Ben Kimim

 
 
 
BÖLÜM  I
TÜRK HAVA KUVVETLERİNİN DOĞUŞU
1911-1914
 

İLK TÜRK HAVACILARI

1910 ve 1911 yıllarında uçakların askeri açıdan değerleri artık iyice anlaşılmış ve birçok batı ülkesinde havacılık teşkilatı kurulmaya başlanmıştı.

1911 yılında İtalyan uçaklarının, Libya'da savaşan Türk birliklerine hava taarruzları yapıp kayıplar verdirmeleri ve kendilerine hiçbir karşılıkta bulunulamaması, hükümet, Ordu ve millet üzerinde büyük bir infial uyandırmıştı. O tarihte bir tek Türk pilotu ve uçağının bulunmayışı yüzünden çaresizlik içine düşen hükümet, Behman isminde yabancı uyruklu bir pilot ile diğer iki havacının, uçaklarıyla birlikte bir yabancı vapura bindirilerek Trablusgarp'a gönderilmesi ve İtalyanlara karşı kullanılması için teşebbüse geçmişti.

1911 yılında, Genelkurmay Başkanlığı tarafından Orduya bir genelge gönderildi. Bu genelgede havacılık öğrenimi görmek, bu meslekle ilgili gerekli incelemeleri yapmak ve dönüşte havacılığın nüvesini yurdumuzda kurmak amacıyla, iki subayın Avrupa'ya gönderileceği bildirilmekte; havacılık öğrenmek isteyen, uçuşta midesi bulanmayacak ve Fransızca bilen subayların müracaatları istenilmekte idi. Yapılan başvurular arasında Süvari Yüzbaşı Fesa ve İstihkam Teğmen Kenan'ın müracaatları kabul edildi ve bu iki subay Fransa'ya, uçuculuk öğrenimine gönderildi.

Orduda havacılığa ait görevleri yürütme sorumluluğu da Genelkurmay İkinci Şubesinde bulunan Kurmay Yarbay Süreyya'ya verildi. Tek başına bu önemli görevi üstlenen Yarbay Süreyya'nın da o tarihte, yeni doğmakta olan havacılık hakkında, diğer Türk subayları gibi, pek az bilgisi vardı. Havacılık konularında bilgi toplanması için Paris, Berlin ve Viyana Askeri Ataşeliklerine birer yazı gönderilerek, o ülkelerde yayınlanan kitap ve neşriyattan temin edilmesi istendi.

Türk Ordusunda havacılığın yerleşmesi için en kısa zamanda bir uçuş okulu ve havacılık eğitim merkezinin kurulmasının gerektiği, Yarbay Süreyya tarafından teklif edilmesine rağmen, bu maksat için bütçede tahsisat bulunmadığı gerekçesiyle bu öneri kabul edilmedi.

Ancak havacılığa ait faaliyetlerin yürütülmesinde bir tek subayın yetersiz olacağı düşüncesiyle uçak ve balon satın almak, pilot yetiştirmek ve havacılık tesislerinin inşaat işleriyle uğraşmak üzere, Savunma Bakanlığına bağlı 3 subaydan oluşan bir kurul teşkil edilerek, başkanlığına havacılık konularıyla ilk günden beri meşgul olan Yarbay Süreyya getirildi.

Fransa'ya eğitime gönderilen subaylarımızdan Yüzbaşı Fesa, hemen hiç kırım yapmadan uçuşlarını tamamlamakta idi. Fakat Teğmen Kenan bu yetişme devresinde oldukça çok kırım yapmıştı. Uçak kırımlarından meydana gelen zarar ve ziyanı da devlet ödüyordu. İki subaya verilen harcırahlar, uçuş tazminatı ve eğitim ücretlerine, kırım masrafları da katılınca, yekun oldukça kabarıyordu. Bu zamana kadar Orduda subaylar için hiç bu kadar masraf yapılmamıştı. Bu nedenle havacılara olağanüstü harcanan bu paraların miktarı çok görülüyordu.

HAVACILIĞIN TEMELİ YEŞİLKÖY CİVARINDA ATILIYOR

Bir taraftan iki pilotun eğitimi tamamlanırken, diğer taraftan da satın alınan iki uçak için İstanbul civarında uygun bir meydan aranmaya başlandı.

Mahmut Şevket Paşa, meydanın Anadolu yakasında olmasını isti-yordu. Fakat Anadolu yakasında meydan yapmaya uygun bir yer bulunamayınca, Yeşilköy bölgesine karar verildi.

Avrupa'daki muhtelif uçak firmalarından alınan projeler incelendikten sonra Fransız R.E.P. firmasının teklifi uygun bulunarak kabul edildi.

Projeye göre uçuş tesisleri için 15.000 lira, okulun inşaatı için 5.000 lira, Ordu bünyesinde havacılık teşkilatının vücuda getirilmesi için 20.000 lira olmak üzere, Genelkurmay Başkanlığı tarafından toplam 40.000 lira ödenek isteğinde bulunuldu. (1912 yılındaki 1 Türk Lirasının karşılığını anlamak için şu örneği verelim. O yıllarda bir adet koyunun fiyatı 25 kuruştu. Bir uçak motorunun fiyatı 40.000 kuruş, bir uçağın fiyatı da 108.000 kuruş idi. Yani yaklaşık 1600 adet koyunun fiyatıyla bir uçak motoru alınabiliyordu. Bugün bir koyunun fiyatını 400 lira olarak düşünürsek demek ki bu günün parasıyla bir uçak motorunun fiyatı 640.000 lira, bir uçağın fiyatı da 1.728.000 liraya geliyordu.)

Ancak mali imkanların son derece sınırlı olması nedeniyle istenen ödenekten 25.000 lira kısıntı yapıldı ve projenin gerçekleştirilmesi için ancak 15.000 lira tahsis edilebildi. Tahsis edilen bu parayla sadece iki hangarın yapımı gerçekleştirilebildi. Personelin sosyal hizmetleri için ihtiyaç duyulan yatakhane ve yemekhane binaları inşa edilemedi.

UÇAKLAR VE YER DESTEK TEÇHİZATI TESLİM ALINIYOR

Orduda bölük, takım sözcüklerine her subayın kulağının alışık olması nedeniyle, havacılıkta da bölük ve takım sözcüklerinin kullanılması kararlaştırıldı.

İlk alınacak uçakların iki kişilik olması uygun görüldü. Her ne kadar firma tarafından bir kısım uçağın tek kişilik olması teklif edilmiş ise de, lojistik açıdan bir bölüğün bünyesinde çeşitli büyüklüklerde cihaz, alet ve avadanlık ve değişik yedek parçalar bulunacağı ve bunların birbirine karışması ihtimali bulunduğundan; uçak tipinde ve yedek parçalarda müştereklik olması için tek kişilik uçakların alımından vazgeçildi ve her iki uçak takımının çift kişilik uçaklarla teçhiz edilmesine karar verildi.

Bu takımlar beraberlerinde birer yedek motorla, basit tamirleri yapabilecek yeterli yedek parçalarını, takımların teşkilatına verilen at arabaları üzerinde hazır bulunduracaklardı.

Her takımda birer yedek motor, birer çift sağ ve sol kanat, birkaç adet yedek pervane, yeterli miktarda yedek parça, kumaştan yapılan 16x16 metre ebadında bir uçak çadırı ve bir de demirce arabası bulunacaktı.

Bir bölüğün ihtiyacı olan araba miktarı, uçaklar için 4, uçak çadırı için 1, demirci arabası için de 1 olmak üzere toplam 6 arabadan oluşuyordu.

BÜTÇEDE HAVACILIK İÇİN TAHSİSAT BULAMAYAN SAVUNMA BAKANI,

 HALKTAN PARA TOPLANMASINI İSTİYOR

Savunma Bakanı Mahmut Şevket Paşa, havacılık teşkilatını büyütmeye ve güçlendirmeye karar vermiş ve bu amaç için çeşitli önlemler almaya başlamıştı. Ancak memleketin muhtelif yerlerinde çıkan isyanlar nedeniyle, Ordunun büyük bir kısmının seferberliğine çok masraf yapıldığından, uçak satın alınması ve havacılık teşkilatının kurulması için ihtiyaç duyulan paranın, halktan bağış şeklinde toplanması yoluna gidildi.

