KIBRIS ADASI ÜZERİNDEKİ İLK HAVA KEŞFİ GÖREVİ |
|
|
Tarsus
- Adana bölgesindeki Hava Meydanının Kıbrıs
Adasının keşfi için uzak olduğu dikkate
alınarak Silifke bölgesinde yeni bir meydan
hazırlandı ve Kıbrıs keşif görevleri artık
bu meydandan uçulmaya başlandı. Bu keşif
uçuşlarından birini yapan Üsteğmen Mithat
Nuri'nin gönderdiği ilginç görev sonu
raporunda şunlar yazılıdır: |
"26 Mart 1916 Cumartesi günü 100
beygirlik Rumpler uçağıyla
Adana' dan Silifke'ye geldim.
Rasıt olarak Alman Başçavuş
Dreves benimle birlikteydi. 27
Mart günü hava uçuşa müsait
değildi. 28 Mart günü hava
oldukça berrak, yalnız Kuzey ve
Kuzeybatıda kümülüs bulut
tabakalan mevcuttu. Bulutlar
Kuzeye doğru kayıyor ve Kıbrıs
tarafında güzel bir hava
görülüyordu. saat 07.30'da
Silifke'den hareket ettim. 1
saat sonra Kıbrıs sahiline
ulaşmıştım. 1600 metre irtifada
bulunuyordum. Bulutluluk artınca
700 metreye kadar alçalmaya
mecbur oldum. Saat 09.00'da bir
düşman harp gemisinin bulunduğu
limanın üzerinden geçtim (Andrea
burnunun 40 kilometre
batısında). Sırt üzerinden bir
köyden takriben 1 takım
kuvvetindeki düşman askerinin
uçağımıza ateş ettiği görüldü.
İrtifa alarak Magosa Limanına
doğru ilerledim. Burada bir
yelkenli gemisi gördüm. Bulutlar
yavaş yavaş kararıyordu.
İstikametimi Batıya doğru
çevirdim. Burada hava daha
berraktı. Bulutlar yoğunlaşınca
Lefkoşa şehri üzerinde 300
metreye kadar alçalmaya mecbur
oldum. Bu şehri çok sakin bir
durumda buldum. Kuzey istikamete
dönerek Girne Limanına yöneldim.
Limanda 2 posta vapuru ile 1-2
yelkenliden başka bir şey
görünmüyordu. Liman ve şehrin
fotoğraflarını çektik. Kuzey
taraflardaki bulutlar iyice
karanlık bir hal almıştı. Saat
9'u 45 geçiyordu. Bulutlarla
boğuşarak Silifke istikametini
tuttum. Şiddetli bir yağmura
rağmen uçuşuma devam ediyordum.
Saat 11'de uzaktan sahili
seçmeye başladım, Bu arada
üzerime ve uçuş gözlüğüme yağan
yağmur görüşümü iyice
kapatmıştı. Dışarıyı çok zor
görüyordum. Dana adasının
batısında 2 topu bulunan bir
düşman sahil muhafaza gemisi
bizi gördükten sonra Kıbrıs
istikametine dümen kırdı. Bu
esnada uçağım birden bire hava
türbülansının etkisiyle
sarsılarak bulutların arasından
oldukça irtifa kaybetti. Az
kalsın oturduğum yerden dışarı
fırlıyordum. Derhal kumandaya
sarılarak uçağı düz uçuş
durumuna getirdim. Bu şiddetli
sarsıntı anında arka pilot
mahallinde uçan rasıdımın
gözlüğü fırlamış, fotoğraf
makinesi, dürbün ve bombalar
aşağıya düşmüştü. Silifke
sahiline ulaştığımızda hemen ilk
bulabildiğim bir yere indim.
Görev başarıyla sonuçlanmıştır.
Havada fotoğraf makinesi aşağı
düşmeden önce makinenin içinden
çıkarılıp pilot mahallinde
emniyete alınan fotoğraf
camlarının, Adana'da Müfrezeye
gönderildiğini arz ederim."
(Türk Havacılık Tarihi II, sayfa
217-218) |
|
4 ncü Uçak Bölük
Komutanı |
|
Üsteğmen Mithat Nuri |
|
|
Irak
cephesinde İngilizlerle karşılıklı
çarpışmaların devam ettiği 1916 yılı başında
6 ncı Ordunun emrine gönderilen 2 nci Uçak
Bölüğü Irak'a gelmiş ve Bağdat civarına
yerleşmişti. |
Bölüğün Komutanı olarak tayin edilen Alman
Yüzbaşı Von Aulock'un üst makamlara
gönderdiği aşağıdaki raporda yine lojistik
sıkıntıların ağırlık kazandığı
görülmektedir: |
“Müfrezede
3 adet Parasol ile 2 adet Bristol tipi uçak
bulunmasına rağmen 2 pilotumuz vardır.
Mutlaka pilot takviyesi yapılmalıdır. |
Uçaklara
ait yedek parça ve teçhizatın çok acele
gönderilmesini telgrafla talep ettik. Burada
her ne kadar teknik uzmanların yokluğu
hissediliyorsa da uçağın tahta kısımlarına
ait imalat kolaylıkla yapılıyor. Çok tabidir
ki madeni kısımlarla ilgili işlemler çok
daha zordur. Madeni malzemenin yokluğundan
dolayı, İngiliz pamuk balyalarının üzerine
sarılı olan çelik çemberleri kullanıyoruz.
Çelik çemberlerin kalitesi uçakların madeni
kısımlarının tamiri için çok elverişlidir. |
Bulunduğumuz bölgeye çift satıhlı, yüksek
performansta harp uçaklarının
gönderilmesinde ısrar etmeyi görev kabul
etmekteyim. Bu uçak müfrezesi, bir Alman
müfrezesidir. Dolayısıyla Alman
makamlarının, memleketimizdeki diğer Alman
uçak müfrezeleri gibi bizim müfrezemizin de
bütün teçhizatını tamamlamaları manevi bir
görevidir. Burada bulunan Alman havacıları,
istek yapılan makam eğer lüzumlu olan
malzemeyi, bir buçuk iki ay zarfında tedarik
edip gönderirlerse pek çabuk iş görüldüğü
kanaatindedir. Gerçekten hepimiz burada
kendimizi gönülden uzakta ve unutulmuş
hissediyoruz. Bir uçak müfrezesi olarak
bizlerden istenen hizmeti, mükemmel 2 Alman
müfrezesi bile yerine getiremez. Halihazırda
düşmanın faaliyetlerini yakından
keşfedebilmek ve onların üzerine başarıyla
bomba atmak için elimizde iyi fırsatlar
vardır. Çünkü düşman gerek nehir sahili
boyunda ve gerekse iç taraflarda toplu bir
halde bulunuyor ki bu durumdan oldukça
istifade edilebilir. |
Bulunduğumuz meydan düşman topluluklarına
yakın olduğundan, bomba atmak için uçulan
süre yarım saatten fazla tutmuyor. Ancak
elimizdeki 2 uçağımızla düşman askerlerini
ve halkını korkutmaktan başka bir şey
yapılamaz. Pilotlar her gün 1 ila 4 sorti
uçuş yapıyorlar. Ayrıca ani olarak ihtiyaç
duyulacak taarruz görevleri için yerde
nöbetçi pi-lot ve uçak bekletmek zorunda
kalıyoruz. Pilotların sayısı az olduğundan
bu nöbetçi Hava Karakolu vazifesine uzun
süre tahammül edemeyeceklerinden uçucu
sayısının fazlalaştırılması ve teşkilatın
büyütülmesi lazım geliyor. |
Diğer
taraftan para meselesine gelince; Türk
Hükümeti tarafından harcamalarda tasarrufa
pek fazla riayet edilmek istenildiğinden ve
harcama yapmadan önce pek çok
düşündüklerinden bunun için de bir hayli
zaman kaybediliyor. |
Ana
üssümüz olan Yeşilköy'den çok uzak
bulunuşumuz, birçok yedek parça, malzeme,
mühimmat ve teçhizatı kendimizin yapmasını
gerektiriyor. Mesela kırılan bir uçak
pervanesinin yenisini temin edemeyince
eskisini tamir edip kullandık. |
Müfrezemize yeterli mühimmat ikmali
sağlanamayınca bunları kendimiz imal etmek
zorunda kaldık. Halen prototip imalatım yeni
tamamladığımız 12 santimetre çapında, 40
santimetre uzunluğunda bir bombanın tecrübe
atışlarını yapmaktayız. Şehirde görevli bir
maden mühendisi de bombanın bazı
tadilatlarına yardımcı oldu. Bomba
neticesinin mükemmel olacağım ümit ediyorum.
Bununla beraber bombaların patlayıcı
kapsülleri ile Hamburg Nobel Fabrikası
dinamiti ve bomba tapalarının çok acele
gönderilmesini bilhassa ve önemle talep
ederim. |
Diğer bir noksanımız da fotoğraf
malzemesidir. Fotoğraf malzemesine son
derece ihtiyacımız vardır. Üç aydan beri
burada bulunuyoruz. Fotoğraf malzemesini
henüz almadığımız gibi, yollandığına dair de
bir haber yoktur. Fotoğrafçımız hakkında da
hiçbir bilgi alamadık. |
Halep'in diğer tarafında bulunan uçak
müfrezelerimize derhal lazım olan benzin,
yağ ve bombayı tedarik ve depolamak üzere
Halep'te birer benzin, yağ ve bomba deposuna
ihtiyacımız vardır. O zaman azami 15-20 gün
zarfında benzin ve yağ tedarik edebiliriz.
