Ben Kimim

 
 
 
 

e. HİCAZ CEPHESİ:

Filistin-Sina cephesinde muharebeler devam ederken Hicaz'da Osmanlıların kuvvet ve kudretinden korkan Şerif Hüseyin Hicaz bölgesini ayaklandırmak için gizliden gizliye çalışıyordu. İlk önce halkı kışkırtarak ayaklandırdı. Amacı, Osmanlı Hükümetinin alacağı önlemleri anlamaktı. Aslında, o tarihte Osmanlı Devletini idare edenler Araplarla iyi geçinmek düşüncesiyle başkaldırma hareketlerini şiddetli bir şekilde bastırmadılar, çekingen davrandılar. Hükümetin bu siyaset ve tutumunu Hicaz'a genel vali olarak atanan Cemal Paşa da devam ettirdi. O da Şerif Hüseyin ile iyi ilişkileri devam ettirmek ve ara bozabilecek her türlü bahanelerden kaçınmak için büyük çaba harcadı.

Cemal Paşanın daveti ile Şerif Hüseyin'in oğlu Emir Faysal Şam'a gelmişti. Kendisine büyük bir karşılama töreni yapıldı. Daha sonra İstanbul'a davet edilen Faysal orada çok iyi misafirperverlik gördü. Cemal Paşa Emir Faysal ile bir anlaşma yapmıştı. Bu anlaşmaya göre Faysal 1500 hecin devesine bindirilmiş süvari (Hecin Süvari) ile 2 nci Kanal Seferine katılacaktı. Anlaşmaya göre ona 60.000 altın verilmişti. Fakat Türklerle iyi ilişkiler kurmayı asla istemeyen babası Şerif Hüseyin, Kanal harekâtına katılmak için Türkler tarafından kabulüne imkân olmayan koşullar ileri sürdü. Nihayet İngilizlerden büyük para yardımı ve Arabistan'a kral olma sözünü alarak Osmanlı Hükümetine karşı açık bir şekilde cephe aldı.

Haziran 1916'da kendini haklı göstermek amacıyla bir bildiri yayınlayan Hüseyin, Arap büyüklerinin haksız cezalandırıldıklarını, meşrutiyetin ilanından beri Osmanlı İmparatorluğunun fena idare edildiğini, genç Türklerin açmış oldukları savaş yüzünden Hicaz halkının sefalete uğrattığını ve Türk basınında Peygambere karşı kullanılmakta olan lisanın geleneksel hükümranlıkla bağdaşmadığını ve daha gerçeğe uymayan bir takım sebepler ileri sürmüştü.

Suriye ve Filistin'de İngilizlerle savaş halinde iken sudan sebeplerle Türk kuvvetlerini arkadan vurmak isteyen Şerif Hüseyin'e karşı Hicaz harekâtı açılmıştı.

16 Haziran 1916'da Hicaz vali ve komutanlığına Galip Paşa getirilmişti. Bu Komutan Hicaz'a giderken bir piyade alayı ve iki dağ bataryasıyla Mekke'ye girerek oradaki zayıf Türk birliğini takviye ettiyse de, bu kuvvet Şerif Hüseyin'in geniş ölçüdeki hazırlık ve harekâtına engel olamadı.

Evvelce Mekke ve Cidde'yi ele geçiren Araplar Medine üzerine yürüdükleri zaman Türklerin direnmesiyle karşılaştılar. Buraya gönderilen takviye kuvvetleriyle taarruza geçen Türkler elden çıkmış olan bazı önemli mevzileri geri aldılar. Ordu Komutanlığı yetkisiyle Fahrettin Paşa Medine muhafızlığına getirildi.

Hicaz'ın savunulması anavatanı Hicaz'a bağlayan demiryolunun işler bir durumda bulundurulmasıyla mümkündü. Çünkü savaş malzemesi ve yiyeceğini Şam'dan sağlayan Medine'deki Türk birlikleri bu demiryolundan faydalanıyorlardı. Bu hattın elde bulundurulması ve güvenliğinin sağlanması için 1 nci Kuvvei Mürettebe adıyla bir komutanlık kuruldu ve Akabe'deki kuvvetler de bu komutanlığa bağlandı.