O sıralarda kurulan Donanma Cemiyeti, gemi tedarik etmek için milletin seve seve verdiği bağışları topluyordu. Donanma Cemiyetinin memleketin her yerinde şubeleri vardı. Savunma Bakanlığı, Hava Kuvvetleri bağışlarının da Donanma Cemiyeti tarafından toplanmasını uygun gördü. Mahmut Şevket Paşa bu ricasını, Donanma Cemiyetine bir mektupla bildirdi.

Mektubun yazılmasından henüz bir hafta geçmemişti ki, Fransa'daki R.E.P. fabrikası, ısmarladığımız 2 uçağın imalatının tamamlandığını ve uçakların teslim edilebilmesi için, mevcut anlaşmaya göre, 4.000 liranın hemen ödenmesi gerektiğini bildirdi.

Savunma Bakanlığının kasasında bu alım için ödeyebileceği, yalnız 1.000 lira nakit para mevcut bulunuyordu. Çok sıkışık durumda kalan Mahmut Şevket Paşa, geri kalan 3.000 liranın temin edilebilmesi için Donanma Cemiyetinin yardımını istedi, Cemiyete yazılan 14 Mart 1912 tarihli mektupta özetle şöyle deniyordu:

"Hava Kuvvetlerine halk tarafından yapılacak bağışların, Donanma Cemiyeti vasıtasıyla toplanması için, kısa bir süre önce, makamlarınızdan yazıyla talepte bulunulmuştu. Fransız R.E.P. fabrikasından satın alınacak iki uçak için çok acilen 4.000 Liraya ihtiyaç vardır. Şu anda bu alım için, Savunma Bakanlığında nakit olarak tahsis edilebilecek sadece 1.000 lira mevcut bulunduğundan, üst tarafı olan 3.000 Uranın Hava Kuvvetleri için ilerde toplanacak olan bağışlardan karşılanmak üzere gönderilmesini; bu mümkün olmadığı takdirde, başka bir kaynaktan temin edilmesi çareleri aranacağından, durumun en kısa zamanda tarafımıza bildirilmesini arz ederim." (Türk Havacılık Tarihi I, sayfa 28)

Halktan toplanan bu paralardan başka, Ordu ve Donanma personeli de maaşlarının dörtte birini Hava Kuvvetlerine bağışladılar.

Devletin maliyesinden para temin edilmesinde çok büyük güçlüklerle karşılaşılıyordu. Bu yüzden ısmarlanan malzeme ve teçhizatın bekleye, bekleye çürüyüp işe yaramaz bir hale gelmesi yanında, memleket savunması da tehlikeye düşecek bir hal alıyordu.

Nitekim Edirne Müstahkem Mevkii için satın alınan ve Türkiye'ye gönderilmek üzere Almanya'da beklemekte olan sabit balonun parası, aradan bir sene geçtiği halde maliyeden temin edilememiş ve bu yüzden, savaş için çok önemli bir keşif vasıtası olan balon, ambarda çürüyüp işe yaramaz hale geldikten sonra hurda halde teslim alınabilmişti.

SAVUNMA BAKANI, TÜRK PİLOTLARI YETİŞİNCEYE KADAR,

KİRALIK YABANCI PİLOT TEMİN ETMEYİ DÜŞÜNÜYOR

İtalyanların Rodos Adası'nı işgal etmeleri üzerine, çaresizlik içinde kalan Savunma Bakanı Mahmut Şevket Paşa, o esnada Almanya'da uçak fabrikalarında incelemelerde bulunan Kurmay Yarbay Süreyya'ya aşağıdaki mektubu göndererek, Türk Pilotları yetişinceye kadar dışarıdan kiralık yabancı pilot temin etmesini istemiştir:

"Muhterem Oğlum,

Sizin İstanbul'dan hareketinizden sonra İtalyanlar Rodos Adası'nı işgal ettiler. Diğer adaları da işgal etmeleri muhtemeldir. Rodos Adasıyla temasımızı ancak uçak ile sağlayabiliriz. Eğer uçak ile bu teması sağlayabilirsek, hem askerimizin moralini yükseltmiş, hem de Avrupa'ya karşı ordumuzun şan ve şerefle yüzünü ak çıkarmış oluruz. Bu nedenle, Rodos Adası karşısında seyyar hangarlar tesisi ile orada birkaç uçak bulundurulmasını arzu ediyorum. Eğer uçaklar, bomba taşıyan tipte olursa İtalyan Gemileri ve Ordugahı üzerine bomba da atabiliriz. Bu işi yapmak için pilotlara ihtiyacımız olacaktır. Bu pilotlar, Alman olursa daha iyidir. Çünkü Fransızlar, İtalyanlara yakınlıkları nedeniyle, onlara karşı görev yapmak istemeyebilirler. Bu konuda teşebbüste bulunmanızı ve sonucu en kısa zamanda bildirmenizi bekliyorum." (Türk Havacılık Tarihi 1, sayfa 32)

  Savunma Bakanı Mahmut Şevket
  13 Mayıs 1912

Savunma Bakanı, bu mektuptan iki gün sonra, uçak ve pilotlarla ilgili ihtiyacın çok acil olduğunu tekrar yazarak şöyle diyordu:

"Bir an önce uçuş okulunu inşa ederek pilot yetiştirmeye şiddetle ihtiyacımız vardır. Uçaklarımızı bir an önce uçurarak, hiç olmazsa, sahillerimizin yakınında keşif faaliyetinde bulunmamızı sağlayacak imkanları temin ediniz. Sanıyorum ki maksadımı anlatabildim. İzmir ve Çanakkale'de acilen uçak uçurabilmemiz için seyyar hangar da satın alınız." (Türk Havacılık Tarihi 1, sayfa 33)

ALMANYA'DA İNCELEMELERDE BULUNAN KURMAY YARBAY SÜREYYA'NIN İLGİNÇ RAPORLARI, AVRUPA'DA ASKERİ HAVACILIĞIN GELİŞMESİNİ AÇIKLARKEN, HAVA KUVVETLERİNİN CAYDIRICILIK (DETERRENCE) ROLÜNÜ, BUNDAN BİR ASIR ÖNCE DÜŞÜNEN İLERİ GÖRÜŞLÜ TÜRK SUBAYLARININ VARLIĞINI DA ORTAYA KOYUYOR

Almanya uçak fabrikalarında incelemelerde bulunan Yarbay Süreyya, Berlin'den gönderdiği 21 Mayıs 1912 tarihli mektubunda özetle şu bilgileri veriyordu:

"Berlin'de iken emirlerinizi aldım. İki gün sonra da Viyana'ya geldiğimizde ikinci emriniz elime ulaştı. Emirleriniz doğrultusunda derhal teşebbüse geçtik. Harlan Fabrikasında yeni inşa edilmiş olan uçağı gidip gördük. Fabrikanın temsilcisi İstanbul'da bizimle bu konuları görüştüğü zaman, bu uçakların 23 kilogram ağırlığında bomba atabileceğini söylemiş idi.

Ancak yerinde yaptığımız incelemede, uçak üzerinde bomba atma kabiliyetinin henüz kazanılmamış olduğunu gördük. Alman Savunma Bakanlığı konuyu gayet gizli tutuyormuş. Buradaki mevcut fabrikalar, uçaklardan bomba atma tertibatlarıyla atış denemeleri yapmak için Savunma Bakanlığına müracaat etmişler fakat bizim anlayamadığımız bir sebepten Alman Savunma Bakanlığı, uçaklardan bomba atışı tecrübesine müsaade etmemiş.

Diğer uçaklarda bomba tertibatı yoktur. Bunu fabrika temsilcilerine sorduğumuzda, her fabrika, bomba tertibatı için proje hazırladığını ve Savunma Bakanlığına gönderdiğini, ancak Bakanlıktan müsaade alınamadığını belirtiyor.

