|
|
|
|
|
"BAŞKOMUTANLIK MAKAMINA |
|
1. Kırklareli'nde
bulunan uçak çatı altına
alınmıştır. Ancak bu
çatı uçağın sadece
yağmurdan korunmasına
yetmektedir. Uçaklara
özel bir hangarın inşa
edilebilmesi için paraya
ihtiyaç vardır. Henüz
İnşaat ödeneğinden
Kolorduya tek bir kuruş
para gönderilmemiştir. |
2. Uçak Bölük
Komutanının bu konudaki
yazısı ekte sunulmuştur.
Gerekli işlemin
yapılmasını arz ederim."
(Türk Havacılık Tarihi
I, sayfa 128) |
|
2 nci
Kolordu
Komutanı |
Tümgeneral
Hasan
İzzet |
|
|
"BAŞKOMUTANLIK YÜKSEK
MAKAMINA |
|
Bu sabah saat altıyı on
geçe Pilot Teğmen Nuri
ile rasıt olarak uçan
Topçu Teğmen Sadık'ın
uçağı, motordaki iki
silindirin piston
kollarının kırılması
sebebiyle Tunca ile
Meriç Nehri arasındaki
ağaçlık bir bölgeye
düşmüş ise de pilot
Teğmen Nuri'nin mahareti
sayesinde uçağa ve
pilotlara bir şey
olmamıştır. Uçakta
meydana gelen küçük
çaptaki hasarın uçuş
okulunda veya tamir için
gerekli alet ve
malzemenin buraya
gönderilmesi halinde üç
dört gün içinde yerinde
tamir edilerek uçağın
faal hale
getirilebileceğini arz
ederim."
(Türk Havacılık Tarihi
I, sayfa 128) |
|
Sol Cenah
Ordusu
Kurmay
Başkanı |
Kurmay
Yarbay Enver
(*) |
|
(*) Bu tarihten 6 ay
sonra Genelkurmay
Başkanı ve Savunma
Bakanlığına yükselecek
olan meşhur Enver Paşa. |
|
TÜRK HAVACILARI
BAŞARILI UÇUŞLAR
YAPMAYA BAŞLIYOR.
1913 YILI ŞUBAT
AYINDA DÜŞMAN
KUŞATMASI ALTINDAKİ
EDİRNE ŞEHRİNE BİR
UÇAK GÖTÜREMEYEN
PİLOTLARIMIZ ARADAN
SEKİZ AY GEÇTİKTEN
SONRA ÜÇ UÇAKTAN
TEŞKİL EDİLEN BİR
KOL HALİNDE YEŞİLKÖY
- EDİRNE - YEŞİLKÖY
GİDİŞ DÖNÜŞ SEFERİNİ
BAŞARIYLA
TAMAMLIYORLAR |
|
|
Ordunun Çatalca'dan Edirne'ye kadar
ileri harekatını, arada muhtelif
meydanlara inerek takip eden
uçaklarımız, Edirne ve
Kırklareli'nin düşman işgalinden
kurtarılmasıyla bu bölgedeki meydana
yerleşmişlerdi. Görev tamamlandıktan
sonra geriye intikal emri verilince
Yeşilköy'e dönüşte arada hiçbir
meydana inmeden ilk defa uzun bir
uçuş yapılması planlandı. Bu
tarihten bir süre önce Fransız
Pilotu Bleriot'un Manş Denizini
geçerek İngiltere'ye inmesi dünya
çapında bir olay olmuştu. Edirne -
İstanbul arasındaki uzaklık ise Manş
denizinin yaklaşık üç katı
mesafesinde idi. Bu bakımdan o
tarihte bu mesafeyi uçmak büyük bir
başarı olarak kabul ediliyordu. |
"BAŞKOMUTANLIK YÜKSEK
MAKAMINA |
|
24
Ekim günü Kolordu
Telgraf Kıt'ası
Subaylarından Muhabere
Üsteğmen Hami ile uçak
pilotu Teğmen Nuri'nin 3
saat 5 dakikalık bir
uçuştan sonra
Yeşilköy'de Hava Okulu
meydanına indiği, Okul
Komutanlığının
telgrafından
anlaşılmıştır. |
Askeri önemi her gün
biraz daha artmakta olan
havacılığın, ülkemizde
de gelişip ilerlemesine
doğru atılan bu başarılı
adımdan ne kadar gurur
duyuyorsak, bu uçuşu
tecrübe etmek
isteyenlerin görev
sevgisi ve cesaretlerini
de o kadar takdir
ediyoruz. Diğer
uçucuları da teşvik
ederek gayrete getirmek
üzere bu subayların
10'ar Lira parayla
mükafatlandırılmasını
emir ve tensiplerinize
arz ederim."
(Türk Havacılık Tarihi
I, sayfa 129)
|
|
9 ncu
Kolordu
Komutanı |
General
Mehmet Ali |
|
|
Pilot Teğmen Nuri'nin bu
seyahatinden birkaç gün sonra Pilot
Yüzbaşı Salim de uzun bir uçuş
yapmıştır. |
Kırklareli'nden kalkan Yüzbaşı Salim
ve rasıdı Kurmay Yüzbaşı Kemal,
İstanbul'a yaklaşırken çok kapalı ve
alçak bulutlarla kaplı bir havayla
karşılaşmışlar, pusulanın da 15
derece hata yapması neticesinde
İstanbul'un güney batı
istikametinden Marmara denizini
aşarak Manyas Gölü yakınlarına
inmişler ve geceyi civardaki bir
köyde geçirdikten sonra ertesi sabah
Bandırma'ya, oradan da Yeşilköy'e
uçmuşlardır. Bu suretle bir gün
arayla ilkinde bilmeden, ikincisinde
bilerek Marmara denizi Türk
Pilotları tarafından ilk defa
aşılmıştır. |
Uçuşlar ilerleyip pilotlarımız
tecrübe sahibi oldukça önce iki uçak
kol uçuşu yapıyor; bunda da
melekeleri artınca üçlü kol uçuşuna
başlıyorlardı. |
14 Kasım 1913 günü pilotlarımızın üç
uçaklık bir kol halinde Yeşilköy -
Edirne - Yeşilköy gidiş dönüş
uçuşunu başarmaları o günün
şartlarına göre önemli bir havacılık
olayı sayılmaktadır. Bu uçuşu
gerçekleştiren pilotlarımız
şunlardır: |
Birinci uçakta Yüzbaşı
Fesa |
İkinci uçakta Üsteğmen
Fethi |
Üçüncü uçakta Üsteğmen
Fazıl |
|
Pilotlarımız sabah saatlerinde
Yeşilköy'den kalktıktan sonra, çok
bulutlu bir havada Büyükçekmece -
Silivri - Çorlu - Lüleburgaz -
Babaeski - Havsa hattını takiben 1
saat 50 dakika sonra Edirne'ye
ulaşmışlardır. |
Öğle yemeğini Edirne'de yedikten
sonra tekrar havaya kalkan
pilotlarımız, kapalı bir havada uzun
süre, bulut üzerinde uçtuktan sonra
saat 16.20'de Yeşilköy'e
inmişlerdir. |
O tarihten daha 8 ay önce düşman
kuşatması altındaki Edirne'ye bir
uçak götürülebilmesi için kiralık
yabancı pilot arandığı düşünülürse,
havacılarımızın kısa süre içinde
oldukça ileri bir eğitim seviyesine
ulaşmış oldukları anlaşılmaktadır. |
HAVACILIKTAKİ
YENİLİK VE
GELİŞMELERİN
YAKINDAN TAKİP
EDİLEBİLMESİ İÇİN
BİR HAVACILIK
DERGİSİ
ÇIKARILMASINA
İHTİYAÇ DUYULUYOR |
|
|
Avrupa'ya uçak fabrikalarını ve
havacılık kuruluşlarını incelemeye
giden subaylarımız, bu ülkelerde
havacılık konularında pek çok
derginin yayımlanmakta olduğunu ve
havacılıkla ilgili bütün yenilik ve
gelişmelerin bu dergiler vasıtasıyla
yakından takip edildiğini
görmüşlerdi. Bizde de böyle bir
dergi çıkarılmasının gerekli
olduğuna inanan Kurmay Albay
Süreyya'nın bu konuda üst makamlara
yazdığı yazı şöyledir: |
"Havacılık teşkilatımızın henüz
başlangıcında bulunduğumuz hepimizce
bilinmektedir. Gelecek yıllarda
birçok yerde uçak bölüklerimizin
kurulacağı da tabiidir. |
Şimdiye kadar havacılık sınıfına
katılan ve ilerde de katılacak olan
subaylarımızı Avrupa'da havacılık
konusunda her dakika meydana gelen
yenilik ve gelişmelerden bilgi
sahibi etmek üzere «Havacılık» ismi
altında ve şimdilik yeterli sayıda
basılacak bir derginin çıkarılması
gerekli görülmektedir. Böyle bir
dergiye Ordudaki subaylarımız kadar
uçak ve balonlar hakkında bilgi
sahibi olmak isteyen siviller de
abone olabileceklerdir, Uçucularımız
havada karşılaştıkları olayları ve
tavsiyelerini bu dergide bizzat
yayınlamak suretiyle diğer
arkadaşlarını da bu tecrübelerinden
haberdar edeceklerinden, havacı
subaylarımızın fikren gelişmelerine
çok hizmet edilmiş olacaktır.