Demiryolunun korunmasında bir piyade alayı, katıra bindirilmiş süvari, hecin süvari alayları ve bir kaç gönüllü küçük birlik verilmişti.

Birleşik kuvvetler emrine verilen 3 ncü Tayyare Bölüğünün Hicaz'a gönderilmesi, harekât ve faaliyetleri:

Medine'de Araplara karşı askeri harekâta girişildiği zaman kara birlikleriyle işbirliği için bir tayyare bölüğünün Hicaz'a gönderilmesi istenmişti. Başkomutanlık Hicaz'a gönderilecek bölüğün harekât bölgesindeki alanların yerlerini seçmek ve bölgenin hava durumu hakkında bilgi toplamak ve komutanlarla temas etmek amacıyla Pilot Üsteğmen Orhan'ı Medine'ye göndermişti. Üsteğmen Orhan Medine'de ilgili komutanlarla temasa geçerek Medine'ye gönderilecek uçakların niteliklerini bildirmiş, kullanacakları alanları seçerek bölgenin hava durumunu tespit etmişti. Bu subayın Medine'deki inceleme ve komutanlarla yaptığı temas 4 ncü Ordu Komutanının bir raporu ile Hava Kuvvetleri Müfettişliğine bildirildi. Bu raporun kapsadığı bilgiler özet olarak şöyleydi:

"1. Başkomutanlığın Medine'ye göndereceği uçaklar hava ile soğutulduğundan sıcak havalarda Hicaz bölgesinde uçamayacaklardır.

  2. Menzillerinin kısa olması sebebiyle taktik alanda göz ve fotoğraf keşfi yapabileceklerdir. Bu nedenle, yapılacak keşiflerin Mekke'ye kadar olacağı düşünüldüğünden, bu uçaklardan uzak keşiflerde fayda sağlanamayacaktır.

  3. Sıcak havalarda 12–13 kilogramlık bir bomba taşıyabileceklerinden yapacakları bombardımanlar etkili olmayacaktır.

  4. Sonuç olarak Arap asilerine altı bomba atabilecek ve hiç olmazsa Mekke'ye kadar gidip gelebilecek menzilde daha süratli uçakların gönderilmesi gereklidir ve bu uçaklar İstanbul'da vardır."

Bu rapor gönderilmeden önce Hicaz'daki birleşik kuvvetlere katılmak üzere İstanbul'daki 3 ncü Tayyare Bölüğüne emir verilmiş ve bölük 23 Haziran 1916'da birinci kademesiyle İstanbul'dan hareket etmişti. Bölüğün mevcudu, dört subay, bir tüfekçi, bir kâtip ve 103 er idi. Bölüğün personel durumu şöyleydi.

3 ncü Tayyare Bölüğünün Kuvvesi

 19 Temmuz 1916

3 ncü Tayyare Bölük Komutanı Pilot Yüzbaşı Cemil
Uçuş heyeti, Pilot Üsteğmen Hasan Rifat
Uçuş heyeti, Pilot Teğmen Cerhan (Yedek subay)
Uçuş heyeti, Pilot Teğmen Şakir (Yedek subay)

Bölükte tüfekçi ustası, bir yazıcı adayı ve sağlık onbaşısı, 103 er, 20 araba (altısı öküz) ve iki su arabası vardır. Bölüğe atanan doktor henüz gelmemiştir.

3 ncü Tayyare Bölüğünün Kuvvesi

 Kasım 1916

3 ncü Tayyare Bölük Komutanı Pilot Üsteğmen Fazıl
Uçuş heyeti, Pilot Üsteğmen Cevdet
Uçuş heyeti, Pilot Teğmen Şakir
Uçuş heyeti, Pilot Teğmen Orhan
Uçuş heyeti, Rasıt Teğmen Osman Tayyar

Bölükteki rasıt noksanlığından dolayı, makineli tüfek bölüğünden Teğmen Cemal ve Teğmen Kemal de uçmuşlardır.

