Okulunda uçuşlara devam edildi, kısa bir süre sonra İngilizlerin ısrarı üzerine bu faaliyete son verildi. Heybeliada'daki sekiz deniz tayyaresi Deniz Kuvvetlerinden temin edilen şarlarla taşınırken, Haydarpaşa açıklarında karşılaştıkları fırtına yüzünden hasar gördü. Bu uçaklar Haliç’teki Kasımpaşa deniz ambarlarına kadar zorlukla getirilip, orada saklandı. Daha sonra Anadolu'ya sevk edildi. Savaşın ilk yıllarında Alman Deniz pilot brövesini taşıyan Türk denizcileri, sonraları bu bröveyi değiştirerek üstüne taç yerine Barbaros'un sarığını koydurmuşlardı. Bu bröve ilk Türk Deniz Pilotu brövesi olmuştur.

 

 (III)   Balon Kuruluşu:

1 nci Balon Bölüğünün lağvedilişinden sonra, cephelere hareket etmek üzere hazırlanan 2 nci ve 3 ncü Balon Bölükleri 1919 yılı başlarında İstanbul Kâğıthane’de üslenmişlerdi.

2 nci Bölükte 976 ve 992 numaralarını taşıyan 800 metreküplük, 3 ncü Bölükte 965ve 988 metreküplük ikişer balon vardı. Bölüklerin kadrosu ise beşer subay, ikişer astsubay ve on beşer erden oluşuyordu.

1920 yılında Harbiye Nezareti bu iskelet haline gelmiş bölükleri de lağvetti. Malzemeler kısmen Hava Kuvvetlerine, kısmen de Maarif (Eğitim) Bakanlığına devredildi.

 

 (e) Hava Kuvvetlerinin Posta Telgraf Bakanlığına Bağlanma Girişimi: 

Müttefikler ile Alman ve Avusturya Hükümetleri arasında Haziran 1919'da yapılan barış görüşmeleri sırasında bu ülkelerdeki askeri havacılığın kaldırılmak istendiği ve ellerindeki uçakların ya imha edileceği ya da müttefiklere teslim edileceği söylentileri duyulmuştu. Almanya'dan yeni dönen Yüzbaşı Şakir Fevzi (sonraları general olan Fevzioğlu); Havacılık kuruluşunun Posta-Telgraf Bakanlığına devredilerek havadan posta taşıma hizmetinde görevlendirilmesi halinde uçakların kurtarılabileceğini ifade eden bir rapor hazırladı. Rapora göre "Posta Hizmetleri Müdüriyeti" kurulacak ve bu teşkilata bağlı olarak,

—Hava Posta Merkezleri.

Hava Posta Deposu.

—Hava Posta Menzilleri.

isimli üç şube hizmeti yürütecekti. Bu proje, Eylül 1919'da ülke havacılığının gelişmesine hizmet amacıyla Osmanlı Genelkurmayına sunuldu. İlk olarak İstanbul-Konya hattının tesisi öngörülüyordu. Harbiye ve Maliye Bakanlıkları arasında devir konusu ve işletme bütçeleri konularında sonu gelmeyen yazışma ve görüşmeler devam edip gitti. 1920 yılı başlarında bu yazışma ve tartışmalar hala sonuç vermediğinden ve İngilizler de bu girişime olumlu bakmadığından, uygulamasına geçilemedi.

Yüzbaşı Şakir Fevzi

 

(8) İstanbul'un İşgalinde İstanbul'daki Hava Birliklerinin Durumu:

İngiliz Donanma Komutanlığı, 8 Kasım 1919'da Yeşilköy Uçak İstasyon ve hangarlarının müttefik kuvvetleri tarafından işgal edileceğini İngiliz İrtibat Subaylığı aracılığı ile bildirerek, buradaki malzemenin 11 Kasım 1919'a kadar boşaltılmasını istemişti. Hava Kuvvetleri Müfettiş Muavinliğinde Piyade Yarbay Sadık bulunuyordu. Binbaşı Mehmet Ali ise, İstasyon Komutanlığı görevini yürütüyordu. 12 Kasım'da bir İngiliz uçak gemisi Yeşilköy'e yanaştı. Gemiden çıkan Teğmen Anker isimli bir İngiliz hava subayı, tesislerimizi dolaştıktan sonra 20 ton İngiliz uçak malzemesinin dekovil ile hangarlarımıza taşınacağını ve 24 İngiliz savaş uçağının hava yolu ile gelip Yeşilköy'de üsleneceği haberini verdi.

Müttefik işgal kuvvetleri ile beraber İstanbul'a gelen, Birinci Dünya Savaşı öncesi Türkiye'de hava uzmanı olarak görev yapan ilk uçuş okulu müdürü olan ve Türk havacı arkadaşlarını unutmayan Fahri Osmanlı Binbaşısı De Goys De Mezeyrac, Pilot Üsteğmen Mithat Tuncel ile iyi arkadaş idi.

  De Goys Pilot Üsteğmen Mithat Tuncel
 

Üsteğmen Tuncel derhal De Goys ile temas kurdu ve kısa süre sonra padişahın emriyle De Goys'un irtibat subaylığına atandı. De Goys İngilizler nezdinde girişimde bulunarak Yeşilköy'den taşınma işlemini geriye bıraktırmayı başardı. Meydan bir süre Türk, Fransız ve İngilizlerden oluşan karma bir istasyon halinde kaldı.

Eğitim uçuşlarına da engel olmadılar. Kalp hastası olan İstasyon Komutanı emekli oldu. Yerine Rasıt Yüzbaşı Nüzhet atandı. Daha sonra önce İngilizler, ardından Fransızlar meydanın boşaltılmasını istediler.

Yeşilköy'ün tahliyesinde, Kuvai Havaiye deposunun ele geçmemesi gerekiyordu. Tahliyeyi geciktiren De Goys deponun Fransızların eline geçmesini önlemişti. Depodaki malzeme Yeşilköy Camii’ne taşındı. Deponun bürosu Galata tarafından Rıhtım hanının alt katında idi. Ufak ve kıymetli malzemeler raflara yerleştirilip burada bulunduruluyor, dağıtımları buradan yapılıyordu. Bu malzemeler işgal kuvvetlerinin eline geçmemişti.