Dergiyi yayınlama masraflarının
yılda 50 lirayı geçmeyeceği
fikrindeyim. Bu masrafın bir
kısmının da abonelerden alınacak
para ile karşılanacağı düşünülürse,
az bir fedakarlıkla bu derginin
çıkarılması mümkün olabilecektir.
Durumun incelenerek gerekli işlemin
yapılmasını arz ederim."
(Türk Havacılık Tarihi I, sayfa
133) |
TÜRK
HAVACILIK
TARİHİ»
KİTABINDA,
HAVACILIĞIMIZIN
|
KURULUŞ
YILLARINDAKİ
DURUMUNA
ŞU
TEŞHİS
KONULUYOR: |
"BAŞSIZ
BİR
TEŞEKKÜL" |
|
|
|
|
Havacılığın ilk kuruluş yıllarında
birçok aksaklıkların olduğu,
idaresizlik ve geçimsizliklerin
meydana geldiği, "Türk Havacılık
Tarihi" kitabında şöyle
anlatılmaktadır: |
"Bir işin doğru gitmesi istenilirse,
o işi yapacak insanların başına
yetki sahibi bir başkanın
getirilmesi lazımdır. |
Bu başkanın yetkisi, sorumluluğun
derecesi nispetinde büyük olmalıdır. |
Yurdumuzda yeni kurulmaya başlayan
havacılığın sağlam bir temele
oturtularak geliştirilebilmesi için
görevin başına sorumluluk ile aynı
derecede yetki sahibi birinin
getirilmesi lazımdır. Nedense bu
yapılmadı ve ilk günden itibaren
havacılığımız başsız çalışmaya
başladı. |
Her ne kadar Savunma Bakanlığında,
İstihkam Dairesinin bir şubesine
bağlı, bir veya birkaç subay bu işle
uğraşıyorsa da burası bir komutanlık
makamı olmadığı gibi gerekli
yetkileri de taşımıyordu. Teşkilat
itibariyle en büyük birlik
Yeşilköy'deki Hava Okulu idi. Bu
okulun komutanlığına Binbaşı Mehmet
Cemal getirilmiş ise de bir müddet
sonra görevden alınarak yerine
İstihkam Binbaşısı Veli getirilmiş,
bir süre sonra o da değiştirilmişti. |
Başsızlığın doğurduğu idaresizlik ve
geçimsizlik esasen yeni kurulmakta
olan havacılığımızı çok sarsmıştı.
Yazdığı raporlar, verdiği seri
kararlarla iyi bir amir olduğunu
anladığımız Kurmay Albay Süreyya'nın
havacılığımızın başına bir komutan
olarak getirilmemesine şahsen çok
üzüntü duymaktayım. Hatta imkan
verilip de kendisi uçakla uçmasını
öğrenmiş olsa idi havacılığımıza
büyük hizmetleri dokunabilirdi.
Albay Süreyya'nın Avrupa'dan yazıp
gönderdiği raporda: «Adalara karşı
yapılacak hava harekatını bizzat
kendi elimle idare etmek isterim»
şeklindeki ifadesi ne kadar
yerindedir ve ne kadar içtenlikle
söylenmiştir."
(Türk Havacılık Tarihi I, sayfa 158) |
HAVA OKUL
KOMUTANLIĞI
GÖREVİNDEN GERİ
ALINMASI SEBEBİYLE
SAVUNMA BAKANLIĞINA
BİR DİLEKÇE YAZAN
BİNBAŞI MEHMET
CEMAL, İDARESİZLİK,
DÜZENSİZLİK VE
AKSAKLIKLARDAN
ŞİKAYET EDEREK
BUNLARDAN BİR ÇOK
ÖRNEKLER VERİYOR |
|
|
Hava Okul Komutanlığı görevine
atandıktan bir müddet sonra başarılı
olamadığı gerekçesiyle Savunma
Bakanlığı tarafından bu görevden
geriye alınan Binbaşı Mehmet
Cemal'in Savunma Bakanlığına verdiği
dilekçesinde belirtmiş olduğu
şikayet konularının ağırlığını
lojistik sorunların teşkil ettiği
görülmektedir. |
Görevden alınan bir subayın duyacağı
üzüntü ve kırgınlık hislerinin
etkisiyle dilekçe sahibinin konulara
objektif bir gözle bakamayabileceği
düşünülebilir. Bununla beraber
dilekçe, bir havacı komutanın o
devirde karşılaştığı güçlükler
hakkında olaylara ışık tutması
bakımından çok ilgi çekici
bulunmuştur: |
"SAVUNMA BAKANLIĞINA |
|
Bizde havacılıktan
istifade edilememesinin
sebepleri aşağıdaki
maddelerde arz
edilmiştir. |
1. Havacılığın askeri
sahadaki faydaları
tarafımızdan takdir
edilerek verilen bir
emirle 6 subay pilot
eğitimi, 5 subay da
teknik eğitim görmek
üzere benim
başkanlığımda geçen yıl
üç ay müddetle Fransa'ya
gönderilmiştik. |
2. Bu mesleğe edilen
kötülük tahsilimiz ile
beraber başlamıştır.
Eğitime gönderildiğimiz
R.E.P. Uçak Fabrikası
Fransa'da iyi tanınmış
bir fabrika değildir.
imal ettiği uçakları
Fransa Hükümeti kabul
etmedi ve fabrika iflas
ederek kapanmaya mecbur
oldu. Bizlere her gün
kırık dökük uçak vererek
eğitim yaptırdılar. Kurs
süremizi büyük
güçlüklerle geçirerek
bütün yokluk ve
kötülüklere rağmen
gayret ve azimle
çalışmamız sayesinde
diplomalarımızı almaya
hak kazandık. |
3. Teknisyen kursuna ise
yeterli eleman
gönderilmediğinden;
herkesi belli bir
branşta ihtisas sahibi
yapmak gerekirken
bilakis herkes her şeyi
öğrensin dediler. Bir
gün kanatlarda çalışan
kişi ertesi gün motorda
çalıştı. Bu sebepten
teknisyenler hiçbir şey
öğrenemeden geri
geldiler. |
4..Fransa'ya
uçak temini için gelen
heyet, çok kötü durumda
olan dört, beş uçaktan
başka bir kaç da
otomobil aldı. Yıllarca
kullanılmış olduğundan
hiç bir aksamında hayır
kalmamış durumdaki bu
otomobiller Sirkeci'de
gümrükten çıkarılıp
Yeşilköy'e zor
getirilebildi. |
5. R.E.P. Fabrikasına
sipariş edilen uçakların
tecrübe ve tesliminde
hazır bulunmam fabrika
tarafından teklif
edildi. Bu uçakların
evvelce kaza geçirmiş ve
çürüğe ayrılmış
uçakların parçalarından
yapıldığını bildiğim ve
gördüğüm için fabrikanın
teklifini kabul
etmeyerek durumu bağlı
olduğum daireye
bildirdim. Maalesef bu
uçaklar yine de kabul
edildi. |
6. Eğitimimizi
tamamlayıp İstanbul'a
döndüğümüzde Hava
Okulunun inşa edilmiş ve
her şeyi hazır
bulacağımızı ümit
etmekte iken, maalesef
üzerinden henüz senesi
geçmeden kapıları çökmüş
iki hangar ile içinde
birbiri üzerine yığılmış
10 - 15 uçak bulduk.