Halbuki şimdi bunları temin edebilmek için
bir buçuk iki ay zaman geçiyor. |
Burada benzin, yağ, her cins malzeme, hatta
bir çelik parçasının bile pek çok kıymeti
vardır. Çünkü bu malzemelerin buralara ne
kadar zorlukla ulaştırıldığını çok iyi
biliyoruz. Beklediğimiz bütün malzemelerin
yakında elimize geçmesini ümit ederek
raporuma son veriyorum. Burada emrimde
bulunan Subay ve eratın yapacakları
vazifelerden alınacak iyi neticeler bizler
için güzide birer mükafat olacaktır.”
(Türk Havacılık Tarihi II, sayfa
227-231) |
|
26 Şubat 1916 |
|
2 nci Uçak Bölük Komutanı |
|
Yüzbaşı Von Aulock |
|
YÜZBAŞI VON AULOCK'UN RAPORUNUN YORUMUNU YAPAN
TARİH YAZARI: “KANAATIMA GÖRE HAVACILIĞIN
MALZEME TEDARİKİ KENDİNE MAHSUS USUL VE
KANUNLARA DAYANMALIDIR. ÇÜNKÜ HAVACILIK O KADAR
ÇABUK ADIMLARLA İLERLİYOR Kİ BİR MALZEMENİN
TEDARİKİ İÇİN GÜN KAYBINA BİLE MÜSAADE EDİLEMEZ”
DİYOR |
|
|
Yüzbaşı Von Aulock'un raporunun yorumunu yapan Tarih
Yazarı: |
“Yukarıda
tercümesini yazdığım rapor 2 nci Uçak
Bölüğünün hangi şartlar altında bulunduğunu
göstermektedir. Durumun daha iyi anlaşılması
için bazı maddeleri biraz yoruma muhtaçtır.” |
Diyor ve şunları ilave ediyor: |
“2
nci Uçak Bölüğü cephede ve gerilerde kırılan
uçakları tamir için Yeşilköy'e gönderdiği
takdirde en müsait şartlar altında bile 3 -
4 aydan önce uçakların onarımı
tamamlanamayacağından, yapılması mümkün olan
onarımları Bağdat'ta yapmak mecburiyetinde
idi. Bunun için Bağdat Sanayi Okulunun
Sanatkâr ve Öğretmenleriyle makinelerinden
istifade edilerek bir tamirhane kurulmuş ve
bu tamirhanede birçok uçak parçasının onarım
işi başarılmıştı. Yalnız onarım malzemesi
olarak kullanılacak madeni kısımları temin
etmek güç olduğundan ne bulunabiliyorsa
onunla yetinmek icap ediyordu. Mesela pamuk
balyaları üzerindeki çelik çemberlerden,
bazı uçak parçalarının imalinde istifade
ediyordu. |
Bölük Komutanının bahsettiği önemli
meselelerden birisi de para meselesidir.
Satın alınması icap eden bir malzeme için
«harcamalarda tasarrufa pek fazla riayet
edilmek istenildiğinden ve harcama yapmadan
önce pek çok düşünüldüğünden ve bunun için
de bir hayli zaman kaybedildiğinden»
bahsediliyor. Bir yabancının, bizdeki mali
formalitelere aklı eremediğinden, kendi
anlayışına göre satın alma işini izaha
çalışmıştır. Hakikatte ne tasarrufa riayet
edildiği ve ne de derin düşünüldüğü vaki
idi. Yapılan iş, maliyenin koyduğu usullere,
ihale ve satın alma formalitelerine uymak
için kıymetli vaktin kaybedilmesinden
ibaretti. Belki bir sivil teşkilat için bu
usul uygun olabilirdi. Fakat havacılık gibi,
işlemlerin günü gününe ve çok acele olarak
yapılması gereken bir meslekte bu usulün
uygulanması kâr sağlayacak yerde büyük
zararlar doğurmakta ve çok defa uçakların
elden çıkmasına sebep olmakta idi."
|
Kanaatime
göre havacılığın malzeme tedariki kendine
has usul ve kanunlara dayanmalıdır. Çünkü
havacılık o kadar çabuk adımlarla ilerliyor
ki bir malzeme tedariki için gün kaybına
bile müsaade edilemez.”
(Türk Havacılık Tarihi II, sayfa
233) |
İNGİLİZ UÇAKLARI KUTÜL'AMARE'DE KUŞATILAN KARA
BİRLİKLERİNE HAVADAN GIDA MADDESİ, MÜHİMMAT VE
SIHHİ MALZEME ATMAK SURETİYLE BİRLİKLERİN
TÜRKLER KARŞISINDA UZUN SÜRE DİRENMELERİNİ
SAĞLIYOR |
|
|
Bağdat'ın
güneyinde, Kutül'amare mevkiinde Türk Ordusu
tarafından çember içine alınan İngiliz
birliklerinin ikmal yolları tamamen
kesilince askerleri açlık tehlikesiyle karşı
karşıya kalmıştı. Yiyecek maddelerinden
başka hastalarına verecek ilaçlan da
tükenmek üzereydi. Mühimmat bakımından da
kritik duruma düşmüşlerdi. İngilizlerin
teslim olmaması için tek çare, bu maddelerin
kendilerine havadan ulaştırılması idi ki
İngilizler 3 Nisan 1916 tarihinden itibaren
bu çareye başvurarak, kuşatılmış durumdaki
kaleye havadan erzak, mühimmat ve sıhhi
malzeme atmaya başladılar. |
Kalede
4 aya yakındır direnmeye çalışan 13.000'den
fazla İngiliz askeri bir lokma ekmeğe muhtaç
duruma düştükleri anda havadan gelen bu
kurtarıcılar, attıkları yiyecek
maddeleriyle askerlerine ayrıca büyük bir
moral gücü kazandırıyorlardı. |
Ancak
uçak sayısının az ve uçakların taşıma
kapasitelerinin sınırlı oluşu sebebiyle
havadan istenilen miktarda malzemenin
atılması mümkün olmuyordu. |
İngilizlerin
kullandığı bir kısmı tek kişilik, bir kısmı
da çift kişilik olan uçaklar keşif ve harp
amaçları için imal edilmiş olduklarından
ayrıca malzeme taşımaya elverişli değildi.
Pilot ve rasıdın içine sığabileceği darlıkta
imal edilen pilot mahallerinde ancak 15 - 20
kiloluk bir iki torba taşınabiliyordu. |
İşte bu şartlarda, iki kişilik uçakların
arka pilot mahallinde uçan rasıtlar
tarafından taşınan torbalarla kuşatma
altındaki kaleye yiyecek maddeleri, sıhhi
malzeme ve mühimmat atılmaya başlandı. Ancak
tamamen ilkel usullerle atılan bu yardım
torbalarının bir kısmı nehre, bir kısmı da
Türk siperlerine düştüğünden, kale
içindekiler bu torbaların hepsinden istifade
edemediler. |
3 Nisan 1916 günü başlayan havadan yardım
operasyonu kalenin teslim olduğu 29 Nisan
1916 gününe kadar devam etmiş ve 26 günde
toplam 8.000 kilogram malzeme atılmıştır. Bu
malzemenin atılabilmesi için tahminen 200
sortilik bir uçuş yapılmıştır ki, 200 sorti
uçuş o günün şartlarında çok yüksek bir
sorti miktarını ifade etmektedir. |
Nihayet 4 ay 23 gün süren bir kuşatmadan
sonra Kutül'amare'deki İngiliz birlikleri,
başlarında komutanları General Townsend
olduğu halde teslim olmuş; 5 general, 476
subay, astsubay ve 12.828 er esir
alınmıştır. |
KUTÜL'AMARE YENİLGİSİNDEN SONRA BÖLGEDE GENİŞ
ÇAPLI BİR LOJİSTİK HAZIRLIĞA GİRİŞEN İNGİLİZLER,
YOLLAR İNŞA ETMİŞ, BÜYÜK MÜHİMMAT STOKLARI
YAPMIŞ, ASKERLERE HER GÜN TAZE ET YEDİRMEK İÇİN
SOĞUK HAVA DEPOLARI VE KÜMESLER KURMUŞ, SEBZE
BAHÇELERİ, BUZ FABRİKALARI TESİS ETMİŞ,
ASKERLERİN BARINDIKLARI YERLER VANTİLATÖRLERLE,
CİBİNLİK VE TEL KAFESLİ PENCERELERLE DAHA SIHHİ
BİR DURUMA GETİRİLMİŞTİR |
|
|
Kutül'amare
yenilgisinden sonra İngilizler bölgede kesin
sonuç alabilecek bir taarruz için geniş
çaplı lojistik, hazırlıklara girişmişlerdir.
8 ay içinde tamamlanan bu hazırlıklardan
bazıları şunlardır: |
1. Dicle Nehri üzerindeki ulaştırmayı temin
etmek üzere 1000 kadar buharlı taşıt gemisi
getirilmiştir. |
2. Basra Limanı'na büyük gemilerin
yanaşabilmesi için 5 kilometre uzunluğunda
yeni rıhtım inşa edilmiştir. |
3.