13 Kasım 1919'da Müttefik Donanması, savaşarak giremedikleri İstanbul'a demir atıyordu. Bir gün sonra da dokuz İngiliz, dört Yunan uçağından kurulu bir filo Yeşilköy'e indi. Bu filo 16 Kasım'da motorları arızalı üç uçağını, üç İngiliz, iki Yunan havacı ve 12 makinistle birlikte Yeşilköy'de bırakarak ayrıldı. İngilizlerin işgalinden bir, iki ay sonra, Yeşilköy'deki Türk uçuş faaliyetleri de sona ermişti.

Birinci Dünya Savaşından yoksul ve perişan çıkmış İstasyondaki hava erlerimizin, hangarlara taşınan çeşitli İngiliz yiyecek ve içecekleri ile yakacak malzemelerine karşı tutumlarını bahane eden İngilizler kesin tahliye emri verdiler.

 

(a)  Yeşilköy'ün Tahliyesi:

De Goys'un müdahalesine rağmen; İngilizlerin üç gün içinde Yeşilköy'ün tahliyesini istemeleri üzerine Yeşilköy yakınındaki Safraköy'de bulunan uçuş okulu, 600x750 metrelik uçuş alanı olup Çekmece-İstanbul yolunun kuzeyinde, Safraköy-Yeşilköy yolunun doğusunda idi. Okuldaki uçakların Maltepe'nin İdealtepe bölgesinin batısındaki düzlükte kurulan iki sabit ve iki portatif hangarlardan oluşan ve Maltepe uçak alanı adı verilen yere uçarak gitmelerine imkân olmadığı için, ilgililer 45 uçak ve ellerindeki malzemeleri deniz yolu ile taşımaya zorlandılar. Çok eski ve yıpranmış durumda olan 16 uçak Yeşilköy'de bırakıldı.

İşgal kuvvetlerinin personeli, verilen sürede boşaltılamayan malzemeyi istasyon dışına karlar üzerine attılar. İstasyondan nakil esnasında Rasıt Yüzbaşı Nüzhet İstasyon Komutan Vekili idi. Şam/Suriyeli olduğundan ordudan ayrıldı. Yerine Topçu Binbaşı Latif atandı. Binbaşı da bir ay sonra Anadolu'ya geçti. Yerine Rasıt Yüzbaşı İsmail Hakkı atandı.

 

(b)  Maltepe Uçak İstasyonu

Vapur İskelesi doğusu ile İdealtepe'nin batısındaki uçak alanında mevcut sabit ve portatif hangarlara taşınan uçakların büyük kısmı sığmıştı. Ayrı bir bakım atölyesi yoktu. Maltepe'ye intikal edenlerin çoğunluğu kısa süre uçmuş olan astsubay olan pilot adayları idi. Benzin yokluğundan Maltepe'de uçuş yapılamadığı için uçuş yeteneklerini kaybediyorlardı. Pilot adaylarına sadece teorik ders ve konferanslar veriliyordu. Uçuş Okulu bu durumdan şikâyetçi idi. Ancak, İngilizlerden uçuş izni almak mümkün değildi. Bu sebepten Osmanlı havacılarından olan ve Türk Hava Kuvvetlerinde eğitim gören ilk yabancı ülke subayları olan İran uyruklu Mustafa Han ve Hüseyin Han Ocak 1919'da terhis edildiler.

Astsubay Vecihi (Hürkuş) planlarını hazırladığı dört kanatlı bir av uçağı projesini Mart 1919'da amirlerine verdi. Amatörce hazırlanmış olan bu ilginç proje İstasyon Fen Memurluğu tarafından kabul edilmedi.

Maltepe İstasyonu'nda 31'i av, üçü eğitim ve 11'i keşif tipinde olmak üzere 45 uçak bulunuyordu.

 

 (9) Vatan Topraklarının İşgali:

 

(a) Doğu Anadolu:

12 Nisan 1919'da Ermeni ve Gürcüler Kars İli'ne girdiler.

 

(b)  Batı Anadolu:

29 Nisan 1919'da İtalyan kuvvetleri önce Antalya, 14 gün sonra da, 13 Mayıs 1919'da Kuşadası'na girdiler.

 

(c)  İzmir'in İşgali:

27 Ekim 1918 tarihinde İngiliz Akdeniz Donanma Komutanının sancak gemisi Agamemnon zırhlısında başlayan ateşkes antlaşması görüşmelerinde, Müttefik tekliflerinin 7 nci maddesinde "Müttefikler güvenliklerini tehlikeli gördükleri anda her stratejik bölgeyi işgal etme hakkının kabulünü" istiyorlardı. Bu görüşmelerde; İstanbul'un işgalinin düşünülmediği ve son anda Müttefikler safına geçmiş olan Yunan kuvvetlerinin, İstanbul ve İzmir'e gönderilmesinin söz konusu olmayacağına da değiniyorlardı. İngiliz Akdeniz Donanma Komutanı olan Amiral Arthur Calthrope daha sonra İstanbul'a İngiliz Silahlı Kuvvetleri temsilcisi olarak gelmişti.

İzmir şehrinin Yunan kuvvetleri tarafından işgalinin planlandığı haberi 7 Mayıs 1919'da İngiliz Hükümetinin temsilcisi olarak İstanbul'da bulunan Amiral Calthorpe'a duyurulmuştu. Amiral Calthorpe İzmir'in işgal edileceğini İzmir'deki 17 nci Kolordu Komutanı Korgeneral Ali Nadir'e ve Vali İzzet Bey'e aşağıda yazılan nota ile bildirmişti.

"İzmir İstihkâmları (topçu mevzileri) ve civarına savunma düzenine haiz bulunan arazinin Mondros anlaşmasının 7 nci maddesi gereğince 14 Mayıs 1919 öğleden sonra saat 14.00'de İtilaf Devletleri tarafından işgaline karar verildiği ve bu kararın Osmanlı Hükümeti'ne de bildirildiği" belirtiliyordu. Bu notada işgalin Yunan kuvvetleri tarafından yapılacağının belirtilmemesi; Oynanan oyunun ne derece çirkin, ne kadar adice ve iğrenç bir entrika olduğunu açıklamaktadır. 14 Mayıs 1919 gece yarısına yarım saat kala da Amiral Calthorpe Kolordu Komutanı ve İzmir Valisine ikinci bir nota vererek "Yunan birliklerinin yarın sabah İzmir'i işgal edeceğini" bildirmiştir.