Bomba tertibatı, uçaklarda kanatların uçak gövdesinden bir parça açık inşa edilmesiyle hasıl olan aralığa, aşağıya doğru yerleştirilen bir borudan İbarettir. Bu borular el bombalarından büyüğünü atamıyormuş. Boru 2 - 2,5 metre uzunlukta olacağından içine dizilecek el bombaları, otomatik tabancalar gibi, tetiğine basıldıkça birer birer salınacak şekilde bir tertibata sahipmişler.

Halbuki Harlan uçaklarında, oturulacak pilot mahallinin altında üçer adet 20'şer kiloluk bombayı taşıyacak özel yerler mevcuttur. Ayrıca fazla miktarda el bombasını taşıma kabiliyeti olduğundan bu tip uçak tercih edilmiştir.

Bu 20'şer kiloluk büyük bombalardan 50-100 kadar satın alınacaktır. Uçaklar bu bombaları atamasalar bile (ki atacaklarına kuvvetle inanıyorum) silah olarak bize büyük bir güç katacaktır. Özellikle henüz hiçbir yabancı hava kuvvetinde mevcut olmayan 20 kiloluk bombaları taşıyan uçakların, adalar civarında uçurulması, sizin de emir buyurduğunuz gibi, bizim birliklerimizin moralini artırırken, düşmanı da düşündürecektir." (Türk Havacılık Tarihi I, sayfa 36)

   Kurmay Yarbay Süreyya

HAVACILIK HENÜZ EMEKLEME ÇAĞINDAYKEN VE DÜNYADA BİRÇOK ÜLKENİN İNSANLARI UÇAĞIN RESMİNİ BİLE GÖRMEMİŞKEN, BİR TÜRK SUBAYININ HAVA KUVVETLERİNİN CAYDIRICILIK (DETERRENCE) ROLÜNÜ SEZİP HİSSETMESİ, NE KADAR GURUR VERİCİDİR!

AVRUPA'YA PİLOT YETİŞTİRİLMEK ÜZERE GÖNDERİLEN SUBAYLAR DEVLETİN UÇUŞ OKULUNUN ÜCRETİNİ ÖDEYECEK PARAYI BULAMAMASI YÜZÜNDEN DAHA EĞİTİMLERİNİ TAMAMLAMADAN YURDA GERİ ÇAĞRILIYOR

Avrupa'ya pilotaj eğitimi için gönderilen subayların masraflarını karşılayacak tahsisat bütçede bulanamayınca Savunma Bakanlığı bu subayların geriye çağrılması için emir vermiştir. Yarbay Süreyya'nın bu konudaki işlemle ilgili yazısı şöyledir:

"R.E.P. Uçak Fabrikası okulunda pilotaj eğitimi gören 8 subaydan Yüzbaşı Refik ve Teğmen Nuri, başlangıç eğitimlerini tamamlayarak pilot diplomalarını almışlardır. Diğer subaylar da bu ay içinde diplomalarını alacaklardır. Diploma alan subayların Fransa'da kalarak bir müddet daha eğitime devam etmeleri gerekli görülmekte ise de, uçuş okulu tarafından istenen 2.500 Frank paranın ilerde 8 subay için önemli bir yekün teşkil edeceği, maaşlarda hesap edildiği takdirde bu yekünün büsbütün kabaracağı belli olmuştur. Ayrıca İstanbul'da açılacak olan uçuş okulu için burada bir öğretmen, uçakları onarmak için bir makinist ve bir de marangoz ustasının eğitimi için masraf gerektiğinden, pilot eğitiminde bulunan 8 subayın, ilerde memleketimizde uçuş okulu açıldığı zaman eğitimlerine devam etmek üzere İstanbul'a geri çağırılmaları hakkında emir verilmiştir. Arz ederim. (Türk Havacılık Tarihi I, sayfa 39)

Türk Hava Kuvvetlerinin ilk pilot adayları olarak seçilen Yüzbaşı Fesa ve Teğmen Kenan'ın Fransa'da eğitim görmesinden üç ay sonra, uçuş eğitimi için Fransa'ya gönderilen bu 8 pilot, Türk Hava Kuvvetlerinin temelini ve pilot gücünü teşkil edecekti. Devletin birkaç bin Frank para bulamaması yüzünden, bu pilotların eğitimlerini tamamlamadan yurda çağrılmalarından birkaç ay sonra Türkiye Balkan Harbi'ne girmiş ve daha henüz emniyetle iniş kalkışı ve uçuşu öğrenemeyen bu pilotlar harp görevlerine gönderilmiştir.

Ne kadar acıdır ki, bu pilotlardan ikisi Balkan Harbi sırasında Trakya'da, biri de İstanbul'da Belgrat ormanları üzerine düşerek şehit olmuşlardır. Diğer üç pilot da yine yeterli eğitim gösterilememesi sebebiyle uçuştan ayrılmışlardır.

1912 YILI AVRUPA'SI UÇAK FABRİKALARIYLA DOLU!

Avrupa'da uçak fabrikalarında incelemelerde bulunan Kurmay Yarbay Süreyya ile İstihkam Binbaşı Mehmet Ali'nin hazırladıkları 28 Temmuz 1912 tarihli aşağıdaki rapor, o yıllarda Avrupa'da uçak endüstrisinin ne kadar çok yaygın olduğunu göstermektedir:

"Havada yöneltilebilen balonlarla uçaklar hakkında bilgi toplamak amacıyla; Avusturya, Almanya, Fransa ve İngiltere'deki fabrikalar ziyaret edilmiştir.

İncelemeye Avusturya'dan başlanmıştır. Viyana yakınında Etrich tipi uçak imal eden Jacop Lohner fabrikası ile yine aynı bölgede Fischamend Balon fabrikası gezilmiş ve oradan Almanya'ya geçilmiştir.

Almanya'da; Leipzig şehri civarında Lindental ismi verilen yerde Deutche Flugzeug Werke uçak fabrikası, Berlin batısında Jubannstahl uçak fabrikası, yine bu bölgede sıralanmış olan Harlan, Nieuport, Wright, Albatros, Emil Jeanin ve Lindberg'de bulunan Rumpler Taube uçak fabrika ve tamirhaneleri, Suchart balon fabrikası, takiben Münih bölgesinde, Gustav Otto uçak fabrikası, Ausburg yakınında Rledinger balon fabrikası, Firiedrlchshafen zeplin ve balon fabrikası, Mayans şehrinde Goedeeker uçak fabrikası, Frankfurt şehrinde Culer uçak fabrikası, Köln şehrinde Clouth isimli kauçuk ve balon imalathanesi ziyaret edilerek Fransa'ya geçilmiştir.

Paris ve civarında R.E.P., Duperdussin, Bleriot, Farman, Nieuport, Moran, Borel, Wazen, Astra uçak fabrikaları ile Keleman Bayer, Astra, Rodlak, Goddard, Major isimli balon fabrikaları ve Gnom motor fabrikası incelenerek buradan İngiltere'ye geçilmiştir.

İngiltere'de Bristol uçak fabrikaları gezildikten sonra İstanbul'a dönülmüştür." (Türk Havacılık Tarihi I, sayfa 43)

AVRUPA'DA UÇAK FABRİKALARINDA İNCELEMEDE BULUNAN SUBAYLARIMIZIN GEZİ SONUÇ RAPORLARINDA BELİRTTİKLERİ GÖRÜŞLER HAVACILIK KONUSUNA NE KADAR ÇABUK İNTİBAK ETTİKLERİNİ VE HAVACILIK SANAYİNİN İNCE NOKTALARINI NE GÜZEL KAVRADIKLARINI GÖSTERMEKTEDİR

1912 yılı Temmuz ayında, Avrupa'daki uçak ve balon fabrikalarında incelemelerde bulunan Kurmay Yarbay Süreyya ile İstihkam Binbaşı Mehmet Ali'nin hazırladıkları görev sonuç raporundan subaylarımızın havacılık konularına çok kısa zamanda aşina oldukları anlaşılmaktadır.