Basra Limanında depolanan mühimmat ve
malzemeyi cepheye taşımak üzere, buharlı
nehir taşıt gemileriyle yetinilmeyerek,
Fırat Nehri boyunca Nasriye'ye; Dicle Nehri
boyunca Ammare'ye kadar uzanan, başlangıç
kısmı 1 metre, ilerdeki kısmı 60 santimetre
genişlikte, 711 kilometre uzunluğunda
demiryolu inşa edilmiştir. |
4.
Bu yollardan taşınan malzemeyle yeni hava
meydanları, tamirhaneler ve uçak hangarları
inşa edilmiştir. |
5.İngiltere'den
taşınan uçaklarla hava kuvvetlerinin taarruz
gücü arttırılmıştır. |
6. İngiltere'den cepheye 17.000 ton cephane
getirilmiştir. |
7. Erata her gün taze et yedirilebilecek
tedbirler alınmıştır. Eratın taze sebze
ihtiyacını karşılamak için 2000 hektar
genişliğinde sebze bahçeleri hazırlanmış,
taze tavuk eti ve yumurta yedirebilmek için
kümesler tesis edilmiştir. |
8. Hastaneler günün koşullarına uygun en
modern hale getirilmiş, yatak sayısı
16.000'e çıkarılmış, buz fabrikaları tesis
edilmiş, askerlerin barındıkları yerler
vantilatörlerle, cibinlik ve tel kafesli
pencerelerle daha sıhhi bir duruma
getirilmiştir. |
Bütün bu Iojistik hazırlıklarını tamamlayan
İngilizler 13 Aralık 1916 günü bütün cephe
boyunca kuvvetli bir topçu ateşiyle
taarruzlarını başlatmışlardır. Üstün düşman
kuvvetlerine karşı bütün fedakarca
direnmelerine rağmen tutunamayan
birliklerimiz, önce Aziziye'yi daha sonra da
Bağdat'ı boşaltarak geri çekilmişlerdir. |
ÇANAKKALE, İZMİR VE EGE ADALARI BÖLGESİNDE GECE
HAVA TAARRUZLARI YAVAŞ YAVAŞ ÖNEM KAZANMAYA
BAŞLIYOR |
|
|
Düşmanın
Gelibolu yarımadasından çekilmesinden sonra
Çanakkale savaşları karada nihayete ermiş
olmasına rağmen havalarda savaş devam
ediyordu. Ege Adaları'ndaki meydanlarından
kalkan düşman uçakları gece ve gündüz
Boğazlar bölgesindeki hedeflere taarruzlar
düzenlemekte, Türk uçakları da bu akınlara
karşılık vermekte idiler. Gündüz hava
savaşlarında ve uçaksavar atışlarıyla uçak
kaybetmek istemeyen düşman havacıları, gece
taarruzlarına ağırlık vermeye başlamışlardı.
Mesela eldeki kayıtlara göre düşman uçakları
Çanakkale bölgesinde 18 Mart 1917 tarihinden
31 Nisan 1917 tarihine kadar hiç gündüz
uçuşu yapmamış, yalnız geceleri olmak üzere
deniz uçak filomuzun bulunduğu Nara'ya ve Kiliya ile Akbaş iskelelerine bomba
taarruzları yapmıştır. |
3 Temmuz 1917 günü 8 uçaktan meydana gelen
bir düşman filosu gündüz ve gece yarısı iki
defa bombalarla Gelibolu ve Çanakkale
şehrine taarruz etmişlerdir. Bu taarruzlarda
asker ve sivil halktan ölen ve yaralananlar
olmuştur. |
GECE UÇUŞUNDA PİLOTUN UÇUŞ SAATLERİNİ GÖRMEK
İÇİN KULLANDIĞI CEP FENERİNİN PİLİ BİTİNCE VE
PİSTİ GÖRMEK İÇİN YERDEN ATEŞ DE YAKILMAYINCA
UÇAK İNİŞTE KIRILIYOR |
|
|
Ege Denizindeki düşman faaliyetlerini
gözetlemek ve kontrol etmek üzere İzmir'de
konuşlanmış bulunan 5 nci Uçak Bölüğünde de
gece uçuşu denemelerine başlanmıştı. O
zamanki uçaklarda, şimdiki gibi pilot
mahallini aydınlatma ve harici seyrüsefer
ışıklandırma sistemi olmadığından, gece
uçuşunda pilot yanında taşıdığı pilli bir
cep feneriyle uçuş ve motor saatlerini
okuyabiliyordu. Şimdiki meydanlarımızdaki
gibi pistin kenarlarını aydınlatan
elektrikli ışıklandırma sistemi de
olmadığından, pilotun havadan vereceği
işarete göre pistin kenarında ateş yakılır
ve pilot bu ateşin pozisyonunu referans
alarak ve uçuş saatlerini de cep feneriyle
okuyarak inişini yapardı. Bölgeye
gelebilecek herhangi bir düşman uçağının
meydanı bulup taarruz etme ihtimaline karşı,
havadaki pilotumuzdan, daha önce yerde
kararlaştırılan işaret alınmadıkça pistin
yerini gösteren ateş yakılmazdı. |
5/6
Mayıs 1917 gecesi 5 nci Uçak Bölüğünden iki
pilot gece eğitim uçuşu için
havalanmışlardı. Uçuşu tamamlayıp inişe
geldiklerinde, pilot mahallindeki saatleri
gösterecek cep fenerinin pili bitmişti.
Pistin kenarındaki ateşin yakılması için
rasıt tarafından verilen işaret yerden
görülmeyince ateş de yakılmamıştı. O zaman
uçaklarda henüz telsiz bulunmadığından
pilotun yerdekilere isteğini bildirmesi
mümkün olmuyordu. Bu şekilde, pilot
mahallinde ve yerde hiçbir ışık olmadan
inişe gelen uçak düşmüş ve her iki pilot da
muhtelif yerlerinden yaralanmışlardı. |
İZMİR'DEN KALKAN 3 UÇAĞIMIZ TARAFINDAN MİDİLLİ
ADASINDAKİ DÜŞMAN HAVA MEYDANINA YAPILAN GECE
TAARRUZUNDA, MEYDANDA BULUNAN 8 DÜŞMAN UÇAĞINDAN
6 ADEDİ TAHRİP EDİLİYOR |
|
|
3-4 Eylül 1917 gecesi İzmir'den kalkan 3
uçağımız tarafından Midilli Adasına bir gece
baskını yapılmıştır. Bu gece baskınına 5 nci
Bölük uçucularından Üsteğmen Sabri de rasıt
olarak katılmıştır. Bu taarruzu takip eden
günlerde Midilli adasından kaçarak ülkemize
iltica eden 3 Türkün verdiği ifadelerden,
taarruzun çok başarılı olduğu anlaşılmıştır.
Bu konuda 5 nci Ordu Kurmay Başkanının
gönderdiği mesaj şöyledir: |
"BAŞKOMUTANLIK YÜKSEK
VEKALETİNE |
|
MidiIli'den firar edip iltica
eden 3 Türkün ifadelerine göre,
Midilli meydanına gece icra
edilen uçak bombardımanları
neticesinde, uçak hangarlarında
mevcut 8 uçaktan yalnız 2'sinln
kurtulabildiği, geri kalan 6
uçağın, hangarları ile birlikte
hasara uğradığı, subayların
kaldıkları yerlerin harap
olduğu, civardaki 2 uçaksavar
topundan birisinin namlusunun
parçalandığı ve hangarların
başka bir yere nakledildiğini
bizzat gördükleri
öğrenilmiştir.”