Subayların ne
oturacakları, ne de
yatacakları bir yeri
vardı. Küçük bir
tamirhane bile
yapılmamış, uçak yedek
parçaları temin
edilmemişti. Hatta bir
kaza halinde acil
ihtiyaç duyulacak sargı
bezi dahi yoktu, kısaca
büyük bir yokluk içinde
kaldık. |
7. Bristol fabrikası
tarafından gönderilen
uçakların Yeşilköy'de
Fen Şubesi heyetince
teslim kontrolleri
yapıldığı sırada fabrika
tarafından gönderilen
usta bir İngiliz pilotun
havada yapmış olduğu
gösteriler beğenilerek
uçağın çok güzel olduğu
söyleniyordu. Sayın
heyet üyelerine hitaben:
«Uçağı mı satın
alacağız, yoksa uçağın
pilotunu mu satın
alacağız ve bu uçağı
ilerde kim kullanacak?»
diye sordum. «Tabii siz
kullanacaksınız»
dediler. O halde pilotla
birlikte kontrolde bizim
de bulunmamızın
gerektiğini söyledim,
kabul ettiler, Yeşilköy
üzerinde yaptığımız kısa
bir uçuş esnasında
uçağın ağırlık
merkezinin bozuk
olduğunu hissettim.
Çünkü uçak fırtınaya
tutulmuş vapur gibi
sallanmakta idi.
Motorunda biraz tekleme
varsa da benzininin
kötülüğü yüzünden
olduğu, uçağın kuyruğuna
biraz kurşun bağlandığı
takdirde ağırlık merkezi
bozukluğunun da
giderileceğini
söyleyerek uçağı kabul
ettiler. Şimdi bu uçağın
arka tarafında kurşun
levhalar asılı ve sıcak
havalarda bir kişiden
fazla adam kaldırmıyor.
Bu uçakların
İngiltere'de devir
teslimini yapmak üzere
giden arkadaşlarımızdan
Yüzbaşı Refik,
makamınıza takdim ettiği
raporunda bu uçaklarla
ilgili birçok mahzurları
belirtmişti. |
8. Balkan Harbinden önce
Almanya'dan satın
aldıktan iki uçak için
birçok paralar sarf
ederek iki Alman pilot
ve iki makinist
getirdiler. Gelen
Almanları üç arkadaşımla
beraber emrime vererek
bir müfreze teşkil
ettiler ve her türlü
ihtiyaçtan mahrum
olduğumuz halde bizi
Kırklareli'ne
gönderdiler. Yüksek
malumlarıdır ki koşum
hayvanları ve cephane
arabaları olmayan bir
topçu bataryasından hiç
bir şey beklenemeyeceği
gibi her vasıtadan
mahrum iki uçaktan da
bir şey beklenemeyeceği
pek tabii idi. Buradan
hareketimizden sonra
birkaç gün yolda yağmur
altında kalan uçakların
motor kısımlan tamamen
pas tutmuş, kanat ve
gövdenin ahşap kısımları
ıslanarak evsafını
kaybetmiş olduklarından
kurutularak onarılmak
istenilmiş ise de
uçakların içine
sığdırılabileceği
samanlık vesaire gibi
kapalı bir yer
bulunamadığından
onarılmaları mümkün
olmadı. 3 ncü Kolordu
tarafından tedarik
edilen bir örtü ile
İstasyon civarında bir
sundurma yaparak
onarımlarına başlanmakta
iken Kırklareli'ne
düşmanın yaklaşması
üzerine, uçakları
yerinde tahrip etmek
mecburiyeti hasıl oldu.
Batı Ordusuna gönderilen
iki uçak da aynı
felakete uğrayıp
mahvoldu. |
9. Yapılan hatalar
gözardı edilerek
eğitimimizin yeterli
olmadığı ileri sürüldü
ve Fransa'dan yüzlerce
lira ücret ile pilot
getirildi. Bunlardan
kimisi kaza yapıp uçağı
kırarak, kimisi
uçakların harp uçağı
olamayacağını ve hiçbir
işe yaramayacağını
belirterek ayrılıp
gittiler. Bu durum
hepimizi çok üzdüğünden,
gerektiğinde Fransa'da
eğitim gören pilotumuzu
İngiltere'den aldığımız
uçakta, İngiltere'de
eğitim gören pilotumuzu
Fransa'dan aldığımız
uçakta uçurmak zorunda
kaldığımız halde çok iyi
başarılar kazandık. |
10. Hava Okuluna
Komutan olarak atandığım
günden beri yokluklar
yüzünden çekmiş olduğum
sıkıntıyı tarif edemem.
Dört ay önce istenilen
uçak yedek parçalan
elimize geçmez ve her iş
böyle aksaklıklar içinde
sürüp giderse başarıya
ulaşılmasını beklemek
boşunadır. |
Kırılan bir parçanın
onarımı için önce Fen
Şubesine yazı yazılıyor,
Fen Şubesi, Topçu
Dairesine yazıyor, Topçu
Dairesi Savunma İmalat
Müdürlüğüne yazıyor,
Savunma İmalat
Müdürlüğü, Zeytinburnu
Fabrikasına yazıyor. Bu
yazışmalar haftalarca
zaman alıyor, bu arada
işler sürüncemede
kalıyor, uçaklar faal
edilemiyor ve verilen
uçuş görevleri
yapılamıyor. |
11. Bilindiği gibi her
rütbenin, her makamın
bir yasal yetkisi, bir
de sorumluluğu vardır.
Bağlı olduğumuz daire,
Hava Okulunun her işine
en küçük ayrıntısına
varıncaya kadar
karışarak ve her şahsa
ayrı ayrı emirler
vererek Hava Okul
Komutanının yasal
yetkisini ayaklar altına
almıştır. Elde mevcut
bulunan belge ve yazılar
bu iddianın gerçek
olduğunu ispat etmeye
kafidir. |
12. İyi bir teşkilat
kurulursa havacılığımız
ileri gider. Almanya'da
ve diğer yabancı
ülkelerde olduğu gibi
havacılık müstakil
olarak bir şube haline
getirilir ve bu şubeye
arkadaşlarımızdan bir
ikisi tayin edilirse
Hava Okulunun gelişmesi
daha başarılı olur.