Görev sonuç raporunda özetle şu hususlara yer verilmektedir:

"Uçaklar, askı ve gergi tel ve kabloları hariç olmak üzere, ya tamamen tahtadan veya bir kısım aksamı madenden olmak üzere inşa edilmektedir. Kanadın yapısı ise hepsinde tahtadandır. Ayrıca bir kısım aksamı madeni ve kamıştan yapılan kanatlara da rastlanmıştır. Tahta veya madeni gövdeli, hafif veya ağır uçakların savunucuları olduğu kadar, karşısında bulunanlar da vardır.

Uçak mühendisi veya pilotların bir kısmı madeni, bir kısmı da tahtadan yapılanları tercih etmektedirler. Hepsinin görüşlerinde de, az veya çok haklı oldukları noktalar mevcuttur. Gövdeleri demir borulardan vücuda getirilen uçaklar, gerçi tahta malzeme ile imal olunan uçakları nazaran biraz daha ağır iseler de, bu uçaklara takılan daha güçlü motorlar sayesinde ağırlık sorunu giderilmektedir. Diğer taraftan nispeten fazla yüksek olmayan irtifalardan düşen madeni yapıdaki uçakların pilotları kazadan yaralı olarak kurtulabilmekte, ancak tahta gövdeli uçaklarda kazaya uğrayan pilotların çoğu hayatlarını kaybetmektedirler.

Motor seçiminde ise, genellikle her millet millî hisleri sebebiyle, kendi ülkesinin yapısı olan motorları tercih etmektedir. Avusturyalılar Daimler Motorunu, Almanlar Argus ve Mercedes Motorlarını, Fransızlar Gnom Devvar motorlarını tercih etmektedirler. Mamafih, başka ülkenin motorunu tercih edenlere de rastlanmaktadır. Hangi ülkenin motoru olursa olsun, konunun hassasiyeti nedeniyle, motorların seçiminde, kontrolünde ve muhafaza edilmesinde son derece dikkatli olmak gerekir.

Uçak endüstrisi çok süratli bir şekilde gelişmekte olduğundan, bugün düşük performanslı bir uçak, yapılan tadilatla yarın kendisinden daha yüksek performanslı bir uçaktan daha iyi bir duruma getirilebilmektedir. Ve tadilatların ise hemen hemen hiç sonu gelmemektedir." (Türk Havacılık Tarihi I, sayfa 44)

AVRUPA'DAKİ HAVACILIK BİLİM VE TEKNİĞİNİN ÜLKEMİZE GETİRİLEBİLMESİ İÇİN, YABANCI DİL BİLEN SUBAYLARA ŞİDDETLE İHTİYAÇ DUYULUYOR

Yarbay Süreyya ve Binbaşı Mehmet Ali'nin, Avrupa'daki incelemeleri sonucunda yazdıkları raporlarda Avrupa ile ülkemizin durumu karşılaştırılarak havacılık bilim ve tekniğinin ancak yabancı dil bilen subaylarımızın bilgisi nispetinde öğrenilip gelişebileceği vurgulanmaktadır.

Yarbay Süreyya başkanlığındaki heyetin raporu çok dikkat çekicidir. İlk uçağın havalanmasından bir kaç yıl sonra Almanya, Fransa ve İngiltere'de birçok uçak fabrikasının kurulduğu ve Avrupa semalarında yüzlerce uçağın uçtuğu anlaşılmaktadır.

Böyle teknik bir gücün, birkaç yıl içinde meydana gelmesini hayretle karşılamamak gerekir. Çünkü bu maksat için Avrupalılar ve Amerikalılar yıllardan beri yoğun bir çaba harcamaktaydılar. Bilim ve teknolojik alanda, Avrupa ve Amerika'da, esasen yılların getirdiği büyük bir bilgi birikimi vardı. Benzinli motorlar geliştirilmiş, elektrik teknolojisinin her sahada kullanılması imkan dahiline girmişti. Teknik sahada ne istenirse, o zamanki ihtiyaçları karşılayabilecek derecede bulmak mümkündü. Mühendis, teknisyen, işçi ve sanatkâr istenildiği kadar bulunabiliyordu. İşte bütün bu teknolojik varlık içinde havacılık kısa zamanda gelişme ortamı buldu.

Amerika ve Avrupa ülkelerindeki hükümetlere gelince, hepsi de havacılığın gelişmesi için hiçbir fedakârlıktan çekinmiyorlardı. Uçak imal eden fabrikalara büyük mali destek sağlıyorlar ve uçuculara avuç dolusu ikramiyeler veriyorlardı. İşte bu ölçüsüzce sarf edilen paralar sayesinde, sanayicisi ve uçucusuyla birçok müteşebbisin cesur atılımları, elde edilen başarının anahtarı olmuştu.

Memleketimizde ise, bu imkanların hiçbirisi yoktu. Ülkemizde teknolojik alanda tesis olarak sayılabilecek, İstanbul'da Tophane ve Zeytinburnu fabrikaları ile, Haliç'teki tersaneden başka bir tesis hemen hemen yoktu.

Sanatkâr sayısına gelince, Türkler arasında pek az idi. Müslüman olmayan azınlıklar arasında kuyumcu, dökümcü, tenekeci gibi sanat erbabı bulunuyordu. Ordu dahilinde sanatkâr olarak tüfekçi ve kamacı gibi az sayıda personel vardı. Yalnız Donanma'da, bir miktar sanatkâr bulunuyordu. Halkın teknikle ilgisi olmadığından bu konuda her şeye yabancı idiler.

Havacılık, tamamen teknik bir meslek olmasına rağmen, Ordudan Hava Kuvvetlerine geçen subayların havacılıkla ilgili hiç teknik bilgileri yoktu. Uçuş için gerekli teknik bilgileri ancak yabancı dil bildikleri takdirde, eğitim görecekleri Avrupa ülkelerinde görüp öğrenebileceklerdi. Bu bakımdan yabancı dil bilen ve havacılığa hevesli subaylara şiddetle ihtiyaç duyuluyordu.

Avrupa havacılığı ile Türk havacılığını karşılaştırırken, ülkelerin teknik varlıklarını ve fertlerin teknik sahadaki görgü ve bilgilerini de göz önünden uzak tutmamak gerekmektedir.

HAVA KUVVETLERİNİN KURUCUSU VE ÖNCÜSÜ MAHMUT ŞEVKET PAŞA'NIN, BİR SUİKASTA KURBAN GİTMESİYLE HENÜZ FİLİZLENİP YEŞERMEKTE OLAN TÜRK HAVACILIĞI BÜYÜK BİR DESTEĞİNİ KAYBEDİYOR

 Yarbay Süreyya başkanlığındaki heyet İstanbul'a döndükten sonra, Yeşilköy civarında havacılık okulu olarak kullanılmak üzere bir kısım tesisin inşaat hazırlıklarına girişildi.

Ancak bu arada, Türk havacılığının öncüsü ve kurucusu Mahmut Şevket Paşa'ya, muhalifleri tarafından bir suikast düzenlendi. Mahmut Şevket Paşa Savunma Bakanlığı binasından, yanında yaveri olduğu halde otomobiliyle evine giderken, şimdiki Beyazıt Meydanı civarındaki bir sokağın köşesinde otomobili yavaşlamak zorunda kalınca, dört bir taraftan saldıran hain suikastçıların kurşunları altında can verdi. Kurulma aşamasında, havacılığın bütün sorunlarıyla bizzat tek tek ilgilenen, ortaya çıkan güçlüklerin yenilerek Hava Kuvvetlerinin bir an önce kurulması için gece gündüz çalışan değerli bir komutan ve devlet adamı olan Mahmut Şevket Paşa, suikasta uğramadan bir kaç saat önce, Yarbay Süreyya'yı makamına çağırmış ve Yeşilköy'de kurulacak Hava Kuvvetleri tesisleri hakkında bilgi alarak, bazı direktifler vermişti.

Mahmut Şevket Paşa'nın ölümüyle henüz filizlenip yeşermekte olan Türk Havacılığı büyük bir desteğini kaybetti. Kendisinden sonra, ya ilgisizlikten. veya memleketin o zamanki mali durumunun iyice kötüye gitmesinden, Yeşilköy'de yapılması planlanan Hava Okulu inşaatları yarım kaldı. Havacılık teşkilatının kurulması için Mahmut Şevket Paşa tarafından başlatılan bir çok proje de yine yüz üstü bırakıldı.