(Türk Havacılık Tarihi II-2,
sayfa 52) |
|
KOMUTAN EMRİYLE |
|
5 nci Ordu Kurmay
Başkanı |
|
Kurmay Albay Kazım |
|
|
2
İNGİLİZ UÇAĞI 9 TEMMUZ 1917 GECE YARISI
İSTANBUL'A YAPTIKLARI HAVA TAARRUZUNDA YEŞİLKÖY
MEYDANINI, SAVUNMA BAKANLIĞI BİNASINI VE
ZEYTİNBURNU FİŞEK FABRİKASINI BOMBALAMIŞ, SONRA
BOĞAZA YÖNELİP İSTİNYE KOYUNDA DEMİRLİ BULUNAN
HARP GEMİLERİMİZE GECE 800 FİT İRTİFADAN BOMBA
TAARRUZU YAPARAK 2 HARP GEMİMİZDEN BİRİNİ
BATIRMIŞ, DİĞERİNİ HASARA UĞRATMIŞ VE 63
ASKERİMİZİ ŞEHİT ETMİŞLERDİR |
|
|
9 Temmuz 1917 gecesi saat 23.00 sularında 2
uçak Çanakkale ve Şarköy üzerinden geçerek
Yeşilköy meydanı üstüne gelmiş, açılan
uçaksavar ateşine rağmen meydana bir bomba
atmış, Yeşilköy'den şimdiki Beyazıt meydanı
yanında Üniversite olarak kullanılan o
tarihteki Savunma Bakanlığı binasının
üzerine gelerek çok alçak bir irtifadan 4
bomba atmış, bu bombalardan 2'si Bakanlığın
bahçesindeki Bekirağa Bölüğü binasının
damını uçurmuş, buradan Zeytinburnu'na giden
uçak Fişek Fabrikası üzerine de bir bomba
atmıştır. |
Zeytinburnu
civarından Üsküdar sahiline, oradan da
İstinye koyuna gelen uçaklar, koyda demirli
bulunan Yavuz Zırhlısına ve diğer harp
gemilerine bomba taarruzları yapmışlardır. |
Bu taarruzla ilgili olarak 1 nci Kolordu
Komutanlığından Ordu Komutanlığına
gönderilen rapor şöyledir: |
"1 NCİ ORDU KOMUTANLIĞINA: |
|
9 Temmuz 1917 gece saat
24.00'den sonra İstinye'deki
Deniz Filomuza yapılan hava
taarruzu hakkındaki rapor
aşağıda sunulmuştur: |
Kolordu Süvari Bölüğü tarafından
görüldüğüne göre gece saat
24.00'den sonra biri büyük,
diğeri küçük 2 düşman uçağı
İstinye vadisi boyunca Doğu
istikametinden yüksek bir
irtifadan yaklaşmış, uçaklardan
büyük olanının işaret fişeği
yakması üzerine her iki uçak
birden alçalarak, İstinye
koyunda demirli bulunan harp
gemileri üzerine saldırıya
geçmişlerdir. |
Uçaklardan
atılan 2 bomba İstinye deresine
düşmüş, Yavuz Kruvazörüne atılan
2 bombadan biri kruvazörün kıç
tarafına demirlemiş olan
«Yadigarı Millet» torpido
botunun baş tarafına isabet
etmiştir. Geminin mürettebatı bu
esnada baş tarafta koğuşlarında
bulunduklarından 63 deniz eri
şehit olmuştur. Kıç
kamaralarında bulunan subay ve
astsubaylardan şehit ve yaralı
yoktur. Gemiye isabet eden
bomba, yakıt deposunu da
tutuşturduğundan gemi yanmaya
başlamış, mürettebat ön
taraftaki muslukları açarak
geminin baş tarafını batırmaya
karar vermişler, su baş
taraftaki bölmeyi doldurduktan
sonra, diğer bölmeyi de delerek
geminin iyice su almasına sebep
olmuş, tahliye edilen gemi 6
kulaç suya batmıştır. |
Diğer bomba, Muaveneti
Milliye gemisinin yanında
patlamış, bu geminin
güvertesinde bulunan 8 deniz eri
yaralanmıştır. Gemi daha sonra
su almaya başlamış ve baştankara
edilmiştir. |
Uçaksavar takımları top
başında oldukları halde
uçakların alçaktan vadi
içerisinde uçmasından ve
özellikle gece şartlarında
uçakları göremediklerinden ateş
edememişlerdir. Yavuz
Zırhlısının uçaksavarları birkaç
el ateş etmişlerse de isabet
kaydedilememiştir."
(Türk Havacılık Tarihi II-2,
sayfa 57-60) |
|
İngilizlerin, İstanbul'a
yaptıkları bu gece hava taarruzu hakkındaki
resmi açıklamaları ise şöyledir: |
“Doğu Akdeniz Deniz
Kuvvetleri Komutanı tarafından
bildirilmiştir : |
Deniz uçaklarımız
Pazartesi gecesi İstanbul önünde
bulunan Türk Donanmasına
başarıyla taarruz etmiştir.
Uçaklar, Yavuz Zırhlısının ve
etrafındaki harp gemileri ile
denizaltıları tespit ettikten
sonra 800 Fit irtifadan
yaklaşarak gemilerin üzerine
bomba atmışlardır. Gemilerde
ciddi patlamalar meydana geldiği
ve yangınlar çıktığı
görülmüştür. Uçaklarımız Savunma
Bakanlığı binasına dahi bombalar
atarak isabet ettirmişlerdir.
Anlaşılan düşman gafil
avlanmıştır. Çünkü uçaksavar
bataryaları ancak bombalar
atıldıktan sonra ateş etmeye
başlamışlardır.”
(Türk Havacılık Tarihi II-2,
sayfa 60) |
|
DOĞU CEPHESİNDE 2 NCİ ORDU KOMUTANI MUSTAFA
KEMAL PAŞA, KENDİ ORDUSUNA TAHSİS EDİLECEK
UÇAKLARIN KARADAN DEĞİL, HAVADAN UÇARAK
GÖNDERİLMESİNİ İSTİYOR |
|
|
Daha önceki bölümlerde de söz konusu
edildiği gibi cepheye gönderilecek uçaklar,
anlaşılması zor bir zihniyet yüzünden,
hizmet görecekleri birliklere havadan uçarak
ulaştırılacak yerde kara vasıtalarıyla
taşınıyordu. Bu yüzden cepheye 1-2 günde
uçarak gidebilecek bir uçak, karadan 1-2
ayda taşınabiliyordu. Uçağa en fazla ihtiyaç
duyulan kıymetli zamanlar yollarda
harcanıyor, cepheye ulaştığı zaman ise
kanadı, gövdesi veya motoru çoğunlukla
taşıma esnasında hasarlandığından uçaktan
uzun süre istifade edilemiyordu. |
Uçakların karadan taşınmasının
bütün zorlukları ve mahzurları bilindiği
halde yetkili makamlar, konuya bir türlü
çare bulamıyor ve bu mahzurları ortadan
kaldıracak köklü usul ve tedbirleri
uygulamaya koyamıyorlardı. |
Bütün bu mahzurları
çok yakından bilen 2 nci Ordu Komutanı
Mustafa Kemal Paşa kendi ordusuna tahsis
edilecek uçakların karadan değil havadan
uçarak gönderilmesini istemiş ve
Başkomutanlığa şu mesajı göndermiştir: |
«BAŞKOMUTANLIK VEKALETİNE
|
|
Uzun bir yolu takip
ederek kara vasıtalarıyla gelen
uçaklardan Ordu' da gerektiği
şekilde istifade edilemediğini
daha önce edinilen tecrübeler
ortaya çıkarmıştır. Bu durum,
Ordu nezdindeki Uçak Bölük
Komutanı tarafından da defalarca
ifade edilmiştir. 16 Mart 1917
tarihli emirleriniz ile
gönderileceği bildirilen uçağın
karadan değil, uçarak Ulukışla -
Maraş - Malatya üzerinden Elazığ'a
getirilmesi için ilgililere emir
buyrulmasını. Malatya'da bir
uçuş meydanı vardır. Maraş'ta da
meydanın hazırlanması için Uçak
Bölük Komutanına emir
verilmiştir. Bu konudaki
talimatınızın beklenmekte
olduğunu arz ederim.”
(Türk Havacılık Tarihi II-2,
sayfa 76) |
|
2 nci Ordu Komutanı |
|
Tümgeneral Mustafa
Kemal |
|
|
İNGİLİZLER FİLİSTİN CEPHESİNDE İLERİ HAREKÂTA
BAŞLAMALARIYLA BERABER ORDUNUN LOJİSTİK
İHTİYAÇLARININ KARŞILANMASI İÇİN TAARRUZ
İSTİKAMETİNDE HER GÜN 1 KİLOMETRE UZUNLUĞUNDA
BİR DEMİRYOLU İNŞA EDİYORLAR. ÇÖLDE ORDUNUN SU
İHTİYACININ KARŞILANMASI İÇİN NİL NEHRİNİN SUYU
SÜZÜLÜP SİFONLA SÜVEYŞ KANALININ ALTINDAN
GEÇİRİLDİKTEN SONRA DEMİRYOLUNA PARALEL OLARAK
DÖŞENEN BORULARLA EN UÇ MEVZİLERDEKİ BİRLİKLERE
KADAR SU GETİRİLİYOR |
|
|
Türk Ordusunun giriştiği Süveyş
Kanalı seferinde bir dönüm noktası olan Romani savaşından sonra insiyatifi ellerine
alan İngilizler yavaş yavaş Doğu
istikametinde ilerlemekte idiler. İngilizler
bu ileri hareketlerinde Ordunun ihtiyacı
olan yiyecek, mühimmat, teçhizat, akaryakıt
ve her türlü ikmal maddelerini, en ilerdeki
birliklerin ayağına kadar ulaştırmak üzere,
her gün 1 kilometre uzunluğunda bir
demiryolu inşa ediyorlardı. |
Çölde ilerleyen Ordunun her şeyden
önce gelen ihtiyacı ise su idi. Sayısı yüzbinlere varan bu Ordunun su ihtiyacının
çölde bulunacak küçük ve acı su kuyularından
karşılanması mümkün değildi. Bunun için içme
ve kullanma suyunun Nil Nehrinden borularla
taşınarak temin edilmesi düşünüldü. Bu
amaçla şöyle bir mühendislik yöntemi
uygulandı: |
Nil Nehrinden Portsait ve Kantara'ya kadar kanallarla getirilen su,
Kantara'da süzülüp temizlendikten sonra
Süveyş Kanalı altındaki sifonlardan, kanalın
doğu kıyısındaki beton su depolarına pompa
tazyiki ile sevk olunmaktaydı. Kantara'dan
El'Ariş'e kadar, her birisi takriben 40
kilometre uzunluğunda 4 ayrı çelik boru
sistemi döşenmişti. Ordu ilerledikçe çelik
borular da uzatılmakta, temizlenmiş Nil
Nehrinin suyu bu borular vasıtasıyla
cephenin en ilerisindeki en küçük birliğe
kadar ulaştırılmakta idi. |
DÜŞMANI SUSUZ BIRAKMAK AMACIYLA 300 NCÜ PAŞA
BÖLÜĞÜNDEN BİR UÇAK, DÜŞMAN DERİNLİĞİNDEKİ SU
BORU HATTININ YAKININA İNİYOR VE PİLOTLAR
DİNAMİT KALIPLARIYLA SU BORULARINI TAHRİP EDİYOR |
|
|
İngilizlerin her gün ortalama 1 kilometre
uzunluğunda inşa etmekte oldukları demiryolu
ile su boru hattı, 300 ncü Paşa Bölüğüne
bağlı keşif uçaklarımız tarafından havadan
adım adım kontrol edilmekte idi. Bu su boru
hattı havaya uçurulduğu takdirde düşmanın
önemli ölçüde sıkıntı çekeceği ve hatta
ileri hareketinin duracağı tahmin
ediliyordu. Kuvvetli İngiliz birlikleri
tarafından muhafaza edilmekte olan su boru
hattının yanına karadan tahripçi
müfrezelerin gönderilmesi mümkün
görülmüyordu. Havadan bombardımanla bu ince
borunun tahribi ise o zamanki şartlar
altında çok zordu. Bu durumda bir tek çare
kalıyordu. Boru hattının civarında düşman
askerlerinin bulunmadığı bir yere uçakla
inerek boruları dinamitle havaya uçurmak! |
Bu görev güç ve tehlikeli olmakla beraber
uygulanması mümkün görülen bir görevdi.