Zaten her yerde rasıt
uçucular kurmay subaylar
arasından seçildikleri
için Genelkurmay ile
irtibatımız tabii olarak
zaten mevcuttur. |
13. Alınan uçakların
miktar ve cinsleri ile
savaş kabiliyetleri
aşağıdaki çizelgede
belirtilmiştir: |
ADET |
CİNSİ |
DÜŞÜNCELER |
1 |
R.E.P. |
İki kişilik
olup 200
metreden
yüksek
irtifalara
çıkamaz ve
çok kötü
imal
edilmiştir. |
1 |
R.E.P. |
Tek kişilik
eğitim uçağı
olup daha
uçuş
tecrübesi
yapılırken
motoru
patladı,
yedek
silindirler
takıldı. |
1 |
R.E.P. |
İlk uçuşa
başlayan
öğrenci
pilotların
yerde rule
eğitimleri
için
kullanılmaktadır. |
1 |
R.E.P. |
Harp uçağı
olup Yüzbaşı
Nuri'nin
idaresinde
Selanik'e
gönderilmiş
ve orada
terk
edilmiştir.
. |
1 |
R.E.P. |
Harp uçağı
olup benim
Yeşilköy
üzerinde
uçuş
yaparken
düşüp kazaya
uğradığım
uçaktır. Bu
uçağın
onarılmasına
özen
gösterilmemiştir. |
1 |
R.E.P. |
Harp uçağı
olup Yüzbaşı
Nuri'nin
idaresine
verilmiş ise
de bir
kişiden
fazla
personel
taşımadığı
için harp
değeri
yoktur. |
1 |
R.E.P. |
Harp uçağı
olup
Yugoslav'lar
tarafından
ele
geçirilmiştir.
(Makedonya'da) |
1 |
Anzani |
Eğitim için
getirtilmiş
ise de
havada 20
dakikadan
fazla
kalamaz ve
arzu edilen
İrtifaya
çıkamaz. |
1 |
Duperdussin |
Yüzbaşı
Fesa'nın
idaresine
verilen bir
harp uçağı
olup 1 saat
15 dakika
havada
kalır. Bir
harp değeri
yoktur. |
1 |
Duperdussin |
Yüzbaşı
Fesa'nın
idaresine
verilen bir
harp uçağı
olup
Celalettin
bey
tarafından
hediye
edilmiştir.
Bir harp
değeri
yoktur. |
1 |
Bristol |
Yüzbaşı
Salim'in
idaresine
verilen bir
harp uçağı
olup bir
kişiden
fazla
taşımaz.
Kuyruğunda
kurşun
bağlıdır.
Harp değeri
yoktur. |
1
|
Bristol |
Üsteğmen
Fazıl'ın
idaresinde,
harp değeri
var
zannediliyorsa
da bu henüz
ispat
edilmemiştir. |
2
|
Harlan |
Hiçbir
harp
kabiliyeti
olmayıp
Kırklareli'nde
tahrip
edilen
uçaktır.
|
1 |
Bleriot |
Fransa
hükümetinin
kabul ettiği
en iyi
uçaklardan
biri olup
eski
Genelkurmay
Başkanı Rıza
Paşa
tarafından
hediye
edilmiş ve
Selanik'te
kalmıştır. |
1 |
Mars |
Yeni
getirilen
uçaktır.
Değerli bir
Alman pilotu
ile Çorlu'ya
kadar
gidilmiştir.
Lakin
Fransız
uçaklarına
nazaran harp
kabiliyeti
azdır. |
1 |
Mars |
Gelibolu'ya
gönderilmiş
ise de,
hiçbir
vazife
görmeden
rüzgarın
tesiri ile,
onarılmayacak
derecede
hasarlanmıştır. |
2 |
Bristol |
Fabrikaya
sipariş
edilen çift
kanatlı
uçaklar olup
henüz
memlekete
gelmemiştir. |
|
14.
Yüksek makamlarınıza
takdim edilen yukarıdaki
çizelgeden de
anlaşılacağı üzere halen
elimizde harp değeri
olan uçağımız yoktur.
Havacılık teşkilatı için
maalesef hiçbir şey
yapılmamıştır. Bu
mesleğin
yüceltilmesinin, Fransa
Hükümetinin çok titiz
incelemelerden sonra
ordusu için kabul ettiği
uçaklardan temin
edilmesiyle ve
havacılıkla ilgili
faaliyetlerin bu işin
ehline verilmesiyle
mümkün olacağını arz
ederim."
(Türk Havacılık Tarihi
I, sayfa 161) |
|
Eski Hava
Okul
Komutanı |
Binbaşı
Mehmet Cemal |
|
|
Binbaşı Mehmet Cemal'in bu
dilekçesi Savunma Bakanlığında bütün
şimşekleri üzerine çekmiştir. Dört
subaydan teşkil edilen bir komisyon
dilekçeyi incelemiş, dilekçedeki her
maddeyi ayrı ayrı cevaplayan
komisyon, raporunun sonunda Binbaşı
Mehmet Cemal'in suçlu olduğu
kanaatine vararak hakkında
soruşturma açılmasını teklif
etmiştir. Teklif uygun görülerek
Binbaşı Mehmet Cemal mahkemeye sevk
edilmiştir. |
ESKİ HAVA OKUL
KOMUTANININ
MAHKEMEYE VERİLMESİ
OLAYININ YORUMUNU
YAPAN "TÜRK
HAVACILIK TARİHİ"
YAZARI, BÜTÜN
TARTIŞMALARIN VE
GEÇİMSİZLİKLERİN
SEBEBİNİ
BİLGİSİZLİĞE,
HAVACILIĞI İDARE
EDEN BİR BAŞIN
BULUNMAMASINA VE
HAVACI KOMUTANLARIN
OMUZLARINA YÜKLENEN
SORUMLULUK
DERECESİYLE
MÜTENASİP YETKİNİN
VERİLMEMESİNE
BAĞLAMAKTADIR |
|
|
"Türk
Havacılık Tarihi» kitabının yazarı :
«Geçmişteki bu tartışmalara karışmak
istemem. Yalnız hakikatin ortaya
çıkması için tarafsız olarak birkaç
sözle kanaatimi yazmak
mecburiyetindeyim» demekte ve şu
görüşlere yer vermektedir: |
1. Binbaşı Mehmet Cemal'in
dilekçesinde belirttiği aksaklıkları
Okul Komutanlığından ayrıldıktan
sonra değil, görevde iken bildirmesi
ve çare araması daha uygun olurdu. |
2. Aksaklıkların kaynağı,
havacılığı yönlendirip sevk ve idare
edecek bir başın bulunmamasıdır.
Bunun en güzel misali, Fen Dairesi 2
nci Şubesinin Harlan ve Bristol
uçaklarının alımıyla ilgili verdiği
cevapta görülmektedir. Fen İşleri
Şubesi tam bir şube zihniyetiyle:
«Biz bu işi yapmadık. Savunma Bakanı
böyle istedi» diyerek kendilerinin
herhangi bir zan altında bulunmasını
önlemek gayretindedir. Halbuki bu
işlerin yapıldığı yer şube idi. Eğer
uçakların durumu kötü ise yüksek
makamlara bildirmeleri gerekirdi. |
3. Binbaşı Cemal'in uçuşunun
zayıf olması muhtemeldir. Çünkü
Fransa'da bulunduğu müddet zarfında
pek az uçabilmiş ve memlekete
döndükten sonra belki de hiç
uçmamıştı. Pilotlar özellikle
başlangıç devrelerinde alışkanlık
kazandıkları uçaklarla daha iyi
uçabilirler. Değişik uçakla uçması
bir yana, pilotun sandalyesinin
altına veya arkasına yerleştirilen
minderlerden birinde bir değişiklik
yapılması bile tecrübesiz pilotlar
için uçuşu çok zorlaştıran bir
olaydır. Onun için Bristol uçağının
ağırlık merkezinin bozuk olduğunu
söylemesi, belki de yanlış bir
hissin sonucudur. |
4. Bütün tartışmaların ve
geçimsizliklerin, belgisizlikten
meydana geldiği açıktır, Pilotlar
yetişmedikleri ve
yetiştirilmedikleri için uçuşu
karşılarında daima bir tehlike
olarak görmüşler ve ona
alışamamışlardır. Elde bulunan
birkaç uçak kazada kırılmasın diye
atılgan ve uçuşta daha fazla
kabiliyetli olan birkaç pilota uçuş
görevleri verilmiş, uçuşları
nispeten zayıf ve çekingen olanlar
kenarda kalmış, gün geçtikçe
kendilerine olan itimatlarını da
kaybetmeğe başlamışlardı. Binbaşı
Cemal'in ve diğer iki arkadaşının
uzun bir aradan sonra uçmak
teşebbüsünde bulunmaları ve uçakları
kırmaları, onların pilotluktan
büsbütün çekinmelerine sebep
olmuştu. Belki düzenli bir eğitim
ile bu subaylar da İyi birer pilot
olabilirlerdi. |
5. Havacılıkta görgünün ve
istenen her şeyin kısıtlanmadan bol
bol bulunmasının büyük tesirleri
vardır. Avrupa'da iyi havacıların
yetişmesinin belli başlı sebebi,
görgü ve uçak sayısının fazla
oluşudur. Bizde bunlar yoktu. Bir
havacının gelişmesine yarayacak
vasıtaların hiç birisi yoktu.