BALKAN SAVAŞI'NIN BİRİNCİ SAFHASINDA, EDİRNE'DE BULGAR ORDUSU TARAFINDAN KUŞATILAN BİRLİKLERİMİZ, KEŞİF VE İRTİBAT HİZMETLERİ AMACIYLA VE KUŞATILMIŞ DURUMDA BULUNAN HALKIN VE ASKERİN MORALİNİ YÜKSELTMEK İÇİN, EDİRNE'YE BİRKAÇ UÇAĞIN GÖNDERİLMESİNİ ISRARLA İSTİYORLAR

30 Eylül 1912 günü seferberlik ilan eden Balkan Devletleri 16 Ekim 1912 günü sabahı Türkiye'ye taarruz ettiler. 22 ve 23 Ekim günleri cereyan eden Kırklareli Savaşları sonunda ordularımız geriye çekilmek zorunda kaldı.

Birliklerimizin paniğe kapılıp çekilmeye başlaması üzerine, Bulgar Ordusu hiç ümit etmediği bu durum karşısında Edirne'yi kuşatarak, Güney Doğu genel istikametinde ilerlemeye başladı.

Lüleburgaz Savaşını kaybeden ordularımız Çatalca hattına kadar çekildi. Düşman orduları tarafından çember içine alınan Edirne'deki birliklerimiz, tuttukları mevzileri inatla savunmaya çalışırken, hem düşman birliklerinin yerlerini ve güçlerini öğrenmek, hem de Ana Vatandan tamamen tecrit edilmiş olan Edirne halkının ve askerin moralini yükseltmek için Edirne'ye birkaç uçak gönderilmesini, harekatın başladığı günden beri Başkomutanlıktan ısrarla istiyordu.

Kuşatma altındaki Edirne Müstahkem Mevki Komutanlığına 2-3 uçağın gönderilmesine Başkomutanlık tarafından karar verildi.

Edirne'ye gidecek uçaklar, özel vagonlara yüklenerek demiryolundan yola çıkarıldı. Ancak Bulgarların ileri hareketi dolayısıyla, yolların kesik olup olmadığı ve uçakları taşıyan vagonların hangi istasyonda indirileceği konusunda tereddütler ortaya çıktı.

Bu arada, Edirne'ye gönderilmekte olan uçaklar konusunda Genelkurmay Başkanlığı ile Savunma Bakanlığı arasında yapılan yazışmalar ve gönderilen mesajlardan anlaşıldığına göre, İstanbul ile Lüleburgaz arasında, uçakları taşıyan vagonlar bir ara kaybedildi!

Bulgarlar Lüleburgaz'a yaklaşırken, nihayet uçakların taşındığı vagonlar bulundu ve bu vagonlar tekrar gerisin geriye Yeşilköy'e gönderildi.

Yine bu arada, Genelkurmay Harekat Başkanlığından yazılan bir yazıda uçakların en geç iki gün içinde Çatalca'ya sevk edilmesi emredildi.

Pilotlarımızın tecrübesizliği, uzun uçuşlara alışık olmaması ve uçakların o zamanki iptidai hali yüzünden, İstanbul - Edirne arasındaki 210 kilometrelik yolun aşılması büyük bir problem olmuştu.

SAVUNMA BAKANLIĞI, UÇAKLARIN EDİRNE'YE GÖNDERİLEBİLMESİ İÇİN YABANCI UYRUKLU KİRALIK PİLOTLAR ARIYOR

Bulgarların Çatalca'ya yaklaşıp İstanbul - Edirne demiryolunu kesmelerinden sonra, uçakların Edirne'ye gönderilebilmesi ancak uçarak mümkün olabilecekti, Halbuki daha önce de bahsedildiği gibi, eğitimleri yarıda kesilerek yurda çağrılan pilotlarımızın bu görevi yapabilmeleri mümkün değildi.

Bu durum üzerine, Savunma Bakanlığı, uçakları Edirne'ye havadan uçurarak götürebilecek yeterli tecrübeye sahip, yabancı uyruklu kiralık pilotları kullanmayı düşündü.

 Bu görev için iki yabancı pilot bulundu.

Pilotlardan birisi olan Granil, bu görevi kabul edebileceğini, ancak ilk önce uçakların benzin sarfiyatı ile havada ne kadar kalabileceğini tespit etmek için, yeterli inceleme zamanı ile tecrübe uçuşu yapmak istediğini bildirdi, Pilot Granil ile Teğmen Mithat'ın tecrübe uçuşu yapmaları konusunda Genelkurmay Harekat Başkanlığı ile uçuş Okul Komutanlığı arasında geçen çeşitli yazışmalarda bu konuya yer verilmiştir. Neticede tecrübe uçuşları yapılmış, ancak her ne sebeptense bu pilot uçağı Edirne'ye götürmekten vazgeçmiştir.

Diğer yabancı uyruklu pilot olarak bulunan Sherf, başlangıçta uçakları Edirne'ye götürmeye çok hevesli görünüyordu. Ancak daha sonra bu görevi yapmamak için rahatsızlığını bahane ederek mazeret uydurmaya başladı. Neticede işin esası anlaşıldı. Pilot Sherf, bir uçak fabrikasının temsilcisi olarak Türkiye'de bulunuyordu. Bütün amacı temsilcisi olduğu fabrikaya ait uçakların Türkiye'ye satılmasını sağlamaktı. Ancak, temsilcisi olduğu fabrika yerine başka bir ülkenin uçaklarının satın alınacağını öğrenmesi üzerine bir mazeret uydurarak uçakları Edirne'ye götürmekten vazgeçti.

Bu arada, Fransız gazetelerine ilan veriliyor ve çok elverişli şartlarda görevlendirilmek üzere, bir devletin çok yüksek maaşla yabancı pilot aradığı bildiriliyordu.

Bir Fransız pilotu, bu teklifi kabule hazır olduğunu, ilanı veren gazeteye bildirdi. Ancak bu pilot bir tek şart koşuyordu: Gazetede ismini ilan etmeyen devletin, Türk Devleti olmaması şartını...

İSTANBUL'DAN EDİRNE'YE UÇAĞIN GÖNDERİLMESİ MÜMKÜN OLMUYOR. DÜŞMAN UÇAKLARININ HEMEN HER GÜN EDİRNE'YE YAPTIKLARI HAVA TAARRUZLARI VE ATILAN BOMBALAR HALKIN VE ASKERİN FENA HALDE MORALİNİ BOZUYOR

Edirne müstahkem mevkiinde, günlerdir düşman kuşatması altında bulunanlar, gözleri ufuklarda bir kurtarıcı gibi Türk uçaklarım beklerlerken, 21 Şubat 1913 günü Edirne'nin güney doğusunda Hacılar Ezanı civarına bir uçağın indiği görüldü. Genelkurmay Başkanlığından gelen bir mesajda, bu günlerde bir uçağın Edirne'de olacağı bildiriliyordu. Gelen uçağın bu uçak olduğunu sanarak sevinçle uçağın başına koşanlar bunun Türk uçağı değil, Bulgarlara yardım etmek için gelirken yolunu şaşıran ve Bulgar arazisi diye, bizim tarafımıza inen bir Rus uçağı olduğunu gördüler.

Bulgarlar ise, halkımıza ve askeri birliklerimize karşı yoğun bir şekilde uçaklarını kullanıyor, hemen her gün bir veya iki uçakla askeri birliklerimiz üzerinde keşif ve taarruz uçuşları yapıyorlardı. Bu uçakların çoğunda Rus pilotları uçuyordu. Gerek askeri birliklerimiz, gerekse şehirlerimiz üzerinde yapılan bu uçuşlar, halkın ve askerlerimizin fena halde morallerini bozuyordu. Edirne'ye yapılan taarruzların birinde, şehrin tek un fabrikasına bomba atmaları dikkat çekicidir. Düşman pilotunun, un fabrikasının yerini, eliyle koymuş gibi bulması bir yana, her halde bu un fabrikasını tahrip etmekle kuşatma altındaki halkın ve askerin ekmeksiz bırakılmasıyla, Türklerin kısa zamanda teslim olabileceğini düşünmüşlerdi.

