Ben Kimim

 
 
 

YANARDAĞ PATLAMASI VE UÇUŞ GÜVENLİĞİ

 

    Yanardağlarının havacılık için ne kadar tehlikeli olduğunu anlamak ve onların etkilerinden korunmak için National Geography'nin hazırladığı “The story of BA flight 009” dokümanterini veya aşağıda anlatmaya çalışacağım olayları daima hatırlamak gerekmektedir.

    1982 yılının 24 Haziran'ında Londra'dan kalkıp Jakarta'ya gitmekte olan 009 sefer sayılı British Airways'e ait bir B-747 uçağı Malezya Kuala Lumpur'da yeni uçuş ekibiyle Jakarta'ya doğru yoluna devam ediyordu. Kalkıştan bir saat sonra 36 bin feette sorunsuz bir şekilde uçarken aniden başlayan olaylar, çok hızlı bir şekilde gelişerek dünyada gelmiş geçmiş en önemli havacılık mucizelerinden biri haline dönüşür.

    Uçuşun kaptanı Moody, B-747 eğitimini ilk alan pilotlardan biridir. FO Roger Greaves'in de 6 senelik bir B-747 tecrübesi vardır. Barry Townley-Freeman da uçuş mühendisi olarak görevlidir.

    Olumsuzluklar, önce kabinde sülfür kokan kesif bir dumanın belirmesiyle başlar. Kabin görevlisi bunu pilotlara rapor etmeye giderken, pilotlar da o sırada zifiri karanlıktan gelerek kokpit camına çarpan ışık zerrelerine şaşkınlıkla bakarak bunun ne olduğunu anlamaya çalışmaktadırlar. Uçuş mühendisi Townley-Freeman, bunun “St Elmo's Fire” diye adlandırılan ve elektrik yüklü bulutlardan atlayan elektronların neden olduğu ışık huzmeleri olup olmadığını sorar. Radarları, önlerinde hiçbir bulut göstermemektedir. Pilotlar uçağın iniş lambalarını yakarak ilerisini biraz daha iyi görmek ister. Fakat görebildikleri, sadece ince bir toz bulutu içinde olduklarıdır.

    Bu sırada kabinde uyurken şiddetli bir türbülansla uyanan yolcular da kanatların etrafında dans eden esrarengiz ve oldukça parlak bu ışık kümesini izlemeye başlar.

    Bu sırada havalandırma deliklerinden içeriye sülfür kokan dumanlar gittikçe artan bir yoğunlukta girmektedir.

    FO Greaves “Aman tanrım, dört numaralı motora bak, alev aldı” der… Aynı anda kaptan da kendi tarafındaki bir numaralı motordan alevler çıktığını görmüştür.

    Bütün bunlar olurken sanki bu korkutucu sahneyi tamamlamak için, uçağın gittiği istikamette parlak beyaz bir ışık kümesi görünmekte ve kabindeki sıcaklık ise gittikçe yükselmektedir.

    En sonunda uçağın dört motoru da birbiri ardından kısa bir süre içinde büyük patlamalarla devre dışı kalır. Kaptan mikrofonu eline alır ve “Bayanlar baylar kaptanınız konuşuyor. Küçük bir problemimiz var, dört motorumuz da durdu, elimizden gelen her şeyi yaparak durumu kontrol altına alacağız, lütfen sakin olun” der.

    Kaptan Moody ilk olarak FO’ya Endonezya hava trafik kontrolörlerine “MAY DAY” göndermesini söyler.

    Kaptanın bu kadar büyük bir olumsuzluğu bu kadar sakin ve açık bir şekilde dile getirmesi üzerine uçakta hiç panik olmaz. Herkes son derece sakin bir şekilde kaderine boyun eğerek en yakınında bulunandan teselli arar.

    Dışarıya bakan yolcular ise küllerden çizilerek opak hale gelmiş camlardan, kanatları kaplayan o esrarengiz ışığı ve uçağın motorlarından uzanan alevleri dehşetle izlemeye başlarlar.