 

(d)  Genelkurmay Başkanlığı'nda Yapılan Değişiklik:

Genelkurmay Başkanlığı'nda ani bir değişiklik yapıldı. 14 Eylül 1919 günü Mustafa Fevzi Paşa bu görevden alınarak 1 nci Ordu Müfettişliğine atandı.

Fevzi Paşa'nın Harbiye (Milli Savunma) Bakanı Şakir Paşa'nın İzmir'in muhtemel işgali karşısında takip edilecek yol hususunda görüşlerine katılmadığı, yani işgale silahla karşı konulması görüşünü savunduğu ve dolayısıyla İzmir'deki 17 nci Kolordu Komutanı Nadir Paşa'ya verilecek "Silahları teslim et" talimatına da karşı olduğu öğrenilmişti.

Genelkurmay Başkanlığına Tevfik Paşa kabinesinde Harbiye Bakanlığı yapmış olan Cevdet Paşa getirilmişti.

 

(e)  İzmir'in İşgali Haberi Karşısında Türk Resmi Makamlarının Tutumu:

Amiral Calthorpe'nin gönderdiği notayı alan 17 nci Kolordu Komutanı Korgeneral Ali Nadir Paşa Türk birliklerine İtilaf Devletleri kuvvetlerinin İzmir'i işgal edecekleri, İzmir'e girişlerinde olay çıkarılmamasını, karşı konulmamasını ve malzemenin tahrip edilmemesini emretmişti.

İzmir Valisi ise işgal haberi karşısında sessiz kalmayı uygun bulmuştu. İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal edileceğini İstanbul'dakiler duyduklarında şaşırıp kalmışlardı. Çünkü işgalden iki gün evvel İngiliz temsilcisi Amiral Calthrope Başbakan Damat Ferit Paşa'ya İzmir'in işgal edilmeyeceğine dair söz vermişti.

 

(f)  Yunanlıların Yaptıkları Katliam ve Yağmacılık:

İngiliz Amirali Calthorpe'nin onayına uyularak 15 Mayıs 1919 günü saat 07.30'da İzmir limanına ulaştırma gemileri girmeye başladı. 08.40'dan itibaren gemilerden Yunan askerlerinin karaya çıktıkları görüldü.

İzmir'de çıkan Anadolu Gazetesi 23 Ocak 1919 tarihli sayısında, çıkarmadan 110 gün evvel İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal edileceğini yazmıştı. İzmir'de bulunan azınlıklar İzmir'in işgali günü hazırlıklı idiler. 14 Mayıs 1919 tarihli nota da İzmir halkı tarafından biliniyordu.

Yerli Rumlar işgali başka kaynaklardan öğrenmişlerdi. Nitekim on binlerce yerli Rum ellerinde Yunan bayrakları ve çiçeklerle kordon boyunu kaplamış Yunan işgal kuvvetlerini çılgınca alkışlıyorlardı.

 

 (I)  Yapılan Dini Tören:

Efsun Alayının karaya ilk çıkan taburu İzmir Metropoliti Hiristostomos tarafından tantanalı bir törenle takdis edildi. Hiristostomos bayrağı öptü, tuz serpti ve sevinçten ağladığı görüldü. Dini tören üzücü olayların çıkmasında büyük rol oymamıştı. Yapılan dini törenden sonra Efsun Alay Komutanı ve sancağı ile sancaktan daha büyük bir Yunan bayrağı olduğu halde yürüyüş kolu, Kordon boyunca Hükümet Konağı-Kışla-Kokarcayalı yönünde Türk mahallesinden geçip Karantina'ya doğru ilerlemişlerdi.

 

(II)  Gazeteci Hasan Tahsin'in Şehit Oluşu:

Lord Curzon'un yanılmadığını ve/veya doğru düşündüğünü ispat edercesine katliam ve yağmacılık şiddetlenerek devam etti. Aile gizliliğinin dokunulmazlığı, din adamlarının ve dini kurumların kutsallığı ve ahlaki davranışları tanımayarak, sefil soygunculuk, yağmacılık ve tecavüz hareketleri sergileniyordu. Camilerin halı ve kilimlerine dahi tenezzül ediliyordu. Zincire vurularak denize atılan sandalcılar vardı.

Yunan çıkarmasından aylarca önce silahlandırıldığı anlaşılan yerli Rum çeteleri Yunan askeri ile işbirliği ediyorlardı. Yunan işgalinin ilk 48 saati içinde İzmir ve civarında öldürülen Türklerin sayısı 2000'nin çok üzerinde idi.

Olayların çoğu; İzmir limanı ve şehrini sıkı bir gözetim altında bulunduran Fransız ve İngiliz temsilcileri ile Avrupalı gözlemcilerin gözleri önünde cereyan ettiği için gerçeği gizlemeye kesinlikle imkân yoktu. Buna rağmen Atina basını;

"Yunan ordusu çiçek yağmuru altında İzmir'e girdi." Estia gazetesi; "İzmir kordon boyu Dünya yaratıldığından bu yana böyle bir manzara görmemiştir." diye açıklıyordu. Gazete "Saat 11.00 sularında bir karışıklık olmuş, Türk tarafından ateş edilmiş, Yunan kuvvetleri makinalı tüfeklerle cevap vererek ateş edenleri susturmuştur. Türkler arasında tutuklananlar olmuş, bunlar Averof savaş gemisine götürülmüştür. Bütün bu olaylar sırasında iki Efsun ölmüştür." diye özetlemişti.

Yerli Rumlar, mavi beyaz giymiş Rum kızları Yunan yürüyüş kolunun iki yanını sarmış vaziyette yürüyorlardı. Yerli silahlı Rumlar yürüyüş kolunun arkasında yer almışlardı. Yürüyüş kolu Kışla hizasını geçtikten sonra bir silah sesi duyuldu. Osman Recep Nevres (Hasan Tahsin) adındaki gazetecinin silahından çıkan kurşunlar, Efsun alayının bayrağını taşıyan eri yere yuvarladı. Yunanlılar Hasan Tahsin'i süngü darbeleriyle hemen şehit ettiler, terk edilen vücudu parçalanmış olarak bulundu. Tabanca sesi üzerine öndeki Efsun taburu önce geldiği yönde geri çekilip saat kulesi hizasında mevzilenerek tüfek ve makinalı tüfeklerle kışlanın kapı ve pencerelerine ateş etmeye başladılar. Daha sonra süngülü müfrezeler kışlaya girdiler. Kolordu Komutanı dahil olmak üzere, oradaki bütün subaylar ağır hakaretlerle esir kafilesi halinde Kordon boyunca yürütülerek Pasaport iskelesine, orada Efsun askerlerinden boşalan Patris gemisinin ambarına hapsedildiler.