Nitekim 10 Nisan 1917 günü, 300 ncü Paşa
Bölüğü'nden Üsteğmen Felmy ile rasıdı Falke
düşman hatları gerisinde bir yere inerek
demiryoluna paralel bir şekilde döşenmiş su
borularını dinamitle tahrip ettikten sonra
tekrar uçaklarına binip geri dönmüşlerdir. |
Su borularının tahrip edilmesi bir müddet
için düşman askerlerini zor durumda bırakmış
ise de, İngilizler ellerinde bulunan yedek
malzeme sayesinde, tahrip edilmiş olan
boruları kısa zamanda onararak yeniden su
akışını sağlamışlardır. |
Bu olaydan sonra İngilizler su boru hattı
boyunca uçaklarımızın inebileceği yerlerdeki
müfrezelerini uçaksavar silahlarıyla takviye
etmişlerdir. |
Su
boru hattının yeniden tahrip edilmesi için 6
Ağustos 1917 günü sabah saat 5'te düşman
cephesinin 150 kilometre gerisinde,
Hudsalman bölgesine inen Teğmen Schleiff ve
Üsteğmen Daum komutasındaki uçağımıza
makineli tüfek ateşi açılmıştır. Uçaklarına
17 mermi isabet eden pilotlar, açılan ateşe
rağmen salimen geriye dönmeyi
başarmışlardır. |
TÜRK PİLOTLARININ DÜŞMAN HATLARI GERİSİNDEKİ
KEŞİF
UÇUŞLARI İLE DÜŞMAN KARARGAH VE ORDUGAHLARINA
YAPTIKLARI BOMBA TAARRUZLARI BAŞARIYLA DEVAM
EDİYOR. ANCAK BÖLÜKTE UÇAK BENZİNİ BİTİNCE,
UÇUŞLAR DURDURULUYOR |
|
|
1917
yılı Ağustos ayının ortalarında Filistin ve
Irak cephesindeki kara savaşlarında bir
durgunluk göze çarpmakla beraber havalarda
keşif ve bombardıman faaliyetleri devam
etmiştir. |
Amman'da konuşlanan 3 ncü Uçak Bölüğümüz bu
cephede düşmana karşı birçok başarılı
uçuşlar yapmıştır. Pilot Üsteğmen Fazıl,
Pilot Teğmen Şakir ve Rasıt Teğmen Osman
Tayyar, 19 Ağustos'tan 31 Ağustos gününe
kadar her gün, bir veya iki sorti uçarak
düşman karargahı ve ordugahlarını
bombardıman etmiştir. |
Bunu
takip eden aylarda da keşif ve bombardıman
görevleri devam etmiştir. Aralık ayına kadar
muhtelif düşman hedeflerine ve demiryolu
hattına 51 sorti keşif ve bombardıman uçuşu
yapılmıştır. |
Aralık ayının başında bölükte pervane
kalmadığından uçuş yapmakta sıkıntıya
düşülmüştür. Ay sonuna doğru, bütün
isteklere rağmen vagon tahsis edilip, bölüğe
benzin gönderilememiş, nihayet 31 Aralık
1917 günü, bölükte 1 saatlik benzin
kaldığından uçuşlar durdurulmuştur. |
BAŞARIYLA GECE UÇUŞU YAPAN PİLOTUMUZA ORDU
KOMUTANI TARAFINDAN KIYMETLİ BİR AT HEDİYE
EDİLİYOR |
|
|
Diğer
yandan Türk Pilotları Doğu Cephesinde
başarılı gece uçuşları yapmaya
başlamışlardır. |
1 Ocak 1918 tarihli Havacılık Dergisinde
yayınlanan ve pilotlarımızın başarılı
uçuşlarını .takdir eden 6 ncı Ordu Komutanı
ve 18 nci Kolordu Komutanının yazıları
şöyledir: |
"Başarıyla gece uçuşu yapan
Pilot Üsteğmen Cemal ile rasıdı
Teğmen Luoss'a takdirlerimi
iletirim.” (Türk Havacılık Tarihi II-2,
sayfa 243) |
|
6 nci Ordu Komutanı |
|
Tümgeneral Halil |
|
|
Dergi, yazısına şöyle devam ediyor: |
"6 nci Ordu Komutanı Tümgeneral Halil,
takdir yazısıyla birlikte pilotlara 50'şer
lira para mükafatı vermiş ve ayrıca Pilot
Üsteğmen Cemal'i, kıymetli bir at hediye
etmek suretiyle taltif etmiştir."
|
18 nci Kolordu Komutanının yazısı ise
şöyledir: |
"İmkân
ve vasıtaların kısıtlı olmasına
rağmen verilen görevi büyük bir
şevkle ve derhal yerine getiren, Hamadan'dan Avej'e kadar uçup
başarıyla geriye dönen Pilot
Üsteğmen Cemal ile rasıt
Üsteğmen Nüzhet'e takdirlerimi
beyan ederim. Kendilerine altın
olarak 50'şer lira para mükafatı
verdim."
(Türk Havacılık Tarihi II-2,
sayfa 247) |
|
18 nci Kolordu
Komutanı |
|
General Ali İhsan |
|
|
1
Ocak 1918 tarihli Havacılık Dergisinde, 18
nci Kolordunun günlük emrinin aşağıdaki
özeti de yer almaktadır: |
"Bugün Pilot Üsteğmen Cemal ile Rasıt
Üsteğmen Nüzhet, Hamadan' dan Avej'e kadar
545 kilometrelik bir uçuş yaparak başarıyla
ve çok kıymetli bilgilerle dönmüşlerdir. Bu
önemli görevin yapılmasında adı geçen
subaylarımız şevk ve görev sevgisinin bir
örneğini göstermişlerdir. Bu azimli ve
fedakar subaylarımızın yaptığı görevden,
Kolordunun bütün subayları büyük memnuniyet
duymuşlardır. Kolordu, subaylarımızın
cesaretle yerine getirdiği bu hizmetlere
müteşekkirdir. Vatanın bu cesur ve fedakar
evlatlarını Ulu Tanrı daima korusun."
(Türk Havacılık Tarihi II-2,
sayfa 247) |
DÜŞMAN UÇAKLARININ ÇANAKKALE VE İSTANBUL'A
YAPTIĞI GECE TAARRUZLARI HALKIN FENA HALDE
MORALİNİ BOZUYOR |
|
|
5 nci Ordu Uçak Birliğinin 1918 yılı Ağustos
ayına ait aşağıdaki raporunda, düşmanın gece
hava taarruzları hakkında ayrıntılı bilgi
verilmektedir: |
“Düşmanın Uçuş Faaliyeti: |
Havaların uçuşa müsait gitmesi nedeniyle
Ağustos ayı içinde düşmanın bilhassa
Boğazlar üzerinde uçuş faaliyeti çok
olmuştur. Düşman günde iki, bazen da üç defa
Boğazlar Bölgesi üzerinde keşif uçuşu
yapmıştır. Düşman iki kişilik uçakların
bilhassa gece bomba atışlarında
kullanmıştır. |
Temmuz ve Ağustos ayının mehtaplı
gecelerinde düşman bütün uçaklarını bomba
atışında cesaretle kullanmıştır. Tek kişilik
savaş uçaklarıyla da yerdeki uçaksavarlara
makineli tüfek taarruzu yapmışlardır. |
27 Temmuz gecesi bir düşman uçağı Gelibolu
istikametinde 400 - 500 metre yükseklikten
yaklaşırken yerden açılan makineli tüfek
ateşimizle Saroz Körfezine düşürülmüştür.