Avrupa'daki meşhur pilotlar binlerce
pilotun arasından seçilip meydana
çıkmışlardı. Bizde ise pilot sayısı
yirmiyi bile bulmamıştı. |
6. Balkan Savaşı başlamasaydı
Yeşilköy'de toplanan küçük hava
birliğinden belki daha iyi neticeler
alınabilirdi. Çünkü sonraları
fedakarlıklarını, kahramanlıklarını
gördüğümüz atılgan havacıları örnek
tutarak diğerlerinin de aynı yolda
yürümesi pek ala mümkündü. Fakat
savaş esasen sayısı çok az olan bu
havacıları dağıtmış ve kendilerinden
istifade imkanlarını en az seviyeye
düşürmüştü. |
Buna rağmen eldeki üç beş uçak
ile pilotlarımız yapabileceklerinin
ve yapılması mümkün olanın en
iyisini başarmışlardır."
(Türk Havacılık Tarihi I, sayfa 176) |
AVRUPA'DA
HAVACILIK SÜRATLE
GELİŞİYOR |
|
|
1910-1913 yılları, başta Avrupa
ve Amerika olmak üzere dünyanın
birçok ülkelerinde çeşitli hava
gösterilerine ve hava yarışmalarına
sahne oluyordu. Politik ve ticari
gayelerin güdüldüğü bu hava
yarışmalarında ortaya büyük para
ödülleri konuyor ve büyük reklamlar
yapılıyordu. Hemen her gün havacıkla
ilgili bir buluş veya hava
yarışmasıyla ilgili bir konu Avrupa
ve Amerikan gazetelerinin birinci
sayfalarında baş haber olarak yer
alıyor ve bu konular halkın çok
ilgisini çekiyordu, Hava
yarışmalarında ortaya konulan
ödüller 150.000, 200.000 hatta
250.000 Frank'ı buluyordu. Bu kadar
para, o günün şartlarında bir servet
demekti. Halk aynen bir sirke gider
gibi avuç dolusu giriş ücreti ödeyip
hava gösterilerinin yapıldığı
meydanları dolduruyor ve havalarda
taklalar atan bu korkusuz pilotları
aynı bir sirk cambazını seyreder
gibi seyrediyordu. |
Hele 1913 yıllarında Pegoud
isimli Fransız pilotunun bir tesadüf
eseri akrobasi hareketlerini
bulmasıyla gösteriler daha da
renklendi. |
Pilot Pegoud, tek kişilik bir
uçaktan paraşütle kurtulma denemesi
için atladıktan sonra, pilotsuz
kalan uçağın birdenbire yere
düşmeyerek uzun süre havada değişik
hareketler yaptığını hayretle gördü.
Bunun üzerine hemen diğer bir uçağa
binerek, pilotsuz uçağın yaptığı
hareketlerin benzerini yapmağa
çalıştı. Bu suretle uçakla helezoni
iniş, viril, luping ve ters uçuş
gibi akrobasi hareketleri uygulanmış
oluyordu. |
O yıllarda Avrupa'da pilotlar
arasında düzenlenen uzak mesafe
yarışları, hem uçak fabrikalarını
imalat kalitelerini
mükemmelleştirmeye zorluyor hem de
pilotları teşvik ederek havacılığın
her geçen gün biraz daha gelişmesine
yardımcı oluyordu. |
1910 yılında Fransa'da «Doğu
Dairesi» ismi verilen 782
kilometrelik hava mesafe yarışmasına
35 pilot katılmıştı. Bundan sonra
1500 kilometrelik «Avrupa Dairesi»
yarışı yapıldı. Bu yarışa 23 ayrı
uçak fabrikası tarafından imal
edilen uçaklarla katılan 70 pilot
kıyasıya mücadele ettiler. |
Uzak mesafe uçuşları bir meydan
üzerinde yapılan uçuşlar kadar kolay
olmuyordu. Meydan üzeri uçuşlarda,
pilot birkaç uçuştan sonra çevreye
hemen alışabilir, inişe yaklaşırken
hangi noktada gazı keseceğini,
nerede inişe geçeceğini kısa zamanda
öğrenebilir. Motorda bir arıza olsa
altındaki meydana inebilir. Fakat
uzak mesafelere yapılan uçuşlar
bundan biraz farklıdır. Pilot
bilmediği bir arazi üzerinde
uçmaktadır ve çevrenin yabancısıdır.
Yolu kaybetmek ihtimali vardır.
Ormanlar, dağlar, derin vadiler
tehlikelerle doludur. Pilot birçok
düşüncelerin etkisi altındadır. Bu
yüzden sinirleri biraz gergindir.
Mesafe uzadıkça pilotta yorulma
belirtileri görülür. İnilecek
yerdeki meydanlar pilot için meçhul
olduğundan uzun uçuşlardan sonra
inişler kötü olabilir. Pilot günlük
güneşlik bir havada meydandan
kalktıktan sonra o meydandan
uzaklaştıkça yağmur, bulut, rüzgar
ve fırtınalarla kaplı hava
durumlarıyla karşılaşabilir. |
Bütün bu tehlikelere ve zorluklara
rağmen insanoğlunun meçhullere
ulaşma merakı, kimsenin
başaramadığını başarmak içgüdüsünün
yanında, ortaya konan astronomik
ödülleri kazanma hırsıyla uçulan
mesafeler her gün biraz daha
artıyordu. |
İSTANBUL-KAHİRE
HAVA SEFERİ |
|
|
Avrupa'daki uzak mesafe uçuşlarının
benzeri denemeler Türk Pilotları
tarafından da yapılmaya başlanmıştı. |
24 Ekim 1913 tarihinde Pilot Teğmen
Nuri, Muhabere Üsteğmen Hami ile
birlikte Edirne - İstanbul uçuşunu
tamamladıktan bir iki gün sonra
Pilot Yüzbaşı Salim, Kurmay Yüzbaşı
Kemal'le birlikte Kırklareli -
Manyas uçuşunu yapmışlardı. Ondan
bir ay sonra da Yüzbaşı Fesa,
Üsteğmen Fethi ve Üsteğmen Fazıl, üç
uçaktan teşkil edilen bir kol ile
İstanbul - Edirne - İstanbul
arasındaki uçuşu gerçekleştirerek
bir günde 400 kilometreden fazla bir
mesafeyi kat etmeyi başarmışlardı. |
Balkanlarda henüz sona eren savaşın
sıcaklığı geçmeden ufuklarda daha
büyük bir savaşın sıcaklığı
hissedilmekte idi. Balkan Savaşında
Rumeli'nin elden gitmesinden sonra
ülkenin geriye kalan kısımlarında
yaşayan halkın ekserisi İslam'dı. Bu
İslam ülkeleri arasında birliğin
pekiştirilmesi için denizlerde
gemilerin bayrak göstermesi gibi,
Türk Bayrağını taşıyan uçakların da
İslam ülkelerini ziyaret ederek
Mısır'a kadar ulaşması bir çeşit güç
gösterisi olacaktı. Bu amaçla iki
uçağımızın İstanbul - Kahire hava
seferini yapması kararlaştırıldı ve
hemen hazırlıklara girişildi. |
İstanbul - Kahire arasında inilmesi
planlanan ara meydanlarda uçakların
bakım ve ikmali için gerekli
tedbirler önceden alındı. İnilecek
meydanlarda uçaklar içirt yeterli
miktarda benzin ve yağ stok edildi.