Hasan Tahsin

Kafile gemiye götürülürken Türkler yaşasın Venizelos diye bağırmaya zorlanmıştı. Yol boyunca Yunanlı asker ve sivil ile yerle Rumlar ve hatta Rum kadınlarından ateş edilerek, bıçaklanarak, süngü ve dipçik darbeleriyle dokuz subay şehit edilmişti. 21 subay yaralanmış, 27 subay da kaybolmuştu.

Yunan kuvvetleri görülmemiş bir vahşetle Türkler üzerine saldırıyorlardı. Metropolit Hiristostomos, feslilerin öldürülmesi için sağa sola koşarak tahriklerde bulunuyordu.

Yunan şiddet hareketi 57 subayın öldürülmesi veya yaralanması ile sınırlı kalmamıştı. Şehirde sıkıyönetim ilan edilmiş, Türkler evlerinden çıkamamışlardı. Birçok yerde sivil Rumların bildikleri Türk evlerine girerek silahlı soygunlar yaptıkları, kadınların ırzına geçildiği ve karşı koyanları, rast geldiklerini kadın ve çocuk demeden öldürdükleri görülmüştü. Polis ve inzibat karakolları tamamen Yunan askeri birliklerinin ellerine geçtiğinden bu olaylara kimse müdahale edememişti. İzmir Valisi Kambur İzzet Yunanlıdan bir tokat yiyince Zito Venizelos diye bağırmış ve valiliğe devamını sağlamıştı. Yaşasın Venizelos diye bağırmayan Albay Süleyman Fethi Bey 16 Mayıs 1919 günü süngülenerek şehit edilmişti.

Yunanlıların Balta İle Öldürdükleri

Bir Türk Köylüsü Başında Poz Veren Yunan Askerleri

 

(III)  Lord Curzon'un Kanaati:

Lord Curzon'un 18 Nisan 1919'da yani Yunanlıların İzmir'i işgalinden evvel verdiği muhtırada; Yunanlıları aşağılayarak  "Selanik şehri kapılarından beş mil ötede asayişi devam ettirmekten aciz olan Yunan Hükümetine bütün İzmir ilinin nizam ve asayişini koruma görevi emanet edilebilir mi?" demişti.

Lord Curzon'un yanılmadığını ve/veya doğru düşündüğünü ispat edercesine katliam ve yağmacılık şiddetlenerek devam etti. Aile gizliliğinin dokunulmazlığı, din adamlarının ve dini kurumların kutsallığı ve ahlaki davranışları tanımayarak, sefil soygunculuk, yağmacılık ve tecavüz hareketleri sergileniyordu. Camilerin halı ve kilimlerine dahi tenezzül ediliyordu. Zincire vurularak denize atılan sandalcılar vardı.

Yunan çıkarmasından aylarca önce silahlandırıldığı anlaşılan yerli Rum çeteleri Yunan askeri ile işbirliği ediyorlardı. Yunan işgalinin ilk 48 saati içinde İzmir ve civarında öldürülen Türklerin sayısı 2000'nin çok üzerinde idi.

Olayların çoğu; İzmir limanı ve şehrini sıkı bir gözetim altında bulunduran Fransız ve İngiliz temsilcileri ile Avrupalı gözlemcilerin gözleri önünde cereyan ettiği için gerçeği gizlemeye kesinlikle imkân yoktu. Buna rağmen Atina basını;

"Yunan ordusu çiçek yağmuru altında İzmir'e girdi." Estia gazetesi; "İzmir kordon boyu Dünya yaratıldığından bu yana böyle bir manzara görmemiştir." diye açıklıyordu. Gazete "Saat 11.00 sularında bir karışıklık olmuş, Türk tarafından ateş edilmiş, Yunan kuvvetleri makinalı tüfeklerle cevap vererek ateş edenleri susturmuştur. Türkler arasında tutuklananlar olmuş, bunlar Averof savaş gemisine götürülmüştür. Bütün bu olaylar sırasında iki Efsun ölmüştür." diye özetlemişti.

 

(g)  Yabancı Basında İzmir'in İşgali İle İlgili Yazılar:

Ancak, olaylar dünya gazetelerinde ve özellikle İngiliz basınında hemen her gün Türk topraklarının işgaline ve Yunanlıların yaptıkları zulümlere ait haberler yayınlıyordu. Nitekim 31 Mayıs 1919'da Daily Express birinci sayfasında "İzmir'de Yunanlıların cinayetleri, silahsız Türkler soyuldu ve öldürüldü" gibi dikkat çekici ve ibret verici başlıklarla yazılar çıkmıştı.

Morning Post gazetesi 29 Mayıs 1919 tarihinde "İzmir'de kanlı karışıklıklar" başlığını taşıyan önemli bir yazı yayınlamıştı. Manchester Guardian gazetesi ise Daily Express gazetesinde çıkan haberleri doğrulamıştı. Ayrıca "Esirlerin Rumlar tarafından öldürülüşü, İzmir'de yüz kızartıcı olaylar" başlıkları altında da yazılar yazılmıştı.

Times gazetesinde İzmir'in Yunanistan'a ilhakını "Memleket menfaatleri bakımından felaketli" olacağını anlatan bir yazı çıkmıştı. İngiltere'de Avam Kamarası'nda milletvekili Albay Aubrey Herbert hükümetten "Yunanlıların İzmir'de ve müttefik savaş gemilerinin gözleri önünde esir Türkleri öldürdüklerinden Hükümet haberdar mıdır? Diye sormuştu. Bütün bunlar; Yunan hükümetini ve özellikle Başbakan Venizelos'u çok sıkıştırmış ve kötü durumda bırakmıştı.

 

(h)  Amerikan Gemileri:

İzmir limanında toplanmış olan yabancı savaş gemileri içinde Amerika Birleşik Devletlerine ait Arizona muharebe gemisi de vardı. Bu zırhlı 12 Mayıs 1919 Pazartesi günü dört torpido olduğu halde limana girmiş ve demir atmıştı.