Edirne şehrine yapılan hava taarruzlarının (eğer yanlışlıkla yapılmadıysa) hiçbir zaman affedilmeyecek olanı, Selimiye Camiine yapılan bomba taarruzudur. Mimar Sinan'ın ustalık zamanında inşa ettiği şaheserlerinden biri olan Selimiye Camiine atılan bomba bir şans eseri olarak camiye isabet etmemiştir.

BALKAN SAVAŞI'NIN İKİNCİ SAFHASINDA,
TÜRK PİLOTLARI BAŞARILI UÇUŞLAR
YAPMAYA BAŞLIYORLAR

Balkan Savaşının ikinci safhasında, pilotlarımızın eğitimleri ilerledikçe başarılı uçuşlar yapmağa başladıkları Kolordu Komutanlığı ile Başkomutanlık Makamı arasında yapılan yazışmalardan anlaşılmaktadır.

Değişik yollardan temin edilen yedek parçalarla faaliyetleri sağlanan çeşitli tipteki uçakların her biri bir pilotun sorumluluğuna tahsis edildikten sonra pilotların uçaklara olan alışkanlığı ve hakimiyeti artmaya başladı. Elde bulunan uçaklardan; 70 beygirlik Gnom motorlu Bristol uçağı Topçu Pilot Yüzbaşı Salim'e, Vatan ismindeki Bleriot uçağı Süvari Pilot Yüzbaşı Fesa'ya, Osmanlı adındaki Duperdussin uçağı Deniz Pilot Üsteğmen Fethi'ye, Ron motorlu Rep uçağı Topçu Pilot Teğmen Nuri'ye Gnom motorlu Bristol uçağı Piyade Pilot Teğmen Fazıl'a teslim edildi. Piyade Pilot Yüzbaşı Feyzi ile birlikte bu 6 uçucu subay, Balkan Harbi'nde Türk Hava Kuvvetlerinin toplam pilot gücünü teşkil ediyordu. (Not: Çok değişik tipteki bu uçak ve motorların bakım ve idamesi ilerideki yıllarda uçuş faaliyetlerini olumsuz yönde etkileyecektir.)

Gün geçtikçe uçaklarımız Orduya faydalı hizmetler yaptıklarından komutanlar havacılardan memnun olmaya, hatta pilotları daha hevesle  çalıştırmak için parayla mükafatlandırmaya başladılar. Pilotlarımızın  ödüllendirilmesi için komutanlar tarafından yapılan tekliflere ait iki örnek aşağıda görülmektedir:

BAŞKOMUTANLIK YÜKSEK MAKAMINA

    "Türk pilotlarından, düşman taraflarına başarıyla keşif ve diğer harekat görevi yapacak olanlara 10'ar lira mükafat verilmesinin diğerlerini de teşvik edeceği düşünüldüğünden, 5 Mart günü mükemmel uçuş görevi yapan Yüzbaşı Fesa'ya söz konusu mükafatın verilmesini arz ederim." (Türk Havacılık Tarihi I, sayfa 93)

 
10 ncu Kolordu Komutanı
Korgeneral Hakkı

SAVUNMA BAKANLIĞINA

    "1. Uçaklara ait olup, çok acilen temin edilmesi daha önceden istenen yedek parça listesi, ekte takdim edilmiştir.

     2. Avrupa ordularındaki uçucu sınıflar diğer sınıflara nazaran bazı imtiyazlara sahip bulunmaktadırlar. Ordumuzda da yetişmekte olan ve hayatlarını her an için tehlikeye atarak görev yapan bu kişilerin, vazifelerinde şevk ve heveslerinin artırılması için taltif edilmelerinin uygun olacağı düşünülmektedir. Bu amaçla, düşman tarafında başarıyla uçuş yapan Yüzbaşı Fesa'ya 10 lira para mükafatı verilmesi ve bundan böyle başarıyla uçuş yapacak olan pilotların da en kısa zamanda taltif edilmesine müsaade isteyen 10 ncu Kolordu Komutanlığının talebi üzerine, arz olunur." (Türk Havacılık Tarihi I, sayfa 94)

YEŞİLKÖY'DE YENİ KURULAN UÇUŞ OKULUNDA ÖĞRETMEN VE ÖĞRENCİNİN BERABER UÇARAK EĞİTİM YAPABİLECEKLERİ ÇİFT KİŞİLİK UÇAK OLMADIĞINDAN, ÖĞRENCİ SUBAYLAR, ÖĞRETMEN PİLOTUN TARİFİYLE TEK KİŞİLİK UÇAKLARLA PİLOTAJ EĞİTİMİ YAPIYORLAR

Yeşilköy'de uçuş okulu açıldıktan sonra pilotaj eğitimleri burada yapılmaya başlandı. Ancak bu Uçuş Okulunda temel eğitim vasıtası olması gereken iki kişilik uçak mevcut değildi.

Pilot adaylarına önce kısa bir nazari eğitim gösterilirdi. Bu eğitimde uçak ve motor hakkında genel bilgi verilir, uçak ve motorun parçalan tanıtılırdı.

Okulda nazari eğitimi veren öğretmenler yabancı dili iyi bilen; Yüzbaşı Fesa, Üsteğmen Mithat ve Teğmen Fazıl gibi subaylardı. Bu subaylar yabancı ülkelerden askeri ataşeler vasıtasıyla getirtilen havacılıkla ilgili neşriyatı okuyup tercüme ederler ve pilot adaylarına bu bilgileri aktarırlardı.

Nazari eğitimi tamamlayan adaylar uçuş eğitimine başlatılırdı.

Uçuş öğretmeninin öğrenciye bizzat uçarak kalkışı inişi öğretebileceği çift kişilik bir uçak mevcut olmadığından, tek kişilik uçakla eğitim yaptırılmaya çalışılırdı. Bunun için şöyle bir yöntem uygulanırdı.

Uçuş eğitiminin ilk safhasında «Ligne Droite» denilen, uçağı doğru bir çizgi üzerinde koşturma hareketi yaptırılırdı. Bu hareketin öğretildiği uçağın diğer uçaklardan bazı farklı özellikleri vardı. Bu, «Ligne Droite» eğitimi yaptırılan uçağın kanatları uç kısımlarından bir miktar kesilmişti. Motorunun bir veya iki silindiri de körletilmiş bulunuyordu. Bu suretle, ilk defa bir uçağa adımını atan öğrenci pilotun istenilmeyen bir zamanda yanlışlıkla havalanmasının önüne geçilmiş olunuyordu.

Öğrenci pilota uçağa binmeden önce bütün hareketler iyice anlatılır ve sonra uçağa binmesine müsaade edilirdi.

Öğrenci uçağa bindikten sonra yalnız başına motoru çalıştırır, rule yapıp piste girer, uçağı rüzgara karşı çevirir, sonra gazı açarak doğru bir istikamette uçağı koşturmağa uğraşırdı. Uçağı hızlı ve doğru bir istikamette koşturmayı başaran öğrenci, ikinci aşamada «Petit Bond» denilen harekete başlatılırdı.

«Petit Bond» hareketi tek kişilik 35 beygirlik motorlu Bleriot tipi uçakla yaptırılırdı. Öğretmen öğrenciyi karşısındaki bir sandalyeye oturtur, bir elinde levye ve diğer elinde gaz kolu benzeri tahta çubuklarla aynı uçaktaymış gibi levye ve gaz kolunun hareketleri gösterilir, sıçrayışlarda nasıl gaz verileceği iyice tarif edilir ve öğrenciye tekrar ettirilirdi.

Ondan sonra öğrenci uçağa bindirilirdi. Öğrenci uçağı doğru bir istikamette ve hızla koştururken levyeyi geriye çekip bırakarak irtifa dümenini hareket ettirir ve uçağa küçük sıçramalar yaptırırdı.