Bu meydanlara uçakların ihtiyaç
duyacakları buji, karbüratör, gergi
teli, tekerlek, uçuş aletleri ve bir
kısım yedek parça gönderildi.
Ayrıca, uçakların kırım geçirmeleri
halinde ihtiyaç duyulacak kanat,
iniş takımı gibi büyük ana parçalar
Konya ve Halep meydanlarında
depolandı. Bu görev için seçilen
pilotlardan Yüzbaşı Fethi'nin
uçağını karadan takip etmek üzere
Makinist Teğmen Cemal, Yüzbaşı
Nuri'nin uçağını karadan takip etmek
üzere de Makinist Teğmen Murat
görevlendirildi. Makinist subaylar
yanlarına takım çantalarını alarak
karadan yola çıktılar.. |
Uçulacak mesafe 2500 kilometreyi
buluyordu. İki uçak İstanbul'dan
kalkarak Eskişehir - Afyon - Konya -
Ulukışla - Adana - Halep - Humus
-Beyrut - Şam - Kudüs - Elariş -
Portsait meydanlarına indikten sonra
Kahire'ye ulaşacak, oradan
İskenderiye'ye uçulacak ve seyahat
sona erecekti. |
Pilot Yüzbaşı Fethi ve Pilot Yüzbaşı
Nuri 16 Ocak 1914 günü yağmurlu ve
alçak bulutlu bir havada
Yeşilköy'den ayrı ayrı hareket
ettiler. |
Yüzbaşı
Fethi Bleriot tipi bir uçakla
uçuyordu. Rasıdı Yüzbaşı Sadık'tı. |
Yüzbaşı Nuri Duperdussin tipi bir
uçakla uçuyordu. Rasıdı Yüzbaşı
İsmail Hakkı idi. |
Yüzbaşı Fethi seyahatin ilk durağı
olan Eskişehir'e olaysız indi,
Yüzbaşı Nuri yağmur ve bulutların
uçuş rotasını iyice kapatması
yüzünden daha fazla ilerlemeyerek
Yeşilköy'e geri döndü, birkaç gün
sonra hava düzelince tekrar
Yeşilköy'den kalktı. Eskişehir'e
yaklaşırken Bozüyük yakınlarında,
benzin deposu musluğunun kopup
yerinden fırlaması yüzünden depodaki
benzin tamamen boşalınca civardaki
bir düzlüğe mecburi iniş yaptı. Olay
yerine gelen makinist Teğmen Murat
tarafından uçak tamir edildikten
sonra uçuşa devam edildi. |
Yüzbaşı Nuri, Ulukışla - Adana
arasındaki rotada uçağının 3000
metre yükseklikteki Toros Dağlarını
iki kişiyle geçemeyeceğini
hesapladığından Ulukışla'ya indikten
sonra rasıdı Yüzbaşı İsmail Hakkı'yı
trenle Adana'ya gönderdi ve kendisi
tek olarak Toros Dağlarını aşıp
Adana meydanına geldi. |
Yüzbaşı Fethi ise Beyrut'a doğru
uçarken karbüratör arızası sebebiyle
mecburi iniş yapmak zorunda kaldı.
Engebeli bir araziye yapılan mecburi
inişte uçağın tekerlek ve pervanesi
kırıldı. Yer ekipleri tarafından
getirilen yedek tekerlek ve pervane
takılıp uçak tamir edildikten sonra
uçuşa devam edildi. |
Bu bir iki küçük olayın dışında uçuş
Şam'a kadar normal cereyan etmişti. |
İstanbul'da Genelkurmay Başkanlığı
ve Savunma Bakanlığı, uçuş yolu
boyunca kalkış ve iniş yapılan
meydanlardan ulaşan telgraflar
vasıtasıyla, pilotlarımızın seferini
adım adım takip ediyordu. Artık
yolun iyice sonuna yaklaşıldığı
düşünülüyordu ki, ilk acı haber
Şam'dan geldi. Pilot Yüzbaşı Fethi
14 Şubat 1914 günü Şam'dan Kudüs'e
gitmek üzere havalanmıştı. Fakat
Kudüs'e varamadan Taberiye gölü
yakınlarında Şumriye kasabasının 500
metre civarındaki kayalıklara
düşerek rasıdı Yüzbaşı Sadık'Ia
birlikte şehit olmuştu. |
Kazanın oluş sebebi hakkında çeşitli
yorumlar yapılmıştır. |
Yüzbaşı Fethi'nin uçağının
makinisti. Teğmen Cemal, kazanın
oluş şeklini şu şekilde izah
etmiştir: |
"Yüzbaşı Fethi daha ziyade
Duperdussin uçaklarıyla uçuyordu.
Bunların uçuş performansları oldukça
iyiydi. Fakat elimizdeki bu tip
uçaklar eskimiş olduğu için Yüzbaşı
Fethi'ye en son gelen Bleriot tlpl
bir uçak verilmişti. Bu uçakların
teknik bakımından en mahzurlu tarafı
baş ve kuyruk tarafındaki benzin
depoları idi. Uçak dalışa geçtiği
sırada ağırlık merkezi ön tarafa
kayıyor ve uçağı dalıştan çıkarmak
oldukça güç oluyordu. |
Yüzbaşı Fethi'ye Şam meydanından
kalkmadan önce, yol boyundaki
Kuneytre'ye bir mektup atması için
şehir eşrafından bazıları ricada
bulunmuşlardı. Uçak o noktaya
gelince mektup atmak için dalışa
geçti. Halbuki oldukça dik arazide
ve deniz seviyesinden aşağıda olan
Taberiye gölü civarında şiddetli
hava cereyanları olurdu. Dalıştan
çıkışta uçağın kanatları bu yüke
dayanamadığından kırıldı ve uçak
gölün kenarına düştü."
(Türk Havacılık Tarihi I, sayfa 188) |
Kazanın oluşundan on beş gün kadar
sonra hava teşkilatımızın başına
getirilen Fransız Binbaşısı De Goys
ise, kazanın oluş şeklini şöyle izah
etmiştir: |
"Kaza sebebi hakkında henüz kesin
blrşey söyleyememekle beraber
sanıyorum ki buna şiddetli hava
cereyanları değil, uçuş sırasında
kumanda tellerinden bazılarının
kopması ve bu yüzden uçağın, pilotun
kumandasından çıkarak düşmesi sebep
olmuştur. Kumanda tellerinin
kopmasından bir çok kazalar atlatan
bu uçakların yeterli derecede tamir
edilememiş olmasının, bu üzücü olaya
yol açtığını tahmin ediyorum."
(Türk Havacılık Tarihi I, sayfa
188) |
Hiçbir şeyden habersiz Şam'a gelen
Yüzbaşı Nuri, sevdiği arkadaşlarının
o gün şehit olduklarını öğrendi.