 

(i)  Yunan Hava Kuvveti:

Yunan kuvvetleri İzmir'e çıktıktan sonra Seydiköy hava meydanına dört uçaklı bir hava birliği geldi. Yunan uçak bölüğünün pilotları deniz hava birliklerindendi.

 

(j)  Yunan İleri Harekâtı:

16 Mayıs'ta Urla, 17 Mayıs'ta Çeşme, 20 Mayıs'ta Torbalı ve 22 Mayıs'ta Menemen Yunan Silahlı Kuvvetleri tarafından işgal edildi.

 

 (k)  Çok Önemli Bir Emir:

Yurt içerlerine doğru yapılan hayasızca ve merhametsizce sürdürülen bu akımlar elbet bir gün durdurulacak ve bunun için de silaha ihtiyaç duyulacaktı. Bunu ilk defa takdir edenlerden birisi Harbiye Bakanı Şevket Turgut Paşa olmuştu. Mondros Antlaşmasına göre silahların müttefiklere teslimi gerekirken ve bu işi uygulamada en yetkili makamı işgal ederken antlaşmanın hükmünü hiçe saymış, çok cesurca davranmış ve 24 Mayıs 1919'da 56 ncı Tümen Komutanlığı Manisa'ya, silah ve cephane ve topları emin yerlere taşınarak düşmana bir tek fişek bile kaptırılmamasını emretmişti.

Yunan işgal kuvvetlerinin bölge halkına yaptıkları zulüm, Paris'te toplanan Amerika, İngiltere, Fransa ve İtalya temsilcilerinden oluşan Barış Konferansı'na duyurulmuş ve bir süre sonuç alınamamıştı.

 

(l)  Amerika, İngiltere, Fransa ve İtalya'nın Bir Türk Heyetini Dinleme Kararı Alışı:

Sadrazam Damat Ferit Paşa tarafından Paris'te yapılan Barış Konferansına bir mektup yazılmıştı. Bu mektupta Yunan işgal kuvvetlerinin vahşeti tarif ediliyor, önlenmesi isteniyor ve bir Türk delegasyonunu Barış konferansı tarafından dinlenmesi talep ediliyordu.

31 Mayıs 1919 tarihinde Barış Konferansı toplantısında bir Türk heyetinin dinlenmesine ve Damat Ferit'e bu yolda bir cevap verilmesine karar verildi.

Yunan kuvvetleri daha sonra Manisa ve Aydın'a doğru ileri harekâta başladılar.

 

(m)  Kimler Ne Dediler:

Lord Curzon 22 Ekim 1919'da da "İzmir'in Yunanlılar tarafından istilasına meydan vermek, yaptığımız hataların en büyüğüdür" demiştir.

Büyük Britanya İmparatorluğu Genel Kurmay Başkanı Sir Henry Wilson, bu konuda hatıra defterine; "...Bütün bu yapılanlar deliliktir, fenadır." yazarken,

Standart Baker adlı yazar da; Yunan ordusunun İzmir'e çıkarılmasını "İğrenç bir entrika" olarak tanımlıyordu.

Ünlü tarihçi Tonybee'nin yazdığına göre "15 Mayıs 1919'da yıkıcı bir kuvvet Batı Anadolu'ya bir anda volkan dehşetiyle saldırmıştı. Dünya Savaşı'nın sona erişinden altı ay sonra sivil halk ve silahsız Türk Askeri İzmir sokaklarında Yunan Silahlı Kuvvetleri ve taraflarınca öldürülmüş, İzmir'deki köyler tahrip edilmiş, çevre kan deryası haline sokulmuştu" diyerek Yunan davranışını kınıyordu.

 

(10)  İzmir'deki Havacılar:

15 Mayıs 1919'da İzmir işgal edilince, İzmir'deki hava subayları başta Üsteğmen Emin Nihat (Sözeri) olmak üzere çeşitli güçlüklere katlanarak, pek çoğu yaya yapılan yolculuktan sonra Maltepe İstasyonu'na geldiler. Mısır'da esir olup iade edilen havacılar ile İzmir'den gelen kafile Maltepe İstasyonu'nda misafir olarak kadroya alındılar. Bu arada Maltepe'deki uçakların tamiri için Edremit halkı aralarında topladıkları parayı istasyon emrine gönderdiler.

16 Mart 1920'de İstanbul'un resmen işgal edilişi ve Anadolu'da Kurtuluş Savaşı'nın başlaması ile Maltepe İstasyonu'nda bulunan havacılar Anadolu'ya geçme hazırlıklarına başladılar. Hava Kuvvetleri Müfettiş Vekili Yüzbaşı Ali Rıza arkadaşları ile gizli görüşmeler yaptıktan sonra Damat Ferit ile irtibat kurdu. Damat Ferit Anadolu'da yeni kurulan Milli Kuvvetlerin problem yarattıklarını düşünüyor, asi ilan edip üzerlerine kuvvet göndermeyi planlıyordu. Damat Ferit padişahın da olurunu alarak Milli Kuvvetlere karşı kozunu kullanmayı denedi. Bu koz bir kısım halkın manevi yönüne tesir edecek, onları kışkırtacak olan fetva idi.

 

(11)  Yayınlanan Fetvalar:

   (a) Şeyhülislamın Fetvası:

Bu fetva Şeyhülislam Dürri Zade Esseyid Abdullah tarafından hazırlanarak 11 Nisan 1920'de yayınlandı. Beyannamenin (fetvanın) kapsadığı hüküm şöyle idi.

"Halife Hazretlerinin iradesinde bulunan İslam şehirlerinde bazı hayırsız, fesat ve kötü kişiler anlaşıp birleşmişler ve kendilerine reisler seçmişlerdir. Bunlar Padişahın sadık tebaasını kandırıp yoldan çıkarmışlar ve onun emri olmadan ahaliden asker ve para toplamaya, zulüm ve işkence yapmaya, memurları azil ve nasbetmeye, hilafet merkezi ile memleketin istikbalini kesmeye, bu suretle makamının yetkilerine ihanet ederek her türlü fitneyi yapmaya koyulmuşlardır. Dağılmaları hakkında devletçe verilen emirden sonra hareketlerinde inat ettikleri takdirde halkı bunların kötülüklerinden kurtarmak için bunların öldürülmeleri şeriat hükümlerine göre farzdır."