Uçakları denize gömülen pilotlar, 8 saat su
üzerinde kaldıktan sonra bölgeye gelen bir
harp gemisi tarafından kurtarılmıştır. |
Yine
aynı gece 3 düşman uçağı, Nara'daki uçak
tesislerine baskın taarruzu yapmış, 4
uçağımız ile uçak hangarı, bomba isabetleri
sonucunda hasara uğramıştır. Bu taarruzlarda
düşman uçakları, her biri 280 libre
ağırlığında bombalar kullanmışlardır. |
Nara'daki uçak istasyonuna taarruz için gece
saat 01.00'de Gökçeada' dan kalkan bir
düşman uçağı yolunu şaşırmış ve 4 saatlik
bir uçuştan sonra sabaha karşı 05.00'te
Çanakkale'de Tuzla civarındaki bir düzlüğe
mecburî iniş yapmıştır. |
Uçak ve pilotlar sağlam olarak ele
geçirilmiştir. |
Bizim
uçaklarımız da misilleme olarak
Gökçeada'daki düşman hava meydanına 26 ve 28
Temmuz tarihlerinde iki gece arka arkaya
bomba taarruzları yapmıştır. Uçaklarımız
tarafından bu taarruzlarda muhtelif
ağırlıklarda toplam 4 bin libreden fazla
bomba atılmıştır. Çanakkale'nin Tuzla
mevkiine gece mecburi iniş yaptıktan sonra
esir alınan İngiliz pilotların ifadelerine
göre, uçaklarımızın 26 Temmuz gecesi
Gökçeada meydanına yaptığı taarruzda 1 büyük
hangar ve 4 baraka tahrip olmuş, ayrıca 4
ila 6 uçakları yanmıştır. |
26 Temmuz 1918 gecesi saat 02.15'te 2 düşman
uçağı, İstanbul üzerine gelerek elektrik
fabrikası, tersane, balon müfrezesinin
bulunduğu yerlere ve Galata Köprüsüne bomba
atmıştır. |
Devam eden bu gece taarruzları, İstanbul
halkı üzerinde büyük bir moral bozukluğu
meydana getirmiştir."
(Türk Havacılık Tarihi II-2,
sayfa 340-341) |
GENELKURMAY BAŞKANI ENVER PAŞA, DIŞİŞLERİ
BAKANLIĞI VASITASIYLA İNGİLTERE HÜKÜMETİNİN İKAZ
EDİLEREK İSTANBUL'A YAPILAN HAVA TAARRUZLARININ
DURDURULMASINI İSTİYOR |
|
|
İngiliz uçaklarının özellikle geceleri
İstanbul'a yaptıkları hava taarruzlarını
durdurmak mümkün olmayınca, duruma Dışişleri
Bakanlığı vasıtasıyla diplomatik yollardan
çare bulunmasına çalışılmıştır. |
Enver Paşanın bu konudaki yazısı şöyledir: |
"DIŞİŞLERİ BAKANLIĞINA |
|
İstanbul - 28
Ağustos 1918 |
|
Bakanlığınız tarafından uygun
görülecek bir vasıta ile
aşağıdaki hususların İngiltere
Hükümetine bildirilmesini rica
ederim: |
İstanbul
birçok kıymetli hastane ve
kuruluşları bulunan açık bir
şehir olup, burada önemli
sayılacak hiçbir askeri tesis
mevcut değildir. İstanbul'a
karşı sürdürülen devamlı uçak
taarruzları halkın hukukuna
tecavüzden başka bir şey
değildir. Eğer bu uçak
taarruzlarına son verilmeyecek
olursa, Türkiye Hükümeti,
yabancı hükümetlere ait bütün
şahısları, yaş ve cinsiyetlerine
bakmaksızın esir kamplarına
göndermeye kendilerini mecbur
hissedecektir. Çünkü bu uçak
taarruzlarıyla çok fazla
sinirleri bozulan halkın, burada
oturmakta olan itilaf
hükümetleri uyruğundaki kişilere
karşı bir misilleme hareketine
başvurmaları halinde, bunun
önüne geçilebilme ihtimalinin
çok zor olacağını nazarı dikkate
almayı hükümet kendisine bir
vazife addeder. |
Böyle
bir misilleme hareketinin
şimdiye kadar önlenebilmiş
olması, polisin şükran duyulacak
himayesi sayesindedir.
Tensiplerinize sunulur.”
(Türk Havacılık Tarihi II-2,
sayfa 291) |
|
Genelkurmay Başkanı |
|
General Enver |
|
|
DOĞU
CEPHESİNDE 3 NCÜ ORDU KOMUTANI ACİL UÇAK
İSTEĞİNDE BULUNUYOR |
|
|
Rus Ordusunun işgal ettiği yerleri boşaltıp
Kafkaslara çekilmesinden sonra 7 nci Uçak
Bölüğü Kars'a, 8 nci Uçak Bölüğü Erzurum'a
yerleşmişti. Her iki bölüğün elindeki toplam
3 uçağın da elden çıkması üzerine Ordu
Komutanı, Başkomutanlığa şu mesajı
göndermiştir: |
"BAŞKOMUTANLIK VEKALETİNE |
|
7
ve 8 nci Uçak Bölüklerinde
bulunan toplam 2 Albatros ve 1
Caudron uçağının durumları
aşağıda belirtildiği gibidir: |
1. Kars civarında keşif yapmak
üzere 8 Nisan 1918 tarihinde
Erzurum'dan kalkan Albatros
uçağımız Sarıkamış hizalarında
su borusu kırıldığından zorlukla
Sarıkamış'a inmiş ve tamir
edilip Erzurum'a gelmişse de bu
defa Erzurum'a inerken,
kanatlarının tahta bölümlerinin
bir kısmı kırılmıştır. Uçağın en
erken 20 günde onarılabileceği
tahmin edilmektedir. |
2. 8 Nisan 1918 günü Kelkit'den
Erzurum'a uçan diğer Albatros
uçağı Emce hizalarında
arızalanarak düşmüş ve Pilotu
Üsteğmen Rıfat şehit olmuştur.
|
3.
Erzurum'a gelmek üzere 5 Nisan
1918 günü Suşehri'nden kalkan
Caudron uçağı, motoru
durduğundan mecburi iniş yapmış,
engebeli arazide bir tümseğe
çarparak devrilmiş ve
kırılmıştır. |
4.
Bugün Orduda uçacak tek bir
uçağımız kalmamıştır. Bundan
Önce gönderileceğine dair
defalarca söz verildiği halde
yola çıkarıldığı hakkında bilgi
alamadığımız uçakların en kısa
zamanda Orduya tahsisi için emir
buyrulmasını bilhassa istirham
ederim."
(Türk Havacılık Tarihi II-2,
sayfa 353-354) |
|
3 ncü Ordu Komutanı |
|
General Vehip |
|
|
GÖKLERDE BİRBİRLERİNİ DÜŞÜRMEK İÇİN KIYASIYA
MÜCADELE EDEN PİLOTLAR UÇUŞLARINI TAMAMLAYIP
FİLOLARINA DÖNDÜKTEN SONRA DÜŞÜRDÜKLERİ
PİLOTLARA EN BÜYÜK SAYGI GÖREVLERİNİ YERİNE
GETİRİYORLAR |
|
|
Birinci Dünya Harbi yıllarındaki hava
savaşları, pilotların birbirlerini düşürmek
için kıyasıya mücadelelerine sahne olduğu
kadar, uçuşun sonunda filolara dönüldüğünde,
düşmanlıkların unutulduğu, düşürülüp
hayatını kaybeden veya kurtarılarak esir
düşen pilotlara gösterilen sevgi, saygı ve
centilmenliklerin örnekleriyle doludur. |
Hava savaşları esnasında düşürülen
pilotların sağlık durumlarının karşı tarafa
bildirilmesi adeta bir gelenek haline
gelmişti. Haberin karşı tarafa ulaştırılması
için pilotun sağlık durumunu anlatan bir
mektup yazılıyor, bu mektup bir torbanın
içine konuyor, torbayı taşıyan uçak
civardaki uçaksavar ve av uçaklarının
tehlikesine rağmen düşman meydanı üzerinde
alçalarak torbayı aşağıya atıyordu. |
Eğer pilot şehit olmuş ise, mektupta şehidin
nasıl bir askeri törenle ve nerede toprağa
verildiği anlatılıyor ve yapılan askeri
törene ait fotoğraflar da mektubun içine
konuyordu. Şehide ait cüzdan, yüzük ve uçuş
gözlüğü gibi şahsi eşyaları da torbayla
gönderiliyordu. |
Meşhur Alman pilotu Immelman'ın düşürüldüğü
gün iki İngiliz pilotu birçok tehlikeyi göze
alarak Immelman'ın görev yaptığı Üs'sün
üzerine gelmiş, kendisine duydukları saygıyı
ifade eden bir mektupla beraber cenaze
töreninde taşınmak üzere bir çelengi aşağıya
atmışlardı. |
Düşürülen
pilotların sağlık durumları iyi ise,
mektupta esir olarak bulunduğu yer
bildiriliyor ve hatta pilotların ailelerine
ve arkadaşlarına ulaştırmak istedikleri
mektuplar da torbanın içersinde karşı tarafa
iletiliyordu. |
Havacılık ruh ve anlayışının hiçbir zaman
unutulmayacak örneklerinden bir tanesi de,
düşman havacılarının, 300 ncü Paşa Bölüğünün
meşhur pilotlarından Üsteğmen Dittmar'a
karşı gösterdikleri asil davranıştır. |
Filistin
cephesinde birçok İngiliz uçağı düşürmesiyle
meşhur olan 300 ncü Paşa Bölüğünden Üsteğmen Dittmar bir uçuşunda mecburi iniş yapmak
zorunda kalmış ve İngilizler tarafından esir
edilmişti. |
İngiliz havacılarının kendisine karşı duyduğu
saygının bir nişanesi olarak Üsteğmen Dîttmar esir kampına gönderilmemiş ve
kendisinin daha önce düşmanı olduğu
pilotların arasında, onların bir arkadaşı ve
misafiri gibi yaşayarak esaret günlerini
filo binasında geçirmesine müsaade
edilmiştir. |
Üsteğmen Dittmar'ın uçuş özlemini
giderebilmesi için uçağına on dakikalık
uçuşa yetebilecek benzin konarak meydan
üzerinde zaman zaman uçmasına izin
verilmiştir. |
İNGİLİZLER FİLİSTİN CEPHESİNDE KESİN BİR HAVA
HAKİMİYETİ KAZANDIKTAN SONRA GENEL TAARRUZA
GEÇİYORLAR |
|
|
İngilizler Filistin Cephesinde bütün
lojistik hazırlıklarını tamamladıktan ve
bölgede tam bir hava üstünlüğü kazandıktan
sonra 19 Eylül 1918 günü cephe boyunca genel
bir taarruza geçtiler. |
İngiliz Başkomutanlığının bu taarruzla
ilgili raporunun bir özeti aşağıya
çıkarılmıştır: |
"Harekâtımızın tamamen gizli kalmasına
hizmet eden esas unsur Hava Kuvvetlerimiz
tarafından sağlanan hava hakimiyeti idi.