Hicaz'dan cesaret alan asiler Havran ve Cebeliduruz dolaylarında da ayaklanmaya başlamışlardı. Komutanlık bu bölgede kullanılmak üzere 3 ncü Tayyare Bölüğünden üç uçaklık bir kolu Medine'ye Birleşik Kuvvetler emrine gönderdi. 3 ncü Tayyare Bölüğünün uçucuları ve makinistleri Almanya'da birkaç aylık eğitimden sonra göreve başlayan acemi personelden ibaretti. Bu nedenle uçuşlarda kazalar oluyor ve birleşik kuvvetin istediği hava görevleri yapılamıyordu.

Bu kazalardan biri, 10 Ağustos 1916'da keşif görevinden dönen Pilot Üsteğmen Orhan'ın hatalı inişinde olmuştu. Pilot uçağı kırmış ve kendisi ile birlikte rasıdın yaralanmasına sebep olmuştu. Kazanın soruşturulmasında pilot bölükteki uçakların, ısı derecesi çok yüksek olan bu bölgede uçamayacak nitelikte olduğunu iddia etmiş ve 4 ncü Ordu Komutanlığını da yanlış bir kanaata yönlendirmişti. Komutanlık eldeki uçaklarla Hicaz'ın sıcak ikliminde görev yapılamayacağını belirten teklifini Başkomutanlığa ileterek, Hicaz'a yeni uçakların gönderilmesini ve bu uçaklar gelinceye kadar 300 ncü Paşa Tayyare Bölüğünden bir müfrezenin birleşik kuvvetler emrine verilmesini istemişti.

Öneri Başkomutanlıkça uygun bulunarak Paşa Tayyare Bölüğünden dört uçak ve yedek malzeme gönderildi. İdari ve teknik bakımdan başarı sağlayamayan 3 ncü Tayyare Bölük Komutanı görevden alınarak yerine Pilot Üsteğmen Fazıl atandı. Hava Kuvvetleri Müfettişliği yeni bölük komutanına 3 ncü Bölükteki uçakların bölgede uçup uçamayacaklarına dair bir tecrübe uçuşu yaparak müfettişliğe rapor vermesini emretmişti.

26 Eylül 1916'da Medine'ye gelerek göreve başlayan Üsteğmen Fazıl uçulamayacağı iddia edilen uçaklarla tecrübe uçuşları yapmaya başladı. Denemeden olumlu sonuç alınması üzerine, hazırlanan raporda eldeki uçaklarla Hicaz'da mükemmel şekilde uçulabileceği, bugüne kadar olan başarısızlığın bölükteki uçuşları az ve eğitimleri zayıf olan uçucuların yetersizliğinden ileri geldiği belirtilmişti.

Üsteğmen Fazıl Bölük Komutanlığına başladıktan sonra uçamaz durumda olan uçakları kısa zamanda uçuşa hazırlattı ve 3 Ekim 1916'da eski Parasol tipindeki bir uçakla Hicaz demiryolu üzerinde bulunan köprü, istasyon ve demiryolu dolaylarında inşaat faaliyetlerini tespit etmek üzere uçtu. Yapılan 70 dakikalık uçuşta demiryolunun bazı kısımlarında amelelerin çalışmakta olduğu ve demiryolu üzerindeki köprü ve tünellerde bir hasar bulunmadığını tespit etti.

13 Ekim 1916'da bomba yüklü bir uçakla keşif görevine giden Pilot Üsteğmen Şakir, Türk topçuları tarafından dövülen Zühtü efendi kuyularının batısındaki Araplar üzerine 12 kilogramlık iki bomba atarak keşfe devam etmiş, biri Derviş'in batısında, diğeri Abbas'ın kuzeyindeki küçük ve dar vadinin başlangıcında bazı siyah Arap çadırları tespit etmişti. Bu esnada Dera ile Şam arasındaki telgraf hatları asiler tarafından tahrip edilmiş olduğundan Dera'ya bir telsiz telgraf istasyonu gönderilmişti.