 

(b)  İstanbul Hükümetinin Fetvası:

ANADOLU MİLLİ HAREKETİNE KARŞI İSTANBUL HÜKÜMETİNİN YAYINLADIĞI FETVA

(Beyannamenin aslı aşağıdadır)

11 Nisan 1920 gün ve 3824 sayılı Resmi Gazete.

Dünya düzeninin sebebi olan ve kıyamet gününe kadar Ulu Tanrının daim eyleyeceği İslam Halifesi Hazretleri veliliği altında bulunan İslam memleketlerinde bazı kötü kimseler, anlaşarak ve birleşerek ve kendilerine başkanlar seçerek Padişahın sadık uyruklarını hile ve yalanlarla aldatmakta, yoldan çıkarmaktadırlar. Görünüşte askeri beslemek ve donatmak bahanesiyle, gerçekte ise mal toplamak sevdasıyla, şeriata uymayan ve yüksek emirlere aykırı bir takım haksız ödemeler ve vergiler koymakta ve çeşitli baskı ve işkencelerle halkın mal ve eşyalarını zorla almakta ve padişah ülkesinin bazı köy ve şehirlerine saldırmak suretiyle tahrip ve yerle bir etmektedir. Padişah tarafından atanmış bazı dini, askeri ve sivil memurları istedikleri gibi memuriyetten çıkartmakta ve kendi yardakçılarını atamaktadırlar. Hilafet merkezi ile padişah ülkesi arasındaki ulaştırma ve haberleşmeyi kesmekte ve devletin emirlerinin yapılmasına engel olmaktadır.

Böylece, hükümet merkezini tek başına bırakmak, Halifenin yüceliğini zedelemek ve zayıflatmak suretiyle yüksek hilafet katına ihanet etmektedirler. Ayrıca Padişaha itaatsizlik suretiyle devletin düzenini ve asayişini bozmak için düzme yayımlar ve yalan söylentiler yayarak halkı azdırmaya çalıştıkları da açık bir gerçektir. Bu işleri yapan yukarıda söylenmiş elebaşları ve yardımcıları ile bunların peşlerine takılanların dağılmaları için çıkarılan yüksek emirlerden sonra bunlar, hala kötülüklerine inatla devam ettikleri takdirde işledikleri kötülüklerin memleketi temizlemek ve kulları fenalıklardan kurtarmak dince yapılması gerekli olup Allah'ın "öldürünüz" emri gereğince öldürülmeleri şeriata uygun ve farz mıdır? Beyan buyrula.

Cevap: Allah bilir ki, olur.

 

Dürri Zade Elseyid Abdullah

Bu suretle memlekette, dövüşmek kudretine sahip olan Müslümanların Halife Sultan Mehmet Vahdettin Hazretleri etrafından toplanıp kendilerine verilen emir üzerine asilerle savaşmaları vaciptir deniyordu. Şeyhülislam tarafından yayınlanan beyannameye ilaveler Padişah emri ile Damat Ferit Paşa'da bir beyanname yayınladı.

 

(c)  Damat Ferit Paşa Beyannamesi:

Bir takım kimselerin menfaat hissiyle, milli teşkilat unvanı altında meydana getirdikleri Fitne ve Fesadın, devletin siyasi durumunu bozduğunu, büyük devletlerin teveccühünü kırarak aleyhimize cereyanlar doğmasına sebebiyet verdiğini, anlaşma hükümlerinin yürütülmesinin bu yüzden ağırlaştığını, İzmir ve İstanbul işgallerinin bu yüzden olduğunu, bu devam ederse Anadolu'nun baştanbaşa istilaya uğrayacağını, vatanın gövdesi ile başının birbirinden ayrılacağını bu sebeple bu anarşiye sebep olanların idam edileceğini, bunlara caymış olanlardan bir haftaya kadar dönenlerin affedileceğini belirtmekte idi. Bu beyannameler Anadolu'nun her yakasına dağıtıldı. Anadolu'da cahil ve mutaassıp bazı kimselerin Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti'ne karşı ayaklanmasını ve kardeşkanı dökülmesine sebep olmuştu.

 

(12)  1919 Yılında Yurt İçindeki Ayaklanmalar:

Memlekette vatanseverler, işgal kuvvetleri dışında bir takım vatan hainlerinin başlattığı iç ayaklanmalarla da uğraşıyorlardı. 1919 yılındaki ayaklanmalar ve olaylar şöyle sıralanabilir.

11 Mayıs-19 Ağustos 1919 Ali Batıay
20 Ağustos-15 Eylül 1919 Ali Galip olayı
27 Eylül-4 Ekim 1919 1 nci Bozkır ayaklanması
20 Ekim-4 Kasım 1919 2 nci Bozkır ayaklanması
25 Ekim-30 Kasım 1919 1 nci Anzavur ayaklanması
26 Ekim-24 Aralık 1919 Şeyh Eşref ayaklanması
 

(13)  Alınan İdam Kararları:

11 Mayıs 1920'de Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları Harp Divanı'na verilip idama mahkûm ettirildi. Padişah yalnız Mustafa Kemal Paşa'nın idam hükmünü onayladı. Böylelikle milleti başsız kalacağını sanıyorlardı.

 

(14)  Havacıların İstediği Görev:

Yüzbaşı Ali Rıza, Başbakan ile yaptığı görüşmelerde Anadolu'daki kuvvetlere karşı gönderilecek olan Kiraz Hamdi Paşa komutasında teşkilatlanan Halife Ordusu veya İnzibat birliklerine bir uçak bölüğünün katılmasındaki faydaları anlattı. Bu bölüğün hazırlanması için izin istedi.

Esas gayesi Yüzbaşı Fazıl ile birlikte hazırladıkları gizli plan uyarınca bu bölüğü hazırlayıp Milli Kuvvetler safına geçirmek idi. Bu durumu, diğer subayların pek azı biliyordu.

1920 yılı Nisan ayı ortalarında Harbiye Bakanlığı'ndan beklenen emir geldi. Bu emre göre üç adet silahlı keşif tayyaresi hazırlanarak bir bölük kurulacaktı. Bölük Komutanlığına Yüzbaşı Fazıl tayin edildi. Damat Ferit hükümeti Milli Kuvvetleri ezmek amacı ile bir İnzibat Kuvveti ve Hilafet Ordusu kurdu. Milli Kuvvetler üzerine İnzibat Kuvvetleri göndermesi, bunları bir tayyare bölüğü ile desteklemesi, kardeşi kırdırmaya kalkması, kendisinin vatan haini olarak suçlanmasına sebep olmuştu.