    Neler olduğunu ve olacağını bilemeyen kabin çalışanları da hiçbir talimat almadan kabini derleyip toparlamaya başlayarak yolculara her şeyin kontrol altında olduğu hissini vermeye çalışır. Hiçbiri sükunetini kaybetmez ve her şeyin yolunda gittiği normal bir uçuştaymış gibi yolcularla sakin bir şekilde iletişim kurmaya devam ederler.

    Bu sırada arkalarından alevler çıkartan motorları dehşet içinde izleyen yolcular -sanki bir faydası olacakmış gibi- sürekli olarak çalışanları sorgulamaya devam etmektedir.

    Bir süre sonra motorlar susmuş ve arkalarındaki alevler kaybolmuştur. Fakat o esrarengiz ışıklar kanatların etrafındaki o gizemli danslarına devem etmekte ve uçak derin bir sessizlik içinde ve hızla alçalmaktadır.

    Kokpitteki uçuş ekibi, dev bir planöre dönüşen uçağı kontrol etmek için mücadele vermektedir. Uçuş ekibinin verdiği “Mayday” alarmı aşağıdakiler tarafından pek de inanılır görülmediğinden bir türlü anlaşılamamaktadır. Jakarta Kontrol en sonunda pilotların söylediklerini ve durumun ne kadar kötü olduğunun bilincine vararak onlara emercensi iniş için müsaade verir ve gerekli hazırlıkları yapar.

    'Mayday, Mayday. Jakarta control. Speedbird nine. We have lost all four engines. Repeat, all four engines. Now descending through flight level 3-5-0.'

    Bir B-747, motor gücü olmadan her 1000 feet yükseklik kaybıyla 10 mil mesafe süzülebilir. Bu formüle göre 35 bin feette motorları duran bu uçağın aşağı yukarı yarım saatlik uçuş takatı vardı. Fakat yarım saatlik süzülme sağlayacak bir süratte yapılacak bu uçuşun menzili onların Jakarta'ya ulaşması için hiç de yeterli değildi ve kaderlerinde denize iniş yapmak görünüyordu.

    Ekip devamlı olarak motorları tekrar çalıştırmayı deniyordu, eğer bir tanesi bile çalışsa bu onlara Jakarta'ya ulaşmak için yeterli gücü sağlayacaktı.

    Motorlar durur durmaz uçağın klima sistemi, dolayısıyla basınç sistemi de devre dışı kalmıştı. Pilotların kendi oksijenleri vardı fakat otomatik olarak devreye giren yolcu oksijen sistemi, onları optimum menzil için yavaş alçalmasıı durumunda onları canlı tutacak bir kapasitede değildi. Yolcular yüksek irtifada dayanamayacakları bir süre kadar oksijensiz kalacaklardı. Bu yüzden ekip en kısa zamanda oksijeni yeterli bir yüksekliğe erişmek için uçağın burnunu aşağı vererek uçağın alçalma hızını dakikada 6 bin feet yaparak hızlandırdı. 

    Kaptanın bu kararı yolculara kısa bir süre içinde oksijen kazandırdığı gibi motorlarına da yeniden hayat verecek olayları başlattı. Sıcak motorlarda eriyerek pallere yapışan küller aniden soğuma nedeniyle yapıştıkları yerlerden parçalanarak uzaklaştı. Bütün bu olaylar olurken pilotlar devamlı olarak birer birer motorları tekrar çalıştırmayı deniyordu. 13 bin feetde iken aniden pallerine yapışan parazitlerden kurtulan dört numaralı motor canlanarak uçağa gücünü verdi.

    Daha sonra diğer motorlar da birer birer canlanarak devreye girdi ve uçağı baştanbaşa büyük bir sevinç dalgası kapladı. Kısa bir süre sonra motorlardan biri tekrar devre dışı kalarak sevinçlerini yarıda kesse de zaten buna üzülecek zamanları da yoktu çünkü başka bir problemin daha farkına varmışlardı. Ve pilotların bu kötü rüyası ancak uçak tekerlerini piste koyana kadar sürecekti.

    Uçak çalışan üç motoruyla beraber havaalanına yaklaşmaya başladığında buzlu cama dönüşmüş kokpit camından dışarısı pek iyi görünmüyordu. Uçağın otomatik pilotu olduğu halde meydanın elektronik donanımları yetersiz olduğundan bunun da onlara pek faydası yoktu. Yani dışarısını görmeden manuel uçuş yapacaklardı.