3 Kasım 1916'da Madya-Salt ve Eriha bölgelerine asilerin, demiryolu nakliyatına da halkın saldırıları başlamıştı. Bu sırada Medine'deki tayyare bölük karargâhı Elyas'a nakledildi ve Kasım ayında dokuz görev uçuşu yapıldı. Bu uçuşların  birinde Medine Tayyare Müfreze Komutanlığına atanan Pilot Üsteğmen Saim, Medine'den Biriilyas'a gidişte alana inerken virile girerek düştü ve şehit oldu.

1916 yılı Aralık ayında görev uçuşlarına devam edilmiş, asiler üzerine bombardıman taarruzları yapılmıştı. Böylece Hicaz'a gönderilen 3 ncü Tayyare Bölüğü, uçucuların yetersiz ve tecrübesiz, makinistlerin bilgisizlikleri yüzünden 26 Eylül 1916 tarihine kadar emrinde çalıştıkları Hicaz Mürettep Kuvveti ile verimli bir işbirliği sağlayamamıştı. Sonradan bölük, çok iyi bir uçucu ve aynı zamanda komutan olan Pilot Üsteğmen Fazıl emrine verilince, kısa zamanda toparlanmış ve Medine dolaylarında yaptığı görev uçuşlarında Mürettep Kuvvet Komutanlığına faydalı olmaya başlamıştı.

Hicaz'ın savunulması için Hicaz demiryolunun korunması önemliydi. 1916 yılında kurulan 1 nci Kuvveti Mürettebe Hadiye, Tebük bölgesinin korunmasını üzerine almıştı. 1917 Ocak ayında İngilizler Akabe körfezinin güneyinde yer alan Aluca'yı bombardıman ederek kıyıya, Mısır ve Sudan askeri çıkardılar. Kıyı savunmasına verilen akıncı alayı ve çıkan birlikler Emir Faysal kuvvetlerine katıldığı gibi bu bölgedeki Araplar da Emir Faysal'a döndüklerinden Hicaz demiryoluna karşı taarruzi hareketler artmaya başladı. Hicaz için ayrılmış olan birleşik kuvvetlerin koruyacağı yol 500 kilometreden uzundu. Buna karşılık eldeki kuvvet, bir piyade alayı, savaş gücü zayıf Ester süvari ve Hecin süvari alaylarından ve ayrıca bazı küçük gönüllü birliklerden kurulmuştu.

Yolun kuzey kısmı 8 nci Kolorduya, orta kısmı 1 nci Kuvvei Mürettebeye ve Medine'ye yakın olan kısmı da Medine Muhafız birliğinin sorumluluğuna verildiyse de uzun hat sık sık Araplar tarafından yapılan atlı akınlarla kesilmekte ve Türk birliklerinin duruma el koymasıyla yeniden açılmaktaydı

Hattın emniyeti ile görevli 3 ncü Tayyare Bölüğü de asilere karşı kullanılıyordu. Kuvvei Mürettebe Ebunaim doğusundaki asi Arap kuvvetlerinin durumunu keşfetmek üzere 1 Ocak 1917'de bir Albatros uçağını görevlendirdi. Emredilen bölgede bir saatten fazla görev yapan uçak asilere ait bir hedef tespit edememişti.

15 Ocak 1917'de, 15 Ocak'ta bombalanan Arap ordugâhının yeniden keşif ve bombalanması istendi. Bu görevi yapan uçak, ordugâhın yerinde olmadığını, eski ordugâhın kuzey doğusundaki hurmalıklar içerisinde küçük bir tepe üzerinde gördüğü tahkimatı bombaladı.

Yokluk içerisinde bulunan 3 ncü Tayyare Bölüğü uçuşlarda arıza yapan uçaklarını onarmak ve uçuşa hazırlamakta çok güçlüklere uğramaktaydı.