19 Mayıs 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Damat Ferit Paşa'yı Vatan haini ilan etti. Bir hafta sonra da Türk uyrukluğundan çıkarıldı. Batı cephesindeki kuvvetlerin bir kısmı Ali Fuat (Cebesoy) Paşa komutasında, İzmit bölgesinde Hilafet Ordusuna karşı harekât düzenlendi ve Hilafet Ordusu dağıtıldı.

Ali Fuat Cebesoy

 

(15) Barış Antlaşması Toplantısı:

1 Mayıs 1920'de Müttefikler, Millet Vekilleri, Meclis Başkanı Tevfik Paşa'yı Paris'e çağırarak Osmanlı İmparatorluğu'na uygulamak istedikleri barış antlaşmasının şartlarını bildirdiler. Çok ağır olan bu şartlar derhal reddedildi. 10 Haziran 1920'de Damat Ferit Paris'e, karşı teklifimizi götürdü. Onu da Müttefikler kabul etmediler.

 

(16) Maltepe Uçak İstasyonu'ndaki Faaliyetler:

Alınan emre göre üç tayyarenin hazırlanması için gösterilen gayret insanüstü idi. Her türlü imkânsızlıklara rağmen 1 Mayıs 1920'de, biri eğitim diğeri silahlı keşif uçağı olmak üzere iki uçak uçuşa hazırlandı. Maltepe'deki polo sahası uçuş için en uygun olan olarak tespit edilmişti. Fakat İngiliz Komutanlığı alanın kullanılmasına izin vermedi. Yüzbaşı Fazıl, Veliefendi çayırından yararlanma imkânlarını araştırdıysa da, bundan da sonuç alınamamıştı. İngilizler havacılarımızdan yürekli kuşkulanıyorlardı. Ayrıca, Osmanlı Subaylarına karşı da çok kötü davranıyorlardı. Türk subaylarının İngiliz subaylarına selam verme mecburiyeti, bir baskı unsuru olarak kullanılıyordu. Baskı için subaylarımıza kimliklerini gösteren kartlar dağıtılmıştı. İngilizler selam vermeyen Türk subayını durduruyor, kartını alarak gerekli makamlara şikâyet ediyordu.1920 yılı Şubat ayında Rasıt Yüzbaşı İzzet ve Tevfik böyle bir durumla karşılaştılar. İngiliz subayına selam vermediklerinden 10 gün hapis cezası aldılar. Ancak, Yüzbaşı Tevfik bir İngiliz üsteğmenine selam veremeyeceğini savunduğundan 10 günlük hapis cezası kaldırıldı.

Meydanın hazırlanması; düzlüğün futbol sahasına çevrilip, temizlenmesi ve tesviyesi gizlenerek yapılmıştı.

Bir taraftan uçuş alanı aranırken diğer taraftan Maltepe'de tamir ve bakım faaliyeti büyük bir hızla sürdürülmekteydi. 6 Mayıs 1920 günü dört tayyare uçuşa hazır hale getirilmişti. Yüzbaşı Fazıl Bölük Komutanlığının yanı sıra, İstasyon Komutan Yardımcılığını da üzerine almıştı. Uçuş denemelerinin başlatılması için 10 ton benzin istenmişti. Pilotların esas niyetleri yavaş, yavaş etrafa yayılıyordu. Maltepe'den kaçışı orda bulunan erler biliyor ve etrafta ulu orta konuşuyorlardı. Söylentiyi Maltepe'deki bakkallar da duymuş, Yüzbaşı Fazıl'a gelerek alış verişlerini veresiye yapanların listesini vererek bunların ödeme yapmasını istemişlerdi. Maltepe'den kaçışın gizliliği zedelenmişti. İstanbul Hükümetinin yanlısı olan basında, (özellikle Peyam-i Sabah gazetesi) her gün Anadolu'daki Milli Kuvvetler aleyhine yayın yapıyorlardı. İngiliz haber alma servisi de konu ile ilgilendi ve meselenin içyüzünü anlayınca Yüzbaşı Ali Rıza Bey'in müfettişlik görevinden alınmasını istedi.

7 Mayıs 1920'de Harbiye Dairesi Havacılık Şubesi Müdürü Binbaşı Veli Bey müfettişliğe atandı. Aynı gün Yüzbaşı İzzet de başka bir makamdan Müfettiş tayin edildiğine dair emir aldı. Yüzbaşı Ali Rıza'nın azledildiği bildirilmemişti. Yüzbaşı Fazıl da bu konuda emir alınca, aynı günde dört müfettiş tayinli bir hava kuvveti meydana geldi. Böyle bir karışıklığın bir örneğini bulmak oldukça zordur. Yüzbaşı Ali Rıza planlarının tatbiki açısından durumun kötüye gittiğini görünce, kendisinin bağlı bulunduğu 21 nci Kolordu Komutanı emir vermedikçe görevini terk etmeyeceğini bildirdi ve diğer tayinler geçersiz oldu. Daha sonra uçuş müsaadeleri tamamen kaldırıldı ve Yüzbaşı Ali Rıza azledildi. Hava Müfettişi olarak da İstihkâm Binbaşı Veli Bey kesin olarak görevlendirildi. 28 Mayıs 1920 Pazartesi günü, Fransız ve İngilizlerden oluşan bir tetkik heyeti geldi, etrafı gezdi. Bu incelemede biri Nieuport Rus tayyaresini, diğeri de meydanın neden düzeltildiğini sordu. Heyete boş zamanlarda futbol oynadıkları cevabı verilmişti. İstasyondaki hava subayları kaçış planlarını ertelemek zorunda kaldılar.

İstihkâm Binbaşı Veli Bey

İstasyonda bulunan yedek Teğmen Şakir Hazım (Ergökmen) önce terhis edilmiş fakat sonradan tekrar Maltepe'de görev almıştı. Vecihi (Hürkuş) ve diğer astsubaylarla birlikte ve ellerindeki az miktardaki benzinden istifade ederek dört uçağı kaçırmak için acele bir plan yaptılar. 6–7 Haziran 1920 Pazar gecesi saat 02.00'de astsubay Vecihi, Kazım, Rıdvan, Mısır'dan esaretten dönen İsmail, yedek Teğmen Şakir Hazım (Ergökmen) ve sivil makinist Eşref bu kararı almışlardı. Teğmen Şakir Hazım karısını da Anadolu'ya götürecekti.