Bu hareketi de başaran öğrenci artık yalnız uçuşa hazır hale gelmiş demekti. Öğretmen tarafından inişin de nasıl yapılacağı öğrenciye iyice tarif edildikten sonra, öğrenci piste girer, gaz verip kalkışını tamamlar, meydan etrafında 360 derecelik bir tur attıktan sonra kalktığı yere inerdi.

İkinci uçuşta öğrenci sağa sola dönüşlere çalışır ve yavaş yavaş yüksek irtifalara çıkardı.

Öğrenci bu eğitimi takiben belirli bir hat üzerinde irtifa kaybetmeden 8 çizmek üzere sağa sola dönüşler yapar, daha sonra gaz keserek süzülme uçuşla yere iner ve en son olarak da yüksek irtifada bir saat dolaşınca uçuş eğitimi tamamlanmış olur ve pilot brövesi almaya hak kazanırdı.

PİLOTLARIMIZIN UÇUŞU ÖĞRENMELERİNDE FAZLA ZORLUK ÇEKİLMİYOR. ASIL BÜYÜK DERT VE SORUN UÇAKLARIN FAALİYETLERİNİN SAĞLANMASINDA; YEDEK PARÇA, UÇAK BENZİNİ, UÇAK LASTİĞİ VE MOTOR AKSAMININ TEMİN EDİLMESİNDE, YANİ KISACA BUGÜN LOJİSTİK DEDİĞİMİZ FAALİYETLERDE KENDİNİ GÖSTERİYOR

Türk Pilotları artık uçmasını öğrenmişti. Fakat uçaklar onarılamıyordu. Uçakların bakım ve onarımlarının bir ihtisas işi olduğu nihayet anlaşılmıştı. Ordunun bünyesinde teknik eleman mevcut olmadığından Deniz Kuvvetlerindeki teknik elemanlardan istifade edilmesi düşünüldü. Deniz Kuvvetlerindeki çarkçı subaylardan bazılarının uçuş birliklerinde, uçak makinisti olarak görevlendirilmesi isteğiyle şu yazı yazıldı:

"DENİZ KUVVETLERİ KOMUTANLIĞINA

    Askeri harekata iştirak eden uçaklarımızın günlük bakım ve onarımlarını yapmak için elimizde yeterli teçhizat mevcut olmasına rağmen, motordan anlayan makinist ve uçağın tahta kısımlarının tamirini yapabilecek marangoz ustaları birliğimizde bulunmamaktadır. Bu teknik elemanların mevcut olmaması yüzünden burada kolayca onarabilecek basit parçaların bile Avrupa'dan temini cihetine gidilmekte, bu da zaman ve para kaybına sebep olmaktadır. Ordumuzun bünyesine henüz girmiş bulunan Hava Teşkilatı için ihtiyaç duyulan sanatkârların yetiştirilmesi amacıyla Deniz Kuvvetlerinden; Çarkçı Üsteğmen İbrahim Murat, Çarkçı Üsteğmen İsmail Hüseyin, Üsteğmen Yahya ve Üsteğmen Ömer Seyit'in en kısa zamanda Hava Okulunda görevlendirilmelerine müsaade buyrulması arz olunur."  (Türk Havacılık Tarihi I, sayfa 112)

 (Adı geçen deniz subaylarının Hava Okulunda göreve başladıkları ayrı bir yazıda belirtilmektedir.)

BALKAN SAVAŞI'NIN SON SAFHASINDA ORDUMUZUN İLERİ HAREKATINA UÇAKLARIMIZ DA KATILIYOR. İSTANBUL'DAN EDİRNE'YE KADAR MUHTELİF MEYDANLARA İNİLEREK SAFHA SAFHA DEVAM EDEN HAVA FAALİYETLERİNDE LOJİSTİK SIKINTILAR HAVACILARIMIZIN PEŞİNİ BIRAKMIYOR

«Türk Havacılık Tarihi» kitabında: "Türk Ordusu Trakya'mızı kurtarmak için ilerledikçe, uçaklarımız da meydandan meydana atlayarak orduyu takip etmekte idiler" denmekte ve bu ileri harekat esnasında komutanlıkla birlikler arasında çekilen mesajlardan örnekler verilerek birliklerin çektiği lojistik sıkıntılar dile getirilmektedir.

Bu ileri harekat esnasında Pilot Teğmen Nuri ile aynı uçakta uçarak harekatı takip eden Genelkurmay 2 nci Şube Müdürlüğünden Kurmay Yüzbaşı Kemal'in aşağıdaki mesajları her cümlesiyle lojistik yokluklardan bahsetmektedir:

"GENELKURMAY 2 NCİ ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜNE

 

Çorlu-22 Temmuz 1913

    Maalesef bugün hava şartları kötü olduğu için uçulamadı. Yarın Mars tipi uçak mutlaka Babaeski'ye gelsin. Uçakların yedek parçaları ve diğer teçhizatı da yarın sabah hareket ettirilmelidir. Uçak benzini, planlanan yerlerinde hazır bulundurulsun. Yanlışlıkla Muratlı veya Lüleburgaz'a sevk edilen yedek parçalar kaç defa istediğimiz halde henüz elimize ulaşmamıştır. Mümkünse oradan telgrafla tekrar arattırılarak Babaeski'ye trenle gönderilmesini arz ederim."  (Türk Havacılık Tarihi I, sayfa 116)

  Kurmay Yüzbaşı Kemâl

"GENELKURMAY 2 NCİ ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜNE

 

Çorlu-23 Temmuz 1913

    Herhangi bir zorlukla karşılaşmadan, Dimetoka üzerinden Edirne'ye indik. Eğer benzin bulabilirsem akşam Cesri Mustafa Paşa - Cebice istikametinde uçmak istiyorum. Uçakların teçhizat ve yedek parçalarım taşıyan at arabasının süratle Edirne'ye gönderilmesini arz ederim"  (Türk Havacılık Tarihi I, sayfa 117)

  Kurmay Yüzbaşı Kemâl

"GENELKURMAY 2 NCİ ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜNE

    Gerek hava muhalefeti, gerekse benzinin olmayışı yüzünden dün ve bugün uçuş yapılamamıştır. Dün gece rüzgarın şiddetinden, açıkta kalan uçağın bir kaç teli kopmuştur. Uçakların vazife yapabilmesi için, seyyar hangar ve yedek parçaların bu akşama kadar otomobille buraya gönderilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde dün yağmurdan ıslanan ve bugün de güneş altında sıcaktan etkilenen uçak ile görev yapılamayacaktır. Bugün Teğmen Nuri'ye bildirildiği gibi uçak benzini ve makinistin mutlaka gönderilmesini arz ederim."  (Türk Havacılık Tarihi I, sayfa 117)

  Kurmay Yüzbaşı Kemâl

Uçuş Okulu Komutanı'nın mesajı da şöyledir:

"BABAESKİ'DE KARARGAH 1 NCİ ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜNE

    Yüzbaşı Fazıl geriye çağrıldı. Uçak trene yüklenecek şekilde hazırlanıp, elde mevcut köhne çadırla yarınki trene yetiştirilmeye gayret edilecektir. Başka uçak çadırımız yoktur. Levazım müdürlüğü hala uçak çadırlarını dikip gönderemedi. Evvelce belirtildiği gibi İstanbul'da uçak benzini yoktur. Elde mevcut olan benzinin tamamını gönderiyorum."