Şam'da yapılan askeri törenle onları
kendi elleriyle, Selahattin Eyyübi
Türbesinde toprağa verdi. |
İlk yapılan uçuş planına göre
Yüzbaşı Nuri'nin Kudüs ve Elariş
üzerinden Mısır'a uçması
gerekiyordu. Fakat İstanbul'dan
verilen bir emirle eski rotanın
değiştirilerek, bu meydanlara
uğramadan sahil boyunca uçuşa devam
edilmesi istendiğinden Yüzbaşı Nuri
de uçarak Yafa'ya geldi. |
Artık Mısır'a iyice yaklaşılmış,
arada yalnız bir merhale kalmıştı. |
Yafa'dan uçulacağı gün pilotlar uçak
başına geldiklerinde rüzgarın kalkış
yapılacak istikamet olan deniz
tarafından değil de ters taraftan,
dağların istikametinden estiği
görüldü. Oysa dar bir sahil
şeridinde bulunan Yafa meydanından
dağların istikametine kalkış yapmak
mümkün değildi. |
Civardan bütün halk toplanmış,
uçağın kalkışını heyecanla
bekliyordu. Uzaklarda, Nil nehri
kıyılarında Mısır Hükümeti, gelecek
Türk uçağını karşılamak üzere büyük
hazırlıklar yapıyordu. |
Yüzbaşı Nuri'nin kalkış için acele
etmemesi, rüzgar deniz tarafından
esinceye kadar beklemesi
gerekiyordu. Belki bir veya iki gün
bekleyecekti. Fakat pilotlarımız
çeşitli hislerin tesiriyle, belki de
uçağın kalkışını seyretmek için
toplanan halkı daha fazla
bekletmemek için arka rüzgarla
kalkışa geçtiler. Uçağın deniz
istikametinde yerden kesilip bir
müddet deniz sathına çok yakın
mesafeden uçtuktan sonra dönüşe
girdiği ve dönüş içinde iyice
süratsiz kalarak kanat ucuyla denize
çarptığı ve suya gömüldüğü görüldü. |
Sahilden kayıkla yetişen Yafa'lılar
uçağın rasıdı Yüzbaşı İsmail
Hakkı'yı kurtarmışlardı. Ancak Pilot
Yüzbaşı Nuri maalesef kurtarılamamış
ve şehit olmuştu. |
Yüzbaşı Fethi ve Yüzbaşı Sadık'ın
uğradığı kazadan beş gün sonra
arkadaşları gibi şehitlik
mertebesine ulaşan Yüzbaşı Nuri de
Şam'da Selahattin Eyyubi Türbesinde
çok sevdiği silah ve kader
arkadaşlarının yanında toprağa
verildi. |
Bu üç kahraman havacımızın tam
hedeflerine ulaşacakları bir zamanda
şehit olmaları Türkiye'nin her
tarafında büyük bir üzüntü yarattı. |
En kıymetli havacılarımızı
kaybetmiştik. Ancak görev
tamamlanmamıştı. Başlanmış olan bu
seferin bitirilmesi gerekiyordu. |
Pilot Yüzbaşı Salim İlkuçan,
Bleriot tipi uçağıyla yanında rasıt
Kurmay Yüzbaşı Kemal olduğu halde
Beyrut'tan uçuşa başlayarak, ilk
uçuş planında yer alan Kudüs, Elariş
ve Portsait'e de uğradıktan sonra 5
Mayıs 1914 günü başta Hidiv Abbas
Hilmi Paşa olduğu halde kendilerini
karşılayan Mısır halkının coşkun
sevgi gösterileri arasında Kahire'ye
ulaştılar. |
İstanbul - Kahire uçuş seferi,
acı tecrübelerle ve arkada üç şehit
bırakıldıktan sonra tamamlanmış
oluyordu. |
TÜRK
HAVACILIĞININ
GELİŞTİRİLMESİ İÇİN
AVRUPA'DAN UZMANLAR
GETİRTİLİYOR |
|
|
Balkan Savaşı bittikten sonra
Ordu ve Donanmanın geliştirilmesine
yeniden başlandı. Savaş bütün
acılığıyla Ordu ve Donanmanın zayıf
noktalarını meydana çıkarmıştı.
Kendi elemanlarımızla Ordunun
geliştirilerek modernleştirilmesi
mümkün görülmediğinden Almanya'dan
teknik bir heyetin getirilmesine
karar verilmiş ve bu karar neticesi
bir çok Alman generali ve subayları
Türkiye'ye gelmişti. |
Ordunun bir parçası olan ve
cidden geliştirilmeye muhtaç bulunan
havacılığa da yabancı uzmanların
getirilmesi gerekiyordu. |
1913 yıllarında Fransız Ordusu
havacılık bakımından Avrupa'da en
ileri durumda idi. Her ne kadar
Almanların elinde daha fazla balon
bulunuyorsa da son savaşlar ve
tecrübeler balonların uçaklar gibi
her isteği karşılayamadığım ispat
ettiğinden Alman havacılığı
Fransız'lara kıyasla daha geri
sayılıyordu. Bu sebepten Türk
Havacılığının geliştirilmesi için
Fransa'dan uzman getirtilmesi daha
uygun görülüyordu. |
Esasen Ordu ve Donanmanın
geliştirilmesi için o yıllarda
Fransa'dan borç para alınıyordu.
Fransa hükümeti bu borç paraları
verirken (aynen bugün ABD'den alınan
F.M.S. «Yabancı Askeri Satışlar»
kredilerinde olduğu gibi) bu
paraların yalnız Fransız harp
gereçlerinin temini için harcanması
şartını koştuğundan hava
silahlarının oradan alınması
zorunluluğu da vardı. Almanlarla çok
yakın işbirliği içine girildiğinden
Fransa'dan uçak teminine geçmeden
önce Alman teknik heyetinin de onayı
alındı ve kısa bir zamanda Avrupa
havacılığının bir defa daha
incelenmesi için Hava Okul Komutanı
Binbaşı Veli başkanlığında bir heyet
Avrupa'ya gönderildi. |
Heyet Almanya, Avusturya ve
Fransa'da uçak fabrikalarında ve
havacılık kuruluşlarında
incelemelerde bulunduktan sonra
Avrupa ülkeleri arasında havacılıkta
en ileri ülkenin Fransa olduğunu
belirten uzun bir rapor verdi. |
Daha sonra uçak seçimi için yedi
genç subaydan teşkil edilen bir
heyet tarafından; Bleriot, Borel,
Caudron, M. Farman, H. Farman ve
Moran Solnier uçakları arasında
yapılan değerlendirme sonucunda 6
adet Caudron ve 6 adet Moran Solnier
uçağının alınmasına karar verildi. |
Fransa'dan talebimiz üzerine
Fransız Hava Kuvvetleri Komutanı
General Bernard, Türkiye'ye
gönderilecek teknik heyetin başına
Pilot Yüzbaşı De Goys isimli bir
subayı tavsiye etti. |
Asil bir Fransız ailesine mensup
olan Marki De Goys De Mazeyrac,
Binbaşılık rütbesiyle çalıştığı kısa
bir süre içinde Türk Havacılığının
kalkındırılması için büyük çaba
harcadı. |
Binbaşı De Goys 4 Mayıs 1914
tarihinde İstanbul'a geldiğinde elde
çok az sayıda uçak ve pilot vardı.
İyi bir teşkilatın kurulması için
her şeyden önce yetenekli elemanlara
ihtiyaç duyulduğundan pilotluğa
hevesli genç subaylar ile savaştan
önce uçuşa başlayıp sonradan uçuşa
ara vermiş subaylar Hava Okulunda
eğitime başlatıldı. |
Binbaşı De Goys ile beraber
Yüzbaşı Fesa, Üsteğmen Fazıl ve
Üsteğmen Mithat gibi iyi lisan bilen
pilotlarımız yeni eğitime başlatılan
subaylara hem yabancı dilden tercüme
ettikleri havacılıkla ilgili teorik
bilgileri öğretiyorlar hem de onlara
uçuş öğretmenliği yapıyorlardı. |
Alınan yeni uçaklar ve yetişmekte
olan pilotlarımızla havacılık
teşkilatı yeni yeni düzelmeye
başlıyordu ki Binbaşı De Goys
Fransa'ya dönmek üzere İstanbul'dan
ayrılınca, başlanan işler yine
yüzüstü kaldı. |
O zamanki üst düzeydeki yönetimin
Almanlara fazla eğilim göstermesi,
herhalde bazı tatsız olaylara yol
açmıştı ki, kısa zamanda Türk
havacılığına büyük hizmetleri geçen
Binbaşı De Gois görevden ayrılmak
zorunda kalmıştı. |
«TÜRK HAVACILIK
TARİHİ» KİTABI,
HAVACILIĞIMIZIN İLK
YILLARINDA CEREYAN
EDEN OLAYLARI
ANLATIRKEN ŞU ÜÇ
KONUNUN TEKRAR
TEKRAR ÜZERİNDE
DURULMASINA DİKKATİ
ÇEKMEKTEDİR |
|
1.