Bölük Komutanı Yüzbaşı Fazıl, bölüğün yakıt ve yedek malzeme noksanlığından dolayı Mart ayında uçuş yapılamadığını, gönderilen malzemelerin yetersiz olduğunu açıklamak suretiyle gereken makamlara başvurmuş fakat olumlu bir cevap alamamıştı.

Hicaz harekât sahasındaki Araplar, demiryolu boyunca hareket üsleri kurarak mevzi almışlardı. Makineli tüfeklerle donatılmış olan bu kuvvetlerin girişmiş olduğu baltalama hareketlerini, bölgenin savunmasına ayrılan sınırlı sayıdaki Türk kuvvetleriyle kontrol etmek çok zordu.

4 ncü Ordu Komutanlığı bölgenin güvenlik altına alınmasının kara birlikleriyle mümkün olamayacağını düşünerek demiryolu boyunca Medine, Tebük ile Medine arasında yer alan Elala, Tebük merkezlerinde yeter derecede uçak malzemesi ile ikişer uçaklık birer istasyon tesis etmek ve böylece bölgede kurulmuş olan kara savunmasını havadan da desteklemek suretiyle daha etkili bir duruma sokmak istiyordu. Havadan korunacak bölgenin geniş olması yüzünden önceden Maan'a gönderilmiş olan 3 ncü Tayyare Bölüğünün Amman, Akabe, Tebük bölgesini kontrol etmesini ve Tebük'ten Medine ve daha güneyindeki bölgenin kontrolu için de 300 ncü Paşa Tayyare Bölüğü kuvvetinde başka bir bölüğün daha ordu emrine gönderilmesini Başkomutanlığa teklif etti.

Başkomutanlık tarafından incelenen bu teklif, Batı cephesindeki düşman uçaklarının Amerika'dan gelen uçak ve malzemelerle gittikçe arttığı ve bu artan hava kuvvetleri karşısında Almanların sıkışık ve zor bir duruma girmesi nedeniyle yapılan tayyare isteklerinin yerine getirilemeyeceği, ancak 300 ncü Paşa Tayyare Bölüğünden 3 ncü Bölüğe uçak ve makinist verilmesi suretiyle takviye edileceği bildirilmişti.

Başkomutanlığın cevabı 4 ncü Ordu Komutanlığını tatmin etmemiş, 3 ncü Bölüğün 20 uçağa çıkarılması için ısrar etmişti. Bütün bu yazışmalara rağmen uçak yardımı yapmak mümkün olmadı.

Maan'a yerleşen 3 ncü Tayyare Bölüğü uçuş hazırlıklarını tamamlayarak asi Araplara karşı harekete geçmişti. Bölük, Ağustos ayında genel olarak Cebeliberka, Kuveyra, Akabe ve Vadiimusa dolaylarında 1917 Eylül ayından 1918 Ocak ayı ortasına kadar Vadiimusa, Dellage, Müdavera (Müdevvere), Kuveyra, Şöbek ve demiryolu hattı üzerinde 51 keşif ve bombardıman görevi yapmıştı. Yapılan bu görevlerde başarı sağlanmış ise de bölükteki sınırlı sayıdaki uçaklardan bir kısmının Der'a da 8 nci Kolordu Komutanlığı emrinde tutulması, bir kısmının da Şam'da bırakılması suretiyle kuvvetinin dağıtılması, sevk ve idareyi zorlaştırmış ve bölükten beklenilen sonuç elde edilememişti.

Araplara karşı yapılan hava harekâtında gün geçtikçe kuvvetlenen İngiliz hava kuvvetleri bu bölgede etkisini göstermeye başlamıştı. Maan hava alanına İngiliz uçakları 28 Ağustos 1917'de ve 10 Ekim'de de ikişer uçakla hücum ederek toplam olarak yedi eri şehit etmiş ve dört eri de yaralamıştı.