Hava üstünlüğünün kazanılması için düşman
uçaklarının faaliyetlerinin engellenmesine
bütün yaz boyunca başarıyla devam edildi.
Haziranın ilk haftası boyunca hatlarımız
üzerinde 100 düşman uçağı faaliyette
bulunmuştu. Ağustos'un ilk haftasında bu
miktar 80'e indi. Bunu takip eden
haftalarda, yerde ve havada düşman
uçaklarına durmadan yönelttiğimiz taarruzlar
sonucunda bu rakam iyice eriyerek,
Ordularımızın cephe boyunca taarruza
başlayacağı günlerde yalnız 4 düşman uçağı
hatlarımız üzerinde uçmaya cesaret edebildi.
Düşman bu tarihlerde genel bir taarruza
geçeceğimizi tahmin ediyordu. Ancak
uçaklarının meydanlardan kalkarak keşif
yapmalarına fırsat verilmediğinden sahil
bölgesinde yaptığımız yığınaklardan ve
taarruz hazırlıklarımızdan haberleri olmadı. |
19 Eylül gecesi, 1500 libreye yakın bomba
taşıyan bir bombardıman uçağımızın düşmanın
Afule istasyonundaki telgraf ve telefon
merkezlerini tahrip etmesiyle genel taarruz
başlatılmış oldu. Diğer uçak birlikleri de,
cephe üzerinde ve cepheye yakın yerlerdeki
telgraf, telefon ve haberleşme merkezlerine
taarruz ettiler. Saatlerce devam eden bu
akınlardan sonra düşmanın bütün telgraf ve
telefon haberleşmesi işlemez bir hale
getirildi. Düşman ordu birlikleri
aralarındaki irtibatı kaybettiği gibi,
komuta makamları da hiçbir birliğinden haber
alamaz duruma geldi." |
O
geceki taarruza katılan bir İngiliz pilotu,
hatıralarında bu olayı şöyle anlatıyor: |
"Düşman genel karargâhından ve Tülkerlm ile
Nablus'tan cepheye giden bütün tel hatları
küçük Afule şehrinden geçiyordu. Pilot
Yüzbaşı Ross Smith bomba yüklü uçağıyla gece
yansını biraz geçe yerden havalandıktan
sonra doğruca Afule'ye uçtu. Yere birkaç yüz
metre kalıncaya kadar alçalıp bombalarını
hedeflere bıraktı. Gece karanlığında bir
düzine infilak oldu. Bunların üçü tam birer
isabetti. Gündüz süvarilerimiz dört nalla Afule'den geçerlerken bu üç büyük çukurda
bütün telefon ve telgraf hatlarının
paramparça olduklarını gördüler.. |
Düşman
Komuta Heyeti büyük harp gücünün bütün
ağırlığı ile kendi üzerlerine çöktüğünü hala
takdir edemiyordu. Onlar, Yüzbaşı Ross
Smith'in sadece bir tesadüf ve talih eseri
olarak bu tahribatı yaptığını sanıyorlardı. |
Türkler
ulaştırma ve haberleşme hatları tamamen
kesilince ümitsiz bir duruma düşmüşlerdi. Ne
olup bittiğini ancak uçakları vasıtasıyla
öğrenebilirlerdi. Buna ise biz imkan
vermedik. Türk uçaklarının kalkacağı
meydanların üzerinde 2 uçağımızı nöbetleşe
devriye bekletiyorduk, Nöbeti biten 2 uçak
taşıdığı 4 bombayı meydan üzerindeki
hedeflere attıktan ve makineli
tüfeklerindeki mermileri de canlı hedefler
üzerine boşalttıktan sonra nöbetini diğer 2
uçağa devrediyor, nöbeti alan 2 uçak aynı
işlemi uyguladıktan sonra görevi sonrakine
bırakıyordu. Bu nöbet hizmeti gün boyunca
dakik bir saat intizamıyla devam etti.
Türklerin kendilerine en fazla muhtaç
oldukları bir günde Jenin meydanından bir
tek uçak bile havalanamadı. |
Tülkerim'den
Kuzeye doğru çekilmekte olan Türk
birliklerine karşı 20 uçak ile taarruz
edildi. Uçaklara karşı ellerinde bir savunma
silahı olmayan bu birlikler çok zayiat
verdi. |
Afule kasabasını işgal edip, hemen hava
meydanına yerleştik. Aradan birkaç saat
geçmişti ki tepemizde Pfalz tipinde bir
düşman uçağı belirdi, uçak gittikçe alçaldı.
Hücum edeceğini beklerken uçak bize
saldırmadan gelip meydana iniş yaptı. Pilot
park yerindeki uçakların üzerindeki Mavi -
Kırmızı - Beyaz yuvarlakları görünce
meydanın İngiliz uçakları tarafından işgal
edilmiş olduğunu anlayarak tekrar havalanmak
istedi, Fakat zırhlı bir otomobil onun
yolunun üzerine dikilince, pilot otomobile
çarpmamak için dümen kırıp pistten dışarı
çıktı ve uçağı yerde ters döndü. |
Biz
de pilotu esir aldık. Gelen bir posta uçağı
idi ve Türk Genel Karargâhından resmi
evrakları getiriyordu. Posta çantasındaki
evraklar incelendiğinde şu ortaya çıktı ki
düşman Yüksek Komuta Heyeti, Ordularının
başına gelenleri henüz bilmiyordu. |
Taarruz
boyunca uçaklarımız, çekilmekte olan Türk
birliklerine ara vermeden bomba ve makineli
tüfekle taarruz ettiler. |
Bomba,
tüfek ve ölüm yağmuru... Yüzlerce Türk,
oldukları yerlerde durarak sadece ölümü
beklemekten başka bir şey yapamıyorlar! Az
sonra uçağımla havalanıp kendilerini
öldüreceğimden dolayı yüreğim sızlıyor...”
(Türk Havacılık Tarihi II-2,
sayfa 445-449) |
İngiliz pilotunun hatıralarında yazdığı gibi
yollarda yığılıp kalan veya vasıta
bulamadığından yayan olarak çekilmekte olan
toplu haldeki Türk birlikleri İngiliz
uçakları için çok cazip hedefler teşkil
ediyordu. Mafrak istasyonunda toplanıp tren
bekleyen askerler ve yığdıkları bütün eşya
ve malzemeler uçaklardan atılan yangın
(Napalm) bombalarıyla tamamen yakılıp imha
edildi. Muratlı istikametinde çekilmekte
olan Türk birliklerine taarruz eden düşman
uçakları, 15 metreye kadar gayet alçak
mesafelerden makineli tüfek ateşi ile
kuvvetlerimizi dağıtıp büyük zayiat
verdirdiler. Yine, Cebelihamrin ve Fetha
mevzilerinin boşaltılmasında düşman
uçakları, geri çekilen birliklerimize ara
vermeden saldırdılar. Hava taarruzlarında 10
metreye kadar alçalarak makineli tüfeklerle
askerlerimizi taradılar. Çernaf boğazında
birliklerimiz düşman cephesini yarmaya
teşebbüs ettilerse de muvaffak olamadılar.