MALÎ
DURUMUN
YARATTIĞI
BAĞIMLILIK |
|
2.
YÖNETİMDE
BAŞSIZLIK |
|
3.
BİLGİSİZLİK |
|
|
|
Bu üç konudan özellikle
birincisini anlatırken yazarın o
devrin maliyesini yönetenleri sert
bir dille eleştirmesi, muhakkak ki
kendisinin de bir havacı olarak 1
nci Dünya Savaşının yokluk
yıllarında çektiği büyük
sıkıntıların tesiriyledir. Herhalde
o devrin maliyecileri de kendilerini
savunacak olsalar, ellerindeki bütün
mali imkanları en iyi şekilde
kullandıklarını, bir ülkede mali
kaynaklan paylaştırırken savunma ile
ülkenin ekonomik kalkınmasının
dengeli olması gerektiğini ifade
edeceklerdir. |
Türk Havacılık Tarihi" yazarı, bu
üç konudaki fikirlerini şöyle izah
etmektedir: |
"1. MALİ DURUMUN YARATTIĞI
BAĞIMLILIK: |
O zamanki havacılığımız
maliyecilerin elinde bir esir
vazıyetinde görünüyordu, Devletin en
ileri gelenlerinden biri olan
Savunma Bakanı kendi ağzıyla: «Uçak
için paramız var» diyordu ama
Maliye, Hava Kuvvetlerini gerektiği
gibi silahlandıracak parayı temin
edemiyordu. Maliye isterse tahsisat
bulur silah alınır, istemezse bir
sonraki seneye kalırdı. |
Edirne için sipariş edilen sabit
balonun parasını binlerce güçlükle
maliyeden kurtarıncaya kadar bu
balonların fabrikanın deposunda
teslim edilmeden bekletilmesi
esnasında, uzun süre katlanmış
durumda bırakılmasından dolayı
kullanılmaz hale geldiğini Albay
Süreyya yazmıyor mu? |
Kanaatimce Ordunun silahlanması
işi maliyeci zihniyeti ile bir arada
yürüyemez. Ordu silahı bir an önce
eline alarak onunla eğitim yapıp
harbe hazır olmayı isterken,
maliyeciler de tahsisat olmadığından
veya döviz bulunmadığından
bahsederler. Ekseriya sene başında
yüzlerce fasıl ve maddeye ayrılan
bütçedeki paranın, sadece
başlangıçta düşünülen yerlere
sarfını isterler. |
İşte uçak tahsisatları da böyle
olmuş, maliyeden gereken yardımı
göremeyen Savunma Bakanlığı, halktan
toplanan bağışlar ile bu parayı
temine çalışmıştı. |
Parasızlık daha ilk günden
itibaren en ucuz ve en basite doğru
gidilmeyi zorunlu kılmış, Avrupa'da
yetişecek havacılara verilen para
çok görülmüş olduğundan memlekette
ucuza eğitim yapılsın diye bu
fedakar gençler yokluk içine
atılmışlardır. |
Avrupa'da bir, bir buçuk ay kadar
çok kısa bir eğitim devresinden
sonra yurda dönen genç pilotlar
isteklerinin pek azını
bulabilmişler, uçmamak yüzünden
yeteneklerini kaybetmişlerdir.
Aralarından birçoğu havacılığı
bırakıp ayrılmış ve bunlar için
harcanan para boşa gittiği gibi
ondan daha önemli olan zaman da
kaybedilmiştir. |
Halbuki bütçenin fasıl ve maddesi
uygun olup da bu gençler Avrupa'da
biraz daha fazla kalıp uçuş
eğitimlerini tamamlasa idiler
kendilerinden ne kadar çok istifade
edilebilirdi... Bu suretle ilk
havacılarımızın Avrupa'ya
gönderildiği tarihten Balkan
Savaşına kadar geçen yedi aylık
sürede hiç olmazsa 50 pilotumuz
havalarda düşmanla boy ölçüşecek
duruma gelmiş olurdu. |
Yönetimde birlik kurulamamıştır.
Her ne kadar Havacılık Teşkilatı
başlangıçta çok küçük ve personeli
pek az idiyse de zamanla bu
teşkilatın büyüyeceği aşikardı. |
Yazdığı rapor ve yazılardan
görüşlerinin çok isabetli olduğu
anlaşılan Albay Süreyya, iyi bir
tesadüf eseri havacılığın ilk
gününden itibaren bu teşkilatta
görevlendirilmiştir. Bir Hava
Komutanlığı teşkil edilerek onun
idaresine verilmiş olsaydı, pek çok
aksaklıklara ve noksanlara rağmen
ülkemizde daha güçlü ve etkili bir
havacılık kurulmuş olurdu. |
Maalesef her sahada genel bir
bilgisizlik vardı. |
Evvela pilotları göz önüne
alalım. Anadolu'nun veya Rumeli'nin
sakin bir kasabasındaki kıt'asının
başından alınarak Avrupa'ya
gönderilen subaylarımız rüyalarında
bile görmedikleri değişik bir ortam
ve birçok teknik vasıta ile karşı
karşıya gelince şaşırıp
kalıyorlardı. Bugün bile Avrupa'ya
ilk defa giden bir kişinin, o
ülkelerin örf ve adetlerine uymak
için ne kadar zorluk çektiği dikkate
alınırsa o yıllarda Avrupa'ya giden
bir subayımızın ne kadar zor bir
durumda kaldığı kolayca tahmin
edilebilir. |
Bundan başka yabancı bir lisanla
pilotluk öğrenmenin ve havalarda
uçmanın güçlüğünü düşünün... İşte
bütün bunlar bir buçuk, iki ay gibi
kısa bir zamana sığdırılmak
istenirse tabiatıyla uçuş eğitimi
pek sathi ve yetersiz kalırdı. |
O devirde uçak makinistlerimizin
sayısı çok az olduğundan pilotların,
ayrıca uçağın motorundan ve diğer
sistemlerin dilinden de anlaması
gerekliydi. Ancak subayların bu
konuda bilgi sahibi olabilmeleri
için uzun zamana ihtiyaçları vardı. |
Yönetim kadrolarını
oluşturanların bilgileri ise
havacılığın içindekilere kıyasla yok
denecek kadar azdı. Teşkilata yön
verecek, konulan takip edip kişileri
uyaracak ortada bir makam da
bulunmadığından genel bir
anlaşmazlık ve çekişme içinde
bocalayıp duruldu. |
Balkan Savaşı sırasında, savaştan
sadece bir yıl önce uçuşa başlamış
olan Türk Havacıları güç bir sınav
vermek zorunda kalmıştı. |
Sayıları altıyı bile aşmayan bu
havacılar, ellerindeki malzemenin
çok ilkel olmasına ve yeterli uçuş
eğitimi gösterilmemesine rağmen
büyük bir cesaret ve fedakarlıkla
kendilerinden istenen görevleri
yapmaya çalışmışlar ve bu uğurda
canlarını feda etmekten
çekinmemişlerdir."
(Türk
Havacılık Tarihi I, sayfa 201) |
|
|