  Uçuş Okul Komutanı

"GENEL KARARGAH 2 NCİ ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜNE

 

Yeşilköy-27 Temmuz 1913

    Daha önce Deniz Kuvvetlerinden uçak teknisyeni olarak Hava Okuluna tayin edilen Subaylardan Üsteğmen Murat ve Üsteğmen İsmail, Bölge Müfettişliği tarafından bu görevden alınarak, bölgedeki motosikletlerin tamiri işine verilmişlerdir. Bu durumda hava okulundaki eğitim uçaklarımızın motorlarının kontrol ve bakımını yapacak kimsemiz kalmadığından Deniz Çarkçı Üsteğmen Murat ve Deniz Çarkçı Üsteğmen İsmail'in bir an önce Hava Okulundaki görevlerine iade edilmesi için gerekenlere emir buyurulmasını"  (Türk Havacılık Tarihi I, sayfa 119)

  Hava Okul Komutanı
HAVACILIĞIN DAHA KURULMA AŞAMASINDA, LOJİSTİK SIKINTILAR HAD SAFHAYA ULAŞIYOR. HAVA OKULU BAKIM ATÖLYESİNE, AĞAÇ KESECEK, DELİK DELECEK, UFAK BİR VİDA AÇACAK TEZGAHLARIN SATIN ALINAMAMASI, UÇAKLARIN BAKIM VE ONARIMLARINI YAPACAK MAKİNİSTLERİN ELİNİ KOLUNU BAĞLIYOR

Uçakların bakım ve onarımlarını yapabilecek teknik bilgiye sahip yeterli sayıda personelin mevcut olmayışı yanında, bu bakım ve onarımların yapılacağı atölyeler de teçhizat, takım, avadanlık ve malzeme bakımından son derece yetersiz bulunuyordu.

Yeşilköy'de her ne kadar küçük bir uçak tamir atölyesi kurulmuş ise de alet ve makine noksanlığı yüzünden ancak çok küçük onarımlar yapılabiliyordu.

Kırılan, kopan veya bozulan parçaların onarımı Zeytinburnu fabrikasındaki atölyelerde yapılmakta idi. Fakat buradaki işler çok yavaş olduğundan ihtiyacı karşılamıyordu. Her ne kadar bu yedek parçaların süratle tamiri için, Savunma Bakanlığı tarafından gerek Savunma İmalat Müdürlüğüne ve gerekse Zeytinburnu Fabrika Müdürlüğüne birçok defalar yazı yazılmış ise de işlerin çabuklaştırılması mümkün olmuyordu.

Torna ve freze gibi lüzumlu makinelerin satın alınması için, Hava Okul Komutanlığı tarafından en yüksek makamlara kadar yazılar yazılıp müracaatta bulunulmuş ise de hiçbir sonuç elde edilememişti.

Hava Okul Komutanlığının Başkomutanlığa yazdığı, aşağıya aynen çıkarılan yazıda, hiç olmazsa Savunma Bakanlığı tarafından hurdaya ayrıldığı için satılacak ihtiyaç fazlası tezgahlardan birkaç tanesinin Hava Okuluna verilmesi istenilmektedir.

"BAŞKOMUTANLIK YÜKSEK MAKAMINA

 

Yeşilköy-5 Ağustos 1913

    Hava Okulundaki tamirhaneye şimdiye kadar iki, üç yüz lira sarf edilerek bir torna, bir freze, bir üniversal tezgah ve bir delik delme tezgahı alınamadı. Muntazam ağaç kesecek bir tezgahımız ve ufak bir vida açacak makinemizin bulunmaması yüzünden binlerce lira sarf ederek ve bir o kadar da zaman kaybederek bu parçalan Avrupa'dan temine veya haftalarca uğraşarak Zeytinburnu fabrikasında imal ettirmeğe mecbur kalıyoruz. Savaşın bu çok kritik devresinde bu duruma düşülmesi endişe vericidir. Nasıl olsa er veya geç böyle bir iki tezgah alınacağından, bütçeyi de zora sokmamak için Deniz Kuvvetleri Fabrikalarından kadro haricine çıkartılan ve hurda fiyatına satılacak olan tezgahlardan senet karşılığında, bir, iki adedinin Hava Okuluna verilmesi için İlgili makamlara emir buyurulmasını arz ederim."  (Türk Havacılık Tarihi I, sayfa 122)

  Hava Okul Komutanı
HAVA KUVVETLERİNİN PERSONEL, TEÇHİZAT VE EĞİTİM YÖNÜNDEN ÇEKTİĞİ SIKINTILARIN, GÖREV VEREN MAKAMLAR TARAFINDAN İYİ BİLİNMEMESİ,
GÖREVLERDE MEYDANA GELEN AKSAKLIKLARI YANLIŞ DEĞERLENDİRMELERİNE VE DOLAYISIYLA HAVACILAR HAKKINDA ŞİKAYETTE BULUNMALARINA SEBEP OLUYOR

Uçaklardan istenilen derecede istifade edilemediği, Başkomutanlıktan Savunma Bakanlığına gönderilen şu mesajlardan anlaşılmaktadır.

"SAVUNMA BAKANLIĞINA

 

4 Mart 1913

   Harbin başından beri uçaklardan, bunlara yapılan fedakarlık nispetinde istifade edilememiş ve durumun düzeltilmesi için de hiçbir gayret sarf edilmemiştir.

    Hava Okul Komutanı bunun sebebini, yeterli uçucu ve yer personeli olmamasına ve yedek parça noksanlığına bağlamaktadır. Hava Okul Komutanının İstanbul'a çağrılarak durumun bir daha incelenmesini ve gerekli tedbirlerin alınmasını"  (Türk Havacılık Tarihi I, sayfa 91)

"BAŞKOMUTANLIK MAKAMINA

   Bugün hava müsait olduğu için uçak uçurulacaktı. Fakat pistten kalkar kalkmaz biraz irtifa aldıktan sonra düşen bu uçağın birçok kısmı uzun bir onarıma ihtiyaç gösterecek şekilde hasar görmüştür.

    Bu kazayı, pilotun uçmaktan çekindiği için kasten yaptığını zannediyoruz. Olayı yerinde incelemek üzere en kısa zamanda bir ihtisas elemanının gönderilmesini arz ederim"  (Türk Havacılık Tarihi I, sayfa 123)

 
Sol Cenah Ordu Komutanı
Korgeneral Hurşit

Yukarıdaki bu mesajlar havacılığın başlangıcında konulara ne kadar yanlış teşhis konulduğunu göstermektedir. Bir pilotun havaya kalktıktan sonra uçakta ağır hasar meydana getirecek şekilde tekrar yere vurması için kendi canına kast etmesi gerekirdi. Birlik komutanlarıyla uçucular arasında zaman zaman bu şekilde anlaşmazlıklar meydana geldiği, arşivlerde mevcut belgelerden anlaşılmaktadır.

Aşağıda yer alan yazışmalar, ödenek olmadığından uçakların korunamadığını ve bunun sonucunda kazaların meydana geldiğini göstermektedir.

"2 NCİ KOLORDU YÜKSEK MAKAMINA

   15 Ekim 1913

    1. Dün Sağ Cenah Komutanlığından aldığım emir üzerine müfrezemle birlikte 2 nci Kolorduya, emirlerinize katıldım.

    2. Kış mevsiminin yaklaşmakta olması dolayısıyla, uçakların iyi muhafaza edilebilmesi için, öncelikle uygun ve sağlam bir uçak hangarının inşasını,

    3. Küçük bir tamirhanenin kurulmasını ve ayrıca uçuş ve yer personelinin kalabilecekleri bir baraka inşasını,

    4. Uçucu subayların hayatı, bir bakıma halen bölüğümüzde görevli Fransa'dan gelen iki uçak makinistinin vicdanlarına bağlı bulunduğundan, bu makinistlerden en iyi bir şekilde istifade edilebilmesi için maaşlarından başka mükafat olarak 4 mecidiye tahsisat bağlanmıştır. Ancak bu tahsisatlarını dört aydan beri alamayan makinistlerin istenildiği şekilde uçakların faaliyetlerini sağlamayacaklarını,

    5. Uçaklarımızın emniyete alınarak toz; toprak ve yağmur altında kalmaktan kurtarılması için çadırların inşaatına hemen şimdiden başlanmasını,

   6. 27 Eylül günü yapılması emredilen uzun süreli uçuş esnasında, uçağın motorunun çok çalışması sonucu, motorda bir arıza meydana gelmiş ve oldukça önemli bir kaza geçirilmiştir. İnşaat tamamlanıncaya kadar bu uçağın geriye alınarak yerine Fransa'dan yeni temin edilen Bleriot uçaklarından birisinin gönderilmesini arz ederim. " (Türk Havacılık Tarihi I, sayfa 127)

 
2 nci Kolorduya Bağlı
Uçak Bölük Komutanı
Yüzbaşı Mehmet Salim