Aşağıdaki şekilde tayyarelere bindiler;

1 Fokker D-III Av tayyaresi Pilotu İsmail Zeki
1 Albatros C-II Keşif tayyaresi Pilotu Vecihi, Makinist Eşref ve Teğmen Şakir Hazım'ın eşi + bavulları
1 Albatros C-II Keşif tayyaresi Pilotu Teğmen Şakir Hazım ve Astsubay Rıdvan
1 Albatros D-III Av tayyaresi   Pilotu Kazım

Vecihi (Hürkuş), Kâzım, Rıdvan, Eşref, Teğmen Şakir Hazım ve eşi

 

(a) Maltepe Hava Alanı'ndan Kaçış:

Maltepe'den Anadolu'ya kaçış planını uygulayacaklardı. İlk olarak Fokker tayyaresi ile İsmail Zeki rule kaçırdı ve tayyaresi kırıldı. Onu takip eden Vecihi'nin üç kişilik uçağı, rasıt yerinde eşya ve iki kişi bulunduğundan ağırlığı nedeniyle havalanamadı ve yol kenarında bir hendeğe girip parçalandı. Astsubay Rıdvan ve Teğmen Şakir Hazım'ın keşif tayyaresi kalkmadı. İçlerinden yalnız Kazım Albatros'la kalkışını tamamlayabildi. Fakat o da İznik civarında bir bölgeye inerken telgraf tellerine takılıp kabotaj oldu. Bölük Komutanı Yüzbaşı Fazıl bu durum karşısında kıymetli ve gizli evrakları da alarak Teğmen Şakir Hazım, Sivil Makinist Eşref, Üsteğmen Muhsin (Alpagot), Üsteğmen Emin Nihat (Sözeri), Üsteğmen Rafet, Teğmen Avni, Sivil Pilot Hayri, İhya, Vecihi bir kısım astsubay ve erler ile birlikte Maltepe-Kartal yönünde kaçarak Adapazarı'na geçtiler. Kısa kalkış mesafeli bir meydandan gece yapılan bu uçuş denemesi aşırı bir cesaret gerektirir. Pilotların bu girişimi büyük bir fedakârlık örneğidir. Bu hareketin memleket severlik duygusu içinde gerçekleştirmek istenmesi takdir edilmelidir.

 

(b) Maltepe İstasyonu'nun Tahribi:

Yüzbaşı Fazıl'dan sonra İstasyon Komutan Vekilliği'ne Rasıt Yüzbaşı Sadettin atandı. 17 Haziran 1920'de de İngiliz kuvvetleri saat 16.00 sıralarında Maltepe İstasyonunu işgal ederek, sabit hangarları ve durumları nispeten iyi olan tayyareleri bomba ile tahrip ettiler ve hangarların dışındaki uçak ve malzemeyi yaktılar. İstasyon Müdürlüğü tekmil evrak ve muhasebe kayıtları ile birlikte yok edildi. İstasyonda bulunan malzeme ve eşya İngiliz erleri ve gayri Müslim halk tarafından yağma edildi. Erzak olarak, biraz fasulye ve zeytinyağı bırakıp geri kalanına da el koydular. Ertesi gün, geri kalan malzemeyi götürüp, nasılsa sağlam kalmış bir iki tayyareyi de yok ettiler. Böylece Maltepe İstasyonu dağıtılmış oldu.

 

(c) İstanbul'dan Anadolu'ya Geçiş:

İstanbul'dan Anadolu'ya gönderilen hasta veya esaretten dönen erlerimizin arasına kıyafet değiştirerek karışan Emin Nihat (Sözeri), Muhsin (Alpagut), Üsteğmen Rifat, Avni (Okar), Astsubay Hayri, İhya, Vecihi ve Makinist Eşref 15 Haziran'da Mudanya'ya ve oradan da Eskişehir yolu ile Konya'ya geldiler. Ayrıca İstanbul'daki pilot, rasıt ve makinistler birer, ikişer Anadolu'ya kaçmayı başarmış ve Kurtuluş Savaşı'na katılmışlardı. Bazı yazarlar Maltepe olayı ve Müfettişliğin lağvı konusunda Yüzbaşı Ali Rıza'yı suçlamışlardır. Ancak, Çanakkale'de ilk defa düşman tayyaresini düşüren, Anadolu'ya kaçış planlarını Fazıl ile birlikte hazırlayan ve İngilizler tarafından uçuş izni geri alınan bir komutan suçlanmamalıdır. (Yüzbaşı Ali Rıza'nın emekliye ayrıldıktan sonra geçimini sağlamak için taksi şoförlüğü yaptığı sıralarda, Kuleli öğrencilerini Üsküdar'dan Çengelköy'deki okula ücretsiz taşıdığı söylenmektedir.) Yüzbaşı Ali Rıza memleketini, o memleketin insanını ve askerini seven, yürekli ve iyi niyetli bir subay olarak anılmalıdır.

   (17) Osmanlı Hava Kuvvetlerinin Lağvı:

25 Haziran 1920'de Hava Kuvvetleri Müfettişliği de lağvedildi. Hava subayları personel işleri emrine, erler de inzibat kuvvetleri piyade deposuna devredildi. Osmanlı Hava Kuvvetleri personeli bu suretle dağıtılmış oldu. Osmanlı dönemi havacılığı sona ermişti. Harbiye Bakanlığı'nın bu konudaki yazısı şöyleydi.

  Harbiye Nezareti 25 Haziran 1920

 UMUM JANDARMA KOMUTANLIĞINA

Hava Kuvvetleri Müfettişliği lağv olunarak subaylarının personel işleri emrine ve erlerin inzibat kuvvetleri piyade depo taburuna verilmiş olduğu, Maltepe'de ve bilumum mıntıkanız dahilinde asayişin, tezyidi kuvvete çalışılarak doğrudan doğruya Jandarma ile tesis ve temini icap eylediği beyan olunur.

 

Harbiye Nazırı Vekili Namına

 

Ferik (İmza)

 

(18) Yunan Kuvvetlerinin Trakya'ya Saldırışı:

Müttefikler kendi barış antlaşmasının şartlarını kabule zorlamak için 20 Temmuz 1920'de Yunan Kuvvetlerini Trakya'ya saldırttılar. Doğu Trakya, Edirne, Tekirdağ, Kırklareli Yunanlılar tarafından işgal edildi.