    Kaptan camın bozulmamış kenarından görmeye çalışarak üç motorla mükemmel bir iniş yaptı. Artık yerdeydiler ve herkes çok sevinçliydi.

    Yapılan araştırmalar uçuşun olduğu gün Jakarta'nın güneydoğusunda Galunggung volkanının patladığını ve rüzgarın kül bulutlarını uçağın uçtuğu bölgeye taşıdığını gösterdi. Bulutların ise rutubet taşımadıklarından radarlarda da hiç görülmediği ve varlıklarının da olay olana kadar hiç bilinmediğini ortaya koydu.

    Uçağın bütün motorları ve camları değiştirilerek sefere kondu ve en kısa zamanda yeniden boyandı.

    Uçuş ekipleri bu olaydan sonra eğer rapor edilmemiş ise uçakta sülfür kokan duman ve kanatlarda elektriklenmenin uçağın böyle bir durumla karşılaştığının belirtisi olduğunu öğrendi.

    Diğer Volkan Olayları

    Daha üç gün önce Fin Hava Kuvvetleri’ne ait bir Boeing F-18 Hornet filosu, Finlandiya üzerinde rapor edilen ve görülen volkan bulutu olmamasına güvenerek yaptıkları eğitim uçuşundan büyük motor hasarlarıyla döndü.

    Uçuştan sonra motor civarında pudra kıvamında küller gören teknisyenler, yaptıkları boroskop muayenesinde bu volkanik küllerin motor içinde eriyerek yaptıkları hasarın resimlerini çekti.

    Fotoğraflar, küllerin motor çalışırken sıcaklığı 1000 C dereceye çıkan patlama bölümünde eriyerek buradaki soğutma kanalcıklarını tıkadığını gösteriyor. Bu tıkanma olduğunda zaten çok hassas toleranslarla çalışan bu motorların aşırı ısınarak parçalanmasına neden olabileceği rapor ediliyor. O gün sefere çıkan bütün uçakların motorlarının indirilerek açılacağı ve oluşan hasarın detaylı bir şekilde rapor edileceği yazılıyor.

    Fin Hava Kuvvetleri sınırları içindeki hava sahasının bu tür küllerden tamamen arınmış olduğunu tespit etmek üzere bu görev için hazırlanmış bir Hawk jet-trainer (with air-sampling equipment) hazır tutuyor. Kül bulutu ülkelerinden uzaklaştıktan sonra ülke hava sahasının temiz raporu bu uçak sayesinde toplanan verilerden hazırlanacak. Bu uçuş için toz bulutunun ülkeyi terk etmesi bekleniyor.

    Test uçağı değişik irtifalarda uçarak her katmanda kül oranını araştıracak ayrıca gördüklerini de rapor ederek sivil havacılığın uçak seferlerini başlatması için gerekli verileri temin edecek.

    Küllerden Yalnız Motorlar Arızalanmıyor

    Uçaklarda motorların yanı sıra diğer aksam da volkan külüne karşı çok hassas… The Korean Air olayında volkan külleri uçağın içindeki her türlü boşluğa ve kara kutulara nüfuz ederek kullanılamaz hale getirmişti. Sadece üç aylık bu uçağın bütün motorları, kara kutuları ve camları değiştiği gibi ayrıca baştanbaşa yeniden inşa edildi. Bir seneyi bulan bu işlem şirkete 80 milyon dolara mal oldu.

    Yalnız bizimkiler değil, dünyanın sivil otoriteleri de bu gibi durumlar karşısında çaresiz kalıp havanda su dövüyor. İşte ICAO experlerinin toplantısından çıkan rapor… Raporda hala volkan külü etkilerinin limitleri tespit edilip yayınlanamamış. Sivil havacılık otoriteleri hala hangi kriterlere dayanarak volkan külüyle kirlenmiş alanlara uçuş müsaadesi verebileceklerini bilmiyor.

 
Kaynak: Ünal Başusta, www.airkule.com