Bu yarma harekâtı esnasında düşman uçakları,
topçumuza ve toplu haldeki birliklerimize
defalarca taarruz ederek 182 bomba attılar
ve alçak irtifadan makineli tüfek ateşiyle
birliklerimizi dağıttılar. |
Kerkük
üzerinden gelen 7 düşman uçağı, sabahın
erken saatlerinde birliklerimize bomba ve
makineli tüfek ateşiyle taarruz edip
kayıplar verdirdiler. |
Düşman
hava saldırılan, ordularının kesin sonuca
ulaştığı tarihe kadar gündüz ve gece
aralıksız devam etti. |
İNGİLİZ TARİHÇİSİ VE ASKERİ DÜŞÜNÜRÜ SIR LIDDELL
HART, "BİRİNCİ DÜNYA HARBİ TARİHİ" İSİMLİ
KİTABINDA FİLİSTİN CEPHESİNDE TÜRK ORDULARININ
YENİLMESİNDE, HAVA KUVVETLERİNİN ÇOK ETKİN BİR
ROL OYNADIĞINI YAZIYOR |
|
|
İngiliz
tarihçisi ve askeri düşünürü Sir Liddell
Hart, Filistin cephesinde Türk ordularının
yenilgisiyle biten savaşın değerlendirmesini
şöyle yapıyor: |
“19 Eylül'de yapılması planlanan genel
taarruzda bir riske girilmemesi için her
şeyden önce Türk Komutanlığının sağır,
dilsiz ve kör duruma getirilmesi
gerekiyordu. İngiliz Orduları Komutanı
General Allenby'nin bu amaçla
kullanabileceği nispeten yeni ve alışılmamış
iki vasıtası vardı: Uçaklar ve yerli
Araplar. |
Albay Lawrence'in zeki komutası altında
yerli Araplar, Hicaz Demiryolu hattı boyunca
Türkleri devamlı olarak taciz edip zor
durumlara sokuyorlardı. Onların, İngiliz
birliklerinin son ve kesin darbesine en
büyük yardımı yapmalarının sırası gelmişti.
16 ve 17 Eylül günleri, çölün kumları
arasından çıkan hayaletler gibi Deraa
Şehrinin Kuzey, Güney ve Batısında
demiryollarını havaya uçurdular. Bu suretle
Türklerin ikmal hatları kesilmiş oluyordu. |
Hava
Kuvvetlerinin yardımı ise iki safhadan
meydana geliyordu. Birincisi, aralıksız
devam eden hava savaşları ve meydanlara
taarruzlar sonunda düşman uçakları
havalardan tamamen silindi. Bu hava
mücadelesi o kadar ileriye götürüldü ki
sonunda Türk meydanları üzerinde bekleyen
uçaklar, bir tek Türk uçağının yerden
kesilmesine müsaade etmediler. Böylece,
hazırlık safhasında düşmanın havadaki gözü
körletilmiş oluyordu. |
İkincisi,
taarruz planının uygulamaya konulacağı gün
geldiğinde, Hava Kuvvetleri düşmanın komuta
ve kontrol sistemini sağır ve dilsiz hale
getirdi. Daha sonra Avustralya'ya yaptığı
tarihi uçuşla ün yapan pilot Ross Smith,
Afule istasyonundaki ana telefon ve telgraf
merkezini gece bombardımanıyla tahrip etmek
suretiyle İngilizlerin zaferine yardımcı
oldu. Ayrıca Türklerin Nablus ve Tul
Keram'daki iki Ordu Karargahı da bombalandı.
Bunlardan Tul Keram'da karargâhla beraber
telgraf ve telefon hatları o kadar başarıyla
tahrip edildi ki Türk Ordu Karargahının
tümenleriyle irtibatı tamamen kesildi. |
Havadaki diğer bir faaliyet de, belki bomba
atmak kadar etkili olan propaganda
broşürlerinin atılmasıydı, Bu bol resimli
broşürlerde esir kamplarındaki Türk
askerlerinin konforlu yaşantılarına ait
fotoğraflar yer alıyordu. Elbette bu
fotoğraflar, yan aç ve pejmürde durumdaki
askerlerin kafalarında, o esirlere özenme
duyguları yaratıyordu. |
19 Eylül 1918 günü sabaha karşı cephe
boyunca topçunun başlattığı yoğun ateşi
takiben taarruza geçen birlikler fazla bir
direnmeyle karşılaşmadan siperleri geçtiler.
Geri çekilme esnasında Mesudiye geçidinde
sıkışan 8 nci Türk Ordusuna alt birlikler
üzerine bomba ve makineli tüfeklerle taarruz
eden İngiliz uçakları bu birliklere büyük
kayıplar verdirdiler. |
Daha Doğuda, ÖIü Deniz civarında
kıskaca alınmaya çalışılan Türkler, artçı
birliklerinin inatçı savunmalarıyla, İngiliz
piyadesinin başarılı ilerleyişini
yavaşlatıyorlardı. 21 Eylül günü sabahın
erken saatlerinde İngiliz uçakları, iki Türk
Ordusundan arta kalan büyük bir yürüyüş
kolunu, Nablus'tan Ürdün istikametinde
kıvrılarak alçalan dik ve derin bir vadinin
içinde yakaladılar. Uçaklar dört saat
süreyle hiç ara vermeden bu birliklerin
üzerine bomba ve makineli tüfek mermisi
yağdırdılar. Dört saat boyunca aralıksız
devam eden bu hava taarruzları sonunda büyük
yürüyüş kolu hemen hemen erimiş ve geride,
parçalanmış top ve vasıtalardan ve ölülerden
ibaret bir enkaz kalmıştı. Bu andan itibaren
7 nci ve 8 nci Türk Ordularının mevcudu
hemen hemen tükenmiş ve varlıkları sona
ermiş oluyordu.”
(Liddel Hart, History Of The First World War,
sayfa 435-438) |
1
NCİ DÜNYA SAVAŞI HAVACILIĞININ BİLANÇOSU |
|
|
|
1 nci Dünya Savaşı esnasında Avrupa'daki
uçak fabrikalarının imal ettiği uçak
sayısının fazlalığı hiçbir tahmine
sığmamakta ve bu rakamlar insanda hayret
uyandırmaktadır. Amerika'da imal edilip
Avrupa'daki müttefiklerine sevk edilen
uçaklar hesaba katılmaksızın 4 yıllık savaş
süresince yalnız Avrupa'da imal edilen uçak
miktarları şöyledir:
(Türk Havacılık Tarihi II, sayfa
44) |
Fransız Havacılık Endüstrisi |
: 67.982 |
İngiliz Havacılık Endüstrisi |
: 50.000 |
Alman Havacılık Endüstrisi |
: 47,637 |
Toplam |
: 165,619 |
|
Bu rakamlara göre yalnız bu üç
ülkede 4 yıllık savaş süresince günde 113
uçak hesabıyla, günün 24 saatinin her saat
başında yaklaşık 5 uçak imal edilmiş
olmaktadır. |
Savaş süresince atılan bomba
sayısının fazlalığı da çok dikkat çekicidir. |
Yalnız Alman Hava Kuvvetleri
tarafından 4 yıllık savaş boyunca uçaklardan
atılan bombaların ağırlık ve miktarları
şöyledir: |
25 Librelik |
: 855.280 bomba |
110
Librelik |
: 147.225 bomba |
220
Librelik |
: 34.356 bomba |
660
Librelik |
: 15,386 bomba |
2200 Librelik |
:
710 bomba olmak üzere
|
|
|
Toplam 1 milyon 52 bin 957
adet bomba atılmıştır.
(Türk Havacılık Tarihi II, sayfa
44) |
|
Bu hesaba göre Alman uçaklarının 4
yıllık savaş boyunca attıkları bombaların
toplam ağırlığı 58 milyon 274 bin 240
libreyi bulmaktadır. |
1 nci Dünya Savaşının bez kanatlı
iptidai uçaklarından atılan irili ufaklı 1
milyondan fazla bomba miktarını, bugün NATO
standartları ve planlama faktörlerindeki 30,
60 ve 90 günlük stok seviyelerine göre
mukayese ettiğimizde ortaya çıkan rakamlar
çok düşündürücüdür. |
Keza atılan bombaların ağırlığı da
dikkati çekmektedir. Harbin başlangıcında
kıta toplulukları üzerine çivi ve iğne
şeklinde cisimler ve küçük el bombalan
atılırken, harbin sonuna doğru uçakların
performanslarının artmasıyla orantılı olarak
atılan bombaların ağırlığı da 2200 libreye
kadar çıkmıştır. Aradan bir yüzyıla yakın bir
zaman geçtikten sonra bugün kullanılan en
büyük klasik bombanın ağırlığı da 2000
libredir. |
3. PİLOT VE UÇAK KAYIPLARI: |
1 nci Dünya Savaşı süresince Türk
Hava Kuvvetlerinin envanterine giren uçak
sayısı 300 civarındadır. 17 Kasım 1919
tarihli Hava Kuvvetleri Müfettişliği
raporundaki bilgilere göre o tarihte elde
mevcut uçak sayısı 45 olduğuna göre demek ki
4 yıllık savaş boyunca 255 civarında, yani
envantere giren uçakların % 85'î kaybedilmiş
olmaktadır. Bu rakama, savaş alanlarında
düşen uçaklar ve ayrıca eğitim uçuşlarında
kazaya uğrayan ve uçakların karadan
taşınması esnasında yollarda hasarlanıp
kullanılmaz duruma gelen uçaklar da
dahildir. |
Pilot kaybımıza gelince; kesin bir rakam
tespit edilememiş olmakla beraber, harp
boyunca şehit ve yaralı olarak kaybedilen
pilot sayısı, uçuş okulundan mezun olan
toplam pilot sayısının yaklaşık % 75'i
civarındadır. |
|
b.
Alman Hava Kuvvetleri: |
|
Alman Hava Kuvvetleri, hava
savaşlarında 2128 ve diğer görevlerde 1000
olmak üzere, 4 yıllık savaş boyunca toplam
3128 uçak kaybetmiştir. |
Bu kazalarda pilot ve rasıt olarak 4858
uçucu hayatını kaybetmiş ve 5123 uçucu yaralanmıştır.
Alman Hava Kuvvetlerinin toplam uçucu kaybı
9981'dir.
(Türk Havacılık Tarihi II, sayfa
